Moral FM'de "Sırrı Er'le Basında Bugün" programında konuşan Bugün Gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, demokratik rejimi ve halkın çıkarlarını koruması gereken STK'ların bir kısmının derin güç odaklarıyla ilişki halinde olduğunu söyledi.
Tecrübeli yazar, ülke gündemine bomba gibi düşen Ergenekon terör örgütünün devlet içerisinde yapılanmasının inanılmaz bir olay olduğunu vurgulayarak "Ergenekon davasının ek belgelerinden çıkan ve gazetelere manşet olan iddialar hakikaten dudak uçuklatan cinsten. Bakıyorsunuz işin içinden eski başbakan, milletvekili, siyasetçi ve asker gibi şahıslar çıkıyor." diye konuştu. Ahmet Taşgetiren, görevlerini yerine getirmediğini iddia ettiği devlet kurumlarını eleştirerek konu hakkında şunları söyledi: "Devletin devlet, askerin asker, istihbaratçının da istihbaratçı olması lazım. MİT denen kuruluşumuz acaba 1 Mayıs 1977 olaylarında, Mumcu'da, Eşref Bitlis'te neredeydi? Yani istihbarat kuruluşu bir ülkeye gelebilecek iç ve dış tehditleri önceden görüp bilgilendirme misyonuyla yüklüdür. Fakat bunlar yaşanırken adeta ortada yoklar."
Basında Bugün programında solculuğun günümüzde yaşadığı değişimden de bahseden Taşgetiren, "Solculuk nedir belli değil. Solun kendi içerisinde evlenmeleri sebebiyle güç odaklarıyla işbirlikleri olmuş. Hasan Cemal ve Oral Çalışlar gibi yazarlar bir şeyler yazıp solun bu durumunu sorguluyorlar. Sol düşüncenin içinden gelen kişilerin cinayetlerinde aynı fikirden ve camiadan insanların parmağının olduğunu görüyorsunuz" dedi.
"Ergenekon örgütüne, devletin, silahlı kuvvetlerin, iktidarın ve muhalefetin ciddiyetle bakması gerekiyor. Bu nedenle ısrarla CHP lideri Baykal'ın avukatlığını soyunmasını garip buluyorum ve bir türlü nedenini anlamıyorum." diyerek terör örgütleri ve devlet içi çetelerle mücadele konusunda herkesi göreve çağıran Taşgetiren, konuşmasının devamında şu değerlendirmelerde bulundu:
"Burada bir iktidar- muhalefet ayrımı yapılmamalı. Meşru siyaset zemini hem iktidara hem de muhalefete lazım. Gayri meşru alanlara kayarsanız iki tarafta kaybolur. Nitekim bunun bedelini 12 Eylül'de Baykal ödemişti hatırlarsanız. Türk siyasetin meşru zeminde yürümesi için büyük gayret göstermek lazım."
DEVLET DELİK DEŞİK OLUP ADETA KEVGİRE DÖNDÜ
-"Bilinç sorgulamaları" başlıklı makalenizde ülkedeki krizler nedeniyle herkesin şapkasını önüne alarak nerede hata yaptığını sorgulaması gerektiğini söylüyorsunuz. Peki, bunu yaparken sizce nelere dikkat etmek gerekiyor?
Ergenekon çetesi olayında hakikaten 50 sene içerisinde Türkiye'de olup biten, bizim gibi medya mensuplarının, devletin ve yargının çözemediği hadiseler bir vesileyle şu veya bu biçimde gündeme geliyor. Ergenekon davasının ek belgelerinden çıkan ve gazetelere manşet olan iddialar dudak uçuklatan cinsten. Bakıyorsunuz işin içinden eski başbakan, milletvekili, siyasetçi ve asker gibi şahıslar çıkıyor. Yani devlet diye tanımladığınız kurum nerede kaldı, hayretler içerisinde kalıyoruz. Adeta devlet delik deşik olup kevgire dönmüş.
