T a r a f s ı z D e ğ i l i z

(anadoluhaber) Baran Dergisi 102. Sayı Çıktı!.. Tüm Bayilerde!




102. Sayı Çıktı!.. Tüm Bayilerde!




bu destan
suların akısı gibi
küfrün surlarına tırmanısın
ve ilklerden baska örnek tanımaksızın
savasanların
sen! anadolunun sahibi
sen! beklenen
sen! kurtulacak
ve kurtaracak olan
duy milyonlarca hasretin sesini
sen eryürek nasipli
beklenen sensin
özlenen sensin
gözlenen sen...
BARAN'dan - 102

Şeytan Unutturur* Allah Hatırlatır!

Yanlış bir algılamayı düzeltmekte fayda var;

Dünyayı etkisi altına alan ekonomik kriz baş gösterdiğinden dolayı Amerika çöküyor değil; Amerika çöküş sürecini yaşadığından dolayı ekonomik kriz baş göstermiştir.

Nasıl ki* kendisi için stratejik öneme sahip Afganistan'dan mağlubiyetle dönmesi Sovyetlerin çökmesine sebep olduysa* 91 ve 2003'te Irak'a yapılan saldırıların neticesi de Amerikan imparatorluğunun çözülüşü ve çöküşü olmuştur.

Irak'ın da Amerika için nasıl bir stratejik öneme sahip olduğu malûm.
Irak yenilgisi Amerika'ya duyulan güveni sarsarken buna bağlı olarak dolar da itibarını yitirmiştir. Beraberinde de kriz geldi.

Özellikle kendi kamuoyuna derdini anlatabilmek için Amerikan hükümetine bir "zafer" lazım. Bölgedeki bütün işbirlikçilerin el birliği ederek Amerika için oluşturmaya çalıştıkları imaj* işte bu sahte "zafer" etrafında aranmalı.

Son haftalarda Ankara'daki "Amerikan Tazıları"nın Irak'ın kuzeyindeki kendi devletine ihanet etmiş hain yapılanmayla beraber sergiledikleri fotoğraf* bu sahte "zafer" hedefine yönelik.
Tekrar edersek; Birleşmiş Milletler (Domuzlar Diktatoryası) kararlarına aykırı olarak* kimyasal silah bahanesiyle Irak'ı işgal eden Amerika* Irak direnişi karşısında ilk önce çözülmesine* sonra da çökmesine sebebiyet verecek tarihinin en büyük mağlubiyetini almıştır.

Zaten 91'deki ilk saldırısı da İBDA Mimarı'nın ifadesiyle* "mağlubiyetten beter bir zafer"le sonuçlanmıştı.

Irak'ta iddia ettiği gibi* en ufak bir kimyasal silah bulamayan işgalci düşman bu sefer saldırısını Irak'ı "demokratikleşme ve özgürleştirme" yalanı üzerine oturtmaya çalıştı.

Yerli işbirlikçileri eliyle İslâm milletinin kahraman evladı Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'i şehit etti.

"Ülkeyi baskıcı bir diktatörden kurtarıp demokratikleşmesini sağladı." (!)

İşin "özgürlük" kısmında ise* kendi devletine ihanet eden çapulcu Talabani ve Barzani yönetimindeki Irak'ın kuzeyini ilk olarak 90'lı yıllarda "uçuşa yasak bölge" ilan ederek merkezî Irak hükümetinin idaresinden koparmaya çalışmış* 2003 saldırısından sonra ise* ihanetin karşılığı olarak orayı* özellikle Ankara'daki "Amerikan Tazıları"nın yardımıyla bağımsız bir hâle getirmiştir.

Irak'ta hiçbir kimyasal silah bulamayan Deccal Komitesi* kendi kamuoyuna kayıplarının ve işgalin meşruiyetini anlatmak için "kimyasal silah bulamadım* ama baskıcı bir diktatörü devirerek ülkeyi demokratikleştirdim ve baskı halkında tutulan insanları da özgürleştirdim." demenin hesabı içinde.

Bu hesabın tutması için en büyük yardımı da Ankara'daki "domuz topu koalisyonu"* Irak Devlet Başkanı Şehid Saddam Hüseyin'i* Irak devletini ve Irak halkını kalleşçe arkadan vurarak yaptı. Netice* 91'den bu yana savaş ve ambargoyla katledilen insan sayısı üç milyon diye telaffuz edilirken* yerinden yurdundan edilenlerle ve sakat kalanlarla bu sayının gerçekte kaç milyon olduğu bugün için bilinmemekte.

"Ermeni soykırımı"ndan bahisle* "özür diliyoruz" kampanyası başlatan "Amerikan tazıları"ndan hiçbiri* bırakın ARAP SOYKIRIMI ifadesini kullanmayı* tek satır bu işgalden Amerika aleyhine bahsetmezler.

Ama iş İslâm* Türk* Arap düşmanlığına gelince "Ermeni Soykırımı* Kürt Soykırımı" mavallarıyla en ön sırada İslâm'a* Türk'e ve Arap'a havlamaktan geri kalmaz bu liberal çapulcu tazılar!

Ermeni meselesinde bizce son tahlilde söylenebilecek en ileri ifade "karşılıklı kıtalleşme" olabilecekken* İslâm Milletinin Halifesi'ne ve o topraklarda yaşayan gayrı Müslimlerin de sultanına (Cennet Mekân Ulu Hakan Abdulhamid Han) suikast girişiminden çekinmeyenlerden* siyasî bir tabir olan "soykırım" ifadesiyle emperyalizmin kucağında özür dileme isteği ancak ve ancak ihanetle izah edilebilir.

