Selam ve Saygilarla
İleti başlangıcı:
Kimden: hamza selcuk <hamzahurol@gmail.com>
Tarih: 22 Şubat 2009 Pazar 16:25:43 GMT+02:00
Kime: fikirder <Fikirder@googlegroups.com>
Konu: [29822] Gazze hakkında bilinmeyen gerçekler?
Yanıt Adresi: malcolm_x@googlegroups.com
Karakter boyutu :--Gazze hakkında bilinmeyen gerçekler?insanlarımızın çoğu Gazze hakkında yeterli bilgiye sahip değil. İsrail ve Hamas arasındaki olayların nereden kaynaklandığını bilmiyor.Cuma, 20 Şubat 2009 01:19GAZZE… BEKLENTİLER VE KARŞI KARŞIYA KALINAN GERÇEKLER
Fehmi Huveydi*
Gazze konusunda çok şeyler yazılıp çizilmesine rağmen ben olayın gerçek yüzünün henüz tam manasıyla anlaşılmadığını düşünüyorum. Gazze konusunda konuşulanlar buz dağının sadece görünen kısmını oluşturuyor. Bilinmeyenler ise çok daha fazladır.
1
Gazze gerçeğine bütün yönleriyle vakıf olduğumu iddia etmiyorum. Fakat geçen hafta boyunca elde ettiğim bilgiler bende şu kanaatlerin oluşmasına yol açtı. Şöyle ki, yayın kuruluşlarımızın gündeme getirdiklerinin bir kısmı tashihe muhtaç, bir kısmı incelemeyi gerektiren ve diğer üçüncü kısmının ise gerçeklerden fersah fersah uzak bilgilerdir.
Bu noktadaki değerlendirmemi arz etmeden önce muhakkak olayın arka planına dikkat çekmemiz gerekir. Zira bu, göz ardı edilen bazı gerçekleri anlamamıza yardımcı olacaktır.. İsrail'in Gazze'ye yönelik başlattığı düşmanca saldırılarının Hamas tarafından füzelerin fırlatılması sonucunda gerçekleştiği, dolayısıyla ateşkesi bozan tarafın Hamas olduğu iddiası ve bu tez üzerinde yaygın bir kanaatin oluşmuş olması İsrail'in uydurduğu, propagandasını yürüttüğü yalanlarından birisidir. Maalesef bu noktada dünya kamuoyunu ikna etmede başarılı olmuştur.
İsrail'in bu yalanlarını Amerikalı bir Yahudi olan araştırmacı yazar Henry Siegman, London Review of Books dergisinin 29 Ocak tarihli sayısında yayınlanan "Israel's Lies / İsrail'in Yalanları" başlıklı makalesinde açığa çıkardı ve deşifre etti. Makale özetle ateşkesi Hamas'ın değil tam tersine İsrail'in bozduğunu vurguluyor.
Benzer bir değerlendirmede Chicago Üniversitesi Siyaset Bilimleri Öğretim Üyesi Prof. John Mearsheimer'ın 26 Ocak'ta yayınlanan "The American Conservative" dergisinde "Başka bir savaş… Başka bir yenilgi" başlıklı makalesinde şunları söyledi: "Savaşın sebebi Hamas'ın füzeleri değildir. Aksine "Büyük İsrail Projesi" nin bir parçasıdır."
Evet, İsrail'in Filistin üzerindeki hesapları yüz yıldır düşlediği hesaplardır. Ancak 2006 yılında yapılan parlamento seçimlerinden çıkan sürpriz sonuç barış yolculuğunda önemli bir dönüm noktası oldu. Geniş halk kitlelerinin direnişi desteklemesi ve Hamas'ın mecliste sandalyelerin çoğunluğunu elde etmesi dengeleri değiştirdi. İsrail bölge siyasetine dilediği gibi şekil verme pozisyonunun tehlikeye girdiğinin farkına vardı. Aynı şekilde Ramallah yönetimi de Filistin kamuoyunu tekelinde bulundurarak ona dilediği gibi şekil veremeyeceğini anlamış oldu. İşte seçimlerin sonuçlarını iptal etme, Hamas'tan ve onun temsil ettiklerinden kurtulama zorunluluğunu gündeme getiren bu iki gerekçedir. İsrail devleti ilk olarak, meclis başkanı dâhil olmak üzere parlamento üyelerinin çoğunluğunu tutuklama rolünü üstlendi. Filistin yönetimi de Gazze'de kurulmuş olan seçilmiş meşru hükümeti devirme rolünü üstlendi.
