27 Eylül 2009

[anadoluhaber:35429] ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

Link to ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

[anadoluhaber:35424] İNTERNET SUJELERİ VE ÇOCUK PORNOGRAFİSİ, ŞİDDET İÇEREN PORNOGRAFİK ÜRÜNLERE (SADO - MAZOŞİST PORNOGRAFİ) VE HAYVAN PORNOGRAFİSİNE ÇOCUKLARIN ERİŞMESİNİ SAĞLAMAK SUÇU yazan: MERSİNDEN BURAK CANLI

Posted: 27 Sep 2009 06:13 AM PDT

İNTERNET SUJELERİ VE ÇOCUK PORNOGRAFİSİ, ŞİDDET İÇEREN PORNOGRAFİK ÜRÜNLERE (SADO – MAZOŞİST PORNOGRAFİ) VE HAYVAN PORNOGRAFİSİNE ÇOCUKLARIN ERİŞMESİNİ SAĞLAMAK SUÇU yazan: MERSİNDEN BURAK CANLI

 

Bu yazımda bu adı hayli uzun konuyu seçmemde ki amacım gelişen dünyamızda bilişim suçlarında bilgisiz olan internet kullanıcılarını bir şekilde de olsa aydınlatmak ve geleceğimizin temeli olan çocuklarımızın karşılaşabilecekleri zararları birazda olsa engelleyebilmektir.

 

Öncelikle 26.09.2004 tarih ve 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunumuzun İkinci Kitap Özel Hükümler Üçüncü Kısım Topluma Karşı suçlar Yedinci Bölüm Genel Ahlaka Karşı suçlar madde 226 da bulunan Müstehcenlik suçuna bir göz atalım.

 

Müstehcenlik Madde 226. (1)

a) Bir çocuğa müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünleri veren ya da bunların içeriğini gösteren, okuyan, okutan veya dinleten,

b) Bunların içeriklerini çocukların girebileceği veya görebileceği yerlerde ya da alenen gösteren, görülebilecek şekilde sergileyen, okuyan, okutan, söyleyen, söyleten,

c) Bu ürünleri, içeriğine vakıf olabilecek şekilde satışa veya kiraya arz eden,

d) Bu ürünleri, bunların satışına mahsus alışveriş yerleri dışında, satışa arz eden, satan veya kiraya veren,

e) Bu ürünleri, sair mal veya hizmet satışları yanında veya dolayısıyla bedelsiz olarak veren veya dağıtan,

f) Bu ürünlerin reklamını yapan,

Kişi, … Cezası ile cezalandırılır.

(2) Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri basın ve yayın yolu ile yayınlayan veya yayınlanmasına aracılık eden kişi, …cezası ile cezalandırılır.

(3) Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin üretiminde çocukları kullanan kişi, … Cezası ile cezalandırılır. Bu ürünleri ülkeye sokan, çoğaltan, satışa arz eden, satan, nakleden, depolayan, ihraç eden, bulunduran ya da başkalarının kullanımına sunan kişi, … Cezası ile cezalandırılır.

(4) Şiddet kullanılarak, hayvanlarla, ölmüş insan bedeni üzerinde veya doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranışlara ilişkin yazı, ses veya görüntüleri içeren ürünleri üreten, ülkeye sokan, satışa arz eden, satan, nakleden, depolayan, başkalarının kullanımına sunan veya bulunduran kişi,

5) Üç ve dördüncü fıkralardaki ürünlerin içeriğini basın ve yayın yolu ile yayınlayan veya yayınlanmasına aracılık eden ya da çocukların görmesini, dinlemesini veya okumasını sağlayan kişi,

(6) Bu suçlardan dolayı, tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

(7) Bu madde hükümleri, bilimsel eserlerle; üçüncü fıkra hariç olmak ve çocuklara ulaşması engellenmek koşuluyla, sanatsal ve edebi değeri olan eserler hakkında uygulanmaz.

 

226/5 maddesinde suç oluşumu bakımından basın-yayın aracının hedefinin çocuk olması şart değildir. Buna karşın ilgili, bahsi geçen materyallere çocukların ulaşmasını engelleyecek etkili önlerler almış ise bu halde bu suçtan bahsetmek mümkün gözükmemektedir. Bu hareket kasten işlenildiği takdirde suç olur. Görevli Mahkeme Asliye Ceza Mahkemelerdir. Kesin olarak söyleyemesem de bu ifade edilen suçta dava zamanaşımı 15 yıl olup 13–15 yaşları arasında 7,5 yıl 16–18 yaş arasında ise 5 yıl geçmesiyle dava zamanaşımına uğrar.

 

                                       Duruma internet açısından bakacak olursak Bu suç İnternete özgü suçlar kapsamında değildir. Zira İnternete Özgü suçlarla diğer başka konular ifade edilmektedir. Ama internete sunulmuş bulunan hizmetleri bilgilenmek ya da bilgiyi hangi amaçla olursa olsun ulaşılabilir kılmak amacıyla kullanıcı ürünün yayımına olanak sağlamışsa bu halde suçun faili olabilir. Söz konusu fail veya failler de daha önceki bir yazımızda açıkladığımız üzere 5651 sayılı İnternet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ve bu yayınlar yoluyla işlenen suçlarla mücadele edilmesi hakkında kanun dört adet birimin sorumluluğunu düzenlemiştir.

1-Erişim saylayıcı

2-İçerik sağlayıcı                                                                         

3-Toplu kullanım sağlayıcı

4-Yer sağlayıcı

5651 sayılı kanunun 8. maddesinde erişimin engellenmesi tedbirini ve tedbire başvurulabilecek suçları sınırlı olarak saymıştır.  Hazırlık aşamasında (soruşturma evresinde) Hâkim diğer bir taraftan gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısı Kovuşturma evresinde ise Mahkeme Yeterli şüphe sebebi bulunan yayınlarla ilgili olarak erişimin engellenmesine karar verir.

I. 26.09.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza kanununda yer alan

1. İntihara yönlendirme (madde. 84)

2. Çocukların cinsel istismarı (madde. 103, birinci fıkra)

3. Uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma (madde. 190)

4. Sağlık için tehlikeli madde temini (madde. 194)

5. Müstehcenlik (madde. 226)

6. Fuhuş (madde. 227)

7. Kumar oynanması için yer ve imkân sağlama (madde.228)

II. 25.07.1951 tarihli ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında kanunda yer alan suçlar bakımından başvurmak mümkündür.

 

İdari bir tedbir de ayrıca 04.05.2007 tarihli 5651 sayılı kanunun 8.maddesine göre de Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı erişimin engellenmesi kararını verebilecektir. Bunun adı da bir bakıma sansürdür. Tarafımızdan ise kabul edilebilir nitelikte bulunmamaktadır.

 

Konunun diğer mevzuattaki yerlerine en azından bu yazıda girmemeye karar verdim. Siz de takdir edersiniz ki mevzuat böylece uzadıkça uzuyor. Bu yüzden de uygulamadaki ve uygulanışındaki durumları birazda olsa tartışmaya çalışa cam.

 

Yazılı mevzuattan ayrı olarak müstehcenlik tek başına cezalandırılabilen bir olgu olmamalıdır. Müstehcen ürünün bilerek ve isteyerek yayılması cezalandırılmalıdır. TCK 226. maddenin gerekçesinde belirtilenler “toplumun sahip olduğu ortak edep (ar ve hayâ) duygularının, edep ve ahlak temizliğine saldırı niteliği taşıyan söz ve /veya davranışlar” TCK’nin temelini teşkil eden 2.maddesine aykırıdır. TCK madde.2 “(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbiri uygulanamaz.

(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.

(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.

 

Toplumda egemen olan değer ölçülerine göre bir ceza kanununun ihlal edilip edilmediğini belirlemek akla, mantığa ve bilime aykırı olacaktır. Çünkü toplumdan topluma faklılık gösterirken bu kavramlar aynı zamanda aynı toplumun içinde olan (barınan) topluluklarda da değişiklik göstermektedir. Çocuğun kişisel gelişiminden sorumlu olan anne, baba, öğretmen gibi kişiler açısından da görevleri ve ödevleri gereğince de bir cezasızlık sebebinin getirilmesi de hiç kuşkusuz doğru olacaktır. Sanat ve bilim açısından ise gene maddede çocuklara ulaşmasını engellemek koşuluyla değil de çocuklara özellikle ulaşması çabası içinde olmamak koşuluyla olarak bir değişime uğratılmalıdır. Aksine davranış bilimin ve Sanatın önünü tıkayacak ve işin içinden çıkılmaz bir noktaya gelinmesine yol açacaktır. Bazı Akademisyenlerin düşüncesinin aksine çocuk pornografisi içerikli ürünün konusunun kanımca “gerçek” bir çocuk olması şarttır. Bu çok önemli bir ayrıntıdır. Bu konuyla örneklemelere girmekten en azından bu yazıda kaçınıyorum. Buna karşın tiyatro, sinema, roman, rüya, hayal, fantezi gibi bir takım kelimeleri saymam dahi konunun açıklanması için yeterli olacaktır.