Uluslar arası hukukta dahi geçtiği üzere; bir devlet* başka bir devlet ile savaş halindeyken kendi iç unsurları tarafından arkadan vurulduğunda o devlet kendini korumak için arkadan vurmaya çalışan hain tayfasına uygun göreceği her türlü cezaî müeyyideyi uygulayabilir.

Diğer taraftan meseleye baktığımızda ise* bu "özür diliyorum"cu tayfa* İslâm ve Türk tarihini redd-i miras etmiş* hedonist* ateist ve vatansevmez liberal çapulcu Amerikan tazılarıdır. Nereden bakarsanız bakın; Ermeni meselesini hakkıyla konuşacak tayfa bunlar değil.

Bu meseleyi zamanı gelince* şartlar olgunlaştığında* kendi hür idaresiyle Ermenilerle oturup konuşacak olan* redd-i miras etmemiş* bu toprakların gerçek sahipleri İBDA bağlılarıdır.
Çanakkale'de 250 bin askerimizi şehid eden İngiliz* ANZAK ve yahudi sürülerine de Müslüman Türk'ten özür diletmeyi düşünüyorlar mı acaba?

Ya Fransa?

Cezayirli Araplardan ve Türklerden özür diler mi sizce? Hâkeza Libya?

Okyanusun öbür tarafında Avrupalı* katil* ırz düşmanı ve kanun kaçaklarının Amerikan kıtasında Kızılderililere yaptıkları?

Beyaz adamın Afrika'da siyahîlere yaptığı?

Bu örnekleri istediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz.

Çünkü Batı tarihi bunlarla dolu.

İngilizler tarafından İstanbul işgal edilme aşamasındayken "Ermeni kırımı" ve "İngiliz düşmanlığı"yla ideolojik kimliğine bakılmaksızın suçlanan birçok insan* sürek avıyla yakalanıp ilk önce meşhur Bekirağa Bölüğü'ne* oradan da Malta'ya sürülmüştü. Bu anti-İngiliz İslâmcı ve vatanseverler sürek avıyla İngilizler tarafından aranırken o zaman bu insanların taktığı adla* yanlarında işbirlikçi "Ermeni Tazıları" İngiliz düşmanlarının yakalanması için görev yapardı.

"Ermeni Tazıları"nın yerini bugün Amerikan politikaları doğrultusunda görev yapan işbirlikçi Amerikan Tazıları almıştır.
Bu Amerikan Tazılarının "özürdiliyoruz" kampanyasıyla güttükleri gaye bir taşla iki kuş vurmaktır. "Soykırım" bahanesiyle İslâm ve Türk düşmanlığı yapılarak* anaların kızdıkları zaman "Ermeni dölü"* "Yunan tohumu" diye azarlayarak büyüttükleri bir nesil üzerinde suçluluk psikolojisi oluşturmakken* diğer taraftan da Ermeni meselesi üzerinden ihaneti meşrulaştırmak.

"Zamanında hakimiyeti altında yaşadıkları devleti arkadan vurmaya çalışan Ermenilerden özür dilediğimize göre* demek ki Şehid Saddam Hüseyin'i ve Irak devletini arkadan vuran zümrenin ihanetinden bahsedilemez veya anlayışla karşılayıp meşru görmek lazım!"
"Özürdiliyoruz"cuların güttükleri en önemli gaye budur!

Cumhurbaşkanı A. Gül Kerkük'te Talabani'yle buluşacaktı. İslâm temelli Irak İstiklâl Savaşı'nı veren Iraklı vatansever mücahidler tarafından kendi devletine ihanet eden ve düşmana kapıları içeriden açan hainler* terörist faaliyetler için bir lokantada bulunurlarken imha edildiler. İçlerinde yasadışı terör örgütü liderlerinden Talabani ve Barzani'ye bağlı üst düzey bir çok yönetici* inanan vatan mücahidleri tarafından "etkisizleştirildi"

Gül'ün Kerkük ziyareti Ocak'a ertelendi* bahane de kulağı.
Başka bir vatan haini Haşimî Türkiye'ye geldi.

Teröristbaşı Talabani* "etkisizleştirme operasyonu"ndan sonra bütün cesaretini toplayak Kerkük'e geldi.

Diğer bir vatan haini Raşit Dostum da* geçen haftalarda geldi.
En sonunda yasadışı terör örgütü İsrail'in başı Olmert Türkiye'ye geldi.

Bütün bu geliş gidişler sürerken "Amerikan Tazıları" da "özürdiliyoruz" kampanyası başlattı.

Bu kampanya Ermeni meselesi üzerinden belki de insanlık tarihinin en büyük ihanetlerinden biri olan Irak'taki ihaneti meşrulaştırma gayesi gütmektedir. Kampanyacılar bunun çok şuurunda.

İhaneti ilk önce zihinlerde kırarak meşrulaştırma gayreti içindeler.
Savaş halindeki devlete Ermenilerin yaptığıyla* savaş halindeki Irak devletine Kürd'ün haininin yaptığı arasında ne fark var?
Başa dönersek bütün hesaplar Amerika'ya acilen lazım olan bir "zafer" imajı sağlamak için.

Bunu yaparken de tek gayeleri* samimi Arabla* samimi Türk'ün arasına Türk'ün* Arab'ın ve Kürd'ün haininin oluşturduğu Siyonist bir duvar çekmek.

