Sirah Wahhaj-Mescid el-Takva İmamı Son yıllarda Müslümanların pek çok sorunla karşı karşıya kaldıkları Amerika'da yakın döneme kadar siyah ırka mensup kimselerin çeşitli ayrımcılığa maruz bırakıldıkları çoğumuzun malumudur. | |||
26/11/2008 | |||
Yeni Dünya'nın bu eski "öteki"leri bugün geçmişe göre daha rahat olsalar da toplumsal travmaların izleri hala belleklerde tazeliğini koruyor. 11 Eylül ile birlikte adeta Amerika'nın yeni "ötekil"eri haline getirilmek istenen Müslümanlara yönelik psikolojik baskı alanları siyahlara karşı oluşturulanlardan -misyonları itibariyle- çok da farklı değiller. Bu gerilimli ortamda ayrımcılığın odak noktası kimi zaman renk, kimi zaman da din olarak karşımıza çıkmakta. Siyah Müslümanlar ise böylesine bir arka plana sahip sosyal şartlarda her iki yönden baskıların merkezinde yer almış oluyorlar. Yeni Dünya'nın siyah Müslüman önderlerinden İmam Sirah Wahhaj'la konu hakkındaki sorularımıza cevap almak üzere Mescidel- Takva'da konuştuk. İmam Wahhaj'ın sorularımızı yanıtladığı dönemde ise (Ağustos 2008) Amerikan Başkanlık Seçimleri henüz gerçekleşmemişti. Hıristiyan Pazar Okulu öğretmeniyken 1960'lı yıllarda İslam'ı seçen Wahhaj, 1991 yılında A.B.D Temsilciler Meclisinde ilk kez namaz kıldırarak tarihteki yerini almıştı. Sirah Wahhaj Kimdir?Sirah Wahhaj, Kuzey Amerika Müslümanlarının son derece yakından tanıdığı aktivist bir Amerikalı muhtedi olup New York-Broklyn bölgesindeki Mescid el-Takva'nın imamıdır. New York'da doğup genç bir yaşta Hıristiyan Pazar Okulu öğretmeni olan Wahhaj sonradan Wilfrid Laurier Üniversitesi'nde biyoloji öğrenimi görmüştür. İslam'a yakınlaşması 1960'lı yıllara denk düşer. Hareketin öncüsü Elijah Muhammed'in ölümünden sonra Sünni Müslümanlığı seçip 1978 yılında Mekke'deki Umm al-Qura Üniversitesinde İslam ilimleri alanında çalışmalara başlar. 1981 yılında Brooklyn'de Mescid el-Takva'yı kurduğunda beraberinde 25 kişi vardır. Mescidi kurduğu bölge uyuşturucu satıcıları ile meşhurdur ve çevrede büyük bir temizlik hareketi başlatır; 40 gün boyunca önlerinde nöbet tuttuğu uyuşturucu dükkanlarının 15'ini kapattırır. New York Polis Örgütünün yanı sıra dünyanın çeşitli medya kuruluşlarının takdirini kazanır. Bu tarihten sonra Wahhaj birçok Amerikan İslami organizasyonlarında aktif rol alır; ISNA'da başkan yardımcısı olarak görev yapmasının yanı sıra 1997'den beri aynı derneğin Şura Meclisi üyesidir. Amerikan Müslüman Konsülü ve Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi (CAIR)'in danışma heyetlerinde yer almaktadır.Amerika'nın önde gelen imamlarından olan Wahhaj aynı zamanda son derece etkin bir konuşmacıdır. Birçok İslami konsey, forum ve panellerde yer alır; gençlere hitap ettiği üniversite konferansları ayrıca çok popülerdir. Medyanın yoğun ilgi gösterdiği Wahhaj'ın ulusal televizyon kanallarında birçok röportajı bulunmaktadır. 1991 yılında Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisi'nde ilk kez namaz kıldırarak tarihte yerini almıştı. -Siyah Müslümanlara karşı Amerika'da önyargı var mı? Aslında, trajikomik olan şu ki siyah Müslümanlara karşı yapılan ayrımcılık o kadar da fazla değil. İçinde bulunduğunuz zamanın tabiatını anlamak zorundasınız. Müslümanlara karşı ayrımcılık var, sorun bu ve bunun siyah olmamızla bir alakası yok. Geçmişte başka bir sorun daha mevcuttu: Siyah mücadele, yani bu ülkede Martin Luther King Jr. ve Malcolm X gibi kişilerin başını çektiği sivil haklar hareketi. Bu bir problemdi ve ama şimdi elhamdülillah Amerika Birleşik Devletleri Başkan adayı olan siyah bir adam var. Yani