BATI'NIN ÇEÇENİSTAN İKİLEMİ: STRATEJİK ORTAKLIK ve Fatma Tunç Yaşar
www.beyazrenkler.org cecenistan.ihh.org.tr
http://www.beyazrenkler.org/forum/showthread.php?t=4948
İnsan Hakları İhlale Açık Bir Kavram
"İnsan hakları" Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından uluslararası
ilişkilerin merkezinde yer alan bir kavram. Teorik olarak,
devletlerin
insan haklarına ne kadar riayet ettikleri uluslararası normların
gücünü gösterdiği kadar, bu normların uluslararası toplum için de ne
kadar ehemmiyetli olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla, devletlerin kendi
sınırları içerisindeki uygulamaları, insan hakları bağlamında
uluslararası toplum tarafından izlenebiliyor. Ancak, insan hakları
söyleminin bizzat kendisinin ihlallere ne kadar açık ve suistimal
edilebilir olduğu geçtiğimiz on yıl içerisinde yaşanan tecrübelerde
aşikar oldu. Paradoksal olarak, insan hakları işgalin, müdahalenin ve
her türlü kötü muamelenin dayanak noktasını teşkil etti.
10 yıl içerisinde iki savaşa sahne olan Çeçenistan'da yaşananlar bir
taraftan Avrupa Konseyi üyesi ve birçok insan hakları sözleşmesinde
imzası bulunan bir devletin uluslararası normlara itaatsizliğini,
diğer yandan da uluslararası toplumun bu ihlallere duyarsızlığını
gösteriyor. Çeçenistan'da yaşanan insani kriz Bosna ve Kosova'dan,
Putin'in uygulamaları da Taliban ve Saddam rejimlerininkinden çok
farklı olmasa da, Çeçenistan'da ikinci savaş altıncı yılına girmesine
rağmen uluslararası toplumdan benzer ilgiyi göremedi. Bugün de olduğu
gibi ABD'nin yönlendirici tutumu uluslararası toplumun Çeçenistan'a
yaklaşımını belirlemede öncü rol oynadı. Rusya'nın Çeçenistan'ı işgal
ettiği 11 Aralık 1994'te bir açıklama yapan dönemin ABD Başkanı Bill
Clinton: "Bu bir iç meseledir, düzenin en az kan ve şiddetle tekrar
sağlanacağını umuyoruz." diyerek bugüne kadar devam eden Çeçenistan
politikasının genel çerçevesini çizmiş oldu. Operasyonların
finansmanı
için Yeltsin'e 11 milyar dolar borç veren Clinton, Putin'in
Çeçenistan'a yönelik operasyonunu Abraham Lincoln'un Amerikan iç
savaşındaki tutumuna benzetmekten de kaçınmadı. Dönemin ABD Dışişleri
Bakanı Warren Christopher ise durumu Yeltsin'in kararına bırakmanın
en
iyisi olduğunu, Rusya'nın parçalandığını görmek istemediklerini,
Yeltsin'in başka alternatifi kalmadığı için askeri müdahaleye
başvurduğundan emin olduğunu ifade etti.
Birinci savaşta Çeçenistan'da gerçekleştirdiği ihlaller ve işlediği
savaş suçlarından dolayı diplomatik olarak herhangi bir yaptırımla
karşılaşmayan Rus yönetimi, uluslararası toplumun insan haklarını
izleme konusundaki siyasi isteksizliğinin sınırlarını da test etme
imkanı buldu. Bu cesaret ile olacak ki, kısa bir süre için Rusya
Başbakanı olan Sergey Stephaşin'in sözcülüğünü yapmış olan General
Alexandre Mikhailov, ikinci savaş öncesinde şu açıklamayı yapmakta
tereddüt görmedi: "Çeçenistan'ı bir ayda kökünden kazırsak, Batı
farkına bile varmaz." Uluslararası toplumun Çeçenistan'da yaşananlara
karşı ilgisizliğe varan bu mesafeli tutumu ABD, AB ve Rusya
arasındaki
güç dengeleri ve stratejik, siyasi ve ekonomik ilişkilerle bire bir
bağlantılı. Soğuk Savaş'ın ardından tek kutuplu sistemin yükselen
gücü
ABD karşısında kendisini yeniden konumlandırma ihtiyacı hisseden
Rusya, 1993'te Yakın Çevre Doktrini'ni yayınladı ve ardından ulusal
güvenlik vurgusunu her geçen gün artırdı.
ABD'nin 1991'de Irak'ı bombalaması, NATO'nun Kosova'ya askeri
müdahalesi ve ABD'nin Füze Savunma Projesi gibi gelişmeler nedeniyle
ABD-Rusya ilişkileri gergin bir dönemden geçti. 1999'da İstanbul'da
yapılan AGİT Zirvesi'nde Clinton'ın, Yeltsin'in Kafkasya politikasını
eleştirmesi, IMF ve Dünya Bankası'nın yardım ve kredilerini
keseceklerine dair tehdit sinyalleri, Rusya ile ABD arasında Soğuk
Savaş dönemindekine benzer bir gerginliğe yol açtı. Bununla beraber,
Putin'in iktidara gelmesinin ve 11 Eylül saldırılarının ardından ABD-
Rusya ilişkileri yeni bir döneme girdi.
Uluslararası Terörle Mücadele" ve İnsan Hakları
11 Eylül olaylarından sonra ABD'nin öncülüğünde başlatılan
"uluslararası terörle mücadele kampanyasına" en açık destek Rusya'dan
geldi. Ekim 2002'de Moskova'daki bir tiyatrodaki rehine eylemi ve
Eylül 2004'te gerçekleştirilen Kuzey Osetya'nın Beslan kasabasındaki
okul baskını, 11 Eylül'den beri Çeçen 'terör tehdidini' her zaman
kullanmış olan Rus yönetimine, saldırılarında önemli bir meşruiyet
dayanağı teşkil etti. Rus hükümeti bu söylem çerçevesinde
Çeçenistan'da yürüttüğü operasyonu, uluslararası terörle mücadele
kampanyasının bir parçası ilan etti. Böylece Rusya, Çeçenistan'daki
operasyonları için sadece meşruiyet kazanmakla kalmadı, başta ABD
olmak üzere dünya kamuoyunun da desteğini sağlamış oldu. ABD'nin
Afganistan'a müdahalesi ve Orta Asya'da üsler kurmasını başlangıçta
tehdit olarak algılayan Rusya, aynı söylem çerçevesinde yürütülen
Taliban yönetimine karşı müdahaleye de göz yummak zorunda kaldı.
