T a r a f s ı z D e ğ i l i z

(anadoluhaber) Re: {liberal-izmirliler.63763} Bir İmaj Cemaati: FETULLAHÇILAR (I)

http://img54.imageshack.us/img54/2949/catsqov.jpg



BİR İMAJ CEMAATİ; FETULLAHÇILAR -2-

       

        (geçen sayıdan devam)

 

Peki, ama Fetullah Gülen bu gücü nasıl elde ediyor, bu sümüklünün zerre miktarı keyfiyet addeden potansiyeli yokken, nasıl oluyor da yüzlerce okul, dershane ve şirket ile 25 milyar doları bulan bir ekonomik gücün, bürokrat atamalarına karışan, milletvekili atayan! bir siyasi ortamın göbeğinde bulunuyor.

 

Bunun için ipucu aramaya bile gerek yok. Çünkü her şey ayan beyan ortada ve apaçık ilerliyor. Ortada Fetullah yok FTÖ var. Fetullah bu iş için görevlendirilmiş remz şahsiyet.  Kadir Mısıroğlu ‘Gurbet İçinde Gurbet’ adlı kitabında kendisine gelen bir MİT mensubunun, Diyanet İşleri Reisi bile yapabilecekleri bir hoca arayışına girdiklerini ve bunun için kendiside dâhil bazı kimselere teklifler götürüldüğünü ancak geri çevrildiğini, döndürüldüğü söyler fakat biri müstesna; Fetullah Gülen “Simdi anlıyordum ki, buldukları adam Fetullah Gülen’di. Fakat o sıralarda Fetullah Gülen sapı silik bir adamdı. Bunu nasıl becerebilecekti?!... İşi takip ettim. MİT güdümlü olarak nasıl nafiz bir mevkiye getirildiğine safha safha şahit oldum...”. 1980 öncesinden günümüze kadar süregelen bir oluştan bahsediyor Mısıroğlu. Hatta eserinin bir yerinde 12 Eylül’ün bir numaralı destekçisi olmasına rağmen mağdur edebiyatı ile gözden kaçmaya çalışan fetullah’ın hangi dalavereler içinde olduğunu da deşifre edici şu beyanda bulunuyor. “...Adalet eski Bakanı İsmail Müftüoğlu’na Fetullah Gülen’in duvar ilanlarıyla arandığı hengam da O’nun adamlarından biri gelerek; “Siz eski bir bakansınız!.. İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi bizim hocamız için yakalama kararı çıkarmış. Fotoğrafı, aranan bir cani gibi duvarlara asılmış. Lütfen İzmir’e kadar gidipte bu meseleyi halletseniz olmaz mı?” ricasında bulunmuşlar. O da bu maksatla İzmir’e gitmiş. Başsavcıyı ziyaret etmiş. Odasında Albay rütbesinde Misafir bulunduğundan meseleyi açmayıp havadan sudan konuşarak albayın çıkıp gitmesini beklemiş. Fakat vakit ilerlediği halde o, 86 87bir turlu kalkıp itmiyormuş. Bundan dolayı istemeye istemeye meramını açıklayınca, O albay söze karışarak: “İsmail Bey!..” demis, “Siz eski bir bakansınız, bu işleri bilmeniz lazım! Beni galiba tanıyamadınız. Siz, Eskişehir’de Kadir Mısıroğlu’nun avukatlığını yaparken ben o mahkemede yüzbaşı rütbesiyle hâkimdim. Adım Kerim Gunday, buraya kadar boşuna zahmet etmişsiniz. Bu yalandan alınmış bir karardır. Fetullah Efendi’yi kimsenin aradığı yoktur. Yakalama kararının da O’na bir zararı dokunacak değildir...” demiş.( Kadir Mısıroğlu, Gurbet içinde Gurbet,190)

 

Şimdi bütün bunlara bakıp kendinize tevil ve yorum kapıları açmanıza imkân vermemek için Fetullah’ın 3 Temmuz 1995’te TRT Ateş Hattı[6] programında Reha Muhtar’ın sorularına verdiği cevaplara bakın, aklınızda soru işareti kalmasın.

 

Reha Muhtar: 12 Eylül döneminde yeraltındaki illegal örgütler ortaya çıkarıldı. Adı üstünde askeri yönetim. Hemen hemen her şey ortaya çıkarıldı. Siz askeri yönetim döneminde bile yıllarca Türkiye’deymişsiniz. Hiç dışarı çıkmamışsınız. Türkiye’de kalabiliyorsunuz. Yakalanmıyorsunuz. Aranıyorsunuz. O dönemde şartlar ne olursa olsun aranıyorsunuz. Epey güçlüsünüz galiba istemezlerse yakalayamıyorlar sizi?

 

Fethullah Gülen: Meselenin bir yanı şudur: Benim inançlarım açısından yakalanmama gayretimin yanında birisi tarafından sanki yakalatmama gibi bir şey de oldu. Yoksa isteselerdi yakalarlardı. Ya böyle arayanlar çok ciddi yürekten aramadılar. Eğer o işte de ihlâs söz konusu ise ihlâslı aramadılar. Veya böyle ben bazen yanlarından teğet geçtim, görmedikleri de oldu. Hatta asker kışlalarına gidiyor, dostları, arkadaşları ziyaret ediyordum, askeriye beni ararken. Hatta bazı askeri kışlalarda bazı komutanlar resimlerimi bile yapıştırmışlardı.

 

Reha Muhtar: Efendim 12 Eylül döneminde altı yıl boyunca aranıyorsunuz. Sonunda Burdur’da yakalanıyorsunuz. Sonra serbest bırakılıyorsunuz? Devlet makamlarında bazı yakınlarınız, dostlarınız mı var? Burdur’da daha sonra İzmir’de bırakmak istiyorlar. İzmir o işe girmek istemiyor. 6 yıl boyunca da yakalanmıyorsunuz. Tabii dönem askeri dönem şartları. Sizin bu konudaki hissiyatınız nedir?

