İşte bölgenin dört önemli sorunu

3 ay önce lider değişikliğine giderek Prof. Dr. Numan Kurtulmuş'la
yeni bir döneme giren Milli Görüş geleneğinin son partisi Saadet'
Partisi'nin yerel seçimlerde alacağı oy oranı Türkiye siyasetinin
geleceği için de çok önemli. Peki yeni ve yenilikçi Genel Başkan Numan
Kurtulmuş yerel seçimler için nasıl politika izleyecek? Haber7.com'un
konuğu olan Kurtulmuş editörlerimizin sorularını yanıtladı. Kurtulmuş,
Erbakan'a rağmen genel başkan olmasının teşkilatlarca nasıl
karşılandığı, geleneksel siyasetin gelecekler nasıl harmanlandığını,
partisinin hedef kitlesini, koordinatlarını anlattı. Ülkemizin en
temel sorunlarından olan Kürt meselesi için de geniş bir sunum yapan
Kurtulmuş, 4 ana maddeyle partisinin Güneydoğu politikasını açıkladı.

Birinci bölümünde bunları okuyacağınız röportajın ikinci bölümü ise
bir hayli renkli. Mehmet Bekaroğlu'nun başörtülüler jipe binemez
açılımını değerlendiren Kurtulmuş, jipi olanlar için Mustafa Sandal'ın
şarkısı ile cevap verdi. Çocuklarından gelen talebe nasıl karşı
çıktığını anlatan Kurtulmuş, jipi olan Saadetliler içinse Dilber Hala
taktiğini uyguladı... Numan Kurtulmuş'la ayrıca Sivas'ın ötesine
geçememe meselesini, Milli Gazete'nin Ergenekon tutumunu, Harun gibi
gelip Karun gibi gelmeyeceğim sözünü ve dosya sallama siyasetini
konuştuk...

Röportajın ilk bölümü...

Saadet Partisi geleneğine bakıldığında değişmez diye görülen Erbakan
Hoca liderliği bir anlamda sona erdi. O hayattayken partinin yeni bir
lider çıkmaz düşüncesi hakimken siz genel başkan oldunuz. Tabanın sizi
kabullenmesi konusunda bir sıkıntı yaşadınız mı?
Hayır yok. Kongreden başlamak gerekirse, kongre çok nezih bir ortamda
yapıldı. Türkiye şartlarına bakıldığı zaman bir ilk yaşadık. Yıllardan
beri bu işi getirmiş olan Erbakan Hoca ve onu temsil eden Recai Kutan
Bey ve ben kongre üçlü olduk. Bu şekilde kongre salonunda bizim öteden
beri söylediğimiz "gelenek" ile "geleceği" buluşturma meselesini fiili
olarak, pratik olarak uygulamış olduk.

"Gelenek" ile "gelecek" Saadet Partisi siyasetine nasıl yansıyacak?
Eskilerin birikimleri, tecrübeleri siyasete yansıyacak ama yeni bir
dille, yeni bir dinamizmle, yeni bir siyasi aksiyonla ortaya çıkacak.
Kongre salonunda bu görülmüş oldu.

Bu gelişim başladı mı peki?
3 aylık geçen zamanda bu gelişim adım adım fiilen gerçekleşiyor zaten.
Bu siyasi hareket ciddi bir 'fikri' geçmişe sahip... Aslında sadece 40
yıllık geçmiş de değil. Türkiye topraklarında nereden baksanız 150
yıllık siyasi bir iddia olarak var. Bunu bugünün üslubuyla,
anlayışıyla, argümanlarıyla yeni nesillere anlatabilecek kararlılıkla
devam ediyoruz. Burada fevkalade hoş, örnek olabilecek çok iyi bir
geçiş süreci yaşandı. Ve hiçbir sorun olmadan bu iş devam ediyor. Bu
anlamda hem partinin teşkilatı hem geleneksel yapısı kabul ediyor hem
de bizim ulaşmayı hesap ettiğimiz, düşündüğümüz çok geniş kitleler çok
rahatlıkla söylemlerimiz görüyor, anlıyor. Ve zaman içerisinde daha da
kabul edileceğiz.

