Farklılıkları Karşıtlaştır, dövüştür, yönet ve sömür
Bazı yazışmalarda konuların kişiselleşmesi arzu edilen bir durum olmamakla birlikte bazen önlemek mümkün olmuyor. Bu yüzden her birimiz hakkında da pek çok kişi kendi önyargılarında oluşturdukları muhatapları ile muhataplarının gerçek kişiliğini bir birinden ayırmakta zorluk çekiyorlar.
Benim içinde çok dindar ve aşırı tutucu bir kişi imişim gibi tüm referanslarımın din olduğunu sanarak bazı yargılara varıyorlar.
Eğer bana kendini tarif et deseler, mutlak dindar bir kişi olarak tarif edebileceğimi sanmıyorum.
Sadece Allaha inanan ve bu konuda vasat bir Anadolu insanından çok da farkı bulunmayan bir kişiyim. Yani beni çok dindar bu yüzden kendilerine aşırı derecede karşıt bir kişi zannedenler yanılmaktadır. Bu durum partiler fikir akımları ve farklı kitleler içinde böyle oluyor.
Bilmem bu hikâyeyi duydunuz mu? Osmanlı zamanında tarikatlar da doğru davranışa örnek olarak verilen ve yanılmıyorsam türbesi Bursa da olan, en üst kademe mutasavvıflardan ve evliyadan kabul edilen Merkez Efendi den bahis edilir.
Onun bahse konu olan özelliği kendi şeyhinin son dönemlerinde, şeyhi vaktin yaklaşıp öleceğini anladığından, yerine müritlerinden kimi koyacağı konusunda müritlerine bazı sorular sorması ve merkez efendinin de doğru cevabı vermesi Şeyhin ölümü ile onun yerine şeyh olmasıdır.
Soru şudur. Eğer sen İsmi azamı bilsen nasıl davranırdın.
İsmi Azam Allah'ın bilinen isimlerinden en çok zikir edilen 99 ismi içinde yer almayan gizli olan adı olduğu ve bilenlerin dünyada ne isterlerse onu yapabilecekleri güce erişeceği rivayet edilen ve bizlerin Mührü Süleyman, Yahudilerin ise Davut yıldızı, dediği attı köşeli yıldızın ortasındaki altıgende de yazılı olduğu rivayet edilen ilahi isimdir.
Bazı oryantalist Hıristiyan araştırmacıların yüzüncü ad diye bahis ettikleri ve belki masonların kaybolan kelime diye aradıkları kaybolan kelimesi de aynı ismi ihtiva etmektedir. Biz kendi konumuza dönerek konuya gelelim.
Soruya muhatap olan müritlerin cevapları bir birine benzemektedir.
Ben bu ismi bilsem kötüleri öldürür asar keser iyileri bırakırdım sözünün pek çok değişik söylenişidir. Asıl ismini hatırlayamadığım merkez efendiye sıra geldiğinde.
Onun cevabı ise şöyledir.
Ben bu ismi bilseydim galiba şimdikinden farklı davranamazdım. Çünkü Allah herkesi nerde durması gerekiyorsa oraya koymuş. Her şey nasıl olacaksa zaten öyle oluyor.
Yani bu kâinat zaten merkezinde usulüne uygun dönmektedir. Ben buna müdahale ile bu dengeyi bozmaz doğal akışına bırakırdım. Çünkü her şey zaten merkezinde diyor.
Şeyh de bu cevap üzerine, işte şimdi işler merkezini tarikatımızda benim yerime geçecek halife olarak Merkez efendiyi buldu diyor. Onunda adı bu yüzden Merkez Efendi diye kalıyor.
Ben şahsen hiç bir tarikata ya da dini cemaate girmedim ama merak saikı ile bu cemaatlerden, Tarikatlardan dostluklar kurduğum bazen toplantılarına katıldığım arkadaşlarım oldu.
Bu yüzden ülkemizdeki tüm kültürler gibi onları da yakından tanıyorum. Bunun içinde insanları mümin kâfir, Müslim gayrimüslim olarak ayırmadan merkez efendi gibi durmaya çalışıyorum.
Ama milletimin bekası, ülkemin istiklali Ve milletimin ilerleyebilmesi için her bireyimizin her konuda hür ve bağımsız düşünme yeteneğini keşif etmesi söz konusu olunca bu uğurda elimden geleni yapmaktan da geri durmak istemiyorum.
