Bir arkadaşın benim bazı dini görüşlerimden yola çıkarak beni bu şekilde yazmaktan men ettiğini söylemesi üzerine Benim görüşlerimi açıklamak da sınır tanımayacağımla ilgili cevabi mailime verdiği yeni cevabın bana düşündürdükleri aşağıda açmaya çalıştım. Önce arkadaşımızın son cevabı.
Sn Simsek,
Verdiğiniz yanıttan anladım, siz 70 yaslarındaydınız degilmi.? İçinizdeki öfke ve nefret algılarınızı yoketmis sanırım, yazılanları bile doğru algılayamıyorsunuz.
Sizi ciddiye alıp muhatap saydığım cin kusura bakmayın, haklisiniz, siz herkesin inancını kategorize edebilirsiniz. Ancak, ben kendimi sizden fersah fersah inançlı ve imanlı görüyorum.. (doğruyu Allah bilir)
Ben kimseyi tehdit etmem, sizide etmedim, yazılanları doğru okuyup anlayın... Sizi benim inancım hakkında yazmaktan MEN ettim ki bu benim en doğal hakkimdir.
Fikirlerle uğrasın, ve demagoji yapmadan sadece yazılanları yanıtlayın.
Sayın xxxxx
Yaratılmışı severim yaratandan ötürü.
Hiç kimseye kin ve nefret duymam. Çünkü olaylara ve kişilere üç açıdan bakarım.
1) Felsefi ve Tasavvufi yönümle baktığımda: Deme niçin şu şöyle yerincedir o öyle kavlince düşünürüm. Ne meleğe karşı sevgi saygıda da, nede şeytana karşı kınamada aşırı gitmez ve nötre yakın davranırım. Çünkü bilirim ki hepsi yaratılışlarının gereğini yapmaktadırlar ve başka türlü olamadıkları için öyledirler. Hikmetini Allah bilir der seyir eder gereksiz olarak konuşmam.
Bu insanlar içinde böyledir. Arıda balı yılanda zehir’i halk eden Allah’tır.
2) İnsanlık açısından: İnsanların işleri halledilmez bir muamma halindedir. Mutlak çözümler çok zordur. İnsan alayi illiyin ile esfeli safilin (en yücelik ile en aşağılık) arasında çok hızla gidip gelen her an yer değiştirebilecek yapıda ve akıbeti meçhul kişilerdir. Herkesin makamını en son nefes dönemindeki durumu belirler. Bu yüzden ne kendimizin nede başkalarının ne olacağını bilemeyiz. Bizler sadece gerek kendimizin gerekse başkalarının hayat kesitlerine bakarak zahiren hüküm veririz. Bu hükmümüzü zaruret, kamu yararı, hakla batılın ayrılmasındaki zaruri lüzum vs. hallerinde olay yada kişi ile orantılı açıklama şeklinde yaparız. Bazı şeyler adet olmuş diye adetlere uymaz hakikate tabi olmaya çalışırız.
3) Adalet ve hukuk (haklar) açısından: Bilindiği gibi adalet mülkün temelidir. İstiklal marşımızda istiklalimizi Hak'ka tapmaya borçlu olduğumuz yazılmıştır. Çiğneriz çiğneniriz hakkı tutar kaldırırız. Ülkemizin bu ülke için can vermiş evlatlarının evlat ve torunlarına karşı saygıda kusur edenleri ikaz bizlerin doğal hakkıdır. Kimsenin olur olmaz ileri geri halkımızdan bir ferde dahi yobaz gerici, irticacı gibi iftiralar ile yobazlık gericilik irticacılık ya da kabadayılık yapmaya ve kendisini milletimizin her hangi bir ferdinden yukarıda tanımlamaya hakkı yoktur. Dolayısı ile halkımıza karşı veya halkın genel kültür ve dinine karşı aşağılayıcı davrananların bu yaptıkları çok aşağılık bir iş olduğundan onların kendileri de tarafımızdan aşağılanmayı hak ederler bizde onları aşağılarız. Bu bizim onları aşağılamak isteğimizden değil, onların halkı aşağıladıkları zannı ile kendi durmaları gereken aşağılanma yerini kendileri belirledikleri için böyledir. Din ve vicdan (dinsizlik de dahil her tür inanış) hürriyeti herkesin doğuştan sahip olduğu vazgeçilemez ve devredilemez bir haktır. Milletimin bu hakkı kullanmasına ve milli egemenliğin ve çoğulcu toplumun ortak vicdani kanaatini yok edecek davranışlara karşı usulünce ve mütekabiliyet esaslarına da uygun olarak gerekli cevabı vermek bizlerin doğal hakkımız olduğu için böyledir. Yasal olmak dahi hukuka uygun olmak anlamına gelmediğinden yasalında hukuka uydurulması için gerekli girişimlerde bulunmak da hakkımızdır. Kimsenin geçmişte kalmış o zamanın şartlarındaki olayları bu günlerde yeniden