ABD'nin son Irak operasyonu sırasında Rusya'nın Fransa ve Almanya ile
birlikte ABD'ye muhalefet etmesi, ABD'nin Rusya'ya bazı eleştiriler
yöneltmesine yol açtıysa da ABD'nin Çeçenistan'ı Rusya'nın iç
meselesi
olarak gören genel politikasını değiştirmedi.
İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin (Human Rights Watch) 2004 yılı
Dünya
Raporu, 11 Eylül saldırıları sonrasında Rus yönetiminin Çeçenlere
yönelik baskılarını artırdığını doğruluyor. Özellikle 2003 yılında,
keyfi tutuklamalar, işkence ve kayıp olaylarında artış olduğunu
kaydeden rapor, Kremlin'in "normalleşme" iddiasının aksine savaşın
yayıldığını ve daha büyük çapta ihlaller gerçekleştiğini öne sürüyor.
Ancak Rusya'nın uluslararası gözlemcilerin Çeçenistan'da çalışma
yapmasına engel olması, uluslararası topluma aksini iddia etme imkanı
vermiyor. Çeçenistan halen sivil toplum kuruluşları, insani yardım
örgütleri, uluslararası gözlemciler ve gazeteciler için girilmesi zor
bölgelerden biri olmaya devam ediyor.
Rusya'nın da üyesi olduğu Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı
(AGİT), zaman zaman Çeçenistan'daki durumu yerinde inceleme imkanı
bulsa da, Rusya'nın meseleyi iç sorunu olarak görmesi karşısında
bölgede aktif olamadı ve Rus yetkililerin isteği üzerine bölgeyi Mart
2003'te terk etti. Hollanda, Çeçenistan'da yeniden AGİT ofisi
açılması
yönünde bir girişim başlattıysa da diğer AGİT üyeleri bu konuda aynı
istekliliği göstermediler. Bu tarihten sonra da Rusya,
Çeçenistan'daki
aşırı güç kullanımı ve keyfi tutuklamalar konusunda tüm baskılara
rağmen olayları yerinde tespit etmek üzere herhangi bir BM
gözlemcisini davet etmedi. Dolayısıyla, "terörle mücadele" adı
altında, gözlerden uzak gerçekleştirilen bu operasyonlar birçok insan
hakları ihlalini de dikkatlerden kaçırdı.
Rus ordusu ve yetkilileri tarafından gerçekleştirilen her türlü
ihlal,
İnsan Hakları İzleme Komitesi ve Uluslararası Af Örgütü (Amnesty
International) gibi önde gelen insan hakları örgütleri tarafından
tespit edilmesine ve rapor olarak yayınlanmasına rağmen, ABD ve
Avrupa
hükümetlerinden beklenen tepki gelmedi. Bunun temel nedeni ise
"sınırları içerisinde terörle mücadele" söyleminin bir parçası olarak
Rusya'nın Çeçenistan'da sürdürdüğü savaşın bir iç mesele olarak Batı
kamuoyunda yer bulması. Uluslararası kamuoyunun bu ihlallere karşı
sessizliği, sınırları içerisinde terörle mücadele adı altında
operasyon gerçekleştiren ülkelerin nasıl bir strateji izleyecekleri
ve
uluslararası toplumun bunu nasıl denetleyeceği konusunda zihinlerde
yeni soru işaretleri uyandırdı. ABD gibi AB ülkeleri de genelde 11
Eylül sonrası terörle mücadele adı altında gerçekleşen operasyonlarda
ortaya çıkan insan hakları ihlallerine ve özelde Çeçenistan'da
yaşananlara çözüm üretme konusunda ısrarlı ve istekli bir tavır
sergilemedi. İnsan hakları konseptine görece ABD'den biraz daha
duyarlı olan AB ülkeleri başlangıçta Rusya'da demokratikleşme
yönündeki reformları desteklerken aynı zamanda Rusya'nın insan
hakları
normlarına uyup uymadığının da denetlenmesinin gerektiğini ifade
etmekten çekinmedi. Örneğin, Çeçenistan'da sivil halkın katledilmesi,
sadece Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi tarafından savaş suçu
olarak
kabul edilirken Amerikan yardım örgütü Uluslararası Mülteciler'in
(International Refugees) Çeçenistan'da insan hakları ihlalleri ve
savaş suçlarını anormal bir durum değil, savaş taktiği olarak
görmesi,
kısmen de olsa ABD ve Avrupa ülkelerinin yaklaşımlarındaki farklılığı
yansıtıyor. Bununla birlikte, hiçbir AB ülkesi Çeçenistan sorununun
Rusya'nın iç meselesi olduğu ön kabulünü sorgulamadı ve eleştiriler
de
Çeçenistan'daki hak ihlallerinden duyulan endişe ile sınırlı kaldı.
Avrupa ülkeleri arasında yalnızca Danimarka, Rusya ile askeri iş
birliğini dondurarak operasyona fiili düzeyde tepki gösterdi. Ekim
2002'de Danimarka'da Dünya Çeçen Kongresi toplandı. Barış için sivil
inisiyatif özelliği taşıyan kongrede Çeçenistan için siyasi çözüm
önerileri gündeme getirildi. Rusya ise kongreye izin verdiği için
Danimarka'yı ağır şekilde eleştirdi. Benzer bir girişim, diğer AB
ülkeleri için söz konusu olmadı. Yine, Nisan 2003'te yapılan 59.
oturumunda BM İnsan Hakları Komisyonu Rusya'yı Çeçenistan'da işlenen
suçlar için mahkum eden bir kararı benimsemeyi reddetti. Uluslararası
terörle mücadele söyleminde ABD'nin yanında yer alan AB'nin,
Çeçenistan'ın El-Kaide ile bağlantıları olduğunu öne süren Rusya'ya
bu
koşullar altında muhalefet etmesi elbette beklenemezdi.
