[ANADOLU HABER] CUMHURİYET'İN 85. YILI İÇİN...

CUMHURİYET
'Nereden, Nereye?'

Dünya üzerinde Cumhuriyet Rejimi'yle yönetilen bir sürü ülke var.
Yeryüzünün değişik bölgelerinde bulunan bu ülkelerin Cumhuriyet
Rejimleri arasında; elbette farklılıklar var.
Örneğin:
İran, bir İslam Cumhuriyeti'dir.
Çin, Sosyalist bir Halk Cumhuriyeti'dir.
ABD ise; Federal bir Cumhuriyet'tir.
Ancak, Mustafa Kemal'in, Milli Mücadele kapsamında gerçekleştirdiği
Ulusal Kurtuluş Savaşı neticesinde kurduğu Türkiye Cumhuriyeti; Halkın
Egemenliği Esası'na Dayalı, Laik, Demokratik, Çağdaş ve Hukukun
Üstünlüğü İlkesi esasları üzerine oturtulmuş bir Cumhuriyet'tir.
Mustafa Kemal'in, 'En Büyük Eserimdir!' diye tanımladığı Cumhuriyet
Rejimimiz; öteden beri bizlere hep 'Türkiye Cumhuriyeti' diye kuru bir
ifadeyle söylenmiş, ancak, dünyada bir başka benzeri dahi olmayan
eşsiz nitelikleri anlatılmamış, yada yavan bir anlatımla
geçiştirilmiştir.
Halbuki; Türkiye Cumhuriyeti anlatılırken; 'Halkın Egemenliği Esası'na
Dayalı, Laik, Demokratik, Çağdaş ve Hukukun Üstünlüğü İlkeleri'
nitelikleri mutlaka ifade edilmelidir. Bu nitelikler, Türkiye
Cumhuriyeti'ni diğer cumhuriyetlerden farklı ve üstün kılan belirgin
özelliklerinin en başında gelmektedir. Bu olmazsa olmaz nitelikler,
her defasında mutlaka dile getirilmeli ki; en azından, Atatürk
Gençlik, Türkiye Cumhuriyeti'ni eksik olarak öğrenmesin.
Bu ifadelerden hareketle; Ulus Gazetesi'nde Yazı İşleri Müdürü olarak
görev yaptığım sürede ve Cumhuriyetin kuruluşunun 84. yılını
kutladığımız 29 Ekim 2007 tarihinden itibaren yayınlanmak amacıyla;
'Cumhuriyet'e nasıl gelindi? Cumhuriyet'in içine düşürüldüğü
sıkıntılar ve Cumhuriyet'in erdemleri nelerdir?, ardından da;
AKP ve Zihniyeti'nin Cumhuriyeti götürmek istediği hedef neresidir?'
başlıklı bir yazı dizisini, konunun önemine duyduğumuz saygının gereği
ve okurlarımıza bilginin, belge niteliğinde ve en doğru bir şekilde
anlatılıp, sunulabilmesi amacıyla; sahasında birer uzman olan değerli
bilim adamlarımız;
Prof. Dr. Sina AKŞİN (Ankara Üniv. Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim
Üyesi),
Prof. Dr. Şahin YENİŞEHİRLİOĞLU (Başkent Üniv. Öğretim Üyesi),
Prof. Dr. Ünsal YAVUZ (Başkent Üniv. Öğretim Üyesi, ATAMER
Başkanı)'un
katılımlarıyla hazırlamış ve yayınlamıştık.
Bu çalışmayı arşivimden bulup çıkarttım ve Cumhuriyet'in Kuruluşu'nun
85. yılında, siz değerli okurlara bir kez daha sunmayı, ulusal bir
görev olarak kabul ettim. Dolaysıyla da; biraz uzun olmakla beraber,
aşağıda bu çalışmanın, uzmanlarının ağzından çıktığı şekliyle orijinal
halini bulacaksınız.
* * *
Cengiz ÖNAL(Ulus Gazetesi, o dönemki Yazı İşleri Müdürü): Efendim,
bugün için, gizli ve/veya açık, Cumhuriyet'e yönelik saldırılar malum.
Sokaktaki insanımızın tedirginliği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Söylenildiği gibi Cumhuriyet gerçekten tehlikede altında mı?
Prof. Dr. Ünsal YAVUZ: Hayır efendim! Öncelikle belirtmeliyim ki;
Türkiye Cumhuriyeti hiçbir tehlike altında değildir. Olamaz da! Birkaç
haddini bilmezin sağda, solda densizce ettiği lafların bir tehlike
oluşturması mümkün değildir. Bizim Cumhuriyetimiz, ne İslami, ne de
sosyalist bir cumhuriyettir. Türkiye Cumhuriyeti, Laik, Demokratik
çatı üzerine kurulmuştur. Tabii bunun arkasında Büyük Önder Mustafa
Kemal Atatürk vardır.
Özellikle modern dünyanın kurulmasında rehber niteliğindeki Fransız
tarihini ve tüm dünya tarihini iyi bilen ve bu bilgilerden,
Cumhuriyeti kurarken yararlanan bir bilge insan, Atatürk, 'En Büyük
Eserimdir!' dediği Cumhuriyet'in arkasındadır.
Prof. Dr. Şahin YENİŞEHİRLİOĞLU: Cumhuriyet için tehlikeden falan
bahsetmek tamamen boş şeylerdir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkmak
çok güçtür. Aslına bakarsanız, Cumhuriyeti yıkmak isteyen çevreler,
eskiden Marksist geçinen -geçinen kelimesini vurguluyorum-
çevrelerdir. Bu muhterem zatlar, bugün inanılmaz biçimde Laik,
Demokratik, Çağdaş ve Hukukun Üstünlüğü İlkesi'ne dayalı Cumhuriyete
karşıdırlar. Amaçları, Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkmaktır. Öncelikle,
Atatürk'ün kurmuş olduğu Cumhuriyeti milletin kafasında bulanık hale
getirmeye çalışıyorlar. Laik Cumhuriyet'e olan sağlam inancı ortadan
kaldırma gayretindeler. Başarmaları çok zordur. Hatta imkansızdır!
