3 Kasım 2008

(anadoluhaber) Egemenlik milletin değil yargıçların elinde

Egemenlik milletin değil yargıçların elinde

Anayasa Mahkemesi'nin, başörtüsü yasağını kaldıran anayasa değişikliğini iptalinin gerekçeli kararı açıklandı. Gerekçeli karar ile ilgili hukukçular elbette yorumlarını yapacaklardır;ancak, bu ülkede, demokrasi ve özgürlüklerin evrensel normlara kavuşması isteği olan vatandaşlar olarak bizlerin söyleyeceklerinin de dinlenmesi gerekiyor. 
Bu konu, ilk olarak, T.C. Anayasası'na uygunluk ya da değillik manasında değil, vicdanlar mecrasında değerlendirilmelidir bana kalırsa. Anayasa Mahkemesi'nin gerekçesini okuduğumda ilk edindiğim izlenim, bu kararın, vatandaşlarda, vicdanî bir sızıyı, bir haksızlık yapılıyor düşüncesini cevaplama ihtiyacı bile duymuyor olduğuydu.
Bunun yerine, resmi ideolojinin söylemlerinin birer tekrarı olan, ancak bu tekrarın bile son derece yüzeysel bir şekilde yapıldığı bir haklandırma mekanizması geçiyordu. Vatandaşları arasında "makbul" ve "makbul değil" ayrımı yapan bir karar var ortada ve bu kararın sonucunda acı çeken, hayatı kararan insanlar için herhangi bir merhamet duymak dahi söz konusu değil. Nasılsa onlar, ikinci sınıf bir inanca sahip, ikinci sınıf insanlardır değil mi? 
Karar gerekçesinin yayımlanması için neden bu kadar ay beklendiğini anlamak zor değil aslında. Bu kararın hukuk, insan hakları ve demokrasi ile ilişkisinin hiç olmadığını anlamak da…Ergenekon yargılama süreci başlaması ile daha güncel onca konu arasında, bu gerekçenin tartışılmayacağını umdular besbelli. Ancak, bu ülke demokratik bir hukuk devleti olacaksa, bu karar ve bu kararın gerekçesi tartışılmalı ve oynadığımız sanal demokrasi oyununun bütün problemleri ortaya çıkarılmalıdır. 
 
 Bu ülkenin en yüksek payeye sahip olan hukukçularının böyle bir gerekçe ile ortaya çıkmaları ve insanların en temel haklarını gasp etmeleri nasıl yorumlanmalıdır peki? 
Pozitivist\vülger materyalist bir devlet sistemi kurmuş ve bütün herşeyi bu fikrin zaviyesinde yorumlayan bir hukuk sistemi ile bu sistemi korumayı amaçlayan bir kurucu ideolojiyi tartışmadan hiçbir sonucu doğru analiz edebileceğimizi düşünmüyorum. Devletin ideolojik aygıtı gibi işlev gören eğitim ve öğretim kurumları, basını, sivil toplum kuruluşları bir yana, devletin ideolojik aygıtlarını koruma işlevi gören hukuku ile bu sistem son derece ciddi analiz edilmelidir. Hukuk bu ülkede bütün ideolojik aygıtların da üstünde bir üst-ideolojik aygıt olarak konumlanır. Halkına güvenmeyen devletin, kendisini halktan koruma aygıtı olarak! 
 
 T.C. Anayasası da bu anlamda, bu koruma aygıtına gerekli araçları vermekte zorlanmaz. Bu koruma aygıtının en üst makamlarına gelebilenlerin, birkaç "kaza" hariç, bu ideolojinin organik aydın tipinden olması, bir anlamda bu insanların, koruma aygıtının araçlarını da kullanma becerisiyle yüklü olmalarını gerektirmekte. Adetâ, batınî bir tarikatın, bilgiyi batınî yorumlama bilgi ve becerisi olan şeyhleri gibi,  bizim üst makâmlara gelen hukukçularımız da, anayasayı batınî olarak yorumlama bilgisiyle donatılırlar. Bu yorumlama bilgisi, anayasanın "görünen-zahirî" bilgisini ancak anlayabilen biz zavallıların anlayabileceği bir şey olmaktan çok uzaktır. 
 
 Bu, hikmetinden suâl olunmaz batınî bilginin kaynağını ise çoğunlukla anayasanın ilk 4 maddesi (ama özellikle 2.maddesi) oluşturur. Bu maddelere dayanarak, herhangi bir yasanın iptali, herhangi bir hakkın ihlâli hiç sorun oluşturmaz. Lâikliğe aykırı, ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı dediğiniz an, bir arazi yasasını, bir orman yasasını, bir internet yasasını, bir eğitim öğretim yasasını bile iptal edebilmek ya da hakları gasp etmek mümkündür. Devlet tarikatının üst düzey şeyhleri bu yasalarda devletin âli menfaatlerine aykırı şeyler görüyorlarsa, kimse için artık konuşacak şey kalmamıştır. Çünkü, bizim hukuk sistemimiz batınî bir hukuk sistemidir ve bu anlamda hikmetinden suâl olunmaz bir içeriğe sahiptir. Görünenin çok ötesinde ve farklı şekilde yorumlara açık olması da bu hikmetlerinden dolayıdır. 
 
