T a r a f s ı z D e ğ i l i z

[Saadet! Şimdi] ... TÜRKİYE ' RUSYA YAKINLAŞMASI VE SİYONİSTLERİN TELAŞI

Mehter'in Kızılordu'yla dansı, tarihi bir değişim işareti
veriyordu...

Türkiye ile Rusya arasında, yaklaşık 500 yıllık ilişkiler sürecinde,
tarihi bir değişim sayılacak önemli bir sanatsal etkinlik
gerçekleştirildi. Mehter Takımı ile Kızılordu Korosu, aynı sahnede
sanatseverlere unutamayacakları müzik ziyafetleri verdi.

Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Rusya Kültür Bakanlığı arasında
yapılan anlaşmayla, 2007 yılı Türkiye'de ''Rusya Kültür Yılı'', 2008
yılı ise Rusya'da ''Türk Kültür Yılı'' olarak ilan edildi. Rusya,
geçen yıl Türkiye'de kültür ve sanat etkinlikleri düzenlerken, bu yıl
da Türkiye, başta Moskova olmak üzere Rusya'da kültür ve sanat
etkinlikleri düzenledi.

''2008 Rusya'da Türk Kültür Yılı'' etkinlikleri çerçevesinde
düzenlenen konserin programı, şöyle belirlendi: Kremlin Sarayı'nın 6
bin kişilik salonunda gerçekleşecek konserin, iki ülkenin milli
marşlarının söylenmesiyle başlanmasına karar verildi. Mehter Takımı ve
Kızılordu Korosu, ''Suzinak Peşrev, Nihavent Longa, Hicaz Hümayun
Peşrev, Kutlama, Ceyranım Gel Gel, Genç Osman, Yine Bir Gülnihal,
Ceddin Deden ve Kalinka'' adlı eserleri birlikte seslendirdi.

Mehter Topluluğu, ''Mehter Vuruyor Marşı, Estergon Kal'ası, Tavas
Zeybeği, Ney Taksim - Salat-ı Ümmiye (Sema Grubu ile birlikte) ve
Katushya'' şarkılarını tek başına dillendirdi. Kızılordu Korosu ise
Türkçe solo ''Hekimoğlu''nu dinleyicilere sunuverdi. Kızılordu Kafkas
Oyuncuları ve bale ekibi, Karadeniz Halk Oyunları Ekibi'nin de sahne
alacağı program, Mehter Takımı ve Kızılordu Korosu'nun ''Kahve
Yemenden Gelir'' şarkısına yaptığı düet ile sona erdi. Türk Mehter
Takımıyla, Rus Kızılordu Korosunun ortak konserleri; sembolik ve
psikolojik bir girişim gibi görünse de, aslında bu iki önemli komşu
ülkenin, dünya dengelerini etkileyecek stratejik bir değişim ve
işbirliği hamlesi olarak okunması gerekirdi.

ABD Senatosu Dış Politika Komitesi Başkan Yardımcısı Richard Lugar
itiraf ediyordu:

Putin, Orta Asya'da Batı'yı yeniyordu!

ABD Senatosu Dış Politika Komitesi Başkan Yardımcısı Richard Lugar,
Rusya Başbakanı Vladimir Putin'in kişisel diplomatik çabaları ile
Avrupa Birliği, NATO ve ABD'yi Orta Asya'da yendiğini söylemişti.
Amerikalı senatör yaptığı açıklamada, "Putin bölgeye onlarca kez
gitti. Rusya'nın başarısında kendisinin kişisel katkısı büyük. NATO ve
AB liderleri bölge ile ilişkilerin gelişiminde hızlı hareket edemedi"
diyerek şeytani endişelerini dile getirmişti.

Rusya'nın Orta Asya enerji kaynakları üzerinde yeniden etkili
olmasında konjonktürü iyi değerlendirdiği bir gerçekti. ABD'nin
Gürcistan savaşında Rusya'ya karşı önemli bir yaptırım uygulayamaması,
Irak ve Afganistan işgali ve bölgede istikrarın sağlanamaması, son
aylarda tüm dünyayı sarsan ABD kaynaklı finansal krize çare bulamaması
nedeniyle Orta Asya ülkelerinin Moskova'nın yanında yer almaya
başladığı kaydedilmişti. Nitekim ABD Başkan yardımcısı Dick Cheney
Azerbaycan ziyaretinde çok soğuk karşılandığı, ABD Dışişleri Bakanı
Condoleezza Rice da Kazakistan'da Amerikalı şirketler için talep
ettiği yeni enerji havzaları konusunda olumsuz cevaplar aldığı
bilinmekteydi.