 

Fethullah Gülen: O zamanın başbakanı Sayın Turgut Özal’la eskiden planlamada iken bir mümaresemiz vardı. Başbakan olduktan sonra da hiç görüşmemiştik. Zaten ben aranıyordum. Ona da birşey bulaştırmak istememiştim. Başbakan o olunca Yıldırım Akbulut da Dâhiliye vekiliydi zannediyorum. Valiyle, emniyet müdürüyle bir kısım teşebbüsleri olmuş olabilir. Başbakan Turgut Özal ve İçişleri Bakanı Yıldırım Akbulut vali ve emniyet müdürü ile konuşmuş olabilirler. Bizim ifademizi alıyorlardı. İkindiye doğru “bunları biz aramıyoruz, İzmir’e gönderin, bize İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı’nın aradığını bildirmişlerdi” dediler. İkindiye doğru bizi İzmir’e aldı getirdiler. Oraya gece vardık. Yanımda komiserler vardı, İzmir emniyet binasına girince oradaki nöbetçi müdür “sizi biz aramıyoruz” dedi. Sonra siyasi müdürler, belki emniyet müdürü de geldi. Sonra dediler ki, sizi İzmir dışına çıkaracağız. Sizi aramıyoruz. Orada bir protokol imzaladılar. Sonra ben oradan İstanbul’a geldim.”

 

Ne protokolü neyin protokolü, ulusal ajanlara has bir protokol mü? Kimse, yakalayan ben olmayayım diye başkasına topu atıyor, işin içinde CIA ajanlığı mı var? Bu korku neden, ABD’den mi korkuluyor? Hem bu aranma nasıl aranma ki aynı zamanda 25 Kasım 1980’de tayini Çanakkale’ye çıkıyordu.(tr.gulen.com)

 

Peki, fetullah bu noktaya nasıl geldi?

 

ABD Sovyet yayılmacılığını önlemek ve uluslar arası kapitalist çıkarını muhafaza etmek amacıyla CIA kontrolünde Komünizmle Mücadele Derneğini kurdurmuştu. Bu dernek vasıtası ile hem Müslümanların enerjileri harcanarak kontrol edilecek hem de ABD’nin Asya’da ki ve Türkiye’de ki çıkarları sağlama alınacaktır. Fetullah Gülen, Cemil Çiçek gibi birçok isim bu derneğin üyesiydi. Sovyetlerin yıkılmasından sonra kendisine yeni konsept olarak İslamı düşman seçen Batı, İslam’a karşı savaşını fiziki manada sürdürdüğü kadar fikri manada da sürdürme kararı aldı, Demokrasi projesi veya demokrasi ihracı şeklinde 80’lerden itibaren beliren proje, zaman içerisinde İslamı içten ifsat etme, içten yıpratma ve mensuplarını fikirsiz protestanlaştırma eğilimi içerisine sokma faaliyetlerine döndü. İşlevini yitirmesi beklenen Kominizmle Mücadele Dernekleri ise kurucu üyelerinin CIA tarafından akredite edilenleri vasıtası ile Radikal İslam’la Mücadele unsurları haline dönüştürüldü.

 

Her dönemde adı farklılaşan bu proje şimdilerde Ilıman İslam adı olarak anılmaktadır. Ilıman İslam projesinin gayesi, Müslüman dünyayı bölmek, kendisine yönelik politik bir tehdit haline gelen radikal İslam’ı yalnızlaştırmak ve yok etmektir. Bu nedenle, söz konusu Projenin sonuçları ılıman İslamı temsil edenlerin iktidara getirilmesi ve Batıya entegre olmayı kabul etmeyen, Batıyla savaşa devam eden ve emparyalizme karşı duruşunu emperyalist unsurlara saldırı şeklinde gösteren İslam devrimcilerini ve vatansever güçleri ezmek, sindirmektir. Dolayısıyla bu proje etrafında bir araya gelen Batıcı güçlerin; Mit’cisi , Mossad’ı, CIA’sı  vs. son bir hamle ile bu taşerona bel bağlamış ve ABD’nin güvenliğini, Türkiye Müslümanlarının satışını bunlara ihale etmişlerdir.

 

Burada şunu anmakta fayda var. Tuncay Güney’in Mit mensubu olduğu iddiası ve FTÖ ekibi ile uzun süre beraber çalışmış olması ve farklı farklı ortamlara görevlendirilmesi her halde bir tesadüf değildir. FTÖ örgütlenmesi içerisinde bu tipleri maskeleyecek muhakkak ki saf, samimi insanlar mevcut olacaktır, ancak örgütü yönlendirici hareket ettirici kişiler bu maskenin ardında görevlerini ifa edeceğinden mevzu hep örtülü ve gizli kalacaktır.

 

Görevli fetullah, sadece MİT’le irtibat halinde değildi, aynı zamanda MOSSAD’la da güçlü ilişkileri ve istihbarat alışverişleri vardı. Öyle ki siyasilerle görüşmeleri, uluslar arası lobilerle iletişimlerini bu kişiler aracılığı ile sağlıyordu. Burada, ifadelerimde fetullah sağlıyordu derken onun Bir Siyonist-Haçlı Projesinin parçası olduğu unutulmalıdır. Çünkü esas olan bu projenin etkinliğinin ve gücünün artırılmasıdır. Dolayısıyla ifadelerim fetullah için böyle ortamlar sağlanıyordu şeklinde anlaşılmalıdır.

 

Birkaç misal; Orgeneral Çevik Bir, TBMM Başkanı Çetin ve Dışişleri Bakanı Cem’den sonra Fethullah Gulen ile görüştü... 55 Yahudi örgütünü temsilen Türkiye’de bulunan 59 kişilik (AYOBK) Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı Heyeti, Fetullah Gülen’in Türkiye’deki ve yurtdışındaki çabalarını önümüzdeki yüzyılın ‘Barış’ asrı olması acısından önemsediklerini ve söz konusu projeye büyük ilgi duyduklarını belirttiler... Görüşmede; Gülen’in, ABD’nin en etkili Yahudi Lobisi olan “ADL’nin (Anti-Defamation League) teklifiyle hazırladığı “hoşgörü ve diyalogla ilgili kitap” da gündeme geldi. Gulen, İngilizce olarak hazırlanan kitap üzerindeki çalışmalarının tamamlanmak üzere olduğunu, bittiğinde insanların hizmetine sunacağını söyledi. Kitap, ADL tarafından basılarak dünyanın dört bir yanında dağıtılacak...”

 

(10.03.1998, Zaman)

 

ADL malum, içinde birçok lobi, dernek gibi örgütleri ve mafya çetelerini barındıran güçlü bir İsrail örgütü. Ve temel gayesi dünya üzerinde ki Yahudi hâkimiyetini pekiştirmek ve Yahudi karşıtlığını azaltmak. Şimdi şu soruyu sormak lazım madem Fetullah İslam devleti peşinde, bu yahudilerin Fetullah’a bu kadar ilgilerinin, bu kadar övmelerinin, bu kadar desteklerinin sebebi ne? Yahudiler kafayı mı yedi de bizim haberimiz mi yok!

