DÖRT YIL ÖNCESİNİN BİR 'AKREDİTASYON'HİKAYESİ

Kürşat Bumin

Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un göreve gelir gelmez düzenlediği "iletişim toplantısı" hakkında yazmamıştım.

Yazmamıştım, çünkü yeni bazı gazetelere akreditasyon bağışlanmasına da neden olan bu toplantı hakkında yazılması gereken hemen her şey söylenmişti. Yorumlar içinde Hasan Celâl Güzel'in (Radikal) "Başbuğ'un iletişim toplantıları" başlıklı değerlendirmesi -doğrusu- özellikle dikkat çekiyordu. Bu yazının şu bölümünün altını özellikle çizmişim: "Nihayet, Org. Başbuğ, 'Bizi siyasete çekmeyin. Kimse TSK üzerinden siyaset yapmasın' diyor. Tamam da, siz hiç siyasetin içinden çıkmıyorsunuz ki..."

Çok güzeldi gerçekten...

"İletişim toplantısı"yla ilgili dosyaya şu notu da düşmüşüm:

Salonu dolduran gazeteci davetlilerden hiçbirinin aklına şu sorunun gelmemesi normal mi: Genelkurmay olarak, Anayasa'ya göre (madde 104) TSK'nın başkomutanı olan cumhurbaşkanına "eşli davetiye" göndermemenizin "anayasal" nedenleri nelerdir acaba?

Neyse biz gelelim dört yıl önceki "akreditasyon" hikayesine:

Dört yıl önceki yazıyı açınca hatırladım: Meğer son "iletişim toplantısı" dolayısıyla yeni bazı gazetelerin akreditasyon almasının bir benzeri o zaman da yaşanmış. Ayrıca, dört yıl önce içlerinde Yeni Şafak'ın da bulunduğu bazı yeni gazetelere bu hakkın tanınması da yine Org. İlker Başbuğ'un inisiyatifiyle gerçekleşmiş. Org. Başbuğ o dönemde Genelkurmay İkinci Başkanı.

Org. Başbuğ dört yıl öncesinin bu "iletişim toplantısı"nda konuya şu sözlerle açıklık kazandırmış: "Biz TSK olarak basın özgürlüğü sınırsız olsun ama sorumluluk içinde kullanılsın istiyoruz. (...) Biz de ihtiyaç duyduğumuzda listemizi yeniliyoruz."

Toplantıda konuya ilişkin bir başka açıklama da dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Sabri Demirezen'den gelmiş. Şu açıklama yani: "Bu istisnai bir durum. Bir anlamda Yeni Şafak'ı staja aldık. Yaklaşımlarını test edeceğiz. Bundan sonra çağrılıp çağrılmayacağını değerlendireceğiz."

Özellikle bu son açıklama üzerine ben de tutup ("pişmiş aşa su katmak istemem ama.." diyerek tabii ki) şöyle yazmışım:

"Bir devlet kurumunun ülkenin yasal ve ulusal medya kuruluşlarını bu şekilde 'staja alması', haklarında fevkalade buyurgan bir tarzda 'Bakalım yeterli olgunluğa kavuşmuşlar mı' türünden -ve açıkça- fikir yürütmesi demokrasi açısından tek başına büyük bir 'skandal' değil mi?"

Hepsi bu değil, başka şeyler de yazmışım ama -"pişmiş aşa tekrar su katmamak için"- fazla uzatmayayım...

Peki bu "akreditasyon" meselesinin sonrası nasıl gelmiş?

Tamı tamına kaç gün sonra hatırlamıyorum ama kısa bir süre sonra gazetemiz tekrar akreditasyonsuzlar safına döndürülmüş.

Hatırlıyorum, o zamanlar gazeteden bazı arkadaşlardan "Akreditasyonu senin yüzünden kaybettik" benzeri sözler işitmiştim. Ama inanın bütün bu sözleri birer şaka sanıyordum. "Şaka" sanmamın son derece akılcı nedenleri de vardı. Bir kere her şeyden önce, bir köşe yazarının yazıp çizdiklerinden hareketle bir gazetenin "akreditasyonu" ile oynanabilir miydi?

Ancak son "iletişim toplantısı"yla tekrar alevlenen akreditasyon tartışmaları çerçevesinde "arşiv"de yaptığım gezintide Murat Yetkin'in (Radikal) bu yıl içinde yayımlanan "Basına akreditasyon" başlıklı yazısıyla karşılaşmamla birlikte bugüne kadar koruduğum bu "şaka" yorumumun büyük yara aldığını söyleyebilirim.

Yetkin, biraz önce hatırlattığım dört yıl önceki hikayeye ilişkin şöyle yazıyordu:

"Uygulama, aslında Orgeneral İlker Başbuğ'un Genelkurmay İkinci Başkanı olduğu dönemde hafifledi. Örneğin, Mustafa Karaalioğlu 2004 yılında (o dönem) Yeni Şafak Ankara temsilcisi olarak Başbuğ'un basın toplantısına davetli olarak katılmıştı. Ancak Karaalioğlu, daha sonra gazetelerindeki bir yazarın 'ne yani, çağrılmayacak mıydı?' gibilerinden meydan okuması ve bir başka yazarın Genelkurmay önünde adeta 'zafer hatırası' mahiyetinde bir fotoğraf çektirmesi ardından davetlerin yeniden kesildiğini söyledi."

Bakın siz "bir yazarın" yaptıklarına...

Ne diyeyim bilmiyorum ki. Yetkin'in Karaalioğlu'ndan dinledikleri olarak naklettikleri doğru olsa bile Genelkurmay gibi ciddi bir kurumun bu gelişmelerden sonra "staja son vermesi"nin makul bir yanı var mıdır?

Ayrıca doğrusu, Karaalioğlu'nun "bir yazar" hakkında Yetkin'in naklettiği sözleri sarf etmiş olabileceğine de hiç mi hiç ihtimal vermiyorum.

Neyse bakalım, göreceğiz zaten... "Uzatılan el" eğer bir yazıyla geri çekilebiliyorsa yandık yine demektir...
01.Ekim.2008 08:15:46
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...
Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
*Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------....
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" Haber Bilgi Paylaşım grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---


0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.