Profesör Muhammed Yunus: Global krizin kaynağı ihtiras
Süleyman Yaşar: Sebep 11 Eylül
İbrahim Karagül (Gazeteci-Yazar): Yüzyılın en büyük krizi, yolsuzluğa dönüşüyor.
Başlıklı yazılar ise derginin bu sayısında takipçilerine sunulmuş...Osman Yiğit'in yazdığı KAPİTALİZM ÇÖKÜYOR isimli yazı yı ise sizlere sunuyoruz....
Dünyanın uzun zamandır bir kriz beklentisi içinde adeta diken üstünde yatıp kalktığı günler geride kaldı. Beklenen kriz nihayet geldi. Amerika merkezli finansal kriz, ülkenin en büyük bankaları ve borsalarını çökertmekte gecikmedi. Dev kurumlar kapılarına kilit vurup beyaz bayrak çekmekten beter oldular. Amerikan rüyası adeta diz çöktü. Dow ve Nasdaq endekslerindeki kayıp yüzde 50´lere dayandı. Bu kayıplar otomotiv ve petrol hisselerinde neredeyse bir günde yaşanan düşüşlerle oluştu.
Öncelikle sözkonusu krizin sebepleri üzerinde durmak gerekiyor. Sıkıntı Şubat 2007 döneminde baş gösteren mortgage sistemindeki tıkanmayla ortaya çıkmış bulunuyor. Gelinen noktada, sistemin tamamen yıkılmasının mı, yoksa küresel bir çapulculuk hareketinin doğal ve geçici bir sonucunun mu olduğu iç içe tartışılan sorular oluyor. Sebepler ve muhtemel sonuçlar noktasında rivayet muhtelif, ancak hemen tüm uzmanların mutabık oldukları noktalar var ki, bunlar faturanın yine alt gelir grubundaki fakir-emekçi kesimlere kesileceği ve Krizin sadece Amerika ile sınırlı kalmayacağı. Nitekim Kriz ateşinin küresel ekonomiye sarmallanan hemen tüm ülke ekonomilerine sirayeti de gecikmedi. Bir çok ülke bu sıkıntıdan en az zararla kurtulabilmek için borsalarını işleme kapatmak gibi değişik çareler üretmeye koyuldular. Tüm bu çabalar devekuşunun başını kuma gömmesi misali etkisiz kaldı.
Dünya 1930´lardan sonra ilk kez böyle bir krizle karşı karşı karşıya. Önceki krizler Rusya´da, Asya´da, Türkiye´de veya gelişmekte olan piyasaların her hangi birinde özel sebepler üzerine ve genellikle dar bir sektörde ortaya çıkardı. Bu kriz ise her yere ve her alana sirayet istidadı gösteren bir ateş topu halinde önüne geleni yutup yok ediyor. Emtia ürünleri, kredi ürünleri, mortgage piyasaları ve dolayısı ile bankalar, Rusya, Avrupa, Wall Street, İMKB, Çin, kısacası her taraf krizden nasibini alıyor. Reel sektördeki yansımalarına gelince, genel kanı uzun süreli ve derin bir resesyon döneminin dünyayı esir alacağı. ABD´de yaşanan ‘Mortgage krizi´ nin aslında sadece gayrimenkul değil finans krizi ve dolayısıyla da küresel bir hal aldığı artık ayan beyan hissedilen bir gerçek.
Peki neydi olup biten. İktisadi kriz neden yaşanırdı ve neden yaşanıyor. Türlü teoriler bu sorulara cevap verebilmek iddiasıyla ortalıkta dolaşıyor.
KARADELİK KAPANMIYOR
1929 dünya ekonomik buhranıyla kıyaslanan ve etkileri bakımından daha kalıcı zararlar vermesi değerlendirilen 2008 Dünya Finans krizinin, adından da anlaşılacağı üzere finans sektöründen neşet bulması, sektörün dünya ekonomisindeki büyüklüğü düşünüldüğünde tüm bir dünyayı pençesine alması kaçınılmaz görünüyor. Daha şimdiden, operasyon maliyeti 4 trilyon dolara ulaştı. ABD´nin kurtarma planı yasası, krizi önlemek bir yana, sözkonusu finans kurumlarının kriz öncesi 2 günlük karlarını karşılamaktan öteye geçemedi.