Halbuki, göremedikleri çok önemli bir ayrıntı, Cumhuriyet'in büyük bir
erdemi var. Bunu kısaca ifade etmek gerekirse; Türkiye Cumhuriyeti,
'Kimsesizlerin kimsesidir'.
Bir de tabii, Cumhuriyet derken, Cumhurbaşkanı'nın, Cumhur'un başkanı
olması gerektiğinin de altını çizmek gerekir. Mesela 11.
Cumhurbaşkanı, 'Cumhur'un başkanı' olduğunu iddia ediyor. Ben,
Cumhur'un bir üyesi olarak, Cumhurbaşkanı'na, 'Hangi Cumhur'un?' diye
sormak istiyorum. Eğer Cumhur'un başkanıysanız; o halde Cumhuriyetin
yasal, kutsal devrimlerine neden riayet etmiyorsunuz?
Şurası düşündürücüdür; 11. Cumhurbaşkanı'nın sergilediği tavır ve
davranışları esas aldığımıza; Çankaya'nın kurallarına göre nasıl
yaşayacağız? Sayın Cumhurbaşkanı'na sorarım, türban sorununu nasıl
aşacağız?
Hafız Esad'ın eşi geldiğinde verilen yemekte ve gazilere, şehitlere
verilen iftar yemeğinde Çankaya'da türban meşrulaştırıldı. Açıkça
görülüyor ki; bu adamların niyeti başka.
Bununla birlikte; bir kısım insanlarımız Cumhuriyeti numaralandırma
argümanıyla da karşımıza çıkıyorlar. 'Efendim o halde biz Fransa'daki
gibi Cumhuriyeti numaralandırdık' deme noktasındalar. Ama şunu
bilmiyorlar ki, Fransa'da Cumhuriyet 1789 ruhuyla yola çıkılan Fransız
devrimlerini daha ileriye götürebilmek için numaralandırıldı.
CEN Ünsal YAVUZ: Fransa'da beş tane Cumhuriyet var. Ama beşinciye
geçilirken, birinciden ödün verilmedi. Altıncısı bile kurulsa,
birinciden ödün verilmeyecek. Fransa'da Halk, üzerinde yükseldiği,
laiklik ve demokrasiye sahip çıktı. Halen de çıkmaya devam ediyor.
Cengiz ÖNAL: Bu dediğiniz kesim aslında Türkiye'de 'İkinci
Cumhuriyetçiler' olarak adlandırılanlar öyle değil mi? Size göre,
bunların planı nedir? Ne yapmak, nereye varmak amacındalar? Bu konuyu
biraz daha açmak istersek neler söylersiniz?
Prof. Dr. Sina AKŞİN: Bu ikinci Cumhuriyetçiler, Cumhuriyet'e dair
redlerini 1923'e kadar götürüyorlar. 'Çok partili seçim sistemiyle
başa gelen iktidar, demokratik değildir, dolayısıyla reddedilmesi
lazım' görüşündeler. Mete Tuncay, bunu çok güzel ifade etti:
'Atatürk'le Kenan Evren arasında çok fark yoktur. Zira, Atatürk de
Evren de orduyla başa gelmiştir. Ancak Atatürk daha yakışıklı ve
zekidir'. İşte bu adamların savunduğu tez bu.
Onların öngördüğü Cumhuriyet sonsuz demokrasi çerçevesinde dönecek.
Onlara bıraksanız, sistemden halifelik çıkar, şeriat çıkar. Bunlar
yurtdışı gören, burjuva aydınları. O yüzden AB yanlısıdırlar. Biraz
demokrat, çağcıl, modern olmanın gereği AB yanlısı olmak, manda ve
yönetimini savunmak. Demek ki bunlar bağımsızlığı da reddediyorlar.
Cengiz ÖNAL: Bu noktada, İkinci Cumhuriyetçilerin amaçları, Laik,
Demokratik, Çağdaş ve Hukukun Üstünlüğü İlkesine Dayalı Cumhuriyeti,
orasından, burasında çekiştirerek sulandırmak ve dolaysıyla da Türk
Ulusu'nun gözündeki itibarını zedelemeye çalışmak mıdır? Geçmişte de
buna benzer gayretler olmamış mıdır?
Şahin YENİŞEHİRLİOĞLU: Tabii, ama bu karşılaştırmayı yapmadan önce
1920'leri de iyi değerlendirmek lazım.
1924 Anayasası'nı ortaya koyduğu zaman Atatürk'teki literatürü
görüyorsunuz. Ulu Önder, bir defa tüm dünya siyasi tarihini hafızasına
kaydetmiş. Bunun dışında akademik literatürü takip eden bir insan. Bir
defa, J.J. Roussou'yu, Voltaire'i, Fransızca'sından okumuş. Sonra
bunları okumakla yetinmiyor. Kendi yorumlarını da getiriyor. Muazzam
bir öngörüye sahip. Mesela; Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi ve Hukuk
Fakültesi'ni kurdu, Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne bugünkü, çağdaş
biçimini kazandırdı. Zira geleceğin öğretim kurumlarına önem vermekte
yaptığının bilicindeydi. Dünya şampiyonasında, final oynayan bir
stranç ustası gibi adeta. Bilgi birikimi ve kıvrak zekasıyla, 20, 30
adım sonrasını görebilen, her bir kareye ona göre basan bir deha. Aynı
Beethoven'ın 9. Senfoni'yi kafasında yazması gibi o da kafasında
Cumhuriyeti oluşturuyor. İşte, Atatürk'ün çağdaşlarından farkı da bu
zaten.
