Vatansevmez!

Çapulcunun sevdiği ve savunduğu bir “kıymet” yoktur. Hiçbir şeye inanmamak da çapulcunun tabusudur. Tek “kıymet”, ona bu imkânı tanıyor: İnsan suretinde olmak… Yaşayıp yaşamadıklarının hiç de önemi olmayan bu çapulculardan bir avuç kadarı, Türkiye’de de yaşıyor.

Aralarında, çapulculuğun “edebiyat” ını da yapabilen, aile boyu çapulcu Altan familyasını tanıyorsunuzdur. Çetin, Ahmet ve Mehmet Altanlar… “Değer”lendiriyoruz... Altanlar için Türkiye’nin manzarası çok karışık. Tablo fena halde karanlıkmış. Bunalımlarını gizlemiyorlar.

Altanlardan Ahmet yazmış: “Öylesine karışık bir dönemden geçiyoruz ki “tabular” bizi boğuyor. Soluk alamaz hale geliyoruz. Vatan, millet, Atatürk, din, ırk... Sıkılıyorum ben bazen bunlardan. Ne olur vatanımı sevmezsem? Niye milletimi seveyim? Atatürk’ün fikirlerinden hoşlanmıyorsam ne olacak? Dinsiz olma hakkımı niye kaptırayım? Irk sözünün eninde sonunda bir baskıya dönüşeceğini neden söyleyemeyeceğim?” (09.12.08 BERTaraf) 90’lı yıllardan beri dinsiz oluşuna önce “empati”, şimdi de Atatürk’ü “sevmeyebilmek” le Atatürk ismi üzerinden müslümanlarda sempati uyandırmak sıkıntısına giren Altan’ı baskı altında tutan şeyler nelerdir? Din, vatan, millet… Bu üç şeyi “sorgulayarak”, dinsiz, vatansız, milliyetsiz bir “hayat tarzı”nı - geçirdiği evreler bir tarafa- savunuyor ve başlıyor savurmaya: “En sevilen klişelerden biri “vatan sevgisidir”. Bu ülkede vatanını sevmeyen kimse yoktur. Peki, neden seviyorsunuz vatanınızı? Vatan, bir toprak parçasıdır.” Şimdi burada yürütülen mantığa dikkat: “Bu toprak parçasını, o toprağın üstünde doğduğunuz için mi seviyorsunuz? Eğer öyleyse, başka bir toprakta doğsaydınız, o toprağı sevecektiniz.” (24.10.2008 BERTaraf)


Anlaşılan Altan için insanın doğduğu yere olan bağlılığı, yerlilik, “sevgi sorunu” oluyor. Buna göre Altan yanlış yerde doğmuş, hatta yanlış yerden doğmuş. Onun yanlışı vatan... Ve “vatan sevgisi”. İnsanın toprakla olan temasına ters bakan Altan’a göre bu toprağın üstü bunalımlı ve uyumsuz...

Buna “kriz entelektüel” mi diyeceğiz? Tabi ki hayır. Entelektüelin krizi, toprağıyla ideali arasında, toprağına idealini hakim kılabildiği kadar. Dünyada “tekâmül” şuuru ve duygusuyla yaşayan insanın –bunun aksini iddia eden var mı?- “vatan duygusu”, inanılan değerlerden ayrı düşünülebilir mi? En başta ruhî müeyyidelerimiz buna izin vermez. Bir davayı, şahsiyetlerini yok sayarak izah etmek mümkün mü? “Aranan idealle bağlanılan toprak arası (berzah!) muvazenenin kurulduğu yer”dir vatan. Altan’ın dediği “kuru toprak parçası” tabi ki değil.

Biz, bunalımı önümüze tabu dikerek kritik etmiyoruz. İnanan insanın tabu sorunu olur mu? Hiçbir şeye inanmayan hedonist çapulcuların olur! İnananlar inandığıyla mutludur. Kriz, inananların eşya ve hadiseleri teshir etmekle mükellef olduğu hayatta, tercihler (irade) yanlış kullanıldığı zaman patlak veriyor. Altan’ın irade davasının anlattığımızla uzaktan yakından alakası yok. “Kuru toprak parçası”… Tabi ki öyle. O halde bir “fikir”in var mı?

