SOMALİ TEZKERESİ İSRAİL İÇİN
KORSAN
İki mânâda kullanılıyor: a-koşuyolu, geniş ve düz yol, cadde, b- akın, hücum, sal-dırı. İtalyanca Corsaro, öteden beri “akıncı” anlamında kullanılmış. (İngilizce cur-sor, “koşturucu”… aynı tabirin Fransızca biçimi.)
Seydi Ali Reis’in 1532 tarihli Mirat-ül Memalik adlı eserinde korsar tabiri geçi-yor. İlginçtir, Seydi Ali Reis de Hindistan seferi sırasında Somali açıklarında korsan saldırısına uğramış.
Tabir, 16. yy’dan beri Korsan olarak literatüre geçmiş.
Osmanlyca lugat: Düşman gemilerini basarak mallarını alan bir devletin donanma gemilerine de aynı isim verilirdi
Bizce korsanlık, dünya tarihine İslâm aksiyon ve hamle sanatının adı olarak geçen harika bir ifadedir.
İSLAMLA YÜKSELEN “ÜÇÜNCÜ DÜNYA”
Kafasında ve ruhunda AB-D emperyalizminin dikte ettiği zehirli kavram ve keli-melerden müteşekkil lügatle konuşanlar bir yana, onların tesiriyle aynı mânâda
Somali’yi, bugün dünya gündeminin merkezinde olan İslâm temelli anti-emperyalist savaştan ayrı ele almak büyük bir hata olur.
İslâm temelli anti-emperyalist mücadele, 1991 yılında halkı Müslüman ülkelerin işbirlikçi idareleri de dahil, Batı’nın “koalisyon güçleri” dediği istilacıların Irak İs-lâm topraklarını yağma ve istilasına karşı direnişle başladı. “Uluslar arası hukuk” kılıfıyla örtülen bu işgale direnişin tarihî önemi, İBDA Mimarı’nın niteleyişiyle “şuurlara alternatif” olmasındandır
91’de, yine K. Salih Mirzabeyoğlu’nun ifadesiyle “zaferden beter mağlubiyet” yaşayan Amerika, 2003’te İsrail’in savaş tamtamlarıyla Büyük Doğu İslâm toprak-larında müslüman soykırımını provoke edişi ve topraklarımıza barbar ordusunu yerleştirmesiyle birlikte, kendisini “savaşların anası”nın ortasında buldu.
Savaşa bu sıfatı veren de Irak’ın Ebedî Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in kendisidir.
Mücahidler, AB-D’nin “üçüncü dünya ülkelerine kötü örnek teşkil ediyor” dediği Irak’ın intikamını 11 Eylül operasyonlarıyla almaya başladı. 2001’den beri Ahmak Fil Amerika, hiç tanımadığı ve çözümleyemeyeceği bir coğrafyadadır.
Batı’nın tutuşturduğu “terörizm ateşi”ni kendi topraklarında gördükten sonra Haçlı ruhiyatı, Siyonist saldırganlığı şu veya bu şekilde kendisine “stratejik rehber” yaptı.
İsrail Terör Örgütü esasen dış destek olmazsa bir hiç olan motivasyonunu, ezelî düşmanlık duygusuyla İslâm topraklarından sürüldüğü tarihten beri “tarihî intikam hissi”yle korumaktadır.
AB-D’nin dış politikasını ve düşman konseptini belirleyişinde yahudinin tarihî biri-kimi, coğrafî tecrübesi, istihbarî bilgisi ve stratejik danışmanlığı vazgeçilme-zdir. İkinci Irak savaşı başlarken Amerikalı bir gazetecinin, “bu savaşa İsra-il’in tamtamlarıyla giriyoruz” ifadesini hatırlayınız.
İslâm temelli anti-emperyalist savaşta Somali’deki son gelişmelere temas etme-den önce bu girişi yapmamızdaki temel saik, İsrail’in bu konumuyla birlikte, Soma-li’ye BM kararıyla askerî güç gönderecek olan AKP’nin politikasını, İsrail’i görmez-den gelerek yapılan değerlendirmelere dikkat çekmek içindi
TEZKERE DAVOS’UN DİYETİ Mİ?
