TAM BAĞIMSIZLIK



BAKİ AYTEMİZ

Ulu Hakan Abdülhamid Han’ı ve büyük vatan dostu Vahdettin Han’ımerkeze almadan “TAM BAĞIMSIZLIK”tan bahsetmek İslâm düşmanlığına varır.



Hürriyet”in, “zorunluluğun idraki” demek olduğunu bilenler için söyleyelim ki, “MutlakFikir” nisbeti olmazsa, bu zorunluluğu idrakin de havada kalacağı muhakkak.Son tecritte Mutlak Fikrin gerekliliği bahsine bağlanmamış böyle bir zorunluluk idraki, son basamağa çıkamamış akim bir keyfiyet belirtir.“Tam bağımsızlık” meselesi de,işte bu “Hürriyet” bahsinin hasrın da ele alınması gereken mevzulardan biri olarak, bırakın daha Mutlak Fikir nisbetini, zorunluluğu idrak edememekbir tarafa, daha bu meselelerin genel kültürüne dahi vakıf olamayanlarelinde çok garip görüntülere sebepolmaktadır.Her şeyden önce fert, kendi özgürlüğünühissedecek ve yaşayabileceği bir iklime sahip olabilecek ki,devletin tam bağımsızlığından söz edilebilsin. Devletin görevi, ferdin ohissi duyması ve inandığı değerlereuygun bir hayat inşâ etmesine müsaitiklimi tesis etmesi değil midir? Devletin ferde karşı temel görevi bu iken,ferdin de devlete karşı görev ve vazifeleride işte o inanılan değerler ve zorunluluğu hissetmek bahsinin çizeceğiçerçevede, üzerine düşeni ifâ olur. Devlet ve fert, birbirlerinin hürriyetalanını sınırlayıcı değil, bilakistamamlayıcı ve bütünleyicidir. Buçerçevede, bizim nizâmımızda, fertve devlet çatışmasından bahsedilemez.Günümüz ve geçmişin yozlaşmış ve yozlaştırıcı devlet anlayışları,bize, bizim devlet anlayışımıza enuzak olan bir bahis ve en nefret edilecekbir durumdur.Devlet ve fert tezadı ve bunun da bağlı olduğu “Hürriyet” bahsinin mücerret hatlarını şöyle kabaca çizdikten sonra, gelelim “Tam Bağımsızlık”bahsinin bizim kendi devlet ve millet tarihimizdeki yakın zaman görüntülerine ve bundan çıkaracağımız neticelere…




Yakın zaman, yani Osmanlı’nın şahsında Türk, İslâm Âlemi ve topyekûn Doğu, Batı karşısında gerilemeye başlamışken, Ulu Hakan Abdülhamid Hân gibi bir dehâ eliyle bu gerilemenin 33 sene durdurulması ile başlayan süreç…Ulu Hakan Abdülhamid Hân,bünyeye musallata olmuş – musallat edilmiş bütün o hastalıkların neticesinde Hasta Adam denilmeye başlanmışTürk-İslâm Devleti Osmanlı’yıtek başına belli bir süre ayakta tutmuşsada, kendisi de görmekteydi ki, emperyalistlerin tazyikleri karşısındabu şekilde devam etmenin mümkünü yoktur. Emperyalistler karşısında durabilmenin yolu, yeni bir hamleden geçmektedir ve bu hamlenin kalbgâhı da Anadolu olacaktır. Anadolu’nunbozulmamış MüslümanAhalisi ile bu davranış vücut bulabilirve Türk-İslâm Devleti emperyalistlerekarşı hayat hakkı kazanabilir.Detayları Salman Kayabaşı’nın,“Teşkilât” kitabında ve Büyük Doğu İBDA kütüphanesinde bulunabilecekbu stratejik tercih, kendi yapılanmasınıda beraberinde getirirken, UluHakan’ın vefatından sonra bu stratejiyi devam ettirme şuuruna, Mehmed Reşad’dan sonra tahta geçen kardeşiVahidüddin Hân sahip çıktı. VahidüddinHân, ağabeyi AbdülhamidHân’ın plânlarına vakıf olarak, artıkişgâl altındaki İstanbul’da hiçbirmüsbet hamleye imkân kalmadığınıda bilfiil görerek, emperyalistişgâlden kurtulmak için, plânlarınıAbdülhamid Hân’ın yapmaya başladığıhamleyi pratiğe geçirmek üzeregerekli adımları atmaya başladı.Vahidüddin Hân ile ilgili olarak detaylı tafsilat Üstad Necip Fazıl’ın ilgili eserinde mevcut olarak, oradan aldığımız tarihi bilgilerin ışığındameseleye yanaşalım…




Anadolu’da bir “İstiklâl Savaşı”başlatmak üzere, eldeki işe yarar subayların listesini Genelkurmay Başkanı’ndan talep eden O… İstanbul’dabir takım siyaset ve iktidar oyunlarına dalmış bu subaylarla görüşerek,onlara İstanbul’da bir istikbâlin bulunmadığınıve mücadele merkezininAnadolu olduğunun gongunu çalarak uyanmalarını sağlayan, onları Anadolu’yagitmeye ikna eden O… Veonlara Anadolu’da bir takım göstermelik vazifeler vererek İstiklâl Savaşı’nı örgütlemek üzere Anadolu’ya gönderen O…