Stratejik İş Birliği Karşılığında İnsan Hakları
Hem ABD hem de AB ülkelerinin Çeçenistan politikasını belirleyen
unsurlar arasında ekonomik çıkarlar öncelikli bir yere sahip. ABD ve
Avrupa hükümetlerinin ortak savunma, güvenlik ve enerji gibi
konularda
Rusya ile olan siyasi ve ekonomik ilişkileri, onları Rusya ile insan
hakları konusunda karşı karşıya kalmaktan her zaman alıkoydu. İkinci
savaşın tırmandığı bir dönemde, İngiltere'nin, Rusya ile
İngiltere'nin
İkinci Dünya Savaşı'nda müttefik olduklarını hatırlatarak bu eski
ittifakın İngiltere dış politikasının birinci önceliği olan stratejik
ortaklığa dönüştürülmesinden bahsetmesi dikkati çekmiştir. İngiltere
Başbakanı Tony Blair'in sözcüsünün, Rusya'nın Çeçenistan nedeniyle
dışlanamayacak ve tecrit edilemeyecek kadar önemli bir ülke olduğunu
ifade etmesi ekonomik çıkarları insan haklarına önceleyen tavrı
yansıtmaktadır. Ayrıca, AB ülkelerinin Yeltsin döneminden itibaren
Almanya öncülüğünde yaptığı milyarlarca Euro değerindeki ekonomik
yardım ve yatırımı da unutmamak gerekir. Bu yatırımları tehlikeye
atmamak ve Rusya'yla ilişkilerini bozmamak için, AB ülkeleri insan
hakları ihlalleri karşısında ekonomik yardımı askıya alan geleneksel
politikalarını Rusya'ya uygulamama yolunu seçtiler.
Rusya'nın BM Güvenlik Konseyi'nde daimi üye olması hiç şüphesiz
kendisine Çeçenistan'da rahat hareket etme ve Çeçenistan'ı BM'nin
gözetiminden uzak tutma imkanı sağlamaktadır. Konsey'in üyesi olarak
Rusya, Avrupa demokrasisinin vazgeçilmezi olarak görülen insan
hakları
savunuculuğunu üstlendiğini lanse etmekte ve dolayısıyla denetlenen
olmaktan ziyade denetleyen olarak kendisine pozisyon belirlemektedir.
Nitekim, 2000 ve 2001 yıllarında BM İnsan Hakları Komisyonu
Çeçenistan'daki insan hakları ihlalleri ile ilgili olarak oldukça
sert
kararlar yayınladı ve Rusya'yı BM mekanizmalarına uygun hareket
etmeye
davet etti. Bu süreci izlemek için de Çeçenistan'da uluslararası bir
araştırma komisyonunun oluşturulmasına karar verildi. Ancak, Rusya
bunu reddetti ve Çeçenistan'da sadece isimden ibaret olan bir insan
hakları ofisi açtı. Zaman zaman BM tarafından, iyi niyet göstergesi
olarak "Rusya'nın Çeçenistan'da gerçekleştirdiği ihlalleri" kınayan
kararlar yayınlansa da bunlar herhangi bir siyasi, diplomatik ya da
finansal sonuç içermekten uzaktı. BM İnsan Hakları Komisyonu'nda ise
Çeçenistan lehine alınan kararlar çoğunlukla, Rusya'nın diplomatik
girişimleri sonucu veto ile karşılaştı.
Rus Yönetiminin Normalleşme Söylemi
Çeçenistan'ı dünya kamuoyundan ve hatta kendi toplumundan uzak tutan
Rus yönetiminin, Çeçenistan'da savaşın bittiği ve hayatın normale
döndüğü yönündeki açıklamaları, uluslararası toplumun konuya
ilgisinin
azalmasına neden oldu. Savaşın bitişinin en önemli göstergesi olarak
Rus yönetimi, 2002 yılından itibaren İnguşetya'da kamplarda yaşayan
Çeçenleri geri dönmeye zorladı. Kampların elektrik, gaz ve suyunu
kesen Rus yetkililer yüzlerce mültecinin ismini kamp listelerinden
sildiler. Kendilerine herhangi bir güvence verilmeksizin geri dönmeye
zorlanan mülteciler, bunu yapmadıkları takdirde uyuşturucu,
kaçakçılık
ve silah bulundurma gibi asılsız suçlamalarla tutuklama tehdidi ile
karşı karşıya kaldılar.Rus yönetimi Çeçenistan'da Mart 2003'teki
anayasanın oylandığı referandum ile 5 Ekim 2003 ve Ağustos 2004'te
yapılan başkanlık seçimlerini normalleşmenin ve demokratikleşmenin en
önemli göstergeleri olarak gösterdi. Referandum için Çeçenistan'da
elverişli şartların olmadığı yönündeki tartışma, Avrupa Konseyi
Parlamenter Meclisi'ne de taşındı. Ancak Meclis, insan hakları
ihlallerinin devam etmesi ve güvenliğin sağlanamaması gerekçeleriyle
referandumun ertelenmesine yönelik öneriyi hararetli bir tartışmadan
sonra reddetti ve Rusya'ya koşulların iyileştirilmesi çağrısında
bulundu. Buna rağmen, 31 Mayıs 2003'te gerçekleşen 11. AB-Rusya
Zirvesi'nde AB'nin İtalya başkanlığı adına konuşan Silvio Berlusconi
referandumdan övgüyle bahsetti. Referandumun ardından 5 Ekim 2003'te
yapılan Çeçenistan başkanlık seçimlerinde de AGİT gözlemci olarak
bulunmasına rağmen seçimlerin antidemokratik koşullarda ve Rus
baskısı
altında yapılmasına engel olamadı. Rus askeri birliklerinin oy
kullandığı seçimde, Rus yanlısı Ahmed Kadirov oyların %80'ini aldı.
