T a r a f s ı z D e ğ i l i z

AYDINLIK DERGİSİ PERİNÇEK'İN POLİS İFADESİNİ YAYINLADI!

İşçi Partisinin Yayın organı olan Aydınlık dergisi Ergenekon Operasyonları çerçevesinde tutuklanıp Tekirdağ F Tipi Cezaevine konulan liderleri Doğu Perinçek'in "Polis İfadesi Aydınlık'ta" Başlıklı yazıyı yayınladı..İşte Aydınlık Dergisinde ki o yazıyı sizlere sunuyoruz!









BELGELER, DİNLEME KAYITLARI, İLİŞKİLER..


.İşçi emeklisiyim ve kitaplarımdan elde ettiğim telif gelirleri ile geçimimi sağlarım. Ticari şirketim yoktur. 1972-74, 1980-85 yılları arasında toplam dokuz yıl, 1990'da üç ay, 1998 yılında bir yıl cezaevinde bulundum. Tutuklanmalarımın hepsi siyasi içeriklidir.





İP VE DİĞER ÖRGÜT İLİŞKİLERİ


Türk Hukuk Kurumu yöneticiliği yaptım, Türk Siyasi İlimler Derneği yöneticiliği yaptım. İşçi Partisi Türkiye'de ABD'nin en fazla korktuğu partidir. Türkiye'nin Atatürk Cumhuriyetiyle, millet ve vatan bütünlüğüyle savunulmasında, en ön cephedeki partidir. Halka dayanır, hiçbir güç tarafından denetlenemez ve yönlendirilemez.Türkiye'nin sorunlarını çözecek Milli Hükümet Programı ve Türkiye'nin idare ve orduda görev almış en seçkin yöneticilerinden, devrimcilerinden, emekçi önderlerinden oluşan kadrosuyla Türkiye'nin önümüzdeki vatan savunması döneminde bu savunmanın başına geçerek iktidar olacaktır.Kuvva-i Milliye Derneği ile bir bağlantım yoktur. Başıbozuk bir örgüt olması nedeniyle yazılarımda ve TV konuşmalarımda eleştirdim.





ERGENEKON BELGESİNİN İÇERİK VE ÜSLUBUNUN BENİMLE İLGİSİ YOKBUNLAR, MÜCADELE ETTİĞİM GÖRÜŞLER…


İki sene önce Sabah gazetesi Ankara bürosu şefi Yavuz Donat beni Sabah Gazetesi'nin yeni tesislerine davet etti ve gezdirdi. Bu arada Sabah Gazetesi yazarlarından Aslı Aydıntaşbaş Ergenekon belgesini gösterdi ve bu belgeyi sizin yazdığınız söyleniyor dedi. Bunun üzerine belgeye şöyle bir baktım, ilk bir iki sayfasına göz gezdirdim. Bu belgenin içeriği ve üslubunun benimle ilgisinin olmadığını, benim İşçi Partisi Genel Başkanı olduğumu, böyle belgeler yazmamın mümkün olmadığını ve üslubundaki hamlık ve bazı çok yanlış fikirlerin her zaman mücadele ettiğim görüşler olduğunu kendisine belirttim. Ama bu arada belgede bütün yurtseverlerin savunduğu Atatürk devrimini koruma, ülke ve millet bütünlüğü gibi fikirlerin bulunduğunu da kendisine söyledim. Aydıntaşbaş bunları Sabah gazetesinde bir yazı konusu yaptı ve ricam üzerine bana bir adet fotokopisini de verdi. Ayrıca CD'sini de vermiş olabilir. Yavuz Donat ve şimdi hatırlayamadığım bir başka seçkin şahsiyet de bu görüşmemiz sırasında Sabah gazetesi yönetiminin bürosundaydı. Oradan da anladım ki 2001 yılında CIA işbirliğiyle kurulan tezgâh ısıtılarak Türkiye'nin gündemine getiriliyordu. Sanıyorum bu Danıştay suikastı sonrası idi.


ERGENEKON BELGESİNDEKİ POLİTİKALAR AMERİKAN İCADIDIR SÜPER NATO İŞİDİR





Öncelikle şunu belirteyim; ben o tür örgütlerle ilişkili olsaydım beni buraya getiremezdiniz. Süpernato veya İtalya'daki adıyla gladyo denen örgütler, ABD tarafından NATO devletleri içinde örgütlenmiştir. Bu örgütlerin yöneticileri ve hele programını yazanlar gözaltına alınamazlar, tutuklanamazlar, vurulamazlar, kırılamazlar, o gladyo 40 yıldan beri Türkiye'nin içinde istikrarsızlaştırma operasyonları tezgâhlamış, on binlerce insanımızın ve en değerli aydınlarımızın kanına girmiş, bana defalarca işkence yapmış ve hapislere koymuştur.Bana karşı tezgâhlanan suikastları da o gladyo örgütlemiştir. Ben Türkiye'de kontrgerillanın içini dışını çıkaran, kendi deyişleri ile o örgütü "felç eden" partinin başkanıyım. Gladyonun Türkiye'deki bir numaralı hedeflerinden biriyim ve ben de gladyonun düşmanıyım.Gelelim özetlediğiniz Ergenekon programına. Naylon terör örgütleri kurmak bizim bazı istihbarat örgütlerimizin ABD ve CİA ve Mossad'dan öğrendiği vahim uygulamalardır. PKK'yı 1975 yılında acıdır ki MİT kurmuştur. Ve yine acıdır ki Hizbullah denen örgütü kullandıklarını MİT Müsteşarı kamuoyu önünde açıklamıştır ve basında yer almıştır.Peki, nerede kullanmışlardır? Bu örgütlere binlerce insanımızı öldürtmüşlerdir. PKK 1975–1980 arasında benim Güneydoğu bölgesindeki en değerli il başkanlarımı ve yöneticilerimi şehit etmiştir. Yine Hizbullah benim en değerli arkadaşlarımı şehit etmiştir. Bu Amerikan icatlarını onaylamak ihanet anlamına gelir. Belgenin kimler tarafından yazıldığını bilmiyorum.





SUSURLUK'TA, ABD GÜDÜMLÜ GLADYO'NUN BAĞIRSAKLARI PATLAMIŞTIR





Susurluk kazasında ölen Hüseyin Kocadağ, Abdullah Çatlı ve kazada yaralanan Sedat Bucak'ı tanımam. Susurluk kazası ile ilgili açıklamalarım arşivlerde bulunmaktadır. Susurluk'ta Türkiye'deki ABD güdümlü gladyonun bağırsakları patlamıştır. Bizim Susurluk denen mafya ve gladyo faaliyetini bütün yönleriyle açığa çıkartmamız, gladyo karşıtı faaliyetlerimizin son örneklerindendir.





İŞÇİ PARTİSİ, POLİS VE ORDU İÇİNDE ÖRGÜTLENMEZ, ORDU, POLİS VEMİT'İN PARTİMİZ İÇİNDE ÖRGÜTLENMESİNE İZİN VERMEZ





Ben İşçi Partisi'nin Genel Başkanıyım. İşçi Partisi'nin en temel ilkesi; devletin, ordunun, polisin, içinde örgütlenmemektir. İkinci ilke, devlet, ordu polis ve MİT'in İşçi Partisi içinde örgütlenmesine izin vermez. Sizin lobi diye bahsettiğiniz karanlık faaliyetlerin en uzağında olan kuruluş Türkiye'de İşçi Partisi'dir.Ne yazık ki Türk Devleti içinde yuvalanan Süpernato adı verilen o örgüt, bu tür karanlık örgütlenmelerle işlerini yürütmüştür ve her zaman karşısında İşçi Partisi'ni bulmuştur. Bunu bütün Türkiye ve bütün dünya bilir. Bana "Mafya gruplarının yeniden gözden geçirilmesi ve deneyimli mevcut grupların karşısında yeni ve güçlü grupların oluşturularak denetim ve kontrol altına alınmalarının sağlanması, TSK mensubu ve sivil şahısları kullanarak, illegal kazanç, gizli istihbarat, legal ve illegal faaliyetler, naylon terör örgütü kurmak, naylon şirketler oluşturmak, suikast ve propaganda gibi yöntemlerle örgütlenip gizlilik prensipleri altında devlet kademelerini ele geçirmek" gibi politikaları olduğu söylenen yapılanma konusunda soru sorulması, bütünüyle psikolojik savaş kapsamı içindedir.Ergenekon soruşturması bu boyutuyla İşçi Partisi ve Genel Başkanı'na karşı psikolojik savaş kampanyalarına hizmet etmekte ve bu açıdan suç işlenmektedir. Bu soru karanlık örgütlerin psikolojik savaş öğretilerinden ilham alınarak hazırlanmıştır.Tuncay Güney gibi bir insanla oturup bir kez bile görüşmüşlüğüm yoktur.Yine Ümit Oğuztan ile hiç görüşmüşlüğüm yoktur.Adnan Akfırat pırıl pırıl değerli bir aydındır. Öbür ikisi ile hiçbir şekilde görüşmemin olmayacağını soruyu hazırlayanlar da bilir. Benim hayatımda yukarıda sayılan faaliyetlere benzeyen nokta büyüklüğünde bir leke dahi yoktur. Böyle düzmece suçlamalar karanlık örgütlerin işidir. Bu suçlamaların uygulamada örnekleri ve yansımaları bulunmadığı zaman, yapılan iş, psikolojik savaştır.





