T a r a f s ı z D e ğ i l i z

.:: KomploTeorileri ::. Kenan Evren’den nasıl kurtuluruz?

Kenan Evren'den nasıl kurtuluruz?

Kenan Evren
12 Eylül ve Kenan Evren zihniyeti, bütün bunların ötesinde toplumun ahlaki, kültürel ve sosyal her alanda bütünüyle çürütüldüğü, toplumsal yozlaşmanın, bireyciliğin, apolitikliğin kutsandığı ve her türden milli değerin yok edilerek toplumsal dokunun tümüyle tahrip edildiği bir toplumsal manzarayı da ustalıkla inşa etti. AKP iktidarı işte böylesi bir toplumsal çürümenin ve yine 12 Eylül'ün yattığı çarpık ekonomik yapının üzerinde yükseldi. İkinci bir 12 Eylül ya da 12 Eylül'ün restorasyonu olarak adlandırabileceğimiz AKP faşizmi de tıpkı Kenan Evren gibi ABD için, ABD çıkarları için, bu kez ulusal güçleri hedef tahtasına koymuş durumda. ABD-AKP cephesinin hedefinde ise bu kez ulusal güçler ve Türk ordusu bulunuyor.Son Ergenekon tertibi de aslında demokrasi, hukuk, özgürlük adı altında iktidara gelen ama yeni bir 12 Eylül'den hiçbir farkı bulunmayan AKP faşizminin Türk ordusunu ve ulusalcı toplumsal muhalefeti susturma ve yok etme operasyonu olarak işlevselleşiyor.
Kenan Evren intihar edermiş!
12 Eylül'ün "kudretli" paşası Kenan Evren, 12 Eylül darbecilerine yargı yolunun açılması tartışmasının hemen ertesinde Milliyet'ten Fikret Bila'ya verdiği mülakattaki "intihar ederim" çıkışıyla bir kez daha gündemde.
Aslında ne Kenan Evren ne de 12 Eylül, aradan geçen otuz yıla rağmen Türkiye'nin gündeminden çıkmış durumda. Tersine, 12 Eylül rejimi, hem de bütün kurumsal yapısıyla, hâlâ yürürlükte. 12 Eylül'ün en has evlâdı AKP faşizmi iktidarda, 12 Eylül'ün beslemesi Kürtçü hareket Meclis'te ve Kenan Evren'in "Yahu hangi taşı kaldırsam altından Atatürk çıkıyor." diyerek bilinçaltındaki düşmanlığı açığa vurduğu Atatürkçülük neredeyse bir terörist ideoloji haline getirilmiş durumda. Kısacası 12 Eylül ve Kenan Evren kâbusu otuz yıldan beridir adeta bir karabasan gibi ülkenin üzerinde dolaşmaya devam ediyor.
Evren'in "intihar ederim" çıkışının asil bir davranış ya da bir yiğitlik alameti olmadığını ise söylemeye bile gerek yok herhalde. Bu hezeyan, her şeyden çok, Evren gibi faşistlerin korkak ve aciz kişiliklerinin bir belirtisi olabilir. O kadar ki, bırakın yargılanma yolunun açılmasını, bunun tartışılmaya başlanması bile Evren'in dizlerinin bağını çözmeye yetmiş anlaşılan.
Tabii insan bu durumda ister istemez 12 Eylül'ün radyodan ihtilal bildirgesini okuyan o sert ve kudretli Kenan Paşa'sını arıyor, ama nafile.
Böylesi bir yargılama kararının çıkıp çıkmayacağı bir yana, çıksa bile bu sürecin tamamlanması ve Evren'in hak ettiği cezaya çarptırılması bile yıllar alacaktır. Evren de doksan yaşını aştığına ve dünyaya kazık çakamayacağına göre korkulacak bir durum da olmaması gerek. Bu gerçeğe rağmen Evren'in bu kadar acizleşip, mızıkçı çocuklar gibi "intihar ederim bak" yollu acındırma çabalarını ancak tiksinerek seyretmekle yetiniyoruz.
