T a r a f s ı z D e ğ i l i z

(anadoluhaber) Re: Selam olsun "kuru et yiyen kadının oğlu"na!-Haşmet Babaoğlu-

Bir yazımın ardından...

Medyanın zihni taş kesilmişse...
Bizzat medya herkesi bir kalıba sokmaya çalışıyor ve kalıplara sığmayanlara gizli gizli diş biliyorsa...
Toplumu mahveden kamplaşma virüsünü her yere yaymayı kendine bir görev bellemişse...
Gazetecilik, gazetecilerin birbirini yemesine, birbirini çekiştirmesine dönüşmüşse...
Daha kısa süre öncesine kadar aynı gazetede çalışmış, birlikte yiyip içmiş ve birbirinin manevi dünyasını az çok tanımış olanlar bile ucuz duyguları gıdıklamak için eski arkadaşlarını yalan yere haberlere malzeme etmeyi marifet biliyorsa...
Sokaktaki insan ne yapsın? Bu beş para etmez kamplaşmalardan paçasını nasıl kurtarsın?

***

Biliyorsunuz, geçenlerde Peygamberimizden söz açtım, onun bir hadisinden yola çıkarak "Selam olsun kuru et yiyen kadının oğluna" başlıklı bir yazı yazdım.
Vay sen misin bunu yazan?
Bir başka gazete, hiç üşenmez, "aşk yazarı, tatil yazarı" diye bir yafta takar önce.
Sonra saçma sapan bir fotoğraf koyarak bu yazımı haber yapar.
İma şudur...
"Bakınız şortuyla tatil yörelerinde dolaşan adam Kutlu Doğum Haftası'nı fırsat bildi; Peygamberden, hadislerden, İslam'dan söz ederek kendine yeni bir hava vermeye kalkıyor."
Daha derinde de "herkes haddini, yerini, kampını bilsin" uyarısı ve çabası vardır tabii.

***

Kızdım mı? Eh biraz..
Çünkü medyada olduğumuzu unutup eski dostlukların bir değeri ve hatırı olduğunu sanıyorum. Hâlâ meslektaşlarımın böylesine çiğ işlere imza atacağına ihtimal veremiyorum.
Gülümsedim mi? Evet, biraz buruk biçimde..
Ama esasında üzüldüm.
Çünkü bu arkadaşlar mesela dört yıl önce Vatan gazetesinde yine Kutlu Doğum Haftası'na rastlayan bir günde çıkan "Selam olsun o eşsiz yetime" yazımı bilmezler mi?
Bilirler.
Yine zamanında Vatan'da çıkan "Secde edenler ve edemeyenler"; "Bir İslam peygamberi olarak Hz. İsa" veya "Kurban ve Hz. İbrahim'i anlamak" başlıklı yazılarımı da saymama gerek var mı?
Ama tabii Yeni Yüzyıl'dan beri, yani 90'lardan beri içinden geldikçe bu konularda yazan ve meseleyi daha çok toplumun manevi iklimi ve antropolojik açıdan ele alan bir yazar dedikodu malzemesi olamaz.
Durduk yerde polemik heyecanı yaratamaz.
O zaman ne yapacaksın! Gerçeği eğip bükecek, okuru kandıracaksın! O arkadaşların yaptığı da bu!

***

Bazı okur mektupları da ayrı bir âlem!
Yazımı okuduktan sonra öfkeyle bilgisayar başına oturup "sizi de kaybettik" diyenler ve konuyu siyasete bağlayanlar mesela..
Ne zamandan beri, diye sormak geliyor içimden.
Düşünüyorum da…
Bir toplumun manevi iklimine ve değerlerine bu kadar sırt dönmeyi "aydın olmak" sanan başka kaç toplum vardır?
Tabi bir de yazımı çok olumlu bulan fakat ardından "ama çok şaşırdım çünkü sizin hayat tarzınızbaşka" diyenler de var.
Oysa "hayat tarzı" dediğimiz şeyden çok daha büyük, geniş ve derin hayat!
Merak ediyorum...
Kâh kalbine, kâh zihnine kulak vererek yol almak; kamplara, hadlere, hudutlara aldırmadan hembilgiye hem de bilgeliğe bağlanmak giderek imkânsız bir hal mi olacak bu toplumda?