Böyle giderse elli yıl sonra da Arab çocuklarının içlerinden devşirdikleri hainlerle* Irak Devletini arkadan vuran hain Kürtten ve hain Şiîden özür dilettirecekler…

Ya burada "Lozancı" olup* Irak'da "Sevrci" olanlara; hattâ bizzat "Sevrci"liği dayatan eli silahlı Turuncu Bal Kabaklarına ne demeli?!
"Verecek bir çakıl taşımız* böldürecek bir karış toprağımız yok" diyen Lozancılar* Irak senin babanın çiftliği mi de* bölünmesine her türlü desteği veriyorsun ve orada "Sevrcilik" oynuyorsun. O zaman otuz yıldan beri burada niye Kürtlerle savaşıyorsun?

Türk ordusunun misyonu Kürtlerle savaşmak mı? Veya soruyu şöyle soralım:

Türk ordusu otuz yıldan beri Kürtlerle savaşmasaydı ne iş yapacaktı?

Yoksa Türk ordusu gerçek misyonunu yerine getirmesin diye birileri tarafından özellikle mi burada Kürtlerle savaştırılıyor?

İstiklâl Savaşı vermiş bir ordu* İstiklâl savaşı veren bir milleti destekleyeceğine* o milletin acıları üstüne Irak'ın kuzeyinde olduğu gibi çapulculuk diyebileceğimiz hesaplar yapar mı?

Bağlılık iddia ettiğiniz M. Kemal* "bağımsızlık benim karakterimdir" demiyor mu?

Bağımsızlığı için savaşan Iraklı mücahidleri arkadan vurmak bu anlayışla ne kadar örtüşüyor?

Terör örgütü NATO'da hâlâ kalarak hangi bağımsızlıktan bahsediyorsunuz?

Sen bir karış toprağını vermezken* Irak devleti ve milleti topraklarının kuzeyini işbirlikçilere ve kendilerini arkadan vuranlara niye versin?

Musul* Kerkük* Telafer ve o bölgedeki yerüstü/yeraltı kaynakları düşmana karşıİslâm temelli İstiklâl Savaşı veren Iraklı Vatan Mücahidleri'nindir. Buralarda gözü olan Amerikan Tazıları* Iraklı mücahidlerin akıttığı kanda boğuluyor* boğulacak!

Şehadetinin ikinci yıldönümünde Ebedî Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in ruhu emperyalizme karşı türküler söylüyor* tekbirler getiriyor.

Biz bu sesi duyuyoruz* ya siz?

İslâm-Türk düşmanlığını meslek haline getirmiş Amerikan Tazıları günü geldiğinde bakalım kendilerini kurtarmaya yetecek kadar hızlı koşabilecekler mi?

Şeytan unutturur* Allah hatırlatır;

Yapılan kalleşliği* ihaneti ve Arap soykırımını unutmayacağız* unutturmayacağız!
GENEL YAYIN

Dünya Medyasında

TAZA DİN ve BARAN




Geçtiğimiz hafta okuyucularımıza Orta Asya Temsilcimiz Dilmurad Abdibâki Yvasev'in kaleminden duyurduğumuz TAZA DİN Hareketi'nin Kırgız Resmi Haber Ajansı KABAR'da düzenlediği basın toplantısı* tüm dünyada yankı bulmaya devam ediyor...

Başta Kırgızistan* Kazakistan* Özbekistan ve Türkmenistan'ın aralarında bulunduğu Büyük Doğu-Asya Coğrafyasında birçok Televizyon ve gazetelerde haber olan basın toplantısı* Rus sitelerde de geniş yer buldu...




Ayrıca* aralarında İngiliz BBC* Fransız TV2 televizyon kanalı dışında* birçok Avrupa ve Amerikan sitelerinde de yankı yaptı. Bir çoğunca "Özel Haber" spotuyla verilen ilgili haberleri dergimizde yayınlamaya devam edeceğiz...

Öte yandan TAZA DİN Hareketi'nin gerçekleştirdiği basın toplantısınI haber yapan Ermenistan'ın ArmaniaNews ajansı başta olmak üzere* aralarında Fransa'da yayın yapan Ermenilerin yayın organı Armanian Nouvelles dergisinin de bulunduğu bir çok Ermeni yayın organı ve internet sitelerinin de* TAZA DİN ve BARAN Dergisine büyük tepki gösteren haber/yorumlarını siz okuyucularımızla önümüzdeki sayılarımızda paylaşacağız...

TAZA DİN'in yüzlerce internet sitesinde habere konu olan "İslâm Âlemine Sesleniş" bildirisinin tesirini aşağıdaki haberden takip edebilirsiniz:
Devamı BARAN Dergisi 102. Sayıda...

BARAN 102'den Başlıklar




Allah'ın iradesi saddamdır!
"Upuzun kapıların

secde ettiği yerde"...

2006'nın 30 Aralık sabahı, şafak sökerken İslâm milletinin kahraman evlâdı, vatan mücahidi Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, Anglo-Fars (Aryan) istilâcıları şehâdete ulaşarak nasıl mağlup etti, şahit olmadın mı?... Kâfir-münafık ittifakına karşı Irak'ı savunurken, varlığını Allah'ın tekliğine nasıl kurban edip şehâdet ettiğine?... Allah'ın da Saddam Hüseyin'i mükâfatlandırıp, ebediyen muzaffer kıldığına? Allah katına çıkmak üzereyken hakaretler ederek onu aşağıladıklarını zanneden Kadisiye kaçkını kılıç artıklarını "kılıç gibi durarak" nasıl ezdiğine?
Devamı BARAN Dergisi 102. Sayıda...