Filistin yönetiminin Hamas Hükümetini boykot etmesiyle gerilimi tırmandıran süreç başlamış oldu. Ardından iki tarafında katıldığı Ulusal Birlik Hükümeti kuruldu. Ancak Mahmud Abbas yönetiminin koalisyonu diğer kanadını oluşturan Hamas'a karşı boykotu bitmedi. Bunlar yaşanırken Abbas'a bağlı güvenlik birimlerinin Hamas'ın hükümet deneyimini başarısızlıkla sonuçlandırmak adına giriştikleri bazı komploları deşifre edildi. Mahmud Abbas'ın kirli emellerini boşa çıkarmak ve küstah tavırlarına bir son vermek için Hamas, söz konusu güvenlik birimlerini ve bulundukları karakolları kontrol altına almak durumda kaldı.
Gazeteci David Rose Vanity Fair dergisinin yayınladığı şaşırtıcı raporunda, Hamas hükümetinin devrilmesi ve başarısızlığa uğratılması noktasında Amerikan arzusunu açıkça ortaya koyuyordu.
Güvenlik birimlerinin hükümeti içerden devirme planları suya düşünce İsrail Gazze'ye ambargo uygulama yoluna gitti. Bu defa Filistin halkını aç bırakarak hükümetlerini alaşağı etmeyi planladılar. Ancak bunda da başarılı olamadılar. Bütün girişimler başarısızlıkla sonuçlanınca İsrailliler uzun süre bekledikleri hedeflerini gerçekleştirmek için silaha sarıldılar.
İşte askeri harekât tamda bu aşamada direnişi sonlandırmak ve 2006 seçimlerinin şekillendirdiği koşulları ortadan kaldırmaya yönelik olarak 27 Aralık 2008'de başlamış oldu.
2
Bilindiği gibi Mısır arabuluculuğuyla gerçekleşen ve altı ay süren ateşkes süreci geçtiğimiz 17 Aralık tarihinde sona ermişti. Bu süreçte Hamas ateşkesin şartlarına bağlı kalmak adına işgale karşı silahlı hiçbir eylem içine girmemiştir. Ancak bu süreçte İsrail gerek insanların günlük ihtiyaçlarını karşılamaları için sınır kapılarının açılması gerek askeri operasyonların durdurulması ile ilgili olan ateşkes şartlarına uymamıştır. Nitekim ateşkes sürecinde dahi İsrail 4 Kasım tarihinde Hamas mensubu altı kişinin öldürülmesi ile sonuçlanan Gazze içindeki operasyonlarını sürdürmüştür.
Bu benim uydurduğum bir şey değildir. Gazze'de İsrail ordusunda görev yapmış olan eski bir komutan Tuğgeneral Shmouel Zakkai'nin sözleri bunu kanıtlıyor. Haretz Gazetesi 22 Aralık tarihli sayısında bu haberi yayınlamıştır. İsrail Gazetesinin verdiği habere göre tuğgeneral şu açıklamayı yaptı: İsrail Gazze üzerindeki ambargoyu sürdürerek ateşkes sürecini çok kötü yönetmiştir. Şayet İsrail Filistinliler üzerindeki baskılarını sürdürmeseydi ve ambargoyu devam ettirme noktasında bu kadar ısrarcı olmasaydı ateşkes devam edebilirdi.