Seçimden sonra AGİT Başkanı Scheffer, seçimleri denetleyemediklerini
itiraf etti. Kadirov'un öldürülmesinin ardından Ağustos 2004'te
yapılan seçimlerden önce ise AGİT gözlemci göndermeyeceğini açıkladı
ve tek bir uluslararası gözlemcinin dahi katılmadığı seçimlerde,
Kadirov kabinesinde İçişleri Bakanı olarak görev yapan Ali Alhanov
devlet başkanı seçildi.
Rusya İkna Etti…
Uluslararası toplum Çeçenistan'da normalleşme sürecinin başladığına
ikna olma yolunu seçerek sessizliğini muhafaza etti. Önde gelen insan
hakları kuruluşları yayınladıkları raporlar ile Rusya'nın
uluslararası
insani hukuku açıkça ihlal eden uygulamalarını gözler önüne sermeye
devam etseler de ABD ve Avrupa hükümetlerinin şimdiye kadar bu konuda
yaptırım gücü içeren bir açıklaması ya da uygulaması söz konusu
olmadı. Öte yandan bölgede bulunan Birleşmiş Milletler Mülteciler
Yüksek Komiserliği (BMMYK), Dünya Gıda Programı, Dünya Sağlık Örgütü
gibi örgütler salt insani yardım çalışmalarını koşulların elverdiği
ölçüde gerçekleştiriyorlar. Bu ikilem Batı'nın Çeçenistan'da
yaşananlar karşısında çelişkili gibi gözüken ancak kendi içerisinde
tutarlı bir yaklaşımını ortaya koyuyor. İnsani kriz oluştuktan sonra
sadece yaraları sarmakla yetinen bu tutum, ne yeni ihlalleri önlemek
için bir önlem alıyor ne de bu ihlallere maruz kalan halkın
bağımsızlık/self-determinasyon hakkı için verdiği insani mücadeleyi
meşru görüyor. Tony Blair'in "İnsanların şiddete ve baskıya maruz
kaldığı bir yere müdahale söylemi her yere müdahale edebileceğimiz ya
da etmemiz gerektiği anlamına gelmez. Fakat Çeçenistan, stratejik ve
siyasi meselelerin daha baskın olmasından dolayı insan hakları
ihlalleri ve savaş suçları konusunda, başka bir hükümet ile karşı
karşıya gelmeyi reddeden Batılı liderler için utanç verici bir
şeydir.
Çeçenistan, karmaşık, tehlikeli ve korkunçtur; ancak biz bunu
değiştirmek için yeterli ilgiyi göstermedik." ifadesi bu kayıtsızlığı
ve beraberinde gelen vicdani hesaplaşmayı yansıtmaktadır.Görüldüğü
gibi, uluslararası topluluk Çeçenistan'da yaşanan dehşet verici
ihlallere yeterli ilgiyi göstermemiş; aksine 'terör karşıtı mücadele'
söylemi çerçevesinde Rusya ile ittifaka yönelmiştir. Bunun yanında,
Rusya'da reformların desteklenmesi için ABD tarafından Uluslararası
Para Fonu aracılığıyla gönderilen milyarlarca dolarlık yardım
Rusya'nın Çeçenistan'da yürüttüğü savaşa dolaylı destek sağlamıştır.
İnsan hakları örgütlerinin girişimiyle Çeçenistan'daki insani kriz
zaman zaman gündeme gelse de, Rusya'nın medya üzerindeki
manipülasyonları ve uluslararası topluluğun 'küçük bir Çeçen
ayrılıkçı' uğruna feda edemeyecekleri siyasi ve ekonomik çıkarları
nedeniyle sorun, insani yardım temelinde tartışılmanın ötesine
götürülememiştir. Nitekim Mashadov'un Mart 2005'te öldürülmesinin
ardından Çeçenistan yeniden gündeme gelmiş olmasına rağmen, Batı'nın
geleneksel Çeçenistan politikasında bir değişim gözlenmedi. Ocak
2004'ten sonra ilk defa Nisan 2005'te Grozni'ye giden AB delegasyonu
bölgeye insani yardım yapılacağını, ancak miktarın henüz belli
olmadığını açıkladı. Bununla birlikte, başta İnsan Hakları İzleme
Örgütü olmak üzere önde gelen insan hakları örgütlerinin tüm
çabalarına rağmen AB, Çeçenistan'da gerçekleştirdiği ihlallerden
dolayı Rusya'yı suçlayan bir karar yayınlamayı reddetti. Sonuç
olarak,
Çeçenistan sorununu Rusya'nın bir iç meselesi olarak kabul etmek ve
Çeçenistan'daki savaşı uluslararası terörle mücadele kapsamında
değerlendirmek, Çeçenistan için çözüme uzak bir anlayışı benimsemek
demektir. Rusya'nın Çeçenistan'ı işgali Rusya'nın iç meselesi olarak
görülmemeli ve burada gerçekleştirilen insan hakları ihlalleri de
uluslararası hukukun ihlali olarak değerlendirilmelidir. Rus
yönetimine uluslararası insan hakları sözleşmelerine uyması konusunda
baskı yapılmalıdır. Bölgedeki ihlallerin tespit edilmesi ve bölgeye
insani yardım ulaştırılması, Çeçenistan'daki sorunları uzun vadede
çözmeye yetmeyecektir. Çeçenistan'da insan hakları ihlallerinin son
bulması, ancak bölgenin nihai statüsünün belirlenmesi ile mümkün
olacaktır.