HER ZAMAN BAŞLAR DİK
MORALLER YÜKSEK!

Kâzım GÖKBAYRAK
Asil bir davanın mensuplarına mahkûm tavır hiçbir zaman yakışmaz. Çağlarüstü Mutlak Fikrin mensuplarına çağın meselelerine karşı kayıtsızlık ve kayıtsızlığın doğurduğu mahkûmluk yakışmaz İslâma Muhatap Anlayış'la hâkim olabilmeli, ne yapacağını bilmeli.
Her zaman başımız dik ve moralimiz yüksek olmalı; Müslüman dünyaya her zaman tepeden bakmalı. Öte dünyanın inancı ve şevkiyle, yılmadan usanmadan iş yapmalı. Bu dünyanın bela ve musibetine de bilerek göğüs germeli, bizim için hayırlısının böyle olduğuna inanmalı…

Müslüman (Akıncı) için her gün taze bir başlangıçtır; "Her gün yeniden doğarız, bizden kim usanası".
Mekân-gönül ilişkisiyle ilgili bir tedai… Bir bayram namazı… Kubbeye doğru helezon varî yükselen tekbir-i şerifler… İbadet mekânındaki kubbe, kapalı mekânda göklere ulaşma fikrini veriyor, gökkubbenin altında, Allahın huzurunda olmanın zevk ve heyecanı.
Sabahın diriliği, ibadetin her ân yeniliği ve en üstün ibadet cihadın fazileti…
Devamı BARAN Dergisi 102. Sayıda...


"BOP Çöktü!" Ve Ermeni Meselesi
Bâkî AYTEMİZ

"BOP çöktü!"…

Bu bir itiraf…

Ama ne itirafın kendisi, ne de itirafın sahibi sıradan biri değil.
İtirafı yapan, Tayyip'in Dışpolitika Başdanışmanı Ahmed Davutoğlu…

Yani?

İtirafın sahipleri, hani şu Tayyip'i "BOP'un Eşbaşkanı" yapan, "reelpolitik" denen emperyalizme yardakçı kahpe politikasının mucidleri…

İtirafın sahipleri, hani şu Amerika'nın Irak'ta milyonlarca müslümanı katlederken ırz düşmanı, bebek katili cani conilerin lojistiğini sağlamaktan mesul olanlar…

İtirafın sahipleri, hani şu İncirlik'i Guntanamo'ya köprü yapıp, yüzlerce müslümanın Guantanamo işkencehanesinde tezgâha alınması için kendi kanunları hilafına İncirlik'in kullanılmasına izin verenler…
İtirafın sahipleri, hani şu El Kaide operasyonları yapıp, binlerce müslümanı gözaltına alan, yüzlercesini tutuklayan ve sorgularına CIA ajanlarını davet edenler.

Bir de yüzsüzler ki…
Devamı BARAN Dergisi 102. Sayıda...


"Aptallar İçin Soykırım Rehberi"
Gazanfer GÜR - İKTİBAS
Toplu katliam, ne zaman soykırımdır ne zaman soykırım değildir!
Farkındaysanız Ermenistan`daki Ermenilerin fazla sesi çıkmıyor. Gürültüyü yapanlar Ermenistan dışındaki "tuzu kuru" olanlar.
Yoksulluk ve yokluk içindeki Ermenistan Ermenilerinin binlercesi turist vizesiyle geldikleri Türkiye`de kaçak olarak çalışıp ekmek parası kazanıyorlar.

Türk Hükümeti bu kaçakları toplayıp sınır dışı edecek diye ödleri kopuyor. Keşke bu kaçakları Fransa veya ABD`ye gönderebilme imkanımız olsa da Ermeniler nasıl bir muamele ile karşılaşacaklarını görseler! Ermenistan`ın en önemli sorunu ise Türk sınırının kapalı olması. (…) Belki de Türk Hükümeti, Ermenistan sınırını 3 ay süre ile açıp tekrar kapasa Ermeniler neler kaybettiklerinin daha çok farkında olurlar.
Devamı BARAN Dergisi 102. Sayıda...


Zorla Şarap İçirilen Bir Kuvvet Komutanı
Murad SALİH

Bir GKB insanlıktan, ahlâktan, haktan, hukuktan ve nezaketten bu kadar uzak, bu kadar saygısız, bu kadar kaba, bu kadar görgüsüz bir davranışı, kendisinden sonra o makama oturacak olan yaşlı başlı bir komutana nasıl reva görebilir?

Hadi o yaptı bir ayılık...

O yemekte bulunan diğer üç komutan, kendilerinden daha kıdemli olan bir mevkidaş ve meslekdaşlarına reva görülen bu insanlık dışı muamele karşısında nasıl suskun kalabilir veya bu alçakça hakarete iştirak edebilir?

Hadi, onlar da tencere-kapak ilişkisi gibi bir ilişki içinde bu kabalık/seviyesizlik/terbiyesizlikten hoşnut oldular...
Ya bu hakarete doğrudan maruz kalan komutan, kendisine yapılan bu hakarete o anda, eliyle-diliyle ve misliyle mukabele etmek yerine, kendine uzatılan şarap bardağını gıkını bile çıkarmadan lıkır lıkır nasıl içer?

İnsanlık, askerlik, dostluk, arkadaşlık, şeref, haysiyet, bu çirkin tablonun neresindedir?

Biz de burada arpacı kumrusu gibi "ulan dünyanın en büyük ordularından biri, Süleymaniye'de kafasına geçirilen ABD çuvalını niye çıkaramadı" diye düşünüp duruyorduk...
Şimdi anladık...