Vahidüddin Hân, bu plânı uygulayabilmek adına İngilizlere olabildiğince şirin gözükmeye çalışırken,perde gerisinden de Anadolu’ya gönderdiği subaylar eliyle örgütlenen Kuvay-ı Millîye’ye olanca desteğini vermektedir.O’na “hain” diyenler şunu unutmamalıki, artık meşrutiyet yönetimi ile idare olunmakta olan ve işgâl altına girmiş bir devlet olan Osmanlı’da,Vahidüddin Hân’ın yetkilerinin, bugünkü cumhurbaşkanınkinden bile çok daha az olduğunu gözden kaçırmamalı.Ve kendisi o makamdan ayrılmış olsaydı, işgâlciler emirlerini dikte ettirecek birilerini muhakkak bulur ve o makama getirilerdi amaVahidüddin Hân’ın o makamın imkânlarını kullanarak Anadolu’ya perde arkasından destek vermesi sözkonusu olamazdı. O, kendisini vatanıuğruna feda etmiş, onca acılar yaşamasına,nihayetinde vatanından kovulmasıacısını bile tatmış olmasınamukabil, yine de yabancı ellerde vatanı aleyhine, yeni iktidar aleyhine tek bir cümle bile sarf etmemiş bir kahramandır. Bilakis buna teşebbüsedenleri, en şedit bir tavırla bundanmen etmiştir. Vatanına ve milletineolan bağlılığından dolayıdır ki, gurbetellerde beş parasız ölmüş ve cenazesiortada kalmıştır. Yoksa İstanbul’dansürülürken, Topkapı Hazineleri’ndencebine atacağı birkaç elmasla hayatının sonuna kadar lüksiçinde yaşar, ihanet düşünecek olsaydıda, o hazineleri sırtlandıktan sonra,kuracağı bir ordu ile emperyalistlerin desteğinde İstanbul üzerine yürüdü.O, vatanının selâmeti için -kendine vurulacak damgayı bilerek- kendinifeda etmiş ve kendinse vurulan odamganın acısını, ıstırabını kalbinegömerek, kendisinden dolayı vatanınabir zarar gelmesine mani olmakiçin, köşesine çekilip ölümü beklemişbir vekar heykeli değil de nedir?Efendi Hazretleri, bizzat Vahidüddin Hân’ın emirleri mucibince, Anadolu’yabirçok yardım yaptığını veverdiği desteği yarım asırdan çok daha fazla bir zaman öncesinden ifâde etmekte değil midir?




“Tam Bağımsızlık” ve MüslümanAnadolu’nun ölmeme iradesini, istiklâline olan inancını beyan eden 1919 ruhu, mücerret ve müşahhas bahislerçerçevesinde bu şekilde özetlenebilir.“Tam Bağımsızlık” davasını bu aslî unsurlarından kopararak, İslâm dışı bir zeminde ele almak, o ruha, o yolda canını vermiş şehidlere ihanettir.Velev ki, hani bu gün için zaten mümkün değil de, tarihin bir devresinde,İslâm dışı bir zeminde tam bağımsızlık elde edildiği iddia edilmiş olsun… Yazıya başlarken kısaca ortaya koyduğumuz mücerret fikir bahsi çerçevesinde böyle bir iddianın imkânı olmadığı zaten görüldü. Tarihî şartlar ve arka plânın bize gösterdiğide İstiklâl Savaşı’nı başlatan ve kazanan ruh belli iken, o ruhu hayattan tecrid ederek bir cemiyet ve devlet düzeni hayal etmek, fert ve devletar asındaki çatışma ve çekişmelerinde kışkırtıcısı olur, olmuştur.Emperyalizmi, elindeki silâhlı gücüile gelip zenginliklerimizi gasbedenbir canavardan ibaret diye takdim edenler, onun asıl zararının hedef aldığı milletleri kendisine dönüştürüp,kendisine benzeterek, kendiiçin zararsız hâle getirmek istediğini ya görmüyorlar, ya da görmemek işlerine geliyor.Benzeme ve benzeşme çabasıylaatılan adımlar, 1919 ruhuna ve o ruha sahip çıkarak emperyalizme karşı bize destek veren İslâm Âlemi’ne de ihaneti taşır. Tam bağımsızlıkçı ve gerçek kurtuluşçu olma iddiası, maddedeki kurtuluşun yanında o maddeyi mânâlı kılan “ruh”a da mutabık olacak bir duruş gerektirir.Ulu Hakan Abdülhamid Han’ı ve büyük vatan dostu Vahdettin Han’ımerkeze almadan “TAM BAĞIMSIZLIK”tan bahsetmek İslâm düşmanlığına varır.

BARAN DERGİSİ 84.SAYIDAN İKTİBASTIR...

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.