| HAYATIN İÇİNDEN KAHVE MOLASI Hüseyin BAYHAN |
İNSANLIK ÖLÇÜSÜ Aç gönül pınarını çağlasın, sevgiler oluk oluk boşansın...Yürekler huzurla dolup taşsın; mest olsun sarhoşluğuyla... Sevgi... Hasreti, acıyı, kederi kendine tutsak etmiş yüce duygu... Gönül pınarından, yüreklere damla damla dolarken fedakârlık ve paylaşma duygusu taşar gönüllerden... Sevgi: Fedakârlık ve paylaşmaktır. Karşılık beklemeden, hiçbir çıkar ummadan, saf ve katıksız bir sevgiyi, aynı saflıkta paylaşıma sunmak, belki de duyguların en samimisi; hatta mutluluğun zirvesidir. Zaman zaman bedeli ağır olsa bile, sevgiyi doyasıya yaşamak; yaşatmaya çalışmak, sarf edilen gayretlerin takdire en şayan olanıdır. Çünkü; sevgiyi yaşatmak canlılığını muhafaza etmek çok zordur. Pek çok şeyden (maddî-manevî) taviz vermekle yahut; feragat etmekle olur. Bu ise; gerçekten fedakârlık ister. İşte onun için sevgi pınarını kurutmadan, sevgi filizlerini yeşertmek ancak; sevginin kaynağını yüreğimizin derinliklerinden berrak bir şekilde karşımızdakine sunmakla mümkündür. İmkânsızlıkları mümkün kılmak, zorlukları göğüsleyerek mutluluğa ulaşmak, sevgiye delicesine sarılarak uçarcasına koşmakla olur. Gülen bir yüzde, sevgi dolu bir kalpte, yumuşak ve tatlı ifadelere sahip bir insanda, güzelliklerin dışa vurumunu açıkça görebiliriz. Sevgiden yoksun gönüller, kış kadar soğuk, taş kadar serttir. Egosunu tatmin etmek için yapamayacağı çirkeflik yoktur. Sevgi; insana merhamet, şefkat, mülayimlik, mütevazilik ve asillik kazandıran kutsal bir duygudur. Sevgi dolu bir kalp yumuşaktır. İçindeki kutsal duygu höşgörülü olmaya sevkeder. Çevresindekilerin ufak tefek kusurlarını görmemeyi hataen yapılan yanlışların düzeltilmesi hususunda; kimseyi kırmadan, yormadan, üzmeden insanca davranmayı kendisine bir sorumluluk addeder. Sevgi yaratılış yönüyle tek, fakat; yaşama yansıması yönüyle iki çeşittir. Birincisi, doğuştan itibaren varolan, kendiliğinden ortaya çıkan sevgi... Diğeri, çevresel etkenlerin insan üzerindeki etkisine göre gelişen sevgidir. İçgüdüsel sevgi: Allah tarafından gizli bir ilhamla, insanoğlu daha doğmadan kalbine yerleştirilen sevgidir. Anne-Baba sevgisi, can sevgisi, mal-mülk sevgisi gibi... Sonradan gelişen sevgi: Çevresel etkenlerin insanın üzerine olumlu yansımalar sonucu güzellikleri benimseyerek reaksiyon göstermesidir. Arkadaş sevgisi, eş sevgisi, doğa sevgisi vb. gibi... İnsan sevginin hangi çeşidini yaşarsa yaşasın sevgiye anlam ve bütünlük kazandıran iki önemli haslet daha vardır. Saygı ve Hoşgörü Saygı ve hoşgörü en güzel tarifini büyük Mutasavvıf Yunus Emre’nin dizelerinde bulur. “Yaratılanı hoşgör Yaratan’dan ötürü...” Saygı; her fikre, her düşünceye, şahıs ve varlıklara değer vermekle başlar. Benimsemek ya da benimsememek önem arzetmez. Önemli olan karşımızdakinin varlığını kabul etmek ve bu düşüncemizi samimiyetle hissettirmektir. Kendi değer yargılarımıza ve prensiplerimize uymayan kişi ya da varlıkları sevme zorunluluğumuz yoktur. Fakat saygı duyma ve bunu gösterme mecburiyetimiz vardır. Erdemli