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Davos’taki panelde gürlerken yanındaki barbara, yine bir Yahudi olan Avi Şalom’dan aktardığı şöyle bir cümle vardı: “İsrail’in barbarlığı zalimliğin de ötesinde bir şey… İsrail Haydut devlet haline gelmiştir.”
Bu haydut nitelemesi, İsrail, Amerika ve Batı emperyalizmi için fevkalade yerin-de… Ancak bu haydut tabirini, Türkiye’de bir avuç azınlık olan siyasî ve askerî kesim içindeki “turuncu zihniyet”liler, Somali’deki vatansever mücahidler için de kullanıyor.
Tayyip’in “değişim”den önceki halinden “değişmiş” haline yatay geçişini aksettiren Gazze için patlayan hisleri, İsrail’in barbar hislerini tatmin için sürüklendiği bir “tezkere” çukuru olabilir mi?
Yoksa ekranbaşı seyircisine yansıyan “öfke”nin sureti ve “damlalar”, timsah göz-yaşları mıydı?
Hissî/reelpolitik sınırlar dahilindeki tepkiden hiçbir “fikir ve irade” çıkmayacağı iyice netleşmeye başladı ki, halkın İsrail ve Amerika’ya olan nefret ve düşmanlık rüzgarını arkasına alıp “lüpçülük” âdetiyle kahraman kesilenler, asıl kahramanlığın “hep”te olduğuna yürekleri yetmediğinden, millet iradesini meydan yerine dikecek cesareti gösteremediler; aksine ürktüler.
HAMAS, İslâm coğrafyasında emperyalizme karşı verilen cephe savaşında “siya-setin başka araçlarla devamı hâlindeki” savaşını Filistin halkının çelikleşmiş irade-siyle ve şerefle verirken, AKP’nin Davos’taki “çıkış”ının inişi, Somali sularında bir çukura doğru mu yoksa?
Gelişmeler çukuru işaret ediyor.
‘Düşmanlığa Karşı Uluslar arası Girişim’ tarafından organize edilen “Gazze Zaferi Konferansı”na katılması beklenen HAMAS lideri Halid Meşal’in Türkiye’ye gelme-sine başbakan Erdoğan’ın başdanışmanı Ahmed Davudoğlu, “Türkiye’nin içinde bulunduğu özel durumdan ötürü” karşı çıkmış.
Çukurun dibi görünmüyor. Filistinli müslümanı, -dolayısıyla HAMAS’ı- “savunmak” o kadar ağır geldi ki, AKP bu yüzden, Yahudi baskısıyla hiçbir ülkenin kaldıramayacağı bir yükün altına sürülmüş olabilir.
çıkardığı TARAF dergisi, 94’te Somali’den şeyini zor kurtaran 28 Şubat’ın ordu-daki aşırı yahudiseveri Çevik Bir’i, “Somali Salağı” olarak nitelendirilmesi hâlâ hafızalarımızda. Çevik Bir’in şahsında Somali’yle “salaklık” arasında bir irtibat kurduğumuzda, bugünkü durumu da aynı ifadelerle açıklamaya kalksak, herhalde kimse bizi suçlayamaz.
Çok Uluslu Terör Örgütleri’nin finans kaynağı topraklarımızın altındaki ve üstün-deki zenginlik kaynakları, son yıllarda “kontrolü ve güvenli” olmaktan çıktı; bu açık.
General Aidid’in mücahid askerleriyle rezil ettiği Amerikan ordusu, 1994’te arkalarında Mogadişu sokaklarında sürüklenerek terk edilen conileriyle hafıza-larda yer ettiğinde, Somali’ye bir daha dönmemek üzere defolduğu umumi kanaati hasıl oluşmuştu.
Misâl olarak, sadece 1967 İsrail’le Mısır arasında olan savaşı hatırlatmak yeterli olacaktır. 1967 yazında, Arapİsrail savaşı başladığında Somali bakanlar kurulu toplanarak, İsrail’e karşı giriştikleri savaşta Araplara askeri yardım kararı aldı-lar. Somali’nin büyük şehirlerinde savaş gönüllülerinin kaydedildiği bürolar açılmış-tı. Somali savaş uçaklarının müslüman Araplara yardıma giderken; Habeşistan semalarından geçiş iznini istemesi üzerine Habeşistan, 4 Haziran’da Somali sınırına askeri yığınaklar yaptı ve Somali’nin Araplar’a yardımı halinde savaş açmakla tehdit etmişti.
