26 Kasım 2009

[anadoluhaber:36275] ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

Link to ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

[anadoluhaber:36248] 25-26.Kasım.2009 Kafkasya Bölgesi Haber Özetleri

Posted: 26 Nov 2009 01:38 AM PST

"Muvahhidun el-Rus" Cemaatinin Açıklaması

Shamilonline'nin, İmarat Kavkaz Mücahidlerinin haber kaynaklarından aldığı verilere göre, Rusya Müslümanları adına "Muvahhidun al-Rus" gurubu "Sayano-Şuşenskaya Hidro Elektrik Santrali" patlamasını üstlendi

 
haberin devamı... www.shamilonline.org
****
 
 
KBK Baksan Bölgesinde Başları Gövdeden Kesilmiş Mürted Polis Cesetleri Bulundu

Shamilonline'nin İmarat Kavkaz KBK (Kabardey-Balkar-Karaçay) sektörü haber kaynaklarından aldığı verilere göre, Kabardey-Balkar Baksan yerleşim birimi eteklerinde, 24.Kasım günü bir araç içinde, mürted güvenlik polisinin cesedi, kafası gövdeden kesilmiş halde bulundu

 

 
haberin devamı... www.shamilonline.org
****
 
İnguşetya, Sunzhen Bölgesindeki Çatışmalarda 3 Mücahid Şehid (İnsh'Allah) Oldu.
Shamilonline'nin İmarat Kavkaz İnguşetya sektörü haber kaynaklarında aldığı habere göre, geçtiğimiz gün, İnguşetya'nın Sunzhen bölgesi, Datyh köyü civarında yerel işbirlikçi, mürted güvenlik timleriyle Mücahidlerin girdiği silahlı çatışmada 3 Mücahidin şehid (insh'Allah) olduğu, İmarat Kavkaz İguşetya sektörü tarafından teyid edildi.
 
haberin devamı... www.shamilonline.org
****
 
 
İnguşetya, Nazran'a bağlı Nasir-Kortovskogo Mürted Belediye Başkanı Öldürüldü
Shamilonline'nin İmarat Kavkaz İnguşetya sektörü haber kaynaklarından aldığı verilere göre, 23.Kasım pazartesi günün İnguşetya’nın Nazran kenti, Nasir-Kortovskogo kasabasının yerel işbirlikçi kukla Belediye Başkanı Alikhan Buzurtanov öldürüldü.

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

Dağıstan Cemaati’nden İhvan ve Tahrir’e Manifesto

Bozguncular arasındaki “İhvan”, cihadı durdurmayı ve dünyalıkları yemeyi öneriyor. Dağıstan’daki yahut Filistin’deki farklı eylemler için net bir önerileri yok; bu yüzden sonu gelmez bir “nefis disiplini” uyguluyorlar ki onların konseptinde bu daha çok “nefsi paslandırmadır”.

 

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

 

 

 

 

 


[anadoluhaber:36239] İyi Bayramlar

Posted: 26 Nov 2009 01:34 AM PST

Bayramınızı en içten dileklerimle kutlar,

 

Sağlıklı, huzurlu ve neşe dolu bayramlar diliyorum

 

 

 

  Habibe Sobacı

 

 

 

 

 

 

Not ve Bir Rica : Bayramları tatilde değil, benim gibi her zaman büyüklerle küçüklerle bayramlaşarak geçiriyorsanız, 

                         Bir parça boş zamanınız olacaksa

                         Ve matematiğe de ilginiz varsa

                         http://oglumicinmatematik.blogspot.com/ soruları inceler misiniz...Eksiğim var mı? daha kısa yolları var mı? Bu konuda yardıma ihtiyacım var çünkü  


[anadoluhaber:36221] UTANSIN_NECİP FAZIL KISAKÜREK_1964

Posted: 25 Nov 2009 09:41 AM PST

UTANSIN
Tohum saç, bitmezse toprak utansın!

Hedefe varmayan mızrak utansın!

Hey gidi küheylân, koşmana bak sen!

Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!

Eski çınar şimdi Noel ağacı;

Dallarda iğreti yaprak utansın!

Ustada kalırsa bu öksüz yapı,

Onu sürdürmeyen çırak utansın!

Ölümden ilerde varış dediğin,

Geride ne varsa, bırak utansın!

Ey binbir tanede solmayan tek renk,

Bayraklaşmıyorsan bayrak utansın!

necip fazıl kısakürek_1964



Windows Live: Arkadaşlarınız size e-posta gönderdiklerinde Flickr, Twitter ve Digg güncellemelerinizi öğrenirler.

[anadoluhaber:36238] Masonlara ait bilinmeyen yeni bir yemin

Posted: 25 Nov 2009 05:35 AM PST

 

Bu yazı bana çok ilginç geldi. Mason yemini ve dışa bağımlılık zaten biliniyordu. Ama bu yemini bu şekilde mason olmayanların bildiğini pek sanmıyorum. Yazı uzun olduğundan yazının son bölümündeki yemini yazının başınada koyarak vakti az olanların kolay görmesini sağlamaya çalıştım.
 
İşte virgülüne dokunmadan o yemin:

“Biz aşağıda isimleri yazılı şovalyeler, serbest irademizle ve tam arzumuz ile kainatın ulu mimarı ve kralı balta şovalyelerinin Lübnan Prenslerinin Kolej huzurunda vaad ve taahhüd ederiz ki bu derecenin sırlarını bu derecenin altındaki dereceler masonlarına bildirmeyeceğiz ve vaad ve taahhüd ederiz ki bütün kuvvetlerimizle çalışan sınıfın kardeşlerini yükseltmeye, onların hayat şartlarını i'la etmeye ve çocuklarını terbiye ve talimin iyiliklerinden faydalanmaya çalışacağız, sa'yi tebcil ederek, faziletli ve zeki işçiyi kendimizle kanunda müsavi (eşit) sayacağız.”
Yeminin burası ilginç:
“Bu vaad ve taahhüdlerimizi tutmadığımız takdirde buzlu Lübnan dağlarında, karlar içerisinde, sefilane ölmeye razıyız. İşbu taahhüdnameyi istiklal reokajının 26 Nisan 1960 tarihli celsesinde imza eyledik. Ertuğrul Kemal Eyüpoğlu, Ali Fuat Berkman, Abdullah Atasağun, Şükrü İmre, Ali Rıza Tezel, Abdi Alkan, Mümtaz Rek, Kazım İsmail Gürkan, Ali Ratıp Dinçer, Reşit Güvengil, Nami Serdaroğlu.”
 
 
 
Yazı Boyutu:  12 14 16
 

Masonlara ait bilinmeyen yeni bir yemin

Masonların 100. yıl programına katılıp izlenimlerini yazan deprem uzmanı Prof. Dr. Ahmet Ercan'ın bir masonla konuştukları tartışma başlatacak türden. İşte Masonlara ait ve daha önce hiç bilinmeyen yeni bir yemin metni
 

Yıl, 1908… Aylardan ağustos... İkinci Meşrutiyet ilan edileli bir ay olmuş. Beyoğlu'ndaki Tokatlıyan Oteli salonlarında toplanan İstanbul ve Rumeli localarının Türk ve yabancı katılımcıları, yeniden bir millî masonluk teşkilatı oluşturmak için bir aradalar. İtalya, Fransa, Mısır ve Belçika yüksek şûraları, onlara rehberlik etmeye dünden hazır olduklarını belirttiler.

Aynı yıl Belçika'da düzenlenen Yüksek Şûralar Toplantısı'nda bizzat Belçika Yüksek Şûrası'nın teklifi ile Türkiye'de yeniden bir yüksek şûra kurulması kararı verildi. Bu vazife de Mısır Yüksek Şûrası'na tevdi edildi.

Bu emeller üzerine 3 Mart 1909'da yapılan toplantıda Türkiye Yüksek Şûrası hayata geçirildi. İttihatçılardan Talat Paşa da burada görevliydi. Türkiye Büyük Locası ise 13 Temmuz 1909'da kuruldu. Yani 1909 senesi, İstanbul'daki masonlar için oldukça hareketli bir seneydi.

100 yıl önce böyle başlamıştı masonların Türkiye'deki macerası.

2009 yılında, büyük üstatlığını Salih Evcilerli'nin yaptığı Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası bir dizi etkinlik düzenledi. PTT'nin özel pul baskılı kart hazırlayarak katıldığı 100. yıldönümünün ilk etkinliği temmuz ayındaydı ve ENKA Eşref Denizhan Açıkhava Tiyatrosu'nda bir konserle bir araya geldi mason biraderler. 25 Eylül'de, bu sefer Hilton Oteli'nde, 450 kadar mason ile eşleri ve 400'ü aşan sayıda da yabancı konuğun katıldığı bir program düzenlendi. Hem de harem selamlık. Ardından da Four Seasons'da akşam yemeği yendi. Bunları masonların kendi açıklamalarından değil, başka kaynaklardan öğreniyorduk. Mesela, mason olmamasına rağmen bu toplantılara katılan deprem uzmanı Prof. Dr. Ahmet Ercan'dan… Ercan, kendi adını taşıyan internet sitesinde ‘Masonlarla yarım gün' başlığı altında, 100. yıl toplantısındaki izlenimlerini kaleme almıştı.

Ercan'ın yazısı çok enteresan bir diyalogla sona eriyordu. Okuyoruz: “Yanımdaki bey, üst kuşak bir mason olan, İzmir'den sayın bir katılımcı. Onunla söyleşiyi kaynattık. Çok içten bir masondu. Oradaki herkes mason üstadı muhterem iken benim çağrılı olmamı bir süre algılayamadı. Türkiye'de olan 215 gözün (locanın) başkanları birkaç özrü olan dışında tümü oradaydı. Katılımcı bey bana masonluk üzerine edinmek istediğim bilgileri yetkin bir ağızla bir bir anlattı.”

Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan'ın yazısının en ilginç bölümü, İzmirli mason iş adamı ile aralarında geçen şu diyalog:

“Yeryüzünde tüm masonlar birbirleriyle dayanışma içindedirler.”

Ahmet Ercan: “Örnek?”

İran'da Ayetullahlar, Şah döneminde mason olanları astılar. Bunun hesabını er ya da geç verecekler.”

Ercan: “Şaka mı bu?”

“Yok gerçekçiyim. Tüm Amerikan başkanları masondur. Türk büyükleri de öyle... Tüm masonlar bu öcü beklerler.”

Ercan: “Bak sen!”

“Bir üstadı muhteremin isteklerini, bulunduğu gözün üyeleri kesin yerine getirir. Bu sözler bir buyruktur.”

Ercan: “Ne, her şey mi?”

“Töreye aykırı olan işler dışında her şey.”

Ercan: “Yönetim içinde de mason var mı?”

“Çok… Hem de en üst düzeylerde. Kaldı ki masonlarla çok iyi geçinir. Bunun nedenlerini de iyi bilir. O nedenle bize dokunmaz. Ancak bizim kimliklerimiz devletin elinde vardır. Bu bilgileri ellerinde tutarlar.”

Ercan: “Bu gizem niye?”

“Bunu yanıtlamak güç. Bırakın o bizde kalsın.”