Lord Curzon, Atatürk hakkındaki konuşmasının birinde 'Yapacak fazla
bir şey yoktu. Tarihte öyle birine çattık ki; aynı zamanda asker, aynı
zamanda diplomat, aynı zamanda öğretmen, aynı zamanda siyasetçi'
diyor.
Ünsal YAVUZ: Beyler konu buralara gelmişken; size, öncelikle, Namık
Kemal ve Ali Suavi gibi şahsiyetleri anlatmak istiyorum.
Bizler bunları 'şiirle biliyoruz'. Halbuki bu adamların düşünür
özelliği de var. Bu insanlar, bütün bu vatan, memleket fikirlerini
gizliden gizliye ülkeye sokuyor. Atatürk de bu adamlardan besleniyor.
Bakın size bir şey söyleyeyim; Atatürk, Bulgaristan'da askeri
ateşeyken; 'Elime bir güç geçerse; Saltanı kaldıracağım, Latin
harfleri gelecek, Cumhuriyeti kuracağım, halkın egemenliğini
sağlayacağım' diyor. Cumhuriyet Atatürk için bir milat, ne kadar
idealist ve fikirlerine bağlı. Öyle değil mi?
Bir örnek daha vermek gerekirse; 2 Eylül 1925'teki Çankırı-Kastamonu
gezisi dönüşünde, Mazhar Müfit'i çağırır, 'Nerde kalmıştık?'
deyiverir. Bunu, Atatürk'ün kafasında oluşturduğu sentezin ne kadar
güçlü olduğunu belirtmek için söylüyorum.
Cengiz ÖNAL: Cumhuriyet, Mustafa Kemal Atatürk için bir tutkudur öyle
değil mi?
Ünsal YAVUZ: Elbette! 1215 Magna Carta'dan 1793 İnsan Hakları
Bildirgesi'ne kadar dünyanın yönetsel anlamda geldiği yerdir
Cumhuriyet.
Kısaca söylemek gerekirse; Cumhuriyet, insanın kendi kendini
yönetmesidir. Bakın, emperyalist devletlere karşı verilen Ulusal
Kurtuluş Savaşı, sadece 3 yıl sürdü. Ancak, modern bir devlet
yapısını, yani Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmak on beş yıl sürmüş. Hala
da sürüyor. Gerçi, toplumun eğitim düzeyi ve kültürel altyapısının da
bu felsefeye uygun hale gelmesi zaman alıyor. Ama, evrensel değerleri
olmayan bir toplumda, haliyle 600 yıllık gelenekselmiş yapıyı, biat
kültürünü kırmak o kadar da kolay değil.
Cengiz ÖNAL: Maalesef, ümmetçilik ve teba kalma zihniyetine duyulan
özlem halen devam ediyor değil mi?
Ünsal YAVUZ: Evet! İşte bu yüzden ULUS Gazetesi'nin yeniden hayata
geçmesi daha bir anlam kazanıyor. 'Adımız Andımızdır' şiarı burada
ağırlığını koyuyor ve bugünkü ortamda anlamını tam manasıyla buluyor.
Ulusun logosuna baktığınızda, ULUS adının ardından ilk göze çarpan
'Adımız Andımızdır' şiarı ile Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk
ifadeleridir.
Şimdi bir de Padişah reklamları çıktı. 'Padişah geliyor' diye bir halı
reklamı yapılıyor, televizyonlarda. Yani bir tarafta 'Adımız
Andımızdır' şiarı, diğer tarafta, reklam bile olsa, 'Padişah geliyor'
ifadesi. Dolaysıyla verilmek istenen mesaj oldukça net. Hadi gelsin de
görelim bakalım padişah! Bu tosuncuklar, bu aslan bozuntuları,
'Atatürk'ü nasıl yok eder, padişahlığı nasıl yeniden getiririz'
sevdasındalar. Bunların hepsi oyun, hepsi alıştırma. Söylemeye
çalıştıkları; 'Bizim bu ülkeyi, rejimi sevmeye niyetimiz yok kardeşim'
söyleminden başka hiçbir şey değildir. Peki arkadaş! Beğenmiyorsan
çekip gidersin. Seni tutan mı var?
Cengiz ÖNAL: RTE'ye buradan açık çağrı: 'Beğenmiyorsan çeker gidersin.
Kucak açmış bekleşenler çok. Engelleyen mi var?'
Ünsal YAVUZ: Başbakan işi Mecelle'ye kadar indirdi.
Sina AKŞİN: Daha garibi de var. Başbakan, resmi Amerika seyahati
programına, Şehzade ziyaretini bile koydu. Sıkça dillendirdiği
referandumlara insanımızı alıştırarak, işi halifelik, saltanat
boyutuna taşımak istiyorlar. Referandum falan, kılıf yani.
Ünsal YAVUZ: O halde 'bu zat' Meclis'ten istediklerini çıkaramazsa, ne
olacak? Her dakika halka mı gidilecek? Yoksa, amaç iktidarını
sağlamlaştırarak tek başına diktatörlüğün temellerini mi atmak?
Sina AKŞİN: Mesela Hitler de demokrasiyi kullanarak diktatörlüğünü
kurdu. J.J.Roussou bunu çok güzel özetlemiş. Ruossou, 'Genel irade
vardır, çoğunluk iradesi vardır. İlki makbuldür, toplumu iyiye, güzele
götürür. Diğeri içinse bu nitelendirmeleri yapmak mümkün değildir'
diyor.
Halkın AKP'yi getirmesi çoğunluk iradesini ifade eder. Ama bu bizi,
iyiye, güzele götürür mü? Genel İrade'yi hiç mi hesaba katmayalım?
Ağanın kullarıyla bizim verdiğimiz oy aynı olabilir mi? Bu çok
tartışılır. 'Ben yaparım olur' anlayışı doğru değil. İşte o nedenle,
çoğunluk iradesi aksıyor.
Şahin YENİŞEHİRLİOĞLU: Avrupa'da iktidar %50+1 ile iktidar oluyor.