İnsan en azından ömrünün son demlerinde, kaybedecek hiçbir şeyinin kalmadığı son anlarında olsun azıcık onurlu bir duruş sergiler.
Ama "onur" ve Kenan Evren birbirleriyle hiçbir zaman yan yana gelememiş ve hiçbir zaman da yan yana getirilemeyecek şeylerdir, kimse boşuna beklemesin!
Türkiye'nin Hitler'i
Faşistlerin tipik özelliklerinden birisidir bu; güç ellerinde olduğu zaman en cesur ve en kudretli iken gücü kaybettikleri anda o gerçek karakterlerine, korkak kişilik durumlarına geri dönerler. Evren'in durumu da bundan farklı değil.
Ama Evren her şeye rağmen işi yokuşa sürmeyi de ihmal etmemiş; yargı yolunun açılması halinde sadece kendisinin değil, o dönem görevde bulunan bütün askeri personelin de yargılanması gerektiğini belirtmiş: "Ayrıca mevzuatımızda bir hüküm daha vardır, eğer amir, kanunsuz emir verirse o emri yerine getiren de suçlu olur. Ama 12 Eylül'de bir tek subayın bile itirazı olmamıştır. Genelkurmay Başkanı'ndan, kuvvet komutanlarından bölük komutanlarına kadar, emirler itirazsız uygulanmıştır. Eğer bu suçsa o dönemde TSK'da görevli bütün subayların suçlu sayılması gerekir. Bir tek benim yargılanmamla da olmaz."
Evren sandığımızdan da fazla korkmuş olmalı ki korkunun yarattığı bu panikle olsa gerek hızını alamamış ve kendi emri altındakileri de ispiyonlayıvermiş. Ne kadar ayıp, darbenin günahını bütün silahlı kuvvetlere atınca aklınca kendi suçunun azalacağını düşünmüş olmalı ki, bu da başka bir acizlik örneği.
Evren'in intihardan bahsetmesi -gerçi intihardan bahsetmese de fark eden bir şey olmazdı- insanın aklına Hitler'i getiriveriyor hemen. Tıpkı Kenan Evren gibi kötü bir ressam olan Hitler de biliyorsunuz Nazi ordusunun başında, o mağrur duruşuyla bütün dünyayı fethetmek için yürüyüşe geçip Kızıl Ordu'nun büyük direnişiyle karşılaştığında korkak bir kedi gibi kaçmayı tercih etmişti. Kızıl Ordu Almanya'nın içlerine doğru yürüyüp Hükümet binasına yaklaştığında ise önce bir miktar siyanür içmiş, bununla da yetinmeyip işi garantiye almak için kafasına bir de kurşun sıkmıştı Hitler.
Kenan Evren'e de naçizane intihar önerimiz budur. Evren, milletin umutlarını boşa çıkarmaz, bir an önce intihar ederse, belki 12 Eylül'den ve 12 Eylül'ün yarattığı travmadan hemen kurtulamayız, ama hayatımızdan büyük bir kabus çıkmış olur, en azından!
Asılmayıp beslenenlerin paşası
12 Eylül'le temelleri atılan ve bugün iktidarda bulunan Kürt-İslamcı faşizmin Kenan Evren'i yargılamaktan bahsetmesi belki bir tezat gibi görünebilir, ama öyle değil. Üstelik bu tartışmayı başlatan da AKP değil, Baykal'dı, AKP mecburen olaya dahil oldu.
Kürt-İslam faşizmiyle mücadele etmeyip uzlaşmayı seçen Baykal'ın 1980'lere dönüş yapıp 12 Eylül'le hesaplaşma arayışındaki samimiyet bir yana, Tayyip'in Baykal'ın bu çıkışına cevaben "işi sulandırmayın" diyerek 12 Eylül ve Kenan Evren'e sahip çıkması da dikkatlerden kaçmadı.
Hakkını vermek gerek Kenan Evren de o yaşına rağmen bu son günlerinde bile Amerikancılıktan taviz vermedi ve dönem dönem yaptığı çıkışlarla AKP faşizmine destek çıkmayı bildi. AKP'nin demokrasi düşmanı yüzünün açığa çıktığı dönemlerde "AKP'nin demokrat olduğu" propagandasıyla karşımıza çıkan Evren, çok değil bir yıl önce de Türkiye'nin 8 eyaletli bir federasyona dönüştürülmesini önererek ABD'nin Kürdistan projesine ve PKK'ya selam çakmıştı.
Ancak buna rağmen Kenan Evren'in kendi kurduğu düzen tarafından yargılanması da olmayacak şey değil. Benzer bir durum Kenan Evren'in muadili Şilili faşist diktatör Pinochet'nin de başına gelmişti. Tıpkı Kenan Evren gibi doksanına merdiven dayayan Pinochet de artık hiçbir işlevi ve önemi kalmadığı için ömrünün son demlerinde kağıt bir mendil misali buruşturulup bir kenara atılmış, korumasız kalınca da yargılanıp ceza almıştı. Şimdi Kürt-İslamcı AKP faşizmi de Türk Ordusu'na son öldürücü darbeyi vurmak için, görüntüde bile olsa 12 Eylül'e yargı yolunu açabilir, 27 Mayıs ve 28 Şubat'ın yargılanmasını sağlamak için 12 Eylül'ü yargılayıp Evren ve şurekâsından hesap sorabilir. Zor ama, olmayacak şey değil, burası Türkiye.
E, Kenan Evren de bu kadar emek harcayarak iktidara taşıdığı ve her fırsatta kolladığı Kürt-İslam faşizminin tam hakimiyeti için herhalde canını esirgeyecek değil! Kürt İslam faşizminin babası Evren giderayak bir babalık daha yapsa fena mı olur sanki!
Tabii bu işin trajikomik yanı ama, bugüne kadar 12 Eylül'e yargı yolunun açılması değil, açılmaması bir garip durumdur ve Türkiye otuz yıldır 12 Eylül faşist darbesinden hesap soramamıştır.
Bunun sebebi olarak hemen herkes Anayasa'nın geçici 15. maddesindeki darbecileri koruyan maddeyi öne sürmektedir ama bu tümüyle çarpıtmadır. 12 Eylülcüler ve Kenan Evren, tam da başta söylediğimiz gibi 12 Eylül rejimi halen yürürlükte olduğu için yargılanmamaktadırlar.
12 Eylül, AKP'nin bütün demokratikleşme ve özgürlük aldatmacalarına rağmen AKP iktidarı altında daha da kurumsallaştırılmıştır. Onun içindir ki, milyonlarca insanı işkence tezgâhlarından geçiren, haksız suçlamalarla onlarca insanı ipe gönderen ve on binlerce insanın hayatını yitirmesine yol açan bir ara rejimin mimarı bir darbecinin ismi bugün hâlâ okullara verilebilmekte, malum kişi, devlet koruması altında ve saygıda kusur edilmeksizin Türkiye'nin en güzel tatil mekanlarında lüks bir yaşam sürebilmektedir.
Yargılanmayı geçtik, Kenan Evren, aradan geçen otuz yıl boyunca bu ülkede basınından iş dünyasına, siyasetten bürokrasiye kadar ülkenin oligarşik bütün güçlerinin üzerine titrediği ve her daim el üstünde tuttuğu bir isim olmuştur.
Bu da şaşırtıcı değildir; Evren'in yarattığı rejimin kodaman güçlerinin o rejimin ağababasına sahip çıkmasından daha doğal ne olabilir ki.