Bölgede en hızlı ve güçlü bir şekilde yayılan İslâm’a karşı –Yahudiler misyonerlik yapamayacağına göre- Judafil Hıristiyanlar tarafından misyoner propagandası yapılmaktadır.
Genç Mücahidler hareketiyle İslami Mahkemeler Birliği arasındaki anlaşmazlığın giderilmesi için, silahlı “İslami” gruplardan oluşan Irak`taki “Uyanış Meclisleri” gibi tertiplenen senaryonun aynısı, 2009’da ABD ve Etyopya(İsrail) tarafından Somalililer için de düşünülüyor. Böylece işgalci kendisini tehdit edecek boyutlara gelmiş bir gücü, bir başka güçle dengeleyerek görünmezleştiriyor; yağmanın/ iş-galin ömrünü uzatmayı plânlıyor. Bakalım sonuç ne olacak?
Genç Mücahitler Hareketi - (El Şebab), Şeyh Şerif Ahmed’in kazandığı son se-çimleri saçma bulduğunu açıklayarak protesto etti. Bunun yanında Kesmayo şehri yönetimi (Güney Somali)… Bu hareket Genç Mücahitler Hareketi`nin liderliğini yaptığı Kamponi kampının etkisine boyun eğmiş durumda. Ve yeni başkanı tanıma-dıklarını duyuran bir açıklama yaptılar. Açıklamada Şeyh Şerif`in kendisinden önceki başkanlardan bir farkının olmadığını ifade ettiler. Son “Cibuti görüşmeleri” ise BM tarafından destekleniyordu.
Ahmed bu görüşmelerin sonunda ‘devlet başkanı’ seçildi.
Somali’deki yakın tehlike dolayısıyla ÇUTÖ işbirlikçisi görüşmeler komşu Cibutide yapılıyor. Somalili parlamento kuklaları, cumhurbaşkanlığı seçimi için oy kullanmak üzere uçaklarla Cibuti`ye naklediliyor.
Mısır`ın El Şuruk gazetesine açıklamalarda bulunan Somali yeni devlet başkanı Ahmed, ‘ABD`nin Somali`ye bakışının şimdi olumlu olduğunu düşünüyoruz’ diyerek Somalililerce bilinen rengini verdi. Ahmed, Cibuti’de yapılan “barış görüşmeleri” nde ‘ABD’nin barışı savunan bir kuvvet’ olduğu yalanını da söyledi. Fakat Şerif Ahmed`in seçilmesi, İslami Mahkemeler Birliği`nin ve Şerif rejimine karşı savaşa and içen Eritre merkezli muhalefetin silahı bırakmasının hemen ardından Şebab grubunda silahların ateşlenmesine sebep oldu.
2 0 0
Somali, BM raporlarında geçen kayıtlara göre, son zamanlarda ülkedeki askerlerin ve polislerin %80’i (yaklaşık 15,000 kişi) görevlerini bırakırken silahlarını, ünifor-malarını ve araçlarını da yanlarında götürmüşler. Bu gelişmeyi de iç savaştan kay-naklanan anarşiye bir tepki ve İslâm mücahidlerinin geniş tesirine yorabiliriz.
TSK ve SOMALİ
Millet emrinde meclis, meclis emrinde icra yani hükümet şeklinde belirtilen “dev-let ehramı”, gerçekte icra emrinde meclis, meclis emrinde millet şeklinde devletin “tepetaklak” durumunu ele veren mevcut politikaları, Somali vesilesiyle birkez daha görüldü.
Gazze için ayaklanan halkın iradesi seni neye zorladı?
Yahudiye haddini bildirmeye.
Sen ne yaptın?
İsrail ve AB-D’nin çıkarlarını tehdit eden ve HAMAS liderini ülkelerine misafir eden Filistin’in ebedî dost ve kardeşi Somali halkının üzerine BM Domuzlar Dikta-toryası emriyle, işgalcinin plânının çöktüğü, Türk bayrağının saygıyla karşılandığı ve sadece Türk bayrağının indirilmediği bir memlekete saldırı tezkeresi hazır-ladın.