 

                Bireylerin cinsel tercihlerine en azından cezasal anlamda devletin karışmaması gerekmektedir. Bundan dolayı da kişinin diğer başka maksatları ortaya çıkarılamıyorsa bulundurma eyleminin başlı başına suç teşkil etmemesi bunun yanında artı bir şeylerinde aranması gerekmektedir. Doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranışların ayrıca daha belirgin hale getirilmesi gerekmektedir.

 

                Sonuç olarak, Kanımca bir takım akademisyenler internette kargaşa var, hukuksuzluk var, mutlaka interneti korumak gerek diye eline ipi almış beklemektedirler. Oysa internette özgürlük temel alınmalıdır. İnsancıl, insana dönük olan ve tüm dünyada insanlar için kabul edilen evrensel ilkelere uygun olması yeterlidir.27.09.2009

 

                                                                                    MERSİNDEN BURAK CANLI

 

 

 

 

 

           

[anadoluhaber:35419] Salih Mirzabeyolu'nun Kürt Meselesi Roportajı

Posted: 27 Sep 2009 05:49 AM PDT

1992 Yılında Zend-Press tarafından Sayın Mirzabeyoğlu ile yapılan Kürt Meselesi Röportajı, sıcaklığını ve hadiseleri yakalayıcı bütünlüğünü bozmadan meselenin çözümüne dair ipuçlarını veriyor. Bu Roportaj Zend-Press tarafından noktasına dahi dokunulmadan yayınlanacağına söz verilmesine rağmen sebebi bilinmez bir şekilde çok az bir kısmı yayınlanmıştır. Zend-Press o dönem bütün cemaatlerle bu roportajı yapmış ve roportaj yazılı olarak yapılmıştır. Roportaj tam metin olarak o dönemde Aylık olarak yayın yapan Taraf Dergisinde yayınlanmış, daha sonra ise Sayın Mirzabeyoğlu'nun çeşitli yayın kuruluşlarına verdiği roportajların toplu olarak yayınlandığı "Adımlar-1984'den 1996'ya" ismindeki eserinde yayınlanmıştır. Uzun bir roportaj olduğu için parça parça yollayacağım...



ZENDPRESS- Sizce Kürt meselesi nedir? Türkiye ve Ortadoğu alanında neyi ifâde ediyor? Dünyadaki anlamı ve durumu nedir?

SALİH MİRZABEYOĞLU- Eşya ve hâdiseler, muhtevalarını kendilerine sorulan sorunun mahiyetine göre verirler; bu bakımdan, önce sorunun doğru sorulması ve mânâlandırılması gerekiyor... Rastgele sorunun baştan savma cevabı gibi olmasın diye, bunun belirtilmesini zarurî görüyorum; bu tavrımı, muhatabını mühimseyen ve ağzından çıkan sözün mesuliyetini duyan bir fikir adamının usűlü olarak kabul edin... Şimdi gelelim sorunuza: "Kürt meselesi nedir?" sorusu, bir "Kürt'ün meselesi nedir?" mânâsına, bir de "kime nisbetle?" ve "ne bakımdan?" soruları mânâsına alınarak cevablanabilir... Bu mânâlar çerçevesinde cevab verildiği ânda da, zaten Türkiye, Ortadoğu ve Dünya'daki anlamı ve durumu da belirtilmiş olur... Şayet "Kürt'ün meselesi nedir?" diye soruyorsanız, bunun malűm ve meşhur, "Kürt halkının horlanmışlığı, ezilmişliği, kimliğinin kabulü isteği, kendi kendini idare arzusu" gibi cevabları var ki, meseleye yeni bir bakış açısı getirmez... "Kime nisbetle?" ve "ne bakımdan?" mânâsına, meselâ Türkiye'ye, İran'a, Irak'a, Suriye'ye göre ve tarihî, coğrafî, siyasî veya iktisadî bakımdan muradıyla soruluyorsa, bu takdirde de mevzuun muhatabı o sahalarda aranmalıdır; çünkü meselenin bir yönü, mevzuuyla kayıtlı mahalli idrak olarak, kendi esas, usűl ve kurallarıyla iş gören ilim ve uzmanlık bahsidir... Bana gelince, beni "Kürt'ün meselesi nedir?" suâlinden çok, "Kürt'ün meselesi ne olmalıdır?" davası ilgilendiriyor... Meseleye bir dünya görüşüne nisbetle ve bir aksiyon mevzuu ve imkânı diye baktığım belli... Zaten böyle bir bakış, hem mahalli idrakın hakikatini murakabe edicidir, hem de "Kürt'ün meselesi nedir?" suâli etrafındaki açılımlarda yürüyücüdür.

ZENDPRESS- İslâmî açıdan Kürt meselesi nedir?..

SALİH MİRZABEYOĞLU- "Sizce Kürt meselesi nedir?" suâliyle aynı... Sorunuzun ne türlü anlaşılması gerektiğini biraz önce belirttim, buna göre cevaplayayım... Fikre nisbetle fert, sosyal sınıflar ve kavimler, zamanın tecelli ettiği mekân zaruretini ifâde ederler... Bildiğiniz gibi, hikemiyat ve felsefede ruha "zaman" ve maddeye de "mekân" izâfe edilir; BÜYÜK DOĞU İDEOLOCYASI'nın Mimarı Necip Fazıl'ın belirttiği üzere, keyfiyet, "zaman"ın ve kemmiyet de "mekân"ın ressamı... Bu çerçevede bakılınca, Kürt'ün meselesi de, Türk'ün meselesi de, Arab'ın meselesi de, Azeri'nin meselesi de birdir: Derinliğine ve genişliğine insan ve toplum meselelerini "İslâma muhatap anlayış"ın pırıldatıcısı olarak temsil etmek, İslâm'a nisbetle "zaman ölçüsü" tutturmak... Görülüyor ki, hem "kimlik" meselesini çok mühimsiyorum ve hem de "nasıl kimlik ve hangi kimlik?" sorusunun cevabını vermiş oluyorum; diğer bütün meseleler, buna nisbetle ele alınır ve mücadelesi verilir... Eğer dava bu şekilde ele alınmazsa, sözü geçen meselelere basmakalıp bir bakışın, hasta adama nazar edip de "bu adam hasta!" der gibi kaba tesbitten öte bir mânâsı yoktur!..

ZENDPRESS- Tarihî açıdan bakıldığında, İslâm, Kürt meselesine ne verdi, ne aldı?

SALİH MİRZABEYOĞLU- Bu sorunuzu da, bundan önceki sorunuzla bitişik olarak cevaplandırayım... Suyun başında oturan bir insan düşünün: Su, o adam için ihtiyacına cevab verecek bir imkânı temsil eder... Adam ondan faydalanmış veya suyun başında susuzluktan ölmek gibi bir garabete düşmüş, netice ne olursa olsun, "su açısından insan" diye bir soru şekli doğmaz; çünkü insan orada, kendi idrak ve aksiyonuna sunulmuş, onu yaşatacak bir imkâna muhatab... Doğrudan suyun zatî keyfiyetiyle ilgilenildiği yerde bile, o hakikati ifşâ eden insan sözkonusu; yâni, "insan açısından su", insana göre suyun zatî keyfiyeti... Bu çerçevede bakıldığı zaman, "İslâmî açıdan" veya "İslâm'a göre" ifâdeleri, İslâm'a muhatab olanın değerlerdirmesi şeklinde anlaşılmak gerekir... İzâh ettiğim husus, "tarihî açıdan bakıldığında, İslâm Kürt meselesine ne verdi, ne aldı?" sorusunun da cevabını teşkil ediyor... İslâm, insana, topyekűn insan ve toplum meselelerinin mutlak hakikat yönünden çözüm imkânını veriyor; o imkândan faydalanıp faydalanmamak, insana âit bir iş... Eğer İslâm ile Kürt meselesini, birbirinden ayrı ve birbiriyle karşılaştırılabilir iki unsur zannıyla ele alırsanız, "Türk-İslâm sentezi" gibi şişeyle suyun sentezinden bahsedercesine bir fikir kelliğine düşülmüş olur... Dikkat ediyorsanız, "İslâm ne aldı?" sorusunun geçersizliği açık... Ancak bu sorunun "İslâm'a bakış" bahsine vesile bir yanı var ki şu: İslâm, mutlak fikirdir... Bir şey söylemek için herşeyi söyleme, Kâinat'ın hen ân yeniliği içinde herşey söylenemeyeceğine göre de, "Mutlak Fikir"e nisbetle söyleme şartının cevabıdır bu vasıflandırma... Bu vasıflandırmanın kitablık bahisler hâlinde işlediğimiz ölçülendirmeleri bir yana, son tecritte iş, "ya İslâm veya hiç!" noktasına varır... Aynı soruyu, "Mutlak Fikir" ile "beşeri sistemler" arasındaki farkı gösterici diye de ele alabiliriz: Her beşerî sistemin kesinlikle kendisini belirleyen çevre şartlarına bağlı tarihî bir yanı vardır ve bu yüzden pörsümeye ve geçersiz kalmaya mahkűmdur... Eğer biz Kürt meselesinin yönlendirdiği böyle bir sisteme taraftar olsaydık, alâka nisbetleri içinde "ne verdiği" sorusuna muhatab olurduk... Gelelim "tarihî açıdan" meselesine: Tarihîlik, hâlihazır idrak keyfiyetinden, bu idrak keyfiyetine nazaran tarihi mânâlandırmağa, tarih felsefesinden, kronolojik tarihe ve vesika tesbitine kadar geniş bir yelpazeyi kapsar... Bu geniş yelpazede benim bulunduğum nokta, İslâm'a muhatab anlayışın dünya görüşünü temsil eden Büyük Doğu-İbda sistemi ve anlayışıdır; İslâm'a muhatab anlayışın idrak keyfiyeti ve bunun dünya görüşü mânâsına tarihîlik... Bu "tarihî-zamanî şuur"a nisbetle Kürt'ü tarihte seyretmek de, meseleyle ilgili tarihçilerin işi; ve kitablık meseleler... "İslâm, Kürt davasına ne verdi, ne aldı?" derken, şayet "almak" lâfını "Kürt'ün İslâm'a hizmeti ne oldu?" şeklinde mânâlı kılarsak, sadece hizmet davasını değil, İslâm'ın Kürt'e ne verdiğini hem de sözünü ettiğim idrak keyfiyetine nazaran tarihîlik bahsini de içine alacak şekilde misâllendirebilirim: İslâm'a muhatab anlayışı örgüleştiren Necip Fazıl'ın ve benim bağlı olduğumuz Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri, Kürt beldelerinde yetişmiştir... Bu harika yetmez mi? Türk'ün, Kürt'ün veya Arab'ın bürünmesi gereken hüviyetin remz şahsiyetleri bu soydan insanlardır!.. Haçlı seferlerini bozguna uğratan Selâhaddin Eyyűbî Hazretleri gibi bir serdar Kürt değil miydi?.. Alpaslan, Anadolu'ya geldiğinde Bizans ile savaşlarında, Malazgirt zaferinde İslâm ordusu safında yer tutan Kürtler?.. Yavuz Sultan Selim'in İran ve Mısır seferleri?.. Abdülhamid Han'ın, "Hamidiye Paşası" diye anılan Kürt Paşalarının yararlıkları?.. Moskof'a karşı Kürdistan müslümanlarının direnişi?.. Vesaire, vesaire...

