T a r a f s ı z D e ğ i l i z

Re: Sn.Zeki Kentel yazımı yanıtlamıs gerçi konuyu oldukca saptırmaya çabalamış lakin olsun yine de diyalog iyidir.

Yatağımda uyuyamadığım zaman istasyonları dinlemek için küçük bir radyom var, Çin malı. İçindeki pille birlikte 2 YTL ye almıştım, Çin malları kalitesiz derler ama nerede ise 6 aydır herhangi bir sakatlık çıkmadı. Dün akşam bir istasyonun askeri marşlar çaldığını duydum. Askeri bir programdır diye önem vermedim. Bir başka istasyona geçtim, o da askeri marşlar çalıyor. Anormal bir durum var mı diye başka bir istasyonu da kontrol edince, daha önceki yıllarda alıştığımız "Silahlı Kuvvetler idareye el koymuştur" anonsunu anımsadım. Hemen Televizyonu açmaya doğru yöneldim. Ama o arada da şimşek gibi fikirler hayalimden geçmeye başladı, kendi kendime mırıldanıyordum. - Memleketin durumu biraz düzelmeye yüz tutmuştu; faizler düştü, enflasyon canavarı yenilgiye uğradı, dolar nerede ise 1 YTL = 1 $ oluyor. Milli gelir 5.000 $ lara çıktı. Borsa devamlı yükselişte..Şimdi bu askerlerin yaptığı iş mi yani ? - Daha yeni seçim oldu. Cumhuriyet mitinglerine millet cevabını verdi. Cumhurbaşkanı seçildi. Yeni Anayasa hazırlanıyor. Bütün toplum kuruluşları ve millet durumdan memnun. Şimdi idareye el koymanın sırası mı ? - Cumhurbaşkanı bir taraftan, Başbakan öbür taraftan, Meclis Başkanı diğer yandan devamlı Cumhuriyete, Laikliğe bağlılık söylevleri veriyorlar, asla ve kat'a niyetlerinin Cumhuriyeti yıkıp, yerine şeriat devleti kurmak olmadığını haykırıyorlar. Buna rağmen hala paşaların inanmayıp, "ne olur ne olmaz belki takiyye yapıyorlardır" diye ihtilal yapmaları doğru mu ? Ben bunları düşünerek Televizyonu açtım ki, birçok kanalda aynı şekilde marşlar, bandolar çalıyor, Türk Bayrakları Tv. logolarının yanında dalgalanıyor. Bu iş bitti artık dedim. Neticede Ulusalcılar istediklerini elde ettiler. Cumhuriyet mitingcilerinin "kaç kişiyiz" sorularının 1 milyon kişiye ulaşmasına bile gerek kalmadı. Biraz sonra tok sesli bir General "Devletin ve milletin selameti; Cumhuriyetimizin ve Atatürk İlkelerinin korunması adına Silahlı Kuvvetlerimiz idareye el koymuştur." Anonsunu yapacak.. Ama hayret Kanal Türk'te hiçbir hareket yok. Marş çalmıyor, "Kaç kişiyiz" hareketli bantları kaldırılmış. Ya daha haber almadılar veya müthiş bir hazırlığın içindeler. Çok geçmez onlar da başlarlar diye düşündüm. Biraz sonra Televizyonlardan Cumhurbaşkanlığı köşkü, Başbakanlık binası, Meclis binası ve Meclis salonunda yazılı bulunan Atatürk'ün " Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" yazısı, Genel Kurmay Başkanlığı binası sıra ile geçmeye başladı. Arkasından Cumhurbaşkanının, Başbakanın, Meclis Başkanının, Hükümetin toplantı halindeki resimleri hızla geçti. Ekrana gelen spiker, "Başbakan'ın Millete Sesleniş konuşmasını veriyoruz" dedi ve mikrofona Başbakan geldi. Başbakan her zamanki gibi şık giyinmişti ama, her zamanki gibi sakin görünmüyordu. Tamam dedim. Askerler eskisi gibi yapmadılar. Başbakanın kendisinin istifasını açıklamasına müsaade ettiler. Böylece biraz daha yumuşak iniş olacak herhalde.. Böyle olduğu kesin. Başbakanın yüzü kireç gibi beyaz. Cehresinden düşen bin parça.. Başbakan konuşmaya başladı. "Sevgili vatandaşlarım, aziz milletim; Çok olağanüstü bir durum sebebiyle sizlere seslenmek zorunda kalıyorum. Size burada açıklamak