Kim için?
Haydut devlet dediğin terör örgütü İsrail için.
Davos’taki çıkışına karşılık, Ecevit’in Clinton karşısındaki malûm fotoğrafı hatırla-tan aşağılık ılık İslâmcılar, bunu nasıl yorumlayacakları şimdiden malum sefil ruh-larıyla, haydutluğun kiralık kalemleri olacaklardır; hiç şüpheniz olmasın.
Onlar da diğer çapulcular gibi mevcut sömürü düzeninin devamını isteyenlerden.
Batı’nın bir talimatına bakan, anayasa, iç ve uluslar arası hukuk da dahil emper-yalizmin çıkarlarını koruyan ve kollayan haliyle Ankara’daki “domuz topu koalis-yonu”nun sesi mevcutçu kafalar, ABD’nin yeni bir cephe açmaktan kaçtığı Somali cephesinde aldıkları “inisiyatif”in, efendileri için palyatif bir tedbir olmaktan öte bir mânâsı olmayacak
Ankara’daki “koalisyon”la devleti, “devletin malı deniz, yemeyen domuz” telâk-kisiyle idare anlayışını geliştirmiş bir takım domuz iştahlı tipler, İslâm coğraf-yasının başsızlığından ötürü işgal ettikleri mevkilerde yağma sofrası hazzında, yürüttükleri işbirliğinde de meşrulaştırıcı kılıflarla “devlet politikası” ciddiye-tindeler.
Türkiye’de İslâm coğrafyasını hedef alan bir takım askerî sevkiyatlara “güvenlik, barış, huzur, umut” gibi süslü laflar takıp hemen peşine “gücü” ekleyip isimlendir-mekle emperyalizme erketelikten ibaret yağmalara “operasyon” denir.
Bu operasyonların hiçbiri “millî menfaat”i esas almamıştır.
Millî menfaati yağmalayan, İslâm milletleriyle tarihî, dinî, kültürel, coğrafî vs. mazi birliğinden kaynaklanan her şeyi istismar eden bu askerî harekâtlardan en meşhuru “çekiç güç”tü. Çekiç Güç, Irak’ın kuzeyindeki hain yapılanmaya zemin hazırlayan ve İsrail için Ortadoğu’da en büyük tehdit olan Irak’a ihanet eden Talabani ve Barzani’yi sınırın her iki tarafında koruyan ve kollayan bir terör unsuruydu.
TSK da bu terör unsuruna erketelik yaptı.
Birinci Irak Savaşı’dan sonra bu terör unsuru istenen neticeyi sağlayamadı; gerek kalmadı. Irak’ın istilâsına, topraklarımızdan hava yoluyla destek verilmesine karar verildi. İncirlik ve Pirinçlik terör üslerinden…
1 Mart Tezkeresi’ni reddeden meclis bu meclis değil. Red oyu verenler ikinci AKP dönemi öncesi tasfiye edildi.
Somali’ye “deniz gücü” için hazırlanan tezkere oylaması öncesinde konuşan millet-vekilleri adetâ vahşi kapitalizmin meclisteki borazanıydı. Somali için Ortaçağ standartlarında yaşayan bir ülke diyordu, bir tanesi.
Ve aynı “Allahsız İslamcı” tip, yüzde yüzü müslüman Somali’nin, sadece Somali-lilerin olması için mücadele edenlere karşı düzenlenen tezkereyle yapılan erkete-lik için, “Allahu Teala’nın bu millete yüklediği misyonu, tarihî görevi yerine getire-ceğinden” bahsediyordu.
Mücahid korsanlara “deniz haydutu” diyen zihniyet, TSK’yı Amerikan haydut-larının hizmetine vererek bebek katiliyle “suç ortağı” yapıyor.