Astı olan bir kuvvet komutanına zorla şarap içirmeyi marifet zanneden GKB ile buna yardım ve yataklık eden HKK, DZKK, JGK ve -getirilen şarap bardağını getirtenin kafasına fırlatmaktan bile aciz- KKK gibileriyle bu işin oluru mümkün mü kardeşim?..
Yukarıda özetlediğimiz şanlı tarih-büyük miras nerede?
Bu çapsız cüceler nerede?..

Galiba düğümün çözümü şu iki soruya bağlı:…
Devamı BARAN Dergisi 102. Sayıda...


VATANSEVMEZ
Cumali DALKILIÇ



Çapulcunun sevdiği ve savunduğu bir "kıymet" yoktur.

Hiçbir şeye inanmamak da çapulcunun tabusudur.

Tek "kıymet", ona bu imkânı tanıyor: İnsan suretinde olmak…

Yaşayıp yaşamadıklarının hiç de önemi olmayan bu çapulculardan bir avuç kadarı, Türkiye'de de yaşıyor.

Aralarında, çapulculuğun "edebiyat"ını da yapabilen, aile boyu çapulcu Altan familyasını tanıyorsunuzdur.

Çetin, Ahmet ve Mehmet Altanlar…

"Değer"lendiriyoruz.

Altanlar için Türkiye'nin manzarası çok karışık. Tablo fena halde karanlıkmış.

Bunalımlarını gizlemiyorlar.

Altanlardan Ahmet yazmış:

"Öylesine karışık bir dönemden geçiyoruz ki "tabular" bizi boğuyor.
Soluk alamaz hale geliyoruz.
Vatan, millet, Atatürk, din, ırk...
Sıkılıyorum ben bazen bunlardan.
Ne olur vatanımı sevmezsem?
Niye milletimi seveyim?
Atatürk'ün fikirlerinden hoşlanmıyorsam ne olacak?
Dinsiz olma hakkımı niye kaptırayım?
Irk sözünün eninde sonunda bir baskıya dönüşeceğini neden söyleyemeyeceğim?
" (09.12.08 BERTaraf)

90'lı yıllardan beri dinsiz oluşuna önce "empati", şimdi de Atatürk'ü "sevmeyebilmek"le Atatürk ismi üzerinden müslümanlarda sempati uyandırmak sıkıntısına giren Altan'ı baskı altında tutan şeyler nelerdir?

Din, vatan, millet…

Bu üç şeyi "sorgulayarak", dinsiz, vatansız, milliyetsiz bir "hayat tarzı"nı -geçirdiği evreler bir tarafa- savunuyor ve başlıyor savurmaya:

"En sevilen klişelerden biri "vatan sevgisidir".
Bu ülkede vatanını sevmeyen kimse yoktur.
Peki, neden seviyorsunuz vatanınızı?
Vatan, bir toprak parçasıdır.
"

Şimdi burada yürütülen mantığa dikkat:
Devamı BARAN Dergisi 102. Sayıda...


"İnsanın 'Söyleyemeyeceği Şeyler Düşünmesi' Ne Anlama Gelir?"



BLOKNOT - Şükrü SAK
Hadiselerin yoğunluğu içinde gürültüyü gitti, fakat yine de bir ucundan meseleyi, 'bilgi notu' niyetine değerlendirmeye çalışalım....
Geçtiğimiz haftada;

"İşte tam da Türkiye'nin gerçek fotoğrafı bu!"

Denilebilecek çok ilginç bir gelişme yaşandı;

TC'nin Cumhurbaşkanı öyle bir laf etti ki; meseleyi biraz okumaya çalışanlar;

"Hadise budur!" dediler...

Herkesin "düşünmediği" şeyleri dahi paldır küldür söylediği bir ülkenin Cumhurbaşkanı, meğerse, "Kürt sorunu" konusunda;
"Söyleyemeyeceği şeyler de düşünüyor"muş...

Vallahi billahi süper!..

Nasıl diyelim;

Harika;

"Söyleyemeyeceği şeyler düşünen" bir Cumhurbaşkanımız var!.
Bayıldım ben buna...

Değil mi ya;

"Söyleyebileceği" şeyleri düşünmek varken, o tutmuş, Kürt meselesinin çözümü konusunda;

"Söyleyemeyeceği şeyler düşünüyor" muş...
Devamı BARAN Dergisi 102. Sayıda...

Kudurdunuz Mu?!
BARAN


Şu resimde ne var?

Fettoş denilen zibidiyi Metallica'nın bateristi yapmış birileri.

Demokrasi dinine göre hoş bir espri…

Böyle bir espriyi eleştirme hakkı kimin olabilir?

Cevabı yine biz verelim: Demokrasi dinine inanmayan, "iyinin olmadığı yerde güzel de yoktur!" diyerek, Mutlak Güzel kavgasını verenlerin…

Fakat bu bilgisayar uyarlaması karşısında (ki bu kare hareketli görüntüden sadece bir kesit ve www.bobiler.org adlı internet sitesinde hareketli orijinal görüntü mevcut) demokrasi dini içinde kendine ayrı bir din kuran Fettoş'un ümmeti kudurmuş…

Allah Resulü'nü aşağılamak üzere Danimarka başta bütün Avrupa ülkelerinde ve Amerika dâhil karikatürler yayınlanırken…

Sesleri solukları çıkmayanlar…

İbdacılar buna karşı gösteriler düzenlerken, bu gösterileri "provakasyon" diye yaftalayarak milleti iştirakten uzak tutmaya çalışan, böylece milletin emperyalizme olan nefretini, Allah Resûlüne yapılan hakarete karşı tepkisini göstermesine mani olan…

Hakaret resimlerinin yayının durdurulması için Avrupalılardan hoşgörü isteyen…

Şimdi, adamı peygamber yerine koyup bu animasyonu yayınlayanlara saldırıyorsunuz... Yayınlanan görüntüleri Allah Resûlü'ne yapılan saldırı ve hakaretlerle bir tutuyorsunuz…
Devamı BARAN Dergisi 102. Sayıda...