Reel bir adil ekonomik yapı içermeyen kapitalist piyasa ekonomi sisteminin finans sektörü ayağında oluşan kara delik devasa meblağları yutmasına rağmen bir türlü kapatılamıyor. Her türlü yol deneniyor. Paketler hazırlanıyor, merkez bankaları eşgüdümlü faiz indirip trilyonlarca dolarlık para enjeksiyonu yapıyor, hiçbiri yangını söndürmekte yeterli olmuyor. Dünyanın en büyük 56 borsası son 1 yılda 15 trilyon , son 1 haftada ise 5 trilyon eridi. Ülkelerin alınıp satılabilmesi bir espri konusu olmaktan çıkıp hayat buluyor. En yüksek fiyatı verecek kişinin bizzat teslim alması koşuluyla satışa çıkarılan İzlanda, gelinen noktanın dramatik örneğini oluşturuyor.
KAPİTALİZM: KARTONDAN KAPLAN
İMF Başkanı Kahn, Bazı büyük finans kuruluşlara ilişkin kaygılar, küresel finans sistemini çökmenin eşiğine getirdi açıklamasını yaparken, açıklamalar ve yorumlarda dikkat çeken , krizin "bir kaygı ve endişe" ile ortaya çıktığı ve yükseldiği bilgisi mevcut sistemin ne ölçüde kırılgan bir yapıya sahip olduğu da bizzat sistemin temsilcilerince itirafı oluyor. Borsa ekranlarının kıpkırmızı kesilmesi, piyasaların tam bir panik havasına bürünmesi, gibi haber başlıkları ile dünyaya duyurulan durum, kapitalist sistemin çürümüş yapısını da ortaya koyuyor.
Küresel mali kriz derinleşirken Dünya Bankası, gelişmekte olan ülkelerin daha kötü günlere hazırlıklı olmasını istedi. Banka, 28 ülkenin risk altında olduğu uyarısında bulundu. Küresel mali krizin yayılmakta olduğunu, bunun sonucunda gelişmekte olan ülkelerde, dış ödemeler dengesinde açık, bankacılık krizleri ve şirket iflaslarının görülebileceğini söyledi.
Dünya Bankası´nın hazırladığı son rapora göre, artan fiyatlar nedeniyle dünya genelinde yetersiz beslenen yoksulların sayısı bu yıl 960 milyona çıkacak. Ancak altın yüklü katırları olmayan alt sınıflar adeta gizli bir mutluluk içerisindeler, Parayı elinde tutan güçün Atım var katırım var Elimde satırım var yaklaşımı artık korku yaratmıyor. Bu tehditler ve korkutma oyunları artık sökmüyor. Krizin sahibi kimse o düşünsün mantığı hakim.
KRİZ TARİHİ BİR FIRSAT MI?
Sonuç itibariyle nezle olan ABD, tüm dünyayı yatağa düşürmüş durumda. Aradan sıyrılma hesabında olan Amerikanın bu kurnazlığı artık sökmüyor. Kriz ezilen ve sömürülen halklar için yine kapitalizmin sunduğu bir fırsat olarak görülüyor. Ancak, sistem eğer gerçekten çöküyorsa ki öyle gözüküyor, yanında bir takım sosyal sıkıntılar ve kalıntılar bırakması da kaçınılmaz görülüyor. Kriz bu sefer önce Amerikan halkını vuruyor. ABDde milyonlarca aile kredi borçlarını ödeyememeleri sebebiyle evsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya. 500 bin ev sahibi icralık duruma düşmüş bulunuyor. Kredilerini ödeyemedikleri için evleri ellerinden alınanların sayısı bir önceki yıla göre yüzde 53 oranında artış gösterdi. ABDnin Nevada eyaletinde mortgage kredisiyle ev alan ve geri ödeme zorluğu çeken aileler, evlerini kaybedince çadırlarda yaşamak zorunda kaldı. Nevada eyaletinde evsiz kalanların sayısı artınca, belediye çareyi yeni çadır kentler kurmakta buldu.
AMERİKADA SİVİL TOPLUMUN YENİDEN DİRİLMESİ
Amerikayı artık Sosyalist devlet olarak tanımlayan ve bugünlerde oldukça popüler olan ekonomi profesörü Nouriel Roubini, olayın finans krizi değil tamamen sistem krizi olduğunda ısrar ediyor. Ona göre daha en kötüyü görmedik. Bugünler kabus ama sistemin temelden çökme riski çok yüksek. Asıl korkulması gereken de bu. ABDde senatoda tartışılan kurtarma planına karşı tepkiler yükselmeye başladı. Ülkenin her köşesinde gösterilerde, Wall Streeti bizim ödediğimiz vergilerle kurtaramazsınız sloganları atılıyor. “700 milyar dolarlık açık çeki durdurun” sloganıyla sokakları dolduran binlerce gösterici “Onları hapse atın ” sloganları atıyor. Wall Street´in bulunduğu New York kentinde yapılan eylemlere inşat işçileri, nakliye işçileri, makinistler, öğretmenler ve daha pek çok farklı meslekten çalışanlar isyanı yükseltiyor.
