[anadoluhaber:35106] Eski Demokrasinin Yeni Dünya Diktası..

                           ESKİ DEMOKRASİNİN YENİ DÜNYA DİKTASI

           

            21. yüzyıla fikirler çatışması damgasını vururken, Batı, eski demokrasi ve liberalizmiyle kendi hegemonyasını dayatarak buna direnen İslam'a ve Müslümanlara savaş açtı. Amerikan demokrasisinin siyah tenli temsilcisi Obama, İslam dünyasındaki işbirlikçi "muhafazakâr demokratları" çok sevindiren konuşmasında:"İslam la savaşmıyoruz, teröristlerle savaşıyoruz " derken teröristler olarak nitelendirdiği kişilerin Batının her türlü sömürü ve ahlaksızlık dayatmasına direnen gerçek müslümanlar olduğunu çocuklar bile biliyor.

       Francis Fukayama Tarihin Sonu adlı makalesinde, Soğuk Savaşın bitmesiyle artık liberal demokrasinin tüm dünyada yayılacağı haberini verir. Nitekim bu liberal demokratikleşme süreci, yakın dönemdeki Gürcistan ve Ukrayna'daki Turuncu Darbe ile devam ederken, Batı, demokrasiye karşı tek düşman olarak gördüğü İslam'a ve cihad eden gerçek Müslümanlara karşı yeni cephelerde savaş açtı;  Irak ve Afganistan ve bütün İslam âlemi tarihin hiçbir döneminde görülmemiş istila ve zulümlere şahitlik ediyor..

       Günümüz Demokrasilerinin  fikri alt yapısını oluşturan felsefi eğilimlerin birçoğu kaynağını Aydınlanma felsefesinden almıştır. Bu dönemin filozoflarından bazılarının bu döneme ilişkin felsefi düşünceleri şöyledir:
Montesquieu; özgürlüğü sağlamak adına kuvvetler ayrılığının gerekliliğini savunmaktaydı.
J.J.Rousseau; egemenliğin halka ait olduğunu ve bunun hiçbir kimseye devredilemeyeceğinin altını çizmektedir.
Voltaire; laik düşüncenin savunuculuğunu yapmıştır.
Yukarıda isimlerini zikrettiğimiz düşünürler siyasal demokrasinin temel kurallarını koymuşlardır

        Demokrasi, Avrupa'nın kendi hesabına "Aydınlanma çağı" diye isimlendirdiği 1789 Fransız ihtilalinden sonra içerisinde ki derin hesaplaşmalar ve uzun süren kanlı kavgalar  neticesinde ulaştığı son merhaledir. Batı namına bundan daha iyisi yoktur. Batılı aydınlar demokrasi için "kötünün iyisi" yakıştırmasını yapmışlardır.

       Demokrasi kendi hayat tarzını ve kültürünü içinde barındır; Bu, Yunan aklı, Roma nizamı ve Hıristiyan ahlâkı üçayağından oluşan Batı hayat tarzı ve kültürüdür. " Batı düşünce ve yaşayışının ulaştığı her yer batıdır.''  prensibiyle demokrasi, insan hakları, eşitlik,  gibi "evrensel değerler" olarak niteledikleri kavramları "despot-dikta" olarak yaftaladığı doğu kültürlerine karşı bir hegemonya ve işgal aracı olarak kullanan Batı, bu kavramlar aracılığıyla gerçek sömürgeci yüzünü maskeleme derdindedir.

       "Birinci Dünya savaşı sırasında, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Wilson'un yayınladığı beyannamenin "Milletlerin encâmını tâyin etmeye hakkı vardır."şeklindeki maddesi, demokrasiyi bir iç rejim olmaktan daha ileri götürerek, onu milletler arası ilişkilerin temeli olarak bütün dünyaya ilan etmiştir."(*) "…Nitekim Versay barış antlaşmasının akabinde, büyük devletler kendi hükümet şekillerinde demokratik esaslara göre düzeltmeler yaparken, yeniden meydana gelen de, bu rejimi siyasî yapılarının temeli olarak kabul etmişler ve devletler arası ilişkilerde de demokratik esaslar etkilerini göstermeye başlamıştır."(*)

        ABD'nin Yeni Dünya Düzeni ve (BOP) projesi çerçevesinde Senatör Joe Lieberman ve Chuck Hagel'in öncülüğünde Amerikan kongresine sunulan, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu bazı ülkelerin Batıya entegrasyonu amacıyla ABD'nin sağladığı Marshall yardımına atfen, ''Yeni Marshall Planı'' olarak da ifade edilen "demokrasi fonu" tasarısını sunarken  yaptığı açıklamada Liberman şunları söyler:

'Terörizme karşı sadece kılıçlarımızla savaşamayız. Siyasi ve ekonomik yardım şeklinde savaşmalıyız. 50 yıl önce aynı ideal ve amaçları taşıyan Marshall planı, şimdi Büyük Ortadoğu'ya, ABD'ye karşı Cihad terörizminin hedeflendiği beşiğe uyarlanmalı. Bütün gerekli askeri gücü kullanarak terörizm bataklığını kurutmalıyız. Ancak aynı zamanda, Müslümanlar için Marshall planı benzeri bu yaklaşımla demokrasi, refah ve umut bahçesini ekmeliyiz'' ifadelerini kullandı.

