AMERİKAN- IRAK GÜVENLİK ANLAŞMASINI MUTLAKA ENGELLENMELİDİR


Petrol anlaşması ile beraber askeri ve siyasi güvenlik anlaşmasını imzalamaya teşebbüs edenler, Irak’a ve Müslümanlara ihanet ile suçlanmalıdır.



Amerika’nın bu ilkeyi işgali, Irak halkı, ülke bütünlüğü ve Irak’ın bölgesel rolü ve hatta Arap ve İslam kimliği açısından tam bir felaket olmuştur. İşgalden bu yana en az bir milyon insan öldürülmüş ve en az üç milyon Iraklı ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır. İç göçü de sayarsak bu rakamın en az beş milyonu bulmaktadır.

Ülkenin tamamen yıkılması ve alt yapısının çökertilmesi sonucu yaşanan büyük işsizlik , güvenlik bunalımı, fakru zaruret ve toplumsal yıkım hali konusunda ise konuş konuştuğun kadar!..

Dinsel, mezhepsel, siyasal ve etnik ayrılıkların, Irak’ın birliği ve kimliği üzerinde şu an yaptığı ve gelecekte yapacağı tahribat ise, her türlü tasavvurun ötesindedir.

Bugün yolsuzluklar bakımından Irak, hükümet, parti ve kişisel yolsuzluk düzeyi bakımından dünya sıralamasında vahim bir durumdadır.

Gasp, soygun ve zimmet suçları bakımından ise listenin en başında bulunmaktadır.

Özetle Irak’ın başına gelenler ve Irakta yaşananlar kelimenin tam anlamıyla bir felakettir. Kimse rakamlarla oynayarak bu felaketin boyutlarını gizleyemez. Bir an için rakamların sadece ondan birinin doğru kabul etsek bile, durumun korkunçluğu ortadadır. Bu korkunç rakamlar karşısında kimse Amerika’nın Irak’ı işgalini ve işgal sonucu yaşanan acıları savunamaz.

Bir kimse, kalbi ne kadar katı, gözü ne kadar kör, vicdanı ne kadar ölü, basireti ne kadar kapalı olursa olsun, bu acı manzara karşısında, tüm bunların sebebi olan işgale yardım ve destekten dolayı duyduğu pişmanlık ile parmaklarını koparırcasına ısırmaktan kendisini alamaz.

Irak’ın maruz kaldığı felaketler ve Irak da yaşanan dram nedeniyle Amerika’nın burada kaldığı her gün mutlak şerdir. Bu şerri Nagazaki ve Hiroşima kentleri bir an için yaşadı, Irak ise her gün yaşıyor!

Durum böyleyken bir kısım tarafsız gözlemciler de dâhil olmak üzere bazı kimselerin Amerikan güçlerinin ülkeden çıkmasının Irak için iyi olmayacağı şeklinde yorumlar taptıklarına tanık oluyoruz... Ben anlamıyorum, Irak için şu anki durumdan daha kötü ne olabilir? İç savaş mı? Şu an zaten iç savaş yaşanmıyor mu? Şu an Irak’ın toprak bütünlüğü, kimliğinin asli unsursu olan Arab ve İslam yapısı hiç olmadığı kadar büyük bir tahribatla karşı karşıya değil midir? Hayır, hiçbir şey kesinlikle şu anki durumdan daha kötü olamaz!

Irak’ın felaketten kurtuluşu, işgal güçlerinin bu ülkeyi terk ettiği ve Amerika’nın bu ülkenin içişlerine karışamadığı günden itibaren başlayacaktır. Çünkü Irak’ın felaketinin en önemli ve ilk nedeni bizzat Amerika’dır. Katkısı olan diğer unsurların da sorumluluğunu göz ardı etmeksizin, Amerika’nın beş yıla aşkındır Irak da sürdürdüğü politikalar, bir ülkeyi ve halkını topyekûn bir yıkıma uğratmıştır.