ZENDPRESS- İslâm ordularının Kürdistan bölgesine girişinin ilk yıllarında yaklaşık 130 bin kişi öldürüldü... Bu "tebliğ"e uyar mı?.. Yine bu irtibat içinde, Kürtlerin sık sık ilk dinleri olan Zerdüştlük'e irca etmelerini nasıl yorumlamak gerek?.. Benzer biçimde, Yezidilik'in durumu nedir?

SALİH MİRZABEYOĞLU- "Evet, tebliğe uyar!" veya "hayır, uymaz!" dememin pratik bir faydası yok... Aynı dilden konuşuyor ve aynı şeyden bahsediyor olmamız için, önce İslâmî ölçüleri ve sonra muhatab anlayış olarak ona nisbetle ölçülendirme ölçülerini vereyim; bu vesileyle mesele de konuşulmuş olsun... Önce "kavmin hakikati nedir?", bunun üzerinde duralım: Kur'ân'da, insanların kavimlere ayrılması hikmeti, "birbirlerini iyi tanımaları için" diye buyurulmuştur... Demek ki, insanların kavimlere ayrılması hikmeti, "varlık" ve "oluş" bahsini de kapsayıcı bir şekilde ifâde edersem, "aslın görünebilmesi için gerekli araz" hükmündedir... Hayat bu arazlardan yürür... Araz, "herşey zıddıyla kâimdir" hakikatinden "fark"a kadar sarkan bir mânâdadır; "ümmetimin ihtilâfı rahmettir!" buyuran Allah Resûlü'nün sözü dairesindeki binbir hikmetten biri hâlinde hem bu ikinci husus görülür, hem de kavim üstü "ümmet" esasına nisbetle "kavim" hakikatinin ne olduğu... Şu ölçü de O'nun: "Kişi, kavmini sevmekle kınanamaz!"... Kavim, fikrin tecelli imkânıdır; buna nisbetle de, İslâm'ın hakikatine yaklaşıldığı kadar kavim hakikati ortaya çıkar... Yâni Kürt, Türk veya Arab, ilkel bir psikoloji içinde kavmiyle kuru kuru böbürlenen değil, İslâm'ın hakikatini yaşatandır... İnsan veya kavim, bu hakikate yaklaştığı kadar azizleşir, uzaklaştıkça da süflileşir... Anlaşılıyor ki değer keyfiyettedir; şu veya bu kavme mensub olmak kimsenin kendi elinde değildir ve insan ancak kendi emeği derecesinde şereflenir... Bizim müslüman olarak Türk, Kürt veya Arab diye hiç kimseye sadece kavminden dolayı bir dalkavukluk tavrımız yoktur ve müslüman hangi kavimden olursa olsun, kavim üstü "ümmet" esasına nisbetle kardeşimizdir; müslüman olmayan da düşmanımız... Baştan beri yaptığım açıklamaların, aslında her fikir için geçerli bir yanı var... Biri de şu: Bir fikir kendini ortaya koyduğu ânda, zıddını da işaretlemiştir ve bu demektir ki, madde veya mânâda imha hedefini de belirlemiştir... Şimdi en başa dönersek: İslâm ordularının Kürdistan bölgesine girişinin ilk yıllarında 130 bin Kürt öldürülmüş olmasının, böyle bir vakıa var mı yok mu, 130 bin kişi mi 30 bin kişi mi diye üzerinde durulmasının fikrî bakımdan bir mânâsı yok... İslâm ordusu, Arab ile de, İran ile de, Azeri ve Çerkes ile de, Türk ile de savaştı; ve tarihî süreç içinde ordu da, bu kavim unsurlarından oluşuyor zaten... Lâfa lâf cevab isterseniz; aşiretlerin birbiriyle savaşmaları, Barzanî ile Talabanî'nin dalaşmaları, PKK'nın fikir ayrılığı veya "işbirlikçi, hain" vesaire diye öldürmeleri?.. Öte yandan, "halkların kardeşliği" diye kendi halkından olanı öldürenle, Türk milliyetçiliği için Türk komünistini öldüren?.. Bu çerçevede sonsuz misâl verilir... Kısacası; savaşların değerlendirilmesi, "neden" ve "niçin" şeklinde sebebler manzűmesinin kıymetlendirilmesine tâbidir... "Bu tebliğe uyar mı?" meselesine gelince; cevabı ortaya çıktı ama, üzerinde duralım... Bir takım İslâmcı geçinen iptidaî ahmaklarla, İslâm dışı çevreler, bu çerçevedeki ifâdeyi umumiyetle, gűya İslâmî bir şey anlatıyor zannını uyandırmak için kullanırlar; yâni ne dediklerini bilmeden, kartpostal ve aksesuar olarak... Meselâ anlattığım şu kadar şeyden bir şey anlamaz iptidaî bir mezhepsiz veya Şiî, bunu perdelemek için "bizim metodumuz tebliğ!" der, çıkar işin içinden... Oysa, "tebliğ-bildirme", "tebliğ metodun ne?" şeklinde, metoda mevzu olandır ki, bu durumda "metod" değildir... Tıpkı, "Ali'nin kalemi" dersin de, "kalemin Alisi" denemeyeceği gibi... Öte yandan; tebliğ, her fikrin kendini ortaya koyduğu ândan itibaren başlayan bir hâdisedir, çünkü fikir zaten "bildirilebilme" ve "bilinme" ile doğan bir keyfiyet olarak, onun hem sebebi ve hem de neticesidir... Her fikrin kendini ifâdeye dair bütün hareketleri, "tebliğ"in kapsamı içindedir... Bu çerçevede bakıldığı zaman, "tebliğ"in "metod" ifâde edici yanı görülüyor ki, "bizim metodumuz metod" gibi bir saçmalık... Sorunuza dönersek: Tebliğ, fikrin kıymetine ve bu fikre nisbetle hareketin değerlendirilmesine âit bir iş olduğuna göre, İslâm'da da savaşmanın yeri bulunduğuna nazaran, tebliğe uygundur!.. "Kürtlerin sık sık ilk dinleri olan Zerdüştlük'e irca etmelerini nasıl yorumlamak gerekir?" suâline gelince... "Zerdüştlük'e irca edilmeleri" mi denmek isteniyor, yoksa Kürtlerin kendilerini Zerdüştlük'e irca etmeleri mi?.. Birinci şıkta, tıpkı Batı'da Türkler'in İslâm'la alâkasını pörsütmek üzere Bizans artıklarından Frigya çanaklarına kadar herşeyi "Anadolu Kültürü" hikâyesiyle kaide yapmak gibi, Kürtler'in İslâm'la alâkasını perdelemek üzere şovenist, dinsiz taktik... İkinci şıkta ise; Kürtler'in, -bahse değmez azınlık hariç-, kendilerini Zerdüştlük'e irca etmelerine dair bir müşahede sahibi değilim... Aslında kibar cevab verdim, hakikatin incinmemesi için şöyle demem gerekir: İstisnanın kaide yerine konması gibi, bu çok uydurma bir genelleme olur... Eğer denildiği şekilde bir durum olsaydı, o zaman da cevabım şu olurdu: Bu, Kürt kavminin ahmaklığını gösterir ve ziyafet sofrasından kalkıp solucan atıştırmaya benzer bir hâldir... İşin en başında söylemem gereken de şuydu: Zerdüştlük putperest bir din, Kürt de kavim olduğuna göre, din ve kavim birbirine irca edilebilir unsurlar değildir... Yezidîlik?.. Maymun seyri kıymet derecesinde bir folklorik özellik olarak ele alınabilirse de, derinliğine ve genişliğine bahse değer bir keyfiyet değil!..