TUNCAY GÜNEY'E "SAMİMİ"DİYENLER TERTİBİN İÇİNDEDİR





Tuncay Güney'in bu belgelerle ilgili "samimi beyanlarda bulunduğu" ileri sürülerek soru sorulması, soruyu hazırlayanların bu CİA tertibinin içinde bulunduklarını gösterir. Bile bile İşçi Partisi'ne karşı bir Amerikan senaryosunda rol almışlardır. Ben, 27 Mayıs Devrimi lideri Tabii Senatör ve İP Genel Başkan Yardımcısı rahmetli Suphi Karaman ve Genel Başkan Yardımcım rahmetli Hasan Yalçın, hiçbir zaman Bilecik'te buluşmadık. Benim her zaman emniyet tarafından tahsis edilmiş resmi korumalarım vardı ve izlenen bir genel başkanım, böyle bir buluşmanın olmadığını soruyu hazırlayanlar da bilir. Kaldı ki bu toplantıda bulunduğu söylenen Deniz Bilge diye bir şahsı da tanımam, hatta böyle bir şahsın bulunduğu da şüphelidir. Bu uydurma, Ergenekon adı verilen operasyonun İP ile ilgili bölümlerinin düzmece olduğunu gösteren en önemli kanıtlardandır."





PERİNÇEK'İN REFERANSIYLA KUZEY IRAK'A SİLAH GÖTÜRÜLMESİ" İDDİASI





Bu soru Ergenekon operasyonu denen tertibin hedeflerini sergilemektedir. Emniyette çeşitli emniyet mensuplarıyla görüşmelerde ve el konan belgelerle ilgili çuvalların açılmasında bu soruda olduğu gibi soruşturmayı yürüten ekibin öyle yönlendirildiklerini gördüm. Türk Ordusunu ve İşçi Partisini bir suç örgütü olarak göstermeye çalışmak. Türk Ordusu'nun Kuzey Irak'a Barzani ve Talabani'ye silah götürmek için, PKK'ya silah götürmek için Doğu Perinçek'in referansına mı ihtiyacı olur. Bu ifade mantıktan ve en ilkel bilgilerden yoksun olanları bile kandıramaz. Silah götürme olayı uydurulmuştur ve tertibi ortaya koyan iddiadır.Gazetelerden okuduğuma göre götürülen silah 24.000 adet. Bir general arkadaşımla hesabını yaptık 120 ton ediyor silahların ağırlığı. Ancak 12 TIR bu silahları taşıyabilir. Üstelik bu silahların bir binanın içinde teslim edilmiş olması Tuncay Güney'e ifade yazdıranların hazırlıksız olduklarını ve tertibi iyi düzemediklerini gösteriyor.Bu konu derhal Türk Silahlı Kuvvetlerinden sorulmalıdır. Burada TSK'nın, PKK'ya silah götüren bir kurum olarak suçlanması ancak CIA ve MOSSAD türünden kuruluşlara yakışır. Burada TSK'yı sırtından hançerleme amacı da sırıtmaktadır.Benim ve İşçi Partisi'nin 40 yıllık hayatlarında terörle ilgili hiçbir suçlama ile karşılaşmadıkları en başta kamu makamları tarafından bilinir. Bu konuda çok sayıda emniyet raporu da vardır.PKK bölücü bir terör örgütüdür. Vatanımıza milletimize karşı hain bir mücadele içindedir. 1975'te MİT tarafından kurulmuş, 1980 de Suriye Muhaberatı kontrolüne geçmiş 1990 da ABD nin Irak'ı bölmesi sonucunda bir kesimi Kuzey Irak'ta ABD nin kontrolüne geçmiş ve iki başlı hale gelmiş 1998'de Abdullah Öcalan'ın CIA marifetiyle Türkiye'ye teslim edilmesinden sonra bütünüyle ABD'nin avucuna girmiştir. PKK, ABD tarafından eğitilmekte silahlandırılmakta ve Türkiye'nin üzerine sürülmektedir.





TUNCAY GÜNEY'İN PKK İLE DE İŞBİRLİĞİ YAPTIĞI, SİZİN SORUNUZLAKANITLANMIŞ OLUYOR





Tuncay Güney'de çıkan belgeler arasında "İşçi Partisi Genel Başkanı Sayın D. Perinçek'e" şeklinde başlayan ve "Garzan eyaleti karargâh komutanlığı" şeklinde biten altında PKK mührü bulunan el yazısı ile yazılmış belgenin Tuncay Güney'in eline nasıl geçtiğini bilemem.Bu belge ile ilgili olarak 1998 yılında Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılandım. Bu belgenin düzmece olduğu adli ekspertiz raporları ile saptandı, Devlet Güvenlik Mahkemesi belgenin sahte olduğunu belirterek hakkımda aklama kararı verdi, daha sonra bu belgeyi düzenleyenler televizyonlara çıkarak sahte belge yaptıklarını kamuoyuna ilan ettiler. Kendilerine böyle sahte belge yapmaya bazı kamu görevlilerinin yönlendirdiğini söylediler. Bu şahıslar hakkında suç duyurusunda bulundum, kendileri hapis cezası ile cezalandırıldılar.Tuncay Güney'in o tarihlerde o belgeyi düzenleyenlerle ilişkide olduğu da daha sonra ortaya çıktı. Mektupları düzenleyenler hatırımda kaldığına göre, Sami Demirkıran ve bir başka şahıstır. İkinci şahsın adı dava dosyasında ve benim "Bir Devlet Operasyonu" isimli kitabımda var. Bunların mahkeme tarafından ifadeleri alındı. Ve orada da bu sahte belgeleri tanzim ettiklerini söylediler ve tutanaklara geçti. Biz 1998'deki duruşmadan sonra bu belgeleri ve yapılan tertibi anlatmak için çok sayıda basıp kamuoyuna dağıttık.





ÖCALAN'LA RÖPORTAJ FOTOĞRAFLARI TUNCAY GÜNEY'DE ÇIKMIŞ





PKK başkanı Abdullah Öcalan ile bütün basının en önde gelen gazetelerinin genel yayın yönetmeni ve başyazarları gibi bende 2000'e Doğru dergisi genel yayın yönetmeni olarak görüşme yaptım. O zaman partinin yöneticisi veya üyesi değildim. Bu görüşme ile ilgili olarak dört ayrı dava açıldı. Dördünden de aklandım.Görüşmeleri fotoğraflı olarak kendi dergimde dört sayı yayımladım. O görüşmelerde Tuncay Güney yoktu, bulunamaz da, çünkü tarih 1990 öncesidir veTuncay Güney karanlık kimliği dolayısıyla benim yanında bulunabilecek bir kimse değildir. Orada PKK görevlileri de fotoğraf çekti, bu fotoğrafların PKK ile MİT arasında bir anlaşma sonucu MİT'e verildiğini İsveç'te bulunan Mahmut BAKSI'dan öğrendim. O da, o sırada PKK kampında bulunan kız kardeşinden öğrenmiş. Fotoğrafların MİT adına Tuncay Güney tarafından Lübnan'da, PKK yöneticilerinden teslim alındığını, Tuncay Güney'in gevezeliklerini nakleden arkadaşlarından öğrenmiştim. Bu fotoğraflar gizli değil, zaten ben yayınlamışım, ancak MİT ve Tuncay Güney'i oraya gönderen kuruluşun bu fotoğraflar karşılığında ne verdiği bir soru konusudur.