Bu nedenler, işgalcilerin kayıtsız şartsız ülkeyi terk etmesi, bir boşluğa ve bazı risklere neden olsa da, çözüm için yeni ufuklar açacaktır.

Doğması muhtemel boşluk hali elbette ki şu anki Amerikan Siyonist işgalinden daha iyidir. Amerika şu an her zamankinden daha fazla İsrail projelerine hizmet emektedir. Bush’un İsrail ulusal meclisindeki konuşmasını dinleyenler, aşırı Siyonistlerin ona göre daha ılımlı durduklarını düşünmeye başladı.

Tuhaflığa bakınız ki Amerika’nın çekilmesinin Irak için kötü olacağını söyleyenler, Bush yönetimi ile Irak’ın kadrini doğrudan belirleyecek olan güvenlik anlaşmasını yapmayı ajandalarına almış bulunuyorlar. Bazı maddeleri kamuoyuna sızdırılan bu anlaşma taslağında Amerika’ya sınırsız haklar tanınmakta ve işgal neredeyse ebedileştirilmektedir. Bu anlaşma imzalanırsa Amerika uzun yıllar boyunca Irak da asker bulundurma hakkına sahip olacaktır. Bu aynı zamanda yaşanan felaketin de ebedileşmesi anlamına gelecektir. Şerefli Iraklıların bir oldubittiyle yarınlarının çalınmasına sessiz kalmaları düşünülemez.

Petrol anlaşması ile beraber bu askeri ve siyasi güvenlik anlaşmasını imzalamaya teşebbüs edenler Irak’a, Araplara ve Müslümanlara ihanet ile suçlanmalıdır. Onların bu ihaneti işlemelerine ne olursa olsun asla müsaade edilmemelidir.

Dolayısıyla uyanık olunmalı ve bunu engellemek için gösterilen çabalar birleştirilmelidir. Sadece askeri üslerle ve petrolle ilgili olan maddeler değil, işgal zoru altında dayatılan bu anlaşmanın, tüm maddeleri reddedilmelidir.

Amerika ile gizlice Irak’ın kaderi üzerinde pazarlıklar yürüten kesimler, bunun açığa çıkması üzerine, tepkileri yumuşatmak üzere, konu henüz görüşme aşamasında, okumadan neye karşı çıkıyorsunuz, henüz ortada bir anlaşma yok, şeklinde verdikleri cevapların hiçbir değeri yoktur.

Bunlardan bazıları anlaşmanın Irak’ın egemenliğini, bağımsızlığını, çıkarlarını ve komşularının güvenliğini ihlal eden bazı maddelerine itiraz ettiklerini ve bunları kabul etmeyeceklerini söyleyerek, uyananları uyutmaya çalışıyor.

Yani bunlar petrol anlaşmasına ve Amerikan güçlerine üs sağlamayı hedefleyen güvenlik anlaşmasına prensipte karşı değiller de sadece bazı maddelerine itiraz etmekteler. Sanki hükümetle anlaşması ve onayını alması durumunda işgalin özü değişecekmiş gibi! Her şeyden önce işgal altında kurulmuş olan bu hükümetin varlığı meşru değildir. Meşruluğu olmayan bir hükümetin ülkenin kaderini tayin edecek bir anlaşmayı onaylamaya hakkı yoktur.

Şunu hatırlatmakta yarar var. Tarihteki tüm sömürü amaçlı işgaller genellikle böyle anlaşmalar yoluyla gerçekleştirmiştir. İngiltere üzerine güneş batmayan imparatorluğunu bu yolla kurmuştur.