        Sovyet Rusya'nın yıkılmasından sonra tek büyük tehdit olarak İslam'ı karşısında gören Batı demokrasileri, Amerika öncülüğünde İslam âlemine saldırırken kendilerine bu bölgelerde yerli işbirlikçiler ve demokrasi havarileri edinmekte güçlük çekmediler. Zira bu fikirler 1789 Fransız devriminden sonra bilhassa 1836 Tanzimat fermanıyla beraber "hürriyet, müsavat, uhuvvet" özgürlük, eşitlik, kardeşlik, sloganlarıyla  yerli ajanlar ve oryantalistler eliyle İslam aleminin can damarlarına zerk edilmiş, Müslüman halklar kukla iktidarların baskısı sonucu batı hayat tarzına mahkum edilmiş, demokrasi ve Liberalizm adeta bir bedahet'e dönüştürülmüştür. Öyle ki, bu fikirler Cemalettin Afgani, Fazlurrahman,  Kardavi gibi sözde din âlimleri eliyle  "İslami demokrasi" adıyla İslam la bile alakalandırılmaya çalışılmıştır

       Batının İkinci Dünya Savaşından sonra emperyalizmin manivelası olarak kullanmaya başladığı ve kapitalizmle özdeşleştirdiği demokrasi İslam âlemi için  batının köleliğinden başka hiçbir mânâ ifade etmez. Bu minvalde, ABD'nin İslam âlemini istila ederken ortaya attığı "demokratikleşmek'', "özgürleştirmek" tabirleri Batı nâmına yanlış ve yalan değildir. Çünkü Batı için bu tabirler karşıt fikirlerin yok edilip demokrasinin mutlak otoritesinin sağlanması anlamını taşır; Batı hâkimiyetini sağlaması, emperyal emellerine ulaşması ve hayatiyetini devam ettirmesi için buna muhtaçtır. Asıl yanlış ve büyük bir dilemma olan İşgal altındaki bu ülkelerde yaşayan bazı antiemperyalistlerin bile hâlâ demokrasiye bel bağlamaları ve hâlâ demokrasi üzerinden kurtulma ve refaha kavuşma planları yapmalarıdır.

Demokrasinin ana yurdu olan Eski yunan filozofları Aristo ve Eflatun demokrasiyi eleştirirken,  "ayak takımının yönetimi" demişlerdir.   Demokrasi, kendi ontolojisi ve epistemolojisi içerisinde  değerlendirildiğinde de bir çok tezadı ve yanlışı içerisinde barındıran sığ ve kifayetsiz bir teamül rejimidir.; iktidarları halkın belirlemesi, Hürriyet, eşitlik gibi içi boş, herkesin her yöne çekebileceği kavramlar sadece halkların tepesinde oturan sermayedar azınlıklar için geçerlidir. Halkın kimi seçeceğine hangi partinin iktidar olacağına bu oligarşik zümre karar verir. İktidar partiler bu azınlığın demokrasi kuklaları olarak onlar adına iş yaparlar.

   "Doğrudan demokrasinin eleştirisi hususunda en güzel misal, 1789 Fransız ihtilalindeki katkılarını da beyan eden, 1800 küsur yıllarındaki bir Fransız Mason locasının toplantısında belirtilmiş husustur… 1789 İhtilali'nin hem sebep hem de sonuç olarak takip ettiği "hürriyet, eşitlik, kardeşlik" ilkelerinin kendi empozeleri olduğunu beyan eden Mason locası ardından şunu ekliyor:

-"Milletleri en alt takımıyla idare etme şeklini savunmamız, bundan sonra takip edeceğimiz yoldur."