Amerika'nın bazı bölümlerinde hala süregelen bazı ırkçılık olayları mevcut, fakat bu durum büyük oranda değişti. Bu ülkede Colin Powell, Condelliza Rice ve diğer Afrika kökenli Amerikalılar gibi yüksek pozisyonlara gelen insanlar oldu. Öyleyse sorun şu anda İslam ve Müslümanlara ve göçmenlere karşı duyulan bir çeşit korkudur. Yakın geçmişe kadar, göçmenlere karşı daha fazla saldırı oluyordu; bilhassa Araplara ve Pakistanlılara karşı. Bu ilginç, çünkü Afrika kökenli Amerikalılar sivil haklar mücadelesi nedeniyle yıllar geçtikçe bu ülkede büyük oranda kabul görmüşlerdir. Bu nedenle, Müslümanlığı seçmeleri halk kitleleri için büyük bir sorun olmamıştır. Birçok insan gibi, bizim ailemizde de gayr-i Müslimler bulunmakta. Örnek vereyim; kızım Nafisa, Clara Muhammad adında bir Müslüman okulundan mezun oldu. Mezuniyetine katılanların yarısı Müslümanlar diğer yarısı ise gayr-i Müslimlerdi. Yani Müslümanlığı seçen Afrika kökenli Amerikalılar bu toplumda büyük bir olay değil ve insanlar bunu böyle kabul ettiler, ama Hükümet... Halk kitleleri sorun değil, ama Hükümet Müslümanlara, tüm Müslümanlara, daha az olmakla beraber siyah Müslümanlara karşı bir korku atmosferi yarattı. Bu nedenle, kişisel olarak ben olayı siyah Müslümanlara karşı daha fazla ön yargı olduğu şeklinde görmüyorum. Yerel bir bölgeye gittiğinizde, bölgesel hükümetle ilişkimiz çok iyi. Yerel polis departmanı ile ilişkilerimiz çok iyi. Yerel politikacılarla ilişkilerimiz çok iyi. Ulusal seviyede ise İslam karşıtı duyguların mevcut olduğu görülüyor. Ama bunu çok geçici bir durum olarak görüyorum. Her etnik yapı bunu yaşadı, Yahudiler, Latinler, İrlandalılar, Japonlar... Şimdi sıra Müslümanlarda. Bu geçecek, bir gün bu sona erecek. - Peki bununla mücadele etmenin en iyi yolu ne? Bununla mücadele etmenin en iyi yolu, sizin de söylediğiniz üzere, her zaman buna tepki göstermek değil, orada olmak, topluluk içinde bulunmak, toplumumuzun ve cemaatimizin daha iyiye gitmesi için olaya dahil olmaktır. Örnek vermek gerekirse, 1987 senesinde, bu bölgede bir uyuşturucu karşıtı kampanya yürütmüştük. Bu bölgeye ilk yöneldiğimizde, mescidin çevresindeki blokta birçok uyuşturucu evi bulunuyordu. Allah biz Müslümanlara yardımcı oldu ve biz bu evleri kapattırdık. O günden beri, bu bölge gelişti ve buradaki Müslümanların gayretleriyle ilerleme kaydetti. Bunu herkes biliyor. Dünyadaki tüm gazetelerin ilk sayfalarına haber oldu bu. Ülkenizin medya temsilcileri bile buradaydı ve bunu gündemlerine aldılar. New York Times Gazetesi ilk sayfasında Müslümanların uyuşturucu evlerinden 15 tanesini kapattığını yazıyordu. Şu an bu bölgede gezinirseniz, bir bloktan diğerine gidene kadar kırkın üzerinde Müslüman işletme göreceksiniz. Buraya ilk geldiğimde, bir tane bile yoktu. Peki, bunlar nasıl mı oldu? İlk önce mescidi kurduk, sonra Müslümanlar gelmeye başladı, mülk edindiler; iş yapmaya başladılar bir baktık ki her şey büyüdü ve genişledi. 1981 senesinde bu işe başladık ve hepsi Afrika kökenli Amerikalı olan 25 kadar Müslüman vardı. Şimdi, bir Cuma günü ortalama 1300 kişi dolayında insan geliyor. 29-30 farklı etnik yapı ve ulustan insan saydık. Böylece, beyaz Avrupa kökenliler, Afrika kökenliler, Asyalılar, Mısırlılar, tüm bu insanlar düzenli olarak geliyorlar buraya. %25 oranında Afrika kökenli Amerikalılarla başladık bu işe, şimdi Afrika kökenliler %30'dan daha az bir kısmı oluşturuyorlar. Bu yüzden ben siyah bir imam olsam da cemaate bakacak olursanız, karma bir yapı gözüküyor. İspanyol ve diğer etnisitelerden insanlar mevcut. Asyalılar da var.