Bazılarının beni de bir kategoriye koyarak, halkın kendilerine benzer düşünmeyen ya da ezberleri farklı olanları, düşman gibi görmesi ya da bir birlerinin tıpkısı zannedişlerini de aslında anlıyorum. Çünkü ne zaman bir uzak doğu ya da zenci filmi görsem bende onların hepsini bir birine benzetiyor ve ayırmak da zorluk çekiyor hepsini aynı kategoride görmeye kalkışıyorum.
Buradan anlıyorum ki insan beyni pek çok farklı kişinin kişiliğini tanımlamak amaçlı ayrıntılarla uğraşmak yerine kategorize edip toptan bir kot numarası ile anmayı daha kolay buluyor ve seviyor.
Umarım, amma da uzun vaaz veriyorsun demezsiniz. Bazen bazı konular kısaca anlatılınca açıklığa kavuşmuyor.
Kısaca ben artık içkiye tövbe etmiş biri olarak hala güzel bir musiki eşliğinde eşimle ya da dostlarla bir şişe şarap veya rakı ile akşam yemeği yemeyi özlüyorum. Ama içmiyorum. Çünkü kişi kendini kontrol ederken verdiği sözlerden dönmemelidir. Bizde bir kere tövbe ile Allaha söz verdik diyorum. Yani kimseyi ötekine benzemiyor diye kınamıyorum. Kimse kimseye benzemiyor biliyorum. Benzeşenlerin iradelerinin ellerinden alınmış fanatik futbol taraftarlarının başka türlerine dönüştürülmüş olmalarına üzülüyor acı duyuyorum. Herkes nasıl isterse öyle olsun ve kimse kimseye nasıl olması gerektiğini dikte edemesin istiyorum.
Bazıları ile aramızdaki fark ise devleti cart, curt eden aksi, huysuz ve buyurgan ve ne derse desin mutlaka itaat edilmesi, asla karşı gelinmemesi gereken bir şey olarak görüyor olmaları olduğunu sanıyor ve bu tarz bir düşünceyi insanlık ile bağdaştıramıyorum. Ben ise devleti kimsenin ötekini rahatsız etmesine izin vermeyen, ama asla rahatsız edebilir ihtimaline göre değil, sadece rahatsız eden olursa ona haddini yasalar çerçevesinde bildirmesi gereken bir ortak irade olarak tanımlıyorum.
Bir de eğer bir Afrika ülkesi olan Ruanda olayını biraz incelerseniz aslında bizlerinde aynı emperyal düzenin kurbanları olarak ileride Ruanda'dakine dönüştürülebilecek bir iç savaş tohumları ile zehirlendiğimizi fark edeceğinizi umuyorum.
Emperyalizm bir ülkeye girdiğinde oranın en azınlıkta olanlarını güçlendirip devleti onlara teslim ediyor.
O azınlık pozisyonunu koruyabilmek için mecburen evrensel hukuka ve demokratik düzene, kendi iktidarını sürdürmek için karşı çıkmak zorunda kalıyor. İçeride sadece kendi gücü ile iktidarını sürekli kılamayacağı içinde bu iktidarı kendisine vermiş olan emperyalistler ile sıkı bir işbirliğine girmek ve onlar ne derlerse yapmak zorunda kalıyor.
Ruanda da aynı dil aynı ırk arasında bu ayrılığı sağlayabilmek için uzun burunlular ve kısa burunlular ayrılığı çıkarılıp azınlık taraf işin başına getiriliyor. (Bizim Karadenizli Akdenizlideki burun farkı gibi) Sonrada haksızlığa uğrayan çoğunluk taraf demokrasi ve hukuk istiyor. Azınlık devlet gücünü kullanıp çoğunluğa baskıya başlıyor. Çoğunluk da isyana başlıyor ve azınlık devlet gücü ve kendilerini o pozisyona getirmiş emperyalistlerin silah ve askeri desteği ile katliama başlıyor. Kısa sürede bir milyona yakın insan ölüyor. Sahipsiz kalan arazilerin tapuları emperyalist beyazların eline geçiyor. Çoğunluğu öldüren azınlık da kendilerine yardım eden beyazlar karşı tarafa oynamasınlar diye buna ses çıkarmıyor. Karşı taraf dan göreve gelen bakanlarda beyazlara yağ çekerek mevzi kazanmak için onların gasp ettiğine bir de cabası olarak ek şeylerde veriyor ve sömürge düzeni işleyip gidiyor.
İsterseniz ülkemize de bakabilir aynı şablonu pek çok konuda ülkemizdeki siyaset, ordu, din, devlet, CHP ve ötekilerin partileri olarak ele alıp konuları anlamak için üzerlerine oturtabilirsiniz.