Ulaşmak istediğiniz geniş kitleler nereler, var mı bir hedef?
Ben tanımlıyorum. Bir siyasi hareketin öncelikli olarak yapması
gereken kendi koordinatını belli etmesidir. Bu anlamda da milletin
kategorik olarak hiçbir kesimin bir siyasi partinin söylemlerine
kapalı olamaz. Bizim hedef kitlemiz 72 milyondur. 72 milyonun
tamamının aynı fikirde olması mümkün değil. Öyleyse koordinatınızı
belirleyeceksiniz.

Saadet Partisi'nin koordinatları neler?
Bizim koordinatımızın 4 tane temel unsuru var... 1- Maneviyatçılık;
materyalizme karşı maneviyatçılığı savunan, maneviyatçı paradigmayı
esas alan bir fikre, siyasi bakış açısına ihtiyaç var. 2- Yerlilik;
Bütün dünyayı bilen, tanıyan, "Washington'da, New York'da, Tel
Aviv'de, Moskova'da, Brüksel'de neler oluyor? Bunları çok iyi bilen
ama sonuçta çözümlerini kendi medeniyet havzamız üzerine dayanarak
üreten bir siyasi fikirdir yerli olmak. 3 - Özgürlükten adaletten yana
olmak; Bu kadar çok haksızlığın, bu kadar çok gelir adaletsizliğinin,
zulümlerin olduğu bir ülkede, özgürlükten ve adaletten yana olmayan
bir sözün zaten karşılığı olmaz. 4 - Anti - emperyalist olmak; Bu
kadar çok dışa bağımlı olmak, işte IMF'si bir taraftan, AB'si bir
taraftan, ABD'nin Genişletilmiş Ortadoğu Projesi diğer taraftan,
İsrail'in bölge politikalarını zorlaması öbür taraftan... Bütün bunların
muhatabı olan etkisi altında kalan bir ülkede anti-emperyalist olmayan
bir bakış açısının çözüm üretmesi mümkün değildir.

Saadet Partisi, "maneviyatçıyım, Yerliyim, Özgürlükten ve adaletten
yanayım bir de anti-emperyalistim" diyenlerin adresi olacak diyorsunuz
bir anlamda...
Evet. Bu dört madde bizim dört temel noktamız. Bakış açımız.
Çerçevemizin temel ayakları... Bunun çok iyi bir sentezini yapıp, siyasi
lisana çevirmeye, yeni fikirler yeni açılımlar üretmeye gayret
ediyoruz... Bunu yaptığımız zaman, toplumun bu tarz görüşlerine sahip
olan çok farklı dinamiklerinin bir araya gelebileceği, birbirini
anlayabileceği ve Saadet Partisi'nin de güç katacağı inancındayım...

Saadet Partisi lider Numan Kurtulmuş, Haber7.com ekibinden Hakan
Göksel, Ayhan Kıskaç, Genel Yayın Yönetmenimiz Ünal Tanık, Ersin
Çelik, Genel Koordinatörümüz Yaşar İliksiz, Osman Ateşli ve Kurumsal
İletişim Müdürümüz İhsan Aydın ile sohbet etti, soruları yanıtladı...

Günümüz meselelerine gelirsek... Şu anda başlıca sorun olarak Kürt
sorunu gösteriliyor. Nüfuzumun önemli bir kesiminin doğrudan gündemini
ilgilendiren bir konusu da... Neler düşünüyorsunuz?
Adını ne koyarsanız koyun. Güneydoğu sorunu, Kürt sorunu vs... Karşı
karşıya kaldığımız Kürt meselesi 10 sene önceki durumundan daha farklı
bir boyutta. Artık lokal olarak, Türkiye'yi, Irak'ı ya da Suriye'yi
ilgilendiren bir mesele olmaktan çıkmış, uluslararası büyük güçlerin
de müdahil olduğu bir konu. Irak'ın işgaliyle birlikte ABD'nin Büyük
Orta Doğu projesi kapsamında değerlendirilmesi gereken bir sorun
haline gelmiştir. BOP'un temel felsefesi, bu bölgenin insanlarını,
etnik, dini ve mezhep anlamında, mümkün olduğunca, bölmek
parçalamaktır. "Bu Hıristiyan-Müslüman savaşı değil, İslam'ın iç
savaşıdır" diye kendileri söylüyorlar. Bölgedeki işgali İslam'ın iç
savaşı haline dönüştürme çabasıdır. Dolayısı ile bunun vermiş olduğu
fevkalade dış ilgiliyi, etkiyi unutmamak lazım.