Üçüncü olarak tezkere için söz alan ve ülkemizde sadece Kürt halkının değil, Türk de dahil tüm müslümanlar adına millî menfaatlerimizi savunan, asıl suçlu Amerika-yı işaret eden, tarihî çıkarlarımızın Somali’lere karşı değil Somalililerin yanında olduğunu söyleyen Sayın Selahattin Demirtaş, dünyada yoksulluğu meydana geti-ren ABD’nin, Afrika’da Nijerya, Ruanda, Angola’da yaptıklarını hatırlattı. Afri-ka’daki yüzyıllık gasp ve tecavüz suçuna nasıl destek olabiliriz diye açık yürek-lilikle sordu. Amerika’ya madem bunların sorumlusu sizsiniz o halde faturasını ödeyin derken, Tayyip’in Davos’ta İsrail’i sorumlu tuttuğu “suçluluk”u hatırladık. “Fransızlar öyle öfkeliler ki, gemi kaçıran korsanları kafesin içine koydular!” diye insanlıkları, vicdanları, oyları satılıklara bir haber verdi.
Kim hain?
Kim bölücü?
Gerçk Kürt Selahattin Demirtaş yaptığı konuşmayla, ırzına mecliste geçmek üze-re toplananlara karşı hakikatin ırzını korudu.
Meclis’teki sahte Türkler ise, tezkereyi peşinen kabul ettiklerini bildiren sefil konuşmalarında sanki ordu Viyana seferine çıkıyormuş da “Gazanız mübarek olsun” modunda desteklerini bildirmesi, İslâm coğrafyasındaki asıl bölücünün ta kendileri olduklarını Meclis çatısı altında bir kez daha gösterdiler
Öcalan’ın İsrail-MOSSAD, Amerika-CIA tuzağına düşürüldüğü Afrika’da, Ken-ya’nın kapı komşusu olmakla tarihe geçen Afrika’nın Somalisi, asıl bölücülerin ve teröristbaşı erketelerinin tüm kimliğini bir kez daha deşifre etti.
Filistin’in efsanevi savaşçılarından Gönüldaş Carlos’un yine Afrika’da Somali’nin komşusu Sudan’da, yine İsrail-MOSSAD, Amerika-İsrail tuzağına düşürülerek esir alınışı…
Esas düşmanın içimizdeki düşmanlarımız eliyle millî iradeyi ve onun emrinde olması gereken orduyu, müslüman topraklarında hem de “Mehmetçik” adıyla rezil etmek üzere, TC tarihindeki “suç” hanesine yeni bir suç halinde onaylanarak eklenen bu tezkere, Ankara’daki devleti işgal etmiş her kesimden işbirlikçi hainlerin işidir.
Bu tezkerenin millî iradeyle hiçbir alakâsı yoktur.
Millî irade kendini, yasadışı Terör Örgütü İsrail’in Gazze’yi işgaline tepkisini bü-tün ihtişamıyla gösterdi. Bu tezkereyle yapılmak istenen ise, HAMAS’ın Somali başta olmak üzere mühimmat ve mücahid desteğini keserek İsrail’in güvenliğini sağlamaya yöneliktir.
ADEN KÖRFEZİ
Adn: Vatan tutmak ve mukim olmak.
Kur’an’da “en yüksek makam” olarak bildirilen ve müminin gerçek vatanına, “ahiret vatanına” hasret duyuşuna Adn cenneti’ni müjdeleyen Allah, İslâm tarihinde adına savaşmış Mücahid Mehmetçik’in cihadını da Adn makamıyla mükâfatlandırdı.
Şu an Mücahid Mehmedçik vasfını taşıyan ve bu misyonu yerine getirenler, em-peryalizmin kendinden çaldıklarını götürmesine izin vermeyen Somalili Müslü-manlardır.
Aden körfezini kendine vatan yapan bu mücahidlerin vatanını işgale yeltenenlerin “Mehmetçik”le ne tür bir alâkaları olduğunu biz bilemiyoruz.
Allah Resulü’nün atası Adnan’ın vatanı İslâmiyet’in zuhur ettiği topraklardan Tari-hî Misyonu devralan gerçek Türk’le, İslâm sancağını Arap denizinde dalgalandır-mak için savaşıp ölenler şehiddir.
BM Domuzlar Diktatoryası bayrağı altında, Allah için savaşan Müslüman mücahid-lere karşı savaşırken ölenin hükmü belli…
Ölene hiçbir surette şehid denemeyeceği apaçık bir hakikat
Yalnız Allah için ölenler şehiddir...
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.