Oturmayan yerler olursa bana haber verin düzeltelim. Çünkü mutlaka şablonu yanlış tutmuşsunuzdur da ondan oturmamıştır diyebilirim. Bu hep aynı emperyal oyun olarak sürüp gidiyor.
Hani Afrikalı liderlerden Lumumba idi galiba
Beyazlar ülkemize geldiğinde bizim elimizde topraklarımız onların elinde ise İncil vardı.
Bizim elimize İncili tutuşturup bizlere gözlerimizi yummamızı söylediler. Sonra gözlerimizi açtığımızda onların elinde topraklarımız ve bizim elimizde ise sadece İncil vardı demişti.
Bu sözü batılılar ülkemizi işgal ettiklerinde bizim elimizde can bahasına kan dökerek kurtaracağımız vatanımız vardı ve kurtardık. Düşman geri çekilirken bize Truva atı olarak CHP yi ve o Truva atının içindeki masonları bıraktı. Onlarda elimize Türkçe de karşılığı olmayan ne olduğunun etimolojik bir tercüme ve ilgili bilim insanlarınca bilimsel araştırılıp açıklamasının yapılmasına da izin verilmeyen Laiklik diye bir kavramı pagan'ist bir dogma olarak tutuşturup gözlerimizi yummamızı söylediler.
Gözlerimizi açtığımızda kurtardığımızı zannettiğimiz ülkemizde bizlerin köle Truva atından çıkanlarında efendilerinin köleci kahyaları olduğunu ve madenlerimizin petrolümüzün insan ve doğal zenginliklerimizin kendimiz tarafından kullanılmasının yasaklandığını gördük. Tek kişinin emperyalizmin sömürge valisi yetkisi kullanarak atadığı 11 kişilik anayasa mahkemesinin dokuz yargıcı ile milli iradenin tüm yetkilerinin elinden alındığına ve artık köle olduğumuzun açıkça ilan edilişine şahit olduk.
Bizim ülkemizdeki yasaklar ülkemiz elimizden çıkana kadar bizleri bir birimizle uğraşmaya mahkûm etmek içindir. Bir gün gözlerimizi açtığımızda zaten bu ülkede Türklerin nüfusu % 10 - 20 kadardır. Bunlar bir birleri ile anlaşamıyorlar ülkelerini aralarında paylaştıralım denecektir. Bu sözümü ciddiye almalıyız diye düşünüyorum.
Akıllı adam karşısındakini kendi kanaat ve değer yargıları ile yargılamaz. Çünkü doğru sonuç alamaz. Akıllı kişi karşısındakini onun kendi değer yargıları ile değerlendirip birlikte yaşamanın yollarını arar.
Siyaset, tek tip adam yaratmak iddiasında ki hasta zihinlilerin işi değildir. Askeri sistemleri yönetenlerin ise asla yaklaşmamaları gereken bir iştir. Çünkü siyasette işler emirle batağa gider siyaset ile yürütülür.
Siyaset insanları birlikte yaşamaya razı olacakları ortak paydaları bulup onları bir arada farklılıkları ile birlikte yaşatabilmek daha doğru bir deyişle insanları kendilerinin de rızalarını alacak şekilde sevk ve idare sanatıdır. Hasmından korkan ve hasımlıklar üzerinden siyaset üretebileceğini zan edenler sonunda mağlup olmaya mahkûmdurlar.
Tabi bu malubiyetin faturasını tüm milletinin ülkesinin ve devletinin de ödeyeceğini bilerek hareket etmek de ve hiç bir şeyi kişisel onur konusu yapmadan insanlarımızın yararına ele alarak siyaset ile düzeltmenin yollarını bulmak için de aykırı zannedilen yapıcı kişilerin düşüncelerine de yer ve değer verilmeli siyasetin önünü tıkayan devlet yetkisi kullananların ellerindeki yetkiler daha yapıcı ve uzlaşmacı devlet erkânına devredilmelidir diye düşünüyorum.
Aksi halde bir süre sonra halkın nazarında seçimler anlamsızlaşacak ve düşmanların aradığı iç savaş çıkartacak gerilimleri meydana getirmek daha da kolaylaşacaktır. Seçimler mutlaka önemini korumalıdır ve seçilenlerin yanlışları daha tarafsız ve kendilerinin de dokunulmazlığı olmayan yargıç ve savcılar vasıtası ile ele alınabilecek hukuki yollar basitleştirilip kolaylaştırılmalıdır.
A.D.Şimşek
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...
Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
*Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------....
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" Haber Bilgi Paylaşım grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.