__________________
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Ne zaman öleceğimiz önemli değildir, önemli olan nasıl ve nerede
öleceğimizdirŞamil BASAYEV
'Zoru hemen başarırız, imkansız ise biraz zaman alır'<O>
TÜRK BİRLİĞİNE İNANIYORUM, ONU GÖRÜYORUM!. GAZİ MUSTAFA KEMAL
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
www.beyazrenkler.org cecenistan.ihh.org.tr
http://www.beyazrenkler.org/forum/showthread.php?t=4948
İnsan Hakları İhlale Açık Bir Kavram
"İnsan hakları" Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından uluslararası
ilişkilerin merkezinde yer alan bir kavram. Teorik olarak,
devletlerin
insan haklarına ne kadar riayet ettikleri uluslararası normların
gücünü gösterdiği kadar, bu normların uluslararası toplum için de ne
kadar ehemmiyetli olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla, devletlerin kendi
sınırları içerisindeki uygulamaları, insan hakları bağlamında
uluslararası toplum tarafından izlenebiliyor. Ancak, insan hakları
söyleminin bizzat kendisinin ihlallere ne kadar açık ve suistimal
edilebilir olduğu geçtiğimiz on yıl içerisinde yaşanan tecrübelerde
aşikar oldu. Paradoksal olarak, insan hakları işgalin, müdahalenin ve
her türlü kötü muamelenin dayanak noktasını teşkil etti.
10 yıl içerisinde iki savaşa sahne olan Çeçenistan'da yaşananlar bir
taraftan Avrupa Konseyi üyesi ve birçok insan hakları sözleşmesinde
imzası bulunan bir devletin uluslararası normlara itaatsizliğini,
diğer yandan da uluslararası toplumun bu ihlallere duyarsızlığını
gösteriyor. Çeçenistan'da yaşanan insani kriz Bosna ve Kosova'dan,
Putin'in uygulamaları da Taliban ve Saddam rejimlerininkinden çok
farklı olmasa da, Çeçenistan'da ikinci savaş altıncı yılına girmesine
rağmen uluslararası toplumdan benzer ilgiyi göremedi. Bugün de olduğu
gibi ABD'nin yönlendirici tutumu uluslararası toplumun Çeçenistan'a
yaklaşımını belirlemede öncü rol oynadı. Rusya'nın Çeçenistan'ı işgal
ettiği 11 Aralık 1994'te bir açıklama yapan dönemin ABD Başkanı Bill
Clinton: "Bu bir iç meseledir, düzenin en az kan ve şiddetle tekrar
sağlanacağını umuyoruz." diyerek bugüne kadar devam eden Çeçenistan
politikasının genel çerçevesini çizmiş oldu. Operasyonların
finansmanı
için Yeltsin'e 11 milyar dolar borç veren Clinton, Putin'in
Çeçenistan'a yönelik operasyonunu Abraham Lincoln'un Amerikan iç
savaşındaki tutumuna benzetmekten de kaçınmadı. Dönemin ABD Dışişleri
Bakanı Warren Christopher ise durumu Yeltsin'in kararına bırakmanın
en
iyisi olduğunu, Rusya'nın parçalandığını görmek istemediklerini,
Yeltsin'in başka alternatifi kalmadığı için askeri müdahaleye
başvurduğundan emin olduğunu ifade etti.
Birinci savaşta Çeçenistan'da gerçekleştirdiği ihlaller ve işlediği
savaş suçlarından dolayı diplomatik olarak herhangi bir yaptırımla
karşılaşmayan Rus yönetimi, uluslararası toplumun insan haklarını
izleme konusundaki siyasi isteksizliğinin sınırlarını da test etme
imkanı buldu. Bu cesaret ile olacak ki, kısa bir süre için Rusya
Başbakanı olan Sergey Stephaşin'in sözcülüğünü yapmış olan General
Alexandre Mikhailov, ikinci savaş öncesinde şu açıklamayı yapmakta
tereddüt görmedi: "Çeçenistan'ı bir ayda kökünden kazırsak, Batı
farkına bile varmaz." Uluslararası toplumun Çeçenistan'da yaşananlara
karşı ilgisizliğe varan bu mesafeli tutumu ABD, AB ve Rusya
arasındaki
güç dengeleri ve stratejik, siyasi ve ekonomik ilişkilerle bire bir
bağlantılı. Soğuk Savaş'ın ardından tek kutuplu sistemin yükselen
gücü
ABD karşısında kendisini yeniden konumlandırma ihtiyacı hisseden
Rusya, 1993'te Yakın Çevre Doktrini'ni yayınladı ve ardından ulusal
güvenlik vurgusunu her geçen gün artırdı.
ABD'nin 1991'de Irak'ı bombalaması, NATO'nun Kosova'ya askeri
müdahalesi ve ABD'nin Füze Savunma Projesi gibi gelişmeler nedeniyle
ABD-Rusya ilişkileri gergin bir dönemden geçti. 1999'da İstanbul'da
yapılan AGİT Zirvesi'nde Clinton'ın, Yeltsin'in Kafkasya politikasını
eleştirmesi, IMF ve Dünya Bankası'nın yardım ve kredilerini
keseceklerine dair tehdit sinyalleri, Rusya ile ABD arasında Soğuk
Savaş dönemindekine benzer bir gerginliğe yol açtı. Bununla beraber,
Putin'in iktidara gelmesinin ve 11 Eylül saldırılarının ardından ABD-
Rusya ilişkileri yeni bir döneme girdi.
Uluslararası Terörle Mücadele" ve İnsan Hakları
11 Eylül olaylarından sonra ABD'nin öncülüğünde başlatılan
"uluslararası terörle mücadele kampanyasına" en açık destek Rusya'dan
geldi. Ekim 2002'de Moskova'daki bir tiyatrodaki rehine eylemi ve
Eylül 2004'te gerçekleştirilen Kuzey Osetya'nın Beslan kasabasındaki
okul baskını, 11 Eylül'den beri Çeçen 'terör tehdidini' her zaman
kullanmış olan Rus yönetimine, saldırılarında önemli bir meşruiyet
dayanağı teşkil etti. Rus hükümeti bu söylem çerçevesinde
Çeçenistan'da yürüttüğü operasyonu, uluslararası terörle mücadele
kampanyasının bir parçası ilan etti. Böylece Rusya, Çeçenistan'daki
operasyonları için sadece meşruiyet kazanmakla kalmadı, başta ABD
olmak üzere dünya kamuoyunun da desteğini sağlamış oldu. ABD'nin
Afganistan'a müdahalesi ve Orta Asya'da üsler kurmasını başlangıçta
tehdit olarak algılayan Rusya, aynı söylem çerçevesinde yürütülen
Taliban yönetimine karşı müdahaleye de göz yummak zorunda kaldı.
