Posted: 20 Jan 2010 12:52 AM PST Nurullah AYDIN 20 Ocak 2010 ILIMLI �SLAM DEMOKRAS�S�!
S�rekli g�ndem de�i�tirildi�i i�in ABD�nin T�rkiye�ye AKP iktidar� ile bi�ti�i rol pek tart���lm�yor. Oysa; bat�n�n her talebine evet diyen AKP iktidar�,i� d�nyas� ile medyas� ile sivil toplum �rg�tleriyle inan�lmaz destekle �imdilik devam ediyor. Yar�n ne olur g�rece�iz! Peki ABD nas�l bir T�rkiye �zl�yor? Il�ml� �slam demokrasili bir T�rkiye! Amerikan diplomasisinin �nemi ismi Richard Holbrooke T�rkiye�yi �l�ml� �slam demokrasisi diye nitelerken, �rnek g�sterilen di�er Il�ml� �slam demokrasisi olan Malezya'da nas�l bir rejim h�k�m s�rmektedir? Ve bu rejim bir demokrasi olarak adland�r�labilir mi? Bu sorular�n cevab�, Amerikan D��i�leri Bakanl���'n�n 2006 �nsan Haklar� Raporu'nda var. Il�ml� �slam demokrasisi Malezya hakk�nda rapordan birka� �arp�c� unsur: - �ifte hukuklulu�un h�k�m s�rd��� Malezya'da �slami mahkemeler taraf�ndan uygulanan �eriat yasalar� �o�u etnik Malay olan b�t�n M�sl�manlar i�in ba�lay�c� nitelikte. �eriat mahkemelerinin g�z�nde kad�nlar�n tan�kl��� erkeklerinkiyle e�it a��rl�kta de�il. Bir�ok sivil toplum kurulu�u, �eriat mahkemelerinin �zellikle bo�anma davalar�nda kad�nlara adil davranmad���ndan �ik�yet�i. - Malezya'n�n 1957'de ba��ms�zl���n� kazanmas�ndan bu yana �lkeyi aral�ks�z y�neten Birle�ik Malay Milli �rg�t� a��rl�kl� Ulusal Cephe koalisyonunun, serbest�e se�im kampanyas� y�r�tme, toplanma ve medyay� kullanma haklar�n� k�s�tlamas�n�n sonucunda muhalefet, iktidarla e�it �artlarda rekabet edemiyor. - Radyo ve televizyonun yaz�l� bas�na g�re daha da k�s�tland��� ve neredeyse tamam�n�n h�k�meti destekleyen haber ve yorumlar yay�mlad�klar� g�r�l�yor. Muhalefet hakk�ndaki haberler ya �ok yetersiz ya da tarafl� veriliyor. - Yaz�l� Bas�n ve Yay�n Yasas� gere�i, Malezya'daki b�t�n yerli ve yabanc� bas�n organlar�n�n �lkede faaliyet g�sterebilmek i�in h�k�metten ald�klar� lisans� her y�l yenilemek zorunda olu�lar�, bas�n �zg�rl���n� k�s�tl�yor. H�k�metin lisans bask�s�, ba��ms�z gazetecili�i ortadan kald�rm�� bulunuyor... Rejimi yukar�da s�ralanan �zelliklere sahip bir �lkeyi demokratik olarak nitelendirmek m�mk�n de�ildir. Malezya'n�n rejimi, olsa olsa �slami otoriter rejim diye adland�r�labilir. Malezya'n�n rejimi tan�mlan�rken kullan�lan �slami nitelemenin tezah�r�; �eriat mahkemeleri, kad�n�n a�a��lanmas�, M�sl�manlara imtiyaz tan�nmas� gibi bir demokrasinin y�r�mesini zaten imk�ns�z k�lan �zellikler de�il midir? Baz�lar�, laikli�i demokrasinin vazge�ilmez ko�ulu olarak g�rm�yor olabilir. Ama herkes; T�rkiye'nin �slam d�nyas�ndaki tek laik �lke olma �zeli�ini s�rd�rd���n� ve tercihini evrensel demokrasiden yana yapt���n� bilmek zorunda. T�rkiye bir �l�ml� �slam demokrasisi de�ildir. Amerikal�lar �l�ml� �slam slogan�yla �slamc� ak�mlar� ter�rden uzak, d�nyayla bar���k, medeni yollardan siyaset yapmaya �zendirmek istiyor olabilirler. �yi niyetli olduklar�n� teslim ederek, G�neydo�u Asya'daki bir �slami otoriter rejimi demokrasi diye yutturmaya kalk�p demokrasinin manas�n� tenzil etmelerini mazur g�rebiliriz belki ama, i� T�rkiye'ye gelince orda dur demek gerekiyor. T�rkiye'yi �l�ml� �slam demokrasisi olarak g�stermek demokrasiye hizmet etmez. Tam tersine, T�rkiye'de ayd�nlanmay� ad�m ad�m a��nd�rarak toplumu ve devleti eyaletle�tirmek isteyenlere d�� destek sa�lar. �a�da�la�may� a��nd�rmaya y�nelik eylemlerin toplumdaki kutupla�may� daha da art�rmas� ka��n�lmazd�r. Bunun ise kimseye bir faydas�n�n olmayaca��n� biliyoruz. Yeniden g�ndeme getirilen Anayasa de�i�ikli�i �zlemleri, �lkenin istenilen ortama geldi�ini birilerinin sezmi� olmalar�ndan m� kaynaklan�yor? Ne olursa olsun; T�rkiye�de sa�duyulu bilin�li �o�unluk, hasbelkader iktidara gelenlerin hayallerine dur der. Ge�mi�te de halk, iktidar� keyfi uygulayanlar� sand��a g�mm��t�. �imdi o partiler tabela partisi durumda. G�n�N S�z�: �yi niyetlili�i do�ru anla yoksa cehennemin yollar� da iyi niyetle d��enmi�tir. |
[anadoluhaber:37431] "İLKİZ CESUR GAZETE ARIYOR..!" Posted: 19 Jan 2010 01:52 PM PST 19-20.Dönem Milletvekili, Yolsuzlukla Mücadele Derneği Kurucu Başkanı, E.Yb., HABERANALİZ.NET BAŞYAZARLARINDAN TEVFİK DİKER yazıyor: "İlkiz, cesur gazete arıyor!..." DEMİŞ VE YAZMIŞ.... OLAY YARATACAK YAZISI |
[anadoluhaber:37429] HEY! ORADA KİMSE YOK MU? Posted: 19 Jan 2010 11:48 AM PST HEY! ORADA KİMSE YOK MU? Bir ara gençlerin üniversite ile ilgili feryadını yazmıştım. Dün gazetelerde üniversite öğrencileriyle ilgili bir haber okuyunca o yazıyı hatırladım. Tekrar yazmak uygun olmuyor. Ancak özeti şuydu: " Daha ilk yaşlardan itibaren okulda ve sınavlarda başkalarıyla yarıştırılan ve sürekli baskı altında tutulan gençler… Çocukluğunu yaşayamamış, sürekli ders çalışmış ve en sonunda üniversite kazanmış gençler.. Üniversiteden sonra iş bulamamış. Daha sonra askere gitmiş, gelmiş ve sonunda asgari ücrete bile razı olmuş gençler… Yaşı otuzlara dayanmış. evlilikten, hayattan umut kesmiş gençlerin feryadı… " Bu gençler; "Acaba okumasaydım daha mı kötü durumda olurdum?" diye kendisine soruyor. Acaba üniversiteye gidememiş olanlar ne durumdadır, benden daha kötü durumda olabilir mi? Diye merak ediyor. Söz konusu yazıdaki feryat özetle böyle idi. Gazetede bahsettiğim habere gelince; Dünyanın ilk yüz üniversitesi yayınlanmış. Türkiye bunların arasında yok. Güney Kore, Yeni Zelanda ve Singapur bile listede bulunuyor. Bunun sebebini üniversitelerin bilgi ve araştırmalarla değil, sadece ideolojik meselelerle uğraştıklarıyla açıklamak ne kadar doğru bilemiyorum. Ancak, Türkiye neden yok diye sormadan da olmayacak. Yıllar önce, herkesin üniversiteyi kazanması ve okuması halinde bu gibi meselelerin hallolacağına inanırdım. Bunun için her ilde birer üniversite olmasının çözüm olacağını zannederdim. Fakat şimdiki durumu görünce yanlış olduğumu anladım. Niye mi? İşte manzara: Üniversitelerde merkezî yerleştirme ve kayıt sonunda 160.000 kontenjan boş kalmış. Bunun ileride neler getireceğini kimse düşünmüyor. Hem aileler hem de eğitim camiası bunun ne kadar farkındadır? Yukarıdaki gençlerin feryadına göre ilk önce ilköğretim, sonra duruma göre iyi bir lise ve sonunda üniversite… Buraya kadar gidebilene hayatını kurtarmış gözüyle bakılıyor. Bitirdikten sonra kaç kişi kendi mesleğiyle ilgili iş bulabiliyor bilen var mı? Birkaç üniversite ve branş dışında mezun olanların çoğu diplomalı işsiz geziyor. Şanslı olanlar az bir ücretle mesleği dışında iş bulabiliyor. Bir ara gazetede okumuştum; Mısır'da sınavsız üniversiteye giriliyor. Her mezun olanın işi de kamuda hazırmış. Fakat aldıkları ücret yüz lira kadarmış. Bizimki bundan ne kadar farklı? Bu çarpıklık fark edildikçe üniversiteye gideceklerin sayısı azalacaktır. Hatta üniversiteler öğrenci bulamayacaktır.
Lise mezunu işsiz. Üniversite mezunu işsiz. Ne fark etti bilmiyorum. Gençlerin haykırışları böyle… Hey, orada kimse yok mu diyeceğim ama, sesim nereye gider ki… Fakat yine de haykıracağım: Hey! Orada kimse yok mu?
Windows 7: Gündelik işlerinizi basitleştirin. Size en uygun bilgisayarı bulun. |
[anadoluhaber:37430] DEĞERLİ ARKADAŞLAR: GAZETECİ YAZAR VE İKTİSATÇI ÇEVRE VE TÜKETİCİ HAKLARINI KORUMA DERNEĞİ (ÇETKODER) GENEL BAŞKANI MUSTAFA GÖKTAŞ ; " Diziler ve TV programları üzerine birkaç söz de bizden olsun..." DEMİŞ VE YAZMIŞ. ENFES BİR YAZI. SAYGI SUNARIM... Posted: 19 Jan 2010 10:34 AM PST Diziler ve TV programları üzerine birkaç söz de bizden olsun… Değerli Arkadaşlar, 30 Aralık 2008 de yani tam 385 gün önce yazıştım. Ve o yazım tam 154 internet sitesinde yayınlandı. Yayınlayandan da burun kıvırandan da Allah razı olsun. Kimseye kırılıp gücenmem. İçimde hasetlik de yoktur. Allah bizi fenalıklardan uzak tutsun. İyilerle karşılaştırsın. Aynı konuyu bugün neden ele aldım? Haberanaliz.net’in başında benim öz yeğenim Batuhan var. Ona bir elektronik posta gelmiş. Medikal Park’tan. Psikolog Sinem Demir bu gün bu konuyu işlemiş. O kadar güzel anlatmış ki, benim 385 gün önceki duygu ve düşüncelerimi yansıttığım makalemdeki ana tema ve vurgu var. Hay senden Allah razı olsun Sinem hanım…. İşte o haberin yer aldığı link: http://haberanaliz.net/detay.asp?hid=57452 Bakın ben 385 gün önce ne demişim? “Minicik dizilerden öğrenilenler…” TV de şu sıralar miniminnacık diziler var. Ve birbirinden harika.. Ben bir magazin eleştirmeni ya da TV eleştirmeni değilim. Ama içimden geçen duygularımı da sizlerle paylaşmak istiyorum. Müsaadenizle, olur mu? Değerli Okurlar, Son yıllarda toplumsal kirlenme hat safhada. Her alanda, her yerde kirlenme yaşıyoruz. 1980 sonrası ‘Kuralı ve kutsalı’ olmayan bir model yetişti. Bırakınız yapsınlar, bırakınız etsinler anlayışı hâkim oldu. Basını ile medyası ile yazılısı, görseli, tüm kesimlerimizin boş vermişliği ile bugün ülkemiz bu hale geldi. Biz Evlad-ı Fatihan’ın torunlarıyız. Elbetteki Cumhuriyetin çocuklarıyız. Ama Osmanlının da torunuyuz. Hangi siyasi görüşten olursak olalım, sağ ve sol fark etmiyor, aşırı ucta olan bile, bizde, namusuna haysiyetine, şerefine düşkündür. Biz gelenek ve göreneklerini bilen, büyüğe saygısını küçüğe sevgisini veren toplumuz. Ne oldu bize? Bunlar ortadan birden bire kalktı. Kavgacı, itici, gürültücü, nemelazımcı, bana neci, çıkarcı, saygısız, ahlaksız, görgüsüz, hoşgörüsüz bir ortam ortaya çıktı. Hepimizin, herkesin hatası ve suçu var bu işte. Öyle kenara çekilmek yok. Ahlaksızlığa, yolsuzluğa, arsızlığa, çıkarcılığa prim verir olduk. Niye? Biz bu muyuz? Asıl azmaz, bal kokmaz lafı var. Boşuna söylememişler. Otu çek, köküne bak… Bunlar ata lafları.. Değerli okurlar, Bir milleti yok etmenin türlü çeşitli yolları var. Buna strateji diyorlar. Psikolojik savaş diyorlar. 1980 sonrasına göz atın. TV ve medyaya yansıyan görüntülere.. O yılar bir Dallas dizisi vardı, hatırlarsınız, bizim toplumumuzun yapısına uygun muydu o dizi? Hayır. Ama izledik, reyting verdik, TV lere kitlendik. Ne vardı o dizide? Ahlaksızlık, çıkarcılık, cinselliğin rezalet boyutu, gelini ile, kaynanası ile, ygeni ile aşk yaşamalar.. Olacak iş değildi… Ardından tek tek sıralamak istemiyorum ama o kadar o dizilere benzer diziler oynadı ki, sormayın gitsin. Şimdi geldik bugüne… TV açıyorsunuz, programlara, dizilere bakıyorsunuz… Allah aşkına kaç tanesi bizim kültürümüzü, örf âdetimizi yansıtıyor? Gelinim olur musun, Biri bizi Gözetliyor… Bunlar mı, yoksa kanlı revanlı, çıkara dayalı, mafyaya özendiren, toplumsal kirlenmeye yol açan şiddet ve gerilimi arttıran, diğerleri mi? Aşk meşk dizileri mi? Pop star alaturkamı? Hangisi Allah aşına? Bunların rezil rüsva oluşundan dolayıdır ki, Rahmetli Kemal Sunal, Allah uzun ömür versin Şener Şen ve o dönemin oynadığı o kibar Feyzolar, züğürt ağalar, Salak Apti, Salako, Hababam sınıfı serileri, o filmler defalarca gösterilmesine rağmen millet seyrediyor ve vazgeçmiyor. O filmlerde bir anlam var. İnce bir ayar var. Melodram var. İnsanı eğitiyor. Şimdikilerde ne var? Hele ki eski Türk filmlerine bir bakın. Belki eski ama hep toplumsal içerikli, drama, komedi, fakirlik ve yoksulluk, ahlak, iffet, namus, örf adet içerikli ve izleye izleye bir hal oluyorsunuz, ama vazgeçmiyorsunuz. Çoğunda duygulanıyor, hisleniyor ağlıyorsunuz. Duygu yüklü, onur yüklü, insanlık yüklü birçok film.. Şimdi her şey çıkara dayalı ahlaksızlık aldı başını gidiyor… Haksızlık etmeyelim, bazen medyada gerçekten çok güzel dizilere rastlamak da mümkün. Geçmişe dönüyorum; Kaynanalar, Çalıkuşu, Süper baba… İkinci bahar… Kurşun yarası… Çocuklar duymasın, Yabancı damat… Ekmek Teknesi.. Unuttuklarım olabilir, ben iyiye örnek vermek istediğim için sıraladım bunları… Şimdilerde Elveda Rumeli dizisi… Her işi bırakıp gidip onları izliyorum. Bizi köklerimize, geleneklerimize, örf ve âdetime götüren o diziler yok. İnsanlığı aşılayan, utanmayı, ar duygusunu öğreten, hoşgörüyü ve tevazuu gösteren, açlığı fakirliği yaşatan ve her ortamda onuru gururu hissettiren, acımayı, merhameti öğreten diziler ve programlar kayboldu. Milli duyguları, kahramanlık duygularını kabartan,.. Baba – amca- teyze- akraba- komşu –abla- kardeş- arkadaş- dost ilişkilerini aktaran, geçmişimizi ve değerlerimizi yaşatan dizi ve programlar yok oldu. Bu yukarıda örnek verdiğim dizi ve programları yapana, yaptırana, yayınlatana, emeği geçene saygılar sevgiler olsun. Dizi dediğin program dediğin olumlu mesajlar verecek. Huzur, mutluluk, sevgi, saygı, acıma, merhamet, insanlık verecek topluma. İyi yönde, ahlaki yönde, milli ve manevi yönde, insani yönde, birlik ve beraberlik yönünde… Her açıdan iyi eğitecek… Dizi ve program budur işte. Bu tür dizileri arttırmak zorundayız. Benliğinden kopan, kopartılan gençliğimizi hayata döndürmek zorundayız. Bizim çocuklarımız CONİ değil. Evlad-ı Fatihan’ın ve Atatürk’ün torunları… Kendi kimliğimizi, benliğimizi unutmamalıyız. Unutturmamalıyız. Tabi ben size gerici, karanlık geleceği olan, bağnaz ve çağdışı diziler oynatalım, kara çarşafa insanları sokalım, yobaz filmler oynatalım demiyorum. Bakın yukarıda bahsettiğim iyi dediğim hangi dizi olumsuzdur ve siz hangisine hayır diyebilirsiniz? Değerli okurlar, Batının kültüründen ziyade, onların ileri teknolojilerini, bilimini, fennini alalım. Bize onların yaşam felsefesi, debdebesi, ahlak dışı öğretileri lazım değil. Yetişen gençliğimizi koruyalım. Size sorarım. Hangi ülkede anne ve baba çocuğunu askere gönderirken davulla zurna ile eline kına yakarak gönderir? Biz gönderiyoruz. Sonra çocuk orada şehit düşüyor. Hangi ülkede ana ve baba “vatana millete feda olsun, Allah devlete ve millete zeval vermesin, on çocuğum var onu da vatanıma devletime feda olsun” diyor? Biz diyoruz, bu bizde var.. Biz böyle bir milletiz. Kadirşinas, mütevazı, Allah korkusu olan, iyi niyetli, devletine ve milletine bağlı, namusuna düşkün bir milletiz. Bizi bu erdemlerden uzaklaştıracak dizilerde, filmlerde ne işimiz var? Bize ne faydası var? Gittikçe bataklığa gömülüyoruz. Geri dönüşü olmayan bir yola giriyoruz. Milli birlik ve beraberliğimiz tehlikeye giriyor. Şiddet, nefret, kin, kavga, uyuşturucu, ahlaksızlık, iffetsizlik, gasp, darp, hırsızlık, dolandırıcılık dizi ve programlarda almış başını gidiyor… O nedenle, sesleniyorum. TV sihirli bir kutu.. Bu sihirli ekranı doğru kullanmalıyız. Artık Medyada ahlaki değerlerimizi, gelenek göreneklerimizi, örf ve adetlerimizi, toplumsal yaşantımızı, milli ve manevi değerlerimizi, geçmişimizi, atalarımızı ve dedelerimizin durumunu, bugünkü durumumuzu adam gibi aktaran dizi ve filmler istiyoruz. Yazık etmeyin bu millete. Bu millet biziz, sizsiniz. Umarım bundan sonra TV’lerde Milletimizin değerlerini yaşatan, sevgi ve saygı temalı, ahlak ilkelerini aşılayan, vicdan ve merhameti aşılayan anlamlı ve manalı dizilerin sayısı artar. Hoşça kalın. * * * Evet, böyle yazmışım. Sinem hanımda bugün bu konularda çok önemli bilimsel açıklama yapmış ve basına duyurmuş. Çok teşekkür ederim. İnşallah BASIN DA VE MEDYA DA gereken ilgi ve alakayı görür de bu konu işlenir. TV dizi ve programlarının çok dikkatli yapılması lazım… Eğitici olmalı. Şiddete, kötülüğe özendirici değil. Bugünlük de bu kadar kalın sağlıcakla. MUSTAFA GÖKTAŞ GAZETECİ YAZAR VE İKTİSATÇI ÇEVRE VE TÜKETİCİ HAKLARINI KORUMA DERNEĞİ (ÇETKODER) GENEL BAŞKANI http://groups.google.com.tr/group/mustafa-gokta |
[anadoluhaber:37428] YENI ANAYASA'NIN SECIMDEN SONRAYA.. Posted: 19 Jan 2010 01:30 AM PST 
