Sanayi çağı, doğadan kolayca elde edilmiş, bol ve ucuz enerjiyle yürütülen bir çağdı. İnsanoğlu, bunun faturasını bugün ödemeye başlamıştır. Geldiğimiz noktada, sanayi çağının sonuçları, değil uygarlığı, insanlığı yok edecek gelişmelere gebe..
İnsanlık, dünya tarihindeki önemli bir değişikliğin sancıları içinde. Yeni bir çağa geçişin ortasındayız. İçinde bulunduğumuz yüzyıl; aç bir dünyayı beslemek için; genetiği düzenlenmiş bitki ve hayvanlar üreterek ticarete sunmayı, güya daha sağlıklı bebekler dünyaya getirmeyi, insanca acıları yok etmeyi ve insan ömrünü uzatmayı vaat ediyor. 21. yüzyılın yeni teknolojisi, demir ve metale bağlı gri teknolojiler değildir. Aksine canlıların genom bilgisine dayanılarak oluşturulan model organizmaların, birer fabrika olarak kullanıldığı yeşil teknolojilerdir.
YENİ GENETİK TEKNOLOJİ
Yeni genetik teknoloji, bir taraftan yaşamı yönlendirirken, diğer taraftan yaşamı, kimyasal maddeye indirgeyerek; doğal sınırları aşan genetik materyaller oluşturmayı amaçlıyor. Bu, baştanbaşa yeni biyolojik işlem, hem doğa anlayışını, hem de insanın doğayla ilişkisini değiştiriyor. Genetik mühendisleri, organizma ve canlılara, bir kimyacı ve mühendis gözüyle bakıyor ve maalesef gerekli saygıyı göstermiyor.
Küresel bilim, gezegenin biyolojik kaynakları üzerinde eşi görülmemiş bir egemenlik kuruyor.
Tarımdan, tıbba kadar sıralanan yaşam-bilim alanları, oluşan biyoteknoloji pazarında, dev yaşam şirketleri şemsiyesi altında birleşiyor. Genetik olarak tasarlanmış dokuları ve onları değiştirmekte kullanılan yöntemlerin patentlerini elde etmek, büyük bir ticari pazar oluşturuyor.
Fare embriyosuna DNA enjekte ediliyor.
Bugün Avrupa ve Amerika'da, yüzlerce yaşam mühendisliği firması (Amgen, Organogenesis, Gen-zyme, Colgene, Mycogen, Myriod vb…), kimi sanayi uzmanlarının 2. büyük teknoloji devrimi saydığı bu olay için uzun kuyruklar oluşturmaktadır. Dünya'nın önde gelen uluslararası şirketleri de, bu genetik araştırmalara fonlar ayırmaktadır. Bu şirketlerden bazıları; Dupont, Novartis, Upjohn, Monsento, Elilily, Rohm-Hoos ve Down Chemical'dır.
Hepsi de, yeni genetik ürünler ve pazardan pay almak için, çılgınca bir saldırı içinde ve insanlığa bu ürünlerini sunmaya hazırlanıyor. Yalnızca ABD'de, şimdiden yıllık toplam geliri milyarlarca dolar olan, çok sayıda biyoteknoloji şirketi ve binlerce çalışanı var.
Genetik bilim, beraberinde "yeni bir ticaret anlayışı", "yeni toplum bilim", "yeni evren bilim", "yeni kültürel akımlar" ve "yeni tanrı insan" anlayışı getirerek, dünyayı tekrar inşa etmeye hazırlanıyor. Bu bilimsel anlayış, yaşamı yeniden tanımlıyor ve varoluşun gerçek anlamıyla oynuyor. İşte genetik mühendislerinin sloganlarından bazıları:
"Gezegenimiz, tüm sunduklarıyla gerçek bir cennet", "Hayatımızı cennete çevirmek için gereken bilgiye de, güce de sahibiz", "Artık bunun farkında olma ve uygulama zamanı".
Genetik mühendisleri tarafından genleri değiştirilmiş ve hayvanlara özel olan "ışıma"yı sağlayan bir tütün bitkisi.
GENETİK MÜHENDİSLİĞİ NEDİR?
Genetik mühendisliği ya da diğer adıyla "DNA teknolojisi", farklı organizmalardaki genleri, izole etmek, değiştirmek, çaprazlamak ve rekombine(yeniden birleştirme) için kullanılan teknikler kümesidir. Bu şekilde, farklı canlıların, doğada asla çiftleşmeyecek olan türlerin arasında, gen transferine olanak sağlamaktadır. Yatay gen transferinin çalışma alanı bütün biyosferdir. Bir balık geni, domatese; insan genleri bir koyuna, domuza ya da tüm memelilerin bağırsaklarında yaşayan Escherichia coli bakterisine transfer edilebilir. Bu teknoloji ile genlerin ya da gen yapılarının, doğada bulunmayan yeni kombinasyonları oluşturulur. Gen yapılarının kopyaları çoğaltılarak, bunlar normalde kabul edilmeyecekleri hücrelere taşınır.
YATAY GEN TRANSFERLERİ
Türler arası gen transferlerini yaparken, "tür engellerini" ve yabancı DNA'yı bozan hücresel mekanizmaları aşmak için "yapay vektörler" kullanılır. En çok kullanılan yapay vektörler; normalde, insanlarda ve bitkilerde kanser ve diğer hastalıklara neden olan, ancak patojen(hastalık yapıcı) fonksiyonları giderilmiş virüsler dahil, pek çok genetiği değiştirilmiş parazitlerdir. Örneğin bitki genetiği mühendisliğinde en çok kullanılan vektör; toprak bakterisi Agrobacterium Tumefaciens ile taşınan ve bitkilerde tümörleri kışkırtan bir plazmitten(kendi kendini eşleyebilen, kromozomdan ayrı bir DNA parçası) türetilmiştir. Hayvanlarda vektörler, kansere ve diğer hastalıklara yol açan retrovirüslerden yapılır.