zorunda kaldığım hususlar; Devletimizin ve Milletimizin selameti, Demokrasimizin devamı için alınan kararlardır. Bütün milletimizin bunları serinkanlılıkla düşünmesini ve değerlendirmesini istiyoruz.. Bildiğiniz gibi, seçim öncesi siyasi, hukuki ve psikolojik birçok engeller yanında bazı emekli askerlerin oluşturduğu çeteler hükümetimizin ve Meclisimizin önünü kesmek için ortaya çıkarıldı. Yapılan erken seçim Milletimizin bunları kabul etmediğini ortaya koydu. Yine bildiğiniz gibi; Meclisimizin seçtiği Sayın Cumhurbaşkanımızın yemin töreninde, Hazır bulunduğu toplantılarda, Meclisin açılış konuşmasında, verdiği resepsiyonlarda ve hatta uçaktan indiğinde bin yıllık Devlet geleneğimize, yerleşmiş usullerimize ve Devlet görevlilerine yakışacak hareketler yerine, Devlete ve Millete karşı tavır alındığını gördük. Bunlara karşı Ülkemizin selameti ve refahı için sustuk. Korktuğumuz için değil, ülkemizi tekrar 10-20 sene geriye götürmemek için sustuk. Seçim öncesi yaptığımız açıklama bunun delilidir. Her yerde ve her fırsatta bizleri tanımayanlara; "beyinlerimizi okuyarak karar vermeyin, bizim işlerimize ve sözlerimize bakın" dedik. "Bizi yanlış anlıyorsunuz" dedik. Bizim bu tavrımız iyi değerlendirileceği yerde, aynı hareketlere devam edildiği görülüyor. Bu o kadar ileri gidiyor ki, Parlamenter rejimin gereği olarak Siyasilerin vermesi gereken kararları Devletin Kumandanları gazeteci mikrofonlarına açıklıyorlardı. Savaş ihtimali olabilecek bir konuda, "bize göre böyle yapılmalı" diyebiliyorlardı. Bu konuşmalarının ekonomiye getirdiği bedelleri görünce de "dükkânı kapattık" diyorlardı. Biz de dedik ki; Sizin göreviniz Devletin düşmanlara karşı korunmasıdır. Millet sizi bunun için besliyor, elinize silah veriyor, altınıza uçak ve tank veriyor. Sizin göreviniz Avrupa Birliği, Laiklik, Cumhurbaşkanının "özde ve sözde bir olması" veya bir köy okulundaki temsilde çocukların giyiniş şekillerini takip etmek, bunlar hakkında gazetelere, televizyonlara konuşmak mıdır? Eğer bu konularda Devlete ve millete zararlı, endişe veren bir durum varsa, bunu Devletin, Hükümetin yetkili Bakanlarına söyleyemez misiniz? MGK niçin var, orada görüşlerinizi zaten dile getiriyorsunuz? Ama gaye, Devletin kurumları arasında çekişme olduğu, anlaşmazlık olduğunu vurgulamak olunca; Cumhurbaşkanının yeminine de gelmezsiniz, Meclis konuşmasına da, Meclisin açılışına da... Biz de soruyoruz: PKK ile 25 yıldır mücadele ediyorsunuz. Bunun için emrinizde yüz binlerce vatan evladı var. Askeri Liselerde ve Harp okullarında yıllarca askerlik eğitimi almış binlerce subayımız var. ABD de, NATO da, Harp Akademilerinde bu işler için yetiştirilmiş yeteri kadar Kurmay Subayımız var. Dünyanın en son silahları, topları, tankları, uçakları var. Bütün bunları millet size hayatının korunması için verdi. Ama, şu 23 yılda 40.000 e yakın vatandaşımız hayatını kaybetti.10.000 den fazla yaralı var. Gün geçmiyor ki, bir şehidin cenazesinde ağlayan analar olmasın. Öldürülen terörist sayısı ise 30.000. Tehlikeyi kendi hükümetiniz veya hiçbir olaya karışmamış inançlı insanlarımızda değil, 40.000 vatan evladını öldürenlerde görüp, işlerini bitirmek yerine, basit siyasi olaylara veya yalan yanlış haberlere cevap vermekle vakit geçiriyorsunuz. Sizi öncelikle ilgilendiren konu, evlatlarımızın kanına girenleri yok etmek. Bunun için elinizde