Ateşkesin sona erdiği 17 Aralık günü Hamas'lı yetkililerle geleceğe yönelik bir planlama için hiçbir görüşme yapılmamıştır. Bazı siyasi demeçlerde yer verildiği gibi İsrail tarafının olacaklar konusunda uyarılarda bulunduğu doğru değildir. Filistinli tarafların yeni oluşan durum karsında pozisyonlarını belirlemeleri gerekiyordu. Bu bağlamda Hamas sözcüleri Gazze'de ve Şam'da toplantılar düzenleyerek İsrail'le yapılan antlaşma sürecinin bittiğini, İsrail'in ambargoyu sürdürmekten vazgeçmesi gerektiğini ve bağlı oldukları prensipler çerçevesinde kendilerinin yeni bir çözüm arayışına gireceklerini ilan ettiler.
Kahire yönetimi saldırılar başlamadan bir hafta önce Hamas liderlerinden Dr. Mahmud Zahar'la ateşkesin yenilenmesi doğrultusunda iki defa telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Mahmud Zahar Hamas ve diğer direniş guruplarının devam eden ambargonun gölgesinde ateşkesi yenilemelerinin mümkün olmadığı yanıtını verdi.
İsrail'in Gazze'ye saldıracağı haberlerinin herkesçe dillendirilmeye başlanmış olmasına rağmen Dr. Mahmud Zahar 25 Aralık Perşembe günü İsrail'in askeri her hangi bir operasyon düşünmediğine ilişkin Kahire'li yetkililerden telefonlar aldı. Ancak İsrail Hamas'lı yetkililere saldırı niyetlerinin olmadığına dair mesajlarını ilettikten tam iki gün sonra yani 27 Aralık günü vahşi saldırılarını sürpriz bir şekilde başlattı.
İsrail saldırıların üç gün süreceğini planlıyordu. İsrailli yetkililer yoğun bombardıman ve füze saldırılarının Filistin direnişini teslim olmaya iteceğini düşünüyorlardı.
Bu süreçte üç önemli olay dikkatleri çekmiştir. Birincisi: Saldırıların başlamasından tam beş gün sonra Arap Dışişleri Bakanlarının olağan üstü toplanmaları. İkincisi: Gazze'yi terk etmiş olan bazı eski güvenlik görevlilerinin Hamas'lı yetkililerin Gazze'den kaçacakları beklentisiyle onları karşılamak üzere Mısır'ın Refah sınır kapısına hareket etmeleri. Üçüncüsü: Filistin dışındaki Hamas liderlerinden hiç biri ile iletişim kurulmamış olması. Bunun bir tek istisnası Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa'dır. Amr Musa Şam'da ikamet eden İslam'i Cihad Hareketi Başkan Vekili Ziyad Nahhal ile telefon görüşmesi yapmıştır.
Hamas'ın geçen Kasım ayında barış konferansına katılmayı reddettiğinden beri iki taraf arasında görüşmelerin kesilmiş olduğunu bildiği halde Ocak ayının altısında yani ayın ilk Perşembe günü Mısır İstihbarat Teşkilatı sorumlularından biri telefonla Hamas'ın siyasi büro şeflerini arayarak tavır belirlemek için Kahire'ye bir elçi göndermeleri çağrısında bulundu.
Hamas ateşkesi dört gözle bekler bir konumda olduğu düşünülmesin diye 4 Ocak Pazar gününe kadar elçi göndermeyi erteledi. Bu arada savaşın başlamasından bir hafta sonra Fransız ve Danimarkalı yetkililer ateşkes koşullarının oluşturulması için Şam'daki siyasi büro nezdinde girişimlerde bulundular.
Bu girişimler iki şeyi ifade ediyordu;
Birincisi: Gazze'de direnişin dimdik ayakta kalması her kesi şaşırtan beklenmedik bir durumdu.
İkincisi: İsrail, Hamas'a teslimiyet koşullarını dayatarak savaşı bitirmeyi istiyordu.
