19 Eylül 2008

Batı İçin Tarihin Sonu

Kapitalizmin en ileri noktası olan serbest piyasacılık-liberalizm, başta, sistemleştiği Batı’da (ve özellikle de İngiltere) bütün dünyada çöküşe geçti. Yaklaşık 500 yıldır, Batı dünyasında adım adım şekillenen, 1900’lü yıllarda niahî halini alan ve 50’lerden sonra “liberalizm-serbest piyasacılık” propagandasıyla, hem kendini ve hem de bütün dünyayı bir kez daha “cilâlı sömürgeleştirme” sistemine sokan Batı medeniyeti, artık kendi içinde yetiştirdiği kurtçuklara yem olmaya başladı.

Bu kurtçuklar, Borsa, faiz, Mortgage, spekülasyon vs.dir. Batı, 18. asır son dönem, propagandası olan “özgürlük-ferdiyetçilik ve eşitlik” sloganlarını, liberalizme payanda olarak 1 asır boyunca kullandı. 19. asır sonlarına kadar Batı Avrupa ve ABD’de tatbik edilen ve fakat büyük hüsran ve yıkıma yol açan liberalizm,1929 buhranının da tesiriyle olsa gerek, bir dönem kendisine en çok küfredilen bir anlayış oldu. 2. Emperyalist Paylaşım savaşı neticesi ,tekrar pompalanan liberalizm, bugün bütün dünyayı büyük bir yıkıma doğru götürüyor, tabii oluştuğu kıta Batı’yı da perişan bir hâlde bırakarak.

Kapitalizm en ileri seviyesi olan liberalizm,“piyasa, dışarıdan müdahale olmadan kendi kendini düzenler. Her ferd kendi çıkarını sağlayacak davranışları yerine getirdiğinde toplumsal çıkar da gerçekleşmiş olur.” anlayışı üzerine bina edilmiştir. Her ferd sırf kendî şahsî çıkarını gerçekleştirmeye öylesine bir saldırganlıkla atıldı ki, netice de değil toplumsal çıkarın sağlanması, hem toplum ve hem de ferd büyük bir felakete düçar oldu. Batı, her işinde olduğu gibi, insansız bir iktisat modeli hayal etti, netice buraya geldi. Piyasaların, “insan müdahalesine gerek olmadığı” anlayışı, gerek bir asır önce ver gerekse şimdi büyük bir “devletleştirme” politikasına dönüşle neticelendi. Oysa, Sayın Fikret Başkaya’nın da ifade ettiği gibi, “Kendi kendini düzenleyen piyasa, burjuva akıl hocalarının bir tevatürüdür gerçekte varolan reel kapitalizm, düzenleme olmadan işleyemez.

”(Özelleştirme, 20 Ekim 2005). Çünkü, liberalizmin bile kuralları vardır ve o kuralları koyanlar da insanlardır. Kurallarını insanın koyduğu her sistem eksiktir ve daima insanî bir müdahaleye ihtiyaç duyar. Batı’nın her işi, “insansız-insanı devreden çıkarma” anlayışı üzerine bina edilmiştir, dedik. Teknolojik gelişmelerden tutun, eğitim, iktisat vs hayatın her sahasında insan müdahalesini devreden çıkartmayı gaye edinen Batı hayat tarzına bağlı sistem anlayışı, netice de büsbütün sanal olan dev miktarlarda para transferine ve borca dayalı bir ekonomik düzen meydana getirmiştir. Bu, sanal ekonomi, hayatın gerçekleriyle karşılaştığında ise, bütünüyle çöküşe geçmiştir. İngiltere liberal kapitalizmin mabedi olarak bilinir. Geçtiğimiz asırda da, bu asırda da, liberalizmin sekteye uğradığı ve can düşmanı, kamulaştırmaya maruz kaldığı ilk ülke, hep İngiltere olmuştur. Bugün, İngiltere başta olmak üzere, ABD’deki bir çok dev bankaya devletler tarafından el konulmaya başlanmıştır.