bir insan olabilmenin en önemli şartının saygı göstermek olduğunu söylesek asla yanlış bir beyanda bulunmuş olmayız. Hoşgörü: Yaratılan her varlıkta Yüce Allah’ı görmek ve bilmektir. Bir nevi yanlış yapan hizmetçiyi sahibinin hatırına hoş görmektir. İnsanlar hataya ve yanlışa meyillidir. Hele bir de nefis ve şeytanı da hesaba katarsak, hata yapma olasılığı çok daha yüksektir. Bu sebeple her insanın hata yapabileceğini düşünerek, affetmeye çalışmak, hoş görmek; bir daha yanlışa düşmemesi için gerekli çabayı ve anlayışı olgunlukla göstermek büyüklüğün, kadirşinaslığın bir ifadesidir. Sevgi; insana yaşamayı, fedakârlığı, paylaşmayı öğreten kutsal bir duygu. Saygı; insana kimlik ve şahsiyet kazandıran asil bir duygu... Hoşgörü de erdemli bir insanın olgun tavrıdır. Ne mutlu sevgisini pınar yapıp, oluk oluk sevgi akıtanlara, sevmesini bilenlere, yüreği sevgiyle dopdolu olarak; sevgi, saygı hoşgörü üçgeninde hayatı anlamlı kılabilenlere... |
| KISSADAN HİSSE | | Bardağı Yere Bırakın Bugün | | | | | | Profesör elinde içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı Herkesin göreceği bir şekilde tutuyordu ve ardından sordu : “Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?” '50gm!' .... '100gm!' .....'125gm' ..diye öğrenciler yanıtladı. “Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem,” dedi profesör, “ama, benim sorum şu ki : “Bu bardağı böyle birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?” ‘Hiçbir şey' …..diye yanıtladı öğrenciler. “Tamam peki 1 saat boyunca tutsaydım ne olurdu?” diye sordu profesör bu kez… “Kolunuz ağrımaya başlardı efendim” diye öğrencilerden biri yanıtladı “Haklısın, peki şimdi ben 1 gün boyunca tutsam ne olurdu?” “Kolunuz iyice ağrır, kas spazmı, batar vs gibi sorunlar yaşardınız ve hastaneye gitmek zorunda kalırdınız!”….. tüm öğrenciler çeşitli yorumlar yaptı ve gülüştüler “Çok iyi. Peki tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme olur muydu?” diye sordu profesör. “Hayır….” diye yanıtladı herkes Peki o zaman kolun ağrımasına ve kas spazmına neden olan neydi?” Öğrenciler bulmaca çözermişçesine düşünmeye başladılar. “Acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekir bu durumda?”diye tekrar profesör sordu. “Bardağı bırakın düşsün!” diye öğrencilerden biri yanıt verdi. “Kesinlikle!” dedi, profesör. “Hayatın problemleri de böyle bir şeydir. Onları kafanda birkaç dakika tutarsın. Bir sorun yokmuş gibi görünür. Uzun bir süre düşünürsün. Başınız ağrımaya başlar. Daha uzun düşünün. Artık seni bitirmeye ve hiçbir şey yapamamana neden olur. Hayatınızdaki mücadeleleri ve problemleri düşünmek önemlidir, Fakat DAHA ÖNEMLİSİ onları her günün sonunda, uyumadan önce yere bırakmaktır (barda k gibi). Bu şekilde strese girmez, ve her gün taze bir beyin ile uyanır ve her konuyla ve yolunuza çıkan her mücadele ile başa çıkabilecek güçte olursunuz! Bu yüzden bugün ofisten ayrıldığınızda, Sevdiklerinize şunu hatırlatın : ‘Bardağı yere bırakın bugün!’ |
NÜKTE
Küçük şeyler
En iyi şeyler, küçük çıkınlarda taşınırmış.