 

Gülenin Yahudi veya Hıristiyan olup olmadığına ya da herhangi bir mason örgütüne üye olup olmadığında dair henüz elimizde yeterince bilgi ve belge yok. Ama bir gerçek var ki; bütün Yahudi, Hıristiyan ve Mason dernekleri, örgütleri elbirliği vermiş, seferber olmuş Fetullah’a (FTÖ’ye) hizmet etmekteler. Misaller:

 

28 Şubat Terör’ünün Müslümanlar üzerinde işkenceye döndüğü bir dönemde, 1997’de verimli işçi statüsünü sağlamlaştırmak için ABD’ye giden Gülen, Ulusal İstihbarat Konseyi’nin eski Başkan Yardımcısı CIA ajanı Graham Fuller’in aracılığı ile Amerikan Merkezi İstihbarat Örgütü’nün (CIA) Ortadoğu Masası şefi ile gizlice görüşmeler gerçekleştirdi  Graham Fuller uzun zamandır F.Gülen ile yakın ilişki içerindeydi. Bu dostlukları Kominizmle Mücadele Dernekleri’ne (80’den sonra Demokrasi Projesi adını aldı) dayanmaktaydı. İlerleyen dönemler de bu dostluk samimi bir birliktelik ve dava arkadaşlığı halinde sürdü. Bugün Timaş yayınların Graham Fuller’in etkisi önemli çaptadır. Yazdığı eserlerin birçoklarında ise Gülen hareketinin bir numaralı destekçisi olmuş ve sırf bu sebeble ‘Yeni Türkiye Cumhuriyeti’ adlı FTÖ projesinin belirginleştiren eser yazmıştır.

 

Tabi sadece Graham Fuller değildi Fetullah’ı (FTÖ) pazarlayan ve önünü açan. Mark Paris gibi Gülen’in, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nin Yakın Doğu ve Güney Asya Bölümü sorumlusu ve eski ABD büyük elçisi de vardır. Bu ismi Süleyman Demirel’i Fetullah Gülen ekibi tarafından organize edilen Hoşgörü Ve Diyalog ödülü töreninden, Süleyman Demirel’i Fetullah Gülen’in elinden Şükran Plaketi almaya ikna eden adam olarak hatırlarsınız. Bir başka isim; ABD’nin önde gelen think-tank kuruluşu Carnegie Vakfi’nin eski Başkanı ve ABD’nin en faal gruplarından Yahudi Lobisi’nin de önde gelen isimlerinden Abramowitz. Bu kişilerin sayesinde AB-D’de birçok kapı kendisine açılmış ve yine bir çok kişiye AB-D politikalarına karşı güvence verilmiştir. Bunu Fetullah bir röportajında şöyle ifade ediyor. “Kasım Gülek, Fethullah Gülen’le çok iyi dostluk ilişkileri içinde bulundu. Gülen, Kasım Gülek’le sık sık görüşürdü. Vefatı üzerine bu eski dostunun cenaze namazını kıldırmıştı. Fethullah Gülen’e sorduk: ‘Amerika, sizlerle ilgili referansı merhum Kasım Gülek’ten mi aldı?’ Gülen bu konuda şunları söyledi: ‘Kasım Gülek beyin baldızı Amerika’daydı. Yani Pentagon’la irtibatları vardı. Eğer kendisine değişik platformlardan, Beyaz Saray’dan sormuşlarsa ‘Bunlar nedir?’ diye, o da ‘Endişe edilecek bir şey yoktur’ demiştir, referans vermiştir.” (Yeni Yüzyıl gazetesi, 21 Ocak 1998) Kasım Gülek bildiğiniz gibi CHP millet vekili ve azılı bir İslam düşmanı, Moon tarikatının Türkiye sorumlusu olduğunu saklamayan bir adam. Peki bu adamın ilişkiler ne boyutta, kimlerle irtibat halinde, bunun için Gülen ilişkide olduğu kişilere bakmak yetiyor. 1992 yılında ABD’ye gittiğinde, Kasım Gülek’in Amerikan Ordusu’nda albay olarak görev yapan, daha sonra şüpheli bir şekilde ölen baldızı Aylin Rodomisli ilişkiye geçiyor ve onun aracılığıyla Pentagon ve CIA ile görüşmelerde bulunuyor. Burada yine bir ekip çalışmasında bahsediyoruz sayısı 10–15 arası bir ekibin faaliyetinden bahsediyoruz.

 

İşte Fethullah Efendi kurduğu bu ilişkiler sonucunda, 30 Kasım 1994’te Başbakan Tansu Çiller ile 20 Mart 1995’te Bülent Ecevit ile 10 Mayıs 1995’te zamanın TBMM başkanı Hikmet Çetin ile, 15 Mayıs 1995’te Mesut Yılmaz ile ve 1997 yılı Kasım ayında Vatikan’ın İstanbul temsilcisi Georges Marovitch, Kadim Süryani Katolik Cemaati Metropoliti Yusuf Çetin, Süryani Katolik Patrik Vekili Yusuf Sağ ve Kadim Süryani Cemaati Piskoposu Samuel Akdemir ile görüşmeler yaptı. 1996 yılında Asya Finansın açılışı yapıldı ve açılışa Başkan yardımcısı sıfatı ile Tansu Çiller katıldı. İstanbul Merkez kampusünde bulunan Fatih Üniversitesi, 08 Kasım 1996’da dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından açıldı. Aynı törene Alpaslan Türkeş’te iştirak etmişti. Fetullah Gülen, 11 Haziran 1997’de ABD’de önemli bir Musevi örgüt olan ADL başkanı Abraham Foxman ile görüştü. Bu görüşmeden sonra ADL başkanı Foxman, Kardinal John O’Conner ile Fetullahı bir araya getirip görüştürdü.1998 yılı Ocak ayında Ramazan ayı’nda Alarko grubunun iftarına katılmış ve Ramazan Bayramında Papa 2. John Paul kendisine özel bir bayram mesajı da göndermeyi unutmamıştı. Vatikan’a gitmeden zamanın başbakanı Ecevit’le de özel bir görüşme yaptı.