DOĞRU YOL PARTİSİ GENEL MERKEZİ DYP Genel Merkezi Basın Bülteni : Ankara, 19.01.2010 Genel Başkan Çetin Özaçıkgöz’ün basın açıklaması : “Anayasa’daki önemli değişikliklerin seçim sonrasına bırakılması gerekmektedir, aksi taktirde seçimden sonra yeniden Anayasa değişikliği gündeme gelir” “Yeni bir Anayasa’ya ihtiyaç olduğu toplumun bütün katmanlarında kabul edilmektedir. Ancak bunun zamanı ve yeni Anayasa’yı hazırlayacak olan kurulun teşekkülü çok iyi düşünülmelidir. Öncelikle ve önemle belirtelim ki ; şu anda mevcut Anayasa’nın bazı maddelerinde yani aciliyet gerektiren maddelerinde değişiklik yapılabilir. Evvelce de belirttiğimiz gibi Hazine Yardımı ile ilgili bölüm iyi kaleme alınmalıdır. Hazine yardım miktarı meblağı yani yardım miktarı düşürülmelidir. Şu andaki uygulama ile Meclisteki 3 partiye günlük 700 Milyar hazine yardımı verilmektedir. Bu kadar fazla miktarda yardım yapılması hem fuzulidir hem de Türkiye bütçesinin kaldırabileceği bir oran değildir. Ancak Anayasa’da yapılacak köklü değişiklik veya komple yeni bir Anayasa için, bugünkü siyasi ortam müsait değildir. Zira Anayasa Mahkemesi her ne kadar “Kapatma Cezası” vermese de mevcut iktidar partisini suçlu bulmuştur. Anayasa Mahkemesince suçlu bulunan bir partinin Anayasa’yı yeniden yazması da etik olmadığı gibi hukuken doğru da değildir. Bunun aksi huzursuzluğu ve kutuplaşmayı arttırır. Nasıl şimdiki Anayasaya “Darbe Anayasası” deniyor, toplumun çoğu tarafından beğenilmiyor ve yeniden yapılması isteniyorsa, şimdiki parlamentonun yapacağı Anayasa’ya da seçimden sonra “Ak Parti Anayasası” denecek, toplumun çoğu tarafından beğenilmeyecek ve yine yeniden yapılması istenecektir. Bu itibarla, ufak tefek acil değişiklikler dışındaki köklü Anayasa değişikliğinin seçim sonrasına bırakılması gerekmektedir” |
[anadoluhaber:37427] Alparslan Kuytulu Protesto ediyorum(Furkan Vakfı Başkanı) Posted: 19 Jan 2010 12:51 AM PST Ümmetin ortak çabalarıyle Gazzeye giden konvoya, bence çok önemli değil diyerek küçümser tavrını,bu hareketin pansuman tedbirlerden olduğunu bunların basit hareketler olduğunu söylediği için protesto ediyorum. Bu hareketi üstüne basarak pansuman tedbirlerden olduğunu,yüz-ikiyüz aracın girmesiyle bir şey olmayacağını.Bu güne kadar giden bütün yardımların herhangi bir işe yaramadığını söyleyerek,hiçbir şey olmadığını ifade ettiği için protesto ediyorum. Velayeti Müslümanlarda olan bir hareketi siyasi amaçlar için kullanılan hareketler olarak değerlendirdiği ,ve Müslümanları tağuti sistemin maşası olarak gördüğü için protesto ediyorum. Gazzeye giden konvoyun,sadece Filistin olayını gündemde tutmak için olabileceğini söylediği,bununda ciddi bir şey olmadığını,Bu konvoyun İslami bir yardımdan ziyade,insani bir yardım olduğunu söyleyerek haddini aştığı için,bu hareketin bir kıymetinin olmadığını ifade ederek,bir alime yakışmayan tavırlarından dolayı protesto ediyorum. Müslümanların, Hıristiyanların halledemediği bir konuda ,Hıristiyanlara yardımcı olduğunu kastettiği ,hırıstiyan dünyasıyle Müslümanların uzlaşma yolunu aradıklarını söylediği ,katılan İngilizlerin ve papazların bunun ispatı olduğunu söylediği için protesto ediyorum. Amerika ve İngiltere’ye karşı oluşan buğuzun önüne geçmek için bu tür faaliyetlerin yapıldığının ,kendisinden başka kimsenin, Hıristiyan ve Yahudilerin,insanca düşünemeyeceğini söylediği için protesto ediyorum. Bu hareketin Hıristiyan alemine kızgınlığın artmaması için yapıldığını ,birkaç kamyon malzemenin,birkaç arabanın gitmesiyle bişey olmayacağını söylediği için protesto ediyorum. Asıl çözümün,İslami hareketler güçleninceye kadar Filistinlilerin ölmesine göz yummak olduğunu,Tağuti sistemlere söz geçirinceye kadar bir şey yapılmasının çözüm olamayacağını savunduğu için protesto ediyorum. Müslümanların ortaklaşa düzenlediği bir İslami hareketi,siyasi hükümetlere maal ettiği ,bunu sanki bir siyasi hareketmiş gibi yansıttığı ,konvoydaki bütün Müslümanları töhmet altında bırakıp hakaret ettiği için protesto ediyorum. Gazze konvoyunu düzenleyenlerin Müslümanlar olduğu halde,beşeri sistemlerin Yahudilerle olan ilişkilerini kesmediğini ve hareketin sanki hükümetlerin bir tertibiymiş gibi gösterdiği için protesto ediyorum. Bunca gereksiz konuşmayı yaptığı, Allah’ın sistemi olmayan nizamların birbiriyle bağlarını koparmayacağını bir alim olarak bilmediği ve bu haliyle insanlara hitap ettiği için protesto ediyorum. Bütün dünyanın dakika dakika izlediği,ama kendisinin haberi olmadığı bir İslami hareketin çok büyütüldüğünü söyleyerek,onca çileyi çeken Müslümanları küçümsediği,basit gördüğü,gazetelerde bu konun çok abartıldığını söylediği için kendisini protesto ediyorum. Bu güne kadar yapılan bütün yardımların Filistin’de hiç bir şeyi değiştirmediğini,Müslümanların dayanışmasını bu kadar basit bir ağızla küçümsediği ,ve kelimeleri bile bir araya getirirken zorlandığı için Alparslan Kuytulu protesto ediyorum. İsrailin arkasında Amerika Avrupa olduğunu söylediği halde, Filistinli Müslümanların arkasında ise Allah’ın olduğunu söyleyemediği ,İslami Hareket denilen şeyin aslında insani bir hareket olduğunu,bu kadar basitleşerek anlattığı için protesto ediyorum. Müslümanların derdiyle dertlenen gayri müslimler olamayacağını,onlara bir ihtiyacımızın olmadığını ,Rasulullah(sav)’ın hayatından habersiz konuştuğu için,aynı durumların Peygamberimiz zamanındada olduğunu söylemediği için protesto ediyorum. Uzun bir konuşmanın devamında sürekli enaniyetini gündeme getirerek,yapılan hareketi küçümsediği ,benimsemediğini söylediği halde kendi çözümünü bir türlü anlatmadığından dolayı,Müslümanların kullanıldığını söyleyerek Müslümanları tahakküm altında bıraktığı için protesto ediyorum. Konuşmasında Müslümanların İsraili tanıdığını,benimsediğini söyleyerek,İslami düşünceyi beşeri sistemlerinkiyle eşleştirdiği,Müslümanların Yahudi zalimlere muhabbet beslediğini söylediği ve bu iftirada bulunduğu için şiddetle protesto ediyorum. Yapılan hareketle uzaktan yakından ilgisi olmayan meseleleri anlatarak, sürekli bocaladığı,İsrailin haritasının iman edenlerle bir ilgisi olmadığı halde konuya cahilce yaklaştığından dolayı,Müslümanların İsraili tanıdığını söylediği için şiddetle protesto ediyorum. Yapılan Gazze konvoyunu,sanki Türkiye’nin yada İngiltere’nin düzenlediği havası vererek çok seviyesiz ve rencide eden bir konuşma yaptığı ,Küfür tek millettir kuralını unutarak İslam dışı yönetimlerin,Müslümanları yönlendirdiğini ifade ettiği için protesto ediyorum. Türkiye’ye verilen rolün Müslümanlara verildiğini kastettiği ,konvoyun da bu doğrultuda çıktığını,hareketin İslami olmadığı açıkça söylediği,böyle yardımların yapılsa bile pansuman tedbirler olacağını,hiçbir işe yaramayacağını söylediği için şiddetle protesto edyorum. Bir cümleyle cevap vereceği konuya,Müslümanlara destek olması gerektiği halde,dakikalarca luzumsuz konuştuğu,sürekli hareketi organize eden Müslümanları küçümsediği,kendi çözümünü ortaya koyamadığı için,bir müslümana yakışmayan konuşmasıyle,bir alime asla oturmayacak ifadeleriyle bu kadar luzumsuz konuştuğu için Alparslan Kuytulu Protesto ediyorum. Çevresinde bulunan bütün insanlarında Alparslan hocaya tavır almasını,ikaz etmesini,Müslümanların işbirlikçi olamayacaklarını,Yahudi devletini tanımadığını,Yahudi Devletini tanıyanların Müslümanlar olmadığını,onları tanıyanın beşeri sistemlerin sahipleri olduğunu hatırlatmasını rica ediyorum. Bütün Müslümanlardan özür dileyinceye ,hatasını telafi edinceye kadar,derslerine katılmamalarını,hiçbir sözünü dinlememelerini,cemaatinde durmamalarını,arkasında namaz kılmamalarını tavsiye ediyorum. Yakup DÖĞER Gazzeye gönderilen konvoy hakkında ne düşünüyorsunuz? | www.furkanvakfi.net
Windows Live: Arkadaşlarınız size e-posta gönderdiklerinde Flickr, Twitter ve Digg güncellemelerinizi öğrenirler. |
[anadoluhaber:37424] Genel enerji, 4 yılda 6 Milyar Dolar kazanacak Posted: 19 Jan 2010 12:15 AM PST
| Petrolden yılda 1.4 Milyar Dolar |
Karamehmet, Irak'ta köşe olacak. Genel enerji, 4 yılda 6 Milyar Dolar kazanacak 19 Ocak 2010 Salı 09:10 Irak'ta merkezi yönetim ile Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki 'Petrol geliri nasıl paylaşılacak?' sorununun çözümü için adım atılırken Türk şirketi Genel Enerji'yle ortağı bu yıl 1.4 milyar dolarlık gelir elde edecekKuzey Irak'ta petrol ihracatı sorunu çözülüyor. Dün Kuzey Irak'ın resmi internet sitesinde yayımlanan açıklamaya göre, Irak Başbakanı Nuri el Maliki, Kuzey Irak Kürt Bölgesel yönetimi ile önümüzdeki günlerde el sıkışacak ve Tak Tak ve Tavke bölgesinden petrol ihracatı başlayacak. Tarafların yaptığı görüşmede, bu bölgede 2010-2014 yıllarında toplam 67 milyar dolar petrol geliri elde edileceği ve bu gelirin 6 milyar dolarının Türk şirketi Genel Enerji ile Norveçli DNO'ya verilmesi öngörüldü. 2015 yılında petrol gelirinin yıllık 27 milyar dolar olacağı öngörülen anlaşmada Genel Enerji ve DNO'ya yıllık 1.5 milyar dolar ödenecek.Başbakan Nuri el Maliki'nin, Araplarla Kürtler arasında sorunun sona erdirilmesi için 3 Ocak'ta yaptığı çağrıya, yanıt veren Kürt yönetimi, "Petrol ihracatına günde 100 bin varilden az olmamak kaydıyla yeniden başlamak istiyoruz" dedi. Bölgede 1 Haziran 2009'da başlayan petrol ihracatı 4 ay sonra gelirler paylaşım sorunu nedeniyle durmuştu.Genel Enerji'ye teklif çokSon açıklamayı değerlendiren yetkililer şunları kaydetti: "Irak dünyanın en değerli petrolünün olduğu bölge. Mehmet Emin Karamehmet'in şirketi Genel Enerji, Irak'ta 6 bölgede petrol arıyor. Bunlardan en büyükleri Tak Tak ve Tavke. Günlük değeri 8 milyon dolarlık bir petrole ulaşılıyor. Geçen yıl Genel Enerji'nin Heritage Oil ile birleşmesi söz konusuydu. 6 ay müzakereler sürdü. Genel Enerji, bu birleşme olsaydı 6.5 milyar dolarlık bir şirket olacaktı. Bölgedeki belirsizlik yüzünden olmadı. Herkesin gözü Kuzey Irak'ta. Genel Enerji elindeki ruhsatlardan dolayı buradaki gözde şirketlerden biri. Önümüzdeki günlerde büyük bir enerji şirketiyle birleşebilir. Teklifler alıyor." Genel Enerji yetkilileri de, mevcut sonuçtan memnun olduklarını ve süreci takip ettiklerini söyledi. 10 yıl içinde Suudi Arabistan'ı geçecekIrak'ın toplam tahmini petrol kapasitesi 115 milyar varil olarak hesaplanıyor ve bu hesapla Suudi Arabistan'dan sonra ikinci konumda bulunuyor. Irak'ta 10 yıl içinde üretimin Suudi Arabistan'ı geçeceği tahmin ediliyor.Tak Tak bölgesinde günlük 100 bin varil petrol üretiliyor. Bu yıl 250 bin varile ulaşacağı tahmin ediliyor. Türkiye'de yüzlerce bölgede günlük üretim toplam 41 bin varil. Genel Enerji yurtdışında bu büyüklükte bir petrol rezervi arayan ve üreten ilk Türk özel sektör şirketi. Çukurova Holding'in iştiraklerinden biri olan Genel Enerji, Kuzey Irak'taki Tak Tak sahasında, üretim paylaşım anlaşması çerçevesinde, hidrokarbon lisans haklarını elinde bulunduruyor. Gazını Nabucco'ya verecekTürkiye üzerinden Avrupa'ya doğalgaz satmayı hedefleyen Irak, enerji alanında AB ile stratejik ortaklık için mutabakat zaptı imzaladı. AB Komisyonu'nun enerjiden sorumlu üyesi Andris Piebalgs, Bağdat'taki imza töreninde yaptığı açıklamada, Avrupa'nın enerji arzı güvenliğinde Irak'ın hayati rol oynadığını vurgulayarak Avrupa'ya önemli miktarda petrol ihraç eden ülkenin, Nabucco boru hattı projesi ve Türkiye-Yunanistan bağlantısından oluşan Güney Koridoru sayesinde için doğalgazda kilit bir arz ülkesi haline gelebileceğini belirtti.AB ve Irak arasındaki enerjide stratejik ortaklık mutabakatı zaptı, Irak'ın doğalgaz sahalarının geliştirilmesini, Irak'ın boru hatlarının güvenliğinin ve güvenilirliğinin artırılmasını, Irak gazının Avrupa'ya ulaştırılması için rota belirlenmesini içeriyor. Nevin Donat/Milliyethttp://www.patronlardunyasi.com/news_detail.php?id=77073
|
Windows 7: Gündelik işlerinizi basitleştirin. Size en uygun bilgisayarı bulun. |
[anadoluhaber:37426] ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ Posted: 18 Jan 2010 07:34 AM PST | | Bir Filistinli olarak katkı Posted: 17 Jan 2010 09:13 AM PST Bir Filistinli olarak buradaki ve daha önce yollana Tevrat mevzusunda kavramlar karmaşasına katkıda bulunmak isterim. Daha önce yazmış olduğum bir makale sizlerle paylaşmak istedim, belki tekrar bu konu üzerinde daha fazla hassas davranılır umuduyla. Hep beraber siyonizme hayır, antisemitizme hayır diyebilecek miyiz? | 27 Ekim 2009 | Hep beraber siyonizme hayır, antisemitizme hayır diyebilecek miyiz? Hep beraber siyonizme hayır, antisemitizme hayır diyebilecek miyiz? | 27 Ekim 2009 | Yıllar önce "Getto" adlı oyunu kaleme alan İsrailli yazar Sobol ile yazışma sürecim aklıma geldi. Bir Filistinli olarak 'ben muhalif bir Yahudiyim' diyen bir İsrailli ile nasıl bir tartışma zemini yaratabilirim diye bir hafta süren tedirginliğimi anımsadım… Ve en sonunda elim kalemi aldığında: "Hep beraber Siyonizme hayır, antisemitizme hayır diyebilecek miyiz?" cümlesi çıkıverdi.
Ayrılık dizisi ile ilgili, Şalom Gazetesinde yayınlanan "Ayrılık Zamanı" makalesini okuyunca, bir yanlışın yanlış üzerine bindiğini fark ettim. Makale, dizinin Yahudi düşmanlığına yol açma tehlikesiyle başlarken, makalenin sonunda yazar, Yahudi düşmanlığının somutlanması, İsrail-Türkiye ilişkilerinin kesilmesinde bulur. Antisemitizm ile anti-Siyonizm kavramlarının karıştırılması, sadece İslami kesimlerde değil, Yahudi kesimlerde de bulunması şaşırtıcı olmalı. Belki de, her iki tarafta, özellikle karışmasını isteyenleri bir şekilde uyarmayı dert edinmem, Filistinli olmam itibarıyla, pek garip olmaz diye düşündüm. Ayrılık dizisi savunuculuğu yapmak için yazmıyorum elbet, aksine, dizide bulunma ihtimali[1] olan antisemitizme karşı nasıl harekete geçebiliriz diye bir yöntem önermek için kalemi aldım elime. Tabii, bir başka neden de "Leonard Cohen Tel Aviv`e gitme" diyenlerin arasında olmam ve Haymi Behar'ın yazdığı "Ayrılık Zamanı" makalesindeki "nerdesiniz" sorusuna[2] cevap oluşturabilir miyim kaygısı.
İsrail dünya Yahudilerini temsil ediyorsa "Jewish Voice for Peace" (Barış için Yahudilerin Sesi) ya da "International Jewish Anti-Zionist Network" (Uluslararası Anti-Siyonist Yahudiler Ağı) gibi çeşitli İsrail karşıtı Yahudi grupları ne olarak sınıflandırmamız gerek? Yahudi düşmanlığını bitirmenin bir yöntemi dünya Yahudilerinin Siyonizme ve İsrail'in yasadışı uygulamalarına karşı çıkmak olmalıdır diyenler? Ya da Ilan Pappe ve Neve Gordon gibi İsrail pasaportlu Yahudilerin "İsrail'i boykot edin, gerekirse bizi de boykot edin" söylemini nereye yerleştirmemiz gerek?
Filistinlilerin haklarını savunmak uğruna Yahudi düşmanlığını kışkırtmak doğru olmadığı gibi İsrail'i savunarak Yahudi düşmanlığına karşı çıkmanın da yanlış bir yöntem olduğu kanaatindeyim. Kürt halkına eziyet edip, Ermeni aydınları öldürüp "ezilen Filistin halkının yanındayım" demek ne kadar ikiyüzlülükse İsrail'i savunarak (ilişkilerin kesilmesini doğru bulmayarak[3]) Filistinli mültecilerin dönüş hakkını, Filistinlilerin bağımsız bir ülke kurma hakkını, yerleşim bölgelerinin olmadığı bir toprakta yaşama hakkını görmezden gelip "ezilen Yahudi halkını" savunmak da o kadar ikiyüzlülük olmalı. Asıl yapılması gereken açık ve nettir; ikisine de karşı çıkmaktır. Yani Siyonizme hayır derken antisemitizme de hayır demek; ya da tersi.
Filistinli mültecilere haksızlık olacağı düşüncesiyle İsrail vatandaşı olmayan Yahudileri kutlama ve desteklemenin, Filistinlilerin haklarını savunmanın önemli bir yöntemi olduğunu savunduğum gibi, Yahudi halkını savunmanın, İsrail'in yasadışı ihlallerini durdurmakla (ya da Siyonizm ile Yahudiliğin farklı olduğunu vurgulamakla) önemli bir başarıya ulaşacağını düşünüyorum. Türkiye Yahudilerinin İsrail-Türkiye ayrılığını savunmasının Türkiye halkları ile Türkiye'de yaşayan Yahudiler arasındaki ayrılığın kapanmasında önemli bir adım olacağı kanaatindeyim.
Yazdıklarım Haymi Behar'ı incitmek için değil kendisine bir çağrı ulaştırmak içindir. Bu meseleyi daha ayrıntılı konuşmak gerek, biraz daha fazla kafa yormak, öteki ile olan diyalogumuzu geliştirmek. Belki her iki halka bir faydası dokunur, belki hep beraber TRT önünde (dizide antisemitizm vurgusu varsa) ve de Dışişleri Bakanlığı önünde "Siyonizme son; Antisemitizme son" yazılı bir pankartın arkasında kol kola yürüyebiliriz.
Dipnotlar:
[1]. Makalede, dizinin nasıl bir Yahudi düşmanlığı yarattığından bahsedilmediği için 'ihtimal' olarak kalması gereklidir diye düşünüyorum.
[2] "Gerçekten, nerede o "hepimiz Ermeniyiz" diyenler? Leonard Cohen'in kapısında Tel Aviv'de konser vermesin diye boğaz patlatanlar, o açılımcı hümanist, demokrat aydınlar, her fırsatta sokaklara dökülen sözde sivil gençler?" Ayrılık Zamanı makalesinden alıntı.
[3] "Gelelim Türk-İsrail ilişkilerine… Velev ki iki ülke arasındaki güvenliğe dayalı stratejik ilişki son bulmuş, Türkiye makas değiştirmiş ve nihayet İsrail "hak ettiği tokadı" yemiş olsun, o zaman İsrail'i devletlerin ötekisi yapan, ulusların Yahudisine dönüştüren bir yayının ne amaç taşıyor? Bu dizi Ortadoğu'da barışa nasıl katkı sağlar? Yoksa amaç yaklaşan ayrılık zamanını haber vermek midir?" Ayrılık Zamanı makalesinden alıntı.