Seçmenin içinde en çok oy verenlerin iktidarı; çoğunluğun bile
iktidarı değil. AKP bu şekilde iktidara gelip, oturmuştur. Yani,
Genel İrade mutlu ve memnun değildir. Sıkıntının en önemli
kaynaklarından birisi de budur.
Ünsal YAVUZ: Bundan öncesi daha vahim. %34 ile ben istediğimi yaparım
anlayışı vardı. Ama değişen bir şey yok. Muhterem, halen 'Ben
istediğimi yaparım' diye ısrar ediyor. Esas itibariyle, olay bir
oligarşik yapılanmadan, yani bir zümrenin iktidara egemen olmak
isteyişinden başka bir şey değildir. Oligarşik bir yapıya giden sistem
de demokrasi değildir. Hiçbir zaman da olmamıştır. Böyle bir zihniyet,
eşyanın tabiatına aykırıdır.
Sina AKŞİN: Bu bir hile. Çok partili sistem farklı, demokrasi ise
farklı bir şey. Demokrasi eşitlik ve özgürlüktür.
Ünsal YAVUZ: Nuri Kurtcebe'nin bir karikatürü var, bu konuştuklarımızı
tasvir eden: 'Demokrasi kalkanı var önde, arkada da sakallı, gerici
tipler. Kürt Teali ve Teali İslam Cemiyeti var'. Şimdi, bunlar
partileşerek Meclis'e girdiler. Hiç devletin yapısıyla, değerleriyle,
rejimiyle bağdaşmayan ve sürekli onlara muhalefet eden, karşı duran
bir parti, Atatürk'ün Meclisi'nin çatısı altında olur mu?
Elbette ki olmaz! Avrupa'ya bakın, demokrasinin beşiği olarak işaret
ettikleri Avrupa'da bu tip partilerin hepsini kapattılar.
Sina AKŞİN: Ama biz kapatınca, yaygarayı koparıyorlar.
Ünsal YAVUZ: Cladia Roth, geldi. Bize demokrasi dersi vermeye kalktı
ve gitti. Franco Frattini, Lagendijk keza öyle. Bakın bu demokrasi
değil. Demokrasiyi peçe olarak, örtü olarak kullanıyorlar. Halbuki,
niyetleri bambaşka.
Sina AKŞİN: Bir defa arkadaşlar; gerçek bir demokrasinizin olması için
Anayasa Mahkemenizin adam olması lazım. Necmettin Bey(Erbakan)'in
günahı neydi? Amerika'ya karşı diye Refah'ı kapatıyorsun, AKP'yi
yaşatıyorsun. İkisi de Laik Cumhuriyet'e karşı tehlike. Ama, niye
çifte standart uyguluyorsun?
Şahin YENİŞEHİRLİOĞLU: Gerçek bir demokraside, hukuk ve yasalar
çerçevesinde, yurttaşlığın ne olduğu belirlenmiştir. Yurttaş bu
yasalar çerçevesinde kendine tabii olur. Birey ile yurttaş arasında
oluşan fark da buradan hasıl olur. Maalesef TBMM'de bazı
milletvekilleri, bu ülkenin yurttaşı olduğunu unutarak, sanki başka
ülkelerin yurttaşı gibi davranıyorlar.
Bunlara; 'Bütün olup bitenlere karşı, Milletin Vekili olarak,
yabancılar karşısında Ülkenizin haklarını neden korumadınız? Bir dünya
insanı olarak, Ermenistan'a karşı Azerbaycan'ın haklarını niye
korumadınız?' diye sormak gerekmez mi? Rusya Federasyonu ezdi geçti,
ne Azerbaycan kaldı, ne Gürcistan! Hani demokrasi vardı? AB'den de, AB
yanlılarından da 'Tık' yok!
Ey benim İkinci Cumhuriyetçi kardeşim! Konuştuğunda mangalda kül
bırakmıyorsun. Peki, Kafkasya'daki halkların özgürlüğünü niye gündeme
getirmiyorsun? Kafkasya yandı kül oldu, hiç sesin çıkmadı. Rusya'nın
yaptığı vahşeti, Irak'taki katliamı neden kınamıyorsun?
Cengiz ÖNAL: Efendim; asıl amacın ne olduğuna bakmak lazım.
Emperyalizmin nemalanması, 'Demokrasi getiriyorum' çığırtkanlığıyla,
çıkarına göre hareket etmesi, değil midir? Bütün bu demokrasi
örtüsünün altında yatan ifade tektir: 'Demokrasi'nin tanımı benim
çıkarlarıma, menfaatlerime uygun olarak yapılır. Tanım sana uygunsa;
buyurursun. Yoksa beynini oyuncaya kadar -yani çıkarlarıma ulaşıncaya
kadar- bu demokrasi narasını kafana sokarım.' İşte ABD emperyalizminin
gerçek yüzünün bir yanı da bu.
Ünsal YAVUZ: Atatürkçülük statik bir düşünce sistemi mi, güncel
sorunlara çözüm getirebilme gücü olan bir dinamizm mi? Buna biraz
bakalım mı?
Sina AKŞİN: Biz Atatürkçülüğü yeni keşfettik. Kenan Evren'i gördükten
sonra anladık Atatürkçülüğün ne demek olduğunu. O Kenan Evren ki,
Nadir Nadi'ye 'Ben Atatürkçü değilim' dedirtti. Biz Atatürkçülüğü
sonradan bulduk aslında.
19 Mayıs 1989'da Muammer Aksoy ve arkadaşlarının Atatürkçü Düşünce
Derneği'ni kurmasıyla Atatürkçülük bir ideoloji haline geldi.
Şu nokta çok önemli arkadaşlar. Aslında çoğunluk bunu hep gözden
kaçırıyor. Nedir bu nokta? 'Dinciler, Yobazlar ve Gericilerle
emperyalistler, siyam ikizleri gibidirler, birbirinden ayrılmaz,
birbirlerine bayılırlar...' Onlar, özellikle Atatürk
Milliyetçiliği'ndeki şahlanışı, hareket canlılığını fark ettiler.