PKK İLE İŞBİRLİĞİ YAPANLAR KİMLER


Bu gün siyasal çözüm adı altında Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Abdullah Gül PKK'nın temsilci olarak atadığını belirttiği DTP yöneticileri ile Çankaya'da görüşmeler yapmaktadır. Tayip Erdoğan Büyük Ortadoğu Projesinin Eş başkanı olduğunu on bir ayrı konuşmada itiraf etmiştir. BOP haritasında Türkiye bölünmüş gösterilmektedir.Bu harita NATO toplantılarında duvara yansıtılmış ve Türk Komutanları toplantıyı terk etmişlerdir. Ve şu anda Türkiye'de iktidar koltuğunda oturanlar türban ve diğer konularda PKK ile aynı cephede yer alarak Türkiye'yi federasyona götürme ve bölme planları içinde yer almaktadırlar. Bu uygulama yürütülürken Türk Ordusu ve İşçi Partisi gibi bu planlara direnen askeri ve sivil örgütlenmelere karşı tertipler düzenlenmekte psikolojik savaş faaliyeti yürütülmektedir. Soru bütünüyle bu kapsamdadır ve kamu görevinin kötüye kullanılmasıdır.OPERASYONUN, TERTİPTEN İBARET OLDUĞU BU SORUDAN DA ANLAŞILMAKTADIRTuncay Güney beyanında, Doğu Perinçek'ten Sami Hoştan'ın hap işi yaptığını öğrendiğini, Doğu Perinçek'in isteği üzerine bu konuyu Veli Küçük'e anlattığını, onun da "Sami'yi Ömer Lütfü Topal'ın yerine koyarak biz hata yaptık" demesi de yürütülen operasyonun bir tertipten ibaret olduğunu ispatlamaktadır. Benim Sami Hoştan'la en küçük bir dolaylının-dolaylısı bir ilişkim olamaz.2001 yılında yakalanan Tuncay Güney'den elde edilen 19 Mayıs 2000 tarihli "Sayın Doğu Perinçek" başlıklı belgede "Dayanışma prensipleri gereği size iletilen 'Mektup, Gazete, Finans' konuları üzerinde yoğunlaşılarak, işbirliği sağlanmak istenmiştir. Ancak ne yazık ki bu üç konuda da isteksiz kalınmış karşılıklı dayanışma prensiplerine aykırı bir tutum sergilenmiştir" şeklindeki bir belgeyi, ben hiç okumadım. Kaldı ki belge İşçi Partisi'ne yönelik girişimlerin karşıda hiçbir yankı yaratmadığını ve ters çevirdiğini ispatlamaktadır. Bu da Ergenekon uydurmasının bizzat bu kanıtlarla çürütülmesidir.





CUMHURBAŞKANI'NA GÖNDERİLEN YAZI, VELİ KÜÇÜK'E DE GÖNDERİLMİŞTİR.





11 Haziran 2003 tarihli İşçi Partisi Genel Başkanlığı amblemli belge içeriğinde "Sayın E.Tuğ. Gen. Veli Küçük", "sayın komutanımız", "ikiz sözleşmeleri onaylayan kanun konusundaki görüşlerimi içeren Sayın Cumhurbaşkanımıza arz ettiğim mektup ve ekindeki hukuki açıklamayı bilgilerinize sunarım", "Kanun henüz Cumhurbaşkanımız tarafından imzalanmamıştır; meclise iadesi hukuken mümkündür", "saygılarımla", "Doğu Perinçek İşçi Partisi Genel Başkanı" şeklindeki yazı doğrudur. Yukarda ifademin başında kendim de bu yazıdan bahsettim.Bu yazıyı yalnız Veli Küçük'e değil Genel Kurmay Başkanı'na bütün kuvvet komutanlarına ve ordu komutanlarına aynı içerik ve ekleri ile birlikte gönderdim. Oralardan teşekkür yazıları alınmıştır.Veli Küçük'ün ikametinde bulunduğu söylenen dokümanlar arasında, Veli Küçük'e hitaben arz ederim ibaresiyle son bulan faks çıktısında "arz ederim" ibaresi, Veli Küçük ile bir hiyerarşik yapı içerisinde olduğumu göstermez. Ben hiçbir zaman Veli Küçük ile bir hiyerarşik yapı içerisinde olmadım ve olmam. İşçi Partisi Genel Başkanlığı üzerinde hiçbir hiyerarşi yoktur. Cumhurbaşkanı da, Başbakan da benim üzerimde değildir. Ama Genelkurmay Başkanlığı Ordu Komutanlığı'na yazdığım yazılarda ve kamu makamlarına yazdığım yazılarda her zaman saygılı ifade kullanırım.Bu belgeyi görme talebim belge Emniyette bulunmadığı için karşılanamamıştır. Benim ikiz ihanet yasaları ile ilgili mektubum dışında Veli Küçük'e hitaben yazılmış bir yazım yoktur.ASKERİ BELGEİşçi Partisi Genel Merkezi'nde yapılan aramada çıktığı öne sürülen gizli bareli "1987/1988 - 1988/1989 yılı kış tertiplenmesi 21. J. Sınır Tugay K.Lığının Kış Tertiplenmesi" başlıklı Gürpınar Başkale gibi bölgelerdeki askeri yerleşim yerlerini gösteren bir haritadan haberim yoktur. Bu sorunun bana atılan suçla da bir ilgisi yoktur.Genel Merkezimiz yedi katlıdır, 50'nin üzerinde oda ve salon vardır. Bana belgenin nerede bulunduğu söylenirse araştırır cevap veririm. 1998 yılındaki yargılamada buna benzer belgeler suç kanıtı gösterilmişti, biz bu belgeleri savunmamız sırasında mahkeme dosyasından kopya ederek aldık ve muhafaza ettik. Zaten mahkeme bu belgelerin bulundurulmasının suç olmadığına karar verdi.





AYDINLIK DERGİSİ, TÜRKİYE'Yİ SAVUNUR





Aydınlık Dergisi, Türk Milletinin aydınlanmasında ve Türkiye'nin savunulmasında özel bir basın görevi yapar. Derginin parasal kaynakları yasaldır ve muhasebe kayıtlarındadır. Benim bildiğim çeşitli kez denetimden geçirilmiştir ve maliye bakanlığının resmi görevlileri hayatlarında bu kadar berrak ve düzgün tutulmuş yasal kayıtlara çok az rastladıklarını belirtmiş ve dergi yöneticilerini kutlamışlardır.Tuncay Güney Aydınlık dergisine bir yıl kadar bir süre gider gelirdi. Daha önce Akşam, Milliyet gazetesinde çalışmış bir haberci olarak çeşitli çevrelerle ilişkisi olduğu ve dergiye haber taşıdığı arkadaşlarım tarafından bana belirtilmiştir.





SORUDA, ULUSAL TV DENİYORDU, ADINI BİLE YANLIŞ BİLENLER BU SORUYU HAZIRLAMIŞ





Soruda Ulusal TV deniyordu, adını bile yanlış bilenler bu soruyu hazırlamış, Ulusal Kanal; adı üzerinde milletin kanalıdır. Milletin ve milletin en güvenilir kesimi olan emekçilerin sesidir. Halktan ortaklar bulmakla ve gönüllü katkılarla kaynağı sağlanmıştır, Maliye Bakanlığı'nın görevli denetçileri tarafından birkaç kez denetim yapılmış ve kaynakları berrak olarak gösterilen, bütün gelir ve giderleri yasallığa titiz bir şekilde dikkat edilerek hesap defterlerine işlenmiş düzgün muhasebesi nedeniyle kutlanmıştır. Yasadışı hiçbir ilişkisi ve hiçbir gelir gideri yoktur."