 

Tarih aralıkları, Müslümanların üzerine 28 Şubat Terör saldırılarının artırıldığı, Müslümanların canlarına, mallarına kastedildiği, siyasi arenadan hakiki Müslümanların izinin silinmeye çalışıldığı bir dönem olması projenin büyüklüğü ve alçaklığın seviyesini göstermeye  yeterde artar bile.

 

F Tipi Balans;  Ergenekon Operasyonu

Sistem imaj yenileme derdinde, bütün dünyada bir imaj yenileme telaşı var. Obama ile Amerika kendi içinde bir imaj yenileme pozisyonu alırken diğer yandan kapitalizm ve sömürü düzenin ileri gelenleri dünya genelinde bir imaj yenileme derdindeler. Ekonomik kriz kadar sosyal buhranda ha patladı ha patlayacak durumda. Bu patlamanın kimleri helak edeceği ise bedahet halinde. Durum böyle olunca dünya çapında bütün emperyalist güçler ve onların işbirlikçileri yeni yüz, yeni tasarım fakat eski ruhla, dünya insanlarının önüne yeniden çıkmayı denemekteler. Türkiye emperyalistleri açısından da durum farklı değildir, bakmayın bu sahte kutuplaşmanın tarafları arasında ki cedelleşme ve şiddet gösterilerine. Bunlar AB-D İsrail çıkarlarında hem fikirdir, aralarında ki kavga efendisinden elde edeceği daha yağlı bir kemik içindir. Düzenlenen F Tipi operasyonlar çöken sistemi kurtarma ve başka 'EL'lere geçmemesi işbirlikçi FTÖ'nün elini güçlendirme ve imajını kuvvetlendirme operasyonlarından başka bir şey değildir, bu operasyonlar neticesidir ki, binlerce insan AKP nezdinde İslâm beklentisine girmiş ve radikalleşmemişlerdir. İmaj operasyonları her iki taraf içinde psikolojik amaç gütmektedir. Ringe anlaşmalı çıkan boksörlerin, ring boyunca taraftarları coşturma adına, şiddetin dozunu artırıp show yapmaları, 'mış' gibi kavga ile çok şiddetli dayak yiyormuş gibi davranarak heyecan atraksiyonları yaşatmaları misali bir şeydir bu.

 

Hem, en has adamlarından homoseksüel Tuncay Güney ne demişti: "Eskiden Gülen, Ergenekon'un bir alt yapılanmasıydı. Zamanla onu geçti. Emniyet'te güçlendi. 28 Şubat sonrası Ergenekon, Gülen oluşumunu tasfiye kararı aldı. Şimdi Gülen'le Ergenekon arasında çatışma var." Dememiş miydi? Demişti değil mi Hüseyin Gülerce. Burada sorulacak zarif bir soru var. Hüseyin Gülerce'nin bu yapılanma içerisinde görevi nedir, dini kökeni nedir, gayesi amacı nedir. Neşe Düzel Taraf Gazetesinde Röportaj yapmış bu adamla. İlginç anekdotlar var inancına, ahlakına ve amacına dair. Buyurun; "Dindar insanlar olarak bizim iki önemli problemimiz var. Birincisi,  İslâmi bir şuurlanma sürecine girdik. Yani dinin özünü anlama, şekli ikinci plana atma süreci bu. Mesela Fethullah Gülen başörtüsü füruattır dedi. Yani, dinin öncelikli meselesi değildir dedi. Diyelim ki başörtüsüyle kalp kırıyorsunuz. Ben  kalp kırmamanızı tercih ederim demektir bu. İkinci meselemiz de, demokratikleşme. Bir yandan AB süreciyle demokratikleşmeyi savunuyoruz, diğer yandan da eşcinsellerin evliliği gibi bu süreçte bizim dinen tasvip etmediğimiz pek çok meselenin karşımıza çıkacağını biliyoruz. Orada bir sıkıntı yaşıyoruz. Ayrıca siz isteseniz de istemeseniz de, demokratikleşmeyle birlikte bayanların toplumsal hayata daha çok katılmaları yaşayacağınız bir vaka olacak. O zaman bizim kadınlarımızı da daha çok görecekseniz hayatın içinde. Yani demokratikleşme, kadının görünür olmasını bize hazmettirecek, kabul ettirecek. Mesela bu camianın okullarda öğretmenlerinin, hastanelerde doktorlarının başı açık. Çok dindar olan eşleri bunu bir problem yapmıyorlar. Bizim camiamızda da, diğer dindar insanlar arasında da hayatın içindeki başı açık kadınların sayısı artıyor."(03.12.2007, Taraf) Hadiseye bakın Allah aşkına, bir siyasi parti lideri, devletin herhangi bir kademesinde etkinliği olan bir bürokrat gibi konuşmasına bakın. Ve dillendirdiği ideallerine ve kadınları hoşgörü ile soyundurma girişimlerine bakın. Laik kesimin zorla yapamadığını bunlar yumuşak yumuşak yapıyor.

 

(devam edecek...)

 

BARAN Dergisi Sayı: 122



27 Haziran 2009 23:11 tarihinde Durali Durmaz <duralidurmaz@gmail.com> yazdı:
http://img54.imageshack.us/img54/2949/catsqov.jpg


Bir İmaj Cemaati: FETULLAHÇILAR (I)

 

Fetullah Gülen zaten varolan bir yapılanmanın Anadolu'yu kaybetmek istemeyenlerin 1987'lerden itibaren şişirmeye başladıkları

bir örgüttür. On binlerce çalışanı olan bir fabrika satıldığında muhakkak ki içindeki çalışanlar satılmaz, ama sonuç ona çıkar,

onlarla beraber bu fabrika kıymetlidir ve öyle satılmıştır. Dolayısıyla Fetullah ve ekibi, cemaati bu mânâda satarken,

ihale ederken kafalarında bu çapta bir kar marjı vardır ve hesap bu çerçevededir.