Kenan Evren 12 Eylül'de cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduktan sonra 1984 yılında Muş'ta yaptı bir konuşmada "hainleri asmayıp da besleyecek miydik?" buyurmuştu. Hainler derken elbette solculardan bahsediyordu. Bu ülkenin Atatürkçüleri ve solcuları 12 Eylül'den bugüne işkence tezgâhlarında ve bombalı suikastlerde yaşamlarını kaybettiler, hayatta kalanlar ise baskı ve sürgün kıskacında yaşamak zorunda kaldılar.
Asılmayıp beslenen "vatansever"lerse bugün ülkenin bütün varlıklarını hortumlayıp ülke topraklarını bile peşkeş çekecek kadar ileri gidebiliyorlar.
Şimdi bu durumda Evren'in "asmayıp da besledikleri"nin çıkıp "12 Eylül de yargılansın" demesi, bizim açımızdan, Evren'in jargonuyla söylüyoruz; iti ite kırdırma politikasıdır. Ne diyelim, hadi hayırlısı!
12 Eylül ve faşizmin aklayıcıları
Kenan Evren'in ülkenin asılmayıp beslenen oligarşik güçlerince bu denli korunmasının son örneklerinden birisini Hürriyet'te Ertuğrul Özkök verdi. "Şimdi anladınız mı o %92'yi" başlıklı yazısında Kenan Evren'e sahip çıkan Ertuğrul, artık klasik bir 12 Eylül propagandasına dönüşen 12 Eylül Anayasası'nın % 92 oyla kabul edilmesi örneğinden yola çıkarak 12 Eylül rejiminin aslında ne kadar elzem olduğunu ve halkın da bu kanaatte olduğu için 12 Eylül Anayasası'nı bu denli büyük bir teveccühle karşıladığını kanıtlamaya girişmiş.
Ancak her sandık başında bir askerin dikili olduğu ve şeffaf zarflarla yapılan bir "gizli" oylamada, üstelik ülkenin bir askeri cunta tarafından idare edildiği bir dönemde, başka ne sonuç çıkabileceği sorusu bir kenara bırakılarak yapılıyor bu yorumlar.
Ertuğrul'un yönetimindeki Hürriyet gazetesinin Saddam, Castro, Chavez ve son olarak da Ahmedinejad gibi liderlerin kendi ülkelerinde elde ettikleri ve Batılı gözlemcilerin bile kabul etmek zorunda kaldıkları seçim sonuçlarını dahi gayrı meşru gösterme çabası da göz önünde bulundurulursa, 12 Eylül faşizmi altındaki bir referandum sonucunu büyük bir demokrasi örneği olarak kutsamasının nasıl büyük bir çelişki olduğu da daha rahat görülebilir herhalde.
E, bizim oligarşimizin demokratlığı da ancak bu kadar olur, daha fazlasını kimse beklemesin.
Kenan Evren de kendi savunurken tıpkı Ertuğrul gibi o bilindik "11 Eylül'e bakın" masallarını anlatıyor; 11 Eylül'de akan kanı göz önüne almadan 12 Eylül anlaşılamazmış!
İyi de, biz de başka bir şey demiyoruz ki; 12 Eylül zaten 11 Eylül'de akan kanın da başlıca sorumlusudur. Ülkenin hızla sola kaydığı bir dönemde solun önünü tıkamak ve 12 Mart'la vurulan balyoz darbesinin tamamlanması ve solun bir daha toparlanamayacak duruma getirilmesi için 12 Eylül gününe kadar ABD ve sağcı güçlerin işbirliği ile ülke terörize edilmiş ve 12 Eylül faşizmi ancak bu çatışma ortamında halka dayatılabilmiştir.
Şeriatçı ve Kürtçü sağ güçlerin bugün ülkenin neredeyse tek hakim gücü konumunda bulunması da tamamen 12 Eylül rejiminin tasarrufu ve başarısıdır. Sol budanıp yok edilirken, ülke Kürtçü ve Şeriatçı sağ güçlere teslim edilmiştir ve bu kıskaç bugün bile kırılabilmiş değildir.