Tarihte Iraklıların İngiltere ile anlaşması sonrası, İngiltere’nin Irak’ı sömürgeleştirmesi ve Filistin de Yahudi Devletinin temellerinin atılması ile sonuçlandığını biliyoruz. Ayrıca Irak’ın bu anlaşmayı yırtıp atabilmek için ne büyük bedeller ödediği de bilinen bir gerçek. Şimdi aynı şeyin Amerika ile yaşanmasına izin verilmemelidir. Maliki ve hükümet ortakları Barzani ve Talabani, imzalamak istedikleri bu petrol ve güvenlik anlaşmasının, Irak’a yapılabilecek en büyük kötülük olduğunu bilmelidirler.

Irak’ın beş yıldan fazladır Amerikan işgali altında yaşadığı büyük acılar, söz konusu anlaşmanın okunmasına veya maddeleri üzerinde fazla düşünmeye gerek kalmadan reddi için yeterli bir sebeptir. Zira anlaşmanın bir tarafında Irak’a bu acıları çektiren işgalci Amerika, diğer tarafında işgal işbirlikçisi gayri meşru sözde hükümet bulunmaktadır. Bunların Irak’ın kaderini bağlayacak bir anlaşma yapmaya hakları yoktur.

Geçmiş dönemde yanlarında şerden başka bir şey bulunmadığı görünen bu kimselerden hayır çıkacağını beklemek doğru değildir. Mesele özde işgali meşrulaştırma girişiminden ibarettir. Ya da zoraki bağımlılık sürecinden gönüllü ve anlaşmalı bağımlılık sürecine geçmektir ki aslında bu bir önceki sürece göre daha büyük tehlikelerle doludur. Şayet bu süreç gerçekleşirse Irak daha fazla ölüm, parçalanma, fitne, anarşi, zorunlu göç, gasp, yolsuzluk ve federal bölgeyle karşı karşıya kalacaktır.

Öngörülen barış ve güvenlik anlaşmasının hedefi Irak’ı gönüllü köleleştirmeye razı etmektir. Petrol anlaşması ile de iradesi elinden alınan kölenin, malı mülkü talan edilmek isteniyor. Bu anlaşma yapılırsa milyon dolarlık talanların yerini milyar dolarlık talanlar alacaktır. Onun için tekrar uyarıyoruz. Ülkesinin sömürgeleştirilmesine razı olmayan her onurlu insan buna direnmelidir. Amerikan işgalinde son beş yılda yaşananlar, işgalin şekil değiştirerek devam etmesi halinde nelerin yaşanacağına delildir!

Diğer bir ifadeyle öngörülen anlaşmaya maddelerinden önce hedefine bakılmalıdır. Ki zaten anlaşmanın dışarıya sızan maddelerinden, amacın işgali ve sömürüyü kalıcı kılmak olduğu şüpheye yer kalamayacak netlikte görülüyor. Basına yansıyana anlaşma maddelerine göre gelecekte Amerikan güçlerine Irak içinde serbestçe dolaşma, operasyon düzenleme, şüphelileri takip ve tutuklama yetkisi verilmekte, ayrıca Amerikan askerlerine dokunulmazlık hakkı tanınmaktadır. Yani buna göre Amerikan askerleri cinayet işleseler bile kendilerine asla dokunulmayacaktır.

Anlaşma, belli bir tarihe kadar yürürlükte kalacak olsa bile kabul edilmemelidir. Prensipte anlaşmayı kabul edip, ayrıntılar hususunda itirazlarda bulunanların, anlaşma için belli bir geçerlilik tarihi şartını öne sürmeleri yeterli bir çözüm değildir. Zira biz geçmiş işgal ve sömürü deneyimlerinden biliyoruz ki, süresi dolan bu anlaşmalar tekrar uzatılmaktadır. Bu şartlarda işgalcilerin isteklerine itiraz edebilecek güçlü milli hükümetlerin kurulamayacağı aşikârdır. Elinizi bir kaptırdınız mı artık öyle kolayca kurtaramazsınız. Irak’ın İngiltere ile 1920- 1952 yılları arasındaki deneyimini buna örnek olarak verebiliriz.