ZENDPRESS- Hazret-i Ali döneminden başlayarak Kürtler, İslâm devletlerine çok az destek oldular?.. Buna karşılık o dönemden sonra Emevi ve Abbasi dönemlerinde, devlete karşı hemen her türlü isyan ve zıddı olaylarına, hemen hemen istisnasız katıldılar?.. Nasıl açıklarsınız?..

SALİH MİRZABEYOĞLU- Sorunuzu değil de, sorunuzun muradını anlayabilmiş değilim... Ama tarihî gerçekleri aksettirdiğini farzederek cevablandırayım... Tek tek insanlardan meydana gelen kavim, her devirde, içine çiş de, süt de doldurulabilecek, her ikisini de kabule müsait bir kaptır; idrak ve iradesi hangisini kabul ederse... Ve herbiri kendi nefsinden ve zaman diliminden mesul... Eğer Hazret-i Ali devrindeki durumlarını bir İslâm karşıtlığına nişâne diye görüyorsanız, bu o devirdekilerin istidatsızlığını gösterir... Dikkat ediliyorsa, söyleneni doğru değerlendirilmiş farzederek cevabladım... Oysa, meselâ Hazret-i Ali mutlaka haklı ve Hazret-i Muaviye ise haksız değildi... Bunun yanında, genellemelerden kaçınmak lâzım: Meselâ, Hazret-i Hasan veya Hazret-i Hüseyin'in Kerbelâ'da kendilerine imdat için yola çıkan -fakat yetişemeyen- Kürtler hakkında, Allah'ın soylarını yüceltmesi için duası vardır... İşin ötesini tarihçilere havale ediyorum!..

ZENDPRESS- İslâm'ın İlâhi nizâm ve dolayısıyla ebedî bir nizâm olduğu, üstelik Cihanşumul bir özellik taşıdığı ileri sürülüyor. Ama bir de olaylara bakıldığında, İslâmiyet'in ilk dönemlerinde (Asr-ı Saadet denilen Hazret-i Muhammed dönemi) bile kavmiyetçiliğin bir çeşidi veya evveli olan esbetçilik (Kabilecilik-aşiretçilik)i bile önleyemediği, daha sonraki dönemlerde, özellikle Emevî devrinden başlayarak, adım adım kavmiyetçilik karşısında gerilediği, neredeyse İslâmî özün kavmiyetçi biçim ve özlerle karıştığı görülüyor. 19. ve 20. yüzyılda ise İslâmiyet, kavmiyetçilik karşısında büyük bir gerileme gösterdi. Osmanlı gibi bir toplumda, Arap, Kürt, Ermeni, Türk, Çerkes, Arnavut unsurları ön plâna çıktı. Bunun anlamı nedir?.. Bugün bile İslâmiyet, bir İran kavmi niteliği veya Arap kavmi niteliğini aşamıyor?..

SALİH MİRZABEYOĞLU- İslâm İlâhî bir nizâm olduğuna göre, "üstelik Cihanşumul bir özellik" eki gereksiz; "üstelik" mânâsız... Bahsedilen özellikleri "taşıdığı ileri sürülüyor" diyorsunuz... Yerinizi belirtmek için soruya soruyla karşılık vereyim: Siz buna katılmıyor musunuz? Herşeyden önce, eşya ve hâdiselerin her ân yeniliği içinde gelişen veya değişen insan faaliyetinin ürünü fikir ve sistemle, "Mutlak Fikir" arasındaki farkı dikkate almak ve "Bütün Fikrin Gerekliliği" hakikatinin idrak edilmesi lâzım... Aynı çerçeve içinde, "Mutlak Fikir" olduğuna inanılsın veya inanılmasın, "Mutlak Fikir" iddiasındaki bir fikre yaklaşabilmek için gerekli fikrî meseleler ve ölçülendirmelerin ne olduğunun bilinmesi lâzım... Bunları binbir yönden ve binbir kere kitaplar boyu izâh ettiğim için, hem lüzum ve hem imkân bakımından burada ifâde şartlarından uzağım... Şunu da ilâve edeyim: Muhatabını, onun söylediği mânâda anlamadan, yâni ne dediğini bilmeden yapılan bir eleştiri, yanlıştır... Bu dava, "Asr-ı Saadet devri" için söyledikleriniz hususunda da geçerli; "sahâbe"nin rolü ve mânâsı hakkında hiçbir ölçü ve ölçülendirme sahibi olmadan o dönemden bahis, uçma müşterekliğinden dolayı kartalın vasıflarını sineğin özellikleri ile açıklama gibi bir yanlışa varır... Meseleye her fikir için geçerli bir başka yönden de bakalım: Doktorun, hastanın ihtiyacına karşılık olması gibi, insan ve toplum meselelerinin hâlli iddiasındaki bir sistem de, insan ve toplum meselelerinin hâlli ihtiyacına bir cevab teşkil eder... Dikkat edilsin: Meselelerin hâlli ihtiyacı... Bu ihtiyaç, mihrakında insan bulunan geniş mânâda hayatın tezahürlerinden doğuyor... Zaten, ihtiyaçlar arazdır ve araz olmasa hayat yürümez, donar... Neticede bu iş, son tecritte "her şey zıddıyla kaimdir" hakikatine çıkar... Ve bir daha tekrara lüzum kalmasın diye, yine sorunuzla ilgili olarak şu ölçülendirmeyi söyleyeyim: Bir sistemin uygulamaya geçirilişinde, şüphesiz o sistem adına yapılan yanlış uygulama, o sistemin yanlışlığını ortaya koymaz... Ancak, hayatın çok yönlülüğü yüzünden, pratik sistemin dışında görüntüler vermesi ve yeni tatbik ve tecrübe neticeleriyle değişen bilgi ile, sonuçta sağlanacağı söylenen yapının gerçekleşebilir olmadığı gösterilebilir; çağımızda yaygın uygulama alanı bulan beşerî sistemlerin yanlışlıkları da, sistem adına yapılan yanlış uygulamadan değil, sınırlı tetkik ve tecrübe neticelerinden elde edilen bilgilerle kurulmuş düşünce sistemleriyle "mutlak prensipler"in elde edilemeyişinden ileri gelmektedir... Bu ölçülendirmeye nisbetle, tenkit İslâma mı, yoksa uygulanışına mı; bunun belirtilmesi gerekir... İslâm'ın kavmiyetçilik karşısında gerilemesi meselesine gelince... Çok genel bir hükümle, hem ayrı ayrı ele alınması gereken devirler hakkında tarihî bir çarpıtma sözkonusu, hem de bu mevzuda Büyük Doğu'nun tarih muhasebesi bilinmediği için, bizzat İslâm'ın suçlanması... Önce şuna dikkat çekeyim: "Emevi devrinden başlayarak" diyorsunuz ama, bir sürü milleti içinde barındıran Osmanlı Devletini unutuyorsunuz... Ne isminde, ne idare yapısında -ki Osmanlı'nın sonuna kadar bütün İslâm devletlerinin umumî çizgisi budur- kavim davası yoktur... 19. ve 20. yüzyıldaki perişanlığa gelince, şöyle bir misâl vereyim: Toprak, su ve havayı bir fikir terkibinin unsurları farzedersek, baba varlık ve bolluk içinde yaşamışken, aynı unsur şartlarına malik oğlu yoksulluk ve züğürtlüğe düşmüş... Bu neyi gösterir?.. Oğulun ahmaklığını, istidatsızlığını, tembelliğini vesaire... Sanıyorum "bunun anlamı" ortaya çıktı... "Bugün bile İslâmiyet, bir İran kavmi niteliğini yahut Arap kavmi niteliğini aşamıyor" şeklindeki ifâdenize gelince, bunu çok baştan savma karşıladığımı belirtmeliyim: Her şeyden önce "bugün bile" ne demek?.. Bugün İslâmî tatbikin tekâmülünde bir zirve değil ki!.. Yemyeşil bir ağacın kuruma safhalarından geçtikten sonra oduna dönmüş hâline bakıp, sanki bu bir tekâmül imiş gibi, "bugün bile yeşil değil" dercesine!.. Üstelik, hırdavatçı dükkânının üstüne "eczahâne" levhası asmakla nasıl içindeki malzeme değişmezse, bugün "İslâma muhatab anlayış"ın sistemini ifâde eder bir devlet yok ki; zaten İslâmiyet'in bir İran ve Arab kavmi niteliğini taşıdığını söylerken, bunu farkında olmadan siz belirtmiş oluyorsunuz... Eğer sözünüz bir fikir kastı ile söylenmiş ise, sözü daha fazla uzatmadan kendimi örnek vereyim: "İslâma muhatab anlayış"ın dünya görüşüne mensub ben varım karşınızda... Biz, Büyük Doğu-İbda olarak, kuru odun cinsi oluşumların sahiblenicisi ve avukatı değil, o oluşumların, kendi fikir ve aksiyon imkânımız bakımından muhasebecisiyiz!..