Siyonist senatör Lugar; dev enerji kaynaklarına sahip olan
Türkmenistan ve Kazakistan'ın Rusya ile bağlarını yeniden
kuvvetlendirdiğine dikkat çekerek, "Avrupa'nın ihtiyacı olan enerji
kaynaklarının çeşitlenmesi önemli. Türkmen ve Kazak liderlerle
gerçekleştirdiğim görüşmelerde Batı ile ilişkileri geliştirmek
istediklerini kaydettiler. Ancak bunun gerçekleşmesi için yeterli adım
atılmadı. Şimdi de bu iki ülke Moskova ile uzun vadeli enerji
anlaşmaları imzaladı." eleştirisi getirmişti.

Rusya'nın doğalgazda tekel oluşturduğunu, bunu Afrika bölgesi ile de
geliştirdiğini ifade eden Lugar: "Almanya Kuzey Akım'la, Yunanistan,
Bulgaristan ve Güney Avrupa da Güney Akım'la Rusya'ya daha fazla
bağımlı hale geliyor. Çünkü, bu ülkeler enerji sıkıntısı olduğunda
Batılı diğer ülkelerin kendilerine destek vermeyeceğini düşünüyor.
Rusya ile ilişkileri her zaman iyi tutmak istiyorlar. Bu da önümüzdeki
dönemde Rusya'ya bağımlılığın daha da artmasına neden olacak."
Uyarısını yinelemişti.

Orta Asya enerji kaynaklarının alternatif yollarla batı ülkelerine
ulaştırılmasını öngören Nabucco doğalgaz boru hattı projesinin başarı
şansının giderek zayıfladığına değinen senatör, Avrupa ülkelerini bu
konuda birlikte hareket edememekle suçladı. Lugar, "NATO ve AB
ülkeleri Nabucco konusunda çabalarını yavaşlattı. NATO'nun ve AB'nin
ortak bir enerji politikası olmaması bu ülkelerin çıkarlarına zarar
veriyor. Ekonominin can damarı olan enerji kaynakları ile ilgili
politikalar dış politikanın birinci önceliği olmalı" demişti.

ABD Başkanının Orta Asya ülkelerine kişisel ziyaret gerçekleştirmesi
ve bölge ile daha yakın ilgilenmesi gerektiğine işaret eden senatör,
"Jeo-stratejik önemi olan bölge ABD başkanı tarafından ziyaret
edilmeli. Başkan Bush koltuğundan ayrılmadan önce bölgeye gitmeli.
Yeni başkan da bölge ile temasları sıkı tutmalı" tavsiyelerini
önemsemişti. ABD'li Siyonist siyasilerin açıkça söylemediği, ama gizli
toplantılarda ısrarla seslendirdiği konu şuydu: "Orta Asya
Cumhuriyetlerinde en etkili olabilecek ülke Türkiye'dir. Türkiye ile
Rusya'nın işbirliğine gitmesi ise, Batı medeniyetinin ve ABD
hakimiyetinin sonu demekti."

İbrahim Karagül çarpıcı bir başlık atıyordu:'Dünyaya diz çöktürecek'
olay!

"Dünya genelinde birçok liderler, ülke temsilcileri, sanki sözleşmiş
gibi, "birkaç ay içinde dünyayı sarsacak bir gelişme olacağı"nı
söylerse ne düşünürüz? Hem de bu açıklamalar üç gün içinde ardı ardına
yapılıyorsa..

Sözü edilen tehlike, kendi ifadelerine göre, o kadar büyük ki, 11
Eylül saldırılarını gölgede bırakacak. Dünyası sarsacak. Dünya
düzenini kökten değiştirecek kadar etkili olacak. Ve bu büyük
ihtimalle nükleer bir saldırı olacak.