Küçük bir beden, çoğu kez büyük bir ruha yataklık edermiş.
Ufak balıklar lezzetli olurmuş.
Ateşe küçük odunlar atılırsa alevler artarmış,
büyük odunlar ateşi söndürebilirmiş.
Her küçük şey mutlaka işe yararmış,
Bir çok küçük, bir büyük edermiş.
Sağanak dediğimiz, küçük damlacıklardan ibaretmiş.
Ufacık bir yağmur, kocaman bir toz bulutunu yok edebilirmiş.
Muazzam bir aydınlık, küçük bir delikten görülebilirmiş.
Saman çöpü, rüzgarın yönünü gösterirmiş.
Bütün hasat, bir kıvılcım yüzünden elden gidebilirmiş.
Büyük bir geminin batması için, küçük bir delik yeterli imiş.
Çok veren malından, az veren canından verirmiş.
Yükte hafif olmak, pahada ağır olmaya engel değilmiş.
Deve büyükmüş ama ot yermiş, şahin küçükmüş ama et yermiş.
İnsan küçük bir adama iyiliği dokunduğu zaman cömertliği öğrenebilirmiş,
büyük adama iyilik ederse öğreneceği şey ızdırap olurmuş.
Büyük adamın büyüklüğü devam ediyorsa, bunun sebebi,
onun küçük adamlara gösterdiği ihtimam imiş.
Büyük makineleri küçük çarklar çalıştırırmış.
Küçük başlangıçlar olmadan, büyük sonuçların sağlandığı vaki değilmiş.........
TEBESSÜM |
ŞALOM, GOZİMİN NURİ Zengin bir Arap, kalp ameliyatı geçirecekmiş. Doktorlar, ameliyat öncesi; ne olur-ne olmaz diye, tedbir olarak, bir miktar kan tedarik etmek istemişler. Ama, bu Arap'ın kanı çok nadir bulunan bir kan imiş. Bütün dünyayı arayıp- taramışlar ve sonunda Kudüs'te yasayan bir yahudinin kanının uyduğu anlaşılmış… Yahudi ile konuşularak, kan vermeye razı edilmiş ve böylece ameliyat yapılmış. Ameliyattan sonra, zengin Arap, kendisine kan veren yahudiye teşekkürleri ile beraber, sıfır kilometre pahalı bir araba ve bir milyon dolar para yollamış… Ancak, aradan birkaç ay geçtikten sonra, zengin arabın bir kere daha ameliyat olması gerekmiş. Bunun üzerine, Doktorlar yine, yahudi bağışçıyı aramışlar. Yahudi de, bunun mükafatını daha önce, fazlasıyla gördüğü için, hay-hay!.. demiş. Böylece, arap ikinci kez ameliyat olmuş. Ancak, bu defa kendisine kan veren yahudiye bir teşekkür notu ile bir kutu “şam baklavası” yollamış. Önceki gibi, çok kıymetli hediyeler ve para bekleyen yahudi, tabii buna çok bozulmuş. Kan verdiği Arap zenginine bir telefon açıp, neden bu kadar cimri davrandığını sormuş. Arap ise, onun bu sorusuna kahkahalar atarak, şu cevabı vermiş: 'Şalom, gozimin nuri... Artik, benim de damarlarimda yahudi kani dolasiyor!..' |
--
Bana ulaşmak için:
dosta333@gmail.com http://hbayhan.blogspot.com/Eğer bir gün dünyaya ait çok büyük bir derdin olursa
Rabbine dönüp:
“Benim çok büyük bir derdim var”
deme!
Derdine dönüp:
“Benim çok büyük bir Rabbim var”
de!
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.