-----------------
Salih MİRZABEYOĞLU: İNSAN
-----------------


Röportaj:


İstanbul Üniversitesi
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Biyofizik Anabilim Dalı

Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR:

Her Canlının Bir Elektrik Direnci Vardır! 

"Bizim kulağımız öyle bir yapı ki inceledikçe, biliyorsunuz kulak üzerinde iki tane Nobel var. Yani geliyor o koklea üzerinde olan o zar titreşiyor.

Üzerinde titreşen tüyler var. O titreşir titremez mekanik enerji Elektrik İmpuls'a dönüşüyor. Beyin ses almaz! Gözden de beyine görüntü gitmez;

Elektrik İmpuls gidiyor! Bu mânâda biz robotuz ve elektrikle çalışıyoruz

**
Hologram var. Lazerle hologram yapılıyor; üç boyutlu görüntü oluşturuluyor. Amerika'daki seçim günü CNN verdi. Obama'nın seçimlerinde. Bu yeni değil. Amerika'da kullanılıyor ve en çok da büyük mağazalarda kullanılıyor. Bir manken karşında beliriyor ve şak diye elini koyuyor, elinde de o son model saatin reklamı var, "ister misiniz?" diye soruyor. Sen şaşırıyorsun "bu nerden çıktı karşıma" diye.

**
Evet! O artık bir Siborg! Benim meselâ derste sunduğum makine ve insan etkileşimi. Prof. Warwick ne yaptı adam biliyor musun? Koluna bir tane çip yerleştirdi. İlk versiyon! Bu çipin bir görevi var, geldi oturdu bilgisayarın başına çip devreye giriyor, şak! bilgisayar açılıyor. Ekrana geliyor "hoş geldiniz Mr. Warwick" diyor, "bilgisayar kullanımınıza hazır". Amaç ne?

**
Bakın burada şimdi retinal implant, yani gözü görmeyen insana, bu cihazlar-çipler takılıyor. Kopya kulak mesela. Ben kulakla da çok uğraştım. Yani bizim kulağımız gerçekten, düşünebileceğimiz bir evrimleşme olayını kabul ettiğimiz zaman, evrimleşmede yapılabilecek en güzel organ."
Devamı BARAN Dergisi 102. Sayıda...

İKTİBAS Röportaj:


Mısır Suhac Üniversitesi Türk Dili Hocası
Dr. Sabri Tevfîk HAMMÂM:

"Başyücelik Devleti,
Benzeri Bulunmayan
ve Her Müslüman'ın
Temel Bilgi Kaynağı Sayılabilecek Türden Bir Eser"

"Biz "Başyücelik Devleti" adlı eseri tercüme etmeyi uygun gördük. Çünkü bu eser benzeri bulunmayan ve her Müslüman'ın temel bilgi kaynağı sayılabilecek türden bir eserdir. Farklı özellikleri olan, her Müslüman aydının aradığını bulabileceği bir eserdir. Yaşanan olaylara bir cevap niteliğinde olan bu eser, dünyadaki güç paylaşımı ve neredeyse yaşanan olayların merkezi haline gelen Ortadoğu bölgesinin rolünü belirleme konularında eser sahibinin görüşlerini açıklamaktadır.

**



Çevirmenler olarak bu eseri tercüme ederken pek çok zorluklarla karşılaştık. Yazarın girift üslubu, pek çok yabancı sözcük ve batılı terimler kullanması, uzun cümleler, birçok cümlede sembol ve gizemli kelimeler kullanması, karşılaşılan bu zorluklara örnek verilebilir. Biz böyle bir kitabın bu şekilde olması gerektiği için belki yazarı mazur görebiliriz. Çünkü yazar bu eserde bütün kültürlü seçkinlere hitap ediyor. Bu yüzden birçok meselede ima, açık konuşmadan daha zarif olabilir. Bunun yanında yazar, kendi kültürel derinliğini ve yaratıcı gücünü göstermek istemiş olabilir. Çünkü yazar ve edebiyatçı Necip Fazıl ile Sezai Karakoç da bunu, zarif ve derinlikli bir edebi üslub olarak kullanmışlardır. Bizim yazarımız da kendi çağının en kültürlü, zarif ve derinlikli bir yazarıdır ve bu alanda ün salmıştır. Yazarın sözünü ettiği sorunların ve meselelerin son derece önemli ve hassas oluşu, onun bu üslubu kullanmasını gerektirmiş olabilir.

**
Salih Mirzabeyoğlu'nun fikrî kişiliğinin oluşmasında Necip Fazıl'ın büyük etkisi vardır. Necip Fazıl ki Türkiye'nin ve İslâm dünyasının en büyük düşünürlerinden biri olarak kabul edilir. Necip Fazıl'ın çalışmaları hem Arap dünyasında hem de İslâm dünyasında büyük ilgi görmüştür. Çünkü Üstad Necip Fazıl, gerçekten büyük bir edebiyatçı ve düşünürdür. Bu yüzden o, Türkiye'de İslâmî eğilimin köklerini sağlamlaştıran bir fikir okulu olmayı hak ediyor.