Türkiye'nin bu noktadaki görevi sizce ne olmalı?
Türkiye'nin konuya yaklaşımında bir ölçek daralması söz konusudur. 4.5
milyon metrekarelik Osmanlı topraklarından, 786 bin metrekarelik
Cumhuriyetimize dönerken belki o günün koşullarında ister istemez, bir
korumak ayakta kalabilmek refleksi ile 'içe kapanma' oluştu. Türkiye
bölgedeki ve dünyadaki sorunları sadece kendi sınırlarıyla ilgili
gördü. Günümüzdeki gelişmelerle artık bunun terk edilmesi lazım.
Erbil'in, Süleymaniye'nin, Şam'ın, Kudüs'ün, Bosna'nın, İskeçe'nin,
Bakü'nün, Batum'un problemlerini çözmeye yönelmemiş Türkiye'nin, kendi
sorunlarını çözebilme imkanı kalmamıştır. Bütün bu kendi medeniyet
havzasındaki sorunların tamamı Türkiye istese de istemese de kendi
sorunlarıdır. Sadece Kuzey Irak'taki Türkmen değil. Kuzey Irak'taki,
Arap da Nasruri de Yezidi de bizim havzamızın insanlarıdır. Bunların
sorunlarını çözebilecek en önemli güç de Türkiye'dir. Çünkü Türkiye
bölgenin amiral gemisidir.

Size göre bölgenin en önemli sorunları neler?
Dört önemli sorun var. Bunlar çözülebilirse bölgedeki sorunlar büyük
ölçüde çözülür.

Açar mısınız biraz...
Ekonomik sorun... Karış karış gezdik. Doğu Anadolu bölgesi Türkiye'nin
sanayi devriminde sanki özel olarak ihmal edilmiş. Son zamanlarda
uygulanan yanlış tarım ve hayvancılık politikaları, tehlikeli
özelleştirmelerle bölgede ciddi şekilde zaten var olan ekonomik
eşitsizlik çok daha olumsuz noktaya gelmiştir. Özellikle 70'li
yıllarda kamu alanında ne tür hizmetler yapılmışsa Mili Görüş aynısını
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesine yaptı. Fabrikaların temeli atıldı.
Faaliyete geçirildi. Ne varsa o dönem Milli Selamet Partisi tarafından
yapılmış. Bugün de "efendim oraya özel sektör gitmiyor" diyemezler.
Özel sektör gitmiyorsa devlet gidecek. İnsanları iş üretecek
adaletsizliği ortadan kaldıracak yatırımları devlet yapmak zorunda.

Güvenlik boyutu... Türkiye'nin sınırı çok kötü boyutta. Özellikle
Aktütün'den sonra bu iyice ortaya çıktı. Teröristin elini kolunu
sallayarak geçtiği ama sivil vatandaşın amcasını, teyzesini, halasını
görmek için sınırı geçmekte zorlandığı bir yapı var. Tam tersi olmalı.
Eğer gerekiyorsa ki bu şartlarda mutlaka ihtiyaç var. elektronik
koruma şemsiyesini kurarak, teröristlerin geçişi engellenebilir.
Türkiye'nin Irak sınırı olmak üzere bütün sınırları komşularını
açılmalı. Sivil vatandaşların geçişinin kolaylaştığı ama teröristin
bir tanesinin geçemediği sınır güvenliğinin oluşturulması lazım...

Bireysel özgürlükler meselesi... Çok şükür hala Doğu Anadolu'da
halkımızın çok büyük bir kısmı birlikten, bütünlükten, beraberlikten
yanadır. Bu kadar aleyhe propagandaya, zorlamalara rağmen 'ayrılıklar'
Türkiye'de çok az bir kesimin içine girmiş hastalıktır. Bu anlamda
insanların beklediği, temel hak ve özgürlüklerini korkusuzca
gerçekleştirmesidir.