Avustralya Başbakanı böyle diyor. Aynı şekilde dünya başkentlerinden
ardı ardına benzer açıklamalar geliyor. Bazıları bunu "yeni bir 11
Eylül saldırısı" olarak nitelerken, açıklamaların çoğunda kullanılan
cümleler çok daha ürkütücü. Bizzat Obama'nın kendisi, McCain, Cheney,
Bush, emekli Donald Rumsfeld ve daha niceleri böyle bir saldırı
beklediklerine ilişkin açıklamalar zaten yapmışlardı. "Amerika'nın
yeni bir 11 Eylül'e ihtiyacı var. Çünkü düşmanı unuttular. Amerikan
halkını birleştirmek için bu gerekli" kanaatini açıkça ifade edenler
vardı. Ama biz bunları, gelenek haline gelen abartılı paranoyanın
sonucu olarak gördük.

Bu seferkiler biraz başka. Şöyle:

İngiltere Başbakanı Gordon Brown'un Güvenlik danışmanı Lord West,
"Yeni ve büyük bir hazırlık yapılıyor. Tehdit çok büyük. Önlem
amacıyla yapabildiğimiz her şeyi yaptık. Ama tehdit büyümeye devam
ediyor" diyor.

Avustralya Başbakanı Kevin Rud: "Nükleer felaketten" söz ediyor ve
tehlikenin büyüklüğünün yanında diğer tehditlerin "önemsiz" kalacağını
söylüyor.

ABD Dışişleri eski Bakanı Colin Powell: Aynı tehdide işaret eden
sözler söylüyor: 21-22 Ocak tarihini işaret ediyor, ama yine de
tehdidin niteliği hakkında çok şey bilmediklerini söylüyor.

Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner: Bu açıklamalardan önce,
"İran nükleer silah yapma aşamasına gelmeden önce İsrail'in bu ülkeyi
vuracağı"nı söylediği hatırlanıyor.

ABD Dışişleri eski Bakanı Madeline Albright: Obama'nın Beyaz Saray'a
oturmasıyla yani önümüzdeki aylarda çok ciddi bir uluslararası krizin
çıkacağını belirtiyor.

Obama'nın Başkan Yardımcısı Joseph Biden'ın o ünlü sözlerini buraya
özellikle eklemek gerekiyor. Çünkü sözü edilen tehditle ilgili en
sarih ifadeleri o sarfetti.

"Hazırlıkları yapılan krizin önümüzdeki altı ay içinde ortaya
çıkacağını" iddia eden Biden, "işte o zaman Obama'nın toplumsal
liderlere ihtiyacı olacağını, ve mecburen Amerikan halkının
kabullenemeyeceği kararlar almak zorunda kalacağını, toplum
önderlerinin kitleleri yatıştırmasına ihtiyaç duyulacağını"
vurguluyor.

Zbigniew Brzezinsky de aynı iddiaları içeren sözleri tekrarlıyor.

Açıklamalar sanki bir koordinasyon çerçevesinde yapıldı izlenimini
uyandırıyor. Acaba neden hepsi aynı zamanda benzer açıklamalar
yapıyor? Nükleer içerikli olacağı öne sürülen bu büyük tehdit neyi
içeriyor? Yoksa kitleler, hükümetler tarafından endişe verici
gelişmeler için mi hazırlanıyor?

Başka iddialar da var. Şöyle:

En tehlikeli dönem Obama'nın ilk yılı olacak. Tıpkı Bush gibi. Bush,
ilk yılında 11 Eylül saldırısıyla karşılaştı. Ardından İşgaller ve
savaşlar patladı. Önleyici saldırı adı altında küresel düzeyde askeri
müdahaleler başladı.

Elitler, Obama'nın ilk yılında ekonomik krizi belki de bu amaçla
kullanacağını, yani ABD Başkanı'nın Beyaz Saray'a yerleşmesinden
sonraki üç ay içinde sözü edilen tehdidin ortaya çıkacağını söylüyor.

Evet, Terör saldırısı ya da nükleer saldırı bekleniyor. Ancak dünya
düzenini sarsacak gelişmenin sadece bu saldırı ile sınırlı kalmayacağı
düşünülüyor. Sözü edilen büyük tehdit, elitlerin yeni dünya devleti
kurmak için en önemli gerekçeleri olacak. Bu yüzden "büyük olay"ın bir
plan olabileceği akla geliyor.