Şimdi kalkıp 12 Eylül'e ortam hazırlamak için yapılan bu tezgâhı 12 Eylül'ü aklama aracına dönüştürmek, açıkçası, Ertuğrul gibi köylü kurnazları için bile oldukça zor bir iştir.
Kenan Evren'in suçları
12 Eylül'de, Amerikan emperyalizminin bir numaralı hedefi sol ve sosyalist güçlerdi. Tam da bu nedenle 12 Eylül'ün en amansız işkence ve terör mekanizması solu ezmek için kullanıldı.
Bu nedenle şimdilerde kimi aydın pozundakilerin "12 Eylül Kürtlere işkence yaptı" tarzı söylemleri tümüyle uydurmadır. Birincisi, 12 Eylül'den sonra PKK'nın yaptığı "atılım" ve bugün geldiği nokta ortadadır, üstelik PKK'nın ilk baskını olan Eruh saldırısı da, hatırlatırız, 12 Eylül'ün arkasından gelmiştir. İkincisi 12 Eylül'de -tıpkı Kürtler gibi- ezildiğini iddia eden MHP'li ülkücülerin şeflerinden ve Türkeş'in sağ kolu Agâh Oktay Güner'in "biz içerdeyiz ama, fikirlerimiz iktidarda" sözündeki gerçeklik gibi bir kısım Kürt de 12 Eylül'de cezaevindeydi ama bu tıpkı MHP gibi PKK'nın da korunup kollanmadığı anlamına gelmez.
Bütün bunlar bir yana bugün Atatürkçü ve sol güçlerin ortadan kalkıp ülkücü, Kürtçü ve Şeriatçı güçlerin cirit attığı bir Türkiye tablosu bile tek başına 12 Eylül'ün kimlerin arkasında durduğunu kanıtlamaya yeter de artar bile.
12 Eylül'ün ve Kenan Evren'in Türkiye'ye verdiği zarar elbette bununla sınırlı değil. 12 Eylül'de 1 milyon 680 bin kişinin fişlenmesi, 650 bin kişinin gözaltına alınması, 210 bin dava açılması ve bunlardan 7.000'ine de idam cezası istenilmesi, 517 ölüm cezasına hükmedilmesi ve sonuçta 50 kişinin idam edilmesi, 171 kişinin işkenceyle öldürülmesi, 299 kişinin cezaevinde özgürlüğü kısıtlıyken ölmesi, 30 bin kişinin 'sakıncalı' olduğu gerekçesiyle işten atılması, 14 bin kişinin yurttaşlıktan çıkarılması; bu sadece tespit edilebilen bilançodur.
12 Eylül'den sonra Atatürkçü ve solcu aydınların birbiri ardına katledilmesinin, Sivas katliamı başta olmak üzere gerici ayaklanmaların ve bütün ülkeyi kan gölüne çeviren PKK terörünün başlıca sorumlusu da yine 12 Eylül rejimiydi..
Dolayısıyla Kenan Evren'in üzerinde, ülkenin otuz yıllık bütün karanlık olaylarının ve hayatlarını kaybeden yüz binlerce insanın vebali bulunmaktadır.
Böylesine eli kanlı birinin intihar etmesi de doğrusunu söylemek gerekirse bir ceza olmaktan çok bir kurtuluş olur.
12 Eylül'den Ergenekon'a
12 Eylül ve Kenan Evren zihniyeti, bütün bunların ötesinde toplumun ahlaki, kültürel ve sosyal her alanda bütünüyle çürütüldüğü, toplumsal yozlaşmanın, bireyciliğin, apolitikliğin kutsandığı ve her türden milli değerin yok edilerek toplumsal dokunun tümüyle tahrip edildiği bir toplumsal manzarayı da ustalıkla inşa etti.
AKP iktidarı işte böylesi bir toplumsal çürümenin ve yine 12 Eylül'ün yattığı çarpık ekonomik yapının üzerinde yükseldi.