Burada dikkatimizi çeken şey; İsrail hava saldırılarının Hamas'lı yetkililerin Kahire'de bulunduğu bir sırada bütün şiddetiyle hala devam ediyor olmasıydı. Bu saldırılar Kahire'de görüşmeleri yürüten Hamas'lı yetkililerin teslimiyet şartlarını kabul etmeleri için baskı unsuru olmaktan başka bir amaç taşımıyordu. İsrail Başbakanı Ehud Olmet'in iki defa saldırıları durdurmaya yönelik kararını açıklamak için Kahire'de gerçekleştirilen ve Hamas'ın İsrail'in önerdiği şartları reddettiği toplantıların sonucunu beklediğine işaret eden bir takım bilgiler vardır.
3
Savaş sırasında yayılan iki tane büyük yalan ise şunlardır. Savaş İran'ın bölgede etki alanını genişletmesinin önüne geçmeyi hedefliyordu. İşte bu tam bir İsrail propagandasıdır. Ve İsrail bununla şu üç hedefi gerçekleştirmeyi planlamaktadır.
Birincisi: İsrail, Filistin direnişinin imajını bozmak ve direnişin İran'ın elinde dilediği gibi kullandığı bir kukla olduğu düşüncesini oluşturmak istemektedir.
İkincisi: İran'dan ürken bazı Arap yönetimlerinde İran'a karşı nefret duygusunu oluşturmak. Böylece Araplar için gerçek düşmanın İsrail değil İran olduğu vehminin hafızalarda diri kalmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Nitekim İsrail Dış İşleri Bakanı Tzipi Livni bunu açıkça dile getirmiştir.
Üçüncüsü: İsrail, özellikle de nükleer silah projelerini hayata geçirmeye devam eden bir İran'ın kendisi için en büyük tehdit oluşturduğunu düşünüyor.
İran'ın bölge meselelerine bir yabancı olarak müdahale ettiği propagandalarının tamda Amerika Birleşik Devletleri'nin Filistin dosyasını ele aldığı zamanlarda gündeme gelmesi dikkat çekicidir. Annapolis konferansında bu açıkça itiraf edilmiştir.
Bu söylentiler Hamas'ın İran'la müttefik ve işbirliği içinde olduğu yakıştırmalarını içeriyordu. Bunları dillerine dolayanlar Annapolis konferansı gerçekleştiği sırada Tahran'ın Filistinli tarafların katılacağı bir konferans düzenleme isteğini Hamas'ın reddettiğini, hatta bundan dolayı iki taraf arsında ilişkilerin bozulma noktasına geldiğini bilmiyorlar ya da bilmezden geliyorlar. Benzer şekilde Hamas geçtiğimiz Haziran ayında gerçekleşen ateşkes antlaşması hakkında İran'ın değerlendirmelerini reddetmişti. Hamas kendisine ülkesinin görüşlerini iletmek üzere özel bir uçakla Şam'a kadar gelen İranlı elçiye açıklıkla şunları söylemişti: Hamas İran'la dostluğunu sürdürme noktasında kararlıdır. Ancak kararlarını bağımsız olarak almak konusunda ise daha fazla duyarlıdır.
Buna benzer birçok olay yaşanmıştır. Ancak vaktimiz bunların hepsini anlatmak için yeterli değildir. Burada garip olan; direnişin İran'la dayanışmasından korku senaryoları üretenler İsrail'in Amerikanlılarla işbirliği içinde hareket etmesinde her hangi bir sakınca görmemeleridir.
Arap siyasi kamuoyunda belirgin kanaatlerden birisi olan ikinci önemli yanılgı ise; şu anda İsrail Hükümetini oluşturan "Livni, Barak veya İşçi Kadima partisi" nin Netanyahu'nun liderliğini yaptığı Likud partisinden daha iyi olduğu düşüncesidir. Bundan dolayı Arap siyasi çevrelerinde İsrail'de bu gün hâkim olan yönetimle işbirliğinden yana, diğerine karşı daha mesafeli bir yaklaşım söz konusudur.