-Göçmenler ve Afrika kökenli Amerikalı Müslümanlar arasındaki ayrılık düzeliyor mu? Tabii ki düzeliyor. Çünkü kilit şeylerden birincisi problemin varlığını kabul etmek. Hz. Muhammed (sav) Mekke'den Medine'ye göç ettiğinde, bilgeliğiyle. Muhacir ve Ensar arasında kardeşlik bağı oluşturmuş ve onları bir araya getirip şöyle demişti: "Sen Abdurrahman bin Avf, sen Saad bin Rebia ile kardeş olacaksın, sen de onunla." Muhacir ve Ensar'dan birer kişiyi bir araya koymuştu. O (sav) ne yaptığını çok iyi biliyordu. Hz. Muhammed (sav)'in bunu yapması bizim birbirimizi tanımamıza olanak sağladı. Allah Kuran'da şöyle buyurur: "Sizi uluslara, kabilelere ayırdım; birbirinizi tanıyasınız diye." Biz birbirimizi iyi tanımıyoruz, birbirimizi bilmiyoruz, birbirimizin haklarını da bilmiyoruz, değil mi? Peki biz Afrika kökenli Amerikalıların göçmenlerle oturmasını sağlayınca, beraber yemek yemelerine ve olayları tartışmalarına izin verince ne olur ki! Her etnik yapı kendi içine kapanıyor. Ama bu çabalarımızı sayesinde şimdi insanlar bir araya geliyorlar. Bazılarımız için hiç sorun yok. Bazıları içinse, belli başlı sorunlar olabilir, ama burada Long Island'daki mescitlerle ve bazı göçmen mescitleriyle işbirliğimiz var. -Aynen diğer bütün peygamberlere inanan Müslümanlara diğer peygamberleri açıkladığımız şekilde; Hz. İsa, Hz. Musa ve Hz. İbrahim'e inandığınız şekilde biz de bunun bir parçası olarak Hz. Muhammed (sav)'e inanıyoruz. Onların hepsi aynı kaynaktan geliyor; aynı Tek Tanrı'dan geliyor.- İşte böyle açıklıyoruz.. Bana göre en önemlisi O'nun bir elçi olduğunu; Allah'ın Elçisi olduğunu anlatmalıyız. Teksas'ta üniversitedeydim ve onların Kutsal Cuma dedikleri tarihteydi... Bir ders veriyordum; konferans salonu tamamen doluydu. Konu 'İslami açıdan Hz. İsa' idi. Harika bir olaydı. Oradaki profesörlerden biri şöyle dedi, 'İmam, bütün okul bu derse katılmalıydı.' Benim için Allah'ın Elçisi Hz. Muhammed (sav) hakkında konuşmak kolay; hem de çok kolay. Bu, sorunlarımızın en basitiydi. İnsanlar bu şahsiyeti öğrenmeliler ve bir gün onu tanıyıp sevmeliler. Londra'da ilginç olan bir şey var; onlarda en popüler ve ikinci en popüler ismin Muhammed olduğunu biliyor musunuz? Ancak, bu durum sadece Müslümanların değil de diğer kişilerin çocuklarına Muhammed ismini vermesi sonucu gerçekleşseydi, bu benim için daha fazla bir önem teşkil ederdi. Yani, bütün bunlar büyük bir Müslüman cemaatin ortaya çıktığını gösteriyor ve bu kişiler çocuklarına Muhammed adını veriyor. Bana göre bunda büyütülecek bir şey yok. Esas önemli olan gayr-ı müslimlerin çocuklarına Muhammed ismini vermeye başlamaları. İşte esas önemli olan husus budur. 1950'li yıllardan 1980'lere ve 1990'lara kadar olan dönemi düşünüyorum da; Amerika'daki en popüler kadın isminin ne olduğunu biliyor musunuz? Bu konuda herhangi bir fikriniz var mı? Mary... Hz. İsa'nın annesi Hz. Meryem'in anısına insanlar bu ismi koyuyorlar. Bu durum yıllar geçtikçe değişti. Yani yapmak istediğimiz şey ve benim çağrımın bir parçası olan şey, bu insanlara Hz. Muhammed (sav)'i tanıtmak ve onun ne kadar harika bir insan olduğunu onlara anlatmaktır. Bütün düşünce... Eğer dün gece Michelle ve Obama'yı dinlediyseniz, dinlediniz mi? Obama'nın ne yazık ki yapması gereken şey Amerikalı olduğunu kanıtlamak. O ve onun gibiler vatansever olduklarını ve ülkelerini sevdiklerini kanıtlamak zorunda. O, bu durumun kendileri üzerinde diğer adayların yaşamadığı bir baskı oluşturduğunu ifade ediyor. McCain ya da diğer adaylar Amerikalı olduklarını kanıtlamak zorunda değiller; Amerika'yı sevdiklerini kanıtlamak zorunda değiller. Fakat Michelle ve Barack Obama bunu defalarca kanıtlamak zorundalar. Aynen Müslümanların toplum içerisinde öteki olarak, dışlanmış olarak, bu ülkeyi el altından çökertmeye çalışan beşinci koloni olarak hor görülmesi gibi. Bizler bu ülkeyi sevdiğimizi ve buranın bizim ülkemiz olduğunu kanıtlamaya devam etmek zorundayız. Yani, bilirsiniz; terörist olmadığımızı kanıtlamak zorundayız. Hz. Muhammed (sav)'i anlatmak benim için kolay bir şey. Fakat bildiğiniz gibi diğer şeyler zor.
|
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.