"Selam sana ey halkım"

Aliya, SDA'nın Genel Kurulu'ndaki veda konuşmasında şunları söylüyordu:

"Bu günleri gösteren yüce Allah'a hamd ediyorum. Tarihimizi kanımızla yazdık. Evlerimiz yakılıp yıkıldı. Düşmanlarımız mert değildi, alçakça katliamlar yaptılar. Yapılan katliamları dünya şimdilerde ortaya çıkartılan toplu mezarlardan anlamaktadır. Bu gerçekleri haykırmıştık, duyan olmamıştı. Tüm acılara rağmen çok şükür ayaktayız. Yıkılan ev ve camilerimizi yeniden inşa ettik. Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Onlarla inşallah cennet'de buluşacağız, onları Allah'ın ve meleklerinin huzurunda şanlı direnişlerinden dolayı kutlayacağız. Gelinen noktada herşey bitmiş değil, yeni başlıyoruz. Başlattığımız mücadelede eksiklikler olmasına rağmen bir yerlere geldik. Bundan sonra görev sizlerindir. İlerleyen yaşım ve sıhhatim nedeniyle aktif siyaseti bırakıyor, bir nefer olarak ömrümü halkıma hizmet etmek isteyen siyasilere destekle yaşayacağım. Allah'a hamd ediyorum ki bugün elimdeki dalgalanan bayrağı teslim edeceğim inanmış yüzbinler var. Artık Bosna Hersek hür ve bayrağımız kendi topraklarımızda dalgalanıyor.

Selam sana ey halkım."

BİLGE KRAL ALİA İZZETBEGOVİÇ ORDUSUNU SELAMLARKEN


Ve Hatıralar:

Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç
Bosna'da savaşın izlerini taşıyan binalar arasında dolaşıyoruz. Bosna'da bizi etkileyen en önemli şeylerden birisi de mahalle aralarında sık sık rastladığımız şehit mezarları. Savaşta iki yüz binden fazla kişi şehit olmuş. Ayrıca binlerce kişi kayıp. Şiddetli savaş sonrası şehit olanlar için mezar yeri bulmak ayrı bir sıkıntı olmuş. Bir çok alan kabristana dönüştürülmüş. Bazı camilerin savaş sonrasında yıkılmış minareleri hâlâ onarılmamış. Savaşın acı hatırasını canlı tutmak için belki de özellikle onarılmıyor. Edindiğimiz bilgiye göre savaş sonrasında halkın dinî hassasiyetinde ciddi artışlar olmuş. Uzun yürüyüşümüz sonrasında adı Bosna ile özdeşlenen Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç'in de kabrinin bulunduğu bir şehit mezarına ulaşıyoruz. Rehberimizin verdiği bilgilerle onu biraz daha yakından tanıyoruz:
"Aliya İzzebegoviç'in aynı adı taşıyan dedesi, Üsküdar'da askerlik yaparken tanıştığı Türk kızı Sıdıka Hanım ile evlenmiş. Dede İzzetbegoviç, Sıdıka Hanım ile evlendikten sonra Şamats'a geri dönmüş. Bu evlilikten beş erkek çocukları dünyaya gelmiş. Aliya'nın babası Mustafa da Şamats'ta doğmuş. Dinî terbiyesini, önce ailesinden, özellikle de annesinden aldığını söyleyen Aliya İzzetbegoviç, hatıralarında, altı yaşındayken Kur'an kursuna başladığını ve çocuk olmasına rağmen sabah namazlarını camide kıldığını anlatır. Mahalle camisindeki sabah namazlarını ve hocanın okuduğu Rahman suresini unutamadığını söyleyen İzzetbegoviç, henüz on altı yaşında iken 'Genç Müslümanlar Örgütü'ne üye olduğundan dolayı hapse atılır. Aydın bir insan olan İzzetbegoviç "İslâm Bildirisi" (manifestosu) ile "Doğu ile Batı Arasında İslâm" adlı eserleriyle de görüşlerini dile getirmiştir. Emeklilik maaşıyla geçinen Aliya, geride kalanlara servet olarak mal-mülkten ziyade, hürriyet bırakan bir lider olarak dünyadan ayrılmıştır. "Aliya İzzetbegoviç en zor şartlarda dahi adalet ve hoşgörüyü elden bırakmamış. Kimseden nefret etmediğini söyleyen Aliya: Bizler özgürlük için mücadele eden, kimseden nefret etmeyen bir halkız. Kısmen cesaretimiz, kısmen de bilgeliğimiz ve iyiliğe yönelmemiz suretiyle amacımıza ulaşmak isteyen insanlarız. İnsanlara karşı nefret hissetmiyorum. İnanın bana, tüm bu acı tecrübelerden sonra dahi insanlardan nefret etmiyorum. Her şeyin güzel neticeleneceğine ve bu cehennemden bir çıkış olduğuna dair ümit etmemi sağlayan şey budur işte, sözleriyle hoşgörüsünü dile getirmiş."
Onu ölümünden önce son ziyaret eden devlet adamının Recep Tayyip Erdoğan olduğunu öğreniyoruz. Kendisi Başbakan'a Bosna'yı Türkiye'ye emanet ettiğini söylemiş.
Ölümüne yakın kendisine büyük bir anıt mezar inşa edileceğini öğrenen İzzetbegoviç buna karşı çıkarak "Yaşarken arkadaşlarımla birlikte oldum onlarla omuz omuza savaştım, öldükten sonra da onlarla birlikte olmak istiyorum" diyerek herhangi bir şehit mezarlığına gömülmeyi vasiyet etmiş. Vasiyeti yerine getirilen Aliya İzzetbegoviç'i bir şehit mezarlığı içinde şehitlerin arasındaki mütevazı kabrini ziyaret ettik. Boşnak askerler devamlı mezarı başında nöbet tutuyorlar. Yapılan dualar sonrasında buradan ayrılıyoruz.