Devletin devlet, askerin asker, istihbaratçının istihbaratçı olması lazım. MİT denen bir kuruluşumuz var ama acaba 1 Mayıs 1977 olaylarında, Mumcu'da, Eşref Bitlis'te neredeymiş? Yani istihbarat kuruluşu bir ülkeye gelebilecek iç ve dış tehditleri önceden görüp bilgilendirme misyonuyla yüklüdür. Fakat adeta ortada yoklar. Bu arada ideolojik duruşlar anlamını giderek yitiriyor.
Örneğin solculuk nedir belli değil. Solun kendi içerisinde evlenmeleri sebebiyle güç odaklarıyla işbirlikleri olmuş. Hasan Cemal ve Oral Çalışlar gibi yazarlar bir şeyler yazıp solu sorguluyor. Solun içinden gelen insanlar olarak işlenen cinayetlerde aynı fikirden ve camiadan insanların parmağının olduğunu görüyorsunuz. Deyim yerindeyse her şeyin yeniden tanımlanması gereken noktadayız.
ERGENEKON ÇETESİ DOĞUDAKİ TERÖR OLAYLARININ NERESİNDE?
DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'ün "Geçmişte şahin olup ta tüyü dökülen kuşlara dönenleri çok gördük" şeklinde bir açıklaması oldu. Bu açıklama siyasette yaşanabilecek bir yumuşamanın sinyali midir?
DTP içinde farklı çizgiler var. Bir grup daha şahinleri oynuyor. Ahmet Türk ise, daha makulü seslendirmeye çalışanlardan. Ne de olsa CHP'de şurada burada milletvekili yapmış ve devleti iyi tanıyor. Kendi hayatının üzerinden birçok şey geçmiş. Mehmet Gündem'e verdiği mülakatta Diyarbakır Cezaevinde kendisine yapılanları anlatıyor. Bir de şahincilik rolü sahici ve sürdürülebilir bir rol müdür? Türk, bunu iyi görebilen bir kişi. Şahin bu yüzden şahin rolünü oynayanların eteğinden tutup çekerek "ayaklarınız yere sağlam bassın, fazla uçmayın biz ne şahinler gördük, tüyleri döküldü" şeklinde çarpıcı sözler sarf ediyor.
Şu günlerde acaba Doğu'da olup bitenlerin Ergenekon'la bağlantısı nedir diye ciddi olarak sorular soruluyor. Bu soru, Ahmet Türk'e de "PKK ile Ergenekon'un bağlantısı olabilir mi?" diye sorulmuş. "O da ben buna inanmıyorum" şeklinde bir cevap vermiş. Ama bu cevabın içi ne kadar dolu ve Sayın Türk'ün bu konuda hiçbir kuşkusu yok mu? Ben de buna inanmıyorum açıkçası. Örneğin Gaffar Okan öldürülüyor ve bu cinayet Hizbullah'ın üstüne atılıyor. Ama soruşturmada Hizbullah'ın parmağı olmadığı yönünde tespitler yapılıyor. Emniyet müdürü Okkan, gün ortasında 5 kişilik korumasıyla beraber öldürülüyor. Çünkü o, bölge halkıyla sıcak ilişkiler kurmuştu. Demek ki devletle halkın arasının iyi olmasından, barışın gelmesinden hoşnut olmayan çevreler var. Bu cinayet kime yarıyor acaba buna bakmak lazım. Dolayısıyla Ergenekon güneydoğudaki terörün neresinde? Uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapısı itibariyle doğuda iç içe geçmiş suçlar. PKK uyuşturucudan para kazanıyor ama bazı devlet görevlileri de bundan çıkar sağlıyor. Dolayısıyla ortalık çok kirlenmiş durumda. Bunu temizlemek için sağduyulu bir şekilde olaylara bakanlar görevlilere ihtiyaç var. Ahmet Türk'ünde o bölgede barış istediğini biliyorum.