"YAPAY VEKTÖRLER"İN SAKINCALARI
Genetik mühendisleri tarafından oluşturulan bu yapay vektörlerin, yatay gen transferini kolaylaştıran, ancak tehlike arzeden özellikleri şunlardır:
1-Vektörler, yatay gen aktarımının en etkin bulaşıcı maddelerinden üretilmişlerdir.
2-Hepsi antibiyotik direnç merkez genleri taşır. Bu sebeple kasten uygulanmış, ya da atık olarak doğaya salınmış antibiyotikle birleştiklerinde, başarılı transferleri artırırlar.
3-Genelde replikasyon(kopyalama) kaynakları ve transfer dizileri taşırlar. Yani öngörüldüğü gibi hareket ve virulans genlerinin kaybolduğu, patojen fonksiyonlarının giderildiği iddiası tutarsızdır. Her zaman çevredeki diğer virüs ve plazmitlerden, hareketli genetik elementler ve yardımcı fonksiyonlar kazanıp patojen hale gelebilirler.
4-Viral vektörler ve benzerlerinde, zaman zaman onları, değişime daha yatkın hale getiren yapısal kararsızlıklar görülmektedir. Bu aynı zamanda, istenmeyen ikincil yatay gen transferi olasılığını artırır ve transferin etki alanını büyütür.
5-Yapay vektörler, DNA'yı kesen enzimler(restriksiyon enzimleri) tarafından parçalanmaktan kaçacak şekilde düzenlenmiştir.
"Uranyl acetate" ile boyanmış E.coli hücresi.
"YATAY GEN TRANSFERLERİ"YLE NELER YAPILIYOR?
Yatay gen transferleriyle şunlar yapılmaktadır:
Maden Sanayi
Maden sanayinde araştırmacılar, madenin, filizlerinden çıkartılmasında, madencinin ve makinesinin yerini alabilecek yeni mikroorganizmalar geliştiriyor. Bir şirket, belli bir bakteriyi, düşük yüzdeli bir bakır filizine püskürterek; bakterinin, filizdeki tuzları yiyen bir enzim ürettiğini, geriye hemen hemen saf bakır kaldığını duyurdu. Hatta araştırmacılar, maden ocaklarındaki metan gazını tüketen, böylece patlamaların en önemlilerinden birini yok edecek olan mikroorganizmalar hazırlıyor.
Enerji Şirketleri
Enerji şirketleri, kömür, akaryakıt ve doğalgazın yerini alacak, yenilenebilir kaynaklar üzerinde denemelere başladı. Şekerden ve taneli tahıldan türetilen etanol, Birleşik Devletler'in motorlu taşıt yakıtı ihtiyacını karşılayacak şekilde planlandı. Bilim adamları, son zamanlarda, E. coli bakterisinin tarımsal kalıntıları, odun deposu kırpıntılarını, kentin solit artıklarını ve kâğıt çamurunu etanole dönüştürerek, tüketebilme özelliğini geliştirdiler.
Kimya Sanayi
Kimya sanayindeki bilim adamları, yıllarca plastiklerin üretilmesinde hammadde olarak kullanılan petrolün, bitkiler ve mikroorganizmaların ürettiği yenilenebilir kaynaklarla yer değiştirmesinden söz ediyorlar. Bir Britanya firması ICI, çeşitli esneklik derecelerinde bir dizi özellikleri olan, plastikler üretme yeteneğinde, yeni bakteri ırkları geliştirdi. Bu plastik, biyolojik olarak %100 bozunabiliyor ve tıpkı Petrokimyasal temelli plastik reçineler gibi bol miktarda kullanılabiliyor. 1993'te, Washington Carnegie Enstitüsü'nde bitki biyolojisi direktörü Dr. Chris Sommerville, bir hardal fidanına, plastik yapıcı bir gen yerleştirdi. Genetik Araştırma şirketlerinden Monsanto, plastik üreten bu bitkinin yakında pazarlarda olacağını umuyor. Dr. Chris Somerville, genetik yapısı güçlendirilmiş ikinci dalga gıdaların, dünyanın en fakir bölgelerinde, insanların besin ihtiyacını karşılayabileceğini söyledi.
Lif ve Ambalaj
Lif ve ambalaj malzemesi üretmek için daha önce hiç duyulmamış yollar bile deneniyor. Birleşik Devletler Ordusu, bakterilere, ağ yapmak için ipek üretip dokuyan örümceklerin sahip olduğu genlere benzer genler aktarıyorlar. Örümceklerin ipeği, varlığı bilinen en dayanaklı lifler arasındadır. Bilim adamları, endüstriyel tarlalarında, ipek geni üreten bakteriler yetiştirmeyi ve onları uçak parçalarından, çelik yeleklere kadar uzanan bir dizi üründe kullanmak için hasat etmeyi umuyor.
Çevre Temizliği
Çevresel temizliğin anahtarı olarak da genetik mühendisliği görülüyor. Ürkütücü kirlenmeyi ve tehlikeli atıkları ortadan kaldırmak ya da zararsız hale getirmek için canlı organizmalar; özellikle de mikroorganizmalar üzerinde çalışılıyor. Zehirli materyali, zararsız maddeler haline dönüştürmek için genetik olarak düzenlenmiş, yeni organizmalar nesli geliştirilmiş. The Institute for Genomic Research (Genomik Araştırma Enstitüsü), geniş miktarda radyoaktiviteyi absorbe edebilen bir mikrobu geliştirdi.
