Hoş Geldin Sultan’ım!

Gönül, sultan ister. Sultanına taht kurar, baht ister. Gönül özlem duyar, özlediğini ister. Hasreti 11 aydır, yürek dağlar, gelip tahtını doldursun ister.

Sultanım sensiz nicedir, sinelerimiz harelenir. Sensiz sukuta düşmüş naralarımız, kelepçelenmiş ruhlarımız.


Sen gideli, gelemedik kendimize. Gel bize, getir bizi, kendimize.


Arzum sen değilsin. Sen arzuma bahanesin. Matlubu hakikatsin. Hakikate senle varılır Sultanım. Hakikat değilsin. Eşyanın boğduğu hakikatten ruhları arındıransın. Dünyanın esaret zincirlerinden hakikatin sahibine bir vesilesin. Sen aşkı izhar edensin. Sen ilan-ı aşksın. Aşkın kendisi değilsin. Sen kavuşulmaya özlem duyulana ulaştıransın. Sen ne güzelsin Sultanım. Sen Kulunu Sultanına ulaştırıp, gerçek saltanata götürensin. Sen, sanal dünyalardan ruhlarımızı arındıracak yegâne göz aydınlığı, ruh neşesisin.


Dünyaların ve bütün zenginliklerin sahibi, gerçek zengine götürensin. Sen fakirleşen gönüllerin, servet zenginlerine, zenginleştiren merhamet ekensin. Sen öyle bir merhameti kuşanmışsın ki, ayrı ruhlara aynı neşeler verirsin. Sen fakirlerin gönlüne sabrın mükâfatını müjdeleyensin. Şükrün zekâtını zenginlere hatırlatıp, sömürü dünyamızı tersine sen döndürebilirsin. Zulümle dolu dünyamıza yılda bir uğraman bizim mutluluk kaynağımızdır. Seni beklemek bile güzel, ey Sultanım.


Serbest şeytanların sesini kısan, sesi güzel bülbüllerin öttüğü cennetleri getir evimize. Boz, o zulmün karanlık ve loş iklimini. Çiz, zulmün dünyayı saran masumiyete bürünmüş çirkin yüzünü. Hapset, habis ruhların üzerimizdeki tasallutunu. Zihnimize vurulan köle zincirlerine karşı, gerçek hürriyeti muştulamak için gel artık Sultanım. Senin askerin olmaya hazır ruhlara ait bu bedenler. Sen emret, ne yer, ne içer bu itaat erleri. Sen emret ölümüne itaat eder, nefislerimizden geçeriz, Sultanım.


Kuş tüyü yataklarımızdan kaldır seherlerde. Ağlat bizi. Dualarına kat bizi. Arana alıp, safına kat. Kuşat bizi de ey Rahmeti bol Sultanım. Mazlum ve yetimleri hatırlattın bize, aç biilaçların derdine bizi de kat. Şişinceye kadar dolan büyük bir dünya olan karınlarımızdan utanıyoruz, açlıktan ölümle pençeleşen insanların kemikleriyle zayıflat bizleri. Vur beyinlerimize, durmak bilmeyen iştahlarımıza sen dur de, Sultanım. Enselerimiz kabardı, beyinlerimizi bastı etlerimiz, düşüncelerimizi esir aldı şeytanlar ve onların sıpaları. Bizi Hakperestlikten aldı götürdüler başka dünyalara. Karalığı bol ve gelecekten ümitsiz dünyalara…


Gel bizi de götür o saadet diyarlarına… Ebedi güzellikleri bize getir ki görelim, mutlu olalım yarınlarımızdan. Bize ganimetleri anlat. Ateşte bişen lop etlerimizi al, açlıktan etleri eriyenlere götür. Sen, hediyelerin en güzelini, müjdelerin en iyisini getirensin. Sen çorak toprakların hasretle beklediği bulutsun, yağ ve daha fazla bekletme, sana hasretle kavrulan bu toprakları…


Sen ki, Sultanın Sultanısın. Malik’in mülkünde ki ilaçsın. Rahman’ın en merhametisin. Rahmetinle özlemlerimizi doldur. Sevinçlerin bize gurur, varlığın bize sevinç ve sürursun. Sen, garipliklerimize yoldaş, yalnızlıklarımıza eşsin. Sen bizi içten dinleyen ve anlayansın.


Nefsin tatmin olmak bilmeyen arzularına kilitsin. Gel, nefsimizin kapıları hep açık kaldı. Doldu içimiz, kabardı taştı içimiz. Utanmak nedir bilmeyiz. Gelişinle sen utandır bizleri. Gurur ve kibirden mağruruz,Kendini beğenmişliğimiz helakın eşiğine getirdi bizi.


Sen mi geldin, Sultanım. Hoş geldin. Gözlerimiz yollarda kaldı. Gönüllerimizi kavuşmanın heyecanı sardı.


Gel Sultanım!


Özlemlerin ateşini söndüren rahmetinle,


kavrulmuş ciğerlerimize ıslak ıslak çisenle,


kuruyan damarlarımıza can verişinle,


çöldeki serapları göl edişinle,


ayrılıklarımızı birlik denizinle birleştirişinle,


bizlere kul olma şuuru verişinle,


Hoş geldin Sultanım!


Her ayı Sultan kılan, her geceyi Kadir bilen bir idrakle, aşkla özlem duyan gönüller ver bize,


Ey Sultanım, Ramazanım!

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.