Yazı, kendi adına açılmış web sayfasında idi ama yine de herhangi bir internet kazasına maruz kalmamak için önce yazının Ahmet Ercan'a ait olup olmadığını öğrenmemiz gerekiyordu. Kendisine ulaştığımızda Ercan, konsolos olan eşini temsilen davet edilip katıldığı toplantıdan kişisel izlenimlerini kaleme aldığını, yazının kendisine ait olduğunu söyledi. O toplantıda kendisini gören mason arkadaşlarının şaşırdığını ifade eden Ercan, aynı masayı paylaştığı masonun söylediklerini yorum katmadan aktardığını iddia etti.

Prof. Dr. Ercan, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın soyundan. Deprem uzmanı Ercan, Mehmet Ali Paşa'nın çocuk veya torunlarından birinin de locaya kayıtlı bulunması ve ayrıca ailesinin de masonların çokça bulunduğu Selanik'ten göçmen gelmesinden mülhem, kendisinin de mason bir aileden geldiğinin düşünüldüğünü tahmin ediyor. Pek çok kez masonluğa davet edilen Ercan, 100. yıl toplantısına katılanların gerek ilişkilerinden, gerek kendisine anlatılanlardan çok etkilenmiş. O yüzden de bu hislerini yazıya döküp halkla paylaşmak istemiş:

-100. yıl toplantısına katılanlar arasında sizi şaşırtan kimseler var mıydı?

“Onu söylemeyeyim. Çok, ne insanlar var yani. Birçoğunu da kamuoyu tanıyor.”

-Meslek grubu olarak tasnif yapsak ne söyleyebilirsiniz?

“Bizim (İstanbul) Teknik Üniversite'den dahi öğretim üyeleri vardı. Yani toplumun böyle kaymak tabakası, seçkin insanlar. Televizyonlardan vardı. Şimdi burada bazı şeyleri açıklarsam birçok şeyi karıştırmış olurum.”

İsmi bizde mahfuz İzmir doğumlu mason iş adamı ise Prof. Dr. Ahmet Ercan'la yemekte yarım saat kadar sohbet ettiğini doğruluyor; fakat yazılanların pek çoğunun doğru olmadığını söylüyor.

Masonluğunu saklamadığını, üyeliğinin eski olduğunu belirten iş adamı, masonluğun kesinlikle politika ile ilgilenmediğini iddia ettikten sonra şunları anlatıyor bize: “İran'da Ayetullahlar, Şah döneminde mason olanları astılar. Bunun hesabını er ya da geç verecekler. Ben böyle bir şey söylemedim. İran'da masonlar Ayetullah döneminde asıldı, dedim. Yani bana şöyle soru sordu. Dünyada mason olmayan ülkeler var mı? Var dedim, İran. Niye? Şah'tan sonra tamamı asıldı ve kalanı da yurt dışına kaçtı, dedim. ‘Tüm Amerikan başkanları masondur. Türk büyükleri de öyle. Tüm masonlar bu öcü beklerler.' Hayır, böyle bir laf da etmedim. Amerikan başkanlarının bir kısmı masondur dedim. Bunu söyledim. Ama bu şekilde bir cümle ile çerçevelemedim işi. ‘Yönetim içinde mason var mı?' Evet, vardır. Bu lafı söylemişimdir. Sonra ‘Tüm masonlar dayanışma içindedir.' Doğrudur. Herhangi bir şekilde söylemedim. Lafın arasında geçmiş olabilir.”

Cevap hakkı için aradığımız mason iş adamı, Ahmet Ercan'ın oraya nasıl davetli olduğunu ve nasıl geldiğini de bilmediğini vurguluyor.

Masonluk ve masonlar hala bir kapalı kutu. Bir profesör, katıldığı bir toplantıdan bu kadar etkileniyorsa gerisini siz düşünün. Onca seneye rağmen kendilerini tam manasıyla açmayı düşünmüyorlar kamuoyuna. Aslında, Türkiye'deki 90. kuruluş yıllarına denk gelen dönemde, 1998-99'da, o zamanki Büyük Üstat Sahir Talat Akev ile bir açılıma giden mason teşkilatı, özellikle son süreçteki olaylar yüzünden tekrar içine kapandı. Bilindiği gibi Loca'da ‘yolsuzluk' yapıldığı gerekçesiyle, 2003-2005 yılları arasında Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası Büyük Üstadı olan Kaya Paşakay ve iki yöneticisi ihraç edilmişti. Mahkeme süreçleri devam eden masonlar, geçen hafta da 2005 yılına ait bir ihaleyle ilgili yolsuzluk iddiası çerçevesinde mahkeme ediliyordu. Son dört Büyük Üstadlar olan Demir Savaşçın, Kaya Paşakay, Asım Akin ve Salih Evcilerli'nin yargılandığı davaya sadece şimdiki Büyük Üstat Evcilerli katıldı.

Türkiye'deki mason yapılanmasının tam da ‘açılıma' karar vermesinden bir süre sonra tekrar içine kapanmasının bu olaylarla ilgili olduğu tahmin ediliyor. Hatta kendi içlerine o kadar kapandılar ki, geçen aylarda, 100. yıl kutlamaları ile ilgili ne tür faaliyetleri olduğunu öğrenmek istediğimiz Büyük Üstat Salih Evcilerli, kendisine telefonla ulaşmamızdan rahatsız olmuş, muhabirle değil de yayın yönetmeni ile konuşmak manevrasıyla sorularımıza cevap vermeden telefonu kapattırmıştı.

Masonlar, kendilerinin yanlış bilindiğini ısrarla vurgular hep. Büyük Üstat Evcilerli de Loca'nın internet sitesinde bu durumu şöyle ifade ediyor: “Dünyada Hür Masonluk kadar eski ve önemli olup da tam ve doğru anlaşılamamış başka bir kurum yoktur. Bu, yalnız ülkemizde değil, dünyada da öyledir.” Türk halkı ve dünya milletlerinin masonları ‘tam ve doğru' anlamamasında, haklılık payı var mıdır acaba?

Şimdi aktaracağımız bir yemin metni bu kuşkuyu doğrulayacak nitelikte. Çünkü yıllardır masonlar konusunda araştırmalar yapıp kitaplar yazanlar dahi böyle bir yemini duymadıklarını söylüyor. Demek ki masonların bir kamuoyuna deklare ettikleri yemin metni bir de kendi içlerinde bağlı kaldıkları ayrı bir metin söz konusu.

İşte virgülüne dokunmadan o yemin:

“Biz aşağıda isimleri yazılı şovalyeler, serbest irademizle ve tam arzumuz ile kainatın ulu mimarı ve kralı balta şovalyelerinin Lübnan Prenslerinin Kolej huzurunda vaad ve taahhüd ederiz ki bu derecenin sırlarını bu derecenin altındaki dereceler masonlarına bildirmeyeceğiz ve vaad ve taahhüd ederiz ki bütün kuvvetlerimizle çalışan sınıfın kardeşlerini yükseltmeye, onların hayat şartlarını i'la etmeye ve çocuklarını terbiye ve talimin iyiliklerinden faydalanmaya çalışacağız, sa'yi tebcil ederek, faziletli ve zeki işçiyi kendimizle kanunda müsavi (eşit) sayacağız.”

Yeminin burası ilginç:

“Bu vaad ve taahhüdlerimizi tutmadığımız takdirde buzlu Lübnan dağlarında, karlar içerisinde, sefilane ölmeye razıyız. İşbu taahhüdnameyi istiklal reokajının 26 Nisan 1960 tarihli celsesinde imza eyledik. Ertuğrul Kemal Eyüpoğlu, Ali Fuat Berkman, Abdullah Atasağun, Şükrü İmre, Ali Rıza Tezel, Abdi Alkan, Mümtaz Rek, Kazım İsmail Gürkan, Ali Ratıp Dinçer, Reşit Güvengil, Nami Serdaroğlu.”


Belge, ‘mason yemini' üst başlığı ile 4 Mayıs 1960 tarihinde, yani 27 Mayıs Darbesi'nden 3 hafta kadar önce “İstiklal areopajının (masonlukta 19 ile 30. arasındaki felsefi localara verilen ad. C.K.) 26 Nisan 1960 tarihine rastlayan Salı günü saat 18'de in'ikad eden celsesinde ekli yemin varakasında isimleri yazılı Kralî Balta Şovalyelerinin 18 dereceden 22. dereceye terfi merasimlerinin yapılmış olduğu kardeş sevgi ve saygılarımızla arz olunur.” ön yazısı ile büyükelçi Coşkun Kırca'nın babası, Loca'da Amir Hakim olan Mehmet Ali Haşmet Kırca, Celal Öget ve Suat Arpat tarafından Türk Yüksek Şûra Riyaseti'ne sunulmuş.

Belge, ilgili toplantıda bulunan idarecileri ile aralarında o zamanlar daha Devlet Su İşleri Genel Müdürü olan Süleyman Demirel'in de bulunduğu uzun bir mason üye listesini de kapsıyor.

Masonlar ve masonluk üzerine uzun yıllar çalışmalar yapmış gazeteci-tarihçi Orhan Koloğlu ile araştırmacı Süleyman Yeşilyurt'a da sorduğumuzda, böyle bir yemin duymadıkları cevabını alıyoruz. Biraz daha araştırınca, masonlukta 33. dereceye kadar yükseltilirken her bir derecede farklı bir bağlılık yemini edildiği anlaşılıyor. Burada da belirtildiği gibi 18. dereceden 22. dereceye intisab ettirilenler Kralî Balta veya Lübnan Prensi adına yemine tabi tutuluyor. Metinde geçen Lübnan Prenslerinin Kolej huzuru tabiri de 22. derecedeki mason mabedinin adı oluyor.

Askerlerin üyeliğinin yasak olmasına rağmen bu cenahtan pek çok mensubu bulunan masonluk, kamuoyuna açılmaya bir türlü karar veremediği sürece, Büyük Üstat Salih Evcilerli gibi bundan sonraki üstadların da ‘yanlış anlaşılıyoruz' yakınmaları Türkiye'de ve dünyada bitmeyecek galiba.

Tarihçi-gazeteci Orhan Koloğlu:

Masonlar, sömürgeci mantıkla gelir ülkeye

Masonlar on yıl önceki 90. yıl kutlamalarını yaparken beni 15-20 defa konferanslara çağırdılar. O zaman sadece Abdülhamit ve Masonlar kitabım çıkmıştı. Cumhuriyet Dönemi Masonlar kitabı çıkınca, orada tabii bu iç dedikodular falan da var bir haylice. Bu iç kavgalar da başlayınca içe kapandılar, benimle de ilişkiyi kestiler.

Beni masonluğu aramaya sevk eden olay, 1890'lı yıllardaki Osmanlı basınını tararken gördüğüm haberler oldu. Müthiş şaşırdım hatta. Küçük küçük haberler. Mesela diyor ki ‘Dün Pera, Beyoğlu'ndaki bilmem ne mason locasında tören yapıldı, tören Hamidiye Marşı ile açıldı. Sultanın başyaveri geldi, 100-150 altın da bağışta bulundu.' Buna şaşırdım. Abdülhamit gibi adam… Hamidiye Marşı ile balo açılır mı? Üstüne de para veriyor. Araştırdığım zaman anladım ki adamları satın alıyor. Diyor ki ‘politika yapmayın, istediğiniz kadar balo yapın, benim marşımı söyleyin. Hiç umurumda değil.'