 Mesela kendi ülkemizden örnek verirsek: Halka yaltaklanmak, yalan söylemek, gerçek ihtiyaçları yerine onun başıboş ve havai tarafına hitap edici işler yapmak, neyapıp edip onun oyunu kapmak…Zaten bu yoldan gelen  adam ve bayanların yüzde 99.9'u şerefsiz vasıfsız  sırasında pezevenk, yerine göre orospu tipler!.."(*)

 

Bugün pratikte uygulanan  ''temsili demokrasi''olarak ifade edilen demokrasilerde, iktidarın kaynağı olarak görülen halkın oylarıyla seçilen temsilciler yetkilerini, siyasi iktidarlarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanırlar. Bunu sağlamak için gereken kanunları yine kendileri yapma hakkına sahiptirler..Eğer parti çoğunluğu isterse özelleştirme gibi kılıflar uydurarak ülkeyi bile satar.

 

Demokrasi Batının sömürgeci barbar tarih anlayışına uydurduğu bir kılıftır. Batı kendi suçlarının ceremesini içte küresel kriz dediği buhranlarıyla öderken, dışında kalanlara demokrasi ihraç ederek kendi krizinin faturasını ödetme derdindedir. Ve ne yazık ki şuurları batıya angaje olmuş kesimler batıyla beraber batmayı göze alarak AB- NATO hayalleriyle sayıklamaya devam etmekteler. Batı'ya karşı olanların da, demokrasi ve liberalizm karşında savunabileceği: insan ve toplum ihtiyaçlarına cevap verici bir dünya görüşü olmadığı takdirde acziyete düşüp Demokrasi havarisi kesilmeleri gayet tabidir.

 

"…Sovyetler Birliğinin çökmesinden sonra "Yani Dünya Düzeni" adı altında rakipsiz olarak pazarlanan eski liberalizm ve demokrasi nizamı, başta Amerika ve yamacında Avrupa'nın patronluğunu tescil mahiyetinde hükmünü hâkim kılmaya çalışırken, kâfirlerin gönüllü alçaklığı bir yana "onun babam da bilir hesabı" kuru İslam demek yeter mi?"

 

Demokrasinin adiliği, çürüklüğü anlaşıldıktan sonra onun en büyük düşman ilan ettiği, İslam'a nispetle bir dünya görüşü ortaya koyan mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu'nun neden 11 yıldır tecritte telegram işkencesine tabi tutulduğu kendiliğinden anlaşılır. Çünkü o İslam âlemini batıya karşı özgürlüğüne kavuşturacak ve bütün mazlumların haklarını kendilerine iade edecek insanca yaşamanın tatbik- vasıta sistemini BAŞYÜCELİK DEVLETİ modelini sunan "BİR" ve "Pir"dir.

Bugün dünyanın neresinde demokrasi, eşitlik ve insan haklarından bahsediliyorsa orada zulüm vardır, İşgal vardır. Nerede diyalog ve hoşgörüden bahsediliyorsa orada vatan hainliği vardır, işbirlikçilik vardır. Emperyalizme kölelik, uşaklık vardır.

        Bütün samimi antiemperyalistler, karşı çıktıkları düşmanlarının dayattığı dil ve fikirlerden sıyrılıp kendi dil ve dünya görüşlerini kahrolsun Emperyalizm! Kahrolsun Amerika! ile beraber Yeni nizam yeni insan yeni yurt için, kahrolsun demokrasi! Kahrolsun liberalizm! Diyerek bunun fikrini bünyeleştirmelilerdir.

"Demokrasi ve liberalizmden, Birleşmiş Milletler Teşkilatı ve Avrupa Ortak Pazarına fikir ve kuruluşlar planında içice bir yumak olarak  şekillendirilen "Yeni Dünya Düzeni" Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'nın birbiriyle içinde de olsa bizim gibi ülkelere biçtikleri parya statüsünde biçtikleri bir hegemonya sistemidir.Elbette hayır diyoruz: Ülkemizden başlayarak "Yeni Dünya Düzen"imiz ile.."

"İslâm dünyasının bugün derece derece benimsemesi, benimsetmesi ve kavgasını yapması gereken husus, Birleşmiş Milletler Teşkilâtı'nı reddetmek; bizim için de buna ek olarak Avrupa Ortak Pazarı'na girilmesine şiddetle karşı çıkmaktır... Bunun, başkasının "ol!" dediği şeye sadece "olmam!" demekten ibaret aciz bir tavır belirtmemesi için tek tezi de, bizim "Başyücelik Devleti" modelimizdir; yani, Büyük Doğu-İbda anlayışının otoritesini benimsemek ve hâkim kılmak!.."(*)

 

 

 

 

 

 

 

*      (S. Mirzabeyoğlu, Başyücelik Devleti, İbda Yay. S:8,9,24,34,169)

 
(Baran Dergisi 134.sayı)



Windows Live ile fotoğraflarınızı organize edebilir, düzenleyebilir ve paylaşabilirsiniz.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.