ZENDPRESS- İlginç değil mi, İslâm'ı ezenlerin hepsi de İslâm ülkeleri?.. Dün de öyleydi bugün de?.. İran, Irak, Suriye, Türkiye vesaire.

SALİH MİRZABEYOĞLU- "Dün" demeniz?.. İlginçliği şurada: Her dağın, yüksekliğince çukuru olur... Bugün İslâm ülkelerinin rejimleri -İran ayrı fasıl-, Büyük Doğu Mimarı'nın "tersine mucize" diye vasıflandırdığı sırrı ifşâ edicidir... Allah'a ve Kâinat'ın Efendisi'ne bağlılığın nurlu idrakına malik iken, aksiyon fezasında yaşayanlarla, o nuru kaybettikten sonra kütleşen bünyenin düştüğü perişan hâl; nur gitti, pil bitti... Pilin neden bittiğinin idrakı da kalmadığı içindir ki, dediğiniz hâl... Fakat bunun yanında, gerek ihtiyaç ve gerekse çözüm sırasında bugün meselenin idrakı safhasında yaşandığı, bunun sancılarının çekildiğini söyleyebiliriz!..

ZENDPRESS- Derginizin bir sayısında Yavuz Sultan Selim'in mirasını sürdüreceğinizi söylüyorsunuz, bir yandan da Kürt meselesine sahib çıkmaya çalışıyorsunuz?.. Oysa Yavuz, Dersim'li Kürtleri kesip asan birisi değil miydi?.. Yine aynı Osmanlı 1830'lardan başlayarak Kürt prensliklerini (Bedirhan, Bâban vesaire) tasfiye etti?

SALİH MİRZABEYOĞLU- Yavuz Sultan Selim'in mirasının sürdürüleceğini haykıran dergi Taraf isimli dergidir... İbda Fikriyatı'nı, kendi hususiyetine ve oluş mizacına göre yürüten bir cephe... Adresi böylece belirtmemin sebebi, fikri benimsediğim, fakat ifâdecisi ben olmadığım bakımındandır; yâni dergiyi ben çıkarmıyorum... Benimsiyorum, çünkü dergide belirtildiği üzere Yavuz Sultan Selim, İslâm birliği davasının sahibi adamdır; bu davanın büyük aksiyoncusu, remz şahsiyetidir... Bu davanın önüne kim çıktıysa, bertaraf etmiş ve etmeye çalışmış bir kahramandır; kendi kardeşinden tutun da, Şiî sapıklarına ve Mısır seferine kadar hep bu gaye ile tepelemiştir... Daha önce de belirttiğim gibi, Osmanlı bir kavim değil, kavimlerin harman olduğu bir "ümmet" devletidir; İslâm'ın hakikatini temsil eden Sünni Kürtler de, bu davada Yavuz Sultan Selim'e özellikle yardım etmişlerdir... Aslında doğrudan doğruya şunu söylemem gerekirdi: Öldürmenin kendi başına "iyi-kötü" değerlendirmesi olamaz... Yeri gelir, Üstad'ımın söylediği gibi, "mikroba merhamet, hastaya merhametsizliğe varır!"... Yavuz'un tepelediği, Şiî Kürtlerdir; şimdi kontrgerillanın Hizbullah diye meşreblerinde örgütlendikleri ve düzen adına PKK'ya karşı çıkan zümre... Söz PKK'dan açılmışken, "sözde Kürt'ün meselesine sahip çıkıyor ama, hep Kürtleri öldürüyor" desek?.. Üstelik Yavuz Sultan Selim ve Ulu Hakan Abdülhamit Han, Kemalist rejim adına kalem yürütenlerin "Kürtlere yüz verdi, Kürtçülük şuuru bunlarla uyandı!" diye buğz ettikleri iki isimdir... Aynen, "Kürtlere yüz verdiler!" derler; "Kürt diye diye, bu Türkleri ayrı kavim zannettirdiler!"... Altını çizdiğim bu husus, "Kürt meselesine sahip çıkmaya çalışıyorsunuz" ifâdenizin çeşitli yanlışlıklarından birini de göstermiş oluyor!.. Sorunuzun son faslına gelince... Yavuz Sultan Selim'den sonra Osmanlı genellemesine atlayarak 1830'lardaki tasfiyelerden bahsetmenizi, hâdiselerin muhasebesi yönünden bir zaaf olarak görürüm: "İyi adamın kelek oğlu" hesabı, oğulun vasfı babanın mümtaz şahsiyet olduğu hakkındaki hükmü bertaraf etmez... Osmanlılar, ümmet olarak -ki Kürtler de buna dahildir- İslâm'ı temsil ettikleri kadar yükselmiş, temsil liyakatini kaybettikleri nisbette de gerilemiş ve çökmüşlerdir... Dikkat ediliyorsa, sözü geçen tasfiyelerin şartları üzerinde değil de, muhakeme usûlünüz üzerindeyim... Başka bir yönden: Meselâ, Anadolu birliğinin sağlanması safhasında, bir sürü Türk beylikleri de tasfiye edilmiştir... PKK'nın, "gayeye o türlü değil de, bu türlü ulaşılır" diye, metod ayrılığından dolayı -hem de Kürtçü olmasına rağmen- tasfiye etmeye çalıştığı Kürt örgütleri?.. Demek oluyor ki, haklılık-haksızlık değerlendirmesi ayrı şeydir, gücün haklı kullanılıp kullanılmaması ayrı şeydir, bayrağın gücü olanda kalmasının tabiîliği ayrı şeydir, herkesin kendi yönünden haklı olup da gücün tayin edici rol oynaması ayrı şeydir!.. Gelelim, verdiğiniz tarih (1830) dönemine:

- "19. yüzyılın başlarında problem hâline gelenlerden Vidin'de Pazvantoğlu, Rumeli'nde Tirsinikli oğlu İsmail Ağa ve Dramalı Mahmut Paşa, Yanya'da Tepedelenli Ali Paşa, Tırhala'da Tıfılboz, Manisa'da Kara Osmanoğlu, İzmir'de Kâtibzâde, Yozgat'ta Çapanoğlu, Sivas'ta Kadıkıran, Trabzon'da Tuzcuoğlu, Muş'ta Emin Paşa, Ravanduz'da Mehmed Paşa, Cizre'de Bedirhanîler, Süleymaniye'de Babanlar vb. olmak üzere sayısız mütegallibe ve derebeyi sayılabilir. Bu bölünmeyi, dağılmayı durduran, imparatorlukta otoriteyi ve devlet nizâmını hâkim kılmak için amansız bir çabaya girişen Sultan 2. Mahmud olmuştur."

Altını çizdiğim bu husus, ısrarla Osmanlı ile Kürt'ü karşı karşıya gösterme çabasının sakatlığını gösterir; dikkat edilirse, -haklılık, haksızlık davası bir yana-, devlet ve devlet içi çeşitli bölgelere âit meseleler karşılaşması var... Aynı eserden:

- "Çıkarları ve şahsî nüfuzları kırılan mahalli Bey ve ağalar, bu kez İbrahim Paşa ile devlete karşı anlaşmaya giriştiler, ne var ki, yıllardan beri yerli beylerin, ağaların, şeyhlerin nüfuz ve otorite kavgasında oyuncak olan, fakat gerçek selâmetin devletin yüce hâkimiyetinde olduğunu sezen halk, bu yaklaşmalara seyirci kaldı. Halktan gerçek desteğini bulamayan mütegallibenin bu teşebbüsleri de bir sonuç vermedi. 1848 ve 1850 yıllarında yapılan harekât sonunda Cizre'den Bedirhanî, Süleymaniye'den Baban ve Hakkari'den de Nuri Bey'in despotluklarına son verilerek Osmanlı devlet nüfuzu İran hududuna kadar yayılmış oldu."

İsmet Parmaksızoğlu'nun resmi görüş doğrultusunda yazılmış "Tarih boyunca Kürt Türkleri ve Türkmenler" isimli kitabından altını çizdiğim husus, Bedirhaniler ve Babanların 1830 değil de 1848-1850 yıllarında tasfiye edildiklerini gösteriyor ki, bildiğiniz gibi 1839 Tanzimat Fermanı, hâlen solun ilericilik adına şakşakladığı bir hâdisedir... M. Salih San tarafından yazılan "Doğu Anadolu ve Muş'un İzâhlı Kronolojik Tarihi" isimli kitabtan:

- "1839 yılında Büyük Mustafa Reşit Paşa, Gülhane Hattı Humayunu ile Tanzimat devrini açtı. Tanzimat idaresi kurallarına göre, beyliklerin kaldırılması lâzımdı. Bu arada Muş'taki bağımsız Beylerbeyi Alâaddin Paşa'nın evlâtlarının da saltanatına son verilecekti."