Yani, kendileri için asıl tehlikeyi gördüler.
12 Eylül Hareketi sonrası 'bu tehlikeyi bertaraf etmek üzere', Ahmet
Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok ve Uğur Mumcu gibi
aydınlarımızı katlettiler. Çünkü Atatürkçülük bir ideoloji haline
gelmişti. 12 Eylül'cüler, bir taraftan Anayasa'ya Atatürk
milliyetçiliğini koyarken, diğer taraftan Türk-İslam sentezini de
gizliden gizliye yerleştirdiler.
Bakın arkadaşlar, 6 okun hepsi birbirinden değerlidir. Mesela, bir
devletçiliği nasıl reddedersiniz? Özellikle küreselleşen dünyada
devletçilik şart. Yani, bir tarafta özel kesim olacak, bir tarafta
devlet olacak, karma ekonomi olacak. Ama biz ne yapıyoruz? Kamu
kesimini tasfiye ediyoruz. Sonra da Ahmet aldı, Mehmet aldı diye
seviniyoruz! Ama bunların aldıkları da sonra yabancı ellere geçiyor.
Şimdi Batı kapitalizmi öyle bir güç ki, elde ettikleriyle yetinmeyip,
sınırlarımız içindeki tatlı su kaynaklarını, akarsuları ele
geçirecekler.
Türk kapitalizmi ancak devletçilik içinde yaşayabilir. Özelleştirme
eşittir yabancılaştırma.
Çin'de devletçilik politikası, karma ekonomi hakimdir. Şimdi Rusya da
o sisteme geçiyor. Onlar da bizim gibi yaptılar. Her şeyi sattılar ve
mahvoldular, çöküş oldu.
Atatürk Afet İnan'la birlikte yazdığı Medeni Bilgiler kitabında 'En
iyi yönetim biçimi demokrasidir' diyor. İki türlü demokrasi var.
Birincisi demokratik hükümdarlık, yani saltanatla bir arada yürüyen
meşrutiyet. İkincisi Cumhuriyet. Ama bu ikisinden de en iyisi
Cumhuriyet.
Cumhuriyet, demokratik yönetim biçiminin en iyi şekli. O yüzden
'Demokrat mısın, Cumhuriyetçi misin' sorunu, sahte bir sorundur. Biri
Latinceden, diğeri Yunancadan geliyor. Bu bir nevi Atatürkçü müsün,
Kemalist misin türünden suni bir tartışmadır. Yani aynı şunun gibi:
Sekülarist misin, Laik misin? Biri İngilizce'den, diğeri de
Fransızca'dan geliyor. Maksat kafa karıştırmak.
Şahin YENİŞEHİRLİOĞLU: Amerika'da Cumhuriyetçiler tutucudur,
Demokratlar modern dünyanın insanı olarak bilinirler. Amerika'da biri
ilericilik diğeri tutuculuk anlamına geliyor. Ne saçma bir tartışma!
Ünsal YAVUZ: Cumhuriyeti çıkarırsak; demokrasi dahil, hiçbir şey
yaşayamaz, merak etmeyin. Demokrasi konusunda Atatürk'ün çağdaşlarına
bakın. Onlar dünyayı kasıp kavururken, Atatürk oturmuş Medeni Bilgiler
kitabını yazmış ve demokrasiye muhalif cereyanları saptamış.
Bunlar:
1-Bolşeviklik,
2-İhtilalci Sendikalizm,
3-Corporatizm.
'Bunlar gelirse toplumun menfaatlerini bozulur' diyor, Atatürk Medeni
Bilgiler kitabında.
Tabii, bir de dinciler ve şoven milliyetçiler var. Bunlar da toplumun
huzurunu bozuyor. Milliyetçilik demişken sosyolojik manada
milliyetçiliğin birçok türü olabilir. Örneğin Franco vari vardır,
Mussolini vari vardır, Hitler vari vardır. Bir de Kemalizm vardır.
Kemalizm üçüncü dünyaya örnek bir milliyetçilik türüdür. İlerici bir
milliyetçilik örneğidir, Kemalizm. Yani eski tabirle mukaddesatçı
milliyetçilik değildir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni bir arada tutan güç de Atatürk
Milliyetçiliğidir.
Bu ülkede insanları Washington'cu, Moskovacı yaptılar ne oldu? Alevi-
Sünni ayrımı yaptılar ne oldu? Devlete bir şey oldu mu? Devlet dimdik
ayakta. Olan kullanılan piyonlara oldu.
Sonra Özal gibi bir adamı getirdiler. Özal'la Yeşil Hat mı Yeşil Kuşak
mı adı her neyse Türk-İslam sentezi gibi tehlikeli bir anlayışı
getirdiler. Dindar-dinsiz ayrımını toplumun göbeğine oturttular, 28
Şubat bunu durdurdu, ama tehlike geçmedi.
Türkiye 80-85 yıl önceki Türkiye değil. Bizim Atatürk milliyetçiliği,
ütopik bir şey değildir. Gerçeklere ve akla dayanan, toplumu ileriye
götüren bir milliyetçiliktir.
Ama bu ülke, önüne suni bir şekilde konulan bugünkü açmazları da
aşacak. Ve bundan sonra da bu ülkenin gündemine oturtacakları başka
bir şey kalmayacak, ister Atlantik ötesinden gelsin, ister Atlantik
kıyısından gelsin fark etmez. Nerden gelirse gelsin, bu ülke dimdik
ayakta kalmaya devam edecektir.
Şahin YENİŞEHİRLİOĞLU: Ama, bunların aşılması da kurumlara bağlı. Bu
kurumlar da; ilk akla gelip, sayabileceklerimiz:
1-Türk Silahlı Kuvvetleri,
2-Yargı organları,
3-Üniversiteler,
4-Sendikalar,
5-Siyasi partilerdir.