 

Sezai DİLBİLEN

Kişisel mânâda gizlilik esas teşkil ederken, aslında apaçık bir çıplaklık söz konusudur. Hüseyin Gülerce’nin sık sık buna vurgu yapması, kendilerinin gizli saklı bir şeylerinin olmadığını beyan etmesi, okullarının, işyerlerinin, gazetelerinin, TV’lerinin ve zaman zaman ‘ışık evleri’ adıyla anılan yerlerin kendilerine yeni yeni muhabbet duyanlara gezdirilmesi vs bu açıklığın işaretidir. Kapalı olan, bu yapının MİSYONUDUR. Kimine göre Fetullah ve örgütü İslâm misyonu ile hareket etmekte ve takıyye yaparak bu misyonu saklamakta, kimine göre ise tam tersi İslâm düşmanları ile işbirliği içerisinde İslâm Düşmanı bir misyonun parçası olarak hareket etmektedir. Biz ikincide karar kılanlardanız ve bunun içinde hayli sebebimiz ve hayli acımız vardır. Ayrıca şunu belirtmekte fayda mülahaza ediyoruz. Biz onu sevmiyoruz, tıpkı bir müminin münafığı sevmemesi gibi, biz onu sevmiyoruz tıpkı bir Haçlıyı sevmediğimiz gibi, biz onu sevmiyoruz tıpkı bir yahudiyi sevmediğimiz gibi, biz onu sevmiyoruz tıpkı Batı Medeniyetini sevmediğimiz gibi, biz ondan nefret ediyoruz tıpkı ABD ve İsrail’den nefret ettiğimiz gibi, biz onu aşağılıyoruz tıpkı Said’i Kürdi(Nursi) Hazretlerinin İngilizleri aşağıladığı gibi:

 

«S- Neden bu kadar İngiliz’den nefret ediyorsun? Musalahasını da istemiyorsun?

 

‘Sebeb bir değil, bindir. Bana en ziyade şedid görünen, manen ahlâkımıza vurduğu darbedir. Çekirdek halinde olan secaya-i seyyieyi içimizde inkişaf ettirdi. Hayatın yarası iltiyam bulur; izzet-i İslâmiye, namus-u millînin yarası pek derindir.

 

Edirne Camii’nde, bir İslâm hocasının lisanıyla, Venizelos gibi şeytan zalime dua ettirdi. Merkez-i Hilafette, müslümanlar lisanıyla hizb-üş şeytan olan İngiliz, Yunan askerlerini halaskâr (kurtarıcı), tathirci ilân ve karşısındaki güruh-u mücahidîni cani, zalim (terörist!) söylettirdi.» (Sünuhat Tuluat İşarat sh:81)

 

Fetullah yaşadığımız zamanın Cemaleddin Efganisi, İmam Abduh’u dur. Dinlerin telfikı fikri uzun zamandır süregelen bir gaye olduğundan ve adı geçen bu kişiler geçmişte bilfiil İngiliz’in emri ile bu projenin yürütücüsü olduğundan, sözümüz geçerli ve dikkate değerdir. Yüz değişmiş, üslup değişmiş ama vazife değişmemiştir. Vazife aynıdır. Bu yüzden FTÖ’nün yayıncılık alanında propaganda zeminini teşkil eden NT mağazalarında Ehl’i Sünnet Vel Cemaat büyüklerine ait eserlerin bir kaçı dışında diğerleri bulunmaz, bulundurulmaz. Beyinler, FTÖ’ye yakınlığı ile tanınan Timaş, Nil Yayınları, Gonca yayınları, Sızıntı, Aksiyon vb.  propaganda yapılanmalarının tertibinden ve filtresinden geçmiş eserler aracılığı ile hakikatlerden tecrid edilerek hastalıklı bir kültür ve gerici bir anlayış üzere biçimlendirilir. Burada yapılan işlem küreselleşen Hristiyan Batı Dünyasının Protestan mezhebine benzer bir anlayışı Müslümanların içine, ruhlarına yerleştirmektir. Evlerde, sohbetlerde konuşulan ve ‘Bam teli’ muhabbetleri ile sürekli işlenen mevzular bellidir ve sürekli bir tekrar ile zihinler hadım edilir.

 

Fetullah çevresinde geliştirilen fikir platformu mensuplarının genel karekteristik özelliği de; ‘at sahibine göre kişner’ deyiminin tezahürü gibidir. Ezik büzük, içten hesaplı, kendini savunamayan, olur olmaz her şeye itaat eden ve bir şeyler yapmak için başkasının yapmasını bekleyen tip. Kibirlerini bile seçkinlik gibi algılayan  bir psikoloji. Neyse meramım bu değil tabi. Fetullah’ın nasıl “markalaştırılarak”, onun etrafında siyasi ve ekonomik çıkar elde edildiğine değinmekti. Dinî, ilmî yayınlar hazırlayan talebeleri, şakirtleri, bağlıları eserlerini bitirdikten, Fetullah Gülen imzasını attıktan sonra, iki ibare düşerler, “Hocaefendinin falan falan tarihler arasında ki vaazlarından çözümleme yapılarak yazılmış, düzenleme yapılmış ve redaksiyona tabi tutularak, kendisine gönderilerek yayın için izin istenmiştir.” Bunun gibi onlarca eser var, ona ait mi değil mi meçhul. Biride son günlerde çıkardığı ‘Enginliğiyle Bizim Dünyamız’. Bu eserin amacı, bir “dünya görüşü” oluşturma girişimi olmasıdır. Yetersiz ve zayıf okumalardan kaynaklanan yoğun bir eksiklik, kitap boyunca göze çarpmaktadır. Kitabın derlenmesinde ve yazımının yönetimde yer alan Prof İsmail Özsoy, kitabın önsözünde bakın ne diyor ‘… Hocaefendinin 1970’li yıllarda cami kürsülerinden verdiği vaazların çözümünün kendi kontrolünden geçmesinden ve sonraki dönemlerde farklı zamanlarda yazılmış bazı makalelerinin bir araya getirilmesiyle oluşmuştur. Kaynakların tespit ve tahrici de bir grup arkadaş tarafından yapılmıştır.’(s.19) Tam tiyatro var ya. Gerçi bizim için önemli olan “markalaşma” meselesini bir kayda bağlamaktı. O da bizce tamam.

 

Bir Siyonist Batı Projesi; FTÖ

Yeni bir yapılanma değil elbette, geçmişten beri Siyonist-Haçlı dünyasının bu yönde projeleri ve örgütlenmeleri vardı. Batı'ya eğitim için giden Osmanlı aydını, feleğini şaşırmış misali geri döndüğünde Batı çamurunu ülkeye taşımakta gecikmemişti. Onlarla gelişen birçok proje; Tanzimat fermanı, Islahat Fermanı, Mahkemelerin ayrışması, azınlıklar meselesi, konsolosluklar açılması ve yurdun birçok yerinde Batı kökenli okul ve ruhban okulları açılması “başarılı” sonuçlar veriyordu. Maskenin temizliği, niyeti gizliyor ve kişileri hedeflenen gayeye doğru tedrici olarak sürüklüyordu. İttihat ve Terakki bu projelerin en hası idi ve 31 Mart ayaklanması 'kullanılan maske olarak' mevzunun en babası idi. Ardından Cumhuriyet Devrimleri Projesi, CHP ve Demokrat Parti Projeleri, Darbe atraksiyonları gibi Batılılaşmanın sıçrama taşlarının uygulama alanına sokulması. Yüz yılı aşkındır İslâm coğrafyası bu kuşatmanın altındadır ve bu kuşatmaya rağmen de hayattadır. Batı, onları hayatta tutan ilim dallarını, yani âlimlerini, alfabelerini yok etmek ve kendi ilim adamlarını devreye sokmak istemiştir. Binlercesini kırmış, kırdırmış; dilini, kültürünü, ahlâkını içten devşirdiği hainler vesilesi ile bozmaya çalışmıştır. Bu faaliyeti her dönem sürdürmekte ve hiç ihmal etmemiştir.

 

Batı, Anadolu insanının istikamet bulmaması için sürekli olarak bazen hayat veriyor bazen ise bir öncekinden daha sert darbe ile sendeletiyordu. Bu tavır karşında dik durabilen, dinini, itikadını ve izzetini muhafaza edebilenler eritilmeye, yok edilmeye çalışılıyordu. Bu amaçla sahte hocalar ve modernist türedisi fasıklar vasıtası ile İslâm’ı ifsat komiteleri kuruluyor veya kurulmuş komiteler, kişiler destekleniyor, övülüyor ve halkın dini bunlardan öğrenmesi sağlanıyordu. Diğer yandan hakiki âlimler ise tahkir ediliyor, ayıpları araştırılıyor, iftira atılıyor, işkenceye tabi tutuluyor ve milletin karşısında itibarsız kılınıyordu. Bütün bunlara rağmen yolundan ve istikametinden sapmayan insanlarımız Batı çizgisine girmediği için, Batı sürekli yeni projeler ve programlar geliştirip adı geçen bu iğdiş etme, dumura uğratma faaliyetini birilerine ihale ediyordu. Bu ihaleyi alanlar tek bir koldan değil birçok koldan saldırıyordu. Kimi içten kimi dıştan, kimi güya birbirine muhalif, kimi ateşli taraftar, kimi hırçın İslâmcı! kimi olgun Kemalist, kimi sağcı kimi solcu fark etmiyordu. İslâm coğrafyasına, Anadolu insanının kültürüne, ruhuna bütün gücüyle saldırıyordu. Her dönemin rengi biraz daha netti. Siyah beyaz misali saldıran daha açıktı. Şimdi grileşerek saldırmaya başladılar. Fetullah Gülen zaten varolan bir yapılanmanın Anadolu'yu kaybetmek istemeyenlerin 1987'lerden itibaren şişirmeye başladıkları bir örgüttür. On binlerce çalışanı olan bir fabrika satıldığında muhakkak ki içindeki çalışanlar satılmaz, ama sonuç ona çıkar, onlarla beraber bu fabrika kıymetlidir ve öyle satılmıştır. Dolayısıyla Fetullah ve ekibi, cemaati bu mânâda satarken, ihale ederken kafalarında bu çapta bir kâr marjı vardır ve hesap bu çerçevededir. 1987'lerde itibaren Fetullah ve ekibi yönetime aldıkları yeni ekip arkadaşları ile büsbütün İslâm'dan kopmuş ve kendi iradeleri dışında bir iradeye teslim olmuşlardır. Şunu demek istemiyorum, Fetullah 12 Eylül'ün bir numaralı destekçisi idi malum, yine İlahiyat boykotlarını 'İslâm’da boykot olmaz' diyerek kırma alçaklığını gösteren adamdı, peki niye yeni bir iradeye teslim olsundu? Zaten aynı iradenin davasını güdüyordu. Durum o kadar basit değil, iş çığırından çıkıyor, insanlar Başörtüsü eylemleri ile İhtilal-İnkılâp fitilini ateşleyen İBDA ideolojisi ile tanışıyordu. Kitleler, şuurlara alternatif misali örgütlenme ve eylem geliştirme işini İBDA fikriyatıdan öğrenmeye başlıyordu. Aynı zamanda bölgede etkinliğini artırmak isteyen güçlere karşı fikir ve ahlâk plânında yeni oluşumların kapısı aralanıyor, Ehli Sünnet Ve'l Cemaat disiplini ile ruhlar yeniden inşa ediliyordu. Fetullah'ın yıldızı bu dönemlerde parladı ve Fetullah bu dönemlerde Batı ve Batıcıların dikkatini çekmeyi becerdi. İşte cemaati satışta, cemaati Batılı yeni dostlarına ihale ediş de bu dönemde gerçekleşti. İlerleyen zamanda AB-D'den aldığı destekle dini, ilmi hüviyet ile görünenlerle aynı masada görünmeye ve siyasi çeşitli kişilerle de sürekli irtibat içindeymiş izlenimi vermeye çalıştılar. 28 Şubat dönemi öncesi ve sonrasında bu açılım müthiş derecede yoğun ve karizma çizici havalardaydı. Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve Ecevit gibi siyasilerle samimi görüntüler sergilenip, birlikte hareket üzere anlaşmaları ve Süleyman Demirel'e şükran plaketi verilmesi, Türkiye'yi ziyarete gelen Yahudi İsrail lobisinin zirve örgütü ADL örgütünün zamanın Başbakanı, Genel Kurmay Başkanı'nı ziyaret ettikten sonra bir de Fetullah Gülen'i ziyaret ediyordu. Darbeci Çevik Bir ziyareti ve Fetullah Gülen ziyareti işbirliğin ve 28 Şubat vesilesi ile artırılan İslâm düşmanlığı ve Siyonizm'e ülkeyi peşkeş çekişin apaçık göstergesi işte budur. Bu kadar açık ve nettir.

 

FTÖ yapılanması içerisinde kendisine verilen görev, milletin dini duygularını istismar etmek ve yine aynı duyguların bastırılmasını sağlamaktı. Ekibi, bu iblisi şişirmesini ve pazarlamasını iyi bildi. Geçmişin getirdiği vaizlik mesleğinden dolayı elde ettiği dini ilimlerdeki birikim oldukça işine yarıyordu bu ekibin. Çıkardıkları gazete, dergi ve diğer yayınlar ile Fetullah'ı, halka mühim bir dava adamı, mağdur âlim, büyük bir veli gibi pazarladılar. Bunu yaparken de 'HİZMET-HİMMET' adı altında milleti sömürmeyi ihmal etmediler. Batı bu projede yerini aldıktan sonra işin rengi ve şekli daha şenlikli ve ateşli olmaya başladı. Batı, bu projeye dâhil edemediklerini bunlar vasıtası ile çiğnemeye, karalamaya elde ettiklerini ise şuursuzlaştırıp hadım etmeye koyuldu. Bütün bunları yaparken de projenin diğer kolunu teşkil eden karşıt fikirdekilerin de bu yöne saldırmasını sağladılar. Bunun neticesi olarak halk bu sahte hocaefendiyi bir halt sanıp etrafında birikmeye başlayacak ve hakiki İslâm bağlılarının önü böylece kesilecek ve tabanları eritilecekti. Ancak YANLIŞ HESAP İBDA'DAN DÖNER, DÖNDÜ.

 

İlerleyen zaman bu projeyi daha da deşifre etti, hem de ne deşifre. Lakin insan aklı unutkan ve günümüz enformasyon kuşatmasında zihnini, hafızasını kaybetmiş olduğundan yeryer hatırlatmak gerekiyor. Tarih; 7 Şubat 1998, Hürriyet Gazetesi, Yazar Ertuğrul ÖZKÖK. Ne diyor: “TÜSİAD'ın yayınladığı Görüş Dergisi'nin son sayısında, ''İslâm, Demokrasi ve Türkiye'' başlıklı çok ilginç bir makale var. Makalede Fethullah Gülen'le ilgili şöyle bir tahlil yapılıyor: ''Fethullah Hoca olayı, devletin resmi modernleştirme programı ile toplumun geleneksel değerlerini yeniden canlandırma işlevi görmüştür. Veya yaşama ihtiyacı veya arzusu arasında sıkışmış gibi görünen belli bir halk kitlesi için en barışçı ve uzlaştırıcı bir uyum ve entegrasyon projesi olarak görünmektedir. Bir yandan modernliğin getirdiği değerleri yok saymak istemeyen, ancak öbür yandan binlerce yıllık bir gelenek ve duyarlığın ürünlerine sırt çevirmek istemeyen bu kitle için Fethullah Hoca'nın temsil ettiği tez veya daha doğrusu sentez, en işe yarar proje olarak görünmektedir.''

 

Bugün uygulanan proje, yaşanan sahte kutuplaşma ve sözüm ona kavga bu kişilerin milletin gözü önünde de gerçekleştirdiği bir yalanlar seramonisinden başka bir şey değildir. Bu yapılanma bütünün içinde parça hüviyetindedir. Yani FTÖ BÜYÜK BİR PUZZLE'IN PARÇASIDIR. İslâm düşmanlığı için istikamet verilmiş NATO adlı terör örgütünün Ilıman İslâm/ Amerikan İslâmı çerçevesinde Gladyolaştırdığı F tipi çeteleşmenin adıdır. NATO politikaları çerçevesinde terör ve terörist tanımlarına azami dikkat göstererek yayın yapan FTÖ medyası kendi karşıtı gibi görünen diğer kukla ile sürekli cedelleşme içerisinde, bu işbirliğinin ve İslam'a, Müslüman'a olan düşmanlığının üstünü örtmektedir. Yürüttüğü eğitim faaliyetleri de bu çerçevede NATO'nun ileri karakolu olma mevkiinde bir cephe hükmündedir. Malûm olduğu üzere, bu okullarda eğitim veren binlerce İngilizce vb öğretmeni statüsünde AB-D'den CIA ajanları mevcuttur.(Delilleri ile BARAN 37.38. sayılarına bakılabilir.)Sırf bu yüzden Rusya ve bazı Asya ülkeleri bunları CIA ajanlığı sebebi ile sınır dışı etmiş ve okulları kapatmıştır. Diğer taraftan bu CIA ajanlarının orada bulunması hem okulların faaliyetlerini kontrol altında tutmak hem de bu sebeple cemaat üzerinde, Anadolu insanı üzerinde etkinliğini artırmak istemektedir. Bu kısmen ortadadır. Bugün FTÖ yapılanmasının üst dilimi bu tür bir kadrolaşmanın sonucudur. Çünkü Fetullah 'Amerikasız bir şey yapılamayacağına, nefes bile alınamayacağına' iman ettiğini defaatle yayınlarında ve beyanlarında dile getirmiştir.

 

Devam edecek...

 

 

Fetullah Gülen KAÇ NUMARA?

 

Aşağıdaki iktibaslar Tuncay Güney’in İst. Emniyet Müdürlüğü, Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından 2001 yılında yapılmış olan sorgusundaki ifdesinden alınmış olup, bizim hiçbir katkımız yoktur.

BARAN

***

 

(….) o zamanda bir FETULLAH HOCA rüzgarı esiyordu ülkede, o yurda gelip giderken video kasetleri izlerdik biz ayrıca zaman gazetesinin çağoloğlu bürosundan Milliyet kitap veriyordu (sayfa,3)

 FETULLAH Hoca için dedi artık büyümek kimse globalleşmeyi kullanmazken bunlar telafuz ederlerdi Globalleşeceğini söylerlerdi yani büyüyeceklerini bende dedimki ya hocam FETULLAH Hocanın bu kadar ….. FETULLAH Hoca Türkiye yi değil Dünya yı istiyor dedi Türkiye ye oynamadığını söyledi (s. 5)

1900 kaça kadar bu Özal a kadar Özal’ dan sonra bu misyonu devlet kademelerindeki popülistik örgütlenmeyi Fetullah Hoca ve Zaman Gazetesi ekibi aldı Türkiye Gazetesi de Özal o zaman onu da Tercüman Nazlı ILICAK’ lara karşı tutuyordu aslında çok ciddi devlette bir örgütlenmedir ha şimdi aklıma geldi ciddiye alacak bir şey Zaman Gazetesi ilk sahibi de Fethullah Hoca’ ya  satan adam İsrailli bir ortak olduğunu asıl sahibi İsraillidir yani bir İsrailliyle ortak bir adamdır ilk Zaman’ ı kuran adam adını şimdi hatırlamıyorum çok ilginçtir bu ilişki Polislik olarak tabi ki şimdi siz polissiniz bu gözle ben şey yaparken söyleyecek şeyleri de kaçırıyor olabilirim(..)  Ama Fethullah Hoca için ben bir örgüt olsam Melih AKTAŞ ve Mahir KAYNAK gibi efendim Nilüfer GÖLE gibi Boğaziçi Üniversitesinde tez hazırlıyor böyle insanları yanıma çekmem Gazeteciler ve Yazarlar Vakfını kuracağım bir grup kurmam çok önemli bir strateji çünkü hepsinin etiketleri var bende böyle bir şeyi çok isterim mesela bir örgüt kurmak için(…) Necabettin Albay biz Gazeteciler Yazarlar Vakfını kuruyoruz ya Fetullah Hoca öyle demişti her gün Mehmet DEMİRCAN la bizde birbirimizi kuruyoruz(s.9)

Hoca Efendi böyle söyledi nereden tanışırlar bu birlik komitesi dediğimiz Milli Mücadeleciler var geçmişte Milli Mücadelecilerden tanışırlarmış zaten Fetullah Hocanın bütün bu elemanlarına bakın Milli Mücadeleci elemanlardır     

Milli Mücadeleciler Fetullah Hoca pardon Veli KÜÇÜK aslında Milli Mücadelecilerle hareket etmiş zamanında da beraber ama bizim haberimiz yok tabi ki bunu ben daha sonrada Veli KÜÇÜK beni tırnak içinde

T.G. : Fetullah Hoca bunlarla Komünizmle  mücadele derneğinde Fetullah Hoca gönüllü Erzurum da kuranlardan… Milili Mücüdele kuruyor Fetullah Hoca da onun içinde hareket edenlerden… Komünizmle Mücadele derneğiydi o zaman (s,10-12)

orda fakat Veli Paşa’ nın da O DÖNEM KENDI KARARGAHININ BIR ÜST KATINDA MESCİT VARDI bu çok önemli bir şey siz albaysınız alay komutanısınız jandarma alay komutanısınız üst katında da mescit vardı Türk İslam Sentezini oturtmak çok şeydi yani savunuyordu böyle Fetullah Hoca nın şeyiydi ama Fetullah Hoca belirgin etmiyordu. (s.12)

T.G. : Ben bakın şimdi aklıma geldi, General Veli KÜÇÜK’ ün grubu değil bu grup, bu grubun adı ERGENEKON’ dur. Bütün bu askeri sivil cuntaya bakacaksanız bunların adı ERGENEKON‘ dur. ERGENEKON, sizin bildiğiniz MHP’lilerin  demir dövdüğü grup değildir. Amerika’nın örgütlediği buradaki bir işte o NATO’ nun  komünizmle mücadele zamanında kurmuş olduğu MHP’ lilerin fakat Türkeş’ i de çok sevmezler, ordu içerisinden çıkardıkları, bunlar subay kanatları, sivillerde vardır, sivilleri biraz kullanırlar profesörler falan (Tuncay Güney’in Emniyetteki ifadesi, sayfa 29.)

T.G : Özel Erbil Işık Koleji aynı Fetullah Gülen in kolejleri gibi bir kolej oranın çocuklarını yetiştirecekler.(…) 1992 1993 yani Samanyolu Televizyonundaydım ben o zamanlar(…)Ben sağladım. (….) Veli Paşa sağladı Veli Paşa Diyarbakır Alay Komutanı Eşref HATİPOĞLU ‘ nu aradı Eşref HATİPOĞLU bizi karşıladı ben Zaman Gazetesi Diyarbakır Bürosundan havaalanından bizi aldılar oranın bölge imamı Harun Hoca diye bir adamdı ya Harun ya da Haluk , Harun olsa gerek ama onla beraber o da belletmeler oraya gelmişti Fetullah Hoca nın Belletmeleri. (….) Tabi Fetullah Hocanın Bölge imamı oraya gidecek imamları da getirmişlerdi. (…) Cemaatin o imamlar konvoyla gelecekler biz helikopterle Diyarbakır Alay komutanı bizi oradan askeri helikopterle Silopi’ ye indik orda bizim yanımızda başka Tim lerde vardı zaten sivil değildi onlar sivildi de subaydı silahları falan vardı başlarında Binbaşı KAMER isimli birisi vardı çakır gözlü böyle bir adamdı sarışın onun üzerine hac konaklamada kaldık işte Botaş’ ta Ali yle tanıştırıldık falan ondan sonra karşıya geçtik Nehciban BARZANİ yle görüştük Nehciban dedi benim bölgem değil TALABANİ yle yeni yeni anlaşıyorlardı o dönem kavga etmiyorlardı savaştan yeni çıkmışlardı önce .....vereceğini söyledi halen şimdi ki Özel Erbil Işık Kolleji Fetullah Hocanın Bilgisayarlı Falan o binada devam etmektedir bilgisayarları falan buradan getirdiler bina onlardan orda ne yapıyorlar hem Türkmen çocuklarını eğitiyorlar hem de oradaki Kürtlerin ileri gelen ailelerini eğitiyorlar çok cüz’ i miktarda bir para alıyorlar o para o çocukların giden imamların maaşlarını kurtarmaz

Ben sık sık giderdim o gittiğimde mi 13 gün falan kaldım gittiğimde söylüyorlardı şu kadar kalacaksın işimizi bitireceksiniz Binbaşı TAMER Silopi’ ye döneceksiniz yani Fetullah Hoca cephesini kapatırken unuttuğum kısımlardı. (s.18)

 

BARAN Dergisi Sayı: 121

 






--
BETATRON

Dr. Hakkı Açıkalın
Betatron diyoruz. Özellikle de Salih Mirzabeyoğlu’na uygulanan telegram işkencesiyle birlikte gündeme bir ateş topu gibi düştü. Bu konuyu makâleye indirgemek bana uymuyor. Kitabını yazıyorum artık ve içinde yok yok. Her yazdığım bölümü de makâlat hâlinde sunacağım. Sonunda, bu iş Betatron’da Tıbb’a, oradan ideolojik savaşlara oradan da Kumandan'ın şu ânda üzerinde çalışmakta olduğu şâh-eser’e kadar varacak. İnsanoğlunun işi nerelere vardırdığnı ve bunda şeytâniyet’in gücünü teşhîr etmek ayrı bir heyecân.

http://duralidurmaz.blogcu.com/


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.