Siyonist merkezler daha şimdiden "tek para", "tek merkez bankası" ve
"tek dünya devleti" ifadelerini kullanıyor. ABD 'de yapılan G-20
toplantısının bu sürecin kapılarını açacağı biliniyor. Bazıları yeni
dönemde ABD'nin "egemenliğinin" sorgulanacağını söylüyor.

Yeni Para Sistemi kurulacak: Dünyayı para ile kontrol edenler askeri
olarak da kontrol etmeye başlayacak.

Dünya Merkez Bankası kurulacak. Bütün ekonomik sistem bu merkezle
kontrol altına alınacak. Sadece para değil, bütün kaynakları da belli
bir merkezden yönetmeye başlayacak.

Ve derken: Tek Devlet! Yeni ekonomik düzene bağlı olarak küresel
iktidar da tek merkezden oluşacak.

İsrail güdümlü ABD ve Batı krize çözüm bulmak yerine, krizi küresel
hegemonya için gerekçe olarak kullanmaya çalışıyor. Dünya çok
başkentli bir düzene doğru ilerlerken, siyasi ve ekonomik merkezlerin
sayısı çoğalırken Siyonist Batı'nın bu arayışı hiç de iyiye işaret
sayılmıyor.

Rüzgarı tersine çevirmek için tek yol var: Dünyayı sarsacak bir ani
gelişme bekleniyor. Terör saldırısı mı olur, nükleer saldırı mı olur,
bilmiyoruz. Yukarıya aldığım uyarılar işte bu gelişmenin habercisi
olabilir.

Ben, gerçekten, "olağan dışı bir dönem"de olduğumuzu
hissediyorum..."[1]

İşte Büyük İslam Mutasavvıfı Muhyiddini Arabiden etkilenen
Nostradamus'un internet sayfasında yer alan yorumları da aynı
gelişmelere işaret ediyordu:

Dünya Ticaret Merkezinin yıkılması, insanlığı felakete sürükleyecek ve
25 yıl sürecek savaşının başlangıcıdır. İlk kurban, tamamen haritadan
silinecek olan İsrail olacaktır.

Savaş hemen başlamayacak. Batı, 2003'e kadar barışı koruyacak. Bu
arada Arap (İslam) alemi Hıristiyanlık karşıtı bir Mesih'in (Hz.
Mehdinin M.Ç.) çağrısı ile toplanmaya başlayacaktır.

Bir peygamber olduğunu iddia eden Mesih, (Peygamberin temsilcisi ve
takipçisi olan Mehdi. M.Ç.) diğer İslam liderlerinin yapamadığını
yapacak. Tüm Arapları (İslam Dünyasını) birleştirecek (adımlar
atacak). Aynı zamanda, Rusya'yı batıya karşı mücadelesine katılmaya
ikna edecek. Bunu başarabilmek için Rusya'nın büyük ekonomik
sorunlarını Araplar finanse edecek.

2008 ve sonrasında Ruslar ani bir saldırı ile Akdeniz'deki batı
kuvvetlerini etkisiz hale getirecekler. Nükleer bir füze, White
House'u (Beyaz Sarayı) yok edecek ve Amerikan başkanını öldürecek. Bu
3. Dünya Savaşı'nın başlangıcı olacak.

2011 geldiğinde İngiltere dahil, Avrupa'nın büyük bir bölümü istila
edilmiş olacak.

Bu sırada, ahlaksız ve kötü niyetli papaların iktidarı ile altı
oyulmuş olan Katolik Kilisesi çökecek. Bu olayla birlikte, batı
güçleri toparlanmaya ve karşı saldırıya geçmeye başlayacak. Buna
karşın Arap Mesih, (Müslüman Lider! Mehdi M.Ç) bu sefer de Çin ile
anlaşarak, 4 yıllık bir ateşkesten sonra, yeniden savaşı başlatacak.

İslam kuvvetleri yine Avrupa'yı işgal edecek. Bu sefer, Batı daha
kararlı karşılık verecek.