yeteri kadar güç de var. Yalnız Kara ve Hava Kuvvetlerinin gücü bunun delilidir. Jandarma Genel Komutanlığının gücü dışında; Kara Kuvvetleri Komutanlığında; 4 Ordu,10 Kolordu, 2 Mekanize Piyade Tümeni, 2 Mekanize Piyade Tümen Karargahı, 1 Piyade Tümeni ve 1 Eğitim Tümeni, 14 Mekanize Piyade Tugayı,14 Zırhlı Tugay, 12 İç Güvenlik Tugayı, 5 Komando Tugayı, 5 Eğitim Tugayı, Hava Kuvvetleri Komutanlığında; 19 Muharip Filo, 2 Keşif Filosu, 5 Eğitim Filosu, 6 Ulaştırma Filosu, 1 Tanker Filosu, 8 SAM Filosu bulunuyor. Bunların tamamı en modern silah ve teçhizatla donatılmıştır.Yeni silah ve donanımlar için devamlı ihaleler açarak milyarlarca dolar harcıyor bu millet.. Toplam 20-25.000 militanı olan, hiçbir ciddi askeri eğitimleri bulunmayan, Askeri Akademileri bitirmiş Kurmayları, ağır silahları, tankları, topları olmayan, Havada hiçbir gücü bulunmayan, çetin dağ şartlarında askerle çarpışmak zorunda olan bu başıbozukları, Dünyada nam yapmış olan bir ordunun bitirememesinin sorumluluğu şehit olan askerlerimizin değil herhalde.. "Yan gelip yatma yeri" sözü askerlerimize yönlendirildi. Aslında savaşan onlar. Bu söz onlar için söylenebilir mi? Yan gelip yatanlar; 40.000 vatandaşımız şehit olurken sınır boylarında, cephede askerinin başında bulunması gerekirken, sırmalı elbiseler, gösterişli kılıçlarla medya mikrofonlarına siyasi konuşmalar yapanlardır. Bu 25 yıl içinde PKK ile mücadeleye sarf edilen normal askeri harcamalar dışındaki 380 milyar dolar eğer Doğunun kalkınması için sarf edilse idi; işsiz, aç, sefil olan halka refah sunulabilir idi, o halk köylerine gelen PKK lıları elleri ile boğarlardı. Bu para ile her biri 50 milyon dolarlık 75.000 adet fabrika kurulabilirdi. Nerede ise her yerleşim yerine bir fabrika..Bu da, 25 yılda Doğu'nun ve Türkiye'nin bahtını değiştirirdi. Buna karşı diyorlar ki, PKK nın gücü yalnız militanları değil, dış devletler onları destekliyor ve besliyor, silah veriyor. Halktan onlara yardım yapanlar var. Bir teröriste 10 kişinin lojistik destek vermesi gerekiyor. Sen bu halkı insan yerine koymayacaksın, dışkı yedirmeye kadar her zulmü yapacaksın, ona anadili ile iletişimi bile çok göreceksin; ondan sonra da teröre yardım ediyorlar diyeceksin. Yabancı devletlerin silah ve maddi yardımları doğrudur ama, O devletlerin askerleri gelip, onlarla birlikte ordumuza karşı mı savaşıyorlar? PKK yı yok etmenizi önleyen onların bu askerleri mı? Bu devletler bir de onlarla birlikte bize karşı savaşsalar durumumuz ne olacak? Olamaz mı ? Onlara yardım yapılıyor da, bizim ordumuz parasızlıktan, silah alınmadığından mı kıvranıyor?. Yarın bir Devletle harbe girsek, o zaman da karşı ordunun arkasında koca bir devlet var ne yapalım mı diyeceksiniz?. Onlara para yardımı da yapılsa, silah da verilse, hatta tank, uçak, füze de verilse siz onları yenmek zorundasınız. Siz bunun için varsınız. Bunu yapamıyorsanız görevinizi yapabilecek olanlara devretmek zorundasınız. Ayda 30 teröristi öldürmekle bu iş bitmez. Basit bir hesapla ayda 30 terörist öldürseniz, yenileri gelmese bile, 25.000 kişinin bitirilmesi 833 ay alır. Bu da 70 yıl demektir.. Yani biz şimdi PKK nın bitirilmesi için 70 yıl daha bekleyecek 400 milyar dolar daha sarf edeceğiz?. Bu arada; basının bir kısmını yok kabul edeceksiniz, subayınızın başörtülü annesini oğlunun düğününe sokmayacaksınız, eşi