bir dejavu gibi tekrar tekrar yaşatma heva ve hevesi milletimizi bağlamaz. Asıl olan doğal hukuktur ve bu yönde çaba harcamak da milleti için gayret ve vatanı için savunma içgüdüsünün normal tezahürüdür. Geçmişte ne olmuşsa geçmişte kalmak zorundadır. Hiç kimse ve hiç bir şey gelişmenin insan haklarının durağanlaşması yönünde zorlanarak hayatın gerçeklerine adapte olmaya engel olacak şekilde kullanılamaz ve milletin kişisel özgürlüğünü kullanması aleyhine kullanılarak her hangi bir zümreyi haksız olarak öne geçirmekte de kullanılamaz. Kimse milletin değerlerini zorla değiştirmeye kalkamaz. Namaz kıl ya da kılma, Oruç tut, tutma, başını ört, örtme diyemez. Dolayısı ile namaz kılma bale yap da diyemez. Diyen haksızdır. Hukuki açıdan dayatma ve zorlama suçu işlenmiş, İslam dini acısından ise İslam’a karşı kâfirlik edilerek bir inanışı kişisel olarak ret etmek sınırı aşılıp o inanışa karşı savaş açmış sayılır. Buna kimsenin hakkı yoktur. Saldırıya uğrayan biz Müslümanlar olduğumuza göre saldırının türü ile mukabele hakkımız vardır. Saldırı sözlü olduğundan mukabelede sözlü ve kendi konusu içinde haklı ve meşru olacaktır. Ölmüş gitmiş gibi sözler sürmekte olan bir saldırının Bayan Saylan gibi kurucusu ölmüş olmakla saldırı cephesi ölmüş olmayacağından müdafaa ve mukavemet de sürecektir. Eğer saldırgan hem dinimize saldırıyor ve hem de kendisinin de bizim dinimizden olduğu gibi bir iddiada bulunuyorsa onu ve o saldırı grubunu deşifre etmek de bizlerin doğal hakkıdır. Müslümanlara gerici yobaz denilirken, hakları gasp edilirken, yaşama alanları daraltılırken sesi çıkmayanların bazı münafıkların deşifre edilmesi sırasında feryada başlamaları da ayrıca dikkate alınacak bir durumdur. Benim ne hakla kişilerin dini hakkında görüş belirttiğimi soruyorsunuz. Her konuda o konuyu bilenlerin o konu ortaya geldiğinde görüş belirtmesi gayet doğaldır. Bu görüşün kimin hoşuna gittiği veya gitmediği görüşün veya içtihadın veya matematik bir hükmün vericisini bağlamaz.
4) İslam’ın beş şartı vardır. Kişi bunları yapabilir ya da güç yetiremeyip yapamayabilir. Yapamazsa günaha girer. Umulur ki Allah bağışlasın. Bağışlamazsa dünyada olduğu gibi ahrette de oranın yasalarına göre ya da Allahın hakkında vereceği hükme göre cezasını çeker. Bunlarda birini inkar yada ret ederse o beş şarttan birini inkar bu ederek dinden çıkmış olur. Başka bir kişi onun haklı olduğunu iddia ile oda mesela namaz kılmak yerine bale yap jimnastik yap gibi bir sözü doğrudur haklıdır diye tasdiklerse oda İslam dininden çıkmış olur. Başka din saliki olup olmadığı bizi ilgilendirmez. Konumuz İslam’dır. Benim bu sözümü diyanete veya dünya teologlarından İslam’ı incelemiş olanlara sorup öğrenebilirsiniz. Bunlar İslam açısından kesin hükümlerdir. Herkes kesin bildikleri konularda görüş belirtmek zorundadır. Kafadan fetva olmaz.
5) İman sahibi olduğunuzu söylüyorsunuz: Siz iman'ı yani iman denilen şeyi gördünüz mü nereden tanıyorsunuz. Görerek aynel yakin mi. Ararştırdınız da ilmen yakin mi, yoksa bu aşamaları geçtiniz de Allah’ı bir şekilde müşahede edip şuhud’a ererek şehit olup hakkal yakin mi? Bu fakir bu üç aşamayı da yaşadı ama hala son nefeste halim nice olur bilinmez diye tir tir titremektedir. Huzurdan kovulmak her aşamada mümkündür. Allah kimseye onun imanını kabul etmek zorunda kalacak şekilde borçlu değildir. Her şeyimiz onundur ve bizler onun kullarıyız. Hüküm ona aittir. Bunları sizin imanınızı sorgulamak için söylemiyorum. Buna elbet de hakkımda yoktur. Ama İslam’a sözle kurşun sıkarak saldıranların yanında yer alırsanız söz kurşunlarının sizi de vurmasından dolayı şikâyete hakkınız yoktur. Kişi durduğu yerde sayılır. İmanın tekerleme gibi okumadan düşünerek üzerinde durarak gözden geçirirsek müminlere emir ettiği altı tane şartı vardır.