ABD'nin son Irak operasyonu sırasında Rusya'nın Fransa ve Almanya ile
birlikte ABD'ye muhalefet etmesi, ABD'nin Rusya'ya bazı eleştiriler
yöneltmesine yol açtıysa da ABD'nin Çeçenistan'ı Rusya'nın iç
meselesi
olarak gören genel politikasını değiştirmedi.
İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin (Human Rights Watch) 2004 yılı
Dünya
Raporu, 11 Eylül saldırıları sonrasında Rus yönetiminin Çeçenlere
yönelik baskılarını artırdığını doğruluyor. Özellikle 2003 yılında,
keyfi tutuklamalar, işkence ve kayıp olaylarında artış olduğunu
kaydeden rapor, Kremlin'in "normalleşme" iddiasının aksine savaşın
yayıldığını ve daha büyük çapta ihlaller gerçekleştiğini öne sürüyor.
Ancak Rusya'nın uluslararası gözlemcilerin Çeçenistan'da çalışma
yapmasına engel olması, uluslararası topluma aksini iddia etme imkanı
vermiyor. Çeçenistan halen sivil toplum kuruluşları, insani yardım
örgütleri, uluslararası gözlemciler ve gazeteciler için girilmesi zor
bölgelerden biri olmaya devam ediyor.
Rusya'nın da üyesi olduğu Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı
(AGİT), zaman zaman Çeçenistan'daki durumu yerinde inceleme imkanı
bulsa da, Rusya'nın meseleyi iç sorunu olarak görmesi karşısında
bölgede aktif olamadı ve Rus yetkililerin isteği üzerine bölgeyi Mart
2003'te terk etti. Hollanda, Çeçenistan'da yeniden AGİT ofisi
açılması
yönünde bir girişim başlattıysa da diğer AGİT üyeleri bu konuda aynı
istekliliği göstermediler. Bu tarihten sonra da Rusya,
Çeçenistan'daki
aşırı güç kullanımı ve keyfi tutuklamalar konusunda tüm baskılara
rağmen olayları yerinde tespit etmek üzere herhangi bir BM
gözlemcisini davet etmedi. Dolayısıyla, "terörle mücadele" adı
altında, gözlerden uzak gerçekleştirilen bu operasyonlar birçok insan
hakları ihlalini de dikkatlerden kaçırdı.
Rus ordusu ve yetkilileri tarafından gerçekleştirilen her türlü
ihlal,
İnsan Hakları İzleme Komitesi ve Uluslararası Af Örgütü (Amnesty
International) gibi önde gelen insan hakları örgütleri tarafından
tespit edilmesine ve rapor olarak yayınlanmasına rağmen, ABD ve
Avrupa
hükümetlerinden beklenen tepki gelmedi. Bunun temel nedeni ise
"sınırları içerisinde terörle mücadele" söyleminin bir parçası olarak
Rusya'nın Çeçenistan'da sürdürdüğü savaşın bir iç mesele olarak Batı
kamuoyunda yer bulması. Uluslararası kamuoyunun bu ihlallere karşı
sessizliği, sınırları içerisinde terörle mücadele adı altında
operasyon gerçekleştiren ülkelerin nasıl bir strateji izleyecekleri
ve
uluslararası toplumun bunu nasıl denetleyeceği konusunda zihinlerde
yeni soru işaretleri uyandırdı. ABD gibi AB ülkeleri de genelde 11
Eylül sonrası terörle mücadele adı altında gerçekleşen operasyonlarda
ortaya çıkan insan hakları ihlallerine ve özelde Çeçenistan'da
yaşananlara çözüm üretme konusunda ısrarlı ve istekli bir tavır
sergilemedi. İnsan hakları konseptine görece ABD'den biraz daha
duyarlı olan AB ülkeleri başlangıçta Rusya'da demokratikleşme
yönündeki reformları desteklerken aynı zamanda Rusya'nın insan
hakları
normlarına uyup uymadığının da denetlenmesinin gerektiğini ifade
etmekten çekinmedi. Örneğin, Çeçenistan'da sivil halkın katledilmesi,
sadece Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi tarafından savaş suçu
olarak
kabul edilirken Amerikan yardım örgütü Uluslararası Mülteciler'in
(International Refugees) Çeçenistan'da insan hakları ihlalleri ve
savaş suçlarını anormal bir durum değil, savaş taktiği olarak
görmesi,
kısmen de olsa ABD ve Avrupa ülkelerinin yaklaşımlarındaki farklılığı
yansıtıyor. Bununla birlikte, hiçbir AB ülkesi Çeçenistan sorununun
Rusya'nın iç meselesi olduğu ön kabulünü sorgulamadı ve eleştiriler
de
Çeçenistan'daki hak ihlallerinden duyulan endişe ile sınırlı kaldı.
Avrupa ülkeleri arasında yalnızca Danimarka, Rusya ile askeri iş
birliğini dondurarak operasyona fiili düzeyde tepki gösterdi. Ekim
2002'de Danimarka'da Dünya Çeçen Kongresi toplandı. Barış için sivil
inisiyatif özelliği taşıyan kongrede Çeçenistan için siyasi çözüm
önerileri gündeme getirildi. Rusya ise kongreye izin verdiği için
Danimarka'yı ağır şekilde eleştirdi. Benzer bir girişim, diğer AB
ülkeleri için söz konusu olmadı. Yine, Nisan 2003'te yapılan 59.
oturumunda BM İnsan Hakları Komisyonu Rusya'yı Çeçenistan'da işlenen
suçlar için mahkum eden bir kararı benimsemeyi reddetti. Uluslararası
terörle mücadele söyleminde ABD'nin yanında yer alan AB'nin,
Çeçenistan'ın El-Kaide ile bağlantıları olduğunu öne süren Rusya'ya
bu
koşullar altında muhalefet etmesi elbette beklenemezdi.