"Dünyanın normale dönmesi yavaş ve acılı olacak"

Putin: "İslam Barış Dinidir." Diyor ve İslam Konferansına
katılıyordu:

Çeçenistan'ın kalbi olarak tarif edilen ve eski devlet başkanı Ahmet
Kadirov'un adı verilen 10 bin kişilik caminin başkent Grozni'deki
açılışına Putin de iştirak etmişti. Açılıştan önceki akşam camiyi
ziyaret eden Rusya Başbakanı Vladimir Putin, "bu camii ile sadece
Çeçenistan vatandaşları değil, bütün Rusya Müslümanları gurur duymalı.
Ülkenin Müslümanları için güzel bir hediye" "Dinler arası iletişim ve
işbirliği büyük önem taşıyor. Özellikle de içinde birçok dinleri ve
milletleri barındıran bizim ülke için" demişti.

Cami açılışı ile birlikte yapılan 'İslam Barış Dini' adlı konferans
hakkında da açıklamalarda bulunan Putin, "bu güzel bir çalışma olmuş.
Cami açılışı ile birlikte böyle bir konferans yapılması yerinde bir
girişimdir. İslam barış dinidir. Bu konferansla tüm dünyaya iletilen
güzel bir mesaj vardır: Artık İslam dünyasıyla dayanışmak, birlikte
kalkınarak barış ve huzura ulaşmak, tarihi bir görevdir.

Venezuela, Rusya'dan yeni silahlar alıyor ve ortak nükleer çalışmalar
başlatıyordu:

Bu arada, Venezuela, Rusya'dan yeni silahlar alacağını bildirmişti. Bu
silahlar arasında zırhlı personel taşıyıcılar, tanklar da vardı.
Venezuela, bu silahlarla ordusunda eskimiş askeri araçları yenilemeyi
ve savunma kapasitesini arttırmayı hedeflemişti.

Stratejik Operasyonlar Komutanlığı'nın başındaki General Jesus
Gonzalez, 100'le 500 arasında tank alabileceklerini, bunun görüşmelere
göre netlik kazanacağını söylemişti. General, Rusya silah ihracat
kurumunun başkan yardımcısı İgor Sevastyanov'un ülkeye çok sayıda
BMP-3 zırhlı peersonel taşıyıcı ihraç edecekleri açıklamasını da teyit
etmişti.

Rusya'yla Venezuela arasında ilişkiler hızla gelişmişti. 2005'te iki
ülke 4,4 milyar dolarlık silah satış anlaşması imzaladığı
bilinmekteydi. ABD, Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez'in cesur
Amerikan karşıtı tutumundan dolayı bu anlaşmalar onlara tedirginlik
vermekteydi. Gonzales ise iki ülke arasında dostluğun pekişmesinden
kimsenin rahatsız olmaması gerektiğini söyleyerek: "Güvenlik ve
savunmamız uçak, helikopter ve tank almamızı gerektiriyor. Fransız AMX
tanklarını biz 30 sene önce almıştık. Bunlar oldukça yaşlandı.

Keza İngiltere'den aldığımız Scorpio tankları da çok yaşlı. Rusya'dan
T-62 tankları ve diğer tanklar alacağız" demekteydi. Venezuela'nın
daha önce de Rusya'dan 24 Sukhoi savaş uçağı, 50 helikopter ve 100 bin
kalaşnikof aldığı belirtilmişti. İki ülke nükleer iş birliğine de
girişmişti. Rusya ve Venezuela Karayipler'de ortak deniz tatbikatı da
gerçekleşmişti.

Venezuela ve Çin yeni işbirliği anlaşmaları imzalıyordu!

Çin Cumhurbaşkanı Hu Jintao'nun davetlisi olarak 23-25 Eylül
günlerinde Çin'i ziyaret eden Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez,
bir dizi enerji anlaşması imzalıyordu. Hu Jintao, Venezuela'yla
birlikte Güney İşbirliği'ni geliştireceklerini, kalkınmakta olan
ülkelerin meşru hak ve çıkarlarını koruyacaklarını ifade ediyordu.
Chavez de Venezuela'nın Çin'le siyasi ilişkileri güçlendirerek ve
işbirliğini genişleterek, ikili ilişkileri yeni bir düzeye taşımaya
hazır olduğunu belirtti. Çin'e yapacakları petrol ihracatının 2012
yılına kadar üç kat artarak, günde bir milyon varil düzeyine
ulaşabileceğini söyleyen Chavez, "Dünya bir enerji krizine girerken,
biz yatırım yapmaya devam ediyoruz" diyordu.

Dünyanın en büyük petrol ihracatçılarından Venezuela, petrol
ihracatında ABD'ye bağımlılığını azaltmak için yeni pazarlar arıyordu.
Chavez, ülkesindeki ham petrolü işlemek için üç yeni petrol rafinerisi
inşa etmeyi de planlıyordu. Özetle Türkiye-Rusya, Venezuela-Rusya, Çin-
Venezuela, Türkiye-Pakistan, Çin ve İran yakınlaşması ve tarihi
işbirliği anlaşmaları, artık emperyalizmin yıkılışını ve yeni bir
dünyanın yaklaştığını müjdeliyordu. Bu arada Libya Lideri Kaddafi'nin
tarihi Rusya ziyaretinin; petrol, doğalgaz ve nükleer santral
işbirliği sözleşmesinin oldukça önemsenmesi gerekiyordu. Ve yine
Rusya'nın inisiyatifiyle Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ile
Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan Moskova'da bir araya gelip, Yukarı
Karabağ sorununun barışçıl çözümü için bir deklarasyon imzalamaları,
artık Kafkasya'nın ABD ve İsrail güdümünden çıktığını gösteriyordu.

Pakistan'dan Amerika'ya uyarı geliyordu!

Gilani, yeni ABD başkanının Pakistan'ın Afgan sınırı yakınına füze
saldırılarını durdurması, yoksa ülkedeki gerillalarla mücadele
çabalarında başarısız olma riskini göze alması gerektiğini belirtti.

Pakistan Başbakanı Yusuf Rıza Gilani, yeni ABD başkanının Pakistan'ın
Afgan sınırı yakınına füze saldırılarını durdurması, yoksa ülkedeki
gerillalarla mücadele çabalarında başarısız olma riskini göze alması
gerektiğini belirtti. Gilani, yaptığı açıklamada, saldırıların,
Pakistan'ın gerillalarla mücadele çabalarını boşa çıkarabileceğini
kaydederek, ''Amerika'nın yeni başkanının kim olacağı önemli değil.
Eğer Pakistan'ın bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı
göstermezse Amerikan ve Batı karşıtı görüşlere neden olacaktır''
dedi.

ABD'nin, ülkesinin ordusu ile istihbarat paylaşması ve işbirliği
yapması gerektiğini söyleyen Gilani, ''Hem bize güvenmeliler, hem de
bizimle çalışmalılar'' diye konuştu. Ülkeyi ziyaret eden Amerikalı
General David Petraeus'u saldırıların olumsuz sonuçları konusunda
uyardığında generalin ''ikna olmuş'' göründüğünü anlatan Gilani, ancak
saldırıların yakın zamanda sona ereceğine dair güvence almadığını
ifade etti.

ABD, son iki ay içinde Pakistan'ın Afganistan sınırı yakınında en az
17 saldırı düzenledi.

ABD: "Pakistan'ın uyarısını dikkate alacağız" diyerek geri adım
atıyordu!

ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Orgeneral David Petraeus, Pakistan'ın
füze saldırılarının durdurulması konusundaki eleştirilerini dikkate
alacağını söyledi.

Yeni görevinin ardından çıktığı ilk dış gezi kapsamında, aralarında
Savunma Bakanı Ahmet Muhtar ve Genelkurmay Başkanı Eşref Pervez
Kayani'nin de bulunduğu bazı üst düzey Pakistanlı yetkililerle görüşen
Orgeneral Petraeus, ilk günkü görüşmelerini CNN'e değerlendirdi.

Petraeus, "Konuştuğumuz yetkililerin her birinden, bazıları oldukça
net olan mesajlar aldık. Bu mesajları değerlendirmeye alacağız" diye
konuştu. Petraeus, görüşmelerde "olması gerektiği gibi açık sözlü ve
dobra bir tavrın" hakim olduğunu da belirtti. Pakistan Petraeus'u,
Amerikan karşıtı düşünceleri alevlendireceğini belirterek saldırıların
durdurulması konusunda uyarı vermişti.

Tayvan ile Çin arasında tarihi anlaşma yapılıyordu

Tayvan ve Çin, aralarında onlarca yıldır devam eden husumeti bir
kenara bırakarak anlaşma imzalamıştı. İki ülke, son zamanlarda
başlatılan karşılıklı uçak seferlerinin yaygınlaştırılması ve deniz
ticaretinin kolaylaştırılması konularında anlaşmıştı.

İki taraf arasında ilişkilerde son zamanlarda büyük düzelmeler
yaşanmıştı. Taraflar, her 6 ayda bir üst düzey görüşmeler yapılmasını
da kararlaştırmıştı. Sonraki görüşmede iki taraf arasında yakın mali
bağlar kurulması üzerinde anlaşmaya varılmıştı.

Anlaşma Çinli başmüzakereci Chen Yunlin ve Tayvanlı muhatabı Chiang
Pin-kung tarafından imzalanmıştı. Yunlin'in Tayvan ziyareti, 60
senedir Çin'den Tayvan'a yapılan en üst düzey ziyaret olmaktaydı.

Oysa ABD, Çin ve Tayvanı kapıştırmak için ne senaryolar hazırlamıştı.
Şimdi hepsi boşa çıkmıştı.

Çin'le ilişkiler, Tayvan'da Ma Ying-jeou'nun devlet başkanlığına
gelişi sonrasında hız kazanmıştı. Bağımsızlık yolunda adım atmayı
durduran fakat Çin'le birleşmeye de karşı olan Ma, Çin'le yakın
ilişkiler kurulmasını savunmaktaydı.

Tayvan, iç savaş sonrasında 1949 senesinde Çin'den ayrılmıştı. Çin,
Tayvan'ı ülke topraklarının bir parçası olarak kabul ediyor ve
bağımsızlık teşebbüslerine karşı savaş tehdidinde bulunuyordu.

ABD ve Rusya Nükleer Konusunda Uzlaşamıyordu

ABD ile Rusya arasında nükleer silahlar konusunda yeni bir anlaşmaya
varılması amacıyla Cenevre'de Amerikan heyetinin açıklamasında,
tarafların uzlaşmaya varamadan görüşmeden ayrıldıkları belirtildi.
Görüşmelere Belarus, Ukrayna ve Kazakistan da katılmıştı.

Açıklamada, Nükleer Silahların Azaltılması Anlaşması (START) uyarınca
Cenevre'deki görüşmede karar alınmasının zorunlu olmadığı ve 5 ülkenin
konuyu incelemeyi sürdürdüğü vurgulandı.

ABD ve Rusya'nın kıtalar arası füzeleri başta olmak üzere nükleer
silahlarını sınırlayan 1991 tarihli START anlaşmasının süresi 2009
yılının sonunda dolacaktı.

Silahların kontrolü ve uluslar arası güvenlik işlerinden sorumlu ABD
Dışişleri Bakan Yardımcısı Vekili John Rood, Cenevre'deki toplantıdan
önce START'dan sonraki süreç için yeni bir öneri metnini Moskova'ya
gönderdiklerini açıklamıştı.

Moskova, ABD'nin doğu Avrupa'daki füze kalkanı planından büyük endişe
duyuyor ve bunun kendisine karşı olduğunu savunuyordu. Washington da
füze kalkanının Rusya'ya karşı değil, "şer ekseni" diye
adlandırdıkları İran ve Kuzey Kore gibi ülkelere karşı olduğunu öne
sürüyor.

İşte bütün bu tarihi gelişmeler sürecinde, Türkiye ile Rusya'nın
sessiz ve derinden ilişkileri, Siyonist cephede tedirginlik izleniyor,
ama engel olunamıyordu.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] http://yenisafak.com.tr

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu mesajı "Saadet! Şimdi" grubuna üye olduğunuz için aldınız...

Bu gruba posta göndermek için : saadet_simdi@googlegroups.com
adresine mail atabilirsiniz...

Daha fazla seçenek için,

http://www.saadetsimdi.com

web adresimizi ziyaret edebilirsiniz...
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.