Sarı Saltuk'un dervişleri
Öğle yemeği için yeşilliklerin arasından yol ala ala kayalıkların arasından doğan, adeta fışkıran büyük bir şelalenin yanında Balagay'daki Alperenler Tekkesi'ne ulaşıyoruz. Burasının Sarı Saltuk'un makamlarından birisi olduğunu öğreniyoruz. Ayrıca burada Açıkbaş namında bir Sarı Saltuk dervişinin türbesi de bulunuyor. Burası "maddi fetihten önce gönüllerdeki fethi" gerçekleştirmek için gelmiş Anadolu erenlerinin bir mekânı.
Tarihe tanıklık eden bu tekkede sedirler ve kilimler üstünde lokumlu çaylarımızı huzur içinde yudumlarken kulağımıza gelen ilahi sesleri ile tekkenin eski günleri gözümüzde hayal ediyoruz. Coşkun akan buz gibi ırmağın suyundan alınan abdestlerle kılınan namaz sonrasında okunan Kur'an-ı Kerimler ve dualarla alperenleri yad ediyoruz.

Savaşın Kaderini Değiştiren Tünel
Ertesi gün kafilemizle birlikte Bosna sokaklarında ilerleyerek avlulu bir eve geliyoruz. Rehberimizin verdiğe bilgiye göre; Bosna savaş sırasında kuşatıldığında Boşnakların dışarısı ile bağlantısı kesilir. Havaalanı dışında başka çıkış yeri yoktur. Birleşmiş Milletlerin kontrolü altındaki havaalanı ise güvenli bölge ilan edilir. Buradan da tarafsızlık anlayışıyla giriş çıkış yasaktır. Bu çaresizlik içinde Boşnakların aklına bir fikir gelir. Açacakları bir tünelle havaalanının altından karşıya geçerek kuşatmayı delmeyi düşünürler. Tünelin başlangıcı için en uygun yer bugün 74 yaşında olan Kalar Şida Hanım'ın evidir.
Şimdi müzeye dönüştürülen bu evde bizi karşılayan beyaz başörtüsüyle, nur yüzlü bu ninemiz tünel çalışmaları sırasında da çevredekilerin şüphelenmemeleri için evini terk etmemiş. Büyük bir gizlilik içinde yaklasık 20 günde tamamlanan 800 metre uzunluğunda 1 metre 60 santim boyunda ve 1 metre genişliğindeki bu tünel Boşnaklara adeta nefes aldırır ve savaşın makus talihini değiştirir. Bu tünel vasıtasıyla Boşnaklara gönüllü, silah, ve erzak girişi sağlanmış olur. Bu yardımlarla direniş kırılır, savaşın seyri değişir. Boşnakların tam bir galibiyete ulaşma imkânı doğar. Durumu hisseden Birleşmiş Milletler araya girerek savaşı bitirir.
Bugün Ilıca semtindeki 2 katlı mütevazı evinin bahçesindeki tünel girişinde, kullanılan kalas, raylar vb. askerî malzemeler sergileniyor. Ayrıca videodan tünelin savaşta nasıl kullanıldığını gösteren ve tünelde çekilmiş görüntüler ziyaretçilere aktarılıyor. Buradaki tünele girerek bir müddet ilerliyoruz.
Kurtuluş savaşında Anadoludaki kınalı elli kahraman kadınlarımızı hatırlatan Kalar Şida ninemizle hatıra fotoğrafları çektirerek buradan da ayrılıyoruz.
Mostar-Taş kesilmiş Ay
Bosna'yla özdeşleşmiş Mostar Köprüsünü ziyaret etmek için yola çıktık. Neretva Çayı üzerindeki Boşnakların 'Eski Köprü' (Stari Most) diye adlandırdıkları bu köprünün yapımına, Kanuni Sultan Süleyman'ın fermanıyla 1557'de başlanmış. Köprüyü, Mimar Sinan'ın öğrencisi Hayreddin inşa etmiş. Kemer formatındaki köprü, kesme taşlarla inşa edilmiş ve dokuz yılda tamamlanmış. Kentin erkekleri, nişanlılarına cesaretlerini kanıtlamak için düğün öncesinde köprüden Neretva nehrine atlarlarmış. Bugün ise para karşılığı bu gösteriyi yapan delikanlılar var. Bosna savaşı sırasında, 1993'te Hırvatlar tarafından bombalanarak yıkılan tarihî Mostar Köprüsü on ülkenin katkıları ile yeniden restore edilmiş. Kemerde 456 adet kesme taş kullanılmış. İki yakasına kuleler inşa edilmiş. 20 metre yüksekliğindeki köprü, 28.6 metrelik ayak açıklığıyla yirminci yüzyıla kadar Avrupa'nın 'açıklığı en uzun' köprüsü unvanını taşımış. Mostar Köprüsü, 2005 yılında Dünya Miras Listesi'ne eklenmiş. Bir hilali andıran köprü Osmanlının şahsında bir sembol hâline gelmiş. Köprünün restore edilerek yeniden hizmete açılması halkı çok memnun etmiş. Mostar'a gittiğimizde günlerden cumaydı. Cuma namazını savaşın korkunç izlerini taşıyan bu tarihi mekânda huzur içinde eda ettik.