Ormancılık
Genleri değiştirilmiş patates
Ormancılık şirketleri de, ağaçları, daha hızlı büyütmek, hastalıklara dayanıklı kılmak, sıcağa, soğuğa ve kuraklığa daha iyi karşı koyabilmelerini sağlamak için ağaçlara yerleştirilebilen genler bulunmaya çalışıyorlar.
Tarım
Tarımda, bitkilerin besleyici değerlerini yükseltebilmek, verimlerini artırmak için, istenen genetik karakteristikleri bir türden bir başkasına aktarmak üzere yapılan çalışmalar var. Ticaret amacıyla, gen eklenerek geliştirilmiş ilk besin ürünü, 1966'da yetiştirildi. 1977'de Birleşik Devletler'de çiftçiler, 8 milyon dönüm genetik olarak düzenlenmiş soya ve 3,5 milyon dönüm, genetik olarak düzenlenmiş mısır ektiler. Tarım alanlarının çok büyük bir bölümü, artık gen eklenmiş ürünlere dönüşmeye başladı.
Birçok biyoteknoloji şirketi, önümüzdeki yüzyılda daha çok tarımsal ürünü kapalı alanlara getirmek amacıyla, yeni doku kültürü için çalışıyor. Şimdi, yeni gen ekleme teknolojisi, araştırmacılara, ticari boyutlarda vanilyayı, çekirdeği, fideyi, toprağı, ekip biçmeyi, hasatı ve çiftçiyi dışlayarak, laboratuvar teknelerinde üretme izni veriyor.
Araştırmacılar genetik olarak düzenlenmiş "süper hayvanlar" geliştirdiler.
Transgenik Hayvanlar
Tarımda yer alan birçok değişimi, hayvan yetiştiriciliği alanındaki hızlı değişiklikler izledi. Araştırmacılar genetik olarak düzenlenmiş "süper hayvanlar" geliştirdiler. Uyuşturucu ilaçlar ve tıp ilaçları üretmek için "kimyasal madde fabrikası" ve insana nakil için "organ verici" olarak hizmet edecek yeni transgenik hayvanlar da oluşturdular. Avustralya'daki Adelaide Üniversitesi'nde bilim adamları, normal domuzdan yedi hafta daha önce pazara getirilen ve % 30 daha verimli, genetik olarak düzenlenmiş yeni bir domuz türü geliştirdiler. Avustralya Federe Devletleri Bilimsel ve Endüstriyel Teşkilatı, normallerinden %10 daha hızlı büyüyen koyunlar üretti. Şimdi de yünlerinin daha hızlı uzaması için genler nakletmeyi sürdürüyor.
Çok geçmeden, Colarado, Boulder, Somatogen'de, insan hemoglobini üreten transgenik domuzlar oluşturuldu. Maryland de, ABD Tarımsal Araştırma Merkezi'nde, Pig6707 isimli embiryo halindeki domuza, insan gelişme hormonu enjekte ettiler. Bu sayede aşırı miktarda domuz pastırması elde etmeyi umuyorlardı. Gerçekten de domuz doğduğunda salgı bezleri, insan gelişme hormonu salgılamaya başladı. Ne yazık ki domuz, hedeflenen amaca uygun olarak sadece aşırı derecede irileşmekle kalmayıp; "insana ait genetik materyal" metebolizmasını beklenmedik bir şekilde ve kötü yönde değiştirdi. Son derece tüylü, uyuşuk, mafsallarında kireçlenme olan, güçsüz, cinsel iktidardan yoksun, ve hafifçe şaşı olan bu domuz, güçlükle ayakta duruyordu.
2009 Şubatında bilim adamları, keçilerin genetiğini, insan anne sütü verecek şekilde değiştirdiği haberi medyaya yansıdı. Bu habere göre; Rus bilim adamları, Moskova'nın dışında gizli bir çiftlikte büyütülen 90 genetiği değiştirilmiş dişi keçi yavrusundan, sene sonuna doğru anne sütü sağmaya hazırlanıyor.
Transgenik hayvan yaratma modasıyla, insan genomunun büyük segmentleri diğer türlere aktarılacak. Japon bilim adamları, bütün bir insan kromozomu taşıyan ilk transgenik fare soyunu yaptılar, yani yeni fare nesilleri, insan kromozomu taşıyor.
2009 Şubatında bilim adamları, keçilerin genetiğini, insan anne sütü verecek şekilde değiştirdiği haberi medyaya yansıdı.
Deniz Canlıları
Deniz biyoteknolojisinin de önümüzdeki on yıllarda büyük kazançlar sağlaması bekleniyor. Johns Hopkins Üniversitesi bilim adamları, daha şimdiden, dil balığından donmayı önleyen bir geni, alabalık ve levrek balığının genetik koduna nakletmeyi başardılar. Böylece balık daha soğuk sularda yaşamını sürdürebilecek ve kuzey iklimlerinin balıkçıları için yeni ticari fırsatlar sağlayacak.
İlaç Yapma
Hayvan yetiştiriciliğinde çok daha keskin bir dönemeç de, "ilaç yapma" alanında dönülüyor. Araştırmacılar hayvan sürülerini, eczacılığa, tıbba ve beslenmeye ilişkin ürünler üreten canlı fabrikalara dönüştürdüler. 1996 Nisanında, Genzyme Transgenics, kanser karşıtı olarak sınıflandırılan ilaçlar üretmek üzere, Bristol-Myers Squibb tarafından geliştirilip denenmiş, BR-96 üreten bir geni taşıyan transgenik bir keçinin, Grace'in doğumunu duyurdu.
"YATAY GEN TRANSFERİ" VE ARTACAK "SALGIN HASTALIKLAR"
Mikroplar çevremizde her yerde mevcuttur. Toprakta, karada, suda, soluduğumuz havada, vücudumuzda bol miktarda yaşarlar. Çoğu zaman bizimle, iyi huylu ve dengeli bir ilişki içindedirler. Öyle ki bize zarar vermezler, hatta bize pek çok faydaları dokunur. Topraktaki mikropların, bitkilerin büyümesi için gerekli besin döngüsünde ne kadar vazgeçilmez olduğu bilinir. İnsan bağırsağındaki bakterilerin, vitamin ve kofaktör sağladığı ve sindirime yardım ettiği de bilinir. İnsanlar, bakterileri, yüzyıllarca ekmek, yoğurt, peynir, sucuk yapımında zararsızca kullanmışlardır. Bununla birlikte adeta insana boyun eğdirilmiş bu ekolojik denge bozulduğunda(genetik manipülasyonlarla vb.), bakteriler, düşmanca davranabilir. Hastalık yapıcı hale gelebilir ve zayıflatıcı ya da ölümcül hastalıklara sebep olabilir. Artan miktarlarda güçlü antibiyotik ve ilaçlar kullanarak onlarla savaştığımız zaman, onlar daha kompleks ilaç ve antibiyotik direnciyle karşılık verirler.
Geçen 20 yıl içinde hastalıklarda korkunç bir artış gözlemlendi. Bu dönem, aynı zamanda kar amaçlı genetik mühendisliği biyoteknolojisinin gelişimine denk gelir. Kolera, sıtma ve difteri gibi eski bulaşıcı hastalıklar geri dönerken; son yıllarda yeni hastalıklar ortaya çıktı. Bu hastalıkların çoğu, sayısız ilaç ve antibiyotiğe karşı dirençlidir. Bulaşıcı hastalıkların, neden yetmişlerin sonlarında başlayıp, günümüze kadar gelen, böylesine dramatik bir dönüş sürecine girdiğini, kimse tam olarak bilmiyor. Nüfus artışı ve artan şehirleşme, çevre kirliliği, yaşam standartlarının düşmesi, savaşlar, uluslararası gezilerin artması, doğal afetler, antibiyotiklerin tıpta ve tarımda yanlış kullanımı gibi bir çok neden ortaya atıldı. Bu hastalıkların artışında, hesaba katılmayan tek etken; "genetik mühendisliği biyoteknolojisi"ydi.
Tür engellerini aşan yatay gen transferlerinin, yeni viral ve bakteriyel patojenlerin oluşmasına, ilaç ve antibiyotik direncinin yayılmasına neden olduğuna dair kanıtlar, her geçen gün artmaktadır. Tür sınırlarının aşılması, genetik mühendisliği biyoteknolojisinin temelidir. Bazı uzmanlar, tüm bunların sonucunda; yatay gen transferlerinin, karabasan boyutlarında salgınlar çıkartacak olmasından endişeliler.
Örneğin; bütün insanların ve bazı memeli türlerinin bağırsağında yaşayan ve yaygın bir bakteri olan Escherchia Coli çoğu zaman zararsızdır. Bu nedenle onu, 70'lerden beri kullanan genetik mühendislerinin gözdesidir. Hemen hemen bütün türlerinin genleri, ona aktarılıp onda klonlanmıştır. Yani E. Coli'nin, önemli bir patojene dönüşmesi, hiç de şaşırtıcı değildir. Nitekim E.coli üzerindeki bu deneyler esnasında, normalinden 32 000 kat daha güçlü bir bakteri türü üretilmiştir. 1982'de, 1996'da, 1997'de; bu bakterinin sebep olduğu salgınlar olmuş ve yüzlerce kişi etkilenmiştir.
GENETİK KİRLENMENİN BOYUTLARI
Genetik kirlenme, gelen biyoteknoloji yüzyılında, ekosistem dengelerini bozarak; gezegende geri kalan biyolojik çeşitlilik kaynaklarını da en aza indirerek yayılacağa benziyor. Kirlenmenin bu yeni biçimi, insan ve hayvanların çoğu için çok ciddi, belki de felaket getirici riskler yaratabilir.
Moleküler biyologlar ve sanayi sözcüleri; Genetik Yüzyılı'nın, gezegene ciddi çevresel sonuçlar çıkarmaksızın yayılacağını öne sürüyorlar. Ne var ki, onların güvencesi, gittikçe artan bir kuşkuya dönüşüyor. Tarihte, içinde büyük bir teknolojik buluşun yer aldığı ve doğal dünya için sadece iyi sonuçları olan tek bir örnek yok. Yeni teknolojiler, insanoğluna, kısa vadeli kazançlar için, doğayı sömürme ve kamulaştırma izni verir. Ancak bu izin, hep kirletme, tüketme ve süreç içinde bir kısım biyosfer dengesinin bozulması pahasınadır. Gerçekten, biyosfer için genetik kirlenme, yakın gelecekte petrokimya ürünleri kadar önemli bir tehdit oluşturmaktadır.
Yeni gen ekleme teknolojileri; genomu, yeni tür bir insan kolonileşmesine açık kılarak bilim adamlarına, doğanın duvarlarını yıkma olanağı veriyor.
Canlı Yaşam Üzerinde: Görülmemiş Denemeler
Bütün biyolojik engelleri ve sınırları aşarak genler nakletmek, insanlık tarihinde eşi görülmemiş bir girişimdir. Bu bilimsel açılım, bir taraftan sermaye sahiplerine şaşırtıcı fırsatlar sunarken, diğer taraftan dünya yaşamını tehdit edecek yeni riskler oluşturuyor. Canlı yaşam üzerinde daha önce hiçbir zaman yapılmamış denemeler yapılıyor.
Olası tehlikeler, ilk kez 1980'lerin sonunda; Enfeksiyöz Hastalıklar ve Alerji Ulusal Enstitüsü rehberliğinde yapılan bir dizi dramatik genetik mühendisliği denemesinde ortaya çıktı. AiDS'in incelenmesi için uygun bir hayvan modeli bulma merakı içindeki araştırmacılar, mikro enjeksiyonla fare embriyolarına AİDS virüslü insan genomu verdiler. Fareler, bedenlerinin her hücresinde, bağışıklık eksikliği yaratan insan virüsü taşıyarak doğdular. Bilim adamları, ilk kez, başka bir hayvanın genetik koduna, insanları öldüren bir virüs için genetik emirler sokmayı başarmıştı. Artık birtakım farelerin gelecek kuşakları, aynı zamanda HIV virüsü taşıyacaktı.
"Süper AİDS Virüsü" Üretme!
AİDS'li farenin bir kaza sonucu laboratuvardan, evcil olmayan bir fareyle eşleşebileceği açık bir ortama kaçması, hayvanlar aleminde yeni ve ölümcül bir AİDS deposu yaratacağı ihtimali elbette mevcuttur. Araştırmayı yöneten bilim adamları, bu konudaki uyarıları "bozgunculuk" olarak adlandırdılar. Yine de, Ulusal Sağlık Enstitüsü(NIH), yeterince kaygılı olmalı ki; AIDS'li fareyi, gerektiğinde dört kat biyo-güvenlik içine konma kolaylığı veren, etrafı bir kireç kaymağı hendeği ile çevrili, paslanmaz çelikten uygun bir kutuya yerleştirdi.
Daha sonra, Şubat 1990'da, AİDS virüsünün ortak kaşifi, Dr. Robert Gallo ile bir bilim adamları ekibi; "Science" dergisinde bir hayvan araştırma modeli olarak AIDS'li fare kullanmanın uygunluk ve yeterliliği üzerine yürüttükleri incelemenin sonuçlarını yayımladılar. Rapora göre; oluşacak yeni "süper AİDS virüsü ırkı"; normal olandan daha hızlı üreme ve yeni hücre türlerini etkileme yeteneğini de içeren biyolojik karakteristikler kazanmıştı. Daha da ürkütücü olanı, yeni virüs, hava yoluyla bulaşma da dahil "yeni yollar"la yayılabiliyor.
Normal bir zebra balığı
GloFish Sürüsü : Genetik yapısı değiştirilmiş bir Zebra balığı sürüsü
Genetiği Düzenlenmiş Her Organizma: Gizli Bir Tehdittir!
Aslında, genetik olarak düzenlenmiş her organizma, ekosisteme salıverilmiş gizli bir tehdittir. Çünkü onlar canlıdır. Genetik olarak düzenlenmiş organizmalar, petrokimyasallardan daha kestirilemez biçimde, çevredeki öteki canlılarla etkileşim içindedirler. Bunun sonucu olarak, genetiği değiştirilmiş organizmaların, dünyanın ekosistemlerine yapabileceği olası etkileri tahayyül etmek çok daha zordur.
Genetiği değiştirilmiş ürünler, aynı zamanda ürerler. Büyür ve göç ederler. Petrokimyasal ürünlerin tersine, onları belirli coğrafik bir yerle sınırlamak zordur. Bir defa yayıldılar mı, genetiği değiştirilmiş organizmaları laboratuvara geri çağırmak olanaksızdır, özellikle de mikroskobik olanlarını. Bütün bu nedenlerle, genetiği değiştirilmiş organizmalar, çevre için petrokimyasal ürünlerden çok daha büyük ve uzun vadeli gizli riskler oluştururlar.
Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar: Çevreye Salınıyor
Global yaşam-bilim şirketleri, önümüzdeki yüzyılda çevreye, binlerce yeni genetiği değiştirilmiş organizma sokmayı umuyorlar. Tıpkı geçen iki yüzyılda binlerce petrokimyasal ürünü çevreye sokan sanayi şirketleri gibi. Bu genetiği değiştirilmiş organizmaların birçoğu yumuşak huylu olacaksa da, olasılık sapması en azından küçük bir yüzdenin dahi çevre için yıkıcı ve tehlikeli olacağını ortaya koyuyor. El altından, genetiği değiştirilmiş hayvanlar, daha şimdiden çevreye salınıyor.
Örneğin, bilim adamları ticari avantaj sağlamak için, tahtayı sertleştiren organik bir madde olan "lignin"i tahrip edebilecek, genetiği değiştirilmiş bir enzim üretmek istiyorlar. Ama enzimi içeren bakteri, içinde bulunduğu konumun dışına çıkarsa; bu durum, ağaçları kendi sertliğiyle koruyan maddenin yenmesiyle, milyonlarca dönüm ormanın yok olmasına sebep olabilir.
Dolly - KLONLAMA
Elli yaşında bir İskoç embriyolog Lan Wilmut, tarihte ilk kez, 23 Şubat 1997'de, bir memeli hayvanın klonlandığını (Dolly) duyurduğu zaman, bu bilimsel bir ilerleme olmakla birlikte ticari anlamda büyük atılımlara gebeydi. Artık bir memelinin aslından özdeş(!) kopyalarının kitlesel üretimi olanaklıydı. Klonlamayla et sanayisi de ilgileniyor.
Hayvan klonları, insanlara nakledilmek için organlar üretmekte de kullanılabilecek. İnsan uzuvlarının alım satımı için gittikçe büyüyen bir pazar oluşmaktadır. Imutran, Nextran, Alexion gibi şirketler, organlarını insan genomuna daha uygun ve daha az reddedilebilir kılmak için, hayvan embriyolarının ilk aşamasına insan genleri ekliyor. Nextran yönetim kurulu başkanı Marvin Miller, bir transgenik domuz ciğerinin, değerini, yaklaşık 18.000 dolar olarak tahmin ediyor. Bir insan organı zamanında bulunamadığı için, her yıl 100.000'den çok Amerikalı öldüğüne göre, yabancı organ nakilleri için ticari pazar, oldukça ağırlıklı olacağa benziyor.
Deniz biyoteknolojisi araştırmaları da, klonlama tekniklerinden geçerek kitlesel halde üretilebilen ve balık çiftliklerinde büyütülebilen, ısmarlanmış balık için donatılmıştır. Bugün pazara gönderilen her beş balıktan biri balık çiftliğinden geliyor. Bilim adamları, deniz biyoteknolojisinde "mavi devrim" denilenin, tarımdaki "yeşil devrim"e rakip olacağını umuyorlar.
Wilmut, bu metotla oluşturulan insan embriyolarının, kanser ve diğer ölümcül hastalıkların tedavisinde kullanılmasını önerdi. Enstitünün başkanı transgenik hayvanlar yetiştirmeyi öneriyorsa, Wilmut da insan embriyoları yetiştirmeyi öneriyordu. Daha sonra, Roslin Enstitüsü tarafından uygulanan teknolojinin patentlerinin, insan dahil bütün "hayvanları" kapsadığı ortaya çıktı.
Aynı yıl içinde bir gazete yazısında, transplant cerrahi için organ ve doku üretmek üzere, başsız insan embriyolarının büyük olasılıkla acı çekmeyeceğini, haliyle kamuoyunun tepkilerinin azalacağını düşünmüştü.
İnsan embriyosu yetiştiriciliği unutulmuş değil. Sanki gerçek bir sağlık konusuymuş gibi gündeme getiriliyor. Herkes genetik bir ikize sahip olabilir. Bir insan embriyosu klonu, fazladan organlara ihtiyacımız olacağı zamana kadar buzlukta korunabilir. İnsanlara söylenen bu.. Peki söylenmeyenler; asıl gerçek nedir?
Klonlama prosedüründe, yetişkin bir koyunun memesinden alınan hücreler, durgun faza ulaşıncaya kadar kültürde kalır ve büyümesi ya da bölünmesi durdurulur. Kültürden bir hücre alınır, başka bir koyundan alınan çekirdeği çıkarılmış bir yumurtayla birleştirilir. Sonra yumurta, invitro gelişmeye başlar ve gelişmenin normal olduğu anlaşıldıktan sonra, taşıyıcı anne koyunun rahmine aktarılır. Ancak bu yolla yaratılan 277 embriyodan sadece 29'u taşıyıcı annelere nakledilebilecek normallikte gelişmiştir. Bu 29 örnekten ise sadece bir kuzu başarılı olmuştur. Aynı deney dizisinde, hücreler, erken embriyodan ve klonlanmaya çalışılan fetüsten de alınır. Ancak bu yolla bile başarı şansı %1'i geçmez.
Gerçekte ne düşünce ne de teknik yenidir. 1952 yılında Robert Briggs ve Thomas King adlı araştırmacılar, bir iribaş embriyosundaki hücreleri kullanarak, onun tıpkısı yeni canlılar oluşturdular. O zamandan beri birçok kapsamlı deney yapıldı. 1999 yılında Dolly ile birlikte 10 koyunla yapılan deneyde bu canlıların mitokondrilerinin, %99,5 alıcı hücreden geldiği sonucuna varılmıştır. Gerçekte klonlama adı verilen teknikle, genetik anlamda özdeş klonlar oluşturulamıyordu. Klonlanmış canlılar, gerçek anlamda bir klon değildi. Bilim adamları, tüm bunları görmezden gelerek, küresel sermaye ve onun elindeki medyanın şişirmesiyle çalışmalarına devam ettiler.
Bazı başarısızlıkların yanında, klonlanan canlılarda "irileşmiş döl sendromu"na da çok sık rastlanmaktaydı. New York medikal koleji profesörlerinden Stuart Newman, klonlama hakkında yaptığı bir konuşmasında; klonlama sonucu oluşmuş devasa klon farelerinden söz eder. Newman, devasa klon fareleri, normal farelerle kıyaslandığında aralarındaki fark, şaşırtıcıdır der ve şöyle devam eder:
"Bilim adamlarının fareler üzerinde yaptıkları deneylerde sonuçlar hep istendiği gibi olmaz, özellikle İrileşmiş döl sendromuna sık rastlanır. Eğer deney, %70 ila %80 oranında sonuca ulaşırsa başarılı sayılır. Fakat deney başarıya ulaşsa bile, sonraki döllerde neler olabileceği tam anlamıyla kestirilemez. Bu hayvanlarda görünmeyen kimi şeyler, soylarında dikkate değer bir biçimde ortaya çıkabilir."
"İnsan Ötesi Geleceğimiz" adlı kitabın yazarı Francis Fukuyama, bu konuda şunları söylüyor:
"Bu çeşit deneylerin beklenmeyen ve uzun vadeli etkilerinin olabileceği gerçeği, insanları gelişmiş genetik reçetelerin büyüsüne kapılmaktan alıkoymayacaktır."
Fakat sorumsuzca bir tavır sergilendi ve bilim adamlarından deneylerine devam etmeleri istendi.
Bugün, bu konudaki gelişmeler oldukça hızlı bir şekilde ilerliyor. Güney Kore'de bir firma, bilim adamlarıyla işbirliği içinde isteyenlerin ev köpeklerini kopyalıyor. Firmanın ilk müşterisiyse, hayatını kurtaran pitbull cinsi köpeğini kopyalatmak isteyen bir kadın. Dünyada kopya insan yöntemiyle uğraşan ilk doktor olarak tanınan İtalyan Severino Antinori, genetik kopyalama yöntemiyle; 3 bebeği dünyaya getirdiklerini, bunların 9 yaşında olduğunu ve Doğu Avrupa'da yaşadıklarını söylüyor.
ÖLÜMSÜZLÜK ÇABASI
İnsan genetik mühendisliği savunucularından Gregory Stock:
"Hayatın en hüzünlü ironisi, her birimizin yegane yazgısının acımasız bir çürüme ve yokoluş olmasıdır. Ölümsüzlüğe duyduğumuz özlem, bizi genetik müdahaleler konusunda hamle yapmaya zorlamaktadır" diyor.
Bu konuda bir fütürist ve eleştirel teorisyen olan Damien Broderick ise:
"Şimdi ölümün ağrısı, acısı ve kaybıyla vurgun yemiş gibiyiz. Fakat uzun vadede şuur sahibi varlıkların, kaçınılmaz bir şekilde ölüp gitmesinin, çarçabuk düzeltilebilecek geçici bir yanlışlık olacağı günler gelecek" demektedir.
İleri hücre teknolojisi başkanı Michael West ise:
"Hergün uzun uzun düşündüğüm şey, insanın ölümlü oluşu ve zamanla yaşlanması" diyor.
Görüldüğü gibi bilim, dine alternatif bir inanç sunarcasına ölümsüzlüğe kafayı takmış, dünyada ebedi bir hayatın hayalini kurmaktadır. İlk dondurulan kişi, Kaliforniyalı bir psikoloji profesörü olan James H. Bedford oldu. Bedford, Haziran 1967'de akciğer kanserinden öldüğünde, yeniden diriltilmek üzere dondurulup sıvı nitrojen içerisine kondu. Kaliforniya'da 83 yaşında bir kadını dondurduklarında, şirket hakkında dava açıldı ve Harvard, Kolombiya ve Johns Hopkins Enstitüsü'ndeki bilim adamlarından gelen beyanatlarda prosedür "makul" olarak nitelendirildi. K. Eric Drexler, mahkemeye:
"Tıbbın gelecekte hücreler, dokular ve organlar üretebileceğini, hasar görmüş dokuları tedavi edebileceğini ve bu teknolojik ilerlemelerin, hastalara ölüm gibi tamamen umutsuz görünen durumdan, normal sağlıklı bir hayata dönme olanağı sağlayabileceğini" yazdı.
Carneige Mellon Üniversitesi'nde Mobil Robot Laboratuvarı'nın başkanlığını yapan Hans Moravec, bir beyanat göndererek:
"Gelecekte belirli hastalıklar, yaşlanma ve ölümden kaynaklanan sıkıntıların ortadan kaldırılabilme ihtimalinin önünü kapamamak için gereken şey, yalnızca mevcut teknik trendin ılımlı liberal bir anlayışla yoluna devam etmesini sağlamaktır" dedi.
Şimdiye dek, yalnızca 100 kişi dondurulmuş halde bulunmaktadır, 700 den fazla kişi ise sırada beklemektedir. Konuyla ilgilenen yetkililer, bu alandaki çarpıcı bir gelişmenin; iki hafta dondurulduktan sonra hayata dönen bir farenin, kendilerine yarım milyon müşteri daha kazandırabileceğini belirtmektedirler.
2003 yılında Shanghai Tıp Üniversitesi'ndeki Çin bilim adamları, insan hücresini, tavşan yumurtasına nakletmeyi başardı. Ortaya çıkan embriyonlar, "insan-hayvan karışımı canlılar"dı(kimeralar). "Kimera", tek bedende 2 türün bulunmasıdır.
SONUÇ
Genetik mühendisliğini, sınırsızca geliştirmekten yana olanlar, özgürlükçüler başlığı altında toplanmaktadırlar. Bunlar, toplumun, yeni teknolojinin gelişimine kısıtlama getiremeyeceğini ve getirmemesi gerektiğine inanırlar. Bu grupta bilimin sınırlarını genişletmek isteyen araştırmacı ve hırslı bilimciler, biyoteknoloji endüstrisi, özellikle İngiltere ve ABD'de bulunan serbest pazarlar ve sloganları "bilimsel ilerleme ve seçim özgürlüğü" olan geniş bir topluluk yer alır.
Buna karşılık pek çok muhalif görüş olmasına rağmen, toplumların biyoteknolojik gelişmesini denetleyecek kurumlar ortaya çıkmamıştır. Şu an pazar için onaylanmış ilaçların ve kimyasalların, GM versiyonları üzerinde hiçbir yasal kontrol bulunmamaktadır. Bugün bilim ve teknoloji, hâkim güçlerin ve sermayenin emrinde ve yönlendirmesi altında gelişmektedir.
Bir avuç global ortaklık, araştırma kurumları ve yönetimler, insan ırkının kopyalarını oluşturan doku, organ ve hücrelerin patentlerini elde edebilirler. Ayrıca on binlerce mikroorganizma üzerinde benzer patentlerle, insanların yaşam koşullarını belirlemek için eşi görülmemiş bir güç sahibi olabilirler. Genin patentini almak, o genle ilgili her türlü girişim iznine ve maddi kazanç sağlamaya imkan vermektedir. Ulusal Genetik Derneği'nin verdiği "bilim adamı ödülü"nü kazanan, tanınmış ve saygın bir İngiliz bilim adamı Dr. Mae Wan Ho, bakın bu konuda ne diyor:
"Genetik Mühendisliği Biyoteknolojisi(GMB), kötü bilim ve büyük sermaye arasında, insanlığın hatta tüm dünyanın sonunu ilan edecek, eşi görülmemiş gizli bir birlikteliktir. GMB, bilimin, eşi görülmemiş bir şekilde ticarileşmesidir. Bilimin, GMB ile birlikte kar amaçlı kullanılması, bilimin bütünlüğünü tehdit ederek insanlar da dahil olmak üzere, tüm organizmaları metaya indirgiyor."
California Berkeley Üniversitesi'nde moleküler biyoloji ve hücre biyolojisi profesörü Richard Strohman ise:
"GM'deki sorunların, paradigmayı kurtarmak uğruna, durumdan fayda sağlayan güçler tarafından hasıraltı edildiğini" söylüyor.
Bilimi din edinmiş toplumlar ve önderler, bilim adına yapılanları denetleyecek ahlaki değerlerden yoksundurlar. Bu yeni teknolojiler, saldırgan bir heves ve para hırsıyla sürdürülürse; insanoğlu, sadece tabiatın değil, kendi varlığının da yok oluşunu hazırlayacaktır.
Bilim, teknoloji ve kültüre ilişkin konularla, ekonomik eğilimler üzerine 14 kitabın yazarı ve Washington DC'de Foundation on Economic Trends'in başkanı Jeremy Rifkin, bu tehlike ve tehdidi şöyle özetler:
"İnsanlık, doğada yeni bir rol üstleniyor. Yaşamın kendisini hazırlıyor, düzenliyor, ayarlıyor. Canlıların genetik kodlarını, uygarlığın kültürel ve ekonomik isteklerine uygun biçimde programlamaya başladı. Genetik mühendisleri bu kez, yeterlilik ve verimlilik ihtiyaçlarına ayarlanmış sentetik bir yaratılış oluşturma görevini üstlenerek Tanrılığa soyunuyor. Bu teknolojinin yapısında var olan tehlikeler, insanoğlunun yalnız hayatta kalmasını riske atmıyor, aynı zamanda insanı, insan yapan özellikleri de değiştirme noktasında bir tehdit oluşturuyor."
Francis Fukuyama ise, "İnsan Ötesi Geleceğimiz" adlı kitabında bu umutsuz gidişi şöyle vurgular:
"Bu teknoloji, insanlığımızı, yani insanlık tarihindeki bilinen pek çok değişime karşın korunan kim olduğumuz ve nereye gittiğimizle ilgili duyguları yitirmemize yol açacaktır. Daha da kötüsü bunu, çok değerli bir şeyi kaybettiğimizin farkına bile varmadan gerçekleştirebilecek olmamızdır."
Bakınız, Allah'ın yüce kitabı Kur'an; 1500 yıl önceden bize, bugünün bu taze gerçeğini nasıl özetliyor:
İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya yaşamıyla ilgili sözlerine taacub edersin(şaşırırsın). Ve o kimse, kalbindeki şeye(amaca), Allah'ı şahid getiren, inatçı-tartışmacı bir düşmandır.
O, yönetimi ele geçirdiği zaman, Arz'ı bozmaya, toprağı-ürünü ve nesli(soyu) helak etmeye çaba harcar. Allah, (evrensel düzeni bozan) bozguncuları sevmez.
[BAKARA(2)/204-205]
Muhakkak onlar(müşrikler), O'nun(Allah'ın) dışında, dişileri(ilahları) çağırıyorlardı. Onlar, (gerçekte) kovulmuş şeytandan başkasını çağırmıyorlardı.
Allah, onu lanetledi ve O(Şeytan) dedi ki: "Elbette, Senin kölelerin içinden belirlenmiş bir zümreyi, kendime (köle) edineceğim."
"Ve elbette onları saptıracağım, ümitlendireceğim; onlara, hayvanların kulaklarını kesmelerini emredeceğim. Elbette yine onlara, Allah'ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim." Kim, Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, muhakkak o, apaçık bir hüsrana uğramıştır.
(Şeytan), onlara vaat ediyor, onları ümitlendiriyor. Oysa Şeytan(İblis), onlara aldanmadan başkasını vaat etmez.
[NİSA(4)/117-120]
Hilal Nevruzoğlu / Yaklasansaat.com
Kaynaklar:
1) Francis Fukuyama, İnsan Ötesi Geleceğimiz, Çev. Çiğdem Aksoy Fromm, Odtü Yy, Ankara 2003.
2) Jeremy Rifkin, Biyoteknoloji Yüzyılı, Çev.Celal Kapkın, Evrim Yy., İstanbul 1998.
3) Bill Mc Kibben, Genetik Mühendisliği Ve İnsan Doğasının Sonu, Çev.Fatma Çolak, Pınar Yy, İstanbul 2006.
4) Mae Wan Ho, Genetik Mühendisliği Rüya mı Kabus mu?, Çev.Emral Çakmak, Türkiye İş Bankası Kültür Yy, İstanbul 2001.
5) Begüm Akman,Taner Tuncer, Yaşamın Şifresi: İnsan Genom Projesi, Odtü Yy, Ankara 2007.
6) İstanbul.edu.tr/merkezler/biyogem
7) Yunus.hacettepe.edu.tr
8) Stu.inonu.edu.tr
9) Biltek.tubitak.gov.tr
10) Wikipedia.org
11) Hgalert.org
--
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu mesajı " KOMPLO TEORİLERİ " grubuna üye olduğunuz için aldınız:
Bu gruba posta göndermek için ,
e-KomploTeorileri@googlegroups.com
adresini kullanınız...
Daha fazla seçenek için,
http://groups.google.com/group/e-KomploTeorileri?hl=tr adresinden bu grubu ziyaret edebilirsiniz...
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.