(anadoluhaber) Gönüldaş CARLOS: "Bugün Dünyadaki Antiemperyalist Mücadelenin Öncüsü Ve Bayraktarı Müslüman Mücahidlerdir"

Gönüldaş CARLOS:


“Bugün Dünyadaki Antiemperyalist

Mücadelenin Öncüsü Ve Bayraktarı

Müslüman Mücahidlerdir”

 

http://www.yeniakademya.org/ilich_ramirez_s.gif


BARAN: Geçtiğimiz hafta, Bolivya’da polisçe şehid edilen Eduardo Rozsa Flores’ten bahsetmiştiniz.

CARLOS: Evet. Hakkında öne sürülen, Başkan Evo Morales’e suikast düzenleme hazırlığında oldukları iddiası doğru değil. Aksine, Bolivya polisidir Başkan’ı asıl öldürmek isteyen. Şu ân Başkan’ı açıkça koruyan ise, Bolivya askerleridir. Başkan, geçtiğimiz günlerde Venezüella Hava Kuvvetleri’ne âit bir helikopterden inmiş ve yoluna devam ediyordu ki, bindiği helikopter hemen sonra düşüp parçalandı. Yani bir sabotaj düzenlendi. Artık bomba mıydı, değil miydi, tam olarak ne oldu, teferruatını bilemiyorum. Üç Venezüellalı görevliyle bir Bolivyalı öldü orada. Düşen helikopteri hadiseden çok kısa bir süre önce terk etmişti Başkan. Anlaşılacağı üzere, Bolivya polisi Başkan’ı öldürmek istiyor, ama kendisine yaklaşamıyor. Bu polis, tüm bir Amerika kıtasındaki en yozlaşmış polis teşkilatıdır. Kolombiya ve Meksika polisinden bile çok daha yozlaşmıştır. İşte bu yoz Bolivya polisinin özel bir timi, aralarında dostum Eduardo Rozsa-Flores’in de bulunduğu insanları operasyon düzenleyip katletmiştir. Hem de niye biliyor musunuz? Güya Başkan’a ne kadar sadık olduklarını böylece isbatlayıp, kendisine yaklaşabilmek ve nihayet onu öldürme muradlarına ermek için! Mesele bence budur. Bolivya’ya bu vesileyle bir mesaj göndermek istiyorum. Tamam, Allah kendisine rahmet etsin, samimi bir Müslüman olan dostum orada şehid edilmiştir, ancak Başkan Evo Morales hâlâ sağdır ve biz kendisinin yaşamasını, Bolivya’daki devrimin başarıya ulaşmasını istiyoruz. Kendisine dikkat etmelidir. Bu önemlidir. Emperyalist oyunlar çok ama çok tehlikelidir. Ve unutmayınız ki, bir Hıristiyan olmasına rağmen, Başkan Morales, gerek Filistin gerekse diğer zeminlerde, İslâm’a, Müslümanlara, İslâm devrimcilerine ve İran’a son derece yakın davranan bir kişidir. Bu yüzden de bertaraf etmek istedikleri bir insandır o.

 

BARAN: İnşallah, ülkeniz Venezüella’ya bir ziyaret plânlıyoruz.

CARLOS: Çok güzel. Orada daima çok iyi bir mukabele görecek, hoş karşılanacaksınız. Venezüella, çok ilginç bir devrim tecrübesidir. Barışçı bir devrimle gelmiştir. Geçmişten gelen kimi zaafiyetler kendisine miras kalmış olsa da, belki yavaş yavaş ama sürekli ileriye gidiyor. İyi ve seçkin bir lideri var. Ordudan gelen eski bir subay, ama halktan biri gibi konuşup davranan, yani aynı zamanda halkının da içinden gelen, üstelik demokratik bir yaklaşım ve davranış gösteren bir lider. Güçle değil, halkının çoğunluğunun desteğini alarak, halkının teveccühüyle iktidara gelmiş bir lider.

 

BARAN: İnsanların kanaati de aslında şu istikamette: Bugün dünyadaki asıl devrimci güç ve İslâmî direniş, Sünnîlerden kaynaklanmaktadır.

CARLOS: Bunu ben de söyledim zaten. Bugün dünyadaki antiemperyalist mücadelenin öncüsü ve bayraktarı Müslüman mücahidlerdir. Bu nokta gayet nettir. Kimse buna “hayır” diyemez, çünkü bir gerçektir. Size, kanunî bakımdan mesele teşkil etmemesi için isim saymayacağım, ancak bu isimleri herkes biliyor (gülüyor).