Kamu görevlililerinin davranışları... Bunun çok tipik bir örneği Gaffar
Okan'dır. Diyarbakır halkı Gaffar Okan'ı sevdi. Hala bir çok esnafın
dükkanında resimleri var. Adam Batı'da herhangi bir ilde görev
yaparken millete nasıl davranıyorsa, Doğu Anadolu'da da öyle davrandı.
Nişantaşı'da Çankaya'da insanlara nasıl davranıyorsanız, Diyarbakır
Bağlar'da ve Hakkâri'nin Şemdinli ilçesinde de öyle olmak
zorundasınız. Öyle yapmazsınız bu hemen belli oluyor, hissediliyor.
Kamu görevlilerinin yanlış davranışları dolayısıyla, halkta devlete
karşı hatta ülkenin varlığını bütünlüğüne karşı bir reaksiyon
oluşuyor. Bu insanların yıllarca köyleri, mezraları yakılmış. PKK
gelmiş sıkıştırmış. Devlet kurumları sıkıştırmış. İnsanlar çocuklarına
isim verirken, sıradan bir nüfus memuru "Hayır bu ismi veremezsin"
demiş engel olmuş. Bir sürü çok temel noktalar var. Kamu
görevlilerinin bölge halkına davranış eksikleri, bozuklukları ortaya
çıkmış. Bu da psikolojik bir gerilim oluşturmuş...

Saydığınız 4 temel sorun çözülürse bölge normalleşir mi?
Bu dört temel anlamdaki meseleler çözülebilse, Türkiye'nin Doğu'daki
sorunları çok kısa bir sürede hallolma yoluna girecektir. Bunun için
Türkiye bölgedeki sorunu sadece kendi meselesi olarak görmemelidir.
Küresel ve emperyal bir gücün de bu meselenin tarafları haline geldiği
görünmekte. Çözümü engellemek isteyen bir takım uluslar arası güçlerin
olduğunu da göz ardı etmemek lazım. Kararlılıkla, korkmadan, cesur bir
şekilde, bölgedeki halka bütünleşerek, onları yönetim ve karar
süreçlerine dahil ederek ve Kürt halkının temsilciliğini bir takım
'zadegan'a, ağalara, seçkinlere bırakmadan doğal tabii temsilcilerini
kale almak lazım.

Sadece uluslar arası güçler mi?
Türkiye'nin içerisinde bu sorunun uzun yıllardan beri devam
etmesinden, çıkarı, menfaati olan çevreler vardır tabii. Aksi takdirde
bu sadece bir uluslararası çevrelerin desteği ve baskıları olacak bir
iş değil.

Halkın büyük bir bölümün, birlik içinde olması gözlem mi yoksa parti
olarak bir çalışma yaptınız mı?
Bu bir gözlem tabi... Eğer aksi bir durum olsaydı, dünyanın en çok
himaye edilen terör örgütü olan PKK'nın 30 yıldır çok olağan üstü bir
halk desteği alması gerekirdi. Zaten bu terör örgütünün nasıl Kürt
halkının temsilcisi olduğunu anlamakta zorlanıyor insan. Şimdiye kadar
yaptığı eylemlerinin tamamına bakın, öldürdüğü yok ettiği insanlar,
bölgenin zavallı, yoksul, kimsesizleri. Büyük çoğunluğuyla Kürt
halkını öldürmüş olan bir örgüt. Dolayısıyla halk bunu görüyor. Bir
bıkkınlık var. Halkla örgüt arasında bütünleşmeme meselesi de var. Onu
da çok rahat görüyoruz.

Numan Kurtulmuş olarak genel başkan olduktan sonra bölgede kaç ile
gittiniz, ya da kaç ile gideceksiniz?
Genel başkan olduktan sonra Elazığ'a gittim. Ama bu seçim
kampanyasında, Diyarbakır, Bitlis, Muş, Van... Hemen hepsine gideceğim.
Hakkâri ve Şırnak hariç bölgedeki tüm şehirleri dolaştım ama daha
önceden. (Sürecek)

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.