Bu, müthiş bir politika. Ve hakikaten etkiliyor da masonları. Ama İttihatçıların mason locasından yararlanmalarındaki asıl sebep de bu. Mason locaları tehlikeli değildir dediğin zaman İttihatçılar gitmişler Makedonya'da bir tek locayı ele geçirmişler, Makedonya Risorta'yı. Ama bir tek loca. Yani İttihatçıların on tane locası yok. Ondan sonra da asıl masonlar, İttihatçılar toplantı yapmaya başlayınca ayrılıp başka loca kuruyorlar. İttihatçılar mason yemini etmez. Onlar tabanca üzerine yemin ederler, apayrı bir hikayedir. İttihatçılar locayı Abdülhamit polisinin kontrolünden kurtulmak için kullanıyorlar. Dikkat edin localarda İttihat Terakki hakim, masonluk İttihat Terakki'ye hakim değil. Yani Abdülhamit de masonları kullanmıştır.

İngilizlerin, 1919'da İstanbul'a hakim olduklarında ilk yaptıkları iş mason locasını tamamen İttihatçılardan temizlemek olur. Kendilerine bağlı hale getirirler. Çok ayrı politik oyun var orada. Mason locasının başına eski İttihatçı Rıza Tevfik'i getiriyorlar. Rıza Tevfik, Talat ve Enver'le kavga etmiş, İttihat Terakki'den uzaklaşmış ama başlangıçta İttihatçı. Mason locasının başına getirip Doğu Locası'ndaki bütün ittihatçıları tasfiye et diyorlar ona. İngiliz politika oynuyor. Atatürk'ün 1935'te onları kapatması da bu. Orada belirgin bir belge bulamadım ama Atatürk, Şükrü Kaya'ya, Loca'nın başkanına kapattırıyor. Demek ki bir şey hissettik ki. (Adnan) Menderes masonlukla oynamıştır. Menderes nasıl oynadı? Destek almaya çalışıyor. Bu tabii sadece içeriye yönelik değil, dışarıya da yönelik.

 Bugün ise şu var. Kendi içlerindeki hırlaşmalara baktığın zaman pek fazla güçlü olduklarını zannetmiyorum. Avantacılıktan mahkemelik oldular. Özgürlüklerin elde edilmediği zamanlarda Batı'da etkindiler. Bize, yani İslam dünyasına, yani gelişen toplumlara hakikaten sömürgeci bir mantıkla gelirler. - Aksiyon


[anadoluhaber:36255] Dağın Şeyhi - Hasan Sabbah - Haşhaşiler

Posted: 24 Nov 2009 03:21 PM PST







 

Marco Polo anlatıyor...

1273 yılında İran'dan geçen ve mezhebin ge­nel karargahı olan Alamut Kale­si'ni gezen ünlü gezgin Marco Po­lo şöyIe anlatıyor:

"Onların dilinde yaşlı adama Alaaddin deniyor. O. iki dağ ara­sında bir vadide, dünyadaki her türlü meyve ile dolu, çok büyük ve güzel olan bir bahçeyi duvarla çe­virtmiş… Orada, her tarafı yaldızlı ve güzel resimlerle süslü, eşi gö­rülmemiş güzel evler ve güzel saraylar bulunuyor. İçinden şarap, süt, bal ve su akan kanallar var. Burası, her türlü müzik aleti çal­masını, çok güzel şarkı söylemesi­ni ve iyi dans etmesini bilen dün­yanın en güzel kadın ve kızlarıyla dolu... Şeyh onları, bu bahçenin cennet olduğuna inandırıyor. Bu bölgedeki insanların gözünde, bu­rası  gerçek bir cennet. Bu bahçe­ye, Haşhaşi yapmak istediği kim­seler hariç hiç kimse giremiyor. Bahçelerin girişinde, hiç kimsenin ele geçiremeyeceği kadar müstahkem bir şato var. Şeyh, hüküm­darlık sarayında, kendisinin silahlı adamı olmak isteyen 12-20 yaş arası yöre gençlerini alıkoyuyor ve onlara Muhammed, cenneti nasıl benim size söylediğim şekil­de tasvir etmiş' diyor, Onlar da şeyhe inanıyorlar. Gençleri onlu, altılı veya dörtlü gruplar halinde birbiri ardından bu bahçelere so­kuyor, Ardından onlara, içeni der­hal uyuşturacak olan bir içki içiri­yor, sonra da onları bahçesine ta­şıyor. Gençler, uyandıklarında kendilerini bahçede buluyorlar. Bulundukları yerde kendile­rini o kadar güzel bir du­rumda görüyorlar ki, haki­katen bir cennette oldukla­rını düşünüyorlar. Kadınlar ve kızlar, bütün gün onların isteklerini yerine getiriyor­lar, Öyle ki, her isteklerini elde ettikleri için oradan asla kendi rızalarıyla çıkmı­yorlar. Size söylediğim şeyh efendi, muhteşem ve büyük bir saraya kapanıp etrafın­daki basit insanları kendisi­nin büyük bir peygamber ol­duğuna inandırıyor. Haşhaşilerden birini bir yere gön­dermek İstediğinde, bahçe­dekilerden birine içki verip sarayına getirttiriyor. Adam uyandığında kendini cennetin dışında, şatoda bulunca çok üzülüyor. Şeyh onu huzura getirttiriyor ve ona nereden geldi­ğini soruyor. Adam, cennetten geldiğini ve cennetin Muham­med'in anlattığı şekilde düzenlen­miş olduğunu söylüyor. Cenneti duyan, fakat onu görmemiş olanlar oraya gitmek için büyük arzu duyuyorlar ve oraya gitmek için ölmeyi istiyorlar. Şeyh önemli biri­ni öldürtmek İstediğinde onlara, “Gidin ve filan kimseyi öldürün; döndüğünüzde sizi meleklerim va­sıtasıyla cennete göndereceğim. Eğer iş başında ölecek olursanız meleklerime sizi cennete götür­melerini emredeceğim” diyor. Onları buna inandırıyor. Adam­lar da tekrar cennete dönme ar­zusuyla, hiçbir tehlikeden korkmaksızın onun buyruğunu yerine getiriyorlar. Şeyh, bu şekilde on­lara istediği her kişiyi öldürtüyor. Hükümdarlar, duydukları aşırı korkudan dolayı onunla barış ve dostluk sürdürmek için kendisine vergi veriyorlar.”

 Batı dünyası, Hasan Sabbah'ın fedailerini haşhaş içirerek eyleme gönderdiğini, Marco Polo'nun anılarından öğrenmiştir.

 

 Hasan Sabbah ve Haşhaşiler kimlerdi?

Tarihin her döneminde siyasi ve dini gerekçelerle krallar, hüküm­darlar, prensler öldürülmüştü ama, bu eylemleri ilk kez, bir örgüt kura­rak gerçekleştiren Hasan Sabbah ve onun Haşhaşiler'iydi. Amaçları, dini olmaktan çok siyasiydi.

Haşhaşilerin kurucusu Hasan Sabbah, İran'da Kum kentinde dünyaya geldi. Kesin doğum tarahi bilinmemekle beraber 11.yy ortaları olarak tahmin edilmektedir. Emire Zerrab adlı bir daiyle dostluk kurmuş ve etkilenmiş. Daha sonra yolları ayrılır. İsmaili kitaplarla araştırmalarına devam eder. Yakalandığı ölümcül bir hastalıktan kurtulur. 1078 yılında Fatımî halifesine biat etmek için Mısır’a gider. Ülkesine 1081 yılında döndüğünde bütün İranı dolaşır.  

Hasan Sabbah, sürekli gezilere çıkıyor, hiç durmadan yer değiştiriyordu. Amacı, sa­dece taraftar kazanmak değildi; misilleme görmeksizin Sel­çuklular'la mücadele edebileceği bir yer arıyordu. Sonunda, Elburz Dağları'nın tam ortasında, dev gibi bir kayanın zirvesinde, 1.800 metreden fazla bir yüksekliğe kurul­muş Alamut Kalesi'ni seçti. Kaleyi ele geçirme niyeti anlaşılan Hasan Sabah kaleden kovulur. 1090 yılında gizlice sızdı Alamut Kalesi’ni ele geçirir.

Selçuklular kaleye iki sefer yapsalarda başarılı olamadılar.

Bu arada Sabbahçılar, adam öldürme sanatını da geliştirmişlerdi. Bu konudaki ilk büyük başarılarını da bu sıralarda kazandılar. Kur­ban olarak, düşmanları Selçuklula­r'ın güçlü veziri Nizamülmülk'ü seçmişlerdi. Ha­san Sabbah, cinayet planını titiz bir şekilde hazırladı. 1092'de Nizamülmülk öldürdü. Böylece, birçok hükümdarı, prensi, generali, veliyi ve hatta İsmaili öğretilerini kınayan ilahiyatçıları öldürecek iyi planlanmış bir terör başladı.  Haş­haşiler, sadece Hasan Sabbah'ın idaresi süresinde 50 kadar cinayet işlemişler. Bir Arap vakanüvise bakılırsa, "hiçbir kumandan veya subay, evinden korumasız olarak çıkamı­yordu. Hepsi elbisesinin altında zırh taşıyor; bizzat Vezir Ebu'l-Hasan bile zırhtan bir gömlek giyiyordu. Berkyaruk'un üst rütbeli subayları bir suikast olasılığına karşı huzara silahla çıkabilmek için Sultan'ın iz­nini almışlardı..."

Selçuklu sultanları taht kavgasındaydı. Sultan Sencer diğer kardeşlerine üstünlük sağladı. Bu arada Hasan Sabah’a Alamut Kalesi’ne seferler düzünlensede pek başarı sağlanamadı. Hasan Sabbah, Sencer'le barış yapmak istiyor, elçiler gönderiyor, ama hediyeleri reddediliyordu. So­nunda, sultanın nedimlerinden ba­zılarının yardımını sağladı. Bu nedimlerden biri, Hasan Sabbah'ın gönderdiği hançeri sarhoşluktan sı­zıp kalmış sultanın yatağının yanı­başına sapladı. Sultan, sabah uyan­dığında bu hançeri gördü, ama kimden şüpheleneceğini bilmediği için olayı gizledi. Bunun üzerine Hasan Sabbah ona mesaj gönderdi.

"Ben sultanın iyiliğini istememiş ol­saydım, o hançer yatağın yanına değil, sultanın göğsüne saplanmış olurdu..." Bunun üzerine Sencer korkuya kapıldı ve hemen Hasan Sabbah'la barış yapmaya çalıştı; onun saltanatı süresince de İsma­ilîler davalarını geliştirdiler...

Hasan Sabbah, 1124'ün Mayıs ayında hastalandı... Kendisi yerine geçecek dört kişiye görev dağıtımında bulundu; "imamın, kendi devleti­nin idaresini ele almak üzere geri döneceği zamana kadar dördünün birlikte hareket etmesi" ni emrede­rek kendi mekanına çekildi ve daha sonra onu kimse görmedi...

Hasan Sabbah ve Haşhaşileri, düşmanın gözünde, din ve topluma karşı şuç işleyen, kanlı entrikalar güden güdümlü fanatiklerdi. İsma­ilîler'in gözünde ise, imamın düş­manlarına karşı mücadele eden seç­kin bir müfrezeydiler... Zalimleri cezalandırarak imanlarının en güç­lü kanıtını gösteriyor ve böylece ebedi mutluluğu kazanıyorlardı.

 

Yeni Davet (ed-Da'vetül-cedide)...

İsmailîliğin Mısır'da sönmeye başladığı bir sırada, Hasan Sab­bah, İran'da ona yeni bir dinamizm kazandırmıştı. (1094) Fatımî halifesi el-Mustansır'­ın ölümü, İsmailîler arasında ciddi bir bölünmeye neden oldu; halife hayatta iken büyük oğlu Nizar'ı veliaht tayın etmesine rağmen, devle­tin ileri gelenleri Mustansır'ın oğlu el-Mustali'ye biat etmişti. Hasan Sabbah da, Musta'li'yi tanımayıp Nizar adına propaganda yapanlar­dan biriydi.

Böylece İsmailîler ikiye bölünmüş oldu; batı İsmailîler'i, ya­ni Mısır, Kuzey Afrika ve Suriye ta­rafındakiler Musta'li'yi. İran tarafın­dakiler ise Nizar'ı halife olarak tanı­dılar. İsmailîler'in Hasan Sabbah'la başlayan yeni propagandaları da "Yeni Davet" (ed-Da'vetü'i-cedide) adıyla tanındı.

Alamut'a yerleşen Hasan Sab­bah, mesajını bu eski İsmailîler'e ulaştırmak için adamlarını Suriye­'ye göndermişti. Amacı, kurulu si­yasi ve sosyal düzeni çökertmek ve halkı kendi inançlarına çevirmekti. Bu inançlara karşı çıkan Abbasiler ve onların koruyucuları durumun­daki Selçuklular'ı hiç sevmiyorlardı. İki yüzyıl boyunca Büyük Selçuklu­lar'ı oyalayan Haşhaşiler, bir süre­dir batıya sefer düzenleyen Moğol­lar'ın Alamut Kalesi'ni 1256'da ele geçirmesiyle ezildiler.

 

Alamut'un yıkılması ve son imamın ölümü...

Cengiz Han'dan sonra tahta ge­çen Büyük Han Möngke, oğlu Hülâgü'yu, bütün İslam ülkelerini ele geçirme­si için batıya gönderdi. Moğol askerleri (1256) Ala­mut Kalesi'ne girdiler.

Büyük Moğol Hanı Möngke, oğlu Hülâgü'ye haber göndererek, bütün mezhebin ortadan kaldırılması ve bütün unsurlarının imhasını emret­ti. Bunun üzerine, İmam'ın yakın akrabalarının bir kısmı Moğolis­tan'a gönderildi; geri kalan binler­cesi ise, sayım yapılacağı bahane­siyle bir araya toplanarak idam edildi. Böylece, 1257 yılının sonun­da, İran Dağları'nda birkaç tane Haşhaşi'den başkası kalmadı. Suri­ye'deki Haşhaşiler ise, henüz Mo­ğol etkisi dışındaydılar.

Haşhaşiler, Alamut'ta felsefe ve gizli bilimlerle ilgili büyük bir kütüphane kurmuşlardı. Hülâgü, Ata Melik Cuveynî'yi bu kütüpha­neyi gözden geçirmesi için Ala­mut'a gönderdi. Cuveyni, burada bulduğu Kuranlar, bilimsel ve ta­rihi eserleri ayırdı; gizli bilimlere, mezhebin öğretilerine ait kitapla­rı da yaktırdı.

 
 

Bu yazı Focus dergisinin Eylül/98 sayısından alınmıştır.

Derginin tamamını PDF olarak aşağıdaki linkten indirebilirsiniz.

 

 

PDF formatında
Resim olarak taranmıştır
28 Mb  
 



--
http://groups.google.com.tr/group/ayna-?hl=tr

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[anadoluhaber:36249] . Cellatlar

Posted: 24 Nov 2009 03:20 PM PST




CELLÂTLAR 

Can bedenden ayrılmadan önce hep onlar vardı:”Cellatlar”..

İnsanlık tarihi boyunca onca ülke, dil, din ve ırka mensup bir sürü insan,

benzer ya da farklı nedenlerden sonsuz yolculuğa çıkmadan önce, 

onların yüzlerini gördüler son kez…

 

 

Cellâtlar hangi ülkede hangi dinde olursa olsun her zaman “onursuz insan “ muamelesi gördüler.

Toplumdan dışlandılar, kent dışında yaşamaya zorlandılar, kamuya açık yerlere sokulmadılar.

Paraları bile tiksintiyle alındı. Bu yüzden çoğu cellât huzuru alkolde aradı.

 

Cellâtlık, tıpkı fahişelik gibi, dünyanın en eski mesleklerinden biri...

Yine fahişeler gibi, cellâtlar da toplum tarafından dışlanır; bu yüzden de hiç kimse kendiliğinden bu memuriyete talip olmazdı. Antik Yunan ve Roma’da bu iş zorla esirlere yaptırılırdı. Roma kolonilerinde ise, idamları, çarmıha germeleri Lejyonerler infaz ederdi. Roma İmparatorluğu’nun tümünde cellâtlar onursuz, hiçbir hakka sahip olmayan ve adeta dokunulmaz insanlar sayılıyordu.

 

Küçük bir çanla kente geldiğini duyurmak zorundaydı

Cellât şehir dışında oturmak, kente inmek zorunda kaldığında da elindeki küçük bir çanla geldiğini kentin “onurlu” insanlarına duyurmak zorundaydı. Çünkü, Cellât eğer bir kişiye dokunursa, o kişinin onuru zedelenirdi. Farkında olmadan küçücük bir dokunuş bile olsa...”Eğer çevrelerinde bir cellât varsa Roma vatandaşlarının çoğu ona onursuz, namussuz olduğunu hissettirirdi “diyor Romalı politikacı ve tarihçi Çiçero...

 

Bazen de cellâdın kendisi hüküm vermek zorunda kalır

Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra, Orta Avrupa devletleri de alışıla gelen idam geleneğini sürdürdü. Bunun anlamı şuydu: Katil, kurbanını nasıl öldürmüşse öyle ceza görecekti... Örneğin, iple boğmuşsa, o suçlunun asılması gerekiyordu. Ancak, bu şekilde idam, bütün infaz metotlarını içermiyordu. Durum her zaman bir tek elden infaza uygun düşmüyordu. Sonunda uygun bir ceza bulmak o kadar angarya haline geldi ki, bu kararı vermek mübaşire kalmaya başladı.

Bazen de cellâdın kendisi hüküm vermek zorunda kalır; kendi belirlediği cezayı yine kendisi yerine getirirdi. Ancak, bu kısa sürede yolundan çıktığı için sorun yaratmaya başladı; yanlış uygulamalar sonucunda itirazlar yükseliyordu. Bu nedenle "Romalı Cellât" yöntemine geri dönüldü. Artık, Latince adına uygun olarak, "Carnifex" deniliyordu cellâtlara...

 

Dikkat edilmesi gereken, onursuz, haysiyetsiz adam

Ortaçağ hukuk tarihinde cellâdın ismi, 1276'da ilk kez Augsburg'un şehir kanunlarında yer aldı. Ve hemen o eski Roma dönemindeki gibi, "dikkat edilmesi gereken", "onursuz, haysiyetsiz adam" durumuna geri döndü. Cezaları yerine getirmek, hiçbir onurlu vatandaşın üzerine almak istemediği tüm işleri tamamlamaktı. Cellât; suçluları prangaya vurur, fahişeleri gözaltında tutar, lağımların temizliğinden sorumlu olur, hayvan leşlerini götürüp gömer ve daha başka bir yığın iş yapardı. Hayvan leşleri ile ilgili işinden dolayı da kendisine, "Deri yüzen" denildiği de olurdu. Cellâdın yaptığı işlere bakıldığında, bu kişinin bir Ortaçağ kentinde onursuz insanlar sınıfına girmesine hiç de şaşırmamak gerekiyor. Tıpkı, günümüzde Hindistan'da hiçbir "kast"a ait olmayan "parya"lar gibi, o tarihlerde cellât olmak da günlük hayatın içinde onursuz olmak; medeni haklardan yoksun kalmak ve toplumdan dışlanmak anlamına geliyordu. Bu haysiyetsiz, onursuz insanlar arasında, memleket memleket dolaşan hokkabazlar, Yahudiler, inançları farklı yabancılar da vardı... Ancak, işin enteresan tarafı, bu onursuzlar sınıfına ebelerin, banyocuların, değirmencilerin, çobanların, keten dokumacılarının ve çömlekçilerin de girmesiydi. Hiçbir nedene bağlı olmaksızın bu insanlar da medeni haklardan yoksundular.

 

Rahipler bile bazen cemaate almazlardı

Yine de, tüm bu gruptan sayılan insanlar arasında en çok dikkat çekeni cellâttı. O, şehir surlarında berbat bir kulübede oturur, tuhaf kıyafetler giyer ve tıpkı eski Roma'da olduğu gibi insanları kendine karşı uyarırdı. Kilisedeki yeri, en dipte ve diğer insanlardan uzaklaydı. Rahibin sık sık kendisini cemaate almayı reddetmesine de alışıktı... 

Bir hana gittiğinde, herhangi bir kişi varlığına itiraz ederse, cellâda sadece utanmak düşerdi. Eğer, hiç kimseden bir itiraz gelmezse, diğerlerinden uzak bir köşeye tek başına çekilir; yine sadece kendi kullandığı ve başka kimsenin içmediği bira kupasıyla otururdu. Para ödeyeceği zaman, meyhaneci de, tüccar da, önce paranın üzerine üç kez istavroz çıkarır ve parayı ondan sonra alırdı. Cellât, karısının doğum sancıları tuttuğunda, doğumu yaptırmak için evine koşup gelecek bir ebe bulamazdı. Ebeler de kendileri gibi onursuz insanlar sınıfına girmesine rağmen...

Cellât ın ölüme ve çocukları

Onun ölüsünü mezarlığa taşımak için kimse bulunmazdı. Dul karısı ümitsizce koşuşturur, kocasının tabutunu taşıtmak için ayaktakımından adamlar bulmaya çalışırdı. Cellât çocuklarına da babalarına olduğu gibi davranılırdı. Yapacak başka bir iş bulamayan oğulları da, onun gibi cellât olmak zorundaydılar. Cellâdın kız çocukları da kendisini kabul edecek, "onurlu bir erkek" bulamadığından, ancak bir cellât ailesine gelin gidebilirdi. İşte, bu nedenle, aynı vazifeyi yapan çeşitli nesiller boyu Avrupa'da düzinelerle "cellât hanedanı" oluştu... Bu "onursuz hanedanlık'' nedeniyle toplum dışına itilmişlik de nesilden nesile geçiyordu.

Cellâdın çocuklarının sadece cellât ailelerinden birine mensup eş seçmesi zorunluluğu nedeniyle, cellat aileleri kısa sürede birbirleriyle hısım, akraba olmaya başladılar. Tıpkı, ülkeyi yöneten hanedanlar gibi... Örneğin; Güney Almanya ile Alsace cellât aileleri arasında, hayli sıkı bir akrabalık bağı vardı. İsviçre'de Grosholz ve Vollmar ailelerinin üyeleri de nesiller boyunca akraba oldular. Bu İsviçreli aileler tüm diğer Fransız cellât hanedanlarıyla da akrabaydı. Bu ailelerin birliktelikleri, 1930'lu yıllara kadar sürmüştü.

 

Aslında  cellât çok aranan, resmi bir görevliydi

Özellikle Ortaçağ'da ve onu izleyen yıllarda cellât, aranan resmi bir görevliydi. Çünkü en küçük yerleşim birimlerinden tutun da, en büyüklerine kadar idam kararları eksik olmuyordu. Nürnberg gibi bir şehirde, o yıllarda 1500 ile 10.000 arası kişi yaşıyordu ve bu da ortalama olarak her ay bir idam kararı demekti. Cellâdın gördüğü diğer işler de düşünülürse, neden bu kadar aranan bir memur olduğunu anlamak da kolaylaşıyor...

 

Her yerleşim biriminin kendi darağacı vardı

Kim seyahate çıksa, bu sadece bir günlük bir gezi bile olsa, gittiği her yerde pek çok darağacıyla karşılaşırdı. Bu darağaçlarına asılanlar çoğunlukla çürüyene kadar öylece bırakıldığından, etrafta çok kötü bir koku oluşurdu. Bu nedenle idam enstrümanları her zaman şehrin dışında ve eğer mümkünse bir tepenin üzerine kurulurdu, örneğin, Yüksek Alman Mahkemesi'nin en çok darağacı kurdurduğu yer Lübeck kentiydi. Lübeck, bu şöhretini bir keresinde, açık deniz korsanlarından oluşan tüm kafileyi bir arada asmasına borçluydu.

Kimi darağaçları iki katlı inşa edilirdi. Bunlar, ortalama 20 metre yüksekliğindeydi ve taştan örülü balkon zeminleri vardı. Duvarlarla desteklenen bu balkonlar birbirine bağlanıyordu. En üstteki kat, kuşkusuz her zaman en melun, en alçakça cürmü işleyenler için ayrılıyordu...

En devasa ve en çirkin darağacı ise Paris'teki "Ana darağacı"ydı. Kentin kuzeydoğusunda Montfaucon üzerinde iki katlı inşa edilen bu darağacının 16 balkon zemini vardı. Bazı zamanlar, iki düzineden fazla suçlu, onun balkonlarında rüzgârda sallanırken kargalar tarafından didiklenmişti, Yine de böyle aşın örnekler azdı. Daha çok üç bacaklı "normal" darağaçları kurulurdu.

1610 yılında Fransız Kralı IV. Henri'yi öldüren Cumhuriyetçi Ravaillac,

korkunç bir yöntemle idam edilmişti. Kol ve bacaklarından atlara çektirilmiş

daha sonra da bir cellât tarafından vücudu baltayla ikiye ayrılmıştı...

 

Adam asma yöntemleri; idam ve ayağından asma

Bir cellâdın en sık kullandığı adam asma yöntemi, genellikle Ortaçağ usulü idamdı. Darağacına, bütün hırsızlar, her türden dolandırıcılar ve diğer suçlular asılırdı. Çünkü asılmak, diğer infazlardan çok daha fazla cezalandırıcı bulunuyordu. Normal asmanın yanı sıra, cezayı arttırmanın başka bir yolu daha vardı. Ayağından asılmak! Suçlunun başı aşağıda kalır, talihsiz adam uzun süre can çekişirdi. Alman kroniklerinde yer alan bir belgeye göre, 1585'te bir adam bu şekilde tam üç gün yaşamış, karısı ve çocuğuyla konuşmuştu. Frankfurt'ta da yine ayağından asılan bir suçlu tam yedi gün hayatta kalmıştı.

İnfaz tiyatro gösterisi gibi seyirci toplardı

Her devirde ve dünyanın her yerinde cellâtların ustalığı, işini hızlı yapmasıyla paralel tutulmuştu... Ancak, kimi infaz yöntemi istenilen kadar "caydırıcı" bulunmuyordu. Örneği, kafa kesmek biçiminde yapılan infaz daha kanlı ve etkileyiciydi ama darağacına asılmak kadar cezalandırıcı sayılmıyordu. Bu nedenle suçlunun kafası infaz yerinde bırakılır ve böylece çevredeki insanların ibret alması ve tövbe etmesi amaçlanırdı. Oysa darağacına asılan suçlu çürüyene kadar indirilmiyor; bu da toplum üzerinde büyük bir korku yaratıyordu... Cellâdın kafa kestiği yer, darağacının tam tersine, şehrin ortasında yer alan meydanda bulunurdu. Üzeri bir halıyla örtülür, infaz zamanları da tıpkı trajik bir oyun gibi izlenirdi. Trampetler ve borularla marşlar çalınır; bu bedava gösteriyi izlemek için açıkgözler önceden en iyi yerleri kapmaya bakarlardı.

Kafa keserek yapılan idam

Suçlunun bu meydana getirilmesiyle başlardı, Kurban gömleğini çıkartır, yere dizlerinin üstüne çöker, cellât yamağı tarafından elleri arkadan bağlanır, ensesindeki saçları kesilir ve gözleri bir bantla örtülürdü. Geniş bir manto giymiş cellât bir kenarda durur ve hazırlıkları izlerdi. Onun yanında hemen her zaman yargıç da bulunur ve ölüm cezası hakkında konuşma yapardı. Bu idam yerinin ortasında her zaman bir kum yığını bulunurdu. Kurban buraya dizlerini dayamak zorundaydı. Cellât, onun arkasında durur, işine başlayacağı zaman mantosunu fırlatır atardı.

İnsanlar, ölüme aday kurbanı heyecanla seyreder ve cellâdın onun kafasını vücudundan ayırmasını beklerdi. Bu işi yapmak için cellâdın kuvvet kullanmasına da gerek yoktu. Bir cellât yamağı kurbanının saçlarından sımsıkı yakalar ve başını yüksekte tutmaya çalışırdı. Cellât iki eliyle kılıcını kavrar, kılıcın inmesi kısacık bir anda görülür, tek bir vuruşla hükümlünün kafası yere yuvarlattırdı. Bundan sonra, cellât kafayı eline alır ve yargıcın görmesi için kaldırırdı. Yargıç, işin doğru yapılıp yapılmadığına bakar ve onaylardı... Ancak, bütün infazlar bu kadar kolay bitmezdi. Bazen cellât tek vuruşta kurbanın kafasını gövdesinden ayıramaz, birkaç vuruş yapmak zorunda kalırdı. Böyle anlar cellât için çok tehlikeli sayılırdı. Çünkü tarihte, böyle anlarda kurbana karşı merhamete gelen halkın cellâdı linç etmeye kalktığı pek çok benzer olay vardı.

 

Cellâdın varlık nedeni günümüzde ortadan kalktı mı?

Hiç kuşkusuz hayır... Kanlı uygulamalar yapmasa da; dışlanmışlığı, toplumun dışına atılmışlığı olmasa da, ölüm cezasının uygulandığı ülkelerin hepsinde cellâtlara görev düşüyor... Ama eskiden olduğu gibi "herkesçe malum" bir adam değil artık; çoğunun başka bir mesleği var. Ya da, her infaz için ayrı bir cellât görevlendiriliyor; yani, kimsenin bu işi uzun süre sürdürmesine izin verilmiyor. Bu kişiler, kapalı kapılar ardında, genellikle duvarları yüksek bir hapishane avlusunda, birkaç görevlinin önünde "icra-i sanat" eyleyerek adaletin verdiği hükmü yerine getiriyor. Ancak, cellâtların pek azı bu ağır görevin psikolojik etkisinden kurtulabiliyor. Pek çoğu da "bir insan öldürmenin” manevi etkisini alkol ile bastırmaya çalışıyor. Ama, yine de kurtuluşları yok; onlar hep

"dünyanın en korkunç insanları" olarak hatırlanacaklar...

 

Şans getiren adam: Cellât

Ortaçağ'da cellâtlar asıl görevlerinin yanı sıra kasaplık da yaparlardı.

Cellât hikâyelerinin bir başka yönü de çok çok eski zamanlardan beri halk arasında başı vurulan kişinin kanının büyük bir şifa gücü taşıdığına inanılmasıydı... Özellikle de sara hastalığını (epilepsi) iyileştirdiğine... Bu nedenle, cellat görevini yaparken orada bulunan pek çok insan bu kandan almaya çalışırdı. Bu inanış, sadece o zamanlarda sınırlı kalmadı, çok yakın zamanlara, geçtiğimiz yüzyıla kadar devam etti.

 

İdam ve batıl inançlar: Kurbandan alınmaya çalışan parçalar;Kan, kemik, ip

1864 yılında Berlin'de iki katilin kafası vurulmuştu. Cellat yamakları, kurbanın kanına buladıkları mendilleri satmışlardı.

İdamlar hakkında halkın inançlarıyla ilgili söylenecekler arasında, idamda kullanılan ipten bir parça almak da vardı. İnsanlar bu ipin şans getireceğine; hele asılan adamın kemiğinden bir parçayı para çantasına koyunca da, bu çantadan paranın hiç eksiltmediğine inanılıyordu.

Bu tür batıl inançlar yakın zamanlara kadar devam etti. Her zaman bir kurbanın tanrısallıktan bir parça taşıdığına ve iyileştirdiğine inanıldı. Hatta hemen her konuda, "kurbandan bir parça'nın etkili olacağına da inanıldı. Sadece şifa verici olarak başlayan bu inanış, insanların şans getirici bir güç bulacaklarına inanmaya kadar gitti. Ve tabii, cellâdın kendisi en büyük şans getirici olarak görüldü. Onun, kaderin tayin edilmesinde büyük rolü olduğuna; ölümü verenin, sağlığı ve şansı da verebileceğine inanıldı...

 

Osmanlı'da cellâtlar ve cellâtlık teşkilatı...

 

Her devletin tarihinde olduğu gibi, Osmanlı İmparatorluğu tarihinde de on binlerce insan cellât pençesinde can vermişti. Kimileri yağlı bir kementin uğursuz ıslığını, kimileri de çelik satırın ürperten soğuğunu duydular son saniyelerinde... Tıpkı, sonu gelmez işkencelerle ölümü bekleyen diğerleri gibi...

Osmanlı devletinin resmi cellât örgütü, cellatbaşının yönetiminde, sayıları dönem dönem değişen kalabalık bir gruptan oluşuyordu. Hepsi de aslen çingene’ydiler. Cellatbaşı ile cellâtlar, bostancıbaşının emrindeydi. İdam hükmü bostancıbaşıya verilir; o da yerine göre, bazen bizzat nezaret ederek hükmü yerine getirirdi. Eğer öldürülecek önemli bir şahıs ise, idamda bostancıbaşı muhakkak bulunur, hükmü de cellatbaşının en çok güvendiği bir veya iki cellât infaz ederdi. Ki, bunlara da "cellat yamağı" denirdi. Sarayın en büyük subaylarından biri olan bostancıbaşının başlıca görevi, emrindeki bostancı erleriyle sarayı ve padişahın şahsını korumaktı. İstanbul'un Boğaziçi ile beraber bütün sahillerinin ve limanın güvenliği de ikinci görevleri arasındaydı. 

 

Siyasi tutuklular, yağlı kementle boğulurdu

Bazen idamdan sonra başı "şifre" denilen son derece keskin özel bir ustura ile gövdesinden ayrılırdı. Bu baş ya bir ibret taşının üstüne konur ya da sarayın şehre açılan büyük kapısının, "Bab-ı Hû-mayun"un önüne atılırdı. Sabıkalı hırsızlar, özellikle gece hırsızları, şehrin uygun görülen bir yerinde, genellikle suçun işlendiği semtte, hatta bazen girdiği evin veya dükkânın, hanın kapısına asılırdı.

 

Katiller umumiyetle işkence ile öldürülürdü

Askerlerin, yani sipahi veya yeniçerilerin başları kesilir, cesetleri ayaklarına taş bağlanarak denize atılırdı. İdam edilecek kimseler, ferman çıkıncaya kadar bostancıbaşı tarafından tutuklanır, buna da, "Bostancıbaşı hapsine verilmek" denirdi. Bostancıbaşı hapsinden sağ kurtulanlar çok azdı. Örneğin, Sadrazam Rauf Paşa, İkinci Mahmut'un, "O genç ve güzel başa kallavi pek güzel yakışıyor, kıyamam!" diyerek idam fermanını onaylamamasıyla kurtulmuştu.

 

Çengel, çarmık ve kazık...

Cellât, bazen de mahkûma gizli malını söyletmek için, infazdan önce işkence uygulardı. İşkence ile idamın üç şekli vardı: Çengel, çarmık ve kazık... Çengel, İstanbul'da Eminönü'nde idi. Kalın kalaslardan yapılmış kale burcu gibi bir şeydi. Bir adam boyundan yüksek yerine, çeşitli büyüklükte ve uzunlukta, başları yukarıya doğru kıvrık ve sivri, keskin bir tarak şeklinde bir sıra, kasap dükkânlarında olduğu gibi, çengeller konmuştu.

 

Çengel cezasına eşkıya, özellikle korsanlar çarptırılırdı

Kaptan paşalar, donanma ile Akdeniz'den dönerken esir ettikleri korsanları getirmeyi asla ihmal etmezlerdi. Bunlardan bir kısmını kadırgaların direklerine astırıp limana dehşetle girer; bir kısmını da çengele saklarlardı.

 

Çarmıh cezası da eşkıyaya ve casuslara tatbik edilirdi

Tutuklunun canı kuvvetli olup ölmezse, akşamüstüne doğru asılırdı. On yedinci asır ortasında asi Abaza Mehmet Paşa'nın İstanbul’da tutulan ajanları böyle idam edilmişlerdi.

 

Kazık da eşkıyalara ve korsanlara uygulanan cezalardandı

16. yüzyıl sonlarında, bostancıbaşılardan Ferhat Ağa, bir defaya mahsus olarak yeni bir ölüm cezası icat etti. Suçlu genç yeniçeriydi. Bir imamın nikâhlı genç karısını kandırıp kaçırmış, kadının saçlarını keserek oğlan kıyafetine sokmuş, bir zaman hiç kimseye aldırmadan yanında gezdirmişti. Üsküdar'da yakalandı, Tophane'ye götürüldü. Ferhat Ağa; çengeli, çarmıhı, kazığı az görmüştü. Delikanlıyı; çırılçıplak soydurtmuş, bilek, dirsek, diz ve ayak mafsallarını da çekiçlerle kırdırıp zavallıyı yağlı paçavralara sararak havan topunun namlusuna gülle gibi tıktırtmıştı. Sonra; topu ateşleterek suçluyu havada paramparça ettirtmişti.

 

Devlet adamlarının infazlarında kendilerine itibar edilirdi

Bir devlet adamı idama mahkûm olunca, ferman kendisine bostancıbaşı tarafından bildirilirdi. Eli, eteği öpülerek saygıda kusur edilmez, teselli yollu sözler söylenir, aptes alıp iki rekat namaz kılmasına izin verilirdi. Viyana bozgunundan sonra, Belgrat da idam edilen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, namazından sonra, "Vücudum toprağa düşsün..." diyerek kilimleri toplatmış, uzun sakalını kendi elleriyle kaldırarak cellâdın kemendini geçirmesine yardım etmiş ve ona "Sanatını incelikle yap!" demişti...

Yine 17. yüzyıl vezirlerinden Hezarpare Ahmet Paşa ise; cellâdı karşısında görünce "Vay kâfir, kahpe oğlu!" diye bağırmış, direnmiş, bir ahıra sürüklenerek götürülmüştü. Cellât, paşanın başındaki kavuğu alıp kendi başına, kendi başındaki kirli külahı da paşanın başına koyduktan sonra onu bir yumrukta çökertip boynuna yağlı kemendi geçirmişti. Ülkenin doğusuna cellât gönderilip idam edilen siyasi tutukluların başları, infazın sonrasında, yolda bozulmaması için bal doldurulmuş bir kıl torba içinde cellât tarafından İstanbul'a getirilir ve başkentte yıkandıktan sonra halka ibretle izlettirilerek gömülürdü. 

Osmanlı tarihinde en ünlü cellâtlar

17. yüzyılda Kara Ali, onun yamağı Hammal Ali ve Kara Ali'den sonra başcellât olan Süleyman'dı.

Evliya Çelebi Kara Ali'nin portresini, kendine özgü üslubuyla şöyle çiziyor:

"Bu kolun üstadı; kâmili Kara Ali'dir ki, pazılarını sıvayıp, tigi ateştabını kemerine bendedüp, sair işkence edecek aletlerini beline asıp, el ve ayak kıracak baltaları iki yanına takıştırıp, sair yamakları dahi aletleriyle kemerlerine süsleyip yalınkılıç merdane cümbüş ederek geçerler ki neuzubillah hiçbirinin çehresinde nur kalmamış zehir adamlardır!"

Eğer katline ilişkin hüküm Divan-ı Hümayun tarafından verilmişse, bunu tatbik etmek için muhzırağa, subaşı ve bazen de asesbaşı memur edilirdi.  Divanı hümayun dışında verilen idam cezalarını da subaşı gerçekleştirirdi.   Bu memurların gözcülüğü ve sorumluluğu altındaki idamları uygulamak da cellâtların göreviydi. Reaya için kan dökme yasağı bahis konusu olmadığı için boğma yoluna gidilmemiş ve asılma ile kafa kesme usulleri tercih edilmiştir.

 Kural bu olmakla beraber, bazen başka infaz şekilleri de kullanılmıştır. Reayadan İstanbul'da siyaseten katledilenlerin, aynı zamanda cesetleri de âlemi ibret için teşhir edilirdi. Cellâdın cesede verdiği durumdan, onun İslam veya gayrimüslim olup olmadığı anlaşılırdı. İslamlar sırtüstü yatırılırlar ve başları kollarının altına alınırdı. Müslüman olmayanlar ise, yüzükoyun uzatılır başları kıçlarına konurdu...

 

Cellât mezadı...

 Bir mahkûm cellâda verildi mi, giysileriyle birlikte üzerinden çıkan bütün kişisel eşyaları cellâdın olurdu. Bu eşyalar toplanır ve senede bir veya iki defa büyük bir mezat ile satılır, bedelleri cellâtlar arasında taksim edilirdi. Buna, "Cellât mezadı" denirdi. Cellât mezatlarında genellikle çok kıymetli şeyler bulunurdu ve sahipleri cellât elinde can verdiklerinden, bir uğursuzluk yorularak gerçek değerlerinden çok ucuza satılırdı. Fakat cellât mezadından bir mal satın almak da her kişinin yapabileceği bir iş değildi. Bazı devlet adamları, zenginler, cellâdın pençesi yakalarına yapışmadan üzerlerinde bulunan kıymetli kürkleri, yüzükleri, saatleri, keselerini çıkartırlar ve orada bulunanlara, "Beni anar, bir Fatiha okursunuz!" diye hediye ederlerdi.

Reşat Ekrem Koçu, tarihçi Peçevi İbrahim Efendi'den naklen, cellât mezadı ve "uğursuz eşya" kavramını şöyle anlatıyor:

"İstanbul'da Atatürk Bulvarı üzerinde, Bozdoğan Kemeri'nin hemen yanı başında Belediye Müzesi yapılmış güzel medresenin sorumlusu, 16. yüzyıl sonu saray ileri gelenlerinden Kapıağası Gazanfer Ağa'dır. Bu kişi, Padişah 3. Murat üzerindeki sonsuz etkisi ile rüşvet yolundan büyük bir servet yapmıştı. O zamanlar İstanbul'da Rüstem Ağa isminde ünlü bir saatçi ve kuyumcu vardı. Gerçekten büyük bir sanatkârdı... Gazanfer Ağa, bu şâhısa değer biçilmez elmaslarla süslü bir koyun saati (Cep saatinin daha büyüğü, koyunda muhafaza edilen saat) yaptırmıştı. Saatin mücevherini de kendisi vermişti. Kapı Ağası Gazanfer Ağa cellâda verilince, Ağa'nın ünlü, tanınmış saati koynundan çıkarak cellât eline düşmüştü. Cellâtlar, başlı başına bir servet olan bu saat için bir mezat yaptılar. Saati, cellât mezadından Tırnakçı Hasan Paşa satın almıştı. Az sonra Tırnakçı Hasan Paşa da idam olundu, saat yine cellât mezadına düştü...

Bu kez, bu güzel ve değerli saati çok düşük bir bedel karşılığında Kasım Paşa satın aldı. Bir-iki ay geçti geçmedi, Kasım Paşa da cellâda verildi. Saat onun da koynundan çıktı ve üçüncü defa cellât mezadına düştü... Bu sefer de Gazanfer Ağa'nın tuhaf, esrarengiz saatini Sadrazam Derviş Paşa satın aldı ve kardeşi Ahmet veya Mehmet Bey'e hediye etti. Ahmet veya Mehmet Bey dedim... Tarihçiler bu muhteremin ismini yazmıyorlar. Genç yaşında, yani tüysüz bir delikanlı iken sadrazamın kollamasında Eğriboz Sancak Beyliği'ne tayin edildiği için, "Civan Bey" diye lakap takılmış ve adı unutulmuştur.

Tarihçi Peçevili İbrahim Efendi, Civan Bey ile Eğriboz'da, Bey Konağı'nın deniz üstüne kurulmuş bahçesinde sohbet ediyorlarmış. Söz, saatten açılmış. İbrahim Efendi de saat meraklısı imiş. Civan Bey koynundan görkemli bir saat çıkartarak tarihçiye göstermiş. İbrahim Efendi, "Ömrümde bu kadar güzel saat görmedim!" demiş. Civan Bey de saatin hikâyesini anlatmış. Peçevili, elindeki saati hemen bırakarak "Böyle uğursuz saati insan düşmanına vermez. Paşa nasıl olmuş da size hediye etmiş?" demiş. Bu söz Civan Beyi etkilemiş. Hemen hançeriyle saatin elmaslarını çıkartmış ve bir çekiç ile de çarklarını kırarak denize atmış.

Denizin dibinde saatin parıltısı görülüyormuş. Bey ile İbrahim Efendi, bahçede oturuyorlarmış. Bir atlı gelmiş, Civan Beye görevden alındığını bildirmiş. Civan Bey şaşırmış: "Alınmamı gerektirecek herhangi bir neden yoktu. Nasıl olur anlayamadım?" demiş.

Gelen adam: "Beyim, beyim Derviş Paşa idam olundu... Sizin dahi idamınız için ferman çıkıp bostancıbaşılarla gönderildi. Sonra, sevenleriniz yardımcı oldular. İkinci bir fermanla ben gönderildim. Ve idamınıza memur olanlara yarım saat evvel yetişebildim!" cevabını vermiş... İkinci fermanı getiren bu adam, idam fermanını getirenlere, Civan Beyin uğursuz saati çekiçle kırdığı anda yetişmiş..."

Cellât mezarları

Eyüp’te Karyağdı Bayırı'nın aralarında kaderine terkedilmiş bir mezarlık cellât mezarlığı... Sanki geçmişin ağır nefreti kabirlerin üzerine çökmüş gibi... Taşlarının hemen hepsi yazısız, dört köşeli ve sevimsiz uzunlukta... Eldeki belgelerden anlaşıldığı üzere, mezarlıktaki cellât kabirlerinin taşlarının uzunluğu iki metreye yakındı. Ve Osmanlı, para karşılığı insan canına kıydığı için cellâtları umumi mezarlıklara gömmez, onlara özgü mekânlarda adeta bir ayıbı saklarcasına sonsuzluğa yollardı. Bu özel mezarlık, günümüzde neredeyse tümüyle ortadan kalkmak üzere... Eskinin cellâtlarının ebedi istirahatgahları, bunca asır isimsiz mezar taşlarının gölgesinde varlığını sürdürebilmişken, artık giderek hafriyat molozlarının altında yok oluyor...

Ünlü tarih yazarı Reşat Ekrem Koçu, cellâtların mezarlarına ilişkin bir makalesinde şöyle bir değerlendirme yapıyor:

"Bahtsız bir hırsızı, bir caniyi, ölümünden sonra mezarlığına kabul eden cemiyetimiz; resmi bir vazife de olsa, bir aylık, para ve menfaat karşılığı can uçuran cellâdın ölüsünü umumi mezarlıklara kabul etmemekle, cellâtlara ayrı bir mezarlık yapmakla, muhakkak ki asaletini göstermiştir.”

 





--
http://groups.google.com.tr/group/ayna-?hl=tr

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[anadoluhaber:36250] 14-24.Kasım.2009 Kafkasya Bölgesi Haber Özetleri

Posted: 24 Nov 2009 11:34 AM PST

Çeçenya: Shali de, Avtury ve Serzhen-Yurt Bölgelerinde Mücahid Operasyonları
Shamilonline'nin İmarat Kavkaz Çeçenya sektörü haber kaynaklarından aldığı verilere göre dün (22.Kasım Pazar) Çeçenya'nın Shali bölgesi, Avtury ve Serzhen-Yurt yerleşim birimleri yakınlarında Mücahidler ile bir grup yerel mürtedlerden oluşan güvenlik timleri arasında çatışma yaşandı.

 haberin devamı... www.shamilonline.org

****
Yeni Nesil Cihadı Seçiyor !
Yeni idealarla ve düşüncelerle kafirler insanları orta sınıf tüketici nesil yetiştirmeye çalışıyorlar. Her zaman yetiştirilecek olan nesilleri sadece Coca cola ve Pepsi arasındaki seçimde kalıyorlar. Gençleri Allahın yolundan çevirip TAGUT ve hayattaki boş harcamalara bağlamaya çalışıyorlar.
Evet aramızda öyle insanlar var ki hayatının anlamı « Fransız Manikürü, Telefonlar, Güzel elbiseler ve Arabalar» oldu maalesef.

 haberin devamı... www.shamilonline.org

****

Cemaat el-Garip'ten Adigey müslümanlarına çağrı

Kavkaz Center editörü Cemaat El-Garip adına Adigey Müslümanlarına Çağrı isimli bir mektup aldı. Kavkaz Center kısaltmaksızın mektubu aynen yayınlıyor.

Esirgeyen ve Bağışlayan Allah'ın adıyla!

Hamd âlemlerin Rabbi Allah'a aittir. Allah'ın Salât ve selamı Elçisi (sav), O'nun ailesine, ashabına ve Kıyamet Gününe kadar O'nun izleyecek olanlar üzerine olsun!

 haberin devamı... www.shamilonline.org
****
 
Yaha Osayeva: ''babamı Kadırov öldürttü''

Babası Zeytinburnu'nda uğradığı suikast sonucu öldürülen Çeçen komutan Ali Osayev'in kızı Yaha Osayeva ilk kez konuştu. İşte çarpıcı röportajın ayrıntıları...

Son bir yılda dünyanın pek çok yerinde direnişçi Çeçen komutanlar uğradıkları suikastlar sonucu öldürüldü. Londra, Katar ve Avusturya'nın başkenti Viyana, Çeçen suikastlarına tanık oldu. Geçen yıldan beri Türkiye'de de üç Çeçen komutan suikasta kurban gitti. Rus gizli servisi ile ilişkilendirilen İstanbul`daki ilk Çeçen cinayeti 18 Eylül 2008`de Başakşehir`de işlendi

 haberin devamı... www.shamilonline.org
****
 
Kadirov Neden Bir Mürteddir?

Bismillahirrahmanirrahim

Hamd, alemlerin rabbi olan Allah’a… Salat ve selam, Hz. Muhammed(s.a.s)’e, aline, ashabına ve O’nu ihsan ile takip edenlerin üzerine olsun!

Es selamu aleyküm ve rahmatullahi ve berekatühü

Son zamanlarda, bidatçı kişiler arasında-mürcie-,Lülü (Ramzan) Kafirov (Kadirov)’un durumu hakkında bazı konuşmalar ortaya çıktı. Ve mürcie, O’nun durumu hakkında ikiye ayrıldı:

 haberin devamı... www.shamilonline.org
****
Dağıstan JamaatShariat'in Bildirisi

MÜCAHİD, HAPİSHANE BATAĞI İÇİN FİRDEVS CENNETLERİNDEN VAZGEÇMEZ

Rus kafirlerin devletinde, anayasa bir fahişedir. Gücün kontrol ettiği insanlar, kendilerini havyarlı bir somun ekmeğe satan fahişelerdir. İnsanlar, artık bazı “kanunlar” ve “af”tan söz etmeye çalışıyorlar.
Kafir Krilov’un masalında geçtiği gibi; “Bizler, onların yemek istedikleri suçlularız.”

haberin devamı... www.shamilonline.org
****
 
Türkiye gözüyle Çeçenistan; başka değişle Kadırov'un Çeçenistanı..

Türkiye özellikle son birkaç yıldır Çeçenistan gerçeğinden oldukça uzaklaşmış durumda.1994-1996 yıllarında ana haber bültenlerinde ilk haber olarak verilen Çeçenistan (Çeçen mücadelesi) son yıllarda bırakın Türk haber kanallarını, reytingi en düşük tv kanallarında dahi yer almaz oldu. Bunun nedenlerini şöyle sıralamak mümkün:

 
haberin devamı... www.shamilonline.org
****
 
İsa Yamadayev ölmek istemediğini söyleyerek Medvedev'den Kadirov'un suikastçılarından kendisini korumasını istedi (Video)

Moskovsky Komsomolest gazetesi, İsa Yamadayev'in resmi Kremlin çete başı Medvedev'e yaptığı çağrısını içeren açık bir mektubu yayınladı.

Yamadayev mektubunda Kadirov'un kendisini öldürmek istediğinden bahsederek Medvedev'den yardım ve koruma talep ediyor

 

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

FSB Rusya'da Mücahidlere karşı sempati duyanları açığa çıkarmak için bir bilgi-casusluğu operasyonu başlattı

"Segodnya (Bugün)" dan bir habere göre, Rus terörist çetesi FSB (Federal Güvenlik Servisi) "Yermolov" kod isimli özel bir operasyon başlattı. Operasyonun amacı Kafkasya'da ki Cihada sempati duyan Rusları ve etnik grupların temsilcilerini ortaya çıkarmak ve bu kişilerin isimlerini Lyubyanka caddesindeki kitaba gizlice kayıt etmek.

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

Avustralya polisi Kadırov'un akladığı yarım milyon doları Kadırov'dan almak istiyor

Avustralya gazetesi Herald Sun Avustralya polisinin Kadırov'un Melbourne yarışında akladığı yarım milyon doları Kadırov'dan geri almak için planları olduğunu bildirdi. Gazete şunları yazdı:

 

 

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

İnguşetya , Nazran'da Polis Aracına Saldırı, 2 Mürted Polis Ağır Yaralı, 1 Ölü

Shamilonline'nin İmarat Kavkaz İnguşetya sektörü haber kaynaklarından aldıgı bilgilere göre dün (20.Kasım. Cuma ) öğleden sonra, yerel saat ile 15:15 sıraları Mücahidlerin mobil timi Nazran'da mürted polislerin VAZ.2110 tipi aracına bir operasyon düzenledi. İnguşetya MVD sözcsünün açıklamasına göre olayda 2 mürted trafik polisi ağır yaralandı ve kimliğin Magomed-Beşir Shauhalov olduğu açıklanan, polis müfettişi hastaneye kaldırılırken öldü.

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

Avrasya Gemisi Eylemcisi Çeçen Ölü Bulundu

Avrasya Feribotu'nu kaçıran Çeçenlerden biri olan Viskhan Abdurrahmanov Bakü'de öldürüldü. Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de bir sokakta cesedi bulunan Abdurrahmanov, (1967 doğumlu Abhaz) iki haftadır kayıptı. Abdurrahmanov'un öldürülmesi sonrası, gözler, muhalifleri için ölüm timi kurduğu iddia edilen Ramzan Kadirov'a çevrildi. Geçtiğimiz aylarda, İstanbul'daki iki Çeçen komutanın öldürülmesi sonrasında, Çeçen kaynaklar, Rusçu Çeçenistan devlet başkanı Kadirov'un altı kişilik bir tim kurduğunu ve ölüm emrini de Kadirov'un verdiğini iddia etmişti.

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

İşgalci Medya: KBK, Elbrus bölgesinde HES Sabotajı Önlendi

Shamilonline'nin İmarat Kavkaz haber kaynaklarından edindiği bilgilere göre, İşgalcilerin medya kaynakları; İmarat Kavkaz Kabardey-Balkar-Karaçay (KBK) sektörlerinde, Mücahidlerin Elbrus bölgesindeki enerji trafolarına yaptıkları sabotaj operasyonlarını önlediklerini iddia etti.

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

Dağıstan, Gubden Bölgesinde Mücahid Yakınlarının Evleri Yakılıyor

Shamilonline'nin İmarat Kavkaz haber kaynaklarından aldığı habere göre, Dağıstan'nın Gubden yerleşim bölgesinde, mücahid yakınlarının evleri yerel mürtedlerce yakılıyor. Geçtiğimiz 17 Kasım Salı günü, yakılan 2 evden biri, Amir Seyfullah'ın ailesine aitti.

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

Dağıstan;Kızılyurt Eski Miatly Köyünde Molla Abakarov Öldürüldü

Shamilonline'nin İmarat Kavkaz haber kaynaklarından edindiği bilgilere göre, Dağıstan'nın Kızılyurt eski Miatly köyünde,yerel bir camiide görevli molla İbragim Abakarov'a yerel saat ile 20:35 te evinin bahçesinde saldırı yapıldı.

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

Dağıstan, Hapishanelerde Tutuklulara Cemaatle Sabah Namazı Yasağı

Shamilonline'nin Kavkaz Knot haber sitesinden aldığı verilere göre, Dağıstan'daki  hapishanelerde tutuklu Müslümanlara cemaatle sabah namazı yasaklandı. Dağıstan Federal Ceza İdaresi, ibadetin hapishanenin iç düzeninin bozmadığı sürece yasak olmadığını açıklarken Dağıstan'da yayınlanan haftalık Chernovik (Taslak) gazetesinden Magomed Magomedov aksini söyledi.

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

Kadirov Türkiye’ye gelmek istiyor

Shamilonline'nin Türkiye'de yayın yapan site Ajanskafkas'tan aldığı habere göre, Rusya'nın işbirlikçisi mürted Kadirovsky, Türkiye’ye gelmek istiyor. sitenin verdiği haber şöyle;

Meşruiyet arayışına girişip Türkiye’den ikinci bir grubu Çeçenya’da ağırlayan Moskova güdümlü Çeçen başkan Ramzan Kadirov, Çeçenya’nın geldiği noktaya dair olumlu tablo çizen mesajlar verirken Türkiye’ye gelmek istediğini de söyledi.

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

Adigey, Maikop'taki Bir Parkta İmarat Kavkaz Destekli Sloganlar

Shamilonline'nin İmarat Kavkaz Adigey sektörü haber kaynaklarından edindiği bilgilere göre,Adigey'in Maikop kenti güney kesimindeki, ormanlık Podlesniy Parkta, İmarat Kavkaz Cihadını ve Abu Usman Doku Umarov'u destekleyen sloganlara rastlandı.

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

Çeçenistan Şehidleri Fatih'te anıldı

Çeçenistan'da 15 yıldır süren cihad esnasında şehid olan Türkiyeli mücahidler ve diğer şehidler Fatih'te düzenlenen bir programla anıldı.

Gençlik Kültür Merkezinde bir grup duyarlı Müslümanın düzenlediği geceye İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım, MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk ÜNSAL, MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı Av. Cihat Gökdemir ve AGD İstanbul eski il başkanı Dr Abdullah Sevim de katıldı.

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

Katil Kadırov'un lobisi olmayın!

Çeçenistan'ın Moskova'dan müseccel "cumhurbaşkanı" Ramazan Kadırov, Doğulu ve Batılı insan hakları örgütlerinin raporlarında sayısız cinayet, adam kaçırma ve işkence olayıyla birlikte anılıyor. Rusya'nın insan hakları savunucuları da Kadırov'un Çeçenistan'da kurduğu terör rejimine dikkat çekiyorlar.

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

Mısır’da bir İnguş kaçırıldı

Çeçen Ulusal Kurtuluş Komitesi Başkanı Ruslan Badalov; "MASHR" isimli İnguş insan hakları örgütünün Başkanı Magomed Mutsolgov; İnsan Hakları Merkezi "Memorial"in İnguşetya ofisi Başkanı Tamerlan Akiyev; İnguşetya İnsan Hakları Bürosu Başkanı Azamat Nalgiyeva; ve İnguşetya sakini Musa Mankiyev, yayınladıkları bir açıklama ile Musa Mankiyev'in 1977 doğumlu kardeşi Ibragim Mankiyev'in Mısır'da kaçırıldığını bildirdi.

 

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

'Temizlik': Son 10 gün içinde Kadırov'un emriyle 30 mürted öldürüldü

Kafkas Emirliği, Nohçiyçö (İçkerya/Çeçenistan) vilayetindeki kaynaklarına göre; son 10 gün içinde, kukla çete başı Kadırov'un emriyle, dürüstlüğünden şüphelenilen 30'dan fazla mürtedin öldürüldüğünü açıkladı. Ayrıca, Argun şehrinde, 12'ye yakın mürted tutuklandı ve bir kısmı da öldürüldü. Başka kaynakların haberine göre, Argun şehrinde 20'den fazla mürted öldürüldü. Birkaç kişi de Hosi-Yurt ve başka köylerde kurşuna dizildi.

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

Türkiye'deki STK'lar uyarıda bulundu: ''Çeçenistan'daki durum insan hayatı için tehlikeli''

TGTV, Mazlumder, Özgür-Der ve İHH tarafından 13 Kasım 2009 Perşembe günü edilen ortak basın toplantısında Çeçenya'da yaşanan insani durum düzenlemek Rakamlarla ortaya konuldu. Kremlin destekli kukla Kadırov yönetiminin davetiyle Çeçenya'ya gidecek olan bir grup Akademisyen, aktivist, yazar ve kanaat önderine de "gitmeyin" uyarısı yapıldı.

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

Maqdisi’nin Son Beyanatı:HAMAS ile Aynı Menheç Üzere Değiliz!

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd Allah’a mahsustur. Salat ve selam, Allah’ın resulü, ailesi, ashabı ve onu veli edinenler üzerine olsun…

El-Cezire kanalının, mücahid kardeş Mustafa Ebu Yezid (Allah onu korusunun) ile yaptığı röportajı izledim ve mücahid kardeşin bazı açıklamaları dikkatimi çekti. Tam olarak bu; gazeteci Ahmed Zeydan’ın şu sorusuna vermiş olduğu cevabıdır:

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

Arştı yerleşimi yakınında Mücahidlerden büyük bir operasyon

Kafkasya Emirliği Sunja Sektöründe bulunan bir haber kaynağının Kavkaz Center'a bildirdiğine göre Pazar günü sabahın erken saatlerinde Arştı köyü yakınında Mücahidler tarafından başarılı bir operasyon yapıldı.

KE Silahlı Kuvvetler Sunja Sektörü komutan yardımcısı Emir Arbi'nin bildirdiğine göre saat sabah 04:30 da bir Mücahid birimi Arştı köyü yakınında bulunan bir Rus kâfir üssüne saldırdı. Kâfir üssü güdümlü roketler, makineli silahlar ve yarı otomatik tüfeklerle vuruldu.

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

Rusya'da cephanelik depoları patlamalarla sarsıldı, onlarca ölü ve yaralı var ( Video )

Atölyelerde ne yapıldığı sorusu hakkında bilgiler net değil. Bu arada patlama cephanelik depolarının yoğun olarak bulunduğu iyi bilinen askeri kasabada meydana geldi.

Yetkililer Ulyanovsk daki askeri cephaneliğin patlamasıyla meydana gelen güçlü yangın yüzünden askeri cephaneliğe komşu bölgelerden sivil halk arasında yaklaşık 3000 kişinin tahliye edildiğini bildirdi.

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

İmarat Kavkaz; Amir İslam ve Beraberinde 8 Mücahid Şehid (İnsh'Allah) Edildi.

Shamilonline'nin İmarat Kavkaz haber kaynaklarından edindiği bilgilere göre, İmarat Kavkaz Silahlı Kuvvetler Güneybatı sektörü, 13.Kasım da Çeçenya'nın Shalazhi bölgesinde mürtedlerin yaptığı helikopterli saldırıda aralarında Amir İslam Uspahadzhiev'in de bulunduğu 9 Mücahidin Şehadetini doğruladı.

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

İşgalci Medya: Doku Umarov Şehid Edildi

Shamilonline'nin İmarat Kavkaz haber kaynaklarından edindiği bilgilere göre, Mürtedlerin yandaş medyası, Kafirov Kadirov'un, 13.Kasım (dün) Çeçenya'nın Shalazhi bölgesinde ormanlık alandaki Mücahid üslerine yapılan helikopterli operasyonlarda, İmarat Kavkaz Emiri Doku Umarov'un da Şehid edildiğini iddia etti.

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

Stavropol Bölgesinde'ki muhtemelen dünyanın en büyük gaz depolama tesisi tahrip edildi

Kafkasya Emirliği'nin Nogay stepleri Vilayetinden gelen resmi olmayan bilgilere göre, Ulyanovsk da bulunan 2 askeri tesisin eş zamanlı olarak yıkılmasından sonra, buna ilaveten Kafkasya Emirliği (bundan böyle KE olarak kullanılacak) bölgesinde bulunan bir Yeraltı Gaz Depolama Tesisi de ayrıca tahrip edildi. Bu tesisin dünyadaki en büyük tesis olduğu bildirildi.

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

İnguşetya , Nazran'da GOVD Polis Departmanına Roketli Saldırı, 3 Mürted Polis Ağır Yaralı

Shamilonline'nin İmarata Kavkaz İnguşetya sektörü haber kaynaklarından aldığı habere göre, bugün (14.Kasım) yerel saat ile 09:00 sıraları, İnguşetya Nazran bölgesinde 105 nolu GOVD Polis Departmanı binasına roketli saldırı yapıldı. Saldırıda 5 roket atışı yapıldı. İlk 3 atış GOVD Polis departmanının 2 katına isabet ederken 2 roket atışıda, binanın 2. kat seviyesine isabet etti.

haberin devamı... www.shamilonline.org

****

 
 

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[anadoluhaber:36214] Bir Güzel Yok Mu

Posted: 24 Nov 2009 10:11 AM PST


Bir Güzel Yok Mu

Bir yalnız gönülden sesleniyorum
Beni anlayacak bir güzel yok mu
Günbegün halime hisleniyorum
Beni anlayacak bir güzel yok mu

Bomboş bir hayattan hoşnut değilim
Gönlüme girecek yar arıyorum
Kalbimce doğrudan yana eğilim
Güzelden çirkine hep tarıyorum

İçimde kıpraşan zelzele midir
Bir sağa bir sola çekiliyorum
Koptuğum yerlere ekiliyorum
Bu kadar coşku bir güzele midir

Doğrulara tutkun gerçekten yana,
Gönül parıltadan gözleri olsun
Bir ulvi sevdayla bağlansın bana.
Dünyam,ahiretim imanla dolsun

Engin NAMLI 15:05 24.11.2009

bu şiir TANITIM maçlıdır...

www.antoloji.com/engin_namli
mesaj:enginnamli@hotmail.com
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

[anadoluhaber:36226] ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

Posted: 24 Nov 2009 07:09 AM PST

ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

Link to ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ

PANEL'E DAVET... GDO "GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR"..

Posted: 23 Nov 2009 10:26 AM PST

Saadet Partisi İstanbul İl Kadın Kolları Gençlik Komisyonunun tertip ettiği "Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar" (GDO) konulu panelimize sizleri davet ediyoruz.

Etkinlik                 :Panel
 
Panel Tarihi           :04 Aralık 2009 (Cuma) Saat 13:00
 
Panel Yeri             : ALİ EMİRİ EFENDİ KÜLTÜR MERKEZİ (VATAN CAD. İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ ARKASI FATİH / İSTANBUL)
 
PanelistlerSağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Genel Başkanı Kemal Özer 
 
                     Yazar Mebruke Bayram
 
                    MÜSİAD Gıda ve Tarım Sektör Kurulu Başkanı Dr.Halim Aydın


Ne ki SEVDA:Hakka sevdalanmadıktan sonra..Ne ki HAYAT: Hakkı yaşamadıktan sonra

Ne ki KAVGA: Hak yolunda olmayınca..Ne ki ÖLÜM:Şehadet vurmayınca...


اَللَّهُمَّ اِنَّكَ عَفُوٌّ كَرِيمٌ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنِّى"Allâhümme inneke afüvvün kerîmün tühibbül afve fâ'fü annî"Allah'ım sen affedicisin, affı seversin, beni affeyle

" اَللّٰهُمَّ اغْفِرْ لِي وَارْحَمْنِي وَاهْدِنِي وَارْزُقْنِي Allah'ım bana merhamet et, afiyet ver, hidayet ver, rızık ver!".


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.