ANLAŞILAN TÜRKİYE İLE BİRLİKTE AB'DE DAĞILACAK!
Yıl 2050.
AB Komisyonu Başkanı odasında otururken, yardımcısı İçeriye heyecanla girer:
"Efendim, Türkiye tüm isteklerimizi yerine getirdi. Onları AB'ye alacak mıyız?"
AB Başkanı:
"Yok canım, henüz olmaz. Git, duyur, Tüm Türkiye İngilizce konuşacak,
Türkçeyi yasaklıyorum."
"Efendim onu 5 sene önce yaptılar. Hatırlamıyor musunuz?"
"O zaman söyle Kıbrısı versinler…"
"Efendim onu da 40 sene önce verdiler zaten..."
"O zaman söyle güneydoğuya özerklik versinler."
"Aman efendim, Türkiye de güneydoğu mu kaldı, 2020'de bağımsız devlet oldu ya orası zaten."
"O zaman söyle (sözde) ermeni soykırımını tanısınlar."
"Efendim, sadece ermeni değil, Pontus, Yunan, Bulgar, Rus, Ukrayna, Moldova soykırımını bile tanıdılar, hatta Çanakkale Savaşından dolayı İngiliz, Avustralya, Yeni Zelanda soykırımını bile tanıdılar ya… Nasıl unuttunuz."
"Hım. O zaman söyle, kokoreç yasaklansın."
"Aman efendim, onu yemeyi 2007'te bıraktılar."
"İsa aşkına, ya ne bileyim? Kınayı yasaklayın, yakamasınlar."
"Ooooo. Beyefendi. Onu da çoktan bıraktılar."
AB Başkanı düşünüp taşınır ve
"EEEE... DAĞITIN O ZAMAN AVRUPA BİRLİĞİNİ …"
Müthiş bir tespit. Bunu gönderen çok değerli arkadaşım Sayın Kömürcüye de teşekkür ederim. Ne yazacağıma bir türlü karar verememiştim. Bu ileti bana fikir verdi.
Alın size AB! Adamlar bizi içlerine almamak için dağılmayı göze alıyorlar. Biz neymişiz böyle. Aslında biraz da saflık olmuş AB Komisyonu Başkanının emri. Zaten bir Türkiye kalmamış ki ortada. Kimi alacaklar AB'ye. Tamamen emirlerinde bir insan topluluğu olarak kalmışız Anadolu yarım adasının bir bölümünde.
Espriyi bir yana bırakırsak, bizim Avrupa rüyamız aynen bu şekilde gerçekleşecektir.
Yıllar önce İstanbul'u ziyaretimde Sultanahmet civarında gezerken, bir an tereddüde kapılmıştım. Hangi Avrupa şehrinde geziyorum acaba diye. Caddeler boyunca tüm dükkân isimleri, lokanta menüleri İngilizceydi. Şimdi herhalde oralarda Türkçe konuşmak da kalmamıştır. Yani İngilizce Kürtçeden önce ana dilimiz olmaya başlamıştı bile.
Kıbrıs davasına gelince, görünen köye kılavuz gerekmez. Bir evetle dünyaya bağlanacağız dedik ve gerçekten de dünyaya bağlandık. Yani Kıbrıs'ta kendi haklarımızdan vazgeçtik. Dünya bizi tanıyacak diye evet dedik ama dünya tarafından tanınmak şöyle dursun, kendimiz kendimizi tanımadık. Rum'a teslim olduk.
Kürtlere özerklik derseniz onun temelleri zaten 1920'li yıllarda atılmıştı ama gerçek belirleyici adımları 2000'li yıllarda atmaya başladık. Örneğin: TRT'nin ŞEŞ TV'si de bu özerklikte atılacak adımların ilkidir. Arkasından Baydemir'in dediği gibi toprağın adını koymak gelecek ve hayırlı uğurlu olsun Özerk Kürdistan Devleti.
Bu kadar tavizden sonra Ermeni soykırımını tanımamak yapılan bunca fedakarlığı bir anda kaldırıp atmak demek olacağından bunu da kabul etmeye zaten özür dilemelerle başladık.
Geriye ne kalıyor kokareç, kına filan mı? Aman onları zaten belli kesimler kullanıyordu. Onlarda kullanmasınlar efendim. Kına yakmanın ya da kokareç yemekse AB'ye girmemize engel o belli kesimlerde fedakârlık yapsınlar artık.
Yalnız kınayı en azından bazıları biten Türkiye Cumhuriyetinin arkasından kınalar yakarak kutladıktan sonra yasaklasalar bari. Tabi bu da espri, Ama kara mizah olarak anlatılan gerçekler insanımızı güldürürken de düşündürüyor.
20.1.2009
--
http://www.aylaberkin.com/
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.