İkinci bir 12 Eylül ya da 12 Eylül'ün restorasyonu olarak adlandırabileceğimiz AKP faşizmi de tıpkı Kenan Evren gibi ABD için, ABD çıkarları için, bu kez ulusal güçleri hedef tahtasına koymuş durumda.
ABD-AKP cephesinin hedefinde ulusal güçler ve Türk ordusu bulunuyor.
Son Ergenekon tertibi de aslında demokrasi, hukuk, özgürlük adı altında iktidara gelen ama yeni bir 12 Eylül'den hiçbir farkı bulunmayan AKP faşizminin Türk Ordusu'nu ve ulusalcı toplumsal muhalefeti susturma ve yok etme operasyonu olarak işlevselleşiyor.
Türkiye 12 Eylül rejiminin üzerinden geçen neredeyse otuz yılın sonunda Amerikancı bir sivil darbeyle karşı karşıya. Yasadışı telefon dinlemelerden çeşitli komplolara kadar, tam anlamıyla bir polis devleti kurma operasyonuna dönüşen Ergenekon operasyonu aslında Türkiye'nin halen 12 Eylül koşullarını yaşadığını da açıkça gözler önüne seriyor. Ve öyle görünüyor ki Türkiye AKP faşizmi altında 12 Eylül rejimini bile mumla aratacak bir yeni faşizme doğru yelken açmış durumda.
12 Eylül'ün hesabını Atatürkçü Parti'yle sormak
Türkiye böylesine bir kıskaca alınırken ve ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde parçalanmak istenirken Türkiye'nin yalnızca 12 Eylül'den değil, 12 Eylül'ün ürünü olan AKP-PKK cephesiyle ve bunların hamisi ABD emperyalizmi ile de açık bir hesaplaşmaya girişmesi gerekiyor.
Kenan Evren'den hesap sormak, onun kişiliği ve zihniyetiyle hesaplaşmak da ancak böylesine bir amaç söz konusuysa anlamlı olacaktır. Bugün kimi solcu geçinen zevatın Kenan Evren'den hesap sorulmasını isteyip AKP'cilik, Kürtçülük ve Amerikancılık yapması, bu açıdan bakıldığında komediden başka bir şey değildir.
Kenan Evren Türk tarihinin en karanlık dönemlerinden birinin baş mimarı olarak tarih tarafından çoktan yargılanmış ve hüküm giymiştir. Tabii bu kesinlikle Kenan Evren'in bütün bir topluma ve milyonlarca insana çektirdiği acıların cezasız bırakılması anlamına gelmemelidir. Bu ülkenin devrimcilerinin eli ister bu dünyada olsun, ister öteki dünyada, Evren'in yakasında olacaktır. Bu hesap bir gün ve bir şekilde mutlaka sorulacaktır. Ama aslolan Kenan Evren'lerin ve onların arkasındaki Amerikan emperyalizminin Türkiye üzerindeki planlarının boşa çıkartılması, oyunlarının bozulmasıdır.
Atatürkçü bir Türkiye'yi yeniden kurmak; bugün Kenan Evren ve 12 Eylül zihniyetinden tümüyle kurtulmanın tek yolu budur.
12 Eylül'le hesaplaşmaya, Atatürkçü Parti'yi kurarak başlıyoruz!
 


Yahoo! Türkiye açıldı!
Haber, Ekonomi, Videolar, Oyunlar hepsi Yahoo! Türkiye'de!
www.yahoo.com.tr --~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu mesajı " KOMPLO TEORİLERİ " grubuna üye olduğunuz için aldınız:

Bu gruba posta göndermek için ,
e-KomploTeorileri@googlegroups.com
adresini kullanınız...

Daha fazla seçenek için,
http://groups.google.com/group/e-KomploTeorileri?hl=tr adresinden bu grubu ziyaret edebilirsiniz...
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.