ULUSAL MEDYA 2001"BAŞLIKLI BELGE





Belgedeki; "Cumhuriyet Gazetesi, oluşturulması zorunlu Ulusal Medyanın yazılı yayın kanadını oluşturmaya uygun bir isimdir. Görsel yayın kanadını ise; Perinçek grubunun henüz emekleme dönemindeki 'Ulusal Tv' oluşturabilir. Ancak bu televizyonun bünyesinde de ameliyat zorunluluğu vardır. Eğer gerekli ameliyat yapılmaz ise; ne Cumhuriyet ve ne de Ulusal Tv, Türk halkının Kemalist ideoloji çerçevesinde birleştirilmesini gerçekleştiremez. Çünkü, halkın gözünde her iki yayın grubu da 'objektif' ve 'bağımsız' yayın organı olarak değerlendirilmemektedir" şeklindeki yazı, eğer doğruysa ameliyat yapılmasını düşünenler, ameliyat yapamadıklarına göre amaçlarına ulaşamamışlardır. Bu ameliyat düşüncesi bile Ulusal Kanal ile ameliyat düşünenler arasında bir bağ olmadığını ispatlamaya yeter.





CUMHURİYET GAZETESİ HAKKINDA





Cumhuriyet Gazetesi bizim değer verdiğimiz sayın İlhan Selçuk'un yönettiği, Türkiye'nin aydınlanmasına hizmet eden bir gazetedir. Başarılı olmasını isterim, bunun ötesinde aramızda organik bir bağ yoktur. Cumhuriyet Gazetesi ile Ulusal Kanal arasında Reklam takas anlaşması var, aynı anlaşma Tercüman ve Yeniçağ gazeteleri ile Ulusal Kanal arasında da var. Yayın organları birbirlerine destek amaçlı anlaşma yaparlar. 1998 yılında sayın İlhan Selçuk, o zaman Esenyurt Belediye Başkanı olan sayın Gürbüz Çapan, sayın Ferit İlsever ve ben birlikte İstanbul'da Armada Oteli'nde yemek yedik. Yemekte ortak bir televizyon yapmayı görüştük. Ulusal Kanal, elindeki frekans ve yayın lisansını koyacaktı. İlhan Selçuk ve Gürbüz Çapan da çevrelerinden sermaye bulacaklardı ve ortak bir televizyon kurulacaktı. Biz 10 (on) Milyon Dolarlık bir televizyon projesi önerdik. Onlar ise çok büyük sermayeli bir televizyon düşündüler. Sonra bu 'birlikte girişim' olmadı. Biz başardık ancak Cumhuriyet ve Gürbüz Çapan makine ve teçhizatlarını aldıkları halde o girişimi sürdüremediler.





YURTSEVER YAYIN ORGANLARI BİRBİRİNDEN KORKAR HALE GETİRİLMEK İSTENİYOR





"Ulusal Medya 2001" başlıklı belge içersinde, bir bölümde, "İlhan Selçuk kimdir" başlığı ve devamında "Gürbüz Çapan – İlhan Selçuk – Doğu Perinçek Ve Cumhuriyet Gazetesi" başlığı altında… Perinçek, İlhan Selçuk Ve Gürbüz Çapan 'ı bir araya getirerek, finansal sorunların üstesinden gelinebileceğini düşünmüştür. Ancak Perinçek 'in hesabı tutmamış, kendisinden çok daha deneyimli olan İlhan Selçuk, Perinçek 'i devre dışı bırakarak Gürbüz Çapan ile anlaşmasına göre; hisselerin yüzde 40'ını, daha sonra yüzde 60 hisseyi de satın alan Çapan, Cumhuriyet Gazetesinin sahibi olmuştur" şeklindeki yazı, istihbarat raporu kokusu taşıyor.Bizim Armada otelindeki görüşmemizi izlemiş veya dinlemiş olabilirler, ancak burada kullanılan ifadeler, bizim İlhan Selçuk ve Gürbüz Çapan arasındaki dostluk ilişkileri ile bağdaşmayan kaba ifadelerdir. Bu tür sorularla; vatanı, milleti savunan medya birliktelikleri tehdit edilmiş oluyor. Birleşmesi gereken yurtsever yayın organları birbirinden korkar hale getirilmek isteniyor. Ergenekon Operasyonu'nun hedeflerinden biri de böylece ortaya çıkmış bulunuyor.





MAFYA, TARİKAT REJİMİNİ KESİNLİKLE YIKACAĞIZ





İşçi Partisinde bulunan; "Sayın İlhan Selçuk" diye başlayan 6 Kasım 2002 tarihli mektubun içeriğinde "kurulmakta olan Mafya, Tarikat yönetimini kesinlikle yıkacağız … Eğer kararlı bir muhalefet çizgisi izlersek, Cumhuriyet gazetesinin satışı 3 ay içerisinde yüz bine yaklaşır ve çok etkili olur" sözleriyle, Türkiye'deki mafya tarikat yönetimini kast ettim. Bu yönetimin yasadışı olduğu, Cumhuriyet yıkıcısı olduğu Yargıtay Başsavcısı tarafından da saptanmıştır. Bu nedenle bu mektuptaki değerlendirmeler önemlidir. Bu mektup aktardığınız kadarıyla bana aittir. Aynı görüşümü yine 6 Kasım 2002 günü Cumhurbaşkanı Sayın Sezer'e yazdığım mektupta da aynı ifadelerle belirttim. Örneğini sunacağım. Aynı tarihler… demek ki aynı günde hem Sayın Cumhurbaşkanına hem de İlhan Selçuk'a fikirlerimi yazmışım.





AKŞAM GAZETESİ'NDE KADROLAŞMAYA GİTTİĞİMİZ İDDİASI DA UYDURMADIR





Tuncay Güney'in beyanlarında, Akşam Gazetesi'nde çalıştığı dönemde, Adnan Akfırat'ın, Ferit İlsever'in, Ankara'da da Hasan Yalçın'ın, Paris'te Özcan isimli şahısların, Akşam gazetesinin mutemet elemanları gibi çalıştıkları, Hasan Yalçın'ın İstihbarat Genel Başkan Yardımcısı olduğu, Özcan isimli şahsın da Paris muhabiri olduğu, Akşam Gazetesi'nde bir kadrolaşmaya gittiklerini" söylemesi, bütünüyle uydurmadır. Bizim Akşam gazetesine yönelik hiçbir faaliyetimiz olmadı ve hiçbir gazeteyi bu tür faaliyetlerin konusu olarak düşünmeyiz. Kaldı ki İşçi Partisi'nde istihbarat genel başkan yardımcılığı diye bir görev yoktur. Özcan isimli şahsı da tanımam.





UYDURMA BİR MEKTUBA, "SAYIN PERİNÇEK" BAŞLIĞININ KONULMASI,BENİ BAĞLAMAZ








Ümit Oğuztan isimli şahıstan el konulan,10 Mart 2000 tarihlive ''Sayın Perinçek'' şeklinde başlayan, ''Doğu Perinçek'' ve Aydınlık Grubunun Türk siyasi yaşamında varlığını koruması ve gelişme gösterebilmesi ulusal çıkarların gereği olarak değerlendirile gelmiştir. Bu doğrultuda her dönemde örtülü/açık faaliyetlerle pek çok destek çalışması uygulamaya konmuştur. Aksiyonlar karşısında çok daha reaksiyoner faaliyetlere yönelinmesi ise önerimizdir. Perinçek ve Aydınlık Grubu ile USİAD'ın dayanışma prensipleri çerçevesinde gerçekleştirmeleri beklenen bağış, yardımlar için, başvuruda bulunabilecekleri makam belirlenmiş ve bu vesile ile kendilerine bildirilmesi uygun görülmüştür" şeklinde bir yazı bana gelmedi. Zaten böyle imzasız karaktersiz yazılara değer vermem. Yazının uydurma olduğu hemen anlaşılıyor, çünkü yazı bana hitap ettiği halde yazının içinde benden üçüncü bir şahıs olarak söz ediliyor. Uydurma bir yazının üzerine Sayın Perinçek hitabı yine uydurma olarak konulmuş ama hitap ile yazı birbirini tutmuyor. İçeriği ise bana hiçbir zaman söylenemeyecek sözler. Bana kimse böyle bir yazı yazmaya cesaret edemez.





EROL BİLBİLİK, ŞAHSİYETLİ BİR EMEKLİ SUBAYDIR KİMSE TARAFINDANYÖNLENDİRİLEMEZ





Tuncay Güney'in beyanında, Veli Küçük ve ekibinin Doğu Perinçek'i rahatlıkla kullandığını, Doğu Perinçek'in yanında emekli Deniz Binbaşısı Erol Bilbilik – Erol Mütercimler gibi subay ve albayların bulunduğunu söylemesi, önemsizdir.Erol Bilbilik şahsiyetli emekli bir deniz subayıdır. Partimizde Başkanlık Kurulu üyeliği yapmıştır. Kimse tarafından yönlendirilemez. Başı dik bir insandır.Erol Mütercimler söylenen tarihlerde Fethullah'ın denetimindeki Samanyolu TV'de görev yapıyordu. Bizimle hiçbir ilişkisi olmamıştır. İşçi Partisi ve Genel Başkanı ise; Türkiye'de denetlenemeyen, kendi kararlarını kendi alan belki de tek partidir.Veli Küçük ile aramızda hiçbir görüşme olmamıştır ki böyle bir yönlendirme düşünülebilsin. Ergenekon ve Lobi politikalarına bakılarak, medya kuruluşlarının kontrol altına alınması ve kendi medya kuruluşlarının oluşturmasının amaçlandığı iddiasını; varsa Ergenekon örgütünün yöneticilerine sormak gerekir. Fakat İşçi Partisi'ni yönlendirebilecek bir kuvvet anasından doğmamıştır. Bunu bütün dünya bilir.





TUNCAY ÖZKAN, ETKİLİ BİR GAZETECİDİR





Tuncay Güney'in; beyanlarında Tuncay Özkan'ın Doğu Perinçek'in adamı olduğunu ve Tuncay Özkan'ı Doğu Perinçek'in yönlendirdiğini söylemesi, gerçek dışıdır.Tuncay Özkan benim hemşehrimdir. Etkili ve işini iyi bilen bir gazetecidir. Benim yönlendirmeme ihtiyacı yoktur. Gerçek dışı bu ifadeler, 2014 yılında tasarlanan CIA operasyonunun kimlere bulaştırılmak istendiğini ve bütünüyle basın özgürlüğünü hedef aldığını göstermesi bakımından dikkat çekicidir





.DİYARBAKIR'DA TÜRK BAYRAKLI MİTİNGİN SORGUYA DÂHİL EDİLMESİERGENEKON OPERASYONUNU YÜRÜTENLERİN AYIBIDIR





Diyarbakır'da Türk bayrağıyla miting yapan tek parti İşçi Partisidir. 29 Haziran 2007 günü gerçekleştirilen bu miting muhteşem olmuştur. Diyarbakır'dan Türkiye'ye göz dikenlere Türk Bayrağı gösterilmiştir. Diyarbakır halkı, Türk Bayrağını ve İşçi Partisini bağrına basmıştır. Daha önceden 2004 yılında ve 2005 yılının 29 Ekim'inde Diyarbakır ilinde ve köylerinde İşçi Partisi olarak Türk Bayraklı ve Atatürk posterli muhteşem mitingler gerçekleştirdik. Diyarbakır emniyetinin yöneticileri, İşçi Partisi'ni kutladılar. Ve "20 yıldır Diyarbakır'da Türk Bayrağı göremiyorduk sağ olun" diye kutladılar. Bir emekli general bana o bölgede tugay komutanlığı yaptığını ve insanların eline Türk Bayrağı veremediklerini ama İşçi Partisinin binlerce insanı Türk Bayrağı ile yürüttüğünü bizzat bana söylemiştir. Bu miting her yurttaşa açık olmuştur. Miting faaliyetinin bildirileri afişleri çağrıları basın toplantıları ortadadır. İşçi Partisi dışında yalnızca Türkİş'in adı birkaç basın toplantısında bulunmaktadır. Söylediğiniz Vatansever Güç Birliği adlı örgütle İşçi Partisi hiçbir zaman yan yana gelmez. Bana miting öncesinde çok sayıda heyecan dolu tebrik ve katılma telefonları gelmiştir. Bu telefonlar bizi sevindirir. Telefonlarda karşı tarafta kimin olduğunu şu anda herkesi hatırlayacak kadar anımsamıyorum. Ergenekon soruşturmasını yürütenlerin Diyarbakır'da Türk Bayraklı bir mitingi suç olarak kabul etmeleri, ABD ve AB ile Türkiye'ye bölmek isteyenlerle bazı ortak duygular içinde olduğunu gösterir.





BİR İŞADAMININ ÇİFTLİK EVİNDE VERDİĞİ BEŞ KİŞİLİK DAVET





Güler Kömürcü'nün, dinlenen telefon konuşmasında "bir işadamının çiftlik evinde verdiği elli beş kişilik davete iş adamları ve değişik kesimlerden kişilerin katıldığından" bahsettiği ve "…Doğu Perinçek vardı biliyor musun?" demesi ile ilgilenmek ayıptır.Milletin bir biriyle buluşmasını yemek yemesini suç göstermek, bu operasyonun kanun dışılığının vardığı boyutları sergilemektedir. O yemekte Türkiye'nin seçkin opera sanatçıları, keman ustası profesörler sanatçılar yer almış, şarkılar ve türküler söylenmiştir. İbrahim Benli'nin Çatalca'da ki bu davetine katıldığını söylediğiniz Yarbay Bahadır Berk'i tanımam. Emniyet Müdürü Adnan Konukman bizim Merkez Karar Kurulu üyemizdir. Davette var mıydı tam hatırlamıyorum. Savcı ise şu anda avukatlık yapan Mehmet Sait Türer olabilir ancak onu da tam hatırlamıyorum. Beni emniyet müdürleri polis evlerinde misafir etmiştir. İbrahim Benli bizim İstanbul 3. Bölge milletvekili adayımızdır. Seçimlerde parti üyesi olduğu için aidat, ödenti ve bağışları olmuştur. Hepsi makbuzludur ancak,ileri sürüldüğü gibi sponsor tabir edilebilecek bir katkısı olmamıştır.





ABDÜLHAMİT DÖNEMİNE Mİ DÖNDÜK… AYDINLAR BİRBİRİNE MEKTUP YAZAMAYACAK MI





?Ümit Sayın'da bulunan belgeler arasında, 4 Mart 1997 tarihli bana hitaben yazılmış yazıda, "Cumhuriyet Devrimleri'nin uygulanmasıyla 'yeni Kemalist bir devrim yapılması' gerektiğine ve bu yeni Kemalist ideolojinin aksiyonlarının ve teorisinin bir an önce yazılı hale getirilmesi gerektiğine inanıyorum" demesi, yazdığım bazı yazıları, İngilizceye çevirerek ABD'deki bazı demokratik kurumlara yolladığını yazması, niçin suç kapsamında oluyor? Abdülhamit dönemine mi döndük? Aydınlar birbirine mektup yazamayacak duruma mı geldik? Ümit Sayın'ın bana yazmış olduğu mektubu tam olarak hatırlamıyorum, ancak içeriğinde herhangi bir suç yoktur. Kutlanacak bir tavır vardır. Bu soru Kemalist devrimi de suç olarak görmektedir. Kemalist devrimi suç olarak görenler, Atatürk'ü yıkamayacaklardır ve girişimlerinin altında kalacaklardır. Bu soru Ergenekon operasyonun Atatürk düşmanı yönelişini ele vermektedir








TELEFON GÖRÜŞMELERİ"ASKERİ MÜDAHALENİN ÇÖZÜM OLMADIĞINI BELİRTİRİM








"(3 Şubat 2008, 54432….. numaralı telefon )Bursa Gemlik'ten aradığı anlaşılan X şahısla telefon görüşmesinde; bir süre türban konularından ve çıkan kararlarından bahsettikten sonra, X şahsın yasamanın yani hükümetin şüpheli hareketleri uzunca bir zamandır. ... müdahale edilecek konumlara gelmiştir" dediği "hukukun dışına çıkıldığından bahsettiğim", X şahsın "… Burada Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bekasını koruma gücünü kaybetmiş gibi gözüküyor" dediği, "Devlet düşmanın eline geçti artık. Kaybetmeyi bırak…devleti yeniden kurmak lazım" dediğim, X şahsın da "…Türkiye Cumhuriyeti, bağımsızlığını tüm dünyaya karşı yeniden ilan etmek zorunda. … ben bunu Turan Çömez'e de, anlatmaya çalıştım" dediği, ilerleyen görüşmede ise yerel seçim öncesinde hükümete karşı bir yapı oluşturulması gerekliliğinden bahsettiğim, X şahsın da "… İşte bu yapı oluşup, kısa zamanda oluşup, varlığını bu millete göstermesi lazım. Benim aciliyetim paniğim bu. Seçimlerden önce olmalı" dediği, "Bütün gücümüzle onun için uğraşıyoruz" dediğim bu telefon görüşmesi doğrudur. Bir köylü ile yapılmıştır. Ancak ben hiçbir telefon görüşmesinde askeri darbeyi onaylamam, tersine askeri müdahalenin çözüm olmadığını belirtirim. Bunun dışında devleti yeniden kurmak gerektiği doğrudur. Biz bunu partimizin bütün kararlarında açıklıyoruz. Devleti Atatürk Devrimi temelinde yeniden kurmadan Türkiye bu karanlıktan çıkış yolu bulamaz.











"BÜTÜN MİLLİ KUVVETLERİ BİR ARAYA GETİRMEK"








(4 Şubat 2008, 53759….. numaralı telefon) Ünsal Yavuz, Başkent Üniversitesi'nden aradığı anlaşılan şahısla telefon görüşmesinde; "sayın hocam, saygılar" dediğim, şahsın da "… yeni bir metin verdiler bana, bu Ulusal Strateji Merkezi, onu sizler mi hazırladınız" dediği, "Evet! Burada bir grup hocamızla ve siyasetçimizle böyle bir 2,5 ay kadar bir çalışma yapıldı. Ben de katıldım. Bunun sonucunda da, çok ince tartışılarak aşağı yukarı 12- 13 toplantı sonucunda o hale getirildi hocam" dediğim, şahsın da "Onu bana İzmir'de verdiler. Ege Koop çağırmıştı beni orda, Ulusal Strateji Merkezi'nden bir hanımefendi verdi" dediği, "Mehmet Haberal toplantılar yapıyor ona sizde katılın hocam" dediğim, şahsın da "Rektör yardımcısı bizim Korkut Ersoy var ben de ondan öğrendim bir liste vermişti ondan sonra İzmir'de ben de kendi payıma düşeni yapmaya başladım… Ben imzaladım bildirgeyi zaten" dediği, "O ayrı, bir de bütün Milli Kuvvetleri bir araya getirip bir siyasal çözüm o bakımdan" dediğim görüşme doğrudur. Görüştüğüm hoca Prof. Dr. Ünsal Yavuz'dur. Ulusal Strateji Merkezi İşçi Partisi'nin tüzüğünde yer alan bir kurumdur. İşçi Partisi'nin yan organlarındandır. Başında İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı E. General Servet Cömert bulunmaktadır. Faaliyetleri yasaldır ve ışık tutucudur.








VATANSEVER DUYARLILIĞI





Emin Gürses'in Mustafa Yarbay isimli şahısla yapmış olduğu telefon görüşmesinin bir bölümünde "Bir süre telefon dinlemeleri hakkında görüştükten sonra Mustafa'nın "Bunlar geçecek ya" dediği, kendisinin "Sen başkasın. Perinçek ile konuşuyordum. Mesaj başka şimdi" dediği, söz konusu telefon görüşmesinde bahsedilen konunun ne olduğu Emin Gürses'e sorulduğunda "Burada Perinçek olarak bahsedilen kişi Doğu Perinçek'tir. Doğu Perinçek ile yapılan operasyon hakkında görüşmelerimiz oldu. Perinçek bana bu operasyonun millicilere karşı yapılan bir operasyon olduğunu, özelleştirmeler, vakıflar kanunu, bor maddelerinin satılması, Türk Ordusunun İran'a karşı kullanılması gibi başka şeyleri izlemeyi amaçladığını anlattı" demiş, diyorsunuz. Emin Gürses çok doğru söylemiş. Vatanseverlerin bu ülkeyi koruma için nasıl duyarlı oldukları herkes tarafından görülmelidir. Türkiye düşmanı güçler kuvvetlerinin ötesinde bir işe kalkıştıklarını bilmelidir.Aynı telefon görüşmesinde "Yıllardır yani fikir öğrendiğimiz bir insan diyor ki, ya komutan yani emekli paşalar mı... darbe yapıyor diyor yani herkes 'ti'ye alıyor artık şeyleri." Hocam asker yapmayacak. Asker mesela Perinçek'ten hep uzak durdu. Kardeşim Perinçek gibi bu konularda profesyonel bir adam bu işte bu örgütlenmede... Oy vereceksin. Ben niye böyle adamları harcayayım. Ben işin içinde olmam ama bu işte önünü açarım. Öyle bir sürü örgütlenmeler var. Türkiye'de silah üzerine o tür yemin edenler değil Perinçek gibi örgütlenmesi güçlü tavrı da sert … Onların üzerine gelemiyorlar. Perinçek dün meydan okudu. Dedi ki, burada istihbaratçılar var dedi. Onlardan rica ediyorum, bizden birini tutuklasınlar da göreyim dedi. Onlara zindan ederim İstanbul'u diyor, bak böyle konuşuyo." dediği, söz konusu telefon görüşmesinde bahsedilen konunun ne olduğu Emin Gürses'e sorulduğunda; "Beyanlarım Perinçek'in beyanlarından ibarettir. Perinçek'ten bizzat duyduğum veya basından takip ettiğim beyanları Mustafa'ya aktarmıştım" diyormuş. Sayın Gürses benim Türkiye karışıtı güçlere karşı kararlılığımı anlatmaya çalışmış, kendisine teşekkür ederim. Emin Gürses'in Bülent isimli şahısla yapmış olduğu telefon görüşmesinin bir bölümünde, "Perinçek'in bir toplantısı vardı. Kadıköy'de söz konusu toplantıda kendisine Sakarya bölgesinde operasyon yapabilirler" dediğim, Emin Gürses'e Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'nde alınan ifadesinde neyi kastettiği sorulduğunda; "Sakarya'da teröristlere düzenlenen bir operasyon vardı. Bu operasyonu Perinçek bana söylemişti. Bu operasyon yapıldı. Sakarya emniyetinden bu konu araştırılabilir" şeklinde açıklamasına ilişkin; Emin Gürses doğru söylemektedir.





GÜLER KÖMÜRCÜ- İBRAHİM HAKKI AŞKAR GÖRÜŞMESİ





Güler Kömürcü'nün " Şimdi bak Doğu Perinçek, Mehmet Haberal, ondan sonra Yaşar Okuyan işte ne bileyim Anıl Çeçen daha sayayım bir sürü isim böyle ... Ben ve adamlar Bismillah dakka bir, başında parti kuralım, parti kuralım... Geldim ve ne parti kurması dedim" şeklindeki konuşmasına ilişkin; Bu toplantılar, eski bakanlarımızdan Kamuran İnan, eski Ekonomiden sorumlu devlet bakanı Ufuk Söylemez, Başkent üniversitesi Prof. Dr. Mehmet Haberal ve Prof. Dr. Hasan Eren'in inisiyatifiyle başlayan ve basına açık yapılan Milli Egemenlik Hareketi (MEH) toplantılarıdır. Çeşitli partilerden şahsiyetler, üniversite öğretim üyeleri, orgeneraller, kitle örgütleri yöneticileri katılmaktadır. Bir eşgüdüm kurulu oluşmuştur. Çalışmalar yasaldır ve kamuoyu önündedir. Ayrıca basına yansımıştır. Milli güçlerin birleşmesi Türkiye'yi bölmek isteyen ABD ve Haçlı İrtica tarafından kaygıyla karşılanmaktadır.





TEOMAN'LA GÖRÜŞME





Teoman isimli şahısla yaptığınız görüşmede; Ulusal Kanal'ı aradığınız ve Teoman ile görüşmenizde "Şimdi bu bizim, hani CIA ajanı Tuncay ile ilgili bir kapağımız olmuştu ya … Onu bana e-postayla yollar mısın" dediğim görüşme tamamen doğru. Bu konuları incelemek araştırmak bir siyasi parti başkanı olarak görevimdir ve isterse Cumhurbaşkanı olsun, kimse bana bu konuda soru yöneltemez.





ŞULE PERİNÇEK'LE GÖRÜŞME





Yapılan bir toplantının bittiğinden bahsederek "Gelince anlatırım. Hurşit Tolon'un selamı var sana" dediğim, Şule'nin de "Mehmet'ten de yeniden yazı istemişler" dediği, sizin de "Bence kendisi yazmasın yani; o araştırma görevlisi… Böyle Fethullah hoca bilmem ne polemiklerine fazla girmesin" dediğim doğrudur. Sözü edilen toplantı, Milli Egemenlik Hareketi toplantısıdır. Orada Sayın Emekli Orgeneral Hurşit Tolon da bulunuyordu. Eşim Şule'ye de selam söyledi. Diğer konu oğlum Mehmet Perinçek ile Moskova'da Rus gazeteleri Fethullah Hoca hakkında röportaj talep etmişler. Üniversitede çalışan ve Dışişleri Bakanlığı tarafından altı aylığına Rus arşivlerinde çalışma için gönderilen oğlum Mehmet Perinçek'in, Rus gazetelerine uzun boylu röportaj vermesini yararlı bulmadığımı bildirdim. Bunların suçla hiç bir ilişkisi yoktur. Soruşturma, suçun tanımı yapılmadan insanları her türlü ilişkisini, görüşmesini araştıran kanun dışı bir çizgidedir.Birlikte gözaltına alındığı arkadaşları hakkında Ferit İlsever İşçi Partisi Genel Başkan yardımcısıdır, sonuna kadar güvendiğim, Türkiye'nin yüz aklarından, siyaset adamı ve basın yöneticisidir.Serhan Bolluk'u otuz yıldır tanırım. Şu anda Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni, İP Merkez Karar Kurulu üyesi, Türkiye'nin en güvenilir yurtseverlerinden ve aydınlarındandır.Kemal Alemdaroğlu Türkiye Cumhurbaşkanı olacak nitelikte bir bilim adamı ve aydınımızdır.İbrahim Benli milletvekili adayımızdır. Tersane işçiliğinden beri tanırım. Vatansever, güvenilir bir işadamımızıdır.Adnan Akfırat Türkiye Çin İş Geliştirme ve Kültür Derneği yöneticisi ve İP Merkez Karar Kurulu üyesidir. Otuz yıldır tanırım. Gazeteci, yurtsever, güvenilir bir aydınımızdır. Türkiye ile Çin arasında Türk Devleti ve Ticaret Bakanlığı ile işbirliği halinde, Türkiye ekonomisinin gelişmesine ve içine girdiği krizden kurtulmasına katkıda bulunacak çalışmalarını gözlemliyorum.İlhan Selçuk Türkiye'mizin son yüzyıl değerli aydın ve yazarlarından, 45 yıldır tanırım. Türkiye'nin bütün aydınları ve Atatürkçüleri gibi kendisine çok değer veririm.








SORULAN KİŞİLER HAKKINDA





Mehmet Zekeriya Öztürk, Ajan provakatördür. Mehmet Eymür'e bağlı olarak çalışır. Eskiden Hırıstiyan yapılmış, kiliselere sokulmuş, ajan olarak kullanılmış. Yedi sekiz ayrı kimlik taşır, devamlı yalan söyler. Ordudan istifaya zorlanmış ve çıkartılmış emekli subayım diyerek üç dört sene evvel bir süre Ulusal Kanal'da çalıştı. Karışık işler çevirdiği, cebinde farklı kimlikler bulunduğu, geçmişte Hıristiyan olduğu, Ulusal Kanal'a birkaç kez silahlı girmeye çalışması nedeniyle birkaç ay sonra işten atıldı.Sevgi Erenerol'u gazetelerden tanırım. Türk Ortodoks Patrikanesi sözcüsü olarak bilirim. Mitinglerde görürüm. Kitle örgütü yöneticileri bir grup bayanla iki yıl kadar öncesi ziyaretime geldiler.Güler Kömürcü'yü gazeteci olarak tanırım. Bir görüşmüşlüğüm yoktur.Sami Hoştan'ı ve Ali Yasak'ı gazetelerden yasadışı bazı faaliyetlere karıştığı nedeniyle ismini duydum, görüşmüşlüğüm yoktur.Mehmet Fikri Karadağ 'ı Kuvva-i Milliye adlı örgütün liderleri arasında basında ismini duydum. Yazılarımda bu örgütün adını da vererek bu tür örgütlerin"başı bozuk" örgütler olduğunu ve halkın bunlara güvenmemesi gerektiğini, bu tür başı bozuk örgütlerle Türkiye'nin hiçbir meselesinin çözülemeyeceğini vurgulayarak birkaç kez belirttim.Ümit Oğuztan'ı gazeteci olarak hatırlıyorum, bir görüşmüşlüğüm yoktur.Kemal Kerinçsiz'i avukat olarak gazetelerdeki faaliyetleri ile tanıyorum. Kendisi ile hiç görüşmedim. Fikren beraberliğimiz yoktur.Habip Ümit Sayın İstanbul Üniversitesi'nde doçenttir. Kendisini tanırım, birkaç kez ziyaretime geldi. Bir ara Adanan Hocacılarla ilişki kurdu, tutarsız davranışlarını gördüm.Vedat Yenerer'i gazeteci olarak biliyorum.Emin Gürses'i çok iyi tanırım, değer verdiğim bir bilim adamıdır. Türkiye'nin toprak bütünlüğünü, bağımsızlığını, Atatürk devrimini kararlı olarak savunur. Aydınlık dergisinin yazarıdır. Uluslararası ilişkiler alanında Türkiye'nin yetiştirdiği parlak zekâlardan biridir.Diğer şahısları tanımıyorum.Ergün Poyraz'ı kitaplarından tanıyorum. Görüşmemiz olmadı. Diğer şahısları tanımıyorum.Muzaffer Tekin'i gazetelerden biliyorum. Emekli subay, bir kez ziyaretime geldi.Semih Tufan Gülaltay'ı gazetelerden ismini hatırlıyorum. Bir kez bir telefon görüşmemiz oldu. Bana yönelik suikast ve tertiplerle ilgili olarak kendisinden bilgi sordum. Bana yönelik suikastta Semih Tufan Gülaltay'a görev verildiği yönünde bir ihbar aldık, bu ihbara değer vermemekle birlikte onu da ilgilendiren bir kışkırtma ve tertip kurulabileceği düşüncesiyle kendisine sordum. O da aynı kanıda olduğunu belirtti.Alparslan Aslan'ı Danıştay suikastçısı olarak tanırım. Herhangi bir ilişkim ve görüşmüşlüğüm yoktur. Zaten olamaz da, kendisinin belirttiği üzere Fethullahçı örgütlenmelere bağlı.Abdullah Çatlı'yı tanımam, gazetelerden bilirim.İbrahim Çiftçi Mamak Cezaevi'nde hücre komşumdu, bir kez bir televizyonda sert tartışmamız oldu, en sevdiğim arkadaşım değerli savcı Doğan Öz'ün katlinden yargılandı.Mahmut Yıldırım'ı Yeşil olarak gazetelerden duydum. Hiç tanımıyorum.Sedat Peker: Gazetelerden duydum, tanımam.Fuat Turgut'u Apo davasında avukat olarak gazetelerden tanırım, internette sık sık açıklamaları dolaşır. Partimize üye olmak için İzmir'de başvurdu. Başvurusu reddedildi. Sormuş olduğunuz diğer şahıslardan hiçbirini tanımıyorum.İ





ŞÇİ PARTİSİ'NDE BULUNAN BELGELERMİLLİ ANAYASA BİLDİRGESİ





İşçi Partisi'nde bulunan kişisel bilgisayarda (15) sayfadan oluşan, "Milli Anayasa Bildirgesi" başlıklı yazı içeriğinde "AKP hazırladığı sivil Anayasa Taslağı ile Türkiye'ye ve Türk Milletine karşı yürüttüğü karşı devrim sürecini son hedefine ulaştırmak peşindedir","Ulusal Strateji Merkezinde bilim insanları ve uzmanların katıldığı çalışmalarla bir milli anayasa taslağı hazırlanmaktadır.Ulusal Strateji Merkezi (USMER) bu çalışmalar sırasında hazırlanmış olan ekteki milli anayasa bildirgesini kamuoyumuza en kısa sürede sunmak üzere imzaya açmaya karar vermiştir" şeklindeki beyanların bulunduğu belge doğrudur. Bildirgenin içeriği doğrudur. Yargıtay Başsavcılığı AKP hakkında kapatma davası iddianamesi ile en yüksek savcılık makamı olarak AKP yönetiminin yasadışı ve Cumhuriyet yıkıcısı olduğunu saptamıştır. Bu açıdan bildirge tarihi önemdedir. Bu bildirge sadece Sabih Kanatoğlu ve Mustafa Akaydın'a, değerli hukukçu ve bilim adamlarımıza değil, Türkiye'nin bütün seçkin aydınlarına gönderilmiş, çoğu imzalamışlardır."