**
Salih Mirzabeyoğlu'nun bu eserinin Arapça'ya tercüme edilmesi bizi mutlu etti. Ancak diğer çalışmaları da tercüme edilirse bu bizi daha çok mutlu edecektir. Çünkü Salih Mirzabeyoğlu, ansiklopedik düzeyde bilgiye sahip büyük bir İslâm düşünürüdür. Onun, doğuda ve batıda yeryüzündeki bütün Müslümanları ilgilendiren özel düşünceleri vardır. Bu yüzden o, İslâm dünyasındaki çağdaş düşüncenin öncülerinden biri sayılır ve tüm çalışmaları bütün dillere özellikle de Arap diline tercüme edilmelidir."
Devamı BARAN Dergisi 102. Sayıda...

İBDA-C'YE 'EL' KATMIŞ
Necdet PEKMEZCİ - İKTİBAS
Öncelikle, duâlarımızın her ân Kumandan'ımızla siz gönüldaşlarımızla ve dünyanın dört bir tarafında cihad eden Müslüman din kardeşlerimizle birlikte olduğunu belirterek Allah'ın selâmı üzerine üzerinize olsun demek istiyorum.

Ben evli, üç çocuk annesi ve uzun süre eşinin cezaevi yolunu gözlemiş bir ev hanımıyım. Şükürler olsun eşim şu ân yanımızda. Allah, bütün ayrı Müslüman kardeşlerimizi –başta Kumandanımız olmak üzere- sevdiklerine ve ailelerine kavuştursun duâsını her ân etmekteyim. Bu satırları geçen sayınızdaki Kâzım Gökbayrak'ın yazısı üzerine yazmak ihtiyacı hissettim.

"İnkılâb-değişim, önce içimizde, tavır ve davranışlarımızda olacak" demiş Sayın Gökbayrak ve ne de güzel söylemiş… Tabiî yine kendisinin de ifadeleriyle "lafta" olmamak kaydı şartıyla…

Söylemek istediklerimi fazla uzatmadan Kumandanımız'ın bizlere yaptığı bir espriyi sizlerle paylaşmak isterim:

Kartal Cezaevi'nde eşlerimizle muhabbetli sohbet ettiğimizi gördüğünde, "şimdi bunu bir şey zannediyorsunuz; çıktıklarında görürüm sizleri" demişti gülümseyerek…
Devamı BARAN Dergisi 102. Sayıda...


"Kartondan Adamlar Cemaati"; FETULLAHÇILAR
Sezai KIRLANGIÇ
Üfürükten mi deseydik yoksa?

"Kartondan adamlar" deyimi Üstad Necip Fazıl Kısakürek'e ait; ölçülendirmeler de bu minval üzere O'ndan mülhem…

İslâm'ı içten yıkmanın plânı üzerine 200 yılını harcamış AB-D Haçlı-Siyonist güruhunun güdümünde ve kontrolünde onlarca yıldır Müslümanların emeğini, enerjisini, ümidini heba eden bu yasadışı yapılanma, yukarıdan aşağıya kartondan bir binayı resmeder vaziyettedir. Kimliksiz, şahsiyetsiz, korkak ve Batı'nın kuyruğunda, milletin sırtında kendine yer edinen bu zevat ihanet üstüne ihanet işlemekte ve vatanını, milletini, dinini Batı'ya peşkeş çekmekten zerre miktarı ürpermekte ve tedirgin olmamaktadırlar. Bırakın tedirginliği, menfaatleri uğruna Papa'nın dizinin dibine oturabilir, Haçlı faşisti bir profesöre yüz binlerce dolar verip kendilerini övdürebilir, şahıslarına zarar erişmesin diye AB-D'nin kapı köpeği ve salya sümük çanak yalayıcısı olabilir, hatta daha ötesi, efendisinin emri ile emperyalizme karşı mücadele eden, Haçlı-Batı işgâline karşı direnen Müslümanlara işkence edebilir, onları Guantanamo'ya gönderebilirler. Bütün bunların 'Fetullahçı' camiada karşılığı 'hizmet'tir.
Devamı BARAN Dergisi 102. Sayıda...

ŞARON'UN AKIBETİ
Daha önce ölümünü ilan ettiğimiz Ariel Şaron'un, İsrail'le işbirliği yapmış, Filistinli müslümanların kanına girmiş, hastalanınca sağlığı için dua etmiş, başta AKP olmak üzere yahudi dostlarını düşündüren ciddi problemlerden biri oldu.

"Hatırlatmanın sırası mıydı şimdi?" diyeceklerdir.

Ölümünün açıklanması halinde, dünyada yükselen İslâm temelli anti-emperyalist savaşın AB-D emperyalizmi ve işbirlikçilerine yaşattığı moral çöküşün üzerine tüy dikileceği açık.

Emperyalizm zaten önü alınamayan bir çöküş süreci yaşarken, bu hatırlatmayla kitlelerin döneceği ilk hedef olan işbirlikçiler, Şaron'un ölüm ilanıyla birlikte, dostlarının ölümüne üzülmekten çok, ölen bir "devlet adamı" kabul edildiği için, yapılacak cenaze töreninden kaçmanın telaşına düşmek istemeyeceklerdir.

"Şaron öldü, devlet töreni düzenlenecek" denecek; ve haliyle İslâm coğrafyasındaki işbirlikçilerin cenazeye katılımı beklenecek.
Cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, diktatörlük vs. seviyesinde katılmak zorunluluğu taşıyan "kasab"ın cenaze törenine gidiş nasıl izah edilecek?