Ünsal YAVUZ: Hocam, siyasi partilere bağlı diyorsunuz ama, dinci-etnik
ayrımcılık yapan bir ideoloji nasıl siyasal parti haline gelip de
Meclis'te temsil edilir? Laik yapı ve ülkenin üniter birliği çöktüğü
zaman hepimiz altında kalırız.
Ama aymazlar, farkında değiller!
Bir de dış ilişkiler faktörü var. 'Biz Batı'ya ne verdik, Batı bizden
ne aldı' buna bakmak lazım. Dış ilişkilerde mütekabiliyet esastır.
1952'den beri NATO büyük müttefikimiz.1963'te AET'ye başvurduk.
Ne oldu peki?
Dış konjonktürü iyi okumak lazım. 50 yılda 3 darbe, 2 tane darbe
girişimi. Bunlar kolay işler ve rahat kaldırılabilecek yükler değil.
Cengiz ÖNAL: Bu dediklerinize katılmamak mümkün değil. Türkiye
Cumhuriyeti'nin gerçekleri, kendini ancak Atatürk Milliyetçiliği'nde
bulabilir. Bunun dışındaki, bölücü faaliyetler, dinci akımlar ve
kafatasçı milliyetçilik gibi kavramların da bu ülkeye bir şey
kazandıracağı yok. Bugüne değin de kazandırmamıştır. 12 Eylül'ün,
Atatürk Milliyetçiliğini çok açık ve net biçimde ortaya koyması
gerçeği inkar edilmiyor zaten. Dinci akımlar, bölücü faaliyetler,
kafatası milliyetçiliğinin tamamını bir kenara bırak, Atatürk
Milliyetçiliği'ne dört elle sarılmak gerekiyor. Türk Ulusu'nun ali
menfaati bunu gerektirir. Bu gerçekler ışığında, siz de bir şeyler
söylemek ister misiniz?
Sina AKŞİN: Daha önce de söyledim. Genel irade, çoğunluk iradesinden
farklı olarak; iyi, güzel ve makbul iradedir. Basit çoğunluk değildir
yani. Ama J.J.Roussou diyor ki, genel iradenin toplumda işlerlik
kazanması için iki kural var:
Oy verenler;
1-İktisadi anlamda,
2-Bilgi anlamında eşit olacaklar...
Cengiz ÖNAL: Efendim! Öyle bir tartışma konusu açtınız ki; bir hanım
mankenin, 'Dağdaki çobanın oyu Benim oyumla bir olabilir mi?'
şeklindeki sözlerini hatırladım birden. Böylesi gerçeği demokrasiyle
bağdaştıramayanlar için neler söyleyeceksiniz?
Ünsal YAVUZ: Demokrasi eğitilmemiş toplumlarda çalışmaz. Bu, demokrasi
olmaz. Olsa olsa demokrasi oyunu olur. Onun için de; bu olayda da
açıkça görüldüğü gibi, bu demokrasi falan değildir. Sadece bir oyun
olarak görülebilir.
Cengiz ÖNAL: Ülkeyi oyalamak adına ortaya konan demokrasi oyunu
söyleminize katılıyorum. Ancak bu bende başka bir çağrışıma neden
oldu. O da; Atatürk'ün manevi kızı Ülkü Hanım'ın da doğruladığı,
'İhanetin, Kasım-1938 saat dokuzu altı geçe başladığı' iddiasıdır. Bu
konudaki görüşlerinizi alabilir miyim?
Ünsal YAVUZ: Ben o kadar katı olamıyorum. Ancak, şuna katılırım:
Atatürk'teki basiret ve cesaret İnönü'de yoktu. İsmet Paşa Dönemi'nde
'kemer sıkma politikası' vardı. Ve tabii, içeride de çok güçlü bir
muhalefet. Celal Bayar ticaret burjuvası, Menderes ise toprak ağası.
Her ikisinin de söylemleri aynı:
'Laikler dinsiz. Dinsiz Laikler yüzünden de din elden gidiyor...'
Kendisi gibi düşünmedikleri Atatürkçü Düşünceye sahip insanlar için
de; 'Bunlar komünisttir' den ibaret. İkinci söylemleri ise, Köy
Enstitüleri'nin gayri ahlaki bir yer olduğu. 'Ya! Bu Köy Enstitüleri
ne menem bir yerdir ki, kızlar erkekler aynı yerde yatıp kalkıyor,
aynı mekanda duş alıyorlar' gibi hiçbir temeli, dayanağı olmayan
manipülatif isnatlar. Tabii, böylesi ifadeler toplumdaki olumsuz
hareketlenmeyi de tetiklemiş oldu.
1949'larda böyle bir muhalefet vardı, işte. İsmet Paşa'nın bu dönemde
en büyük hatası İmam Hatip Kurslarının açılmasına izin vermiş
olmasıydı. Az yarayla kurtulurum zannetti, ama ezdi geçti adamlar.
İsmet Paşa da hüsrana uğradı, şaşırdı kaldı.
Cengiz ÖNAL: İsmet İNÖNÜ'nün bu gidişatı, görmüş olması gerekirdi ama,
tarih göremedi diye aktarıyor bize. Eğer, Atatürk sağ olsaydı,
1940'ları, 50'leri, hatta çok daha ilerileri de görürdü. Sizce de öğle
değil mi?
Sina AKŞİN: Evet! Sizin de dediğiniz gibi; İsmet İnönü'nün bunları
görmüş olması gerekirdi. Zira; Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın
kapatılmasına sebep olan Şeyh Sait İsyanı ve Serbest Fırka'nın
kapatılmasına sebep olan da Menemen olayıdır. Bu yaşadığı olaylardan
ders çıkarıp, daha öngörülü davranması gerekirdi İnönü'nün. Onun gibi
bir devlet adamına yakışanı da budur. İnsan anlamakta zorlanıyor.