KEMALİST MODEL-ULUSAL GENÇLİK HAREKETİ-DİNAMİK" ADLI DÖKÜMAN





Ulusal Kanal ve Aydınlık'ın arşivi Türkiye'nin en zengin arşivlerindendir. İçinde on binlerce cilt kitap, sayfa, belge ve yazı bulunmaktadır. Nerede, hangi odada, hangi gözde bulunduğu belirtilmeyen bu belgelerle ilgili sorular titiz bir yargılamanın konusu olamaz. Kaldı ki; her belge saklanır ve değerlendirilir





.ÇANAKKALE ULUSAL BAĞIMSIZLIKBİRLİK HAREKETİ





Bana her gün yüzlerce e-posta ve onlarca mektup gelir. Çanakkale Ulusal Bağımsızlık Birlik Hareketi ve "Değerli Kuvayı Milliye Gönüllüleri" başlıklı, içeriğinde "Milli karargâh kurma vakti gelip de geçmekte" tabiri bulunan belge, altında birçok kişinin imzasının bulunduğu bir mektuptur. 12 imza var suçla bir bağlantısı yok.





LOZAN MÜCADELESİNDEN SONRA BENİ BİRÇOK EMEKLİ KOMUTAN KUTLAMIŞTIR





İşçi Partisi'nde bulunan dokümanlar arasında "Eski Genelkurmay Başkanlarından İsmail Hakkı Karadayı ile telefon görüşmesi (10 Eylül 2002)" başlıklı yazıyı, suç kanıtı olarak önümüze getirenler Türk ordusuna suç yükleme konusunda her türlü ölçüyü bir kenara bırakan bir tutum içine girdiklerini göstermektedirler. O bakımdan bu soru, bu soruşturmayı yürütenlerin suç kanıtıdır. Beni Lozan mücadelesinden sonra Eski Genelkurmay Başkanlarımız Doğan Güneş Orgeneral Karadayı ve bir çok emekli komutanımız aramış ve kutlamışlardır. Bu telefon görüşmesi doğrudur.





ÖNCÜ GENÇLİĞİ TEBRİK EDİYORUM





İşçi Partisi'nde bulunan dokümanlar arasında; "başarılarımız" başlıklı bir belgede Öncü Gençlik isimli İşçi Partisi'nin gençlik kollarından bahsedildiği; alt başlıkta ise "Öncü Gençlik 5. Genel Kongresi'nde Türkiye'nin genel gündemine ilişkin örgütlerimizin militan eylemler yapması kararını almıştık. Bu kararı hayata geçirdik. Böylece Öncü Gençlik tarihinin en fazla eylem yapılan ve bu açıdan en verimli dönemini yaşadık" yazılı belge sanıyorum Öncü Gençlik'e aittir. İfade onlarındır. Öncü Gençliği tebrik ediyorum. Vatan savunmasında, Mehmetçik yürüyüşlerinde, Şehit cenazelerinde, PKK'nın Dağlıca'yı basması ve Mehmetçiklerimizi şehit etmesinden sonra üniversiteyi ayağa kaldıran gençlik hareketlerinde gösterdiği başarı tarihe geçmiştir. Alınan militan eylem kararı yukarıda saydığım eylemlerdir. Zaten öncü gençliğin faaliyeti onları Vatan ve Cumhuriyeti savunmada gösterdiği militan tutumu yansıtmaktadır."





OSMANLIDAN GÜNÜMÜZE MASONİK BİLDERBERG ÇETESİ








"İşçi Partisi'nde bulunan dokümanlar arasındaki; "Osmanlıdan Günümüze Masonik Bilderberg Çetesi" ve "Örtülü Faaliyetler Bir" isimli belgeleri hatırlıyorum. "Mafyokrasi" adlı kitabımı yazarken aydınlık arşivinde bulunan Mafya ile ilgili birçok kitap ve belgeyi topladım. Bunlardan yararlandım.





SEMİH TUFAN GÜLALTAY HAKKINDA





"Görüşme Notları-İşadamı(21 şubat 2007)" başlıklı, Semih Tufan GÜLALTAY hakkında bilgilerin olduğu belgeyi hatırlamıyorum. 7 katlı bir binada bulunan belgeleri bir kişinin on binlerce yıl yaşasa bile okuma ve öğrenme olanağı yoktur. Bu nedenle iki binada çıkan her belgeyi bana sormanız suçla ilgili değildir. Semih Tufan GÜLALTAY ile ilgili bilgimi en yukarıda kişiler bölümünde anlatmıştım. Bana yönelik bir suikastla ilgili kendisinin bilgisine başvurulmuştur.





İŞÇİ PARTİSİ VURDU MU DEVİRİYOR"





İşçi Partisi vurdu mu deviriyor" başlıklı belgenin içeriğinde ise "Çiller Özel Örgütü Şeması" başlıklı şemayı Aydınlık yazı kurulu yüzlerce bilgiyi değerlendirerek yapmıştır. Benim 1997'de basılan ve yedi basımı yapılan Çiller Özel Örgütü adlı kitapta yayınlanmıştır ve hiçbir dava açılmamıştır. Suçla bağlantısı yoktur.





MİLLİ HÜKÜMETİN BAKANLAR KURULU"





Milli hükümet bakanlar kurulu" başlıklı "Doğu Perinçek-Başbakan, Ferit İlsever-Başbakan Yardımcısı…" gibi başbakanlık ve bakanlık kadrosunun oluşturduğu bakanlar kurulu listesini seçimden önce halkımıza sunduk. İktidar amacı ile mücadele ettiğimiz için Türkiye'yi hangi yetenekli kadrolarla yöneteceğimizi halkımıza açıkladık. Ayrıca Milli Hükümet programını da Türk Milletine sunduk. Bu program Türkiye yi kurtaracak programdır. Kadro da Türkiye'nin en birikimli kadrolarının bir parçasıdır. Bu sorunun suçla ilgisi yoktur.








ERGENEKON'UN "KİLİT" ADAMI TUNCAY GÜNEY





Tuncay Güney 2000 yılı öncesinde Ulusal Kanal ve Aydınlık'a gelip gittiği olurdu. Bir kez bile karşılıklı oturmuş konuşmuşluğum yoktur. 2000 yılında Veli Küçük emekli olduğu sıralarda İstanbul'da CIA görevlileri tarafından ele geçirildiğini ve kendisine 10 yıl ABD'de oturma olanağı sağlandığını, ABD vizesi verildiğini öğrenmiştim. O tarihte araba dolandırıcılığı nedeniyle İstanbul Organize Suçlar Müdürlüğü'nde sorguya çekildi. Emniyet İstihbarat'tan oraya teslim edilmiş. Sorgudan sonra Aydınlık Dergisi'nde hatırladığıma göre Nisan 2001 tarihlerinde onun sorgusuyla ilgili iki önemli yazı yayımlandı. O yazılarda Tuncay Güney'in düzmece ifadelerine dayanılarak Türk Ordusu'na karşı bir tertip yürütülmek istendiği belirtiliyordu. Tuncay Güney hakkında yürütülen soruşturmada suç bulunmadığını, bu nedenle DGM Başsavcısı'nın talimatıyla dosyanın kapatıldığını ve elkonan belgelerin iade edildiğini o zamanın Organize Suçlar Şubesi Müdürü Adil Serdar Saçan Hürriyet gazetesine açıkladı. Tuncay Güney'in bu olaydan sonra ABD'ye götürüldüğü, orada Newyork Institutes adlı CIA' ya bağlı paravan kuruluşta ve Kanada'da Türkiye düşmanı, Ermeni soykırımını savunan, Müslümanlığa saldıran ve Yahudilik ile Hıristiyanlığı savunan yayınlar yaptığını öğrendik. Bu yayınlar onun yabancı devlet kontrolüne girdiğini bir kere daha belgelemiş oldu. Bu yayınlarda ordu düşmanlığı ve Türk düşmanlığı, İslam düşmanlığı hezeyan ölçülerinde ve imzalı olarak sergilenmektedir. Tuncay Güney'in kişiliği Ergenekon adlı soruşturmanın hangi kaynaklardan beslendiğini, hangi devletler tarafından tetiklendiğini ortaya koyan çok önemli bir kanıttır. Herkes için uyarıcıdır.
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
Aydınlık, 6 Nisan 2008
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.