Müslüman Âlimler Heyeti ve Sadr Hareketi gibi muteber Sünni ve Şii örgütlenmeler üzerinde görüşmelerin yapıldığı bu genel kapsamlı petrol ve güvenlik anlaşması görüşmelerine şiddetle karşı çıkmakta ve Maliki hükümetinden bu görüşmelere derhal son vermesini talep etmektedir. Aksi halde gelecek günler Irak da muhtelif halk ve sosyal kesimlerinin bir araya gelmesiyle oluşmuş geniş kapsamlı güçlü ve büyük bir muhalefet hareketine tanık olacaktır. Mevcut direniş gruplarının da desteğiyle bu muhalefet hareketi Irak’ın işgalini ve sömürüsünü meşrulaştıran ve ebedileştiren bu anlaşmaların engellenmesi için gereken her şeyi yapacaktır.

Arap- Türk- İran desteği ile oluşacak olan bu geniş kapsamlı muhalefet cephesinin amacı sadece bu kölelik anlaşmalarını engellemek değil, işgalin en kısa zamanda kayıtsız şartsız bitirilmesini de sağlamak olacaktır. Yoksa işgal güçleri sebep oldukları bunca yıkımdan sonra bir de mükâfat mı bekliyorlardı?

Bu muhalefet cephesinin söz konusu anlaşmaları engelleme noktasındaki başarısı, Irak da çeşitliliği dışlamayan, adil temsili esas alan onun kimliğinin asli unsuru olan Arap ve İslami yapısına saygılı yeniden inşa sürecini de başlangıcı olacaktır. Böylece Irak, özünden kopmadan Arap dünyası, İslam âlemi ve dünya sahnesindeki önemli rolüne kavuşacaktır.

Bu şekilde işgal güçlerinin gitmesiyle ülkenin daha farklı bir kosa düşmesi yönündeki beklenti ve kaygılar da geçersiz kalmış olur. Irak halkını birleştiren amiller Şii- Sünni mezhep ve Arap- Kürt ırk ayrılıklarından çok daha büyütür. Bu amiller halkın vicdanına işlemiştir, harekete geçirilmesi hala mümkündür.

Aynı şekilde Arap – İran- Türk yakınlaşması ve işbirliğinin her bir taraf için büyük yararları vardır. Bunun tersi de doğrudur. Ümmetin en önemli bu üç unsurunun ihtilafında her bir taraf için büyük zararlar söz konusudur.

Ayrıca oluşacak bu yeni cephenin Amerikan işgaline son vermesi mümkündür. Zira uluslararası konjektör, Amerikan kamuoyunun bu konuda birbirine girmiş olması ve Siyonist rejimin içinde bulunduğu zaaf hali nedeniyle buna müsaittir. Şartlar uygun, yeter ki Iraklılar birlik olsunlar ve haklarını karalılıkla talep etsinler. İşgal güçleri onların bu haklı talepleri karşısında çok fazla direnemeyeceklerdir.

Maliki hükümeti nasıl oluyor da topal ördek lakaplı Bush yönetimine altın tepsi içinde Irak’ın ve bölgenin kaderini teslim ediyor? Hayır, onun böyle bir şeye asla hakkı ve yetkisi yoktur!

Zira bu mesele sadece Iraklıları değil tüm Arap ve Müslümanları ilgilendirmektedir. Tüm Arapların ve Müslümanların buna karşı olması ve engellemek için çaba harcaması gerekir. İşgalin gölgesinde, tehdidi altında anlaşma, işgal güçlerinin çekilmesini öngörmüş olsa bile imzalanmamalıdır. Zira bu anlaşma ile işgalciler bir kapıdan çıkıp, öbüründen geri döneceklerdir. İşgalciler anlaşma olmadan, hiçbir kayıt ve şart koşmaksızın çekilmelidirler.


* Filistinli yazar ve düşünür.Münir Şefik

TİMETURK

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.