ABD, HALKINA KARŞI ÖNLEMLER PLANLIYOR
Olağanüstü günler yaşanıyor, olağanüstü önlemler de gecikmiyor. ABD Merkez Bankası Başkanının bile yarın sabahı göremediği bir belirsizlikler dönemi yaşanıyor. Bu kez, "bilgi ve iletişim çağı" maskesiyle, "kumar ekonomisi" yoluyla, üretimin, gerekli yatırımların, kamunun, aklın, emeğin, insanların yağmalanması olarak ortaya çıkan komplikasyon, hükümetleri sosyal patlamalara karşı daha ciddi önlemlere sevkediyor. 1 Ekim itibariyle ABD, tarihinde ilk kez ordusunu iç güvenlik için harekete geçiriyor. Öte yandan kriz, küresel saldırı politikalarını geriletmiş gibi gözüküyor. Nükleer programı nedeniyle İran´a ağustos ayında saldıracağına dair somut sinyaller veren ABD´ye finansal krizin engel olduğu görüşü hakim. Irak ve Afganistan´daki savaşlara şu ana kadar 750 milyar dolar harcayan Washington´un üçüncü bir cepheyi kaldıramayacağı konuşuluyor.
AVRUPA´NIN SONU MU
Avrupa başta krizden fazla etkilenmeyecekmiş gibi gözükse de, Amerika da patlayan balonun etkisi kısa sürede Avrupa´yı da etkisi altına almakta gecikmedi. Trilyonlarca dolar destek paketleriyle ayakta tutulmaya çalışılan piyasalar, güven kaybetmeye devam ediyor. Kapitalizmin temsilcileri de, durumla ilgili dersler çıkarmaya başlıyorlar, mesela Fransa Cumhurbaşkanı Nicola Sarkozy "bankaların spekülasyon değil, ekonomik kalkınmayı destekledikleri bir sistemi inşa edelim.” derken biraz değil çok çok geç kaldıklarının da itirafını yapmış oluyor. ABDdeki borsa verileri, Türkiyedeki döviz borsa hareketleri, Rusyanın borsayı kapatması, Asyadaki hareketlilik gibi güncel veriler olayın vahametini anlatmakta yetersiz kalıyor. Daha şimdiden Avrupa Birliği´nin mali açıdan neredeyse dağıldığı konuşuluyor. “Bugüne kadar siyasi bir cüce, askeri olarak bir hiç olan, sadece ekonomik güç kullanabilen AB, krizde ilk olarak birlik düşüncesini feda etti, ‘herkes başının çaresine baksın´ demeyi tercih etti” yorumları yaşanan duruma denk düşüyor.
Kapitalizm kendisiyle beraber müttefiklerinide tarihin çöplüğüne doğru sürüklüyor. Gelinen nokta itibariyle yakın tarih yeniden ele alındığında, Kapitalist emperyalizmin, batı asya ve ortadoğuda yürüttüğü haçlı seferlerinin de müstakbel ekonomik resesyon ve krize bir çare olarak gerçekleştirdiği gibi bir tez hayatiyet kazanıyor. ABDnin ardından, Gürcistanda bir faaliyette bulunan Rusyanın da bu harekatla amacının silah endüstrisi yoluyla yaklaşan krizden az zararla çıkma kaygısı olduğu ortaya çıkmış bulunuyor. Zira kriz ortamında düşen petrol fiyatlarına paralel olarak, doğalgaz piyasasını neredeyse tamamen elinde tutan Rusyanın bir kozu daha elinden düşmüş oluyor. Acaba çokkutuplu dünya seslerinin yükseldiği şu günlerde, bu kriz ile ‘güç´ tekrar ‘tek el´de mi toplanmaya çalışılıyor.
HÜKÜMETİN GÜVENDİĞİ SERMAYE HIZLA KAÇIYOR
Türkiyede ise Ramazan Bayramı tatili sebebiyle hemen etki göstermeyen finansal kriz, bayramın hemen ardından tüm piyasaları pençesine aldı. Dolar 1.70 sınırını aştı, Borsa tarihi düşüşler yaşadı. Krizin hissedilmeye başlandığı şu dönemlerde hükümete kaynak dayanmıyor. 2003ten bu yana yapılan özelleştirmelerden 50 milyar dolar civarında bir kaynak elde edilmesiyle övünen hükümet, “Hamdolsun iyiyiz” açıklamaları yaparken göstergeler bunu doğrulamıyor. Sosyal Güvenlik Kurumları prim borçlarını yapılandırırken müteaddit süre uzatımlarında bulunan hükümet, şimdide vergi borçlarına düşük faiz ve taksit olanağı getirerek hazineye kaynak oluşturmaya çalışıyor.