Yani, İnönü gibi bir kişilik, böyle bir hatayı nasıl yaptı? Anlaşılır
gibi değil.
Ünsal YAVUZ: Ancak aynı İnönü, Amerika'ya 1963'te kafa tuttu. Dışarıya
karşı, devletin temel taşlarını oynatmama konusunda kararlıydı.
Cengiz ÖNAL: Efendim; buradan İnönü'nün bir kastı olmadığı
anlaşılıyor. Sadece bir anlık ileriyi görememe, geleceği yeterince iyi
okuyamama hususu. Öyle değil mi?
Ünsal YAVUZ: Buna katılıyorum. Çünkü bir kastı yoktu. Ancak o ödünü
vermeyecekti. Atatürk gibi kararlılık gösteremedi. Gözü kara
davranamadı, yani.
Şahin YENİŞEHİRLİOĞLU: İnönü'yü aslında dönemsel olarak ayırt etmek
gerekiyor; çünkü her dönemde farklı bir İnönü portresi karşımızda:
-Atatürk'le birlikte olduğu dönem,
-Şeflik dönemi,
-Demirel'e kafa tuttuğu dönem...
Sina AKŞİN: Arkadaşlar, ne olursa olsun, insan özünde ne ise odur.
Kişinin temel karakteri şartlara göre değişir mi? Değişmemesi gerekir.
Siz, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda, Mustafa Kemal'in en güvendiği
komutanı olacaksınız; iş Atatürk'ten sonra ülkeyi yönetmeye geldiğinde
bocalayacaksınız. Olmaz öyle şey!
Şahin YENİŞEHİRLİOĞLU: Neyse arkadaşlar biraz da o dönemi, bu günkü
Tayip Erdoğan dönemiyle karşılaştırma olarak değerlendirmek lazım.
İnönü'den farklı olarak, Tayip Erdoğan'ın başına daha büyük felaket
gelebilir.
Ey Başbakan! 'Sen milletvekili sayısına güvenme', Amerikancı sosyal
demokrat gazetelere hele hiç güvenme.
Bu arada, sosyal demokratlara değinmişken, Bülent Ecevit'i anımsamadan
geçmek olmaz. O da son döneme ayak uydurdu: 'Dine saygılı laiklik'
diye bir kavram attı ortaya. Nasıl bir tanım bu? Siyaset literatüründe
böyle bir tanım yok ki! Yani bunların hepsi sapmadır. Bu nedenle altı
ilke ve onları hazmetmek çok önemlidir.
Ünsal YAVUZ: Türkiye'nin bu cendereden çıkması lazım. Bizim için en
büyük tehlike, Genelkurmay Başkanı'nın dediği gibi:
1-İrtica,
2-Bölücü terör.
Bakın irtica birinci tehdit. Bugün artık Genelkurmay Başkanımız açık
açık söylüyor. Bu laflar gayet diplomatik üslupla söylenmesine rağmen,
bunların çok ciddiye alınması lazım. Zira son zamanlarda üslup daha da
sertleşti. 'ABD, Ermeni meselesinde ayağına kurşun sıktı' diyor
Genelkurmay. Bakın bunlar büyük ve önemli ifadelerdir. Dikkatle
tetkiki gerekir. Önemsenmeli bunlar.
Şahin YENİŞEHİRLİOĞLU: Gerçi yeni bir gelişme oldu. Temsilciler
Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, 'Türkiye'yi göz ardı edemeyiz' dedi.
'Dış İlişkiler Komitesi'nin Ermeni meselesiyle ilgili aldığı kararı
gözden geçirmek lazım' diye konuştu.
Ünsal YAVUZ: Efendim, bunların hepsi palavra. Maksat Türkiye'yi
oyalamak. Zira İncirlik Üssü nasıl gözden çıkarılabilir? Şimdi
Ürdün'de yeni üs yapıyorlar. O vakte kadar, Türkiye'yi böyle
diplomatik söylemlerle yumuşatarak oyalayacaklar. Amaç zaman kazanmak.
Başka hiçbir şey değil.
Sina AKŞİN: Bu, niye şimdi büyütüldü bu kadar, anlamadım. Adamlar,
Ermeni meselesiyle ilgili tasarıyı Eyalet Meclisleri'nin neredeyse
hepsinden geçirmişler. Temsilciler Meclisi'ne gelince mi aklımız
başımıza geldi?
Ünsal YAVUZ: Ben 2001 yılında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde Tarih
Bölümü'nün başındayken bize YÖK'ten bir yazı geldi. 'ABD'de, Ermeni
tasarısı Kongre'ye gidiyor' diye.
Sonra Cumhuriyet Gazetesi'nde, söz konusu tasarının 17 eyaletten zaten
geçmiş olduğuna dair bir haber ilişti gözüme. Ben de bunun üzerine
aradım birkaç diplomat arkadaşı, 'Şimdi mi aklınız başınıza geldi'
diye sordum.
Şimdi, bu gelişme karşısında, bizim Dışişleri nasıl bir politika
izledi? 'Tasarı Bir eyaletten geçmiş, ne olacak ki?' tavrı hakimdi
Dışişleri'nde. Ama bir, iki, üç, derken 17 eyalet, tam on yedi
eyaletten geçmiş. Sonra, tasarı Kongre'ye gelince gözleri açıldı.
Böyle dış politika olmaz canım! Bunlar, bu işleri çocuk oyunu
sanıyorlar.
Cengiz ÖNAL: Aslında sorun bugünkü Hükümet'te. Mevcut siyasi irade,
dış politikada bir kez dik dursun yeter. Sadece bir kez! Öyle değil
mi? Zaten Türkiye Cumhuriyeti'nin nasıl yürüyeceğine ilişkin esaslar,
dışarıya karşı izleyeceği politikalara ilişkin ayrıntılar çok önceden
belli. Onlar sadece bunu izleyecekler. Buna siz neler söylersiniz?