İşbirlikçiler ve efendileri için son derece zor olan Şaron'un sonunu kabul etmek, yine İsrail ve işbirlikçilerine düşüyor.
AB-D ve İsrail tarafı şöyle düşünüyor olmalı:
Devamı BARAN Dergisi 102
. Sayıda...

PANORAMA Türkiye:
- M. Gökçek ve K. Kılıçdaroğlu
- El Kaide Operasyonları
- Türban Eyleminde ABD ve İsrail'e Öfke
- Doğu Türkistanlılardan Eylem
- Yahudi'nin Kakaladığı Heron Düştü
- Bombalama Ve Molotoflamalar

BÜYÜK DOĞU İSTİKLÂL SAVAŞI:
- HAMAS Lideri, Halid MEŞAL: "RABBİM ABDULHAMİD HAN'IN MAKAMINI CENNET EYLESİN"

Direniş Günlüğü:
- IRAK İSTİKLÂL SAVAŞI
- AFGANİSTAN İSTİKLÂL SAVAŞI
- FİLİSTİN İSTİKLÂL SAVAŞI
- ÇEÇENİSTAN İSTİKLÂL SAVAŞI
- DOĞU TÜRKİSTAN İSTİKLÂL SAVAŞI
- SOMALİ İSTİKLÂL SAVAŞI
- KEŞMİR İSTİKLÂL SAVAŞI

İMÂN ve İSLÂM:
- Yalancıların Tepesine İnen Kılıç: Zeyd Bin Hattab (R. A)
- Müceddid-i Elf-i Sanî, Şeyh Ahmed Farukî -Serhendî İmam-ı Rabbânî Hazretleri-III
- Görev Şuuru
- Hadislerle Dünya Nizamı: İlim - Akıl - Hikmet

KÜLTÜR - SANAT:
'İSLÂMSIZ' MEVLÂNÂ TÖRENLERİ
Gülçin ŞENEL
Konya'da Üstad Necib Fazıl'ın tabiriyle bir "Mevlânâ Rezaleti" daha yaşandı. 1-17 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilen Şeb-i Aruz törenleri, her sene olduğu gibi Tasavvuf Musikisi konseri, Semâ gösterileri ve bu çizgide faaliyetler eşliğinde gerçekleştirildi. Bu faaliyetler "İnanç Turizmi" gibi abes bir başlık altında gerçekleştiriledursun, devlet erkânı da bu abese iştirakten geri kalmadı. Hz. Mevlânâ'ya ait olmayan "ne olursan ol gel" mısraları, O'nun hayatı ve tefekkürüne aykırı bir sürü merasim, hümanizm saçmalıkları vesaire… Ancak bu yıl, devlet erkânının katıldığı "resmi" törenden hemen önce 16 Aralık'ta gerçekleştirilen "Semâ Töreni"nde Ömer Tuğrul İnançer yüreğimize bir nebze su serpti. Hz. Mevlânâ'nın bir şov malzemesi yapılmasından, fikirlerinin çarpıtılmasından rahatsızlığını dile getirerek, sert bir konuşma yaptı. Konuşmasının ardından, her biri devlet memuru olan semâzenlerin sahtelikler panayırı başladı ki, tâbiri caizse, baş dönmesi ve mide bulantısı eşliğinde salonu terk ettik.
Devamı BARAN Dergisi 102. Sayıda...


Hikâye:
PINARBAŞI

Yahya YILDIRIM
Derelerin şırıltısı mûsikisiyle hayat bulan nebâtın mis gibi kokular yaydığı ve bu kokulara münâsib tertemiz kerpiç evlerin bulunduğu bir Anadolu köyü… yeşilin olabildiğince cömert davrandığı bereketli topraklar… işte böyle bir köyün meydanında, berrak ve duru, her derde devâ suyuyla köy çeşmesi… Fakat tüm bu güzelliklerin olduğu mekânda akıllara durgunluk veren bir hâdise cereyan etmişti. Bazen ölüm âniden, sinsice ve hâince gelirdi. Haksız yere bir cana kıymak bu kadar kolay olmasa gerekti. Ama ahlâksız, ruhsuz ve kalpsiz bir insan neler yapmaz ki, değil mi?.. İşte bu köy çeşmesinin oluğundan yerlere doğru akan temiz sular, yerde cansız yatan bir cesedin öbek öbek pıhtılaşmış kanlarını da yıkıyordu. Su birikintilerinin içinde, yerde yüzükoyun yatan cesedin sırtındaki kurşun izleri, ansızın öldürüldüğü izlenimi veriyordu. Neler neler düşünüp, ne plânlar yapıp, hayâl kurarken, ölümü de kendisinden çok uzaklarda bir yerlerde görürken, oracıkta âniden öldürülmüştü. Kim bilir? Belki de kâtilin elinden su dahi içmişti. Cinayeti işleyen kâtilin, tanıdığı birisi olduğu besbelliydi. Köy ahâlisi, çeşme başındaki cesedin etrafında toplanmış, dehşet dolu bakışlarla onu seyrediyordu. Köyün dışındaysa başka bir hareketlilik meydana geliyordu.
Devamı BARAN Dergisi 102. Sayıda...

- KÜLTÜR VE SANAT ÖDÜLÜ TURGUT CANSEVER'E


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...
        Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."

            *Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------....
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" Haber Bilgi Paylaşım  grubu.
 Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
 Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
 Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.