Aynı eserde, Alâaddin Paşaların tasfiyesinin civar aşiretler tarafından memnuniyetle karşılandığı da belirtiliyor... Henüz gerçek anlamda Kürtlerin tarihi yazılmamış olduğu için, bazı olayların ve gerçeklerin saptırılması, Kemalist görüş çerçevesinde bir takım -Osmanlılar için de olduğu gibi- uydurma yorumlar bir yana, Alâaddin Paşalardan bahsetmemin sebebi, Mirzabey'ler ile akraba, bir şecere kopyasına nazaran da aynı kökten olmaları... Bu husus size iki bakımdan çok şey söylemeli... Birincisi; İslâm davasının kavgacısı olmam bir yana, sizin ölçünüzle de "meseleye sahib çıkmaya çalışıyorsunuz" sözünün muhatabı değilim... İkincisi; hak ve hakikat kaygısını her türlü şoven duygudan üstün tutmam ki, değerlendirmelerime ayrıca kıymet katsa gerek... Bu hususlar gözönünde tutulursa, Kürt aşiretlerin birbirlerini tasfiye hareketleri yanında, sözünü ettiğiniz tasfiyelerin bir Osmanlı karşıtlığı olarak kullanmada sözünün bile edilemeyeceği gerçeğini belirtmemin, tartışma götürmeyeceği açıktır!..


Devam Edecek...



--
BETATRON

Dr. Hakkı Açıkalın
Betatron diyoruz. Özellikle de Salih Mirzabeyoğlu'na uygulanan telegram işkencesiyle birlikte gündeme bir ateş topu gibi düştü. Bu konuyu makâleye indirgemek bana uymuyor. Kitabını yazıyorum artık ve içinde yok yok. Her yazdığım bölümü de makâlat hâlinde sunacağım. Sonunda, bu iş Betatron'da Tıbb'a, oradan ideolojik savaşlara oradan da Kumandan'ın şu ânda üzerinde çalışmakta olduğu şâh-eser'e kadar varacak. İnsanoğlunun işi nerelere vardırdığnı ve bunda şeytâniyet'in gücünü teşhîr etmek ayrı bir heyecân.

http://duralidurmaz.blogcu.com/


[anadoluhaber:35423] ilginç

Posted: 26 Sep 2009 11:30 PM PDT






 



Ilginc,
 
 
 
 
 

insan egerki 10 milyonu sadaka verecek olsa bu miktari cok bulur ama 10 milyon ile magazadan birsey almaya gitse alacak birsey bulamaz...

 
Ilginc,
insan 10 dk zikir edecek olsa bu zamani cok bulur ama bir film veya mac olsa bir bucuk saatlik zaman onun icin hemen geciverir...


Ilginc,
bir futbol macinin uzamasi insanin hosuna gider ama Cuma namazinda hutbenin birkac dk uzamasi hic de hosuna gitmez...



Ilginc,
nsan duydugu dedikoduya hemen inanir ve kabullenir ama kesin dogru oldugunu bildigi birseyi inat ederek hemen kabullenmez. ..


Ilginc,
insan camide bir saat ibadet ederek vakit gecirecek olsa onun icin zaman gecmek bilmez ama televizyona bakarken zaman onun icin cabucak gecer...


Ilginc,
insan namaz kilarken,ibadet esnasinda dunyevi konulari dusunmeyi sever ama normalde Islamiyet'i dusunmekten kacinir...


Ilginc,
insana bir sureyi veya surenin anlamini okumak zor gelir ama bir romani okumak onun icin kolaydir...


Ilginc,
insan konserde ilk siralarda olmak icin caba sarfeder ama camide ilk siralarda olmak icin caba sarfetmez.


Ilginc,
Aksine namazin sonunda hemen cikip gideyim diye son siralarda olmak ister


Ilginc,
bir ayet ya da hadis ezberlemek insanin zoruna gider ama muzik listesi top 10'da olan sarkilarin hepsini ezbere bilir...


Ilginc,
insan ajandasinda bir dini toplanti icin zaman bulamaz ama dunyalik isler icin cok zaman bulur


Ilginc,
insan Islami konulari dinlemeyi ve anlatmayi zor bulur ama dedikodulari dinlemeyi ve anlatmayi cok sever


Ilginc,
insan CENNET'e gitmeyi ister ama hicbir sey yapmadan...


Ilginc,
insan hergun birilerinin olum haberini alir, ama yine de kendisinin de birgun olecegini dusunmez...


Ilginc,
insan hergun birgun curuyecek vucudunu daha formda tutmak icin yediklerine dikkat eder, cildine bakim yaptirir ama asla curumeyen ruhu ve kurtulusu icin hic dikkat etmez...
 
 
Ilginc,
insan hergun sacma sapan seyleri etrafina gonderir ama bunun gibi dusundurucu postalari paylasmaz... 


Windows Live tüm arkadaşlarınızla tek bir yerden iletişim kurmanıza yardımcı olur.

Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası

Windows Live™ ile e-posta kutunuzdaki işlevlerin çok ötesine geçin. Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın.

Live.com'u deneyin - hızlı ve kişiselleştirilmiş giriş sayfanızla istediğiniz her şey tek bir yerde. tek bir yerde.

Teker teker mi, yoksa hepsi birden mi? Arkadaşlarınızla ilgili güncel bilgileri tek bir yerden edinin.

Windows Live ile fotoğraflarınızı organize edebilir, düzenleyebilir ve paylaşabilirsiniz.

Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası

Windows Live™ Photos ile fotoğraflarınızı kolayca paylaşımı. Sürükle bırak

Windows Live tüm arkadaşlarınızla tek bir yerden iletişim kurmanıza yardımcı olur.

Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası

[anadoluhaber:35415] GÜNÜN SÖZÜ

Posted: 26 Sep 2009 06:09 AM PDT

 

 


GÜNÜN SÖZÜ  

Nefsinin arzularına tâbi olan, Allahü teâlânın nasıl kul olur? Ey insan! Kime tâbi isen onun kulu olursun. 

 
 
  
 

                                            Abdullah-ı Dehlevi (ra)

 

 

 

 

 

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[anadoluhaber:35417] 232.HAFTA BAŞÖRTÜSÜNE ÖZÜRLÜK EYLEMİ

Posted: 26 Sep 2009 04:00 AM PDT

232.HAFTASINA GİREN BAŞÖRTÜYE ÖZGÜRLÜK EYLEMİNDE BU HAFTA TARAF GAZETESİ YAZARI SEVAN NİŞANYAN’IN KÖŞESİNDE MÜSLÜMANLARI VE İSLAM DİNİNİ AŞAĞILAYICI VE ÇİRKİNCE KALEME ALDIĞI YAZILAR PROTESTO EDİLDİ.AYRICA KUR-AN KURLARINA GETİRİLEN YAŞ SINIRLAMASININ DA HAKSIZLIĞI KONUSU VURGULANDI.BASIN METNİNİN TAMAMI AŞAĞIDADIR;

 

 

 

232. haftasına giren “Başörtüsüne Özgürlük” eyleminden bulundukları mekanlarda ve ait oldukları zamanda, özelde başörtüsü yasağına genelde yer yüzünde varlığını gösteren bütün zalimlere ve zalimliklere karşı göğüs geren tüm gönüldaşlarımızı selamlıyoruz.

Bizler fert olarak, varlığımızı gösterdiğimiz yaşam alanları içerisinde kronikleşmiş bir takım akıl dışı uygulamaları, değişen ve dönüşen zaman içerisinde mantıken aynı köke dayanan, ancak yeni yüz ve şekilller ile kendisini gösteren  baskı ve uygulamaları tespit ve teşhir ederek, bunların karşısında durduk.

Yeni bir eğitim-öğretim yılının başladığı şu günlerde, okul kapılarında inancından soyutlanıp tek tipleştirilmiş insan modelleri olarak eğitim alan kardeşlerimizle birlikte  çocuklarımız “8 yıllık kesintisiz eğitim” adıyla mevcut sistemin öngördüğü şekilde dini ve  ilmi eğitim alabilmektedir. 8 yıllık eğitim ve öğretim süresi boyunca çocuklarımız Kur’an eğitimi açısından hakim zihniyetin baskısı ve kontrolü altında tutulmaya çalışılmaktadır. 28 Şubat kalıntısı bu tek tipçi, dayatmacı, hastalıklı  zihniyet bize tarihin karanlık sayfaları ile örtüşen örnekler sunuyor. Varlığını baskı ve dayatmadan aldığı güçle pekiştiren  uygulamaların tarihte nasıl ve ne şekilde son bulduğunu, etkisini  nasıl yitirdiğini bildiğimiz gibi, bin yıl sürecek denilen 28 Şubat’ın etkisinin de dağılışına şahit oluyoruz. Ne var ki, baskıya dayanan, bu yolla toplumu şekillendirmeye çalışan zihniyetin tevarüs edip geldiğinin, bu zihniyete mensup insanların aynı sözlerin ve fiillerin sahipleri olduklarının da bilincindeyiz. Bugün dahi yasama, yürütme ve yargı alanında benzer uygulamalara şahit oluyoruz. Çocuklarımıza dayatılan  8 yıllık zorunlu eğitimin, dini ilimleri öğrenmeye getirilen yasakların ortaçağ Avrupası’nın karanlık mahzenlerinden fırlamış bir uygulama olduğunu kim inkar edebilir? Bizler  Devlet eli ile “ bir dini eğitim” talebinde bulunmamışken bize dayatılan bu tarz bir eğitimin adil ve insani olduğunu kim söyleyebilir? Laik bir devlet yapısı içinde vatandaşların zorunlu dini eğitim almalarının sisteme aykırılığı ortadayken, bunun tek tipleştirilmesi, farklı inanç ve mezhep gruplarına dayatılması nasıl makul kabul edilebilir? Mevcut sistem içinde devlet tüm inanç ve mezheplerin din eğitiminden elini çekmeli ve Sünni Müslümanları da dini eğitim açısından serbest bırakmalıdır. Çocuklar üzerindeki velayet hakkının devlete değil anne-babalara ait olduğu, çocukların dini eğitiminin anne-babanın rızasına ve isteğine bağlı olabileceği, dini eğitimin başlama yaşı ve süresinin devlet tarafından belirlenmeye çalışılmasının anne, baba ve çocuğun temel haklarına açık bir müdahale teşkil ettiği unutulmamalıdır. Size şunu söylüyoruz: Bırakın tüm inanç ve mezhepler kendisinden sonrakileri nasıl istiyorlarsa öyle yetiştirsinler.

Bir sözümüzde farklı din, inanç ve hayat görüşüne sahip insanlar arasında başkasının kutsalına saldırmayı ifade özgürlüğü gibi algılayan ve bunun üzerinden içindeki garezi açığa çıkaranlara olsun. Taraf gazetesindeki köşesinde yayımlanan “Sansür” başlıklı yazısıyla Müslümanlara yönelik garezini faş eden Sevan Nişanyan, bu yazının devamındaki “Feriştah” başlıklı yazısı ile de Allah’a, kitaplarına, peygamberlerine, meleklerine ve başta İslam olmak üzere tüm ilahi dinlerin inananlarına küfretmeye devam etmiştir. Bu yazıları ile Nişanyan’ın fikrini değil, şahsen kendisini ifade eden, necasete tekabül edebilecek kelimelerle tecessüm edecek ruh halini ortaya koyduğunu düşünüyoruz. Bu şahsın gayri insani his ve davranışları eşinin beyanları ile ortaya çıkan olayda da görülmüştü. Kadın hakları savunucularının olaya tepkisini “jest” olarak yorumlayan Nişanyan’ın gayri insani duygularının zaman zaman depreştiğini görüyoruz..

Statüko karşıtı, hak ve özgürlüklere saygılı olmaya çalışan ve bu çerçevede yazar kadrosu oluşturduğunu söyleyen Taraf gazetesini de Sevan Nişanyan’ın küstahça tutumuna verdiği dolaylı destek sebebiyle kınıyor, kendilerini ilkeleri ve ilişkileri açısından gözden geçirmeye davet ediyoruz. Hak ve özgürlüklerin dini, dili, ırkı, cinsiyeti olmadığı gibi, hakaretin de  dini, dili ırkı, mezhebi cinsiyeti yoktur! İfade hürriyeti ile hakaretin ayrımına varamayanların da yasalar önünde hesaba çekileceklerini  ilan ediyoruz.

Geldiğiniz için hepinize teşekkür ediyoruz!

Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu Adına MAZLUMDER Kocaeli Şube Yöneticilerinden Sezer Çorman



--
Başörtüsü eylemlerini  için; http://www.mazlumderkocaeli.org/

Kocaeli sivil anayasa platformunu için; http://sivilanayasaplatformu.org/

Kocaeli haber için; http://www.yukselenkocaeli.com/tr/

BU MAİLİ ALMAK İSTEMİYORSANIZ lütfen mail adresimize bildiriniz.
BU MAİLİ ALMAK İSTEMİYORUM, başlığıyla bildiriniz.

MAZLUMDER KOCAELİ ŞUBESİ
Tepecik Mah. Yavuz Sok. Afyonoğlu Kardeşler İş Hanı Kat: 4
e-mail: mazlumderkocaeli@gmail.com
Tel: 0262 322 16 29




--

 ---------------------------------------------------------
"HAKİKATİN HATIRI ,DOSTUN HATIRINDAN ÜSTÜNDÜR"
(HZ ALİ ra.)

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[anadoluhaber:35416]

Posted: 26 Sep 2009 02:12 AM PDT

 ( malesef haberin doğruluğu kanıtlanmıştır )
SONUNA KADAR LÜTFEN OKUYUN VE OKUTUN



GAZETECI VEDAT YENERER'IN YAZISI.....
Petrol yoksa çıkartma ruhsatı neden vermiyorsunuz?
Değerli okurlar, geçenlerde Türkiye-Suriye sınırında uydu verilerine göre petrol denizi olduğu iddiasını yazmıştım. Yazı  sonrasında Silopi de madencilik yapan Beşir Yılmaz aradı. Yazacaklarımı lütfen iyi okuyun!...
Beşir Yılmaz telefonda. 'Vedat bey, gelin Silopi' de Cudi eteklerine sizi götüreyim de petrolü kendi gözünüzle görün!..'diyerek feryat ediyordu.
'Nasıl yani!..' diye sorduğumda anlatmaya başladı..
'Biz aileden madenciyiz.Irak sınırında yaklaşık 300 km ya da bir başka deyişle yaklaşık 150 milyon ton asfaltit madeni buldum.. Bu  madeni bir süre resmi olarak işlettikten sonra devlet 1978 yılında kamulaştırıyoruz' diyerek el koydu. Rezervin de 50 milyon ton olduğu iddia edildi. Madem asfaltit rezervi az, neden el koyuyorsunuz. Dünyanın neresine giderseniz  gidin asfaltit maddesi bulunan her yerin altında petrol vardır.  Silopi'nin altı da petrol deniz idir. Yaz aylarında etraftaki  ocaklardan resmen petrol akar ve Hezil çayına karışır. Gelin görün!  Sadece petrol değil, burada çok zengin uranyum Ve nikel madeni de
var'
- Nereden biliyorsunuz? 'Türkiye'deki analizlere güvenmediğim için  madenin her tarafından örnekler alarak Almanya'ya bizzat götürdüm  ve analiz yaptırdım. Raporları gönderdim size ( Sonuçlar elimde Yatağan ve Tunçbilek'e göre iki misli rakamlar var) dünyanın en önemli uranyum madenlerinden birisi buradadır ve aktif  haldedir..'
Beşir Yılmaz'ın anlatacak o kadar çok şeyi var ki makineli tüfek  gibi art arda sıralıyor.
Ben de zaman zaman araya girip soru soruyorum.
-Petrol olduğunu nereden biliyorsunuz?
'Bu bölgede İngilizler 1967-87de petrol aramışlar. Açılan  kuyulardan gökyüzüne doğru 100 metre kadar petrol fışkırmış.  Ardından kapatmışlar ve betonlamışlar. Benim madenimin yanında da  bu kuyudan var ve vanasını gelin birlikte açalım eğer beton ve cıva  basıp tıkamadılarsa bakalım ne kadar petrol fışkıracak. Dönemin  köylüleri arasında hâlâ yaşayan görgü tanıkları var ve petrolün 100  metre kadar fışkırdığını görenler var.
'Beşir Yılmaz konuştukça pür dikkat dinlemeye devam ediyorum..'
Vedat Bey, asfaltit maddesi olan her yerde petrol vardır. Eğer  petrol yoksa bana neden petrol çıkartma ruhsatı vermiyorlar? Musul  ve Kerkük' ün rakımı 80-100 metre civarındadır. Cudi Dağı'ndaki  petrolümüz resmen Irak'a doğru akıyor ve başta İngilizler ve ABD bunu biliyor..'  Beşir Yılmaz bugünlerde Silopi' ye bile zor gider hale gelmiş.
Devlet kamulaştırılacak diye el koyduğu  madeni şimdi Turgay Ciner 'in sahibi olduğu
Park Holding'e devretmiş. Durum böyle olunca, Yılmaz da dava üstüne  dava açmış ve yürütmeyi durdurma kararı aldırmış. Eğer tekrar el   konulursa AIHM' YE başvuracakmış.
Kısacası madeninin peşini bırakmıyor ama artık bölgedeki aşiret  ağaları da onun peşini bırakmaz hale getirilmiş..Bütün dava tutanakları elimde okudukça dehşete kapılıyorum. Şimdi  sıkı durun...
Beşir Yılmaz Başbakan Tayyib Erdoğan' a bu durum üzerine başvurmuş   ve  dilekçe vermiş dilekçede aynen şöyle yazıyor..
'Bürokrasi ve çeteler milletin hak ve hukukunu aramaktan  bezdirmiştir. Televizyonda ve basındaki konuşmalarınızda 'hortumcu  çetelerin ve bürokrasinin üstüne gidilecektir diyorsunuz'. Millet  buna çok seviniyor. 25 yıldır gasp edilen madenimiz çete ve bürokratların, anayasa, kanunlar ve insan hakları hiçe sayılarak  ihale yolu ile peşkeş çekiliyor. Allah'a ve sizin yüksek  adaletinize sığınıyorum.' Beşir Yılmaz devlet tarafından el konulan mallarını ve bunun karşılığında devletin verdiği parayı yazıya  eklemiş..
1- 35 km yol yaptım.
2- 500 bin ton hazır çıkarılmış kömürüm var.
3- 3,5 milyon metreküp hafriyat yapılmış.
4- Mazot tankları.
5- Dinamit ambarı.
6- Kantar ve kantar binası.
Resmi olarak bana ait olan ve vergisini ödediği madenimde Bugüne  kadar yaptığım işler ve halen bulunan demirbaş ve çıkarılmış maden  içinde 5.800.800 TL. (Buna resmen gasp ve devlet terörü denir!)
Beşir Yılmaz Başbakan Erdoğan'a yazdığı dilekçede devam ediyor.
'Bu para halen bankada duruyor. Buna rağmen Türkiye Kömür  İşletmeleri ihaleyi adamlarına ve hortumculara peşkeş çekiyor'
Beşir Yılmaz' ın bu başvurusuna Başbakan Erdoğan bugüne kadar cevap  vermemiş.
Beşir Yılmaz'dan al ve ABD bağlantılı şirketlere ver. Uranyum  konusu da bir başka skandal. Güneydoğu resmen petrol deniz i  üzerinde ve Türkiye ABD Firmalarının peşinde 'bize petrol bul' diye  yalvarıyor... İddialar devam ediyor:6 mühendisin kafaları kesildi.
TPIK diye Türkiye Petrolleri'nin kurduğu bir kurum yurt dışına  petrol arama işlerine giriyor ve bugüne kadar milyar dolar zarar  ediyor.
Beşir Yılmaz diyor ki: 'Kimin hain kimin işbirlikçi olduğunu   anlamak çok kolay!
Eğer bölgede petrol yok ise neden bana petrol çıkartma ruhsatı  verilmiyor. Ruhsat verin 800 metreden petrolü çıkartmazsam ben bu   ülkeyi terk ederim. MTA yıllar önce sondaj yaptı 480 metrede su   bulundu ve ardından delici aletin ucu kırıldığı için sondaja son verildi. Herkes bilir sudan sonra petrol gelir. Biz yerli teknoloji   ile 1200 metreye kadar sondaj yapabiliriz kimseye ihtiyacımız yok.  İzni versinler siz görün petrol nasıl   fışkıracak.
' Bu görüşmemizden bir gün sonra Beşir Yılmaz tekrar aradı ve  Soma'da görevli bir mühendis ile görüşmemi isteyerek telefon  numarasını verdi. Adını burada yazmak istemiyor. Mühendis ile   görüşmemde daha da çarpıcı gerçekler çıktı ortaya.
Altı ay kadar önce Cudi dağları eteklerinde bulanan 6 insan   iskeletinin ne olduğunu bilip bilmediğimi sordu. Ben de    'bilmiyorum' dedim. Mühendis ekledi
'Bu iskeletler 18 Yıl önce Cudi Dağı'nda kaybolan 6 Türk petrol   mühendisinin iskeletleri. Kafaları kesilerek öldürülmüş..' Dondum  kaldım. Ne diyeyim.Kendisi de mühendis olduğu için yalan  söylemiyordur diye düşündüm..Ardından devam etti..
'Vedat Bey Türkiye maden bakımından dünyanın en zengin ülkesi. Siz  Ödemiş yakınlarındaki Bozdağ'ın dünyanın en büyük altın rezervi  olan dağlarından biri olduğunu
biliyor musunuz? Ama bu madenleri kimse çıkaramaz. Hatta bu konunun  üzerine giden
gazeteciler öldürüldü. Uğur Mumcu ve Çetin Emeç'in öldürülmeden  kısa bir süre önce bu madenler üzerine gittiğini biliyorsunuz her  halde...' İlgiyle dinledim. O kadar çarpıcı şeyler anlattı ki, yazmaya sayfalar yetmez. İddiaların hepsinin  belgeli olduğunu söyleyen bu mühendis, gazete ve televizyon  kanallarında hiçbir gazetecinin bu yönde bir haber yapamadığını ve   milletin resmen uyutulduğunu örneklerle anlattı. Beşir Yılmaz'a son
sözüm ' Bana anlattıklarınızı Genelkurmay''a anlatınız mı?' oldu.  Aldığım cevap da aynen şöyle.
' Vedat Bey her şeyi belgeleriyle birlikte bir kaç kez askeri  büyüklerimize anlattım ama bugüne kadar bir arpa boyu ilerleme  kaydedemedik!'.  Ne diyeyim, bu milleti korumaya yemin etmiş  olanlar utansın!.. Son sözüm: 'AB ve ABD, PKK''yı boşu boşuna  özellikle bu bölgede  güçlendirip milletin başına bela etmedi. Bölgeye gelecek barış  ortamı Türkiye''yi   ekonomik olarak uçuracak gelişmelere gebedir!..'
İlgili olacağını düşündüğünüz herkese yollayın...önemli!!


Teker teker mi, yoksa hepsi birden mi? Arkadaşlarınızla ilgili güncel bilgileri tek bir yerden edinin.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[anadoluhaber:35413] AXA SIGORTA GRUBU ERMENILERE SOYKIRIM TAZMINATI ODEMEYI VADEDIYOR,AXA OYAK SIGORTALILARIN BILGISINE..

Posted: 26 Sep 2009 02:00 AM PDT



AXA SIGORTA GRUBU ERMENILERE SOYKIRIM TAZMINATI ODEMEYI VADEDIYOR,AXA OYAK SIGORTALILARIN BILGISINE..
Geçtiğimiz günlerde dünyanın dört bir yanında 'sözde ermeni soykırımı' ile ilgili onlarca panel-konferans düzenlenmiş. *Bunların ana sponsorları kim biliyor musunuz? HSBC ve British Airways.. * Bizim ülkemizde bizden elde ettikleri para ile bize karsı sözde ermeni soykırımını destekleyen bu kuruluşlarla olan ilişkilerinizi gözden geçirmeye davet ediyorum. Saygılar.
 
 *VARSA HSBC HESAPLARINIZI KAPATIN VE ADVANTAGE KARTLARINIZI IPTAL EDIN…
 
 YA DA EN AZINDAN BU MAILI FORWARDLAYARAK TEPKINIZI GOSTEREBILIRSINIZ.
 EGE UNIVERSITESI HASTANEDEKI BUTUN DOKTORLARIN HSBC KREDI KARTLARINI VE HESAPLARINI KAPATTIRDIKLARINI GORUNCE BANKANIN GENEL MUDURLUGU OLAYA EL KOYDU. AMA KIMSE VAZGECMEYINCE ADAMLAR TUTUSTU. BIR SURU FAKSLAR FALAN OZUR YAZILARI. AMA BU SADECE BU HASTANE ILE SINIRLI KALMAMALI. ULKEMIZDE BIR SURU YATIRIM YAPIYORLAR, BIZIMLE IYI GECINMEK ISTIYORLARSA BIR TERCIH YAPSINLAR. ERMENILER MI, TURKIYE MI? BENCE, HIC DUSUNMEYIN KARTLARINIZI IPTAL ETTIRIN. AMA EN ONEMLISI BU OLAY SEBEBIYLE OLDUGUNU BELIRTIN,  LUTFEN... !!!
 AYRICA FORTIS BANK'IN DA PKK'YA MAYIN SAGLAYAN KURULUSLA KARDES SIRKET OLDUGUNU DA UNUTMAYALIM..
ARKADAŞLAR !!! MİLLETİNİ SEVEN BUNU DİKKATE ALSIN
Son yurtdışı seyahatimde Londra Trafalgar Square'de bir imza
kampanyası yapan bir
grubun ne ile alakalı olarak imza kampanyası
düzenlediklerini merak ederek yanlarına yaklaştım ve başlangıçta
gördüklerime şaşırmadım. Çifte standartlığı ve her firsatta ifade eden
bu avrupa ülkesinde üç beş eşkiya PKK KADEK adına imza topluyorlardı.
Niyetleri teröristbaşının özgürlüğünü kazanmasıymış... Daha önce ifade
ettiğim gibi bu şaşırtıcı değil ama imza kampanyasının büyük
sponsorlarından birinin ülkemizde de faaliyet gösteren ''SEVEN-ELEVEN''
firması olduğunu görünce afalladım.
Türkiye'ye döndüğümde
gördüğüm bir detay ile şaşkınlığım bir kat daha arttı. Seven Eleven
mağazalarının tabelalarındaki renkler tamamı ile PKK bayrağındaki renkler
yani adeta PKK-KADEK bayrağı ve de çalışanlarınının tiplerini de gözlemleyin...
Ülkemizi seviyor isek bu mağazalardan alış veriş etmeyelim, edenlere
de bu durumu iletelim. Bu mesaj ne kadar çok kişiye
ulaşır ise ülkemiz adına o kadar yararlı olacaktır.
 
NOT :millete
şu kadar kişiye yollarsanız şu dileginiz gerçekleşeçek
 
 
tarzı şeyler yollayacağınıza bunları
yollayın. bize bunlar lazım, oturup
dilemekle olmaz.




Windows Live tüm arkadaşlarınızla tek bir yerden iletişim kurmanıza yardımcı olur.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.