Arap yönetimlerinin gerek ateşkesin derhal ilan edilmesi noktasında gösterdikleri can hırlaş gayretkeşlikleri gerekse Ebu Dabi'de "Dengeli Arap Duruşu" nu temsil eden devletlerin sözcülerinin yayınladıkları bildiri Arapların şu anda İsrail yönetiminde bulunan siyasilerle ilişkileri geliştirmek istediklerini yeterince kanıtlamaktadır. Bu bildiri Kuveyt zirvesinde özellikle Arap arabuluculuğuna sımsıkı sarılma noktasında alınan ve asla geçerliliği olmayan kararları benimsiyordu. İsrail seçmeni üzerinde olumlu hiçbir etki meydana getirmeyeceği gerçeğini göz ardı ederek umutlarını hali hazırda iktidardaki İsrail yönetimi ile dostane ilişkiler geliştirmeye bağlayanlar 1982 yılında Beyrut ayaklanması sırasında olayları yöneten Likut üyesi Şaron hariç Araplara karşı en acımasız katliamları gerçekleştirenlerin bu liderler olduğunu unutuyorlar.
4
Bu yazımda savaş sürerken Riyad'da, Şarm eş-Şeyh'de Kuveyt ve Katar'da düzenlenen zirvelerden söz etmedim. Çükü onların hiç biri siyasi sonuçlar doğuran etkili zirveler değildi. Fakat bu zirveler havayı bulandırmaya, çeşitli liderlerin aralarındaki buzların erimesine fırsat hazırlarken Filistinli gurupların aralarındaki bölünmeyi derinleştirmiş ve bölünmüşlüğün kalıcı olmasına sessiz kalmıştır.
Söz konusu zirvelerdeki toplantılar ve kulislerde nelerin yaşandığına ilişkin ayrıntılara değinmemize maalesef imkânımız yok.
Bir birini takip eden bu sıcak olaylar dizisi üzerine sonuç olarak bizim söylemek istediğimiz şey şudur: İsrail saldırılarında hedeflediği amaca ulaşamamıştır. Şu anda saldırılarla ulaşamadığı hedeflerine siyasi baskılarla, yıldırma politikalarıyla Hamas'ın boyun eğmesini ve 2006 seçimlerinin sonuçlarının şekillendirdiği ortamın değiştirilmesini sağlayarak ulaşmak istiyor. Ne İsrail nede onu bu karmaşık ilişkiler ağı içine sokanlar geri adım atmak istemiyorlar.
Sonuç itibariyle gelinen noktada; direnişin elini kolunu bağlayan, ambargoyu ve yarattığı koşulları makyajlamakla birlikte İsrail'in inisiyatifini güçlendiren 27 Aralık öncesinde hâkim olan ve ateşkesi zorunlu kılan koşullara geri dönülmüştür. Bundan sonra, özellikle enkazın kaldırılması, altındaki cesetlerin çıkarılması ve şehrin yeniden imar edilmesinden sonra duruma göre birçok değerlendirme yapılacaktır. Bunca masum insan kanı akıtılmasına, insanın kıyıma uğratılmasına ve şehrin yerle bir edilmesine rağmen Hamas'ın önüne konulan seçenek geçmişte reddettiği şartlara boyun eğmesidir.
Bu yazı Kahire hükümetinin Hamas'a dayatılan seçeneği reddetmesinden ve İsrail seçimlerinden önce yazıldığı için olası gelişmelerle ilgili şimdiden bir şey söylemek, gelecekle ilgili şimdiden bir senaryo çizmek erken olacaktır. Gelişmeleri dikkatle izlemek ve beklemek daha sağlıklı değerlendirme yapabilmek için isabetli olacaktır.
*Mısırlı ünlü yazar ve düşünür.
Bu makale Abdurrahim Şen tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.
La tehzen! innallahe meana...
Uzulme ! Allah bizimle...
yer alabilmektedir.
--------------------------------------------------------------------------------------
Edep, ahlak ölçüleri içerisinde; küfür ve hakaret yapılmayan,
siyasi fikir ve düşüncelere yer verilecektir.
Yazılan ve yayınlanan her yazının sorumluluğu yazarına/gönderene aittir.
Guruba mail atan her kişi bunu kabul etmiş sayılır.
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.