Stratejik İş Birliği Karşılığında İnsan Hakları
Hem ABD hem de AB ülkelerinin Çeçenistan politikasını belirleyen
unsurlar arasında ekonomik çıkarlar öncelikli bir yere sahip. ABD ve
Avrupa hükümetlerinin ortak savunma, güvenlik ve enerji gibi
konularda
Rusya ile olan siyasi ve ekonomik ilişkileri, onları Rusya ile insan
hakları konusunda karşı karşıya kalmaktan her zaman alıkoydu. İkinci
savaşın tırmandığı bir dönemde, İngiltere'nin, Rusya ile
İngiltere'nin
İkinci Dünya Savaşı'nda müttefik olduklarını hatırlatarak bu eski
ittifakın İngiltere dış politikasının birinci önceliği olan stratejik
ortaklığa dönüştürülmesinden bahsetmesi dikkati çekmiştir. İngiltere
Başbakanı Tony Blair'in sözcüsünün, Rusya'nın Çeçenistan nedeniyle
dışlanamayacak ve tecrit edilemeyecek kadar önemli bir ülke olduğunu
ifade etmesi ekonomik çıkarları insan haklarına önceleyen tavrı
yansıtmaktadır. Ayrıca, AB ülkelerinin Yeltsin döneminden itibaren
Almanya öncülüğünde yaptığı milyarlarca Euro değerindeki ekonomik
yardım ve yatırımı da unutmamak gerekir. Bu yatırımları tehlikeye
atmamak ve Rusya'yla ilişkilerini bozmamak için, AB ülkeleri insan
hakları ihlalleri karşısında ekonomik yardımı askıya alan geleneksel
politikalarını Rusya'ya uygulamama yolunu seçtiler.
Rusya'nın BM Güvenlik Konseyi'nde daimi üye olması hiç şüphesiz
kendisine Çeçenistan'da rahat hareket etme ve Çeçenistan'ı BM'nin
gözetiminden uzak tutma imkanı sağlamaktadır. Konsey'in üyesi olarak
Rusya, Avrupa demokrasisinin vazgeçilmezi olarak görülen insan
hakları
savunuculuğunu üstlendiğini lanse etmekte ve dolayısıyla denetlenen
olmaktan ziyade denetleyen olarak kendisine pozisyon belirlemektedir.
Nitekim, 2000 ve 2001 yıllarında BM İnsan Hakları Komisyonu
Çeçenistan'daki insan hakları ihlalleri ile ilgili olarak oldukça
sert
kararlar yayınladı ve Rusya'yı BM mekanizmalarına uygun hareket
etmeye
davet etti. Bu süreci izlemek için de Çeçenistan'da uluslararası bir
araştırma komisyonunun oluşturulmasına karar verildi. Ancak, Rusya
bunu reddetti ve Çeçenistan'da sadece isimden ibaret olan bir insan
hakları ofisi açtı. Zaman zaman BM tarafından, iyi niyet göstergesi
olarak "Rusya'nın Çeçenistan'da gerçekleştirdiği ihlalleri" kınayan
kararlar yayınlansa da bunlar herhangi bir siyasi, diplomatik ya da
finansal sonuç içermekten uzaktı. BM İnsan Hakları Komisyonu'nda ise
Çeçenistan lehine alınan kararlar çoğunlukla, Rusya'nın diplomatik
girişimleri sonucu veto ile karşılaştı.
Rus Yönetiminin Normalleşme Söylemi
Çeçenistan'ı dünya kamuoyundan ve hatta kendi toplumundan uzak tutan
Rus yönetiminin, Çeçenistan'da savaşın bittiği ve hayatın normale
döndüğü yönündeki açıklamaları, uluslararası toplumun konuya
ilgisinin
azalmasına neden oldu. Savaşın bitişinin en önemli göstergesi olarak
Rus yönetimi, 2002 yılından itibaren İnguşetya'da kamplarda yaşayan
Çeçenleri geri dönmeye zorladı. Kampların elektrik, gaz ve suyunu
kesen Rus yetkililer yüzlerce mültecinin ismini kamp listelerinden
sildiler. Kendilerine herhangi bir güvence verilmeksizin geri dönmeye
zorlanan mülteciler, bunu yapmadıkları takdirde uyuşturucu,
kaçakçılık
ve silah bulundurma gibi asılsız suçlamalarla tutuklama tehdidi ile
karşı karşıya kaldılar.Rus yönetimi Çeçenistan'da Mart 2003'teki
anayasanın oylandığı referandum ile 5 Ekim 2003 ve Ağustos 2004'te
yapılan başkanlık seçimlerini normalleşmenin ve demokratikleşmenin en
önemli göstergeleri olarak gösterdi. Referandum için Çeçenistan'da
elverişli şartların olmadığı yönündeki tartışma, Avrupa Konseyi
Parlamenter Meclisi'ne de taşındı. Ancak Meclis, insan hakları
ihlallerinin devam etmesi ve güvenliğin sağlanamaması gerekçeleriyle
referandumun ertelenmesine yönelik öneriyi hararetli bir tartışmadan
sonra reddetti ve Rusya'ya koşulların iyileştirilmesi çağrısında
bulundu. Buna rağmen, 31 Mayıs 2003'te gerçekleşen 11. AB-Rusya
Zirvesi'nde AB'nin İtalya başkanlığı adına konuşan Silvio Berlusconi
referandumdan övgüyle bahsetti. Referandumun ardından 5 Ekim 2003'te
yapılan Çeçenistan başkanlık seçimlerinde de AGİT gözlemci olarak
bulunmasına rağmen seçimlerin antidemokratik koşullarda ve Rus
baskısı
altında yapılmasına engel olamadı. Rus askeri birliklerinin oy
kullandığı seçimde, Rus yanlısı Ahmed Kadirov oyların %80'ini aldı.