Ünsal YAVUZ: Burada hükümetin yanında muhalefetin de kendi kritiğini
yapması lazım. Kuşkusuz CHP'nin kendine çeki düzen vermesi gerekiyor.
Örgütte bir eksiklik mi var, tabanda mı bir sorun var. Yoksa
yönetimden kaynaklanan bir mesele mi bu?
Ancak, ben doğrudan Baykal'a yönelik karşıtlığı, dışarıdan menşeili
bir ajitatif hareket olarak yorumluyorum. Çünkü bakın Baykal
karşıtlarına, adamların bir ayağı Amerika'da. Sürekli icazet
halindeler Amerika'yla. Bu işi bir ara Kemal Derviş üstlenmişti, ama
CHP'de tosladı. Baykal'ın, spekülasyona ve partiyi yıpratmaya yönelen
yakın çevresinden bazı isimleri temizlemesi lazım. Bu şart, yoksa
kendi de gider.
Cengiz ÖNAL: Efendim; çok açık soruyorum: AKP ve Zihniyeti bu
Cumhuriyete ne yapar, nereye götürür?
Şahin YENİŞEHİRLİOĞLU: Bugünkü Meclis, Türk Silahlı Kuvvetleri, Yargı
Organları, Demokratik Kitle Örgütleri Cumhuriyet'e sahip
çıkmazsa,Türkiye parçalanmaya doğru sürüklenmesinde hız kazanır. Eski
Yugoslavya'dan beter oluruz.
Ünsal YAVUZ: Seçim sonrası herkeste bir yılgınlık, bıkkınlık var. Biz
hemen 24 Temmuz'da Lozan'ı kutladık. Eski tas eski hamam, mücadeleye
devam, son sözüm bu.
Sina AKŞİN: Arkadaşlara katılıyorum. Şeriatçılığa sapmaması için,
parçalanıp bölünmemesi için Atatürkçü yolda taviz vermeden yürümesi
lazım bu ülkenin.
Cengiz ÖNAL: Sohbetimizin nihayet sonuna geldik. Oldukça yararlı bir
çalışma oldu. Sizlere, bütün içtenliğimle teşekkür ediyor, gelecekte
benzeri konularda yeniden bir araya gelip, bu türden sohbet yapabilme
dileğimi muhafaza ettiğimi belirtmek istiyorum.
* * *
Değerli Dostlar;
Gördüğünüz ve de okuduğunuz gibi, konusunda uzman olan bilim
adamlarımıza göre; 'Cumhuriyet, Nereden Nereye?' başlığı ile size
sunmaya çalıştığım konu hakkındaki görüşler böyle.
Laik Cumhuriyet karşıtlarının, takiyye yaparak bazı konularda ılımlı
tavırlar sergiledikleri kendini gösteriyor olsa dahi; temelde ortaya
koydukları karşı devrimci tehlike maalesef bertaraf edilebilmiş
değil. Ortaya konulanın denokrasi olmadığı kesin. Bu, olsa olsa
demokrasi oyunu olur.
Atatürkçü Düşünce'ye inanmış olan insanlarımızın dağınık bir yapı
halinde olması, herkesin bireysel çabalar göstermesine karşın,
kitlesel çabalarda olumlu sonuca ulaşılamaması, Dinci, Yobaz ve
Gericilerin yani karşı devrimcilerin işine yarıyor.
Birbirimize, bildiklerimizi anlatmaktan daha öteye geçebilmeliyiz.
Birlik-beraberlik içinde ortak mücadele etmenin önemini bilip,
konuşmanın yeterli olmadığı, olamayacağı açıkça ortada. Bir an evvel,
düşüncenin, demokratik haklar ve yasalar çerçevesinde örgütlü eyleme
dönüştürülmesi zorunludur.
85 sene önce bu günlerde Cumhuriyet'i kurmanın son hazırlıkları
üzerinde çalışan Mustafa Kemal ve Dava Arkadaşları'nın neler çekmiş
olabileceklerini düşünmeye çalışalım ve ona göre davranalım.
Atatürk'ün, Bursa Nutku'nda söyledikleri asla unutulmamalı. Mustafa
Kemal'in, biz Türk Gençleri'nden bekledikleri, şu anda
yaptıklarımızdan çok daha fazlasıdır.
Sonuçta; zor da olsa, Türkiye Cumhuriyeti, bu badireyi de
atlatacaktır. Halbuki, örgütlü yapımızı ortaya koyup, birlikte ortak
mücadele edilebilse; her şeyin çok daha farklı olabileceğine
inanıyorum. Birlik olursak; diri ve güçlü olabiliriz.
Cumhuriyet'in kuruluşunun 85. yılını kutlarken, halen bunları
konuşuyor ve yazıyor olmak elbette kolay değil. Ama, mızrak da çuvala
girmiyor ki...
Atatürk İlke ve Devrimleri'ne inanmış, Cumhuriyet'in Temel
Değerleri'ne ve bugüne değin elde edilmiş Kazanımları'na, özde, bağlı
olan Siz Değerli Dostlarla birlikte, çok zor şartlarda kurulmuş ve
bugün de koruyabilmek ve devam ettirebilmek için büyük mücadele
vermeye çalıştığımız CUMHURİYET'imizin 85.yılını kutluyor, Tam
Bağımsız Türkiye'ye ulaşıncaya dek örgütlü mücadeleden vazgeçilmemesi
gerektiğini bir kez daha vurguluyorum...
'Söz konusu olan Vatan'sa; gerisi teferruattır.'
CENGİZ ÖNAL
Gazeteci, Araştırmacı-Yazar
www.cengizonal.blogspot.com
www.cengizonaltarakcioglu.blogspot.com

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...
Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."

*Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------....
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" Haber Bilgi Paylaşım grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.