örtülü diye en güzide subay ve astsubaylarınızı her türlü haklarından mahrum ederek garnizonun kapısı önüne koyacaksınız; her türlü siyasi konuda demeçler vereceksiniz ama; İsrail uçakları konusunda, Şırnak'ta çembere alınan 40 teröristin ne olduğu hakkında, askeri alan ilan ettiğiniz bölgelerdeki hadiseler hakkında, Asker mensupları olan çeteler hakkında, Altay Tokat Paşanın ve E. Alb. Erdal Sarızeybek'in açıklamaları hakkında susmaya devam edeceksiniz, Sonra da kalkıp, "her şeyin bir haddi ve sınırı" vardır diyebileceksiniz. Bu olamaz, olmamalı. Bu bakımdan Hükümetimiz, Kuvvet Komutanları ile Genel Kurmay Başkanını görevden almış ve yenilerini atamıştır. Şu anda hiçbir yetki ve görevleri kalmamıştır. Durumu milletimin bilgisine sunuyorum." Kafam allak bullak olmuştu. İlk defa bir hükümet yetkisini gereği gibi kullanıyordu. Ama sonuç nasıl olacaktı? Tam bunları düşünürken, eşimin omzuma vurarak, "Yine televizyonun karşısında mı uyudun?" sözleri ile uyandım. Bunların hepsini rüyada görmüşüm. Gözlerimi açtım, Ntv haberleri veriyordu: "Genelkurmay'dan çok sert açıklama Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada, cumhuriyetin temellerini aşındırmak isteyenlerin çabalarını yoğunlaştırdığı vurgulanarak, irticai kesimlerin son günlerdeki gelişmelerden cesaret aldığı ileri sürüldü." Muzaffer Deligöz Gazeteci-Yazar


www.muzafferdeligoz.com


------------------------------------- 09 Ekim 2008 Perşembe 08:37 ahmet dogan simsek <ahmetdogan.simsek@gmail.com> yazdı: Yusuf Bey Yine laf çarpıtıyorsunuz. Benim Ordumuzun bazı yönetim kadroları dışında subaylarımızı yada personelini tenkit ettiğim görülmemiştir. Zaten bunun mantığıda yoktur. Ordu kocaman bir savaş makinesi gibidir. Onun direksiyonunda kimler oturuyorsa alt kattakilerden de onlar sorumludur. Çünkü alt katlardakiler sadece onların talimatları ile hareket etmeye mecburdur. Bir general teftişte düğmesi kopuk bir asker görse onu suçlamaz. Onun bölük komutanını fırçalar neden askerine dikkat etmedin diye. Bunu sizde pek ala bilirsiniz. Atatürk bu konuyu, Bir ordunun kabiliyeti onu idare eden komuta kademesinin kabiliyeti ile ölçülür diyor. Elhak bu çok doğru bir tespitdir. Asker ve subay daha ne yapsın canı bahası karakolu korumuş bırakıp kaçmamıştır. Böyle askerleri olan komutanlar başarılı olamıyorlarsa onların bu durumu sorgulanır zaten. Orducu olmakdan söz ediyorsunuz. Orduyu sevmiş olsanız dikkatinizi o savaş makinasının sürücü kadrosunun onu ne kadar itina ile kullandığına odaklanırdınız. Siz orduyu değil yönetenlerin zihniyetini seviyor ve ordumuzu sevdiğinizi söylerkende aslında yönetenleri verdikleri hasara rağmen korumaya çalışırken odumuzun kanayan yerlerini düşündüğünüz gibi bir izlenim ile asıl maksadınızı gizliyorsunuz. Orduların yönetim kadrolarını siyasi görüşleri yüzünden öven yada yerenlerin orduların savaş kabiliyetini köreltip onların siyasete odaklanmalarına sebep olacaklarınıda pek ala anlamanız gerekir. A.D.Şimşek





--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...
Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
*Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------....
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" Haber Bilgi Paylaşım grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---


0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.