Seçimden sonra AGİT Başkanı Scheffer, seçimleri denetleyemediklerini
itiraf etti. Kadirov'un öldürülmesinin ardından Ağustos 2004'te
yapılan seçimlerden önce ise AGİT gözlemci göndermeyeceğini açıkladı
ve tek bir uluslararası gözlemcinin dahi katılmadığı seçimlerde,
Kadirov kabinesinde İçişleri Bakanı olarak görev yapan Ali Alhanov
devlet başkanı seçildi.
Rusya İkna Etti…
Uluslararası toplum Çeçenistan'da normalleşme sürecinin başladığına
ikna olma yolunu seçerek sessizliğini muhafaza etti. Önde gelen insan
hakları kuruluşları yayınladıkları raporlar ile Rusya'nın
uluslararası
insani hukuku açıkça ihlal eden uygulamalarını gözler önüne sermeye
devam etseler de ABD ve Avrupa hükümetlerinin şimdiye kadar bu konuda
yaptırım gücü içeren bir açıklaması ya da uygulaması söz konusu
olmadı. Öte yandan bölgede bulunan Birleşmiş Milletler Mülteciler
Yüksek Komiserliği (BMMYK), Dünya Gıda Programı, Dünya Sağlık Örgütü
gibi örgütler salt insani yardım çalışmalarını koşulların elverdiği
ölçüde gerçekleştiriyorlar. Bu ikilem Batı'nın Çeçenistan'da
yaşananlar karşısında çelişkili gibi gözüken ancak kendi içerisinde
tutarlı bir yaklaşımını ortaya koyuyor. İnsani kriz oluştuktan sonra
sadece yaraları sarmakla yetinen bu tutum, ne yeni ihlalleri önlemek
için bir önlem alıyor ne de bu ihlallere maruz kalan halkın
bağımsızlık/self-determinasyon hakkı için verdiği insani mücadeleyi
meşru görüyor. Tony Blair'in "İnsanların şiddete ve baskıya maruz
kaldığı bir yere müdahale söylemi her yere müdahale edebileceğimiz ya
da etmemiz gerektiği anlamına gelmez. Fakat Çeçenistan, stratejik ve
siyasi meselelerin daha baskın olmasından dolayı insan hakları
ihlalleri ve savaş suçları konusunda, başka bir hükümet ile karşı
karşıya gelmeyi reddeden Batılı liderler için utanç verici bir
şeydir.
Çeçenistan, karmaşık, tehlikeli ve korkunçtur; ancak biz bunu
değiştirmek için yeterli ilgiyi göstermedik." ifadesi bu kayıtsızlığı
ve beraberinde gelen vicdani hesaplaşmayı yansıtmaktadır.Görüldüğü
gibi, uluslararası topluluk Çeçenistan'da yaşanan dehşet verici
ihlallere yeterli ilgiyi göstermemiş; aksine 'terör karşıtı mücadele'
söylemi çerçevesinde Rusya ile ittifaka yönelmiştir. Bunun yanında,
Rusya'da reformların desteklenmesi için ABD tarafından Uluslararası
Para Fonu aracılığıyla gönderilen milyarlarca dolarlık yardım
Rusya'nın Çeçenistan'da yürüttüğü savaşa dolaylı destek sağlamıştır.
İnsan hakları örgütlerinin girişimiyle Çeçenistan'daki insani kriz
zaman zaman gündeme gelse de, Rusya'nın medya üzerindeki
manipülasyonları ve uluslararası topluluğun 'küçük bir Çeçen
ayrılıkçı' uğruna feda edemeyecekleri siyasi ve ekonomik çıkarları
nedeniyle sorun, insani yardım temelinde tartışılmanın ötesine
götürülememiştir. Nitekim Mashadov'un Mart 2005'te öldürülmesinin
ardından Çeçenistan yeniden gündeme gelmiş olmasına rağmen, Batı'nın
geleneksel Çeçenistan politikasında bir değişim gözlenmedi. Ocak
2004'ten sonra ilk defa Nisan 2005'te Grozni'ye giden AB delegasyonu
bölgeye insani yardım yapılacağını, ancak miktarın henüz belli
olmadığını açıkladı. Bununla birlikte, başta İnsan Hakları İzleme
Örgütü olmak üzere önde gelen insan hakları örgütlerinin tüm
çabalarına rağmen AB, Çeçenistan'da gerçekleştirdiği ihlallerden
dolayı Rusya'yı suçlayan bir karar yayınlamayı reddetti. Sonuç
olarak,
Çeçenistan sorununu Rusya'nın bir iç meselesi olarak kabul etmek ve
Çeçenistan'daki savaşı uluslararası terörle mücadele kapsamında
değerlendirmek, Çeçenistan için çözüme uzak bir anlayışı benimsemek
demektir. Rusya'nın Çeçenistan'ı işgali Rusya'nın iç meselesi olarak
görülmemeli ve burada gerçekleştirilen insan hakları ihlalleri de
uluslararası hukukun ihlali olarak değerlendirilmelidir. Rus
yönetimine uluslararası insan hakları sözleşmelerine uyması konusunda
baskı yapılmalıdır. Bölgedeki ihlallerin tespit edilmesi ve bölgeye
insani yardım ulaştırılması, Çeçenistan'daki sorunları uzun vadede
çözmeye yetmeyecektir. Çeçenistan'da insan hakları ihlallerinin son
bulması, ancak bölgenin nihai statüsünün belirlenmesi ile mümkün
olacaktır.
__________________
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Ne zaman öleceğimiz önemli değildir, önemli olan nasıl ve nerede
öleceğimizdirŞamil BASAYEV
'Zoru hemen başarırız, imkansız ise biraz zaman alır'<O>
TÜRK BİRLİĞİNE İNANIYORUM, ONU GÖRÜYORUM!. GAZİ MUSTAFA KEMAL
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.