Yılbaşından bu yana toplam 12 milyar 785,74 milyon dolar dış borç ödemesi gerçekleştirebilen Hükümet, yeni özelleştirme programlarıyla elinde kalan son sermayeyi tüketme noktasında hızla ilerliyor. Milli Piyango, elektrik ve Halkbank özelleştirmelerine bel bağlayan Maliye´nin son girişimi gurbetçi paralarına göz dikmek oldu. ‘Yurtdışındaki dövizinizi getirin, kaynağını sormayacağım´ açıklaması yapılırken, Merkez Bankası yurtdışına döviz çıkışına fren koyma hesapları geliştirmeye çalışıyor. Ancak büyük çoğunluğu spekülatif faaliyetler ve yüksek faiz getirileri için Türkiye´de bulunan yabancı kaynaklı sermayenin yurtdışına çıkışı bir türlü engellenemiyor. Gelişmeler, Başbakanın sermayenin milliyeti olmaz söylemini de yalanlar nitelikte dramatik bir biçimde yaşanıyor. Yabancı yatırımcıların İMKB´de yılbaşında yüzde 72.37 oranında olan payı, yüzde 50´lere doğru hızla iniyor. Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Nazım Ekren, "Ortadoğu sermayesini Türk bankalarına çekmenin yollarını arıyoruz.” derken kaynak sıkıntısının da itirafında bulunmuş oluyor. İzlenen özelleştirme politikaları, kur politikası, ranta dayalı geliri özendirici politikalar Türkiye´nin rekabet gücünü kırıyor, ekonomi yabancı sermaye hareketlerine mahkum bir yapı halini alıyor. Bu da Türk ekonomisinin yapısını kırılgan ve küresel dalgalara daha açık hale getiriyor. Öte yandan Merkez Bankası döviz rezervleri de hızla erimeye devam ediyor. 10 Ekim tarihi itibarıyla 77 milyar 612 milyon dolar olan döviz rezervi bir hafta içinde 1 milyar dolara yakın eriyerek, 17 Ekim itibariyle 76 milyar 676 milyon dolara gerilemiş bulunuyor. Sözkonusu rezervin 3 milyar 272 milyon doları altın, 73 milyar 404 milyon doları ise brüt döviz rezervlerinden oluşuyor. Krizin bir başka olumsuz etkisi olarak zaten üstseviyelerde seyreden işsizlik oranlarının daha yukarılara tırmanması olarak ortaya çıkması bekleniyor.
SOSYAL KIYAMET
Krizin Türkiye için bir fırsata dönüşebileceği söylentisinin hiçbir somut verisi ortaya konulamazken, tam tersine derin bir buhrana dönüşebileceği fikri gittikçe güç kazanıyor. Siyaset bilimci Fukuyama, “Türkiye olası bir ekonomik bunalımın sirayet edebileceği tüm boyutların tam merkezinde yer alıyor. Türkiye çok gergin bir coğrafyada. Dünya pazarlarında büyük bir kırılma meydana gelirse Türkiye bu kırılmadan ilk etkilenecek ülkelerden birisidir” derken, “ olası bir bunalımın sızabileceği her boyutun tam olarak kalbinde yer alıyor” olduğumuzu iddia ediyor. Bu arada ekonomik suçlarda patlama yaşandığını da artık gözlerden saklanamıyor. Yargıtay tarihinde suç dosyası sayısı ilk kez 1.5 milyonu aştı. Bakılamayan binlerce dava zaman aşımına uğrama tehlikesiyle karşı karşıya. Toplumun yaşadığı ekonomik sıkıntılar kaçınılmaz olarak suç istatistiklerine de yansıyor. Yargıtay´a temyiz için gelen, önceki yıllarda 15 -20 bin civarında olan, elektrik, su hırsızlığı gibi dosyaların sayısının 100 bine dayandığı ortaya çıktı. Yine daha önceki yıllarda 25-30 bin kadar olan, karşılıksız çek nedeniyle açılan ceza davalarının sayıları da 45-50 bini buluyor. Hırsızlık ve gasp dosyaları 60 bini, sahtecilik ve dolandırıcılık dosyaları ise 20 bini aşmış bulunuyor.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.