İLGİLENENLER İÇİN BİLGE KRAL'IN HAYATI:
Aliya İzzetbegoviç: Hayatı ve MücadelesiGiriş Bosna Hersek'in lideri, bu ülkedeki bağımsızlık mücadelesinin önderi ve İslam aleminin yakından tanıdığı Aliya İzzetbegoviç vefat etti. Yüce Allah kendisine rahmet eylesin, mekanını cennet eylesin. İslam dünyasında özellikle Irak'ta ve Filistin'de yine önemli gelişmeler oluyor. Ancak okuyucularımızın elinde bir kaynak olması için bu haftaki yazımızda önemli bir siyaset ve fikir adamı olan Aliya İzzetbegoviç'in hayatı, mücadelesi ve yaşadığı dönemde vuku bulan, onun mücadelesiyle bağlantılı siyasi gelişmeler hakkında özlü bilgiler vermek istiyoruz. İsrail işgal devletinin Filistin'de son günlerde iyice azgınlaşan vahşi saldırıları hakkında ise gerek Web sitemizde yayınladığımız haberlerde gerekse Vakit gazetesi için yazdığımız yazılarda ayrıntılı bilgiler vermeye çalışıyoruz. Değerli okuyucularımızdan bu saldırılara karşı bigane kalmamalarını, en azından duyarlı olmalarını, saldırılara karşı gösterilebilecek tepkilere katkıda bulunmalarını, işgal devletinin temsilciliklerine protesto mesajlarını iletmelerini, Filistin'de mağdur edilen ve her taraftan kuşatmaya alınan mazlum halka yardım ellerinin ulaştırılabilmesi için bir şeyler yapmalarını rica ediyoruz. Aliya İzzetbegoviç'in Hayatı ve Mücadelesi Doğumu ve Yetişmesi Aliya İzzetbegoviç, 1925'de Bosna-Hersek'in kuzey batısında bulunan Bosanska Krupa şehrinde dünyaya geldi. Ailesi İslami duyarlılığa sahip bir aileydi. Ancak İzzetbegoviç, İslam karşıtı ve Müslümanları Avrupa'ya dışarıdan girmiş kimseler olarak gören bir çevrede yetişti. Saraybosna'da bir Alman lisesinde eğitim gördü. Bilime önem veren ve disiplinle çalışan bir öğrenci olarak tanındı. Lise çağında üstün kabiliyetleriyle ve İslami konulara ilgisiyle öne çıktı. O dönemde bazı arkadaşlarıyla birlikte dini konuları tartışmak amacıyla Meladi Muslumani (Müslüman Gençler Kulübü) adını verdikleri bir kulüp kurdu. Bu kulübü kurduğunda henüz 16 yaşındaydı, fakat oldukça etkin ve üretken bir düşünce kabiliyetine sahip olduğu gözleniyordu. Bu yüzden kurduğu kulüp bir düşünce kulübü olmaktan çıkarak aktivite kulübüne dönüştü. Dolayısıyla birtakım eğitim ve hayır faaliyetlerine öncülük etmeye başladı. Ayrıca genç kızlar için de ayrı bir birim oluşturdu. İkinci Dünya Harbi esnasında da ihtiyaç sahiplerine yardım etti. II. Dünya Savaşının Zorlukları İzzetbegoviç'in kurduğu Müslüman Gençler Kulübü oldukça önemli faaliyetler gerçekleştirdi. İkinci Dünya Harbi esnasındaki faaliyetleriyle de herkesin dikkatini çeken gözde bir oluşum haline geldi. Ancak bu savaş esnasında tüm Yugoslavya, Almanların işgaline geçmişti. Bu savaş esnasında Sırp Çetnikler Alman işgalcilerin desteğinden yararlanarak Bosna'da 100 bin Müslümanı öldürdüler. Komünist Rejimin Baskıları 13 Ocak 1946'da ülke yeniden bağımsızlığına kavuştu. Ancak bu bağımsızlık hareketinde Komünist Parti yanlıları önemli bir rol üstlendiklerinden bağımsızlık sonrasında da ülkede yönetimi ele geçirdiler. Ülkenin resmi statüsünü de federal cumhuriyetler birliği olarak belirlediler. Buna göre Yugoslavya altı federal cumhuriyet ile iki özerk bölgeden oluşacak, cumhuriyetlerden biri de Bosna Hersek Cumhuriyeti olacaktı. Komünist rejimin ülke yönetimini ele geçirmesiyle birlikte dinlere özellikle de İslam'a karşı bir savaş başladı. İzzetbegoviç, İslami faaliyetleriyle tanındığından ve ateizme karşı olduğundan komünist baskının en önemli hedeflerinden biriydi. Bu sebeple 1949'da "İslamcılık" suçlamasıyla hapse girerek beş yıl hapis cezası çekti. İzzetbegoviç'in sıkıntıları 1953'te iktidara gelen Tito zamanında daha da arttı. Fakat o bütün baskılara rağmen İslami konularda kafa yormaya, fikirler üretmeye, etrafını aydınlatmaya devam ediyordu. Bu arada sistemin Müslümanların meseleleriyle ilgilenmesi üzere görevlendirdiği Hasan Duzu ile ilişki kurarak onunla irtibat halinde çalışmalar yürütmeye başladı. Tito'nun 1974'te yeni bir anayasa hazırlamasından sonra yönetim Müslümanlar üzerindeki baskıyı kısmen hafifleterek bazı geleneksel İslami kurumların yeniden işlev kazanmasına imkân sağladı. Bu yumuşama üzerine bazı camiler ve medreseler yeniden açıldı. Küçük çapta da olsa bir yumuşamayla bazı dini kurumların yeniden hayata geçirilmesi Müslümanlar arasında hızlı bir İslami uyanışa zemin hazırladı. Tito'nun Ölümü Sonrası ve İzzetbegoviç'in İslami Manifestosu 1980'de Tito ölünce federasyon cumhurbaşkanlığı konusunda bir anlaşmazlık ortaya çıktı. Bunun üzerine altı federal eyaletin her birinin cumhurbaşkanının sırayla bir yıl federasyon cumhurbaşkanlığı yapması üzere anlaşma sağlandı. Bu gelişmeyle birlikte ülkede kısmen bir demokratikleşme sürecine girilmiş oldu. Çünkü federal eyaletlerde yönetime geçmek isteyenler siyasal partiler vasıtasıyla faaliyetler yürütebiliyorlardı. Buna bağlı olarak hürriyetlerde de bir genişleme oldu. İzzetbegoviç'in oğlu bu ortamdan yararlanarak babasının makalelerini bir kitapta toparlayıp, 1983'te "İslami Manifesto" adıyla yayınladı. İzzetbegoviç'in daha önce 1970'te de bu adla bir kitabı yayınlanmıştı. 1983'te söz konusu kitabın yayınlanması epey bir yankı uyandırdı. Hakim sistem bu gelişmeye tahammül edemeyerek İzzetbegoviç'i Avrupa'nın ortasında radikal İslami bir cumhuriyet kurmak için çalışmakla suçladı ve tutuklattı. İzzetbegoviç, mahkeme önüne çıkarılıp hakim sistemi değiştirmek ve Bosna - Hersek'i İslami devlete dönüştürmek için çalışmakla itham edildi. Göstermelik bir yargılamadan sonra 14 yıl hapis cezasına mahkum edildi. Fakat bu mahkumiyet onun kitabının bütün Bosna'da duyulmasını ve tesirini göstermesini sağladı. Müslümanlar muhtelif yollarla onun söz konusu kitabını temin etmeye çalışıyorlardı. Kitabın yazarının bu kitaptan dolayı zindanda olması okuyanların ruhlarındaki tesirinin daha da artmasına sebep oluyordu. Zindan Hayatı Yargıtay kararıyla daha sonra mahkumiyet süresi 11 yıla indirildi. 1988'de çıkarılan bir afla da serbest bırakıldı. Bu beş yıllık zindan süresi İzzetbegoviç'in hayatında önemli etkiler yaptı. Zindanda düşünmeye, fikir üretmeye, daha önce üretilmiş fikirlerden istifade daha çokça fırsat buldu. Bunun yanı sıra önemli bir fikri eserinden dolayı zindana atılması olması, onun fikirlerinin çevrede daha çok yankı uyandırmasına sebep oldu. Ayrıca onun zindanda olduğu dönemde yıllarını verdiği "Doğu ve Batı Arasında İslam" adlı meşhur kitabı yayınlandı. Bu kitabını bir arkadaşı neşretti ve çok kısa zamanda geniş bir kitleye ulaşarak büyük yankı uyandırdı. O, bu kitabıyla İslam'ı sade ve öz bir şekliyle yetişen nesillere kazandırmayı hedefliyordu. Kısacası zindan hayatı onun fikir adamlığı sıfatına bir karizmatik lider sıfatının da eklenmesine sebep oldu. Bu sıfatı sebebiyle zindandan çıkmasından sonra Bosna - Hersek'in kendi kimliğine ve özgürlüğüne kavuşturulması için siyasi hayata atılmaya karar verdi. Siyasi Mücadele İzzetbegoviç, zindandan çıktığında dünyada komünist rejimler çöküş dönemine girmişti. Yugoslavya'da da eski federatif yapının korunması konusunda çok fazla bir duyarlılık kalmamıştı. Bunun yerine bağımsızlık yanlısı fikirler etkisini göstermeye başlamıştı. Ayrıca eyaletlerde yönetime geçme konusunda etkin siyasal yarışlar başlamıştı. Aliya İzzetbegoviç de Bosna - Hersek eyaletinde Demokratik Eylem Partisi (SDA) adı verilen bir siyasi parti kurdu. Bu parti Bosna-Hersek'te Aralık 1990'da gerçekleştirilen genel seçimleri kazanarak lideri Aliya İzzetbegoviç cumhurbaşkanı oldu. Bu seçim SDA'nın girdiği ilk seçim olmasına rağmen büyük bir başarı gerçekleştirdi ve cumhurbaşkanlığını kazanmasının yanı sıra parlamentoda da 86 sandalye elde etti. Bağımsızlık Dönemi 1990'lı yıllara girildiğinde Yugoslavya Federasyonu içinde bir bağımsızlık hareketi baş gösterdi. Eyaletler birbiri ardından bağımsızlıklarını ilan ediyor ya da bu yönde niyetlerini ortaya koyuyorlardı. Bosna-Hersek de 1 Mart 1992'de gerçekleştirdiği referandum sonrasında bağımsızlığını ilan etti. Çünkü yapılan referandumda halkın % 62,8'i bağımsızlığı tercih etmişti. Ancak Sırplar hemen arkasından Bosna-Hersek yönetiminde söz sahibi olan Müslümanlara karşı savaş açarak yeni bir katliam hareketi başlattılar. Hırvatistan ve Slovenya'nın bağımsızlık mücadelesine destek olan Avrupa ülkeleri ve ABD ise Bosna-Hersek'i Sırp vahşeti karşısında yalnız bıraktılar. Bosna-Hersek Müslümanlarını en çok sıkıntıya sokan da, Avrupa'nın üçüncü büyük ordusu Yugoslavya Federal Ordusu'nun Sırp çetnikleriyle birlikte hareket etmesi, onlara destek vermesiydi. Müslümanlarsa herhangi bir askeri destekten yoksun ve silah yönünden çok zayıftılar. Sonuçta Sırplar Bosna-Hersek'in önemli şehirlerini işgal ettiler. Bu işgal hareketi bir milyona yakın Müslümanı göçe zorladı. Sırplar işgal ettikleri yerlerde hem katliam hem de yıkım gerçekleştiriyorlardı. Özellikle camileri ve İslâmi izler taşıyan tarihi eserleri yıkmaya özen gösteriyorlardı. Bosna-Hersek meselesinin çözümü için değişik tarihlerde gerçekleştirilen görüşmeler ve arabuluculuk çalışmaları da bir sonuç vermedi. 1994'ün sonuna gelindiğinde Bosna-Hersek'teki iç savaşın aldığı can sayısı 250 bini, göçe zorladığı insan sayısı ise 1 milyonu aşmıştı. İşte böyle zor bir dönemin yaşandığı, Bosna-Hersek Müslümanlarının en zor şartlarla karşı karşıya oldukları dönemde Aliya İzzetbegoviç bu ülkenin cumhurbaşkanıydı. Zulüm ve vahşetle karşı karşıya olan Müslümanların ve büyük bir yıkımla karşı karşıya olan ülkesinin lideri konumundaydı. Bosna-Hersek Cumhuriyeti cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç çok büyük askeri güce ve imkana sahip olan Sırplarla, her türlü askeri imkandan yoksun ve hiçbir dış desteğe sahip olmayan Bosna-Hersek halkını karşı karşıya getirmemek için önce oldukça temkinli bir politika izledi. Fakat saldırganlıkta sınır tanımayan Sırp çentiklerine karşı Müslümanların haklarının ve bağımsızlıklarının savunulması için direnişten başka bir yol da yoktu. Dayton Anlaşması Bosna-Hersek Müslümanlarının direnişlerine Müslüman halklar sahip çıktı. İslam dünyasının muhtelif bölgelerinden gençler direnişe katılmak için bu ülkeye gitti. Direniş ve cihad aynı zamanda Bosna - Hersek Müslümanları arasında İslami bilinçlenmenin artmasını da sağladı. Ancak ülke yönetimleri Bosna - Hersek Müslümanlarını büyük ölçüde yalnız bıraktılar. Buna ek olarak Avrupa ve ABD, ezilen ve katliamlara maruz kalan Bosna - Hersek halkına hiçbir şekilde destek çıkmayarak, Sırp çentiklerin cüretlenmelerine yol açtı. Zulüm ve katliamın son raddesine vardığı sırada da Sırpların isteklerini kabul etmeleri için Müslümanlara baskı yaptılar. İşte bu siyasi baskılar ve eşit olmayan savaş şartları karşısında İzzetbegoviç'in, önüne konulan anlaşmayı kabul etmekten başka bir seçeneği kalmamıştı. Çünkü savaşın devam etmesi Bosna Müslümanlarının tam bir soykırımla karşı karşıya gelmeleri gibi sonucun doğmasına sebep olabilecekti. Neticede 1995'te ABD tarafından dayatılan Dayton Anlaşması'nın imzalanmasıyla savaş sona erdi. Anlaşma Bosna - Hersek topraklarının % 51'ini Müslümanlara ve Hıristiyan Hırvatlara, % 49'unu da Bosna - Hersek Sırplarına (veya bu ülkeye yerleşmiş Sırplara) veriyordu. Yönetimin de bu üç halk arasında paylaşılmasını şart koşuyordu. Anlaşmayla Amerika aynı zamanda Müslümanlara ellerindeki silahları imha etmelerini ve ABD patentli silahları, yedek parçasız bir şekilde satın almalarını şart koştu. Bosna - Hersek Savaşı, ABD ve Avrupa'nın haçlı kimliğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bunu bizzat Avrupalı tarihçiler ve yorumcular da itiraf etmiş ve bu savaşta Batılıların 19. yüzyıldaki sömürgeci kimliklerine geri döndüklerine dikkat çekmişlerdir. Sonuç Her insanın doğruları ve yanlışları vardır. İzzetbegoviç'in de doğrularının yanında mutlaka yanlışları da olmuştur. Resulullah (s.a.s.) ölülerimizi hayırla anmamızı tavsiye ettiğinden biz de onu hayırla anacağız. Ancak şu kadarını ifade edelim ki o, imani değerlere sahip çıkmada, Bosna halkının Müslüman kimliğine önem vermede samimiyetinden şüphe etmediğimiz bir insandı. Ömrünü kutsal bildiği değerlere ve Yüce İslam davasına adadı. İçinde yaşadığı topluma ve tüm İslam alemine ışık saçmak için gayret etti.

Allah rahmet eylesin.






--
Blog Adresim
http://sivilinisiyatif.blogspot.com
Bu Sitede Yer Almayan İletiler Bana Ait Değildir.
-------------------------------------------------------------------------
Şimşekleri üstüne en çok "oyunları bozanlar" çeker!
Zulüm, kısmak istediği sesi nârâ yapar!
Ve bazı ölüler, yaşayanlardan çok daha yüksek sesle konuşur...
Malcolm X onlardandı.
(ALLAH RAHMET EYLESİN)


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...
Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."

*Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------....
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" Haber Bilgi Paylaşım grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.