22 Nisan 2009 Çarşamba 17:19 tarihinde Durali Durmaz <duralidurmaz@gmail.com> yazdı:
Selam olsun "kuru et yiyen kadının oğlu"na!



"Mekke'nin fetih günüydü...
Bir adam Resulullah'ın yanına yaklaştı. Korkudan, heyecandan titriyordu.
Resulullah da gördü adamın bu halini ve dönüp seslendi: " Titremene lüzum yok, ben kral değilim "
Ve ardından dedi ki; " Kureyşli kuru et yiyen bir kadının oğluyum ben."
Bu hadisi her okuyuşumda sarsılırım.
Düşünün...
Mekke'yi fetheden kuvvetlerin başındaki kişinin ve Peygamber'in önünde titremez de insan, kimin önünde titrer? "
İktidarı olağanüstüleştirme " insanlık tarihi kadar eski bir hikâyedir çünkü..
Hatta geçmek bilmeyen bir hastalıktır.
Güçlülerin, militerlerin, kendine soy sop iktidarı ve havası yaratanların, en sıradan makamların sahiplerinin önünde korkar, ezilir, büzülür, titrer insan..
Ya bugün?
Popüler şöhret denen şeyden bir parça nasiplenmiş kişilerin bile yanına yanaştığında titremeye kapılıp ağzını açamayanları görürsünüz.
Nedir Peygamber'i böyle davranmaya, böyle söylemeye iten?
İlk akla gelen hep tevazu kavramı olur bu durumlarda.
Tevazu deyip geçmek doğru olur mu?
Hayır! Yanlış olur.
Hele tevazuyu alçakgönüllülük veya kendini küçültme olarak ele alıyorsanız, bu iyice yanlış olur.
Çünkü " Titremene lüzum yok, ben kral değilim " diyen Hz.Muhammed, unutulmamalıdır ki, Adem Aleyhisselam'dan beri Peygamber olduğunu, yani " fark "ını hep dile getirmiştir.
Burada vurgulanan şey...
İsmet Özel'in sözleriyle " kralın ve krallığın çarpıklığıdır ." (40 Hadis, İsmet Özel. 2005, Şule Yayınları.)
Daha doğrusu, âlemde " kral olma "nın; saltanat kurup, saltanat sürmenin çarpıklığı dır burada altı çizilen, hiç kuşku yok!
" Kureyşli kuru et yiyen bir kadının oğluyum ben " sözüne gelince...
Nasıl da ürperticidir!
Elbette bu meselelerin acemisi ve ilahiyatçılara hem saygı duyup hem de kibirlerinden ürken biri olarak altından kalkamayacağım kadar ileri gitmek istemem.
Ama Peygamber'in bu sözünde tatlı bir dalga geçmeyle, derin bir "hakikat"in bir arada bulunuşunun beni çok etkilediğini söylemeliyim.
Belli ki, yanında tir tir titreyen adama şunu hissettirmek istemiştir.
Demek istemiştir ki...
Peygamberim, farkım bu..
Başka farkım yok.
Sen ve ben insanız.
Beni sana üstün kılacak, ne soy sop, ne kavim ne de bir iktidar bağı olamaz.
Bu konuyu neden açtım, neden bu hadisi köşeme taşıdım?
Anlatayım..
Kutlu Doğum Haftası'ndayız.
Fakat malum merkez medyanın şu köşelerinde her konuda yazarız, atarız tutarız da, bu konulardan köşe bucak kaçarız!
Ben bu tavrı hiç anlamam, anlayamıyorum.
Çağın bütün frekanslarına, bütün sorunlarına, bütün tatlarına açık biriyim.
Ama aynı zamanda bu coğrafyanın, bu tarihin, bu manevi iklimin insanıyım.
Yazım, sözüm, fikrim ve duygularım nasıl o iklimden ve o iklimin meselelerinden uzak durabilir ki!
İstedim ki, Kutlu Doğum Haftası vesilesiyle okurlarıma Peygamber'in (pek öne çıkmamış) bir sözünü hatırlatayım.
Belki bu noktadan başlayarak..
İslam ve ırkçılık; İslam ve hiyerarşi; İslam ve iktidar; İslam ve eşitlik konularını bir daha düşünme şevki doğar içimizde!


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.