* Bu yazı, Türkiye'deki Yahudi cemaatinin yayınladığı Şalom gazetesinde yayınlanan Ayrılık Zamanı başlıklı makaleye, Türkiye'de yaşayan bir Filistinlinin cevabıdır. Söz konusu makaleye şu linkten ulaşabilirsiniz: http://www.salom.com.tr/news/detail/13323-Ayrilik-zamani.aspx
--- On Sat, 1/16/10, ahmet dogan simsek <ahmetdogan.simsek@gmail.com> wrote:
From: ahmet dogan simsek <ahmetdogan.simsek@gmail.com> Subject: Re: semitizm ve anti-semitizm To: domino_etkisi@googlegroups.com Date: Saturday, January 16, 2010, 3:52 PM
Gayet faydalı bilgilendirici ve inandırıcı bir yazı yazmışsınız. Bunun için öncelikle teşekkür ederim. Bildiğiniz gibi Türkiye de Yahudi karşıtlığı 28 Şubatla başlamış ve Türkiye'deki yasakçı jakobenlerin bazı Sabataist ve onlara bağlı hareket eden masonlarca yönlendirdiği kanaati yaygınlaşmış ve buda Yahudilere karşı bir öfke patlamasına sebep olmuştur. Bunun üzerine İsrail'in son orantısız güç uygulaması ve anlaşmayı değil mutlak teslim olmayı öngören diretmeleri 28 Şubatla milletimize karşıda her an sıcak saldırıya dönüşebilecek hareketin sıcak kısmını Gazze'deki olaylarda görmekte bardağı taşırmıştır. İsrail okul çocuklarının atılacak bombalara resimler yapan görüntüleri ve ordunun hahamlar tarafından verilen kadın çocuk hayvan demeden öldürülmesi fetvası vermesi ise halkımıza inanılamayacak kadar vahşice görünen bir etki yapmıştır. Ayrıca bu gruplarda yazan Yahudilerden bu konuda bir üzüntü değil bilakis haklılık savunmaları çıkmış ve Yahudilerin Yahudi olmayanların tümünü hayvandan da değersiz gördükleri izlenimi yayılmıştır. Bizdeki ırkçı oyların İsrail'deki oranın yanında pekte önemsenmeyecek bir rakam olduğunu düşündürmektedir. Çünkü İsrail den Tüm Gazze'yi içindekiler ile birlikte toplu katletme teklifleri dahi gelmektedir. Dünyadaki diğer savaşlardan daha fazla nefret toplaması ise canlı yayında katliamdan çekinmemesi ve intikamcı ve canice yaklaşımıdır. İsrail normal insan moduna dönmezse bu bölgede silah zoru ile barınması imkânsızlaşacaktır. İşin kötüsü başkaları da geriye dönüşte kabul etmeyecektir. Sığınacakları tek kapı yine Türkiye kalacaktır. Bu yüzden aşırı kibir sarhoşu olmaktan vazgeçip uzlaşmacı bir siyasete geçmek için henüz zaman vardır ama bu süre hiç de uzun değildir diye düşünüyorum. Selamlar A.D.Şimşek 16 Ocak 2010 17:48 tarihinde vedat bulut <vbulut@yahoo.com> yazdı: Değerli Arkadaşlar, Bir süredir Yahudiler ve Siyonizm üzerine yazılar yazılmaktadır. Bu yazıları yazanların çoğu yaşamlarında Musevi veya Yahudilerle tanışmadığı gibi İsrail'de de bulunmamıştır. Ben Müslümanım ve bir Türküm. Bunu ön yargıyla okumamanız ve yazan kişinin kültürel kimliğini bilmeniz için belirtiyorum. 5 yıl öncesine kadar bende Yahudileri ve Musevileri homojen (tek yapılı) bir toplum olarak bildim ve İsrail'i gördüğümde bunun böyle olmadığını anladım. Nasıl ki, bizim toplumumuzda Kuran-ı kerim (Furkan) işlevini kaybetmiş ve siyasetin-ticaretin-çıkarcılığın-Allah'la pazarlığın esiri edilmişse, İsrail'de de durum farklı değildir. 1400 yılda 40 fırkaya ayırdığımız İslam gibi Musevilik dini de 100 fırkaya ayrılmıştır. İllere göre, hatta köylere göre farklı yaşam biçimleri ve inanış türleri gelişmiştir. İsrail'de de Türkiye'de olduğu gibi Tel Aviv ve Kudüs sokaklarında gezen sıradan Musevi insanlar bizdeki insanlardan farklı değil. Yurt dışından özellikle son dönem Rusya'dan (daha doğrusu önceki SSCB) göçle gelen 1 milyona yakın insan var. ABD ve AB ülkelerinden yaşlılık ve emeklilik günlerini geçirmeye gelen, bölgenin egsotizmine kapılanlar var ve sayıları küçümsenemeyecek kadar (yaklaşık 500 000), Habeşistan'dan gelen Saba Melikesi Belkıs nedeniyle dinsel ve tarihi bağ kurulan bir o kadar insan daha var. Suriye ve Golan tepelerinin işgali sonrası vatandaşlığa aldıkları Velid Canbolat'ın Dürzi topluluğu var. Özellikle, polis teşkilatında kendilerine iş verilmiş ve ticaretle de uğraşıyorlar. Bir de özellikle Hayfa taraflarında yoğunlaşan Karaim kökünden (Hazar Türkleri-aslen Judaist) insanlar var. Bu insanların çoğu bırakın Tevrat'ı İbranice'yi bile doğru dürüst konuşamıyor ve kurslara gidiyorlar. Genelde insnlar İngilizceyle anlaşıyor. Nüfus toplamda 6,5-7 milyon kadar. Sizin bahsettiğiniz Torah ve Haham sözlerine bağlı Ortodoks Musevi kitle bu nüfusun içinde 1 milyon kadar bile değil. 1 milyon kadar Arap, ki buna Betlehem bölgesinde yoğunlaşan Hristiyan Araplar da dahil İsrail Vatandaşıdır. Bunun dışında işgal altındaki Filistin toprakları dahil 6 milyon kadar Filistinliyle iç içe yaşamaktalar. Duvarların saçma olduğu artık toplumun genelinde anlaşıldı ve kabul gördü. Özetle İsrail'in iç toplumsal yapısı oldukça heterojendir, dinamikleri de sanıldığından çok zayıftır. Sorun sıradan Yahudi ve Musevilerde değil, yönetimi elde tutan elitlerdir. Bu Filistin tarafı için de aynen geçerlidir. Siyonizm meselesine gelince hangi Siyonizm? Jabotinsky den Teodor Hertzl'e pek çok farklı biçimi vardır. Aynı, Nihal Atsız, Mehmet Akif, Namık Kemal, Ziya Gökalp, Yusuf Akçora, Prens Sebahattin, Kırımlı İsmail Gaspıralı...vb. Türkçülükleri örneklerinde olduğu gibi, Siyonizmin de pek çok türü imal edilmiş durumdadır. Militer olan görüşler olduğu gibi, müspet olan saf milliyetçilik hareketleri de vardır. Sosyal dayanışma, diğer milletlerle bilimde, sporda, sanatta yarışma müsbet bir milliyetçilik anlayışıdır. Musevi ve Yahudilerin sıradan karşılaşabileceğiniz insanlarında hal ve hareket bu şekildedir. Bu tür bir milliyetçilik (Siyonizm) hareketini aşağılamak gereksizdir. Özellikle, Türkiye'de yaşayan Musevi vatandaşların gönlünü incitebilecek, onları ötekileştirecek bir faaliyetin anlamsızlığı ve ahlaksızlığına sanırım sizler de katılırsınız. Türkiye'de yaşayan Musevilerin pek çoğu Kosher mutfak gibi günlük sıradan uygulamalara bile yabancılaşmışlardır. Bunun örneklerini hem İsrail'de hem İstanbul'da gözlemledim. Son olarak uluslararası yapılanmalar ve bunların propogandalarından söz etmek gerekir. Çünkü, aslında tüm dünya coğrafyasında İsrail ve Museviler ve Yahudiler'le ilgili görüşler o merkezlerden yönetilmektedir. Bildiğiniz gibi ABD'de iki temel siyasi lobi hareketi vardır. Pasifik grubu ve Neo-Con grubu. Pasifik grubu şu anda OBAMA'yı Başkanlığa getirmiş durumdadır. Bunlar Wall Street adamları, finans merkezlerinin George Soros (Macar Asıllı Yahudi) gibi devleridir. Durağan ve düşük seviyeli savaşlardan, serbest piyasadan, küçülmüş kent devlet yapılarından yanalar. Türkiye'de oynanan oyunun alt yapısı da budur- Kamu Yönetim Reform Yasa Tasarısını hatırlayınız. Kapitalin gücüyle dünyaya şekil vermek ve borsa hareketleriyle servetlerini artırmak peşindeler. Neo-Con'larsa Dick Cheney, Halliburton Şirketi, George Bush gibi Evangelicanlardır. Petrol, silah ve enerji sektöründen beslenirler. Yüksek seviyeli bölgesel savaşlar, işgaller ve askeri projelerden para ve güç kazanırlar. Geçtiğimiz dönemde seçimleri kaybettiler. Ancak, bu bir ABD derin devleti aldatmacasıdır. Bunu iki ayakla yürüyen bir devlet modeli olarak görünüz. Yönetim değişiklikleri hedefe yürüyen dev sermayenin (ABD ve AB'deki kuklaları) adımlarını tek tek atması şeklinde algılayınız. Önce savaş, işgal ve kandan beslenme, sonra biraz durulma sağlayıp toplumların ve devletlerin biraz daha kan üretmesine fırsat verme şeklinde devam edip gitmektedir. ABD derin devleti aslen İsrail'i hedef gösterip, ana düşman olarak algılanmasını sağlayarak hedefine ilerlemektedir. İsrail yönetimi de dahil bu güce katkı sağlayan AB liderleri vardır-Angela Merkel ve Sarkozy gibi. Perdenin arkasında bir diğer gözden kaçırılan tehdit İngiltere derin devletidir. Sakin, gözden uzak, genelde ikinci planda görülen, Orta Doğu'da dini liderler ve cemaatler dahil pek çok çevrede gizli ve sinsi örgütlenmeye sahip İngiltere. Orta Doğu ve tüm ASYA kıtasında tarihi kökleri derinde ve güçlüdür. Bugünkü İsrail projesinin asıl mimarı onlardır. Lawrence'ın ölümü de bu olayla alakalıdır. Lawrence bile (Katolik Cizvit) bu güç tarafından oyuna getirilmiştir. Bu bölgede sorun olan sınırları çizen İngilteredir. Güç sahasını ABD'ye kaybediyor gözükse de en önemli-birincil tehdittir. Bizler İsrail şapkasından çıkarılacak tavşana odaklanmışken asıl operasyon merkezi başka şer odaklarıdır. İslam alemi sihirbazın eline bakmaktansa SIRRA bakmayı öğrenmelidir. Aksi takdirde bu coğrafyada yaşayan hiç bir dinin ve milletin mensubu emniyette olmayacaktır. Akan kan petrodolar olarak onların kasalarına girecektir. Saygılar, Vedat BULUT Not: Grup üyelerinin kaynaklarım veya fikirlerim hakkında soruları olursa memnuniyetle cevaplarım. Yeter ki çözüm bulalım bu dertlere derman olalım
From: süleyman akdemir <sleymanakdemir@yahoo.com> To: domino_etkisi@googlegroups.com Sent: Sat, January 16, 2010 12:18:29 AM Subject: Re: israil, Yahudi ve TEVRAT gerçeği(bir mektup var) Sayın Ali Serdar, Dikatinizi çekti mi? Hazreti Musa, Hazreti Harun, Hazreti Davut hiç gündeme getirilmemiş. Sebebi ise, onlar islam anlayışı içinde de vardır. Acada geleneği ise ibranilere eski mısırdan geçmiştir. Bir çok araştırmacının hemfikir olduğu konu aslında meselenin iç yüzüdür. 1-Ya iletinizdeki gibi üstün ırk olduğunuza inanır ezoterik anlayışla epistemik felsefeler savunursunuz, filozof-kral-tanrı diye inanırsınız, "tanrılaşırsınız!" 2-Ya da yukarıda isimleri geçenler gibi Allah'ın kulu olur, "insanlaşırsınız." 1. fikri savunanlar sıkışınca "antisemitizm" diye yaygara ederler. Ama biz sioniğiz demekten kaçınırlar. 1. guruptaki yahudiler sionik, 2. guruptaki yahudiler semitiktir. (Bu guruba Hitler tarafından katledilen Hazar Türkleri gibi samimi musevilerde dahilidir.)
(bir Mektup Var) SEVGILI ARKADASLAR, Tabiki bize diger irklardan üstün oldugumuz yüzyillardir ögretiliyor: DÜNYA'YI YÖNETMEK KONUSUNDA YAHUDÝLERÝN ÜSTÜN MANEVÝ KABÝLÝYETLERÝ NELERDÝR ?
Yahudiler en üst kademedeki basamaklardan artakalan ÝNTÝBALARI realize ederek üst dünyaya çýkmak suretiyle dünyayý yöneteceklerdir . Iþýk ruhu terk ettikten sonra geriye ÝNTÝBALARDAN meydana gelen intibalar zinciri kalmaktadýr . bütün intibalar bu zincirin içinde kapalý ve katlanmýþ olarak bir nokta þekildedir . Bu nokta her bir insanýn içinde olup , '' KALBÝMÝZDEKÝ (Gönlümüzeki) NOKTA '' veya '' '' Geleceðin ruhunu üretecek dölüt '' adýný veriyoruz ..
Ýnsanýn geleceðinde (Ýstikbalde) taþýyacaðý ruhun niteliklerini de ÝNTÝBALAR tayýn etmektedirler . Ýntibalar , Ruhun þeklini , niteliklerini hatta Ruhun Atsilut dünyasýna dönüþünde tutacaðý yeri bile tayýn ederler .
Kendi intibalarýný düzenli ve devamlý bir þekilde realize eden her insan bu dünyaya gelmeden evvel , ruhunun atsilut dünyasýnda sahip olduðu ayný yere geri döner .
Kabala ilminde Atsilut dünyasýna , '' ERETS YÝSRAEL '' adýný veriyoruz
Olam Atsilut bilinç seviyesine çýkan insana , '' ÝVRÝ '' Diyoruz .
''ÝVRÝ'' bir yerden baþka bir yere geçen anlamýnda bir kelimedir ve avar - geçti kelimesinden türemektedir .
Yaþadýðýmýz dünyevi niteliklere sahip bu dünyadan , Manevi niteliklere sahip Manevi dünyaya geçtiði için o insana '' ÝVRÝ '' diyoruz .
Kendisi , dünyamýzýn kontrol panelini teþkil eden yönetim sistemi niteliðini taþýyan Olam Atsilutun bir parçasý haline gelir ve böylece dünyamýz üzerinde hakimiyet kurmak kabiliyetini elde ederek , bizim dünyamýzda olup biten her þeyi anlamak ve deðerlendirmek , o insan
( ÝVRÝ ) için , imkan haline gelir .
Ruhun Atsilut dünyasýndan bizim dünyaya doðru geliþmesinden önceki durumuyla , dünyamýzdan yukarýya doðru basamak basamak týrmanarak Atsilut dünyasýna çýktýktan sonraki durumu arasýnda olan fark , ruhun biz insanlarýn isteðiyle ve gayretýyle yukarýya çýkmýþ olmasýndan ileri gelmektedir . Ruh , dünyalarýn basamaklarýný özgürce aldýðý bir kararla týrmanarak yükselmekte olup böylece Atsilut dünyasýndaki manevi katýn butununu elde etmektedir .
Ýnsanýn bedeni bizim dünyada varlýðýný korumaya devam eder . Böylece insan ayný anda her iki dünyada yaþayabilir . (Her iki Dünya bilinci çerçevesinde)
Kabalanýn ifade etiiðine göre , Ýnsanoðlu dünyevi bedeni içinde yaþarken evrenin tümünü ve var olan bütün realiteyi keþfetmesini saðlayan , Kabala Ýlmidir . Ýnsan bunlarý keþf etmesi sürecinde , kademeli bir þekilde kendinde , Yaradanýn niteliklerini - Etkili olmak özveri ile davranmak kabiliyetini edinmeye baþlar . Ýnsan bu niteliklere sahip olduðu müddetçe , ruhu gittikçe yaradana benzemeye baþlar ve neticede onun gibi olur ki o zaman insan yaradanýn seviyesine çýkmýþ sayýlýr ve yaradanla eþit bir duruma gelir .
Bu noktada bir cümleyi hatýrlatmak çok yerinde olur , Havraya gidenler ve gitmeyenlerin de bir kýsmý bilirler , bu cümle ibranice
Þiviti a þem lenegdi tamid ..
Bu cümle insanýn yaradanla eþit olmak arzusunu dile getirmektedir .
Bu yüzden , kendi kaderini ve bütün dünyayý yönetebilmek için
engelin diðer tarafýna geçmek için '' YEUDÝ '' , '' ÝVRÝ '' Olmak gerekmektedir .
'' Yeudim '' Yahudiler bir millet deðildir , onlar bu dünyayla manevi üst dünya arasýndaki engeli aþmak için edindikleri sistemi öðreten kimselerdir . Hz. Ýbrahim , kabalayý ve Torayý almadan önce , bu insanlar mezopotamyada yerleþmiþ diðer aileler gibi , büyük bir aile teþkil ediyorlardý . Bizim genlerimiz ve özellikle Aþkenaz Yahudilerinkiler , gerçek Mezopotamyalýlarýn genlerine benzer .
( Daha sonra Pakistandan Fasa kadar bütün topraklarý iþgal edip yerleþen araplarý kastetmiyorum) .
Bizler ve baþkalarý arasýnda var olan farklýlýk , Hz. Ýbrahimin ailesi tarafýndan belli bir hedefi olan ve uygulanabilir bir Misyonu (Görevi)
yerine getirmek için yaradan tarafýndan seçilmiþ olmalarýndan ileri gelmektedir . Misyonumuz , dünyanýn yönetimini ve yaradana olan baðlantýyý evvela kendimize sonra da bütün beþeriyete öðretmektir .
Bu misyonu kendine yükleyen herkese ''Yeudi'' Yahudi diyoruz .
Fakat Yahudi diye bir millet kavramý yoktur , çünkü gerçekte baþtan beri böyle bir millet yoktu . Atalarýmýz Avraam , Yitshak ve Yaakov'dur
TARÝH BOYUNCA YAHUDÝLER MANEVÝ YÜKSEK BÝR SEVÝYE ELDE EDEREK DÜNYADA MANEVÝ YÖNDEN HÜKMETTÝLERMÝ
YOKSA SADECE GELECEKLE MÝ ÝLGÝLÝ ?
Mýsýrdan çýktýktan sonra , Erets Yisrael , Yisrael topraklarýna yerleþtikleri dönemde , birinci ve ikinci Beyt Amikdaþ , yaklaþýk bundan iki bin sene evveline kadar , o dönemde yaþayan kabalacýlar , eski dünyayý iyi bir durumda muhafaza etmiþlerdir . Fakat o dönemlerde bütün beþeriyetin yaradanýn seviyesine çýkmak mecburiyeti henüz yoktu ve Yahudilere , diðer milletlere karþý tarihi görevlerini yerine getirmek mecburiyeti yüklenmemiþti .
Ýkinci Beyt Amikdaþ yýkýlýp tahrip olduktan sonra , Yahudilerin Misyonu sürgüne çýkmak ve dünya milletleri arasýna karýþarak kademeli bir þekilde geliþerek , hayvani intibalarýn sevýyesý olan , sadece bu dünya zevklerine dalmak arzularýnda deðiþiklik yaparak Manevi hayatý ve realiteyý yönetmek olduðunun bilincine varmakla , ADAM Ýntibalarý seviyesine çýkmaktýr .
Yaþamakta olduðumuz çað bilgi çaðýdýr , kabala ilmini özellikle bu dönemde evvela kendimiz Hz. Ýbrahimin soyundan olduðumuz için öðrenmeliyiz , sonra da bütün beþeriyete bu bilgileri aktarmalýyýz , içimizdeki intibalarý deðerlendirmeyi , manevi duyumuzu geliþtirerek üst dünyalara geçmek suretiyle , yaradanla baðlantý kurarak , dünya yönetimini elimize almalýyýz .
ISTE BÖÖLE..SEVGILER..A.Levy
--- On Thu, 1/14/10, Erkan Kohen <erkankohen@yahoo.com> wrote: From: Erkan Kohen <erkankohen@yahoo.com> Subject: Re: israil, Yahudi ve TEVRAT gerçeği To: domino_etkisi@googlegroups.com Date: Thursday, January 14, 2010, 10:27 PM