6) Allaha inanmak, Melekleri olduğuna inanmak, Kitaplar gönderdiğine inanmak, Peygamberlerine inanmak, Öldükten sonra dirilmeye yani ahrete, hayrında şerrinde Allah dan olduğuna ve kadere inanmak. Bunlar Müslümanlıktaki imanın şartlardır. Başka dinler konumuz dışındadır. Kitaplara ve peygamberlere inandığımızda namazın her iki yoldan da emir edildiğini görürüz. O halde Namazı direkt ya da endirekt inkâr eden kaldırmaya çalışan bu şartlardan birini inkar ettiğinden münkir olup müminde değildir, Müslim de değildir. Önceden öyle idi ise bile artık mürtet olmuştur ve bu vasıflarını kaybetmiştir. Başörtüsü de böyledir. Başını örtene de örtmeyene de karışamayız. Tıpkı bale kıyafetine de karışamayacağımız gibi. Ama bu dinde vardır sevaptır günahtır gibi kavramları o konu konuşuluyorsa konuşabiliriz. Bunların yasal bir dünyevi yaptırımı olmayıp söz konusu yargısı ahret de olacağından inanıp inanmamak ya da uygulayıp uygulamamak tamamen kişinin özgür iradesine bağlıdır. Zaten dinde zorlama yoktur. Yani yasaktır. Her konuda olduğu gibi iman konusunda da İslam konusunda da bilmek olmak değildir. Bilgide din dildir. Din İslam açısından o semavi olduğu tebliğ edilen bilgiye inanıp kabul etmek ve şartlarını yerine getirmeye çalışmak getiremedikleri için de Allah’a özür beyan etmektir. Batıdaki pek çok teolog bunları gayet iyi bilirler ama kendi dinlerine inanırlar.
Biz kişinin küfür hallerini yani kâfir durumuna girdiği hallerinin neler olduğunu İslam’a göre irdeleriz. İrdelediğimiz kişiler değil hallerdir. Başka bir dini varsa o onun sorunu olmakla birlikte eğer Müslüman görünümü veriyor da bunu kullanarak bize zarar veriyorsa bizimde sorunumuzdur. Bilmezsek Haçlı, Siyonist, yeni icat edilen ve Türkiye de dinin değiştirilmesinde kullanılarak bazı çevrelerce İslam dini yerine ikame edilmek istenen Allah’ı tahtından indirip, yada yetkilerinin bir kısmını elinden alarak, kainat da meşrutiyet ve sonrada Allah’ı temelli kovup aristokratlar cumhuriyeti benzeri bir din kurmak isteyenlerin varlığından da haberdarız. Kâinatın yönetimini Allah değil, çok katmanlı ruhsal bir hiyerarşi idare ediyor. Evrensel aristokratlar zaman zaman bedenleşip reenkarnasyon yolu ile dünyaya bazen peygamber, bazen evliya, bazen de kral, bazen tebaa olarak gelip evrensel yüce mecliste alınan karaları uyguluyor diye takdim edilen ve Kuran’ın yerine ikame edilmek istenen bilgi kitabı ve Allah dan başka karar vericiler olarak da, evrensel meclis senato seçkinler gibi hiyerarşik katmanlar yönetimi gibi bazı şeytani yat’ın da içine girdiği spritüel dinlere karşı milletimizi elbette korumak zorundayız. Burası Nasrettin hocanın gittiği köy gibi taşların bağlı köpeklerin salıverildiği bir ülkeye döndürülmesin diye bizlerde elbette çalışıp çabalayacağız.
Sorularınızı tek tek sorarsanız ayrı ayrı yanıtlamaya çalışırım.
Ancak benim zihin dünyamda tek kelimelik yanıtlar çok nadirdir.
Evet ile hayır arasında bu evrenden daha geniş çok boyutlu evrenler, var ve yok alemler ile dolu çok büyük bir aralık vardır. Soruyu soranın içinde sıkıştığı kozmik dar bölgeye o bölgedeki kelimeleri kullanarak en yakın cevabı vermeye çalışsam da bazen elimde olmadan alanın genişleyip soruyu soranla birlikte soruyu da cevabı da çok geniş bir alana yayılmaktan korumak mümkün olamamaktadır. Verdiğim cevaplar genelde kısaltmalardan ibarettir ve bu yüzden cümlelerim bazen düşük bazen de sakatlanarak tezahür etmekte, bazen de yarım kalmaktadır. Bu yüzden kontrolüm altında olmayan bu durumdan dolayı umarım beni bağışlarsınız.
Saygılarımla
A.D.Şimşek
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.