Toprağı idealine kavuşturacak bir fikir? “Yaşanmaya değer hayat tarzı”nı kuracak bir fikir? Üzerinde fikrin hüküm sürmediği bir toprak parçasında ahmak avlayarak, Batı hayat tarzının haz ve zevk merkezinde (sapık merkezde!) fani olup, demokratikleşerek hayvanlaşmak? Senin fikrin bu mu?

Batı çamurunda debelenmek? “Din hakkı”ndan muradın, dine istediğin gibi küfretmek?

Biz teklifimizi yapmışız; Reçetemiz: Başyücelik Devleti Ve O’nun dünya görüşü: Büyük Doğu-İBDA! Din, vatan, millet, dünya... Ne ararsan var. Teşhisler kesin, tesbitler doğru... Bütün işler tutarlı. Seni boğan, sıkan çelişkilerinden, Batı çamurunda debelenirken peşine bir kitle takarak mı kurtulacaksın?

Senin asıl çelişkini söyleyeyim: Yaşamak… “Fikri yaşamak” bilen İBDA bağlıları için fikir yoksa, yaşamanın, sevmenin, bağlanmanın, mekân tutmanın ne anlamı var? Kuru toprağın üzerinde, havaya bakıp ıslık çalan bu tipler hakkında umumî teşhis ne olabilir? Hadise ne merkezde? Gönüldaş Dr. Açık Açıkalın’ın teşhisiyle, “Sapık Merkez”e doğru seyahat halinde… Ahmet Altan’ın 1985 yılında verdiği bir röportajdan hareketle, Altan’ın ruhiyatına dair şunları söylemişti Dr. Hakkı Açıkalın: “Ahmet Altan bir şey yapmak istediğini söylüyor. Ne o? düşünelim: Orji yapmak istiyorum, parti à douze yapmak istiyorum ? Zoofil’im? Pederast’ım? Eşcinsel’im? Travestilerle birlikte olmak istiyorum? Oral, anal, 69, kırbaçla(n)ma vs. vs... fantezileri arttırmak mümkün, hayâl gücü mes’elesi. Soralım Ahmet Altan’a: Yukarıda saydığım ve dahi saymadığım cümle ilişki biçimlerini sana yasaklayan kimdir ve eğer sen kendin dışında toplum için de bir talebde bulunuyorsan toplumun fantastik dünyâsına ilişkin hangi istatistiklere sahibsin? Üstelik, bunları yaşamakla kalmayıp yazıyorsun da. Üstelik, diyor, ‘bunun kimseye zararı yok’. Şimdi ve o hâlde, bir adamın kızıyla, bir oğulun anasıyla, dedeler ve nineler de katılabilir, erkek ve kız kardeşleriyle, evdeki kedi, köpek veya başka hayvanla, grup hâlinde, çocuklarıyla, sado-mazo ve ve... ilişki hâlinde olmasında bir sakınca yok. Ama yaptırmıyorlar!” (BARAN- 94)

Kararsız bir irade sözkonusu... Bu irade, hayvanlarda rastlanan türden bir irade diyeceğiz fakat bu tip, “düşünmek taraf olmaktır” diyebilen türden olduğu için, ayrı bir kategori kazanıyor ve dolayısıyla “doğru düşünce faaliyeti” nin dışında bir yerde olduğundan –ele gelmeyecek ama- “saçma”laşıyor. Biz “tesadüfen” sevmiyoruz. 1000 yıllık hafızamız var.

Altan’ın sevgisi “küçük” bir yanlıştan doğmuş. Aslında senin toprağın üstünde veya altında olman hiç önemli değil. Toprağın üstüne de, altına da inanmayan için “mekân” neresi olabilir? Bunun de önemi yok. “Saçma”ya mekân verilir mi? Bizim vatanımıza olan sevgimiz, İslâm toprağı/vatanı olmuş Türkiye’de, din de, vatan da, millet de doğru anlaşıldıkça “büyük” olacaktır. Büyüklüğü, “Vatan sevgisi imandandır” hikmetinde saklı. Bu kadar büyük! Bunalım bıradırlar Altan’lar hakkında “topluma kazandırmak” diye bir müsamaha sözkonusu olabilir mi?

Röportajı okudunuz işte… İnsan sevgisi mi? O bir vatansevmez. Topluma kazandırmak mı? Saçmalık.

Tek yol kaldı: Toplumun bu tür sapıklık ve saçmalıklardan arındırılarak toplumun kendisinin kazanması…

Kaynak:Baran Dergisi/Cumali DALKILIÇ

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.