[TARİHE BAKiŞ] 28 Şubat ve vatan sevgisi

Selami Güdener


Başlık ve şubat ayı kimseyi yanıltmasın; bu yazı 28 Şubat üzerine yazılmış mevsim salatası değildir; klasik bir 28 Şubat yazısı okuyacağını zannedenler varsa, samimi olarak hayal kırıklığına uğratmak istemem.


Bu, sevgi ve ihanet yazısıdır. Geçen ay da "İhanetin nedeni olmaz… Bedeli olur!" dediğimiz anımsanırsa, bir anlamda, bu yazının devamı sayılabilir; yani "İhanete devam!"… Sevgi ve ihanetin koyun koyunalığını, aklın ve vicdanların kabul etmesi mümkün görünmese de; bunun olumlu olumsuz bütün tezahürleri vatan sevgisinde arz-ı endam etmektedir.


Ey okuyucu! Şimdi sen cidden pirelendin; yoksa ben 28 Şubatın vatan sevgisinin neticesi olduğunu mu söylemeye çalışıyorum. Git işine arkadaş! Doğrusu kuşkuların tümden yersiz sayılmaz. Fakat senin böyle hemen kestirip atman da vatan sevgisinin bize özgü bir dışa vurumudur. Ve tam da benim yazımın konusu…


Memleket sevgisi insan fıtratında vardır; yeryüzünün bütün insanları az ya da çok, öyle ya da böyle memleketlerini severler. Ancak bizim memleket sevgimiz başka! Anamızı severiz, babamızı severiz, kadınımızı severiz. Fakat! Vatansa söz konusu olan, başka severiz. Kutsal bir aşktır bu; kıyas kabul etmez hiçbir şeyle… Yeri gelir ölür, yeri gelir öldürürüz. Analar çocuklarını bile, vatan için doğurur.


Bizde memleketini sağcısı da sever, solcusu da… Bize göre dünyada eşi menendi yoktur bu toprakların. Akifin, "Verme dünyaları alsan da, bu cennet vatanı" mısralarında olduğu gibi, cennet vatan… Memleketim… Havası başkadır, suyu başka… Doğal güzellikleriyle, tarihi güzellikleriyle eşsizdir. Hakikaten cennet vatan… Fakat biz, ha bu diyarı, bu kadar güzel, bu kadar zengin olduğu için mi bu kadar çok seviyoruz! Çöl olsaydı, vatan diye sevmeyecek miydik buraları? Biz bu toprakları vatan olduğu için seviyoruz; dağını taşını, tozunu toprağını, soğunu ayazını, sıcağını kurağını… Altında yatanlarıyla, hır gür içinde de olsa üstünde yaşayanlarıyla, kültürüyle, örfüyle adetiyle, inancıyla; yani bizi biz yapan değerleriyle… Seviyoruz; belki mantıklı bir izahı yok; ama zaten sevginin mantıklı bir izahı yapılabilir mi ki!


İzahı olmayan bir şey daha… Vatanını sevmek ortak paydası, barış, huzur ve kardeşliğimizin, birlik ve beraberliğimizin teminatı olmaya yetmediği gibi, müreffeh Türkiye, aydınlık yarınlar hedefine kilitlemeye de yetmemektedir bizleri. Anlaşılır şey değil doğrusu! O kadar severiz o kadar severiz ki, sağcısı sağından, solcusu solundan çekiştirir bu toprakları, kimse kimseye yâr etmemeye adeta yeminlidir. Sevgimizle parçalarız, sevgimizle hırpalarız. Biz çocukları bile şaplak atarak sevmez miyiz!


Bu topraklarda ne kadar cahil, ne kadar zalim, ne kadar hain olursa olsun, hiç kimse vatan hainliği suçlamasını kabullenmez. Kimse vatanperverliğine toz kondurtmaz. Yakın tarihimizin adı vatan hainliğine çıkmış Çerkez Ethemi mesela; en az İsmet Paşa kadar vatanperver değil midir? Kuva-yı Milliye ruhu İsmet Paşa da vardır da, Çerkez Ethemde yok mudur?


Bu topraklarda herkes az ya da çok milliyetçidir, bu toprakların sevgisi az ya da çok bütün yüreklerde vardır. Fakat, heyhat! Bu toprakların kaderi ihanetle yoğrulmuştur sanki. Er meydanındaki ihanetlerden tutun da, masa başı ihanetlerine varıncaya kadar; ihanetin her türlüsünü görmüştür. Bu insanlar, vatanlarını bu kadar çok severken, nasıl olur da bu topraklar ihanetin anavatanı olabilir! Niçin bu topraklarda, kuyumuzu kazan düşmanların dostları, muhipleri, yardakçıları, işbirlikçileri eksik olmaz?


Yüzyıllar var ki, bu topraklara bahar gelmiyor; insanların yüzü gülmüyor; fakirlikten, açlık ve sefaletten yana beli doğrulmuyor. Ne savaş, ne kardeş kavgası, ne de fitne fesat eksik oluyor. Yok mu karanlık gecelerin aydınlık sabahı; ufkumuzu saran kara bulutlar niçin bir türlü dağılmıyor? Bizim sevgimiz boğuyor olmasın sakın! Hani meşhur fıkradır; adam karısını öldürmüş. Hâkim sormuş:
-Oğlum niçin öldürdün karını?
-Ne yapayım hâkim bey, çok seviyordum!


Çok seviyoruz vatanımızı; dağını taşını, deresini düzünü, yazını kışını… Kürdüyle, Türküyle, Çerkeziyle bütün insanlarını… Çok sevdiğimiz için de, kıskançlık derecesinde sahipleniyoruz. Hor bakanın gözünü oymak için, kartal gibi saldırıyoruz hemen. Bu vatanın bu kadar çok düşmanı olması huzursuz ediyor bizi; telaşımız, panik atak halimiz bu yüzden. "Bizim kadar kimse sevemez bu vatanı" duyusu ile başlıyor her şey, burada kalsa, masum bir duygudur bu. Ancak kısa zaman içinde "Bizim kadar kimse sevemez bu vatanı" duygusu, "Bizim dışımızda herkes hain"e dönüşüveriyor. Herkes bu vatanı satıyormuş duygusuna… Bu vatanı satan yok mu peki? Olmaz olur mu, çok; hain mi yok. Lakin bizim gibi düşünmeyenlerin hepsinin hain olduğunu varsayarak, bu vatanı nasıl koruyabiliriz ki…


Sorun tam da burada başlıyor. "Vatan elden gidiyor" yaygaraları bu topraklarda her zaman pirim yapmıştır. Ve ne kadar manidardır ki, bu topraklara madden ve manen bağlı olmayanların, kendilerini sorumlu ve borçlu hissetmeyenlerin, yabancı tezgâhların gönüllü piyonluğuna soyunanların, Yavuz hırsız misali, ev sahibini bastırmak için, ilk elde ve her zaman sahnelediği bir tûluattır bu. Cadı avı; Mccartisizim, "Vatan elden gidiyor" naralarıyla, hep böyle başlar. Vatan kurtarıcılarımız hemen sahne alır; kâh Cemal Paşadır bu, kâh Kenan Paşa…
Çevik bir paşa her zaman hazır kıta beklemektedir. O kadar ki, bazen paşalarımız, yahu nerede ihanet şebekeleri, biraz azıtsalar da, şu vatanı bir kurtarsak demektedirler sanki. Asıl hıyanetler gizlenebilsin, asıl oyunlar sahnelenebilsin ve kafesteki aslan hiçbir zaman kükremesin diyedir bütün bunlar. Birileri, mütemadiyen bizim bu sevgimizi kullanmaktadır; sevgimiz, en büyük gücümüz ve en büyük zaafımızdır.


Bunun için sevgiden ihanete bir yol vardır. Çok seversiniz, ama anlamadığınız bir şekilde ihanet içerisindesinizdir. Bu garip ve anlaşılmaz hali, eşler arasında görmek dahi mümkündür. Bir çok sevgi, yüreğin kıvrımlarında iç içe bulunduğundan, bazen sevgiler bulamaç olur. Kadın kocasını mı sevmektedir, yoksa kocasının parasını mı? Adam işini mi sevmektedir, eşini mi? Bunun gibi, kerli ferli siyasetçilerimiz, söyledikleri gibi gerçekten de vatanlarını mı sevmektedirler, yoksa koltuklarını mı? Siyasetçilerin ve hatta kimi bürokratların koltuk sevgilerini, vatan sevgisi ile kamufle ettikleri görülmedik şey, bilinmedik taktik değildir. Kimi can verir, kimi candan verir bu vatan için, kimi de nutuk atar! Askerin dahi zaman zaman demokratik nizama ve teamüllere aykırı olarak kışladan çıkmak arzusu, durumdan vazife çıkarıp rol kapma duygusuyla açıklanabilir ancak. Nitekim 28 Şubat, rol kapma dışa vurumu ve dışarıdan pohpohlanmasından başka bir şey değildir.


Devlet hizmetinde bulunanlar, gerçekte ne kadar önemli kişiler olurlarsa olsunlar, vazgeçilmezlik duygusu benliklerini sarmaya başladığında, hem Firavunlaşmışlar, hem de memleket için ciddi bir probleme dönüşmüşler demektir. Bu memlekete ve bu insanlara hizmet etmek bazen göreve gelmekse, bazen de şapkasını alıp gitmektir. Lütfen gitmesini bilmeyen hiç gelmesin. Kimse bizi sevgisi ile boğmaya kalkmasın.


Farklı bir tarih yazarlığı revaç bulursa bir gün… Tarihçilerimiz biraz edebiyat, biraz da psikolojinin sınırları zorlayan imkânlarından yararlanmayı bilirlerse, bu memleketin başının üzerinde dönüp duran kara bulutların sebebini bulabilirler. Bizim memleket sevgimiz, ciddi bir memleket meselesidir. Baş edilmesi gereken bir mesele… Başımızı dertten derte sokan bir mesele…
Vatan kurtarıcılarımızın ikide bir bu vatanın namusunu kirletmeye yeltenmelerini yoksa başka nasıl izah edebiliriz! 28 Şubat aşkla yapılmış bir kirletme operasyonudur.


Anadolu Gençlik Dergisi - Şubat 2008


--
Tarihine sahip çıkmayanların,istikballeri olmaz.

Yavuz Sultan Selim Diyor ki:

Bu seferlerimiz, bu sıkıntılarımız ve bu perişanlıklarımız, hep gönülleri birleştirmek, İslam Birliğini tesis etmek içindir.

Mülk Allah'ındır. Kim Allah'ın yardımı olmadan istediğini elde etmede zafere ulaştığını söylerse, Allah onu kahreder ve aşağı derecelere indirir.

Vükela ve ümeranın süslü elbiseler giymesi, padişahlarına tazimden ileri gelir. Biz Allah'tan başka kime tazime mecburuz ki, bu külfeti ihtiyar edelim? Bizim Padişahımız vücudu saran libasa değil, ruhun içindeki inanca bakar.

Serhat ERDEMLİ

--
3/01/2008 01:52:00 PM tarihinde Serhat ERDEMLİ tarafından TARİHE BAKiŞ adresine gönderildi

--
Tarihine sahip çıkmayanların,istikballeri olmaz.

Yavuz Sultan Selim Diyor ki:

Bu seferlerimiz, bu sıkıntılarımız ve bu perişanlıklarımız, hep gönülleri birleştirmek, İslam Birliğini tesis etmek içindir.

Mülk Allah'ındır. Kim Allah'ın yardımı olmadan istediğini elde etmede zafere ulaştığını söylerse, Allah onu kahreder ve aşağı derecelere indirir.

Vükela ve ümeranın süslü elbiseler giymesi, padişahlarına tazimden ileri gelir. Biz Allah'tan başka kime tazime mecburuz ki, bu külfeti ihtiyar edelim? Bizim Padişahımız vücudu saran libasa değil, ruhun içindeki inanca bakar.

Serhat ERDEMLİ
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.