Gerçekten ihtiyacımız olan tek şey, tarihteki mevkiine geri dönecek, komşularıyla barış içinde, bölgesinde güçlü ve bağımsız bir Türkiye’dir. Bu bakımdan, Ermeni meselesini çözmelidir Türkiye. Ermenilere karşı tarihte işlenen suçları tanımalıdır. Ermeniler, Anadolu’da Türklerden de önce yaşıyordu, bunu unutmayınız. Ben sınırların değişmesinden değil, gerçeklerin kabulünden bahsediyorum. Bu, emperyalizmin Türkiye karşısındaki manipülasyonları açısından daima tehlike belirten, Siyonistlerin ve Ermeniler arasındaki Emperyalizm ve Siyonizm işbirlikçisi “ajan” kesimlerin daima kaşıyabileceği, her yerde Türkiye’nin karşısına çıkartılabilecek bir meseledir. Bu çözülemeyecek bir problem olmayıp, kanaatimce yalnızca bir iyi niyet meselesidir ve Osmanlı devlet arşivlerine başvurularak hemen çözülebilir, böylelikle Türkler ve Ermeniler yeniden eskisi gibi birer kardeş olabilir. 

Bir başka hadise, Kürt meselesidir. Kürtler, Türkiye Cumhuriyeti’nde eşit vatandaşlar olmalıdır. Cumhuriyet çerçevesi içinde, Kürt dili ve kültürüne saygı gösterilmelidir. Bu gerçekleştiği ânda, artık herhangi bir devrime, silahlı direnişe ve yeniden diriliş mücadelelerine gerek kalmayacaktır. Kürtler zaten dört ülkeye bölündükleri ve sınırları da tamamen bu ülkelere bitişik olduğu için, bir Kürdistan Cumhuriyeti’nin kurulup yaşatılabilmesi hâliyle gerçekçi değildir. Üstelik, Kürtlere meselâ Irak’ta anayasa teminatıyla haklarının teslim edildiği, her türlü saygıdeğer vatandaş hakkının böylece teminat altına alındığı da bir hakikattir. O hâlde, benzer hakların burada da teslim edilmesi, bin yıldır beraber yaşamış bu iki kavmin, aynı Osmanlı devletindeki gibi, barış ve işbirliği içinde yaşayan devletine sadık vatandaşlar olmasının ve güçlü bir Türkiye’nin temelini teşkil etmesinin önünü açacaktır.

Ayrıca, Arablarla da bazı problemler var elbette. Bunlar da hemencecik çözülebilecek kolaylıkta, aslında aptalca problemlerdir. Arab kültüründeki Türk ve Osmanlı nüfuzunu unutmayınız. Arab dünyasında biz, aslı Türkçe olan birçok kelime kullanırız. Yine, Türk dili de birçok Arabça menşeli kelimeyle doludur. Suriye’yle olan sınır problemine rağmen, Arablarla olan tüm meselelerin de, aynı dine inanan bu insanlarca oldukça kolay biçimde halledilebileceğinden kuşkum yok. Bu adımı atmanın şartıysa, İsrail’le olan dostluk ve ittifaka bir son verilmesinden başka bir şey değildir. İsrail uçaklarının Türk üslerinde ve hava sahasında eğitimlerini yaptıktan sonra gidip Arabları bombalaması uygulamasına bir son verilmesidir. Bu, sonsuza kadar böyle gidemez.

Türkiye’nin, kendisini ve muhteşem Türk tarihini öz gücüyle savunabilecek bağımsız bir ordusu olmalıdır, olacaktır da. Türkiye’de yaşayan, aslen Türk veya Türk olmayan tüm insanların çıkarı, böyle bir devletin tesisinde ve tüm bu problemlerin çözülmesindedir. Ben Türkiye’nin İsrail’i silip süpürmesinden bahsetmiyorum, ama o işgalcileri şimdi bulundukları topraklara hapsetmekten ve onlara buralarda açık hava, açık toprak sağlanmamasından bahsediyorum. Türkiye’nin, bağımsız bir dış politikaya sahib olma ve uluslararası ilişkilerde Afganistan’daki gibi haricî müdahalelerin engellenmesinde rol oynama zorunluluğu vardır. Yani sırf Amerika’yı memnun ve tatmin etmek için bunlara destek olmaktan vazgeçme ve şanlı mazisindeki mevkiini alma mecburiyeti vardır. Örnek olarak, Arab ülkelerinin hiçbiri, böyle bir mevki almasını sağlayacak, Türkiye’nin sahib olduğu gibi bir tarihe sahib değildir.

Kısacası, Türkiye’nin kimseyle çekişmek veya rekabet etmek gibi bir mecburiyeti yok, ama kendi mazisine ve bunun gereklerine saygı duymak gibi bir mükellefiyeti var. Şimdiki hükümet, bu istikamette bazı güzel başlangıçlar yaptı. İnşallah bundan sonra da bu çizgi takib edilecektir. Peki bu yeterli olacak mıdır? Sanmıyorum. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, öncelikle bünyesine musallat olan Sabetaycılık mikrobundan kurtulmalı, vücudundan bu mikrobu atabilmelidir. Ancak bu başarılabildiği takdirde, Türkiye’nin AB’ye girmesi, Amerikan ajanlığı yapması ve Avrupalıların uşağı olması taleblerinin kesildiği görülebilir. Türkiye, ayrıca, komşularına ve kendisinden kopup geldiği Asya steplerine doğru da başını çevirmeli; menşei, dili ve kültürüyle içinden doğduğu bu Türklerle sağlam bağlar tesis etmelidir. Böyle bir “yeni” Türkiye, kendi insanları için olduğu kadar, tüm komşuları, bölgesindeki herkes için de iyi olacak, elbette bu, İslâm’ın da iyiliğine olacaktır. Hiç de karamsar değilim. Türkiye ve halkı zafere kavuşacak, biz de Türklerle birlikte zafere kavuşmuş olacağız.

 

BARAN: Gönüldaş Carlos, bundan bir süre önce İstanbul’da tertiplenen Mescid-i Aksa Sempozyumu’na katıldık. Sempozyumun konusu, Mescid-i Aksa’yı Siyonist emperyalizmden nasıl koruyabileceğimizdi. Biliyorsunuz, Mescid-i Aksa’yı yıkmanın hesabı içinde bunlar.

CARLOS: Bu bir propaganda. Dinleyiniz: İsrail bunu asla yapmayacaktır. Çünkü böyle bir hadise, tüm Arab hainlerin maskesini düşürüp onları yalnızlaştıracak, İsrail’in elini kırmak isteyenlerin arasında kalacak bu hainlerin güçlerini tümden kaybetmesi demek olacaktır. Kaldı ki, Mescid-i Aksa, şimdi gördüğünüz bina da değildir. Avusturyalı bir deli olduğu söylenen birileri yıllar önce gelip yakmıştır onu. Yani, demek istediğim, yarın İsrailliler kalkıp böyle bir eylemde bulunsa dahi, bu yalnızca Filistin dâvâsının çıkarına olacaktır. Kısacası, böyle bir şeyi asla yapmayacaklardır.

İlâveten, biliyorsunuz, orası mukaddes topraklardır ve herkesin, yani Müslümanların, Hıristiyanların, hatta Yahudilerin de orada ibadet etme hakkı vardır. Değil mi? Niçin ibadet etmesinler ki? Yahudiler de gidip duvarlarında dua edebilirler. Zaten bugüne dek yapmadılar mı? Mesele bu değildir. Mesele, orada kurulan Siyonist rejimdir, hepsi bu. Mesele, Siyonist rejimin ortadan kaldırılması ve herkesin barış içinde birlikte yaşayıp ibadet edebilmesidir. Tabiî, artık Filistin topraklarında kurulu Siyonist bir rejim bulunmaksızın! Bu kadar basit. İyimserim. Kazanacağız. Orada ibadet edecek kadar uzun yaşayacağıma da inanıyorum. İnşallah.

 

BARAN: İnşallah. Gönüldaş Carlos, dün Kırgızistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Ruslan Kazakbaev’le görüştüm. Size en iyi dileklerini gönderdi.

CARLOS: Bilmukabele. Oradan yeni haberler var mı? Son durum ne merkezde? Oradaki bütün gönüldaşlara hepsine çok selâm söyleyiniz ve kendileriyle candan dayanışma içinde olduğumu bilsinler. Şunu da unutmasınlar ki, Orta Asya’daki Müslüman cumhuriyetler birleşmelidirler. Gözlerini Washington’a değil, sınırlarına ve bütünlüklerine saygıyla yaklaştığı müddetçe Moskova’ya çevirmelidirler. Moskova’ya, diğerlerine nazaran daha yakın durmalıdırlar. Bu, onların çıkar ve bağımsızlıklarını korumaları için mühim bir noktadır. Unutmayınız ki, nesiller boyu bu devletlerin topraklarında yaşayan Rus asıllı vatandaşlara sahibtir hepsi. Birlikte barış içinde yaşayabilirler; neden olmasın?

 

BARAN: Çok teşekkür ediyoruz.

CARLOS: İnşallah haftaya görüşmek üzere. Benden ve buradaki tüm arkadaşlardan Gönüldaş K. Mirzabeyoğlu’na selâm söyleyin lütfen. Allah O’nu ve İBDA bağlısı tüm kardeşlerimizi korusun.

 

Tele-Röportaj: Fazıl DUYGUN

Tercüme: Hayreddîn Soykan

Görüşme Tarihi: 2 Mayıs 2009


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.