 Başörtüsü yasağının kaldırılmasını amaçlayan ve TBMM'de ezici bir çoğunlukla geçen bir yasayı, Anayasa Mahkemesi'nin, lâiklik ilkesine aykırı bulması ve anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddelerine dayanarak iptal etmesi, aslında bu perspektiften yorumlanması gereken bir duruma işaret ediyor. Devlet kurdu, nehrin üst tarafında su içerken, nehrin alt tarafında da olsa su içen bir kuzuyu "suyumu bulandırıyorsun" diye cezalandırabilir. Çünkü, bunda kuzunun bilmediği kimi hikmetler gizlidir. Zaten sırf bu hikmetlerden dolayı, aslında kendisini bağlaması gereken anayasa hükmüne göre, anayasa değişikliklerini sadece şekil yönünden denetleyebilecek olan mahkemenin, içerik yönünden yaptığı denetimi, şekilmiş gibi anlatabilmesi mümkün hâle gelebiliyor. Ne de olsa "denetleme yönteminde bizim şekil bildiğimiz nice şey içerik, içerik bildiğimiz nice şey de şekil olabilir" ve bu hikmeti de ancak belirli bir seyr-ü sülükten geçmiş hukukçularımız bilebilir. 
"Başörtüsüyle üniversiteye girenler, girmeyenler üzerinde baskı yaratabilir" diyerek, son derece "hukukî" bir yorum yapan hukukçularımızın, elbette bunda da bizim bilmediğimiz hikmetler bulması son derece normaldir. Ne de olsa, bugün gerçekleşmiyor olsa bile ileriki bir gelecekte bunun gerçekleşeceğini bilen batınî bir bilgiyle donatılmışlardır kendileri. Böyle bir yorumla, başörtüsü takmayan kızları, her şeyden etkilenen ve çabucak fikirlerini dönüştürebilecek zayıflıkta görmeleri de onların batınî bilgileri ile mümkündür ancak. 
 
 Devlet ve hukuk sistemimiz, bütün pozitivist arka planına rağmen, bilgiyi yorumlamakta pozitivizm lehine bir batınîliğe işaret eden bir garabeti yoğun biçimde üzerinde taşımakta. Materyalist ama mistik, pozitivist ama ezoterik bir anlayış var önümüzde. Diğer tür dinsel inançlara karşı çıkarken, bir başka tip iman yaratan ve bu imanın taşıcıları olarak da devlet aygıtlarını gören bu sistemin getirisinin bundan başka bir şey olması da beklenemezdi bence. 
 
 Bu devletçi imanın ise diğer imanların hepsinde görünen vicdanî bir yapısı yok. Devlet ideolojisi için, her türlü insanî eylemi, özgürlüğü ortadan kaldırmakta bir beis görmeyen bu anlayış için vicdanî olmayan mistik\pozitivizm diyebiliriz sanıyorum. Mistikliği, hukukun yorumlanma biçimlerinden ve bu yorumlamayı elinde tutan ruhbanlarından; pozitivistliği, diğer tür dinsel inanç ve yaşam biçimlerinin hepsini yok etmeyi amaç edinmesinden; vicdansızlığı ise "öteki" için insanî hiçbir acıma, merhamet ve sevgi duygusunu yüreğinde taşımamasından geliyor. Bu anlamda örnek aldığı Batı pozitivizminden ve lâikliğinden de farklı bir anlayış var ortada. Batı'da üniversitelerde kıyafet yasağı olan herhangi bir ülke olmamasından da anlayabiliriz bunu. Bilimi şiâr edinmesine de kanıp bilimin bu anlayışta çok önemli olduğu kanaatine varmamalıyız ayrıca. Bilim, sadece bu devlet inancını haklandırıyorsa faydalı, öteki durumlarda ise şiddetle uzaklaştırılması gereken bir nesne durumundadır. Batılı manada bir hukuk biliminin, bizim batınî hukukçular nezdinde bir değeri de yoktur. Çünkü bizim şartlarımız farklıdır ve bu şartları, bu devlet ideolojisinin mistik "seyr-ü sülük"ünden geçmemiş birileri asla yorumlama yeteneği ve hakkına da sahip değildir. 
  Evet, Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararına da, diğer kararlarına da hiçbir zaman şaşırmadım. Bence devlet ideolojisini doğru analiz edebilmiş kimsenin de bu kararlara şaşırmaması gerekir. Çözüm ise, bu hukuk sisteminin batınîliğinin bertaraf edilmesinde ve seyr-ü sülükten geçmeyi reddeden yeni bir hukukçu nesli yetiştirilmesindedir bence. Yoksa aynı hukukçu tipiyle, yeni bir anayasa da yapılsa, ilk üç maddeyi değiştiremediğimiz için sonuç aynı olacaktır. Çünkü ilk üç maddeye dayanarak, istenmeyen her özgürlüğe yasak koymak mümkündür. Çözüm, bu ideolojinin yanlışlarının farkına varmış herkesin, "öteki"nin hakkı için mücadele edebilmeyi gözüne almasındadır, Haşim Kılıç'ın Rosa Lüxemburg'dan yaptığı alıntıda söylediği gibi. Haşim Kılıç'ın samimiyetini de DTP davasında göstereceği tutumla çok yakında göreceğiz. Umarım onun şimdiki davranışı da "bir tarafa kulak kesilenin öteki tarafa sağır olduğu" bir hâle işaret etmiyordur ve umarım özgürlüklere gerçekten o alıntıda söylediği gibi bakıyordur.  
 
 Maalesef başörtüsü yasağını kaldıran yasa değişikliğinde, ne liberaller, ne solcular bu konuda düzgün bir sınav veremediler. Umarım son olanlar herkese bazı şeyleri tüm açıklığıyla görmek için vesile olur;yoksa dönüp dolaşıp aynı yere gelen saf yolcular gibi olacağız. Olanlar ise, yine, öz vatanlarında garip, öz yurtlarında parya konumuna düşürülen başörtülü kızlara oluyor.
 


Yahoo! Türkiye açıldı!
İnternet üzerindeki en iyi içeriği Yahoo! Türkiye sizlere sunuyor!
http://yahoo.com.tr --~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...
        Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."

            *Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------....
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" Haber Bilgi Paylaşım  grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.