Son günlerde itirafçılık diye bir olgu var, bunlar adeta cinayet makinesi haline getirilmiş. İtiraflarının boyu nereye dayanıyor, acaba şimdi neredeler? İtirafçılık belki bir terörle mücadele yöntemi olarak görülmüş ama bunun kime ve nerelere uzandığını göremiyoruz. Devletin terörle mücadelede yararlandığı kişiler bir süre sonra mafya haline gelmiş. Demek ki devlet olarak kullandığınız faktörleri kontrol edemeyerek kendi içinde güç odağı olmasını sağlıyorsunuz. Ergenekon örgütüne, devletin, silahlı kuvvetlerin, iktidarın ve muhalefetin ciddiyetle bakması gerekiyor. Bu nedenle ısrarla CHP lideri Baykal'ın avukatlığını soyunmasını garip buluyorum ve bir türlü nedenini anlamıyorum. Burada bir iktidar- muhalefet ayrımı yapılmamalı. Meşru siyaset zemini hem iktidara hem de muhalefete lazım. Gayri meşru alanlara kayarsanız iki tarafta kaybolur. Nitekim bunun bedelini 12 Eylül'de Baykal ödemişti hatırlarsanız. Türk siyasetin meşru zeminde yürümesi için büyük gayret göstermek lazım.
SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ DERİN GÜÇ ODAKLARIYLA İŞBİRLİĞİ HALİNDE
Sivil toplumu kavramı ülkemizde özellikle son on yılda değer kazandı. Fakat bu kavramdan herkesin anladığı farklı bana göre. Çünkü Ergenekon terör örgütünün içerisinde bazı STK'larda var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bakın benim gazetecilik hayatım 40 yılı buluyor. 12 Eylül ve 12 Mart'tan önce demokratik kuruşların tepkisi ifadesi çok kullanırdı. Bu ifadenin arkasına sol örgütler girerdi ve bunların çoğu şiddetle iç içeydi. Aynen Rusya'nın, Gürcistan'a barış getirdik demesi gibi yani aynen öyle. Sivil toplum örgütlerinin içi nasıl dolacak sorusu önemli bir sorudur? Örneğin geçtiğimiz süreçte Cumhuriyet Mitinglerini düzenleyen ADD'nin, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin, Halkevleri'nin, Perinçek'in İşçi Partisi'nin bu konudaki misyonu neydi? Bunlar gerçekten içi doldurulması ve sorgulanması gereken kavramlardır. Sivil toplum örgütü olmak için halka hizmeti ve demokratik rejimi korumayı ilke edinmek gerekiyor Ama bunların bir kısmı birtakım derin güç odaklarıyla paralel ilişkiler kuruluyor ve bunun da adı sivil toplum örgütü oluyor. Bu gibi eylemler tabi ki sorgulanacaktır.
Bu noktadan hareket edersek Türk siyasetine günümüzde her şeyin devlet eliyle gerçekleştirilebileceğini düşünen bir anlayış mı hâkim acaba?
Bu düşünce yerine göre değişebiliyor. Öyle bir anlayış vardı. Osmanlı'dan gelen ve yukarıdan aşağı her şeyin değişebileceğini ve biçimlendireceğini düşünen bir anlayıştı o. Daha sivil toplum bilinci de yeni yeni gelişiyor doğrusu. Özgürlük, demokrasi ve insan hakları öne çıktıkça devletin alanı sınırlanacaktır. Eskiden rant dağıtan devlet anlayışı özelleştirmelerle bitiyor. Devletle dengelenen özel yapılaşmalar dönemine giriyoruz. Hatta devlet alanı fazla da sınırlanıyor. Uluslararası şirketlerin hakimiyeti artıyor. Bu gibi şirketler devleti yönlendirir hale geldi. Fakat bu da toplum aleyhine olabilecek bir sonucunu doğurabiliyor. Bunun dengesinin olmadığı bir ülkede birtakım rantlar çok uluslu şirketlere geçiyor. Böyle olunca ekonomi devletten bağımsız hale geliyor. Başbakan döviz kurunu, borsayı belirleyemiyor. Dolayısıyla daha küresel bir alana gittiğimizde devletin alanının daraldığını görüyoruz. |
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.