Ultra liberalist Fransis Fukuyama’yı yalanlarcasına,

“tarihin sonu ve insanlığın son evresi” olarak yaftalana liberalizm, “Batı için tarihin sonu ve insanlığın yeni bir evresi”ne geçişte, zalim bir ara durak olarak ömrünü doldurmuştur. Batı, şayet liberalizmin ahlâkına uymaya devam ederse( ki etmeyeceğini 1 yıldır gösteriyor) bu, önümüzdeki birkaç yıl içinde çöküşe razı olduğunu gösterir. Şayet aksi şekilde davranırsa (ki, devletleştirerek yapıyor) bu da, çöküşü biraz geciktirse de şiddetini artıracaktır.
Devletleştirmeler en çok sermaye sahibi Batılıları korkutuyor. Bugün, “toplumsal patlamanın önüne geçme” ve “devletin bekâsı” gerekçesiyle bürokratlar tarafından gerçekleştirilen “devletleştirme” faaliyetleri, hızını alamayıp, kapitalistlerin emri altında bulunan devlet bürokrasisinin “fırsat bu fırsat, hepsini devletleştirelim gitsin.” Anlayışına getirebilir, Batı’yı. Yani, “demokrasi düzenini” de ortadan kaldırabilir bu devletleştirme düzeni. Malum, demokrasi, kapitalizmle birlikte yaşayabilir ancak. Nitekim, İngiltere’de bu tartışma başlamış hâldedir. 20 Şubat 2008 tarihli Referans gazetesinde bu tehlikeyle ilgili olarak bir haber yayınlandı. ─

“Çıkar çatışmasının fitili ateşlenebilir

Ağustos ayında patlak veren kredi krizinden bu yana ilk devletleştirilen banka Northern Rock. Ancak aralarında UBS'in, ABD'li Citigroup ve Merrill Lynch'in de bulunduğu büyük yatırım bankaları da finansman kaynağı olarak Asyalı ve Ortadoğulu devlet fonlarına hisse satışına gidiyor. bu müdahaleler zamanla hükümetlerin ve düzenleyici kurumların büyük çıkar gruplarının haklarına "tecavüz" boyutuna kadar gelebilir. Örneğin sigorta şirketi FGIC'nin son dönemdeki mortgage zararları ve olası kredi notu indirimleri tartışmalarının ardından New York Valisi Eliot Spitzer bir "bölünme planı" ortaya attı. Son olarak FGIC'nin bu plan üzerinde çalıştığını açıklaması ise elinde bu şirket tarafından sigortalanmış mortgage tahvilleri bulunan ABD'li ve Avrupalı bankalar tarafından kızgınlıkla karşılandı. Northern Rock'ın devletleştirilmesi ise hissedarların hükümete saldırıya geçmelerine neden olduğu gibi yıllar sürecek davaların da yolunu açmış durumda.”

Çökmekte olan Batı medeniyetinin içinde bulunduğu hâli, Sayın Salih Mirzabeyoğlu şöyle izah ediyor:
── “Bilindiği üzere, günümüz dünyasında fert, fertle toplum, toplum yapısıyla devlet yapısı, devletle devletler, bir toplumdaki çeşitli sosyal gruplar ve sınıflar arasındaki ilişkiler, kısaca; fert hayatı ve onunla iç içe olan sosyal hayatın her türlü “münasebet” ve “oluş-kuruluş”ları hakkında en çok duyulan kavram “buhran”dır… Buhran, özellikle emperyalist ülkelerin ekonomiye bağlı siyasî ve stratejik yarar anlayışlarının” az gelişmiş ülkeleri” düşürdüğü hâlin ifâdesi olmanın ötesinde, bilindiği gibi, bütünden parçaya ve parçadan bütüne kadar her türlü münasebet ve oluşu kuşatıcı, dünya çapında bir görünüşün ifâdesidir.”
──” Batının hâkim olduğu ve Batı fikir ve yaşayışının ulaştığı her yer Batı’dır” doğrusunu, “asıl”ın soyluluğu ve “taklid”in adiliğini de değerlendirerek kabul edersek, bütün bu çelişmeler ve bütünleyememeler ortasında, fertten devlete uzanan çizgide dünya buhranının sebebini fikir ve yön olarak işaretlemiş oluruz; yani Batı…. İnsanlık dolap beygiri gibi bir çıkmaz etrafında döner, canhıraş feryatlar gökkubbeyi doldurur ve sistemler karşılarındakinin hatasını göstermekten başka bir tek doğruyu ortaya koyamazlarken, bu görüntü, temelde, “Yunana aklı, Roma nizâmı, Hıristiyanlık ahlâkı” olarak formüle edilen Batı fikir ve yaşayışının sosyolojik, psikolojik ve politik yapısının kaba çizgilerle çağdaş ifâdesidir; yanlışın, kendi öz tekâmülü neticesinde görünüşü…

Müslüman olmuş bir Amerikalı hanım bilgin, bunu fevkâlade bir biçimde ifâde eder: ── “Batı medeniyetinin kötülüğü tesadüfî değildir; yahut asıl prensiplerine göre yaşamakta kusur eden, sırf beşer zaafından da ileri gelmiş değildir…

Eksik olan, bizzat asıl prensipleridir; Batı medeniyeti, teoride de pratikte de kötüdür.”

(Salih Mirzabeyoğlu, “Başyücelik Devleti- Yeni Dünya Düzeni”, sayfa; 132-133, İBDA yayınları)

Baran dergisi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.