Bir Türk yahudisi olarak bu yazılanlardan nefret duydum...Bizler bu ülkede kendi ülkemiz ve gururlu bir Türk gibi düşünürken ırkçı bazılarınız (yazıyı yazan gibi) Allahından bulsun diyorum..Bu gruptan nasıl çıkılır Allah Rızası için biri yardım etsin..Saygılar... e.cohen --- On Thu, 1/14/10, nurullah aydın < nurullah--aydin@hotmail.com> wrote: > From: nurullah aydın < nurullah--aydin@hotmail.com> > Subject: israil, Yahudi ve TEVRAT gerçeği > To: oring_profil@hotmail.com, domino_etkisi@googlegroups.com, huzuniklimi@googlegroups.com, mustafaerol2008@gmail.com> Date: Thursday, January 14, 2010, 1:08 PM > > > > > > > > > Nurullah AYDIN > 14 Ocak > 2010 > > > İSRAİL, YAHUDİ VE TEVRAT GERÇEĞİ! > > > Büyükelçi rezaletiyle > birlikte İsrail ile ilgili yorum yapan yapana. Bu halkın > ne olduğu ve inancının hangi mesaj içerdiği doğru > anlaşılmalıdır. > > Bakın; İsrail kelimesinin anlamlarından > birisi de, Hz. Yakup'un rüyasında Tanrı Yehova ile > sabaha kadar uğraşmasından mülhem olarak Tanrı ile güreşen, mücadele eden" > anlamındadır. İsrail kavmi bundan dolayı, haşa, > Tanrı'ya da meydan okuyan bir millettir. Öyle ki, Yakup > Tanrı ile güreşmesi sonucu uyluğundan zarar görmüş ve > topallamaya başlamıştır. Bundan dolayı dindar Yahudiler asla uyluk kemiğindeki eti > yemezler. > > Balam > hikâyesinde anlatıldığı üzere; "İsrail > iş'te ayrı oturan bir kavimdir. Milletler arasından > sayılmayacaktır." Tanrı Yehova aynı zamanda > orduların rabbidir. O kızdığı zaman bazen Yahudileri de > cezalandırabilir ama yeri geldiğinde, kendi seçkin ve > seçilmiş kavmi olan İsrail milletinin çıkarı ve > bekası için, bebekten kadına, ihtiyara, eşeğe, ineğe > velhasıl nefes alan her canlıyı acımadan katletme emri > verebilir. (Hezekiel) > > Yani tam manası ile > intikamı rahmetinden, merhametinden, acımasından, > şefkatinden çok katmerli olan bir Tanrı > anlayışı ve inancı ile karşı karşıyayız. İşte > Tanrı anlayışı böylesine intikamcı ve kinci bir > yorumla Tevhit geleneğindeki anlamından saptırılmış > bir inancın mensuplarından insanlığa fayda, barış, > merhamet beklemek herhalde abesle iştigal olsa gerek. Öyle > ki muharref Tevrat'ın-Tora (kutsal > kitabın tümü -Tanah) salikleri yeri geldiğinde, yani > çıkarları ve bitmez tükenmez arzuları tehlikeye > girdiğinde, Zekeriyye, Yahya, Amos, Hezekiel, İsa gibi > peygamberleri de katletmekten çekinmezler. > > Yine; içimizdeki > Yahudi'nin, Roma'ya yürümeye hazırlanan Fatih Sultan Mehmet'i zehirlediği iddiası > vardır. Yine bir diğer iddia Fatih'i, onu zehirleyen > Yakup Paşa'nın dedeleri İslam Peygamberini de > zehirlediği iddiasıdır. Hayber'de Peygamberi zehirleyen kadın Zeynep binti > Harise Yahudiydi. Öyle ki peygamber hayatı boyunca o > zehrin etkisinin kendisinde devam ettiğini itiraf etmişti. > Vefatının nedenlerinden birisi de Yahudi kadının > verdiği zehrin etkisinden olabilir. > > Şimdi İçimizdeki İsrail'in kısaca profili bu. > Bazıları tüm Yahudiler böyle değil > diyebilir. Tabii ki. Fakat Siyonist, ırkçı olmayan > humanistik ve reformist Yahudilerin Filistin'de acımasız > katliam yapan Ferisi kökenli Rabbinik/Ortodoks İsrail devlet aygıtı > üzerinde etkileri yok denecek kadar azdır. Yani insancıl > olanları en azından öyle görünenleri sadece birer > istisnadırlar, o kadar. Bu gruplar İsrail devletini > yönlendiremedikleri gibi, İsrail'e hâkim olan fundamentalist ve entegrist Yahudilik > anlayışı, humanistik ve > reformist Yahudileri dışlamaktadırlar. Geçmişte filozof > Spinoza örneğinde olduğu gibi, açıkça tekfir > etmektedirler. Kur'an Ehli kitap içerisinde > müminlere en azılı düşman olarak Yahudileri > bulursunuz diye boşuna hüküm > içermemektedir. > > Bazıları bu > ayetin konjonktürel olduğunu, yani dönemin Beni > Kaynuka, Beni Nadir ve Beni Kurayza Yahudileri ile ilgili > olduğunu iddia ederler. Tamam da, tefsirde basit bir yorum, > tevil ilkesi vardır. Nedir o? Ayetin iniş sebebinin özel olması, hükmünün ve manasının > umumi, yani genel olmasına mani > değildir. > > O zaman Yahudiler Peygambere > amansız düşman idiler de, şimdi dost mu oldular? > > Günümüz > dünyasında Yahudiler kimlere dosttur kimlere > düşmandır? > > > Bazıları diyor ki; Yahudiler Türklere karşı savaşmadılar... > Oysa; Çanakkale'de Sion Katır Alayı ile İngiliz ve > Fransızlara destek verdiler. Kanal Harekâtı sırasında, > İngilizlerle birlikte hareket ettiler. Filistin > cephesindeki savaşların her aşamasında, Türkler > aleyhine casusluk yaptılar. Bugün finans kapital destekli > bazı medya ve paramiliter gruplar > aracılığı ile milletimizin özgür iradesine, tarihsel > ve toplumsal değerlerine karşı olabildiğince büyük bir > şiddetle saldırmıyor mu? İçimizde muharref Tevrat'ın > sahte Türk kimlikli evlatları var. > > > Bunlara dikkat edilmezse, bu > gruplar açık ve seçik deşifre edilip ortaya > çıkarılmazsa iktidar ve yönetme iradesinin kimde olduğu > gizemliliğini korur. > > Natorei > Charta cemaati gibi Siyonist/ırkçı olmayan > Tanah'ın (Tora-Neviim-Ketubiim) > intikamcı, kinci ve katliamcı yorumunu yapmayan Hz. > İbrahim, Hz. Musa, Hz. Yusuf gibi büyük peygamberlerin barış, selam, esenlik, aşk, rahmet ve merhamet > mesajlarına bağlı kalan Yahudiler de var. Ancak bu > tür Yahudilerin sayısı o > kadar az ki.. > > Oysa tarih boyunca > sürgünler yaşayan son olarak İspanya'da Katoliklerin > katliamına maruz kalırken Türk-Osmanlı hakanı 2. > Beyazıt tarafında Türkiye'ye getirilen ve yüzyıllarca > huzur içinde yaşayan Yahudiler gerçeği var. Yine Hazar > Türklerinden Musevi Türkler var. Son İsrail-Türkiye > gerginliği ile ilgili açıklamaları, yorumları izlerken > üzerinde durulması gereken konuları da göz ardı etmemek > gerekir. > > Günün > Sözü: Kişinin beyanına güvenme, yanılabilirsin. > İyi tanı, sonra güven. > > > Windows Live Hotmail: Arkadaşlarınız > Facebook'taki güncellemelerinizi doğrudan > Hotmail®'den görür. >
|
| | Şikayet yok, Melhor_mail. Posted: 17 Jan 2010 06:47 AM PST | Re: semitizm ve anti-semitizm Posted: 16 Jan 2010 03:52 PM PST Sayın Bulut Gayet faydalı bilgilendirici ve inandırıcı bir yazı yazmışsınız. Bunun için öncelikle teşekkür ederim. Bildiğiniz gibi Türkiye de Yahudi karşıtlığı 28 Şubatla başlamış ve Türkiye'deki yasakçı jakobenlerin bazı Sabataist ve onlara bağlı hareket eden masonlarca yönlendirdiği kanaati yaygınlaşmış ve buda Yahudilere karşı bir öfke patlamasına sebep olmuştur. Bunun üzerine İsrail'in son orantısız güç uygulaması ve anlaşmayı değil mutlak teslim olmayı öngören diretmeleri 28 Şubatla milletimize karşıda her an sıcak saldırıya dönüşebilecek hareketin sıcak kısmını Gazze'deki olaylarda görmekte bardağı taşırmıştır. İsrail okul çocuklarının atılacak bombalara resimler yapan görüntüleri ve ordunun hahamlar tarafından verilen kadın çocuk hayvan demeden öldürülmesi fetvası vermesi ise halkımıza inanılamayacak kadar vahşice görünen bir etki yapmıştır. Ayrıca bu gruplarda yazan Yahudilerden bu konuda bir üzüntü değil bilakis haklılık savunmaları çıkmış ve Yahudilerin Yahudi olmayanların tümünü hayvandan da değersiz gördükleri izlenimi yayılmıştır. Bizdeki ırkçı oyların İsrail'deki oranın yanında pekte önemsenmeyecek bir rakam olduğunu düşündürmektedir. Çünkü İsrail den Tüm Gazze'yi içindekiler ile birlikte toplu katletme teklifleri dahi gelmektedir. Dünyadaki diğer savaşlardan daha fazla nefret toplaması ise canlı yayında katliamdan çekinmemesi ve intikamcı ve canice yaklaşımıdır. İsrail normal insan moduna dönmezse bu bölgede silah zoru ile barınması imkânsızlaşacaktır. İşin kötüsü başkaları da geriye dönüşte kabul etmeyecektir. Sığınacakları tek kapı yine Türkiye kalacaktır. Bu yüzden aşırı kibir sarhoşu olmaktan vazgeçip uzlaşmacı bir siyasete geçmek için henüz zaman vardır ama bu süre hiç de uzun değildir diye düşünüyorum. Selamlar A.D.Şimşek 16 Ocak 2010 17:48 tarihinde vedat bulut <vbulut@yahoo.com> yazdı: Değerli Arkadaşlar, Bir süredir Yahudiler ve Siyonizm üzerine yazılar yazılmaktadır. Bu yazıları yazanların çoğu yaşamlarında Musevi veya Yahudilerle tanışmadığı gibi İsrail'de de bulunmamıştır. Ben Müslümanım ve bir Türküm. Bunu ön yargıyla okumamanız ve yazan kişinin kültürel kimliğini bilmeniz için belirtiyorum. 5 yıl öncesine kadar bende Yahudileri ve Musevileri homojen (tek yapılı) bir toplum olarak bildim ve İsrail'i gördüğümde bunun böyle olmadığını anladım. Nasıl ki, bizim toplumumuzda Kuran-ı kerim (Furkan) işlevini kaybetmiş ve siyasetin-ticaretin-çıkarcılığın-Allah'la pazarlığın esiri edilmişse, İsrail'de de durum farklı değildir. 1400 yılda 40 fırkaya ayırdığımız İslam gibi Musevilik dini de 100 fırkaya ayrılmıştır. İllere göre, hatta köylere göre farklı yaşam biçimleri ve inanış türleri gelişmiştir. İsrail'de de Türkiye'de olduğu gibi Tel Aviv ve Kudüs sokaklarında gezen sıradan Musevi insanlar bizdeki insanlardan farklı değil. Yurt dışından özellikle son dönem Rusya'dan (daha doğrusu önceki SSCB) göçle gelen 1 milyona yakın insan var. ABD ve AB ülkelerinden yaşlılık ve emeklilik günlerini geçirmeye gelen, bölgenin egsotizmine kapılanlar var ve sayıları küçümsenemeyecek kadar (yaklaşık 500 000), Habeşistan'dan gelen Saba Melikesi Belkıs nedeniyle dinsel ve tarihi bağ kurulan bir o kadar insan daha var. Suriye ve Golan tepelerinin işgali sonrası vatandaşlığa aldıkları Velid Canbolat'ın Dürzi topluluğu var. Özellikle, polis teşkilatında kendilerine iş verilmiş ve ticaretle de uğraşıyorlar. Bir de özellikle Hayfa taraflarında yoğunlaşan Karaim kökünden (Hazar Türkleri-aslen Judaist) insanlar var. Bu insanların çoğu bırakın Tevrat'ı İbranice'yi bile doğru dürüst konuşamıyor ve kurslara gidiyorlar. Genelde insnlar İngilizceyle anlaşıyor. Nüfus toplamda 6,5-7 milyon kadar. Sizin bahsettiğiniz Torah ve Haham sözlerine bağlı Ortodoks Musevi kitle bu nüfusun içinde 1 milyon kadar bile değil. 1 milyon kadar Arap, ki buna Betlehem bölgesinde yoğunlaşan Hristiyan Araplar da dahil İsrail Vatandaşıdır. Bunun dışında işgal altındaki Filistin toprakları dahil 6 milyon kadar Filistinliyle iç içe yaşamaktalar. Duvarların saçma olduğu artık toplumun genelinde anlaşıldı ve kabul gördü. Özetle İsrail'in iç toplumsal yapısı oldukça heterojendir, dinamikleri de sanıldığından çok zayıftır. Sorun sıradan Yahudi ve Musevilerde değil, yönetimi elde tutan elitlerdir. Bu Filistin tarafı için de aynen geçerlidir. Siyonizm meselesine gelince hangi Siyonizm? Jabotinsky den Teodor Hertzl'e pek çok farklı biçimi vardır. Aynı, Nihal Atsız, Mehmet Akif, Namık Kemal, Ziya Gökalp, Yusuf Akçora, Prens Sebahattin, Kırımlı İsmail Gaspıralı...vb. Türkçülükleri örneklerinde olduğu gibi, Siyonizmin de pek çok türü imal edilmiş durumdadır. Militer olan görüşler olduğu gibi, müspet olan saf milliyetçilik hareketleri de vardır. Sosyal dayanışma, diğer milletlerle bilimde, sporda, sanatta yarışma müsbet bir milliyetçilik anlayışıdır. Musevi ve Yahudilerin sıradan karşılaşabileceğiniz insanlarında hal ve hareket bu şekildedir. Bu tür bir milliyetçilik (Siyonizm) hareketini aşağılamak gereksizdir. Özellikle, Türkiye'de yaşayan Musevi vatandaşların gönlünü incitebilecek, onları ötekileştirecek bir faaliyetin anlamsızlığı ve ahlaksızlığına sanırım sizler de katılırsınız. Türkiye'de yaşayan Musevilerin pek çoğu Kosher mutfak gibi günlük sıradan uygulamalara bile yabancılaşmışlardır. Bunun örneklerini hem İsrail'de hem İstanbul'da gözlemledim. Son olarak uluslararası yapılanmalar ve bunların propogandalarından söz etmek gerekir. Çünkü, aslında tüm dünya coğrafyasında İsrail ve Museviler ve Yahudiler'le ilgili görüşler o merkezlerden yönetilmektedir. Bildiğiniz gibi ABD'de iki temel siyasi lobi hareketi vardır. Pasifik grubu ve Neo-Con grubu. Pasifik grubu şu anda OBAMA'yı Başkanlığa getirmiş durumdadır. Bunlar Wall Street adamları, finans merkezlerinin George Soros (Macar Asıllı Yahudi) gibi devleridir. Durağan ve düşük seviyeli savaşlardan, serbest piyasadan, küçülmüş kent devlet yapılarından yanalar. Türkiye'de oynanan oyunun alt yapısı da budur- Kamu Yönetim Reform Yasa Tasarısını hatırlayınız. Kapitalin gücüyle dünyaya şekil vermek ve borsa hareketleriyle servetlerini artırmak peşindeler. Neo-Con'larsa Dick Cheney, Halliburton Şirketi, George Bush gibi Evangelicanlardır. Petrol, silah ve enerji sektöründen beslenirler. Yüksek seviyeli bölgesel savaşlar, işgaller ve askeri projelerden para ve güç kazanırlar. Geçtiğimiz dönemde seçimleri kaybettiler. Ancak, bu bir ABD derin devleti aldatmacasıdır. Bunu iki ayakla yürüyen bir devlet modeli olarak görünüz. Yönetim değişiklikleri hedefe yürüyen dev sermayenin (ABD ve AB'deki kuklaları) adımlarını tek tek atması şeklinde algılayınız. Önce savaş, işgal ve kandan beslenme, sonra biraz durulma sağlayıp toplumların ve devletlerin biraz daha kan üretmesine fırsat verme şeklinde devam edip gitmektedir. ABD derin devleti aslen İsrail'i hedef gösterip, ana düşman olarak algılanmasını sağlayarak hedefine ilerlemektedir. İsrail yönetimi de dahil bu güce katkı sağlayan AB liderleri vardır-Angela Merkel ve Sarkozy gibi. Perdenin arkasında bir diğer gözden kaçırılan tehdit İngiltere derin devletidir. Sakin, gözden uzak, genelde ikinci planda görülen, Orta Doğu'da dini liderler ve cemaatler dahil pek çok çevrede gizli ve sinsi örgütlenmeye sahip İngiltere. Orta Doğu ve tüm ASYA kıtasında tarihi kökleri derinde ve güçlüdür. Bugünkü İsrail projesinin asıl mimarı onlardır. Lawrence'ın ölümü de bu olayla alakalıdır. Lawrence bile (Katolik Cizvit) bu güç tarafından oyuna getirilmiştir. Bu bölgede sorun olan sınırları çizen İngilteredir. Güç sahasını ABD'ye kaybediyor gözükse de en önemli-birincil tehdittir. Bizler İsrail şapkasından çıkarılacak tavşana odaklanmışken asıl operasyon merkezi başka şer odaklarıdır. İslam alemi sihirbazın eline bakmaktansa SIRRA bakmayı öğrenmelidir. Aksi takdirde bu coğrafyada yaşayan hiç bir dinin ve milletin mensubu emniyette olmayacaktır. Akan kan petrodolar olarak onların kasalarına girecektir. Saygılar, Vedat BULUT Not: Grup üyelerinin kaynaklarım veya fikirlerim hakkında soruları olursa memnuniyetle cevaplarım. Yeter ki çözüm bulalım bu dertlere derman olalım
From: süleyman akdemir <sleymanakdemir@yahoo.com> To: domino_etkisi@googlegroups.com Sent: Sat, January 16, 2010 12:18:29 AM Subject: Re: israil, Yahudi ve TEVRAT gerçeği(bir mektup var) Sayın Ali Serdar, Dikatinizi çekti mi? Hazreti Musa, Hazreti Harun, Hazreti Davut hiç gündeme getirilmemiş. Sebebi ise, onlar islam anlayışı içinde de vardır. Acada geleneği ise ibranilere eski mısırdan geçmiştir. Bir çok araştırmacının hemfikir olduğu konu aslında meselenin iç yüzüdür. 1-Ya iletinizdeki gibi üstün ırk olduğunuza inanır ezoterik anlayışla epistemik felsefeler savunursunuz, filozof-kral-tanrı diye inanırsınız, "tanrılaşırsınız!" 2-Ya da yukarıda isimleri geçenler gibi Allah'ın kulu olur, "insanlaşırsınız." 1. fikri savunanlar sıkışınca "antisemitizm" diye yaygara ederler. Ama biz sioniğiz demekten kaçınırlar. 1. guruptaki yahudiler sionik, 2. guruptaki yahudiler semitiktir. (Bu guruba Hitler tarafından katledilen Hazar Türkleri gibi samimi musevilerde dahilidir.)
(bir Mektup Var) SEVGILI ARKADASLAR, Tabiki bize diger irklardan üstün oldugumuz yüzyillardir ögretiliyor: DÜNYA'YI YÖNETMEK KONUSUNDA YAHUDÝLERÝN ÜSTÜN MANEVÝ KABÝLÝYETLERÝ NELERDÝR ?
Yahudiler en üst kademedeki basamaklardan artakalan ÝNTÝBALARI realize ederek üst dünyaya çýkmak suretiyle dünyayý yöneteceklerdir . Iþýk ruhu terk ettikten sonra geriye ÝNTÝBALARDAN meydana gelen intibalar zinciri kalmaktadýr . bütün intibalar bu zincirin içinde kapalý ve katlanmýþ olarak bir nokta þekildedir . Bu nokta her bir insanýn içinde olup , '' KALBÝMÝZDEKÝ (Gönlümüzeki) NOKTA '' veya '' '' Geleceðin ruhunu üretecek dölüt '' adýný veriyoruz .. Ýnsanýn geleceðinde (Ýstikbalde) taþýyacaðý ruhun niteliklerini de ÝNTÝBALAR tayýn etmektedirler . Ýntibalar , Ruhun þeklini , niteliklerini hatta Ruhun Atsilut dünyasýna dönüþünde tutacaðý yeri bile tayýn ederler .
Kendi intibalarýný düzenli ve devamlý bir þekilde realize eden her insan bu dünyaya gelmeden evvel , ruhunun atsilut dünyasýnda sahip olduðu ayný yere geri döner .
Kabala ilminde Atsilut dünyasýna , '' ERETS YÝSRAEL '' adýný veriyoruz Olam Atsilut bilinç seviyesine çýkan insana , '' ÝVRÝ '' Diyoruz .
''ÝVRÝ'' bir yerden baþka bir yere geçen anlamýnda bir kelimedir ve avar - geçti kelimesinden türemektedir . Yaþadýðýmýz dünyevi niteliklere sahip bu dünyadan , Manevi niteliklere sahip Manevi dünyaya geçtiði için o insana '' ÝVRÝ '' diyoruz . Kendisi , dünyamýzýn kontrol panelini teþkil eden yönetim sistemi niteliðini taþýyan Olam Atsilutun bir parçasý haline gelir ve böylece dünyamýz üzerinde hakimiyet kurmak kabiliyetini elde ederek , bizim dünyamýzda olup biten her þeyi anlamak ve deðerlendirmek , o insan ( ÝVRÝ ) için , imkan haline gelir .
Ruhun Atsilut dünyasýndan bizim dünyaya doðru geliþmesinden önceki durumuyla , dünyamýzdan yukarýya doðru basamak basamak týrmanarak Atsilut dünyasýna çýktýktan sonraki durumu arasýnda olan fark , ruhun biz insanlarýn isteðiyle ve gayretýyle yukarýya çýkmýþ olmasýndan ileri gelmektedir . Ruh , dünyalarýn basamaklarýný özgürce aldýðý bir kararla týrmanarak yükselmekte olup böylece Atsilut dünyasýndaki manevi katýn butununu elde etmektedir .
Ýnsanýn bedeni bizim dünyada varlýðýný korumaya devam eder . Böylece insan ayný anda her iki dünyada yaþayabilir . (Her iki Dünya bilinci çerçevesinde)
Kabalanýn ifade etiiðine göre , Ýnsanoðlu dünyevi bedeni içinde yaþarken evrenin tümünü ve var olan bütün realiteyi keþfetmesini saðlayan , Kabala Ýlmidir . Ýnsan bunlarý keþf etmesi sürecinde , kademeli bir þekilde kendinde , Yaradanýn niteliklerini - Etkili olmak özveri ile davranmak kabiliyetini edinmeye baþlar . Ýnsan bu niteliklere sahip olduðu müddetçe , ruhu gittikçe yaradana benzemeye baþlar ve neticede onun gibi olur ki o zaman insan yaradanýn seviyesine çýkmýþ sayýlýr ve yaradanla eþit bir duruma gelir .
Bu noktada bir cümleyi hatýrlatmak çok yerinde olur , Havraya gidenler ve gitmeyenlerin de bir kýsmý bilirler , bu cümle ibranice
Þiviti a þem lenegdi tamid .. Bu cümle insanýn yaradanla eþit olmak arzusunu dile getirmektedir .
Bu yüzden , kendi kaderini ve bütün dünyayý yönetebilmek için
engelin diðer tarafýna geçmek için '' YEUDÝ '' , '' ÝVRÝ '' Olmak gerekmektedir .
'' Yeudim '' Yahudiler bir millet deðildir , onlar bu dünyayla manevi üst dünya arasýndaki engeli aþmak için edindikleri sistemi öðreten kimselerdir . Hz. Ýbrahim , kabalayý ve Torayý almadan önce , bu insanlar mezopotamyada yerleþmiþ diðer aileler gibi , büyük bir aile teþkil ediyorlardý . Bizim genlerimiz ve özellikle Aþkenaz Yahudilerinkiler , gerçek Mezopotamyalýlarýn genlerine benzer .
( Daha sonra Pakistandan Fasa kadar bütün topraklarý iþgal edip yerleþen araplarý kastetmiyorum) .
Bizler ve baþkalarý arasýnda var olan farklýlýk , Hz. Ýbrahimin ailesi tarafýndan belli bir hedefi olan ve uygulanabilir bir Misyonu (Görevi)
yerine getirmek için yaradan tarafýndan seçilmiþ olmalarýndan ileri gelmektedir . Misyonumuz , dünyanýn yönetimini ve yaradana olan baðlantýyý evvela kendimize sonra da bütün beþeriyete öðretmektir . Bu misyonu kendine yükleyen herkese ''Yeudi'' Yahudi diyoruz .
Fakat Yahudi diye bir millet kavramý yoktur , çünkü gerçekte baþtan beri böyle bir millet yoktu . Atalarýmýz Avraam , Yitshak ve Yaakov'dur TARÝH BOYUNCA YAHUDÝLER MANEVÝ YÜKSEK BÝR SEVÝYE ELDE EDEREK DÜNYADA MANEVÝ YÖNDEN HÜKMETTÝLERMÝ YOKSA SADECE GELECEKLE MÝ ÝLGÝLÝ ?
Mýsýrdan çýktýktan sonra , Erets Yisrael , Yisrael topraklarýna yerleþtikleri dönemde , birinci ve ikinci Beyt Amikdaþ , yaklaþýk bundan iki bin sene evveline kadar , o dönemde yaþayan kabalacýlar , eski dünyayý iyi bir durumda muhafaza etmiþlerdir . Fakat o dönemlerde bütün beþeriyetin yaradanýn seviyesine çýkmak mecburiyeti henüz yoktu ve Yahudilere , diðer milletlere karþý tarihi görevlerini yerine getirmek mecburiyeti yüklenmemiþti .
Ýkinci Beyt Amikdaþ yýkýlýp tahrip olduktan sonra , Yahudilerin Misyonu sürgüne çýkmak ve dünya milletleri arasýna karýþarak kademeli bir þekilde geliþerek , hayvani intibalarýn sevýyesý olan , sadece bu dünya zevklerine dalmak arzularýnda deðiþiklik yaparak Manevi hayatý ve realiteyý yönetmek olduðunun bilincine varmakla , ADAM Ýntibalarý seviyesine çýkmaktýr .
Yaþamakta olduðumuz çað bilgi çaðýdýr , kabala ilmini özellikle bu dönemde evvela kendimiz Hz. Ýbrahimin soyundan olduðumuz için öðrenmeliyiz , sonra da bütün beþeriyete bu bilgileri aktarmalýyýz , içimizdeki intibalarý deðerlendirmeyi , manevi duyumuzu geliþtirerek üst dünyalara geçmek suretiyle , yaradanla baðlantý kurarak , dünya yönetimini elimize almalýyýz .
ISTE BÖÖLE..SEVGILER..A.Levy
--- On Thu, 1/14/10, Erkan Kohen <erkankohen@yahoo.com> wrote: From: Erkan Kohen <erkankohen@yahoo.com> Subject: Re: israil, Yahudi ve TEVRAT gerçeği To: domino_etkisi@googlegroups.com Date: Thursday, January 14, 2010, 10:27 PM
Bir Türk yahudisi olarak bu yazılanlardan nefret duydum...Bizler bu ülkede kendi ülkemiz ve gururlu bir Türk gibi düşünürken ırkçı bazılarınız (yazıyı yazan gibi) Allahından bulsun diyorum..Bu gruptan nasıl çıkılır Allah Rızası için biri yardım etsin..Saygılar... e.cohen --- On Thu, 1/14/10, nurullah aydın < nurullah--aydin@hotmail.com> wrote: > From: nurullah aydın < nurullah--aydin@hotmail.com> > Subject: israil, Yahudi ve TEVRAT gerçeği > To: oring_profil@hotmail.com, domino_etkisi@googlegroups.com, huzuniklimi@googlegroups.com, mustafaerol2008@gmail.com > Date: Thursday, January 14, 2010, 1:08 PM > > > > > > > > > Nurullah AYDIN > 14 Ocak > 2010 > > > İSRAİL, YAHUDİ VE TEVRAT GERÇEĞİ! > > > Büyükelçi rezaletiyle > birlikte İsrail ile ilgili yorum yapan yapana. Bu halkın > ne olduğu ve inancının hangi mesaj içerdiği doğru > anlaşılmalıdır. > > Bakın; İsrail kelimesinin anlamlarından > birisi de, Hz. Yakup'un rüyasında Tanrı Yehova ile > sabaha kadar uğraşmasından mülhem olarak Tanrı ile güreşen, mücadele eden" > anlamındadır. İsrail kavmi bundan dolayı, haşa, > Tanrı'ya da meydan okuyan bir millettir. Öyle ki, Yakup > Tanrı ile güreşmesi sonucu uyluğundan zarar görmüş ve > topallamaya başlamıştır. Bundan dolayı dindar Yahudiler asla uyluk kemiğindeki eti > yemezler. > > Balam > hikâyesinde anlatıldığı üzere; "İsrail > iş'te ayrı oturan bir kavimdir. Milletler arasından > sayılmayacaktır." Tanrı Yehova aynı zamanda > orduların rabbidir. O kızdığı zaman bazen Yahudileri de > cezalandırabilir ama yeri geldiğinde, kendi seçkin ve > seçilmiş kavmi olan İsrail milletinin çıkarı ve > bekası için, bebekten kadına, ihtiyara, eşeğe, ineğe > velhasıl nefes alan her canlıyı acımadan katletme emri > verebilir. (Hezekiel) > > Yani tam manası ile > intikamı rahmetinden, merhametinden, acımasından, > şefkatinden çok katmerli olan bir Tanrı > anlayışı ve inancı ile karşı karşıyayız. İşte > Tanrı anlayışı böylesine intikamcı ve kinci bir > yorumla Tevhit geleneğindeki anlamından saptırılmış > bir inancın mensuplarından insanlığa fayda, barış, > merhamet beklemek herhalde abesle iştigal olsa gerek. Öyle > ki muharref Tevrat'ın-Tora (kutsal > kitabın tümü -Tanah) salikleri yeri geldiğinde, yani > çıkarları ve bitmez tükenmez arzuları tehlikeye > girdiğinde, Zekeriyye, Yahya, Amos, Hezekiel, İsa gibi > peygamberleri de katletmekten çekinmezler. > > Yine; içimizdeki > Yahudi'nin, Roma'ya yürümeye hazırlanan Fatih Sultan Mehmet'i zehirlediği iddiası > vardır. Yine bir diğer iddia Fatih'i, onu zehirleyen > Yakup Paşa'nın dedeleri İslam Peygamberini de > zehirlediği iddiasıdır. Hayber'de Peygamberi zehirleyen kadın Zeynep binti > Harise Yahudiydi. Öyle ki peygamber hayatı boyunca o > zehrin etkisinin kendisinde devam ettiğini itiraf etmişti. > Vefatının nedenlerinden birisi de Yahudi kadının > verdiği zehrin etkisinden olabilir. > > Şimdi İçimizdeki İsrail'in kısaca profili bu. > Bazıları tüm Yahudiler böyle değil > diyebilir. Tabii ki. Fakat Siyonist, ırkçı olmayan > humanistik ve reformist Yahudilerin Filistin'de acımasız > katliam yapan Ferisi kökenli Rabbinik/Ortodoks İsrail devlet aygıtı > üzerinde etkileri yok denecek kadar azdır. Yani insancıl > olanları en azından öyle görünenleri sadece birer > istisnadırlar, o kadar. Bu gruplar İsrail devletini > yönlendiremedikleri gibi, İsrail'e hâkim olan fundamentalist ve entegrist Yahudilik > anlayışı, humanistik ve > reformist Yahudileri dışlamaktadırlar. Geçmişte filozof > Spinoza örneğinde olduğu gibi, açıkça tekfir > etmektedirler. Kur'an Ehli kitap içerisinde > müminlere en azılı düşman olarak Yahudileri > bulursunuz diye boşuna hüküm > içermemektedir. > > Bazıları bu > ayetin konjonktürel olduğunu, yani dönemin Beni > Kaynuka, Beni Nadir ve Beni Kurayza Yahudileri ile ilgili > olduğunu iddia ederler. Tamam da, tefsirde basit bir yorum, > tevil ilkesi vardır. Nedir o? Ayetin iniş sebebinin özel olması, hükmünün ve manasının > umumi, yani genel olmasına mani > değildir. > > O zaman Yahudiler Peygambere > amansız düşman idiler de, şimdi dost mu oldular? > > Günümüz > dünyasında Yahudiler kimlere dosttur kimlere > düşmandır? > > > Bazıları diyor ki; Yahudiler Türklere karşı savaşmadılar... > Oysa; Çanakkale'de Sion Katır Alayı ile İngiliz ve > Fransızlara destek verdiler. Kanal Harekâtı sırasında, > İngilizlerle birlikte hareket ettiler. Filistin > cephesindeki savaşların her aşamasında, Türkler > aleyhine casusluk yaptılar. Bugün finans kapital destekli > bazı medya ve paramiliter gruplar > aracılığı ile milletimizin özgür iradesine, tarihsel > ve toplumsal değerlerine karşı olabildiğince büyük bir > şiddetle saldırmıyor mu? İçimizde muharref Tevrat'ın > sahte Türk kimlikli evlatları var. > > > Bunlara dikkat edilmezse, bu > gruplar açık ve seçik deşifre edilip ortaya > çıkarılmazsa iktidar ve yönetme iradesinin kimde olduğu > gizemliliğini korur. > > Natorei > Charta cemaati gibi Siyonist/ırkçı olmayan > Tanah'ın (Tora-Neviim-Ketubiim) > intikamcı, kinci ve katliamcı yorumunu yapmayan Hz. > İbrahim, Hz. Musa, Hz. Yusuf gibi büyük peygamberlerin barış, selam, esenlik, aşk, rahmet ve merhamet > mesajlarına bağlı kalan Yahudiler de var. Ancak bu > tür Yahudilerin sayısı o > kadar az ki.. > > Oysa tarih boyunca > sürgünler yaşayan son olarak İspanya'da Katoliklerin > katliamına maruz kalırken Türk-Osmanlı hakanı 2. > Beyazıt tarafında Türkiye'ye getirilen ve yüzyıllarca > huzur içinde yaşayan Yahudiler gerçeği var. Yine Hazar > Türklerinden Musevi Türkler var. Son İsrail-Türkiye > gerginliği ile ilgili açıklamaları, yorumları izlerken > üzerinde durulması gereken konuları da göz ardı etmemek > gerekir. > > Günün > Sözü: Kişinin beyanına güvenme, yanılabilirsin. > İyi tanı, sonra güven. > > > Windows Live Hotmail: Arkadaşlarınız > Facebook'taki güncellemelerinizi doğrudan > Hotmail®'den görür. >
|
| Hem küstah, Hem Nankör, Hem Şirret İsrailli... Posted: 16 Jan 2010 03:00 PM PST Hem küstah, Hem Nankör, Hem Şirret İsrailli… Yani 1492'tekinden sonra kurtarılan ikinci bir Yahudi kurtarma operasyonu. Büyükelçimiz Oğuz Çelikkol'u ‘alçak' koltuğa oturtarak, büyük bir küstahlık sergileyen İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Ayalon'un babaannesini ve yakınlarını Nazilerin elinden bir Türk diplomatın kurtardığı ortaya çıktı. Türkiye'nin İsrail Büyükelçisi Oğuz Çelikkol'u daha alçak bir koltuğa oturtarak Türkiye'yi aşağılamaya kalkışan ve Türkiye'nin baskısıyla özür dileyen İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Daniel Ayalon'un varlığını bir Türk diplomata borçlu olduğu ortaya çıktı. BABAANNESİNİ GİRİT'TEN RODOS'A VE İSTANBUL'A KAÇIRDI Almanya ve Nazi tarihi konusundaki araştırmalarıyla bilinen Talip Doğan Karlıbel, İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Daniel Ayalon'la ilgili ilginç açıklamalarda bulundu. Karlıbel, Ayalon'un babaannesinin bir Rum Yahudisi olduğunu ve Nazilerin elinden bir Türk diplomat tarafından kurtardıklarını belirterek, “Ayalon'un dede tarafı Rus Yahudisi ancak babaannesi Rum Yahudisi. 1943'te Girit adasından Rodos adasına kaçıyor bunlar. Kaçıran da bir Türk diplomat. Oradan da İstanbul'a geliyorlar. İstanbul'da 2 sene ikamet ettikten sonra o dönemde İngiliz kolonisi durumunda olan Kıbrıs adasına gidiyorlar. Oradan da 1948'de İsrail'e gidiyorlar. Ayalon'un babaannesini, teyzesini ve diğer akrabalarını Nazilerin elinden Türk diplomatlar kurtardı. Almanya'da Ludwigsburg'ta N S Dokümantasyon Merkezi var. Kaçan Yahudilerle ilgili bilgi var. Washington'da ve Tel Aviv'de Yog Aşem dedikleri bir merkez var. Türkiye'den göç eden Yahudilerin bilgileri buralarda gözükmekte. Babannesinin adı Hanna Ayalon ve N S Dokümantasyon Merkezi'ndeki bilgilerde de bu var” dedi. İSTANBUL'DAN SONRA İSRAİL'E GÖÇ ETTİLER Ayalon'un babaannesi ve teyzesi ile diğer akrabalarını kurtaran Türk diplomatın Selahattin Ülküner olmadığını ancak Ülküner'in Rodos Konsolosluğu yaptığı sırada 42 Yahudi'yi kurtardığını belirten Karlıbel, “Bu Yahudiler dışında 200-300 Yahudi daha Girit adasından Rodos'a götürüldü, oradan da Türk gemileri ile İstanbul ve İzmir'e götürüldü. İkinci Dünya Savaşı biter bitmez Ocak 1945'te Kıbrıs'a geliyorlar. Kıbrıs'ta 200 bin Yahudi'nin kalabileceği şekilde bir tampon bölge yapılıyor onlar da oraya geliyorlar. Oradan da kademe kademe İsrail'e götürülüyorlar” şeklinde konuştu. BABAANNESİ KIBRIS'TA ÖLDÜ, NAAŞI İÇİN AYALON GELDİ Ayalon'un babaannesinin 1963 yılında dostlarını ziyaret etmek için tekrar Kıbrıs'a geldiğini kaydeden Karlıbel, Ayalon'un babaannesinin 1973'te Kıbrıs'ta öldüğünü kaydetti. Karlıbel, “Bunun üzerine bir heyet naaşını Kıbrıs'tan İsrail'e götürmek istiyor. Gelenler arasında Daniel Ayalon da var. Ayalon o zaman ABD'de Ohio'da bir üniversitenin işletme fakültesini bitiriyor. Kıbrıs'ta naaşın alınması konusunda bir sorun yaşanıyor Türkler nedeniyle. Cenazeyi ancak 2-3 ay sonra alabiliyorlar. Türk düşmanlığı da buradan geliyor deniyor. Ancak Türkiye'ye çamur atan bu nankörün babaannesini Nazilerden Türkler kurtardı” dedi. NAZİLERİN ELİNDEN EN FAZLA YAHUDİ'Yİ TÜRKİYE KURTARDI Tel Aviv'deki soykırımdan kaçanların isimlerinin bulunduğu merkezde Türkiye'den göç eden Yahudilerin bilgilerinin yer aldığını ve Ayalon'un babaannesinin adının Hanna Ayalon olduğunu kaydeden Karlıbel, Nazilerin ilk istila ettikleri yerlerden birinin Girit adası olduğunu belirtti. Karlıbel, “Naziler Girit'i istila edince, Türk diplomat, Yahudilerin önce Rodos'a oradan da İstanbul'a gitmelerini sağlıyor. İngiltere ve ABD'nin 1939-1945 yıllarında kurtardığı Yahudi sayısı 78 bin. Bu tarihlerde Türklerin kurtardığı Yahudi sayısı 275 bin.” Yani 1492'tekinden sonra kurtarılan ikinci bir Yahudi kurtarma operasyonu. __________ Information from ESET NOD32 Antivirus, version of virus signature database 4778 (20100116) __________ The message was checked by ESET NOD32 Antivirus. http://www.eset.com | israil krizi ve ballı hükumet Posted: 16 Jan 2010 11:58 AM PST | 2010 Dünya ya Genel, Ülkemize Özel Kozmik Yılı. Posted: 16 Jan 2010 11:10 AM PST 2010 Dünya ya Genel, Ülkemize Özel Kozmik Yılı…  __________ Information from ESET NOD32 Antivirus, version of virus signature database 4778 (20100116) __________ The message was checked by ESET NOD32 Antivirus. http://www.eset.com | |
[anadoluhaber:37423] BAŞBAKANLARA BAVUL DOLUSU PARA.... KORKUNÇ İDDİA, CEM UZAN'IN ESKİ CEO'SUNDAN GELDİ... Posted: 18 Jan 2010 06:36 AM PST |
Re: [anadoluhaber:37425] Kılıçdaroğlu'ndan İsrail'e destek! Posted: 18 Jan 2010 06:19 AM PST Selamlar,
Olaylara dogru bakmak ve iyi okumak gerekir diye degerlendiriyorum..Fanatik bir bakis acisinin hem ülkeye hemde sahibine pek bir hayri yoktur..
- Basbakan " siz öldürmeyi iyi bilirsiniz " derken, hem zamanlama ve hemde üslup noktasinda dogru yerdedir, isin " show " kismi bir yana, hakli oldugumuz kacinilmaz. - Basbakan son büyükelci krizi baslangicinda, " durduk yerde" israil' e saldirmakta, haksizdir. Israil'e sagda solda, "show" amacli söylemler yerine, somut eylemler yapilmasi daha anlamlidir. Oysa show yapan basbakan, elindeki yetkilerin tamamini, Israile daha fazla TC olanaklarini ikram etmekte kullanmaktadir. Bu durum söylem- eylem uyusmazligini acikca ortaya koymaktadir.. - Dünyanin her yerinde Iktidar olanlarin eylemleri yorumlanir-degerlendirilir, oysa Türkiyede birtakim kendini bilirler!!!, isi gücü birakmis, sürekli onyillar öncesine ait olaylari kullanarak, muhalefet üzerinden olaylari yorumlamaya calismaktadirlar.. " "safdillik" yada " aymazlik " yada "suiniyet" olarak degerlendirilecek, garabet bir durumdur bu.
--- ahmet dogan simsek <ahmetdogan.simsek@gmail.com> schrieb am So, 17.1.2010:
Von: ahmet dogan simsek <ahmetdogan.simsek@gmail.com> Betreff: Re: [anadoluhaber:37400] Kılıçdaroğlu'ndan İsrail'e destek! An: anadoluhaber@googlegroups.com Datum: Sonntag, 17. Januar 2010, 1:02
Peki bu konuda bu Ak parti ektiğini biçiyor demek. Ak parti israişle kötülük etti şimdide cezasını buldu eee İsrailde haklı tabi siz öldürmeyi iyi bilirsiniz dersen o da haklı olarak senin büyükelçini aşağılar demiş oluyor. Ama israil Gazze de gerçekten öldürmeyi iyi bir şey olarak bildiğini kanıtladı. Başbakan da doğru söyledi. Bu İsraile destek, Dersim olayında da ölenler kendi akrabaları olduğu halde CHP ye destek olarak suçlamalarını geri çekmeside İsrailli bakan yardımcısından farksız bir durumdur. Bu yaptığı kabul edilemez bir şekilde İsrail yandaşlığıdırli zaten öyleler.
16 Ocak 2010 13:40 tarihinde azmi berberoglu <azmiberberoglu@yahoo.de> yazdı: Asadıdakı söylemi. israile destek olarak sunmak.!!! Gercekten ilginc, bu yaklasım, rehabilitasyona muhtac diye degerlendiriyorum.
--- Dr. Tarık Ziya - Toplumsal Onarım ve Siyasal Rehabilitasyo <tarik.b.ziyad@gmail.com> schrieb am Mi, 13.1.2010: Von: Dr. Tarık Ziya - Toplumsal Onarım ve Siyasal Rehabilitasyo <tarik.b.ziyad@gmail.com> Betreff: [anadoluhaber:37349] Kılıçdaroğlu'ndan İsrail'e destek! An: Datum: Mittwoch, 13. Januar 2010, 20:01
Kılıçdaroğlu'ndan İsrail Krizine İlginç Yorum: AK Parti Ektiğini Biçiyor CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin İsrail ile Yaşadığı Diplomatik Krizle İlgili AK Parti İktidarını Suçladı. -- Dr. Tarık Ziya
Toplumsal Onarım ve Siyasal Rehabilitasyon
Ana Bilim Dalı Başkanı Yardımcısı
| __________________________________________________ Do You Yahoo!? Sie sind Spam leid? Yahoo! Mail verfügt über einen herausragenden Schutz gegen Massenmails. http://mail.yahoo.com -- Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.." Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır kurtulusyolu99@gmail.com bahadirserhad@gmail.com forevermirza@gmail.com
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr adresinde bu grubu ziyaret edin
|
__________________________________________________ Do You Yahoo!? Sie sind Spam leid? Yahoo! Mail verfügt über einen herausragenden Schutz gegen Massenmails. http://mail.yahoo.com |
Bülent Arınç AKP'nin Emine ayna'sı mı? Posted: 18 Jan 2010 05:56 AM PST |
[anadoluhaber:37406] WG: (oybirligi) Tekel'cileri çıkardılar, lojmanlara yerleştiler Posted: 18 Jan 2010 04:28 AM PST " kendine müslüman olmak " deyimini ne kadar güzel anlatan bir uygulama, degilmi arkadaslar..
--- Ali Serdar Bolat <serdarbolat@superonline.com> schrieb am So, 17.1.2010:
Von: Ali Serdar Bolat <serdarbolat@superonline.com> Betreff: (oybirligi) Tekel'cileri çıkardılar, lojmanlara yerleştiler An: Undisclosed-Recipient@yahoo.com Datum: Sonntag, 17. Januar 2010, 21:06
Tekel'cileri çıkardılar, lojmanlara yerleştiler +++++++++++++++++++++++++++++++ "Tekel'i ve lojmanlarını satacağız" dediler. Tekel'i yok bahasına yandaşlarına sattılar, komisyonları cukka ettiler. Ankara'nın ORAN, Kurtuluş, Keçiören ve Gölbaşı semtlerindeki lojmanları ise satmadılar. "Satacağız" dümeniyle Tekel çalışanlarını lojmanlardan çıkardılar. Yerlerine eş dost ve akrabalarını, yandaş bürokratları yerleştirdiler. Lojmanlara bedava el koydular. Müslüman (!) AKP'liler işte yetim hakkını böylece korumuş oldular. +++++++++++++++++++++++++++++++++++ -- Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "oybirligi" grubu. Bu gruba posta göndermek için , mail atın : oybirligi@googlegroups.com Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: oybirligi-unsubscribe@googlegroups.com Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com.tr/group/oybirligi?hl=tr adresinde bu grubu ziyaret edin
Bu grup Atatürk ilkelerine bağlı, demokrasiye inanan,ülkesini seven insanların fikir alışverişinde bulunmaları amacıyla kurulmuştur.Grubumuzda küfür ve hakaret içeren mesajlar yayınlanamaz.Gruba gönderilecek mesajların içeriğinden mesajı yazan ve gönderenler sorumludur. Yeni açılan Atatürkçü site http://www.iradeyimilliye.com sitesi grubumuz yönetimince desteklenmekte ve önerilmektedir. Üyelerimize duyurulur.
|
__________________________________________________ Do You Yahoo!? Sie sind Spam leid? Yahoo! Mail verfügt über einen herausragenden Schutz gegen Massenmails. http://mail.yahoo.com |
[anadoluhaber:37408] WG: (oybirligi) "Şarap günah" dediler, yabancı şarapçıları ihya ettiler Posted: 18 Jan 2010 04:24 AM PST Bu haberin ne kadar hakli ve dogru oldugunu, Avrupada yasayanlar iyi bileceklerdir.. ÖTV sifirlanmasinin ardindan Türkiyedeki Sarap üreticileri, pazardaki " rekabet " sanslarini neredeyse tamamen yitireceklerdir. Avrupada " sofra" sarabinin litresi- 1.-Euro civarindadir, Türkiyede ise 2,5.-Euro civarinda.. Yapilmasi gereken ithal saraplara ÖTV sifirlanmasi degil, tam aksine FON konularak, yerli saraplarin fiyat düzeyine getirilmesidir..AB' nin ithal ürünleri listelerini inceleme sansi olanlar, söylediklerimizi cok daha iyi anlayabileceklerdir.
Sonuc: En iyi yaptiklari is, kendilerini ve yandaslarini zenginlestirmek, ülkeyi AB-D nin güdümüne daha fazla sokmaktan ibarettir.
--- Ali Serdar Bolat <serdarbolat@superonline.com> schrieb am So, 17.1.2010:
Von: Ali Serdar Bolat <serdarbolat@superonline.com> Betreff: (oybirligi) "Şarap günah" dediler, yabancı şarapçıları ihya ettiler An: Undisclosed-Recipient@yahoo.com Datum: Sonntag, 17. Januar 2010, 21:44
"Şarap günah" dediler, yabancı şarapçıları ihya ettiler. +++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++ AKP Hükümeti tantanayla ilan etti: "Şarapta ÖTV'yi sıfırladık" Önce şaşırdık. ÖTV'nin sıfırlanması ile Türk şarap üreticileri ferahlayacaktı, bağcılık desteklenmiş olacaktı. Amerikan mısırı ve Amerikan tütünü tüketilsin diye şeker pancarı ve tütün üreticisi çiftçilerimizi boğazlayan, yerli şeker ve sigara üretimini baltalayan AKP, acaba bağcılara ve şarap üreticilerine niçin yardım ediyordu? Acaba dedik, AKP'lilerin yakınlarından biri şarap işine mi giriyor? Daha sonra anlaşıldı ki, bütün bu düşüncelerimiz boşuna imiş. ÖTV sadece yabancı şarap üreticileri için sıfırlanmış. Yani yabancılar Türk üreticilerine karşı avantajlı duruma geçirilmiş. Yerli üretici daha fazla vergi ödeyecekmiş. Şekerde ve sigarada oynanan oyun burada da tekrarlanmış. Hep aynı senaryo: Yabancılar kazansın, yerli üretim yok olsun. Yerli üreticiler daha fazla vergi ödedikleri için yabancılarla rekabet edemeyecekler, fabrikalarını kelepir fiyatına yabancılara satmak zorunda kalacaklar. Yetimin hakkı yabancılara işte böyle yedirilecek. Şarap üreticileri konu ile ilgili olarak şöyle konuştular: Pamukkale Şarapçılık Y.K. Başkanı Yasin Tokat: Yeni düzenleme ithal şaraplara yarayacak. Bekilli Gömce Kooperatifi Başkanı Galip İbiş: Bu kimin hükümeti? Fransız'ın, İtalyan'ın, Yunan'ın mı, Yoksa Türkiye Cumhuriyeti'nin mi? Bizler Avrupa'nın kulu kölesi yapılmak isteniyoruz, bu çok açıktır. Küp Şarapları sahibi Asım Altıntaş: Birkaç yıl içinde rafları yabancı markalar işgal edecektir İşçi Partisi Denizli İl Başkanı Mustafa Güleç: Türk üreticisi litrede 2 lira vergi öderken, yabancı tekeller hiç vergi vermeyecek. Tütünde nasıl yabancı sigara tekellerine vergiyi kaldırıp yerli tütüne kota koydularsa, üzümde de bunu yapıp bağcılığı yok etmek istiyorlar. Şarap fabrikalarımızın yabancı tekellere kelepir fiyatına satışının önü açılıyor. +++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++ Yerli üretici şarap üretip günaha girmesin, yabancılar nasılsa Cehenneme gidecekler, şarabı onlar üretsin. İşte AKP sizi bu şekilde Cehennemden koruyacak. Teşekkür edeceğinize ne kızıyorsunuz yahu :)) +++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++ -- Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "oybirligi" grubu. Bu gruba posta göndermek için , mail atın : oybirligi@googlegroups.com Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: oybirligi-unsubscribe@googlegroups.com Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com.tr/group/oybirligi?hl=tr adresinde bu grubu ziyaret edin
Bu grup Atatürk ilkelerine bağlı, demokrasiye inanan,ülkesini seven insanların fikir alışverişinde bulunmaları amacıyla kurulmuştur.Grubumuzda küfür ve hakaret içeren mesajlar yayınlanamaz.Gruba gönderilecek mesajların içeriğinden mesajı yazan ve gönderenler sorumludur. Yeni açılan Atatürkçü site http://www.iradeyimilliye.com sitesi grubumuz yönetimince desteklenmekte ve önerilmektedir. Üyelerimize duyurulur.
|
__________________________________________________ Do You Yahoo!? Sie sind Spam leid? Yahoo! Mail verfügt über einen herausragenden Schutz gegen Massenmails. http://mail.yahoo.com |
[anadoluhaber:37407] FW: SAHİBİNDEN (HABERSİZ) SATILIKTIR?.. Posted: 18 Jan 2010 04:23 AM PST
From: ms_efsun@hotmail.com To: ademcelik220@hotmail.com; arzuilbeyi@hotmail.com; ayse_aygunoglu@mynet.com; aysel_guzel@hotmail.com; ma_jel@hotmail.com; baranilter@hotmail.com; berkalp@gmail.com; bilgekarahan23@hotmail.com; burtay_jancevski@hotmail.com; damla_t@hotmail.com; dilek.kaya.barut@hotmail.com; duspest@hotmail.com; marbling.ebr@hotmail.com; elvansaylam@hotmail.com; emre_karakus83@hotmail.com; hcagliner@hotmail.com; halitkaya_tr@yahoo.com; helpme_go@hotmail.com; better.bocuk@hotmail.com; huliga_771@hotmail.com; huliga_1971@hotmail.com; h.yukselsimsek@hotmail.com; k__oncel@hotmail.com; lemangok1@hotmail.com; mdrahor@hotmail.com; mustafa_jale@hotmail.com; oz_ozel@hotmail.com; oznur_oznuracar@hotmail.com; serpil@ilserguvenlik.com.tr; simge@msn.com; sinembozbulut@hotmail.com Subject: FW: SAHİBİNDEN (HABERSİZ) SATILIKTIR?.. Date: Sun, 17 Jan 2010 23:38:06 +0200
From: hakanaslin@hotmail.com To: ahmet_okutucu@hotmail.com; bykim1978@hotmail.com; cemalbinici_82@hotmail.com; cenk3571@hotmail.com; cetinerhc@hotmail.com; csenkul@krafteurope.com; cuneytusarel@hotmail.com; darkholigans@hotmail.com; dogan.heptaskin@hotmail.com; eke_aydin@hotmail.com; emircan.cetin@hotmail.com; emreyorulmaz81@hotmail.com; er.do.can@hotmail.com; erdoganyatkinoglu@hotmail.com; gubu_85@hotmail.com; hayri.sahin@windowslive.com; hayri.sahin1972@hotmail.com; hikmetmillik@hotmail.com; ibasara@hotmail.com; izzetkanarya@hotmail.com; kadbalci@hotmail.com; ms_efsun@hotmail.com; murat.mese@teb.com.tr; mistek35@hotmail.com; muratkiyici35@hotmail.com; sedakucuk_83@hotmail.com; serkan_dreamlover35@hotmail.com; serkankiyici35@hotmail.com; sinanturker80@hotmail.com; sserkaneken@hotmail.com; taylaneldes@hotmail.com; ercan.timur@hotmail.com; uguratasolmaz@hotmail.com; etna2528@hotmail.com Subject: FW: SAHİBİNDEN (HABERSİZ) SATILIKTIR?.. Date: Sun, 17 Jan 2010 23:25:28 +0200 CUMHURİYET'imize sahip çıkalım!!!!!!!
İşte Erdoğan'ı çıldırtan ilan
Bu ilan olay yarattı Son günlerde e-mail ortamında yayılan ilan başta Erdoğan olmak üzere tüm AKP'lileri küplere bindirdi.
İşte o ilan...

İlan ise e-mail yoluyla özellikle ulusalcı kesimde hızla yayılıyor... | | |
| |
Windows 7: Size en uygun bilgisayarı bulun. Daha fazla bilgi edinin.
Windows Live Hotmail: Arkadaşlarınız Facebook'taki güncellemelerinizi doğrudan Hotmail®'den görür.
Windows Live: Arkadaşlarınızın Facebook'ta yaptıklarınızı kolayca görmesini sağlayın.
Windows Live Hotmail: Arkadaşlarınız Facebook'taki güncellemelerinizi doğrudan Hotmail®'den görür.
Windows 7: Size en uygun bilgisayarı bulun. Daha fazla bilgi edinin.
Windows 7: Gündelik işlerinizi basitleştirin. Size en uygun bilgisayarı bulun. |
[anadoluhaber:37413] Tekel İşçileri ve AKP Grup Başkan Vekili yazan: Mersin İli İçel İlinden Burak CANLI Posted: 18 Jan 2010 04:12 AM PST TEKEL İŞÇİLERİ VE AKP GRUP BAŞKAN VEKİLİ yazan: MERSİN İLİ İÇEL İLİNDEN BURAK CANLI Sevgili ve Sayın AKP grup başkan vekili şimdi hemen internet arama motorunda ismini bulup, senin ismini buraya yazacağım. Bekle biraz bakim sen. A pardon grup başkan vekilleri varmış. Demek ki bu işi tek bir kişi götürmüyor. Görüyor musunuz bilmediğimiz neler var neler. E olmadı bu sistem bize bu bilmediklerimizi belki SİLİVRİ DE öğretir. Bak sevgili ve Sayın Grup başkan vekillerim sizleri buradan selamlıyorum. Geçen TV ekranlarına biriniz çıkmış diyor ki; Tekel İşçilerinin almış oldukları maaşlar çokça haddinden fazlaymış. Bu konuda sizlerin vermiş olduğunuz bilgilerinize inanıyorum. Artık bu konuda yalan söyleyecek haliniz yoktur. Tamam, bu bilgiyi aldım. Ve dedim ki içimden helal size bu yollar. Vallaha da billâh da helal dedim. İşte dokunulmaz adamlar esas adamlar dedim. Keşke TV’yi kapatsaydım. Keşke orda ben izlemeye ya da sizler konuşmaya devam etmemiş olaydınız. Ama olmadı. Hemen atılıp dediniz ki biz bu arkadaşlara az maaşlı bir iş teklif ediyoruz. Kabul etmiyorlar. Maaş farkları kaldırılmalı. Tamam, buna da tamam ama bunu ben söylersem tamam. Ben dersem tamam! Sevgili Vekilim senin maaşın ne kadar. Kaç para Kaç? Hadi de bakim bana. Bana bak Vekilim bana iyice bak kurmuş olduğun mantık kötü, işe yaramaz. Zira sen haklı olduğun yerde haksız çıkabilmek için çaba harcıyorsun. Araştır bak bu konuda tek bir yazım yok benim. Yok. Şu ana kadar yoktu. Ama ya şu an bana ne oldu da böyle yazıyorum. Geçmişten bugüne dayanan maaş dengesizliğinden bahsediyorsun. Bu benim eserim mi? Hayır değil. Kimin eseri AKP’nin eseri olduğunu söylemek yanlış mı olur. Öyle mi. Senin ANAP veya DP veya DYP veya SAADET den ne farkın var. İçinizde değil mi bu adamlar. Siz kimsiniz? Uzaydan mı geldiniz? Sen anne karnından daha yeni mi çıktın. Yenimi bu Ülke de emeklemeye çalışıyorsun. Sen AKP’ye zarar veriyorsun. Bak buradan diğer kendilerini AKP’li olarak görenlere sesleniyorum. İyice dinlesinler beni. Ben bu memleketin çocuğuyum. Aha da daha da yok ötesi. AKP vekillerinin ayda Türkiye’ye maliyetini hesaplayalım. Hem de bir an önce beklemeden bunu yapalım. Sevgili kardeşlerim bunların hemen hepsi aynı kafadan. Maalesef ki üç dört harfle oluşan bu partilerin çözüm önerileriyle icraatlarıyla bir yere varılamıyor. İşte ortada Tekel işçileri! İşçisin o zaman haksızsın. İşçisin adam değilsin. Yalnızsın. Siz meslek sahibi iş sahibi AKP’liler AKP severler inanın ki bugün DP iktidar da olsa ben gene aynı şekil de eleştireceğim. Anladığım kadarıyla ben muhalefetim. Ve hep öyle kalacağım. Sizler iktidar sahiplerinin yanında yerinizi alırken TEKEL İŞÇİLERİ bırakın analarını da yanlarına alıp sokaklarda yatsınlar. Bunun sebebini de almakta oldukları maaşlara bağlayalım. Ama bunu yaparken de sigaraya kat ve kat zam yapmayı ihmal etmeyelim. AKP’li Vekiller sizler çalışıyorsunuz. Sizler elinizden geleni ardına koymuyorsunuz. Sağ olun varın. Diğer Vekillerimiz de çalışıyorlar. Sağ olsunlar. Fakat eskiyi suçlamak yerine ne yapmamız gerekire bakmak gerekmektedir. Tekel İşçileri’nin işi bitmiş mi bulunmaktadır. Bitmişse bitmiştir. O vakit daha bu konuyu dallandırmaya budak lamaya gerek yok. Yok, eğer onların işi bitmemiş ise onlarla yola devam kararı verilmeli ve bu yaşayan drama son verilmelidir. Peki, neden onlarla ve hangi şartlar altında yola devam edilmelidir. Aklın yolu birdir. Bu halde onların özlük hakları korunarak çalışmak isteyenlerin çalışmaları sağlanmalıdır. Şu an ve şimdiden sonra işe alınacak hangi ve ne statüde yer alacak olursa olsun çalışan kardeşlerimizin hakları dengeye oturtulmalı ve bu dengeden taviz verilmemelidir. Hak nasıl doğar? Hak çok değişik bir kavramdır. Tekel İşçilerinin Hakları vardır. Davalarında HAKLIDIRLAR. Çünkü bu hak onlara yıllarca hakları olduğu söylenerek verilmiştir. Bu AKP iktidarında da böyle sürüp gitmiştir. AKP iktidarı deyivermiş ki tüm diğer partiler bu adamlara sahip çıkmaktaymış. Neden sen istersen bir daha olmadı bir daha düşün! MERSİN İLİ İÇEL İLİNDEN BURAK CANLI |
[anadoluhaber:37412] KURANCA.com -- İLGİNÇ BİR SİTE Posted: 18 Jan 2010 03:53 AM PST |
[anadoluhaber:37410] WG: (oybirligi) ERDOĞAN VE GÜL YÜCE DİVAN'DA YARGILANACAKLAR! Posted: 18 Jan 2010 02:17 AM PST
--- Telgrafçı Hamdi <telgrafci@gmail.com> schrieb am Mo, 18.1.2010:
Von: Telgrafçı Hamdi <telgrafci@gmail.com> Betreff: (oybirligi) ERDOĞAN VE GÜL YÜCE DİVAN'DA YARGILANACAKLAR! An: Datum: Montag, 18. Januar 2010, 10:50
16 Ocak 2010 BASIN AÇIKLAMASI ERDOĞAN VE GÜL YÜCE DİVAN'DA YARGILANACAKLAR! Suç: Yasadışı örgütlenmelerle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı eylemli olarak ortadan kaldırmaya çalışmak! İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcıları Av. Mehmet Cengiz ve Av. Hasan Basri Özbey, bugün Ankara'da yaptıkları basın toplantısında Aydınlık dergisinin 17 Ocak 2010 günü yayımlanacak sayısında kanıtlarıyla ortaya konan, Tayip Erdoğan ve Abdullah Gül'lerin işledikleri "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı, devlet olanaklarını kullanarak oluşturdukları yasadışı örgütlenmeyle eylemli olarak ortadan kaldırmaya çalışmak" suçunu açıkladılar. Cengiz ve Özbey'in açıklamaları şöyle: Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'e Yüce Divan yolu gözüktü. Erdoğan ve Gül'lerin suçu büyük: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını, devlet olanaklarını kullanarak oluşturdukları yasadışı örgütlenmeyle eylemli olarak ortadan kaldırmaya çalışmak! Suçlarının kanıtları bir bir ortaya çıkmaktadır. Fethullah savunucusu Emekli Korg. Tokat'tan Zekeriya Öz'e uzanan zincirin halkaları da giderek netleşiyor. Aydınlık Dergisi 17 Ocak 2010 günü bayilerde olacak son sayısında bu büyük suçu kanıtlarıyla ortaya koymaktadır. DOĞRUDAN BAŞBAKAN'A BAĞLI BİR ORGANİZASYON Tayyip Erdoğan'ın özel örgütünü ilk kez 2003 yılında yazan, ancak o günden bu yana konuyu gündeme getiren milletvekillerine ve gazetecilere hiçbir açıklama yapmayan Yavuz Donat, konuyla ilgili sessizliğini 12 Ocak'ta bozdu. Donat'ın ilginç yazısıyla ilgili Genel Başkanımız Sayın Doğu Perinçek'in değerlendirmesine ekte sunuyoruz. Yavuz Donat 2003'teki yazısında aynen şöyle yazmıştı: "Doğrudan Başbakan'a bağlı bir organizasyon. İçişleri ve Adalet Bakanları'nın bilgileri dahilinde. Bütün 'iç güvenlik birimleri' de bu organizasyonun içinde. Çalışmalar gizli. Çalışmaları yürütenler ise en az beş yıldır yolsuzluk dosyaları üzerinde çalışan, operasyonel yeteneği yüksek, tribünlere oynamayan bir takım. Bu işlerin yürütüldüğü karargâha gelince. O da gizli. Bir bakanlık binası değil. Ankara'nın göbeğinde, fakat 'gözlerden uzak, kulaklara kapalı, dış etkilenmelerden arındırılmış, TBMM'ye yürüme mesafesinde' bir yer." Bu yazı bilindiği üzere birden fazla soru önergesine konu oldu. Hiçbirine doğru dürüst bir yanıt verilmediği gibi, yazılanlar yalanlanmadı da. Türkiye, her gün bu "Özel Tim"in uygulamalarını yaşıyor. Ergenekon tertibini yürüten merkezin bu olduğu açığa çıkmış durumda. "Kozmik büro" aramalarında da, Yargıtay dinlemelerinde de, başsavcılara yönelik operasyonlarda da, yasaların üstünde bir kuvvete sahip olan hep aynı "el" açık bir şekilde teşhis edilebiliyor. GİZLİ ÖRGÜT'ÜN TSK İÇİNDEKİ ÖZEL BİRİMİ Fethullahçı Gladyo'nun, arkasındaki iktidar olanaklarıyla operasyonlarını Emniyet merkezli olarak yürüttüğü biliniyor. Ama olay bununla sınırlı değil. Kanıtlar Ergenekon davasının 245 nolu ek klasörlerinde bulunan telefon dinleme dökümleri içindedir. Cüneyt Zapsu, 11 Nisan 2004'de Bolu'da bir toplantı düzenliyor. "Askerle hükümetin arası çok kötü" saptaması yapıldıktan sonra, "Paşa"ya Tayyip Erdoğan'ın "teklifi" bildiriliyor: "Bir ekip kursun bize, görevlendirelim her bölgede. Türkiye'nin büyük bölgelerinde askeri istihbarat birimi kursun." Telefonu dinlenen kişi, İbrahim Bilgehan Taşdelen. Taşdelen'in telefonu, bir kaçakçılık soruşturması kapsamında İstanbul 1 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin kararıyla 2004 yılında dinlemeye alınmış. Kayıtlara geçen görüşmeler, Tayyip Erdoğan'ın TSK içinde bir gizli örgüt kurmak için E. Korgeneral Altay Tokat'a Cüneyt Zapsu'lar aracılığıyla görev teklif ettiğini ortaya koyuyor. Gümrük kaçakçılığını yapan kişiler, "Baba", "paşa" diye hitap ettikleri ve bürokrasideki işlerini takip eden emekli Korg. Altay Tokat'a, Tayyip Erdoğan'ın Cüneyt Zapsu vasıtasıyla TSK içinde özel bir birim kurması teklifi ilettiğini belirtiyor. 1 Nisan 2004'teki MGK toplantısının ardından "askeri hâlâ diskalifiye edemedik" diye yakınan iktidar, bu amaçla TSK içinde kuracağı "gizli örgüt"e geniş imkânlar sunuyor. "Paşa"ya, gizli örgütü "Tüm yetkilerle donatalım, gizli ödeneği emrine sunalım" teklifi yapılıyor. "300-500 falan filan, şu bu" diye tanımlanan parasal gücün kontrolü veriliyor. Erdoğan'ın "TSK içinde özel örgüt kurmayı" teklif ettiği emekli Korg. Tokat, solvent kaçakçılığı olayından dolayı sorgulanıyor ve "gizli bir el" tarafından kurtarılıyor. KORG. TOKAT'TAN ZEKERİYA ÖZ'E UZANAN ZİNCİR Korg. Tokat'tan Savcı Zekeriya Öz'e uzanan dikkat çekici bir bağlantı saptandı: Korg. Tokat'ın "kankası" olarak bilinen emekli Binbaşı Zahit Engin. Ergenekon savcısı Zekeriya Öz ile çok yakın. Ankara'da Başçavuş Sokak'ta bir bürosu olan Zahit Engin'in adı, önce PKK ve sonra JİTEM itirafçısı olan Abdülkadir Aygan'ın "faili meçhul" cinayetler konusundaki açıklamalarında da geçmişti. Ama Ergenekon soruşturmasında da Diyarbakır'daki faili meçhul cinayetlerle ilgili açılan davalarda da "şüpheli" olmaması dikkat çekiyor. Zahit Engin'i tanıyanlar, Fethullahçılarla çok yakın mesai içinde olduğu bilgisini veriyor. Nitekim Zahit Engin'in 2006 yılında çıkan bir demeci, Fethullahçılarla irtibatını kanıtlıyor. Engin'in demecinin çıktığı gazete Zaman. Konu, 28 Şubat. Zaman gazetesindeki haberin sunuşunda, Engin parlatılıyor. Zaman, Engin'in, 28 Şubat döneminde kendisine verilen bir Vali yardımcısıyla ilgili personel istihbaratı talimatını reddettiğini yazıyor. Engin, irticai faaliyetleri araştırılan vali yardımcısını savunuyor. 2002'YE UZANAN TOKAT-GLADYO İŞBİRLİĞİ Emekli Korgeneral Altay Tokat, 27 Temmuz - 2 Ağustos 2006 tarihli Aktüel dergisine verdiği demeçte Şemdinli olaylarıyla ilgili "Ben de mahkemeyi etkilemek için bomba attırdım" diye açıklama yapmıştı. ABD'nin Irak işgali öncesinde DSP-MHP-ANAP iktidarı döneminde, Genelkurmay Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı, Irak'taki gelişmeler ve Türkiye'nin alabileceği önlemler konusunda ortaklaşa bir çalışma yürüttü. Bu toplantıların sonunda Irak'a ilişkin bir eylem planı hazırlanması için ön hazırlıklar tamamlandı. Bu çalışmaların sonunda, Türkiye'nin ABD operasyonunun içinde yer almaması ve operasyon öncesinde Irak'ın kuzeyine caydırıcı bir askeri yığınak yapması gerektiği belirleniyordu. Bu politikayı hayata geçirebilmek için Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun görev süresinin uzatılması benimsenmişti. Ancak, Altay Tokat'ın müdahalesiyle Orgeneral Kıvrıkoğlu'nun görev süresinin uzatılmasını engellemişti. Tokat bu olayla ilgili olarak 11 Ağustos 2003'te Fethullah Gülen'in Aksiyon dergisine şunları söyledi: "Doğrudur, aynen doğrudur. Harp yok, darp yok niye uzatıyorsunuz? Hayır, olmaz dedim. Çünkü Silahlı Kuvvetler'in sistemi bozulur. Prosedüre göre, bir kişinin görev süresinin uzatılması için onun büyük bir başarı kazanması veya ülkenin harp içinde olması lazım. İşte onu engelledik. Özkök Paşa Genelkurmay Başkanı olamıyordu. Bizim dışımızda herkes evet demiş. Ben orada olmasam oluyordu." FETHULLAH SAVUNUCUSU ALTAY TOKAT Altay Tokat, 28 Şubat'ın ardından Fethullah Gülen'in yurtdışı okullarını parlatmak için yurtdışına götürülen birkaç emekli generalden birisi. Altay Tokat'a göre, "Okullar Türkiye'nin dünyada güçlenmesine pozitif katkı yapıyor". "ULUSALCI DALGAYI AŞMA" PLANI ve ERGENEKON TERTİBİ Gizli faaliyeti 2003 yılında Yavuz Donat tarafından da kayda geçirilen Gladyo merkezi, Başbakanlığın Örtülü Ödeneğiyle beslenmiştir. Dünyada eşine az rastlanan teknolojiyle donatılarak geniş bir dinleme ağı oluşturulmuştur. 2006-2007 yılları bütçesinde Başbakanlık Özel Kalemi için ayrılan para, toplam 58,8 milyon YTL'dir. Harcanan ise, toplam 540 milyon YTL. Harcanan miktar, ayrılanın 9 katıdır. Fethullahçı Gladyo'nun donatımı ve beslenmesi uğruna, yasalar ve bütçe ilkeleri ayaklar altına alınmıştır. 2006 Danıştay suikastından 2008 Ergenekon tertibine uzanan sürecin işaretini, 2005 yılı Ekim ayında, Atlantik'in öte kıyısından Fethullah Hoca verdi: "Ulusalcı dalgayı aşacağız." CIA'nın Fethullah Hoca'nın kulağına fısıldadığı bu fetva, ne acıdır ki, iki yıl sonra 2007 yılı Eylül ayında, Emniyet Genel Müdürlüğü Raporu haline getirilecektir. Bu rapora göre, "Ulusalcılık" PKK bölücülüğü kadar tehlikeli tehditler sıralamasına konmuştur. Fethullah Hoca'nın işaretinin hemen arkasından 2005 yılı Kasım ayında Şemdinli olayı tertiplendi ve dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yaşar Büyükanıt'ı suçlayan iddianame düzenlendi. Adım adım geliştirilen bu plan, bugün de "Ergenekon tertibi" olarak sürdürülüyor. YÜCE DİVAN SANDALYESİNE OTURACAKLARDIR Tayyip Erdoğanlar ve Abdullah Güller, o ABD'nin BOP Eşbaşkanlığı göreviyle Diyarbakırımızı Kukla Devlete "merkez yapma" fiillerini işledikleri, yabancı devletlerle Türkiye'yi hedef alan "2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşmalar" imzaladıkları, Atatürk Devrimiyle kurulan millî devleti zorla ortadan kaldırmaya yönelik "Gizli Karargâh" ve "Özel Tim" örgütledikleri için kesinlikle yargılanacaklardır. Zaten boyunlarında, "Cumhuriyet Devrimini yıkmaya yönelik faaliyetin odağı" olduklarını hükme bağlayan Anayasa Mahkemesi kararıyla dolaşmaktadırlar. Bu Gizli Karargâh vb fiilleri, işte o suçun örgütsel boyutudur. ERDOĞAN ve GÜL'E YÜCE DİVAN SORULARI Evet, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'ün bu suçları "mahkeme-i kübra"ya kalmayacaktır. Yüce Divan'da mutlaka yargılanacaklar ve kendilerine şu sorular sorulacaktır: 1. Görsel ve yazılı belgelerle saptanmış 33 ayrı konuşmanızda, "ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesinin Eşbaşkanı olduğunuzu" belirtiyorsunuz, bu görevi size başka bir devletin (ABD) "verdiğini" ve "bu görevi yerine getirdiğinizi" itiraf ediyorsunuz. BOP gereği "Diyarbakır'ı merkez yapacağınızı" söylüyorsunuz. BOP Eşbaşkanlığı görevini, anayasa ve yasaların hangi hükmüne dayanarak kabul ettiniz, bu kapsamda hangi uygulamalara iştirak ettiniz? 2. Büyük Ortadoğu Projesi'nin bizzat ABD Dışişleri Bakanı ve diğer yetkilileri tarafından açıklandığı üzere, Müslüman halkların yaşadığı 24 ülkeyi parçalama projesi olduğunu bilmiyor musunuz, Dışişleri Bakanlığı ve Hükümet kurumları size bunu belirleyen rapor ve kanıtları göstermediler mi? 3. AKP Kapatma Davası'nda Anayasa Mahkemesi'ne verdiğiniz dilekçenizde, "Ben BOP Eşbaşkanı olduğumu söylemedim" diye niçin yalan beyanda bulundunuz, bu yalan beyanın altındaki imza sizin midir? 4. ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde Diyarbakır'ı nerenin merkezi yapacaktınız? 5. Size BOP Eşbaşkanlığı görevini kim verdi, bu görevi nerede, ne karşılığı aldınız? 6. ABD Başkanı Powell ile 2 Nisan 2003 günü Ankara'da yaptığınızı belirttiğiniz "2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma"nın hükümlerine göre, Kürt açılımı, Kıbrıs açılımı, Alevi açılımı ve Ermeni açılımı başlıkları altında, Türkiye'yi etnik ve mezhepsel çatışmalara sürükleme, vatan topraklarının bir bölümünü başka devletlerin hükümranlığına terk etme planına kasten iştirak suçuna ilişkin savunmanız nedir? 7. Meclise yürüyüş mesafesindeki "Gizli Karargâhı" kimlerle kurdunuz, "Özel Tim"i kimlerle örgütlediniz, "yüksek operasyonel nitelikli" bu yasadışı örgütlenmeye hangi operasyonları yaptırdınız? Bu gizli karargâhın anayasal ve yasal dayanağı var mıdır? 8. Özel Kuvvetler Komutanlığı'na ait "Kozmik Oda"ya giriş talimatını kimden aldınız? 9. Ergenekon soruşturmasının düğmesine 5 Temmuz 2007 tarihinde Bush ile Oval Ofis'te yaptığınız görüşmede basıldığı açıklandı. Yabancı bir devletin başkanının size verdiği bu görevi nasıl açıklayacaksınız? Bu tertibi kimlerle, nasıl örgütlediniz? Doğu Perinçek, Aydınlık, başyazı, 17 Ocak 2010 Yavuz Donat hafızasına ne zaman kavuşacak? 155'E YAZILI ALO Kıdemli gazeteci Yavuz Donat, yine bir ilk'e imza attı. 12 Ocak 2010 günü Sabah gazetesindeki köşesinden 155'e alo diyor. Telefon açarak değil, yazıyla. Böylece alo ihbara yazılı olarak başvuran ilk gazeteci oluyor. CHP İzmir Milletvekili Kemal Anadol ile yemek yiyeceğini bildiriyor. Yavuz Donat, 'Bakın ben size kendim haber veriyorum. Sizin denetiminiz dışında bir şey yok' demiş oluyor. Zaten Kemal Anadol ile "birbirlerine geçen yıldan sözleri var"mış. Yemeğin gündeminin, "Tayyip Erdoğan'ın özel tim'i" olmadığı gazete ilanıyla saptanmış bulunuyor. HİÇ ŞAŞIRMAYIN Bu arada Yavuz Donat'ın sabit ve gezgin telefon dinlenmesi, ortam dinlenmesi, herhangi bir terör suçu işlemesi olasılığına karşı iş ve ev telefonlarının dinlenmesi konusunda bir mahkeme kararı çıkmış ise, hiç şaşırmayın. Yargıtay'ı, Danıştay'ı, bilcümle tayları ve Genelkurmay'ı dinleyen "Gizli Karargâh", Yavuz Donat gibi bir kıdemliyi unutmuş olabilir mi? Üstelik Demirel, Cindoruk ve Haberal'ın yakın dostu. 7 YIL ÖNCEKİ ÖZEL TİM Donat'ın Kemal Anadol ile yemek konusu, kesinlikle "Tayyip Erdoğan'ın Gizli karargâh'ı ve Özel Tim'i" değil, hava cıva olmalı. Gerçi Kemal Anadol, Başabakanın yanıtlaması isteğiyle, TBMM Başkanlığı'na "Tayyip Erdoğan'ın Özel Tim'i" konusunda bir "kozmik soru" önergesi vermiş, ama bu yemeğin o soru önergesiyle ne ilgisi olabilir. Buna rağmen, insanlık hali, ya Kemal Anadol, o "kozmik" konuyu açarsa"? İyisi mi, Yavuz Donat, konuyu gazete sayfalarında açar ve soruşturma daha açılmadan kapanır. Daha doğrusu, Yavuz Donat, savcılara vereceği tanık ifadesini, gazete sayfalarından verir ve boş yere Beşiktaş Örgütünü de meşgul etmemiş olur. YAVUZ DONAT MERDİVENDEN DÜŞMEMİŞ Donat, gazeteden ilan ettiği ifadesinde, o kozmik konuyu "vallahi billahi unuttum" diyor. Yazdıklarının özeti bu. "Kemal Anadol, 7 gün önce yediği yemeği hatırlıyor mu ki, biz 7 yıl önceki yazıyı hatırlayalım" diye yazmış. Yazıyı okuyunca, hemen bir telgraf çekelim diye davrandım, Donat ne de olsa en az kırk yıllık dostumuzdur. Hafızasını kaybetmesi beni gerçekten kaygılandırdı. Neyse avukatlardan araştırdım, merdivenden falan düşmemiş. "MUHALEFETİN 'ÖZEL TİM'DEN BAŞKA MALZEMESİ YOK MU" Yavuz Donat, çok sağlam mevziye girmiş. Nükleer silahlar bile işlemez. O kadar ki, "Tayyip Erdoğan'ın Özel Tim'i" konusunda, namlusunu muhalefete doğrultmuş. Kemal Anadol'un Partisini azarlıyor: "İktidara muhalefet mi etmek istiyorsunuz? O kadar çok 'malzeme' var ki. Yeter ki siyasetçi 'tembellik etmesin.' …Eskiden muhalefet daha mı çalışkandı acaba? Bugün muhalefet etmek için, taa 7 yıl önce yazılan bir yazıdan 'medet umulduğuna' bakılırsa…" "Taaa" sözcüğü hemen dikkat çekiyor. Üç tane aaa var. O üç a'yı öyle uzata uzata yerleştirmiş ki usta yazar, siz onu 333 a gibi okuyorsunuz. Böylece 7 yıl da 777 yıl olmuş. Konu, Murat Bardakçı'nın "Tarihin Arka Odası" programını ilgilendiriyor artık. SİGORTALI MEVZİLER Donat, CHP'nin ne kadar tembel olduğunu vurgularken, sigortasını da bir güzel yaptırmış oluyor. Zaten Tayyip Erdoğan da sık sık CHP'nin bu ülkeye tek bir çivi bile çakmadığını söylemiyor mu? "Özel Tim'i" olanlar her konuda her zaman haklıdır zaten. Özel Timi'ni kur, hakikati avucuna al. Hakikat nedir diye soracaksınız biliyorum, Sabah, Vakit, Taraf, Yeni Şafak, Bugün ve diğerlerinin yazdıklarıdır. Bütün kozmik hakikatler oralardan okunur. Çünkü hakikat servisi, hakikatin patronu olan Özel Tim'den geliyor. "KOZMİK" SIRLAR GÜVENİLİR BELLEKLERDE Öyle uzun yazılarda, işte çelişme diye gösterilecek cümleler bulmak kolaydır. Yavuz Donat, "kozmik" dediği konunun, aslında hiç de "kozmik" olmadığını altını çize çize ifade etmiş: "O dönemi hatırlayınız. Yolsuzluklar konuşuluyordu. Başbakan 'yolsuzluğun damarına girdik' diyordu. Ama ayrıntı vermiyordu." Meğerse, o yolsuzluklarmış, "Gizli karargâhlar ve özel timler" kurduran. İnşallah Tayyip Erdoğan okumuştur bu yazıyı. O okumasa bile istihbaratçıları rapor vermişlerdir. Fehmi Koru yazmıyor muydu geçende, istihbarata çok düşkündür diye. Yanlış anlaşılmasın, buradaki istihbaratçıların, Yavuz Donat'ın sözünü ettiği "Özel Karargâh" ile bir ilgisi yok. Herkes, bir oh çekebilir, Donat'ın yazısından sonra. Tayyip Bey'in "Gizli Karargâhı", "Özel Tim'i" ve o Tim'in "Yüksek operasyon kabiliyeti" konusundaki bütün sırlar güvenilir belleklerde. "KOZMİK" YOLSUZLUKLARIN KOZMİK ARAŞTIRMASI Yavuz Donat, o "kozmik" dediği yolsuzlukların üzerine gidildiğini, ilgililerin "yargıya gönderildiklerini, hatta TBMM ve Yüce Divan süreçlerinin bile işletildiğini" yazıyor. Bizim de hafızamıza bir şeyler oluyor galiba. Arkada kalan 7 yıla bakıyorum, Özel Karargâh'ın Yüce Divana veya yargıya gönderdiği bir vukuat gelmiyor hatırıma. Hangi yolsuzluğun üzerine gidilmiş, hani nerde Yavuz Donat'ın sözünü ettiği "Yüce Divan süreçleri"? Deniz Feneri mi gönderilmiş yargıya, yoksa o tarihlerde Rahmi Koç'un diline düşen "Tayyip Erdoğan'ın 1,5 milyar doları" mı, bugün 10 milyar dolara yakın bir parayı kontrol ettiği saptamaları mı, yurtdışındaki özel kasaları mı, oğullarına aldıkları gemicikler mi (kağıttan değil, hakiki), Meclis'in çelik dolaplarında, dokunulmazlık zırhları altında muhafaza edilen yüzlerce yolsuzluk dosyası mı? ALIN SİZE HUKUK Yavuz Donat'ın işine yarar diye buraya özellikle kaydediyorum: Tayyip Erdoğan'ın "Gizli karargâh" ve "yüksek operasyon kabiliyetli Özel Tim" kurması, kesinlikle anayasaya manayasaya, hukuka mukuka uygundur. Şimdi Vural Savaş kalkıp bir kamyon laf eder ve Mehmet Eminağaoğlu YARSAV Başkanlığı'nda kalsaydı suç duyurusunda bile bulunurdu. Bu gibiler ne hukuktan anlar, ne de gerçeklerden haberleri vardır. Tayyip Erdoğan'ı hâlâ başbakan sanıyorlar, oysa artık Potamya'daki halası bile biliyor ki, O "ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eşbaşkanı"dır. Bizzat kendisi gerine gerine, tam 33 kez "Ben BOP Eşbaşkanıyım" demedi mi? Demedi mi, "Amerika bize bir görev verdi. BOP Eşbaşkanlarından bir tanesiyiz. Biz o görevi yapıyoruz." Demedi mi: "Hani var ya, ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi, işte biz o proje içinde Diyarbakır'ı merkez yapacağız." İşte size hukuk! Abdullah Gül söylemedi mi, yeni bir sistem yerleşiyor diye. Türkiye'de anayasa değişti, hukuk değişti diye. Kayıp trilyon madalyalı Abdullah Gül, 2 Nisan 2003 günü, o zamanki ABD Dışişleri Bakanı Powell ile "2 sayfa dokuz maddelik gizli anlaşma yaptığını" bizzat söylemedi mi ? (Vatan, 24 Mayıs 2003) Alın size anayasa! Hem de öyle yüzlerce sayfa, binlerce madde değil, 2 sayfa dokuz madde! "2 SAYFA DOKUZ MADDELİK" YENİ ANAYASADA NE YAZDIĞINI HÂLÂ ÖĞRENEMEDİNİZ Mİ Hâlâ okumadınız mı, o "iki sayfa dokuz maddeyi", orada ne yazıyor biliyor musunuz? O zaman bilmeden ne konuşuyorsunuz? Hem de birinci maddesinde, ülkenin selameti için, "Operasyonel niteliği yüksek Gizli Karargâh ve Özel Tim" kurulur yazıyor. Hâlâ aklınız başınıza gelmedi mi! "Özel Tim" sizi ziyaret eder, evinize CD'ler, bahçenize bombalar, dolabınıza ıslak imzalı kağıtlar bırakır diye korkmuyor musunuz hâlâ! Daha dün Tayyip Erdoğan'ın "Özel Timi"nin bir generalin bütün sülalesinin evlerinde yaptırdığı aramaları izlemediniz mi televizyonlardan. HUKUK TARİHİ "NOSTALJİSİ" Yürürlükten kalkmış olan hukuka göre konuşalım biz de. Hukuk Tarihi dersi kapsamında. "2 sayfa dokuz maddelik gizli anlaşma" yürürlüğe girmeden önceki Anayasanın yedi senede hızla küflenmiş sayfalarını çeviriyoruz. Hepsi Yavuz Donat gibi "Bir zamanlar maziye bak" diye tahassürle andığımız yasalara bakıyoruz, oralarda Başbakanlığa bağlı müsteşarlıklardan, genel müdürlüklerden falan söz ediliyor. Bunların hepsi artık Frenklerin "nostaljik" dedikleri türden kurumlar. Ama 2 sayfa 9 maddelik Anayasamızın "gizli karargâhları" "özel tim"leri, "yüksek operasyon kabiliyetli" faaliyetleri öyle mi? ABD'nin işgal ederek Irak'a götürdüğü demokrasiyi bile kıskandıran kurumlar bunlar. Hepsi Abdullah Gül'ün "yeni oturtuyoruz, alışacaksınız" dediği sistemin nimetleri. Üstelik 230 bin Amerikan askerine lüzum olmadan tıkır tıkır çalışıyorlar. Biz de Yavuz Donatları örnek alarak Allahımıza bin şükürler ediyoruz. ÖZEL TİM DEMOKRASİYE 500 METRE MESAFEDE Hukuk devleti ve demokrasi diye işte buna denir. Yavuz Donat yerini unuttuğu için artık gösteremez ama, "Gizli Karargâh"ın adresi, sonuna kadar demokratik. "Meclise yürüyüş mesafesinde". Öyle rap rap değil, özel lastik ayakkabıyla, ses çıkarmadan. Yürüyerek beş dakika! Dünyanın neresinde demokrasiye beş dakikada ulaşabiliyorsunuz? Ayrıca sizin ulaşmanız lazım değil, "Gizli Karargâh" nasıl olsa Meclisin ensesinde. "Özel Tim" lerimiz, vatandaşa hiçbir zahmet bırakmıyor. GİZLİ KARARGAH İLE MECLİSİN ADRESLERİNDEKİ DEĞİŞİKLİK Habercilikte Yavuz Donat'ı dahi arkada bırakıyor ve şimdi size son dakika haberini bildiriyorum. Gizli Karargâh ile Meclisin adreslerinde değişiklik oldu. Eskiden Gizli Karargâh TBMM'ye beş dakika mesafede idi. Artık TBMM, Gizli Karargâh'a beş dakika mesafede. İki demokrasi kurumumuzun adresleri yer değiştirmiş. Meclisi bulmakta güçlük çekenlere adres tarifini veriyorum: Gizli Karargâh'tan çıkıp kıblenizi Washington'a çevirin, 500 metre sonra Meclisin kapısındasınız. Peki Meclisi bulabilmek için, önce Özel Karargâhı nasıl bulacağız? Sizin bulmanıza gerek yok artık, Özel Karargâh kadrosu beş yüz metre yürüyünce elleriyle koymuş gibi buluyorlar. TÜRK DEVLETİNİN ADRESİNİ BİLEN VAR MI Bu soruyu soracağınızı tahmin etmiştim. Onu da araştırdım. Artık hiç kimse bilmiyor o sorduğunuz adresi. Bazı ihtiyarlara rastlarsanız, size yıkık duvaraları gösteriyorlar. Dünya yeniden öküzün boynuzuna yerleştirilirken yaşanan büyük zelzelede o hale gelmiş. YÜCE DİVAN SANDALYESİNE OTURACAKLARDIR Herhalde hiç kimse dünyanın öküzün boynunda duracağı umudunu taşımıyordur. Tayyip Erdoğanlar ve Abdullah Güller, o ABD'nin BOP Eşbaşkanlığı göreviyle Diyarbakırımızı Kukla Devlete "merkez yapma" fiillerini işledikleri, yabancı devletlerle Türkiye'yi hedef alan "2sayfa 9 maddelik gizli anlaşmalar", imzaladıkları, Atatürk Devrimiyle kurulan millî devleti zorla ortadan kaldırmaya yönelik "Gizli Karargâh" ve "Özel Tim" örgütledikleri için kesinlikle yargılanacaklardır. Zaten boyunlarında, "Cumhuriyet Devrimini yıkmaya yönelik faaliyetin odağı" olduklarını hükme bağlayan Anayasa Mahkemesi kararıyla dolaşmaktadırlar. Bu Gizli Karargâh vb fiilleri, işte o suçun örgütsel boyutudur. Bolu'da Cüneyt Zapsugillerin Tayyip Erdoğan adına, E. Korg. Altay Tokat'a, Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı TSK içinde gizli örgütlenmenin başına geçmesi ve 500-600 milyonluk "Gizli ödeneği" (örtülü ödenek olsa gerek) bu amaçla kullanması önerileri, telefon dinleme kayıtlarıyla saptanmış ve mahkeme dosyasına girmiştir (Birinci Ergenekon Davası, klasör 243). Bu amaçla izlenemeyen beş telefon alınıp gizli irtibatlar oluşturulduğu da dosyada bulunmaktadır. Tayyip Erdoğan'ın Beşiktaş Terör Örgütü aracılığıyla, Türk Ordusuna, Türk Yargısına, İşçi Partisi'ne, Cumhuriyet Halk Partisi'ne ve çeşitli yurtsever kurumlara karşı uyguladığı tertiplerin kanıtları da dağlar gibi yığılmıştır. Yazdığım Tayyip Erdoğan'ın Yüce Divan Dosyası ve Gladyo ve Ergenekon kitaplarında bu kanıtlar bulunmaktadır. Yenileri de yeni basımlarda eklenmektedir. YAVUZ DONAT'I KUTLUYORUZ Yavuz Donat'ı kutlarız. Özel Tim'le ilk tanışan gazeteci olduğu için değil, Özel Karargâh'ın tutanağını yazdığı için. Bugünler geçer, geçiyor, canını sıkmasın, Yakında o yazısıyla iftihar edecektir. Dostları onunla o yazı nedeniyle övünç duyacaklardır. Hayatının yazısıdır o 11 Temmuz 2003 günlü tutanak. Ve elbette Yüce Divan, Sayın Yavuz Donat'ı çağıracak ve o "gizli karargah" ve Özel Tim nedir, bu "operasyonel niteliği yüksek kurumlar" hangi operasyonları yapmıştır diye soracaktır. O zaman Yavuz Donat, hafızasına çoktan kavuşmuş olacaktır. -- Bu mesajı şu gruba üye olduğunuz için aldınız: Google Grupları "oybirligi" grubu. Bu gruba posta göndermek için , mail atın : oybirligi@googlegroups.com Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: oybirligi-unsubscribe@googlegroups.com Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com.tr/group/oybirligi?hl=tr adresinde bu grubu ziyaret edin
Bu grup Atatürk ilkelerine bağlı, demokrasiye inanan,ülkesini seven insanların fikir alışverişinde bulunmaları amacıyla kurulmuştur.Grubumuzda küfür ve hakaret içeren mesajlar yayınlanamaz.Gruba gönderilecek mesajların içeriğinden mesajı yazan ve gönderenler sorumludur. Yeni açılan Atatürkçü site http://www.iradeyimilliye.com sitesi grubumuz yönetimince desteklenmekte ve önerilmektedir. Üyelerimize duyurulur.
|
__________________________________________________ Do You Yahoo!? Sie sind Spam leid? Yahoo! Mail verfügt über einen herausragenden Schutz gegen Massenmails. http://mail.yahoo.com |
[anadoluhaber:37414] BAŞBAKAN'A AYIP EDİLİYOR.../www.soruyusormak.com Posted: 18 Jan 2010 01:38 AM PST Alın size bir "çirkin" politika örneği daha... Boyalı basın ile rengarenk "Te-Ve"lerde bol-kepçe asparagas yalan/ dolan, dipsiz çekişme, amaçsız çatışma ve çarpışma haberleri yetmedi... Şimdilerde yeni bir konu daha yakaladılar: Varsa yoksa, sayın başbakanın "mal varlığı..." Sayın başbakan mal varlığını açıklamamış!.. Açıklar; açıklamaz; peki size ne bundan!.. Sayın başbakan, mal bildirimini, yıllar önce vermesi gereken yere vermiş. Alan da almış. Mesele bitmiş!.. Niçin karıştırıp durursunuz aşure tenceresinin dibini?.. Anlaşılır gibi değil... Hem sayın başbakanının mal varlığına bu merak da neyin nesi oluyor?.. Bunca işin, bunca satışın, bunca yolculuğun, bunca özelleştirmenin [kapı] aralığında sayın başbakan, bir de bunlarla mı uğraşacak? Hem nedir öğrenilmek istenilen?. Bu merak, bu tecessüs, bu fetbazlık nedendir?.. Ve ne için bu kadar sıkıştırılıyor, sayın başımızın bakanı?.. Gerçekte, bu tartışmaların hepsi palavradır, suni gündemdir; laf-ı güzaftır. Sözde muhalefet yapmak uğruna, girişilen cilalı görüntülerdir. Azıcık toplama/çıkartma bilen her iyi niyetli "saf" vatandaş, sayın başbakanımızın mal varlığını rahatlıkla hesaplayabilir... Her şey ortadadır, apaçıktır, gözler önündedir... Ama, maalesef, siyaset piyasasında bol miktarda mal vardır, mülk vardır; ancak, iyi niyet yoktur. Gelin isterseniz, birlikte bir hesap yapalım. Göreceksiniz, bu yöndeki bütün eleştiriler nasıl haksız, nasıl mesnetsiz ve dipsiz ve gereksiz çıkacak... Sayın başbakan, 26 Şubat 1954 yılında dünyaya avdet ediyor. İlkokul, İmam-Hatip mektebi ve Ticari Bilimler yüksek okulunda "eğitiliyor... Tabii buralarda var gücü ile çalışırken, para kazanmıyor. Sonra, Camialtı, İETT ve Erokspor'da "amatör" olarak futbol oynuyor... İşte başbakanımızın gelirinin tespit edilemeyeceği tek dönem bu "amatör" statüsündeki süreç... Belki de, sayın başbakan, bu amatör döneminde edindiği "getiriler" yardımı ile servetinin ilk ve temel kaynağını oluşturmuştur... Çünkü, bu dönemin dışında Tayyip beyin, tüm geliri, çalıştığı yerlerden aldığı "resmi" maaşlardan ibarettir. Ve bir de siyaset sahnesi var. Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılıncaya kadar, oğluna ismini verdiği "Necmettin" Erbakan'ın partisinde var gücü ile ve yine "amatör" olarak çalışan sayın başbakan, 27 Mart 1994'de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı oluyor. Ancak aldığı yine maaş... Yine maaş... Sadece maaş!.. Kayıtlı/kuyutlu, bordrolu ve peşin vergili. Ve sonra, mahpushanede geçen o malum süre... Herhalde, bu süre içinde de para kazanılması pek mümkün değil. Geriye ne kaldı?.. Sayın başbakanın, başbakanlık dönemi. 14 Ağustos 2001 tarihinde AK Parti'yi kuran sayın başbakan, tam 439 gün sonra, 3 Kasım 2002'de iktidara geliyor... Ve sonra da başbakan oluyor. Ve yine maaş... Yine maaş... Ve yine sadece maaş! Sayın başbakanın mal varlığında ne olacak ki?.. Ömrünün hemen hemen bütününü "maaşa talim" geçirmiş bir yurttaşımız zat-ı Alileri... Maaş alarak yaşamlarını sürdüren bordro mahkumu tüm yurttaşlarımız bu "kara-talih"li yaşamın sıkıntısını yakinen bilirler!.. Sayın başbakanın, gençliğinde sürdürdüğü kısa dönemli futbolculuk hayatının ekonomik bilânçosu hariç... Bu dönemin dışındaki yaşamının tümü, aybaşlarını iple çekiştirmekle geçmiş... Üstelik bu maaş, öyle sanıldığı ve abartıldığı gibi de değil... Sayın başbakan Almanya gezilerinden biri sırasında yakın arkadaşı Alman başbakanına, "ne kadar maaş aldığını sormuş"... Ve böylece de, kendi maaşının, Alman başbakanının maaşından az olduğunu öğrenince... ne dese beğenirsiniz? - Meğer biz Türkiye'de kazıklanıyormuşuz... Ve şimdi bizler de kalkmışız, ulusça "kazıklamış" olduğumuz bu en yüksek kamu görevlimiz olan sayın başbakanımızı, "mal beyanını açıkla" diye sıkıştırıyoruz. Biraz ayıp ediyoruz, baylar, bayanlar. Ve tramvaydan atlayıp, pencereden sarkanlar... Çokça ayıp ediyoruz!.. Çok!.. www.soruyusormak.com www.dnm-ler.com |
[anadoluhaber:37409] ASTIM İÇİN DUT PEKMEZİ TÜKETİN !!! Posted: 18 Jan 2010 01:07 AM PST  DUTUN FAYDALARI: Beyaz ve kara olan dut barındırdığı vitamin ve minerallerin yanında mikrop öldürücü özelliğide bulunuyor. Sadece bunlar mı faydaları? Tabii ki değil.. Tükettiğimiz dutun neye nasıl iyi geldiğini görünce çok şaşıracaksınız. İşte faydaları.. Vücuda kuvvet verir, kansızlığa iyi gelir. Ağız, bademcik ve boğaz iltihabı, diş eti hastalıkları ve öksürüğe karşı faydalıdır. Ateş düşürür. Karaciğeri kuvvetlendirir. Mide ve bağırsakların düzenli çalışmasına yardım eder. Özellikle yemekle birlikte yenildiğinde hazmı kolaylaştırır. Aç karnına yenen beyaz dut bağırsak kurtlarını düşürür. Mide ve bağırsakları rahatlatır. Kara dut ise ağız ve boğaz iltihaplarına iyi gelir. Dut hangi şekilde tüketilirse tüketilsin iyi bir kan yapıcıdır. Kişinin kilo almasını sağlar ve iştah açar. Beyaz dutun 15-20 gram yaprağı üç su bardağı su ile kaynatıp içilirse iyi bir idrar söktürücü olduğu görülür. Bu terkip aynı zamanda ateş düşürücü olarak da kullanılmaktadır. Dutun taze yapraklarıyla derideki yaralara ve burundaki kanamalara tampon yapılırsa kanamaları durdururKara dutun yaprakları ve kabukları kaynatılıp elde edilen sıvı ile gargara yapılırsa boğaz, ağız ve diş eti iltihaplarına iyi gelir. Dut Pekmezinin Faydaları: Dut pekmezin 100 gramının sağladığı enerji besin öğeleri yüzde 0.1 yağ, yüzde 70,6 karbonhidrat, yüzde 4 kalsiyum, yüzde 0.1 demir ve vitamin-A, Vitamin-B1, vitamin-B2 içeriyor. 100 gram pekmezin sağladığı kalori ise 293. Pestilin diğer bir bileşeni, mükemmel bir besin maddesi olan süt ise yüzde 87,3 su, yüzde 3,5 yağ, yüzde 3,4 protein, yüzde 4,7 laktoz, yüzde 0,75 mineral maddeler ve vitaminlerden oluşuyor. 100 gramı 64 kalori veriyor.
Kan eksikliği bulunan hastalarda çok büyük faydalar sağlar. Mide hastalıklarında özellikle, ülser hastalığına iyi gelir. Astım ve bronşit hastalıklarında faydalıdır. Soğuğa karşı vücut direncini arttırıcı özelliğe sahiptir. Sporcular için bir enerji deposudur. Bebeklerin büyümesinde ve gelişmesine yardımcı olur. Çocukların zeka gelişimine yardımcı olur. Gargara halinde ağız ve boğaz hastalıklarında etkilidir. Çocuklarda sıklıkla rastlanan pamukçukta da yaygın olarak kullanılır. Özkaleli Dut Pekmezi yukarıda anlatılan özelliklere sahip %100 doğal %100 katkısız bir doğal pekmezdir. Tüketmenizi Tavsiye eder, sağlıklı günler dileriz. www.zilepekmezi.com “doğal ürünler online satış sitesi” |
Ilımlı İslam Projesi nedir ne değildir Posted: 17 Jan 2010 11:22 PM PST Nurullah AYDIN 18 Ocak 2010 ILIMLI İSLAM PROJESİ NEDİR NE DEĞİLDİR Ilımlı İslam Projesi Soğuk savaş döneminin sonlarında Sovyetler Birliğini güneyden çevrelemek için ABD tarafından düşünülen ve uygulanan bir projedir. Amaç, ABD ile uyumlu İslami gruplarla, Komünizme karşı müşterek hareket. Papa II. Jean Paul 24 Aralık 1999'da Vatikan'ın; diğer dinler ve özellikle İslam dini ile ilgili düşüncesini; "Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı, ikinci bin yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda ise Asya'yı Hıristiyanlaştıralım" diye özetlemiştir. 455 yıl sonra İtalyan olmayan birini neden Papa yaptıkları da bu açıklama neticesinde anlaşılmıştır. Amerikan Başkanı Bush; Papa'nın bu isteğini 11 Eylül saldırısından sonra Afganistan ve Irak işgali için Haçlı Savaşı ismini verdiği katliamlarla yerine getirmiştir. Türkiye için de durum farklı değildir. Türkiye'nin Ilımlı İslam adı altında İsevileştirme programı, hızla devam etmektedir. Emperyalist Batının radikal İslam'ı yaratması ve ardından radikal İslam'ın Ehlileştirilmesi anlamına gelen Ilımlı İslam'ı bize empoze etmesi stratejik amaç taşır. Ilımlılık kavramı ilk olarak Komünizm üzerinde denenmiş ve başarılı olmuştur. Gorbaçev ile hayata geçirilen perestroika (yeniden yapılanma) komünizmin ılımlaştırılmasından başka bir şey değildir. Perestroika (yeniden yapılanma) ve glasnost (açıklık) ile komünizm; komünizm olmaktan çıkartılmış ve ardından da Sovyetler dağılma sürecine girmiştir. Ilımlı İslam ile İslam dini de İslam olmaktan çıkartılmaya ve İsevileştirilmeye çalışılmaktadır. Bu konuda Vatikan; misyonerlerden ve dinler arası diyalogculardan faydalanmaktadır. Vatikan'ın hedefi; Müslümanları kendi dinlerinden uzaklaştırmak ve sonrasında Hıristiyanlaştırmak değil de; insanların birbirini dini görüşleri ile birlikte kabullenmeleri ve değiştirmeye çalışmamaları anlamına geldiği söylenen dinler arası diyalog olsaydı; dünyanın dört bir yanına ve tabi ki Türkiye'ye binlerce misyoner gönderir miydi? Türkiye'de milyonlarca bedava İncil dağıtılır mıydı? AKP'nin yasa değişikliği ile açılmasını kolaylaştırdığı Kilise Evlerinin sayısı 25 bini geçti. Katoliklerin ruhani lideri olan ve Üçüncü bin yılda Asya'yı Hıristiyanlaştıralım diyen Papa II. Jean Paul ile el sıkışan, dinler arası diyalog kavramını Türkiye'nin gündemine oturtan, Abant toplantıları ile bunu kurumsallaştıran, kendi ismiyle özdeş hale getirenler; dinler arası diyalogun İslam'ın gereği olduğunu söylemektedir. Hatta bunu ispatlamak için İslam Peygamberini örnek verme cesaretini dahi göstermektedirler. Bir ilahiyatçı olan diyalogcu; "Ey örtüsüne bürünen peygamber, kalk akrabalarını inzar et" ayetiyle; Peygamberin; yakınlarından başlayarak, çevresindeki herkesle, müşriklerle, putperestlerle, Yahudi ve Hıristiyanlarla görüştüğünü, panayırlara gittiğini, oraya dışardan gelen insanlara dinini anlattığını ve bunların diyaloga örnek olduğunu söylemiştir. Türk halkının maneviyatının; Vatikan'ın amacı doğrultusunda sömürülmesi için Peygamberin dünyaya geliş amacı olan İslam dinini tebliğ etmesini dahi, dinler arası diyalog olarak yansıtmaktan çekinmemektedirler. Diyalogcular amaçlarını; "İnsanların dini farklılıklarını değil; ortak değerlerini öne çıkartma, inandırma, kendine çekme, tebliğ etme olmadan; farklı dinlerden kişilerin birbirine saygı duymasını sağlamak" şeklinde açıklamıştır. Hz. Muhammed ise diyalogcuların savunduğunun aksine; İslam'ı tebliğ etmek ve insanları Müslüman olmaya davet etmek için onlarla görüşmüştü. Vatikan'ın; hedefine ulaşmak için; karşılıklı hoşgörü ve birbirini olduğu gibi kabul etme amacı taşıdığı söylenen dinler arası diyalogu kullandığını görmemek için kör olmak gerekir. Zaten Allah Kur'an da bunu açıkça belirtmiştir: "Kendilerine kitap verilenlerden bir gruba uyarsanız imanınızdan sonra sizi yeniden inkarcılığa sevk ederler. Allah düşmanlarınızı sizden daha iyi bilir.. Diyalogcular dinler arası diyalogu haklı çıkartmak için Hz. Muhammed'i ve Kur'an'ı kullanması bana Giordano Bruno'nun bir sözünü hatırlatıyor: Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı'yı kullanır. Ilımlı İslam projesi ile İslam ülkelerinin denetim ve kontrolünü sağlamaya çalışan ABD, Irak ve Afganistan direnişi ile hayal kırıklığına uğramış görünüyor. Başta Doğu Avrupa, Orta Asya ve en son İran da, CIA odaklı okulların kapatılması artık İslam ülkelerinde ambalajlı zehirin ne olduğunun anlaşıldığını göstermektedir. Tabi henüz Türkiye Müslümanları bunun farkında değil. Kısa sürede burada da anlaşılacaktır. GünüN SözÜ: Tatlı dile aldanma, yılan zehirinden farksızdır.
Windows Live: Arkadaşlarınız size e-posta gönderdiklerinde Flickr, Twitter ve Digg güncellemelerinizi öğrenirler. |
''Aşk-ı Memnu '' İsimli AHLAKSIZ DİZİYİ Şikayet Ediyoruz. Posted: 17 Jan 2010 02:06 PM PST ''Aşk-ı Memnu '' İsimli AHLAKSIZ DİZİYİ Şikayet Ediyoruz. Aile ve Toplum Ahlaki kodlarımızı TAHRİB eden bu diziyi "Ben Annem, Babam, Kızım ve Oğlumla yüzüm kızarmadan Keyifle izliyorum " DİYEMİYORSANIZ !!! lütfen. İş işten Geçmeden... Aile Bağlarımız Çatırdamadan... . Vatandaşlık göreviniz Olan Şikayet Etme Hakkınızı Kullanın LÜTFEN...Hemen ... ŞİMDİ... RETÜK Şikayet Linki... http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/GorusOneri.aspx İstediğiniz gibi doldurabilirsiniz yardımcı ÖRNEK olması cihetiyle Aşağıya Örnek bilgiler Yazılmıştır. Kişisel Bilgilerinizi giriyorsunuz... Kuruluşun Yayın Türü : TV işaretliyorsunuz. Kuruluş Adı : KANAL D. Program Adı : AŞK-I MEMNU. Yayın Tarihi : PERŞEMBE. Yayın Saati : 20:15 GÖRÜŞLERİNİZ : Perşembe Akşamları Kanal D Televizyonunda Saat : 20:15 'te yayınlanan ''AŞK-I MEMNU' isimli dizi, Bizi biz yapan temel değerlerimiz olan İNANCIMIZA, geleneksel ÖRF ve ADETLERİMİZE uymadığı genel TOPLUM KANAATİDİR.Ailemiz ve Bilhassa gençlerimiz üzerinde ahlaki bir çöküntüye sebebiyet veren bu diziyi PROTESTO ediyorum. Yetkili ve Sorumlu Bir üst KURUL OLARAK hassasiyetlerimizi dikkate alacağınız temennisi ile ilgili AHLAKSIZ DİZİNİN yayından kaldırılması için gerekli olanın yapılmasını ARZ ve TALEB EDİYORUM. Saygılarımla. __________ Information from ESET NOD32 Antivirus, version of virus signature database 4780 (20100117) __________ The message was checked by ESET NOD32 Antivirus. http://www.eset.com |
İsrail - Filistin konusunu bir de benden dinler misiniz? Posted: 17 Jan 2010 02:01 PM PST Son yıllarda ırkçılıkla suçlananlar “Yahudilere karşıyız” demeye utanır olmuşlar, Siyonizme hayır sloganına sarılmışlar! Oysa Siyonizme hayır dediğiniz anda, Israil’in varoluş hakkını da yadsımış olursunuz. Yani Siyonistlerin BM kararıyla kurduğu ve Türkiye’nin (oylamada Arap ülkeleriyle beraber önce HAYIR deyip) de 1949 da tanıdığı İsrail Devleti’ne hayır demiş olursunuz. Hangi İsrail Devleti? Kuruluşunda ve bugün aralarında dindar, ateist, deist ve Siyonistlerin bulundugu, nüfusunun %25 ini azınlıkların teşkil ettiği İsrail Devleti'ni. (İsrail’in %18’i Müslüman, %7’si Hristyan –Rusya’dan gelen Hristyanlar dahil-) Filistin konusu nedeniyle, sınırları tartışmak isteyenler ve Gazze Operasyonu mezalimini yanıt vermek isteyenler hemen klavyeye sarılmadan isterseniz tarihe bir bakalım. Zamanı olanların Ayşe Hür’ün, Ortadoğu tarihiyle ilgili bugünkü uzun yazısını http://taraf.com.tr/makale/9554.htm okumadan önce anlatacaklarımı dinlemesini öneririm. İçinde her türlü din ve milletlerin tarihte yaşadığı bu toprakların adını kendine maleden Filistin Milleti diye bir şey yoktur. Filistin Halkı vardır. Bunu yalnız ben degil, FKÖ ileri gelenleri söyledi. Kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/Zuheir_Mohsen FKÖ – Filistin Kurtuluş Örgütü üyesi Zuheir Mohsen’e gore “Filistin Halkı” aslında taktik bir icat ! FKÖ – Filistin Kurtuluş Örgütü’nde 1971-1979 arası İcra Komitesi üyeliği yapmış olan Zuheir Mohsen’in, 1977 yılında Hollanda’daki TROUW gazetesine verdiği mülakatta söyledikleri: "Filistin halkı diye bir şey yoktur. Bir Filistin devletinin yaratılması sadece Arap birliğinin sağlanması ve İsrail ile olan mücadelemizin devamı için bir araçtır. Hakikatte, günümüzde Ürdünlüler, Filistinliler, Suriyeliler ve Lübnanlılar arasında bir fark yoktur. Günümüzde bir Filistin halkının varlığından söz ediliyorsa bu sadece siyasi ve taktik nedenlerdendir. Zira, Arap milli menfaatleri, Siyonizm’e karşı çıkabilmek için özgün bir Filistin Halkının öne sürülmesini gerektirmektedir. Taktik sebepler yüzünden, belli sınırlara sahip olan egemen Ürdün devletinin Haifa veya Jaffa üzerinde hak iddia etmesi mümkün değildir. Ancak bir Filistin’li olarak şüphesiz, Haifa, Jaffa, Beer-Sheva ve Jerusalem’i talep edebilirim. Mamafih, Filistin’in tümü üzerindeki haklarımızı elde ettiğimiz anda Filistin’i Ürdün’le birleştirmek için bir dakika bile beklemeyeceğiz !” Arap milliyetçiliği konusunu kendilerine her nedense bayrak edinmiş olan bazı TC vatandaşları bu gerçeği Türk kamuoyuyla paylaşmak bir yana, karartmak için ellerinden geleni ardlarına koymazlar. İsterseniz bir de Filistinli Arap lider Prof. Azmi Başara 2-3 yıl önce ne demiş okuyun ; http://www.israelnationalnews.com/News/News.aspx/134659 (Ingilizce link) Filistin ulusu diye bir ulus yoktur, Bati kolonyalizimi'nin bir icadıdır. Arap ulusu vardır. Filistin, 19 yy. sonuna kadar Büyük Suriye'nin güney kesimiydi. Video: http://www.youtube.com/watch?v=P3n5-yG-6dU 1947 de Yahudilere devlet kurma izni verildiği gibi , o topraklarda oturan Araplara da verildi. Ancak tüm Arap ülkeleri İsrail’e savaş açınca Filistinlilerin topraklarını Ürdün işgal etmiştir. O Ürdün ve Suriye ki, İngilizlerin kendilerine hediye ettiği topraklarda devlet kuranlar. Ve binlerce Filistinliyi katledip, vatandaşlıktan atan (Mısır dahil) Arap ülkeleri. Şimdilik bunlarla yetinin Gazze konusuna da yakında yanıt vermeye çalışayım. Saygılarımla Menteş Azuz 17 Ocak 2010 19:13 tarihinde nicola sa'afin <givara_geneen@yahoo.com> yazdı: Bir Filistinli olarak buradaki ve daha önce yollana Tevrat mevzusunda kavramlar karmaşasına katkıda bulunmak isterim. Daha önce yazmış olduğum bir makale sizlerle paylaşmak istedim, belki tekrar bu konu üzerinde daha fazla hassas davranılır umuduyla. Hep beraber siyonizme hayır, antisemitizme hayır diyebilecek miyiz? | 27 Ekim 2009 | Hep beraber siyonizme hayır, antisemitizme hayır diyebilecek miyiz? Hep beraber siyonizme hayır, antisemitizme hayır diyebilecek miyiz? | 27 Ekim 2009 | Yıllar önce “Getto” adlı oyunu kaleme alan İsrailli yazar Sobol ile yazışma sürecim aklıma geldi. Bir Filistinli olarak ‘ben muhalif bir Yahudiyim’ diyen bir İsrailli ile nasıl bir tartışma zemini yaratabilirim diye bir hafta süren tedirginliğimi anımsadım… Ve en sonunda elim kalemi aldığında: “Hep beraber Siyonizme hayır, antisemitizme hayır diyebilecek miyiz?” cümlesi çıkıverdi. Ayrılık dizisi ile ilgili, Şalom Gazetesinde yayınlanan “Ayrılık Zamanı” makalesini okuyunca, bir yanlışın yanlış üzerine bindiğini fark ettim. Makale, dizinin Yahudi düşmanlığına yol açma tehlikesiyle başlarken, makalenin sonunda yazar, Yahudi düşmanlığının somutlanması, İsrail-Türkiye ilişkilerinin kesilmesinde bulur. Antisemitizm ile anti-Siyonizm kavramlarının karıştırılması, sadece İslami kesimlerde değil, Yahudi kesimlerde de bulunması şaşırtıcı olmalı. Belki de, her iki tarafta, özellikle karışmasını isteyenleri bir şekilde uyarmayı dert edinmem, Filistinli olmam itibarıyla, pek garip olmaz diye düşündüm. Ayrılık dizisi savunuculuğu yapmak için yazmıyorum elbet, aksine, dizide bulunma ihtimali[1] olan antisemitizme karşı nasıl harekete geçebiliriz diye bir yöntem önermek için kalemi aldım elime. Tabii, bir başka neden de “Leonard Cohen Tel Aviv`e gitme” diyenlerin arasında olmam ve Haymi Behar’ın yazdığı “Ayrılık Zamanı” makalesindeki “nerdesiniz” sorusuna[2] cevap oluşturabilir miyim kaygısı. İsrail dünya Yahudilerini temsil ediyorsa “Jewish Voice for Peace” (Barış için Yahudilerin Sesi) ya da “International Jewish Anti-Zionist Network” (Uluslararası Anti-Siyonist Yahudiler Ağı) gibi çeşitli İsrail karşıtı Yahudi grupları ne olarak sınıflandırmamız gerek? Yahudi düşmanlığını bitirmenin bir yöntemi dünya Yahudilerinin Siyonizme ve İsrail’in yasadışı uygulamalarına karşı çıkmak olmalıdır diyenler? Ya da Ilan Pappe ve Neve Gordon gibi İsrail pasaportlu Yahudilerin “İsrail’i boykot edin, gerekirse bizi de boykot edin” söylemini nereye yerleştirmemiz gerek? Filistinlilerin haklarını savunmak uğruna Yahudi düşmanlığını kışkırtmak doğru olmadığı gibi İsrail’i savunarak Yahudi düşmanlığına karşı çıkmanın da yanlış bir yöntem olduğu kanaatindeyim. Kürt halkına eziyet edip, Ermeni aydınları öldürüp “ezilen Filistin halkının yanındayım” demek ne kadar ikiyüzlülükse İsrail’i savunarak (ilişkilerin kesilmesini doğru bulmayarak[3]) Filistinli mültecilerin dönüş hakkını, Filistinlilerin bağımsız bir ülke kurma hakkını, yerleşim bölgelerinin olmadığı bir toprakta yaşama hakkını görmezden gelip “ezilen Yahudi halkını” savunmak da o kadar ikiyüzlülük olmalı. Asıl yapılması gereken açık ve nettir; ikisine de karşı çıkmaktır. Yani Siyonizme hayır derken antisemitizme de hayır demek; ya da tersi. Filistinli mültecilere haksızlık olacağı düşüncesiyle İsrail vatandaşı olmayan Yahudileri kutlama ve desteklemenin, Filistinlilerin haklarını savunmanın önemli bir yöntemi olduğunu savunduğum gibi, Yahudi halkını savunmanın, İsrail'in yasadışı ihlallerini durdurmakla (ya da Siyonizm ile Yahudiliğin farklı olduğunu vurgulamakla) önemli bir başarıya ulaşacağını düşünüyorum. Türkiye Yahudilerinin İsrail-Türkiye ayrılığını savunmasının Türkiye halkları ile Türkiye'de yaşayan Yahudiler arasındaki ayrılığın kapanmasında önemli bir adım olacağı kanaatindeyim. Yazdıklarım Haymi Behar’ı incitmek için değil kendisine bir çağrı ulaştırmak içindir. Bu meseleyi daha ayrıntılı konuşmak gerek, biraz daha fazla kafa yormak, öteki ile olan diyalogumuzu geliştirmek. Belki her iki halka bir faydası dokunur, belki hep beraber TRT önünde (dizide antisemitizm vurgusu varsa) ve de Dışişleri Bakanlığı önünde “Siyonizme son; Antisemitizme son” yazılı bir pankartın arkasında kol kola yürüyebiliriz. Dipnotlar:
[1]. Makalede, dizinin nasıl bir Yahudi düşmanlığı yarattığından bahsedilmediği için ‘ihtimal’ olarak kalması gereklidir diye düşünüyorum.
[2] “Gerçekten, nerede o “hepimiz Ermeniyiz” diyenler? Leonard Cohen’in kapısında Tel Aviv’de konser vermesin diye boğaz patlatanlar, o açılımcı hümanist, demokrat aydınlar, her fırsatta sokaklara dökülen sözde sivil gençler?” Ayrılık Zamanı makalesinden alıntı. [3] “Gelelim Türk-İsrail ilişkilerine… Velev ki iki ülke arasındaki güvenliğe dayalı stratejik ilişki son bulmuş, Türkiye makas değiştirmiş ve nihayet İsrail “hak ettiği tokadı” yemiş olsun, o zaman İsrail’i devletlerin ötekisi yapan, ulusların Yahudisine dönüştüren bir yayının ne amaç taşıyor? Bu dizi Ortadoğu’da barışa nasıl katkı sağlar? Yoksa amaç yaklaşan ayrılık zamanını haber vermek midir?” Ayrılık Zamanı makalesinden alıntı. * Bu yazı, Türkiye’deki Yahudi cemaatinin yayınladığı Şalom gazetesinde yayınlanan Ayrılık Zamanı başlıklı makaleye, Türkiye’de yaşayan bir Filistinlinin cevabıdır. Söz konusu makaleye şu linkten ulaşabilirsiniz: http://www.salom.com.tr/news/detail/13323-Ayrilik-zamani.aspx |
|
[anadoluhaber:37411] ARKADAŞLAR. ÇEVRE VE TÜKETİCİ HAKLARINI KORUMA DERNEĞİ GENEL BAŞKANI GAZETECİ YAZAR VE İKTİSATÇI MUSTAFA GÖKTAŞ KUARAN DAKİ RUM SÜRESİNDEN DE ÖRNEK VEREREK BİR ÇEVRE MAKALESİ YAZMIŞ. İŞTE O MAKALESİ: Posted: 17 Jan 2010 11:49 AM PST Ye iç gül oyna, Kimin umurunda bu DÜNYA! Değerli arkadaşlar, Yaşım sene itibariyle 46 oldu. Temmuz ayında nasipse 46 yaşına gireceğim. Bu ömrümün tam 36 senesi Toplum, çevre, insanlık, canlılar için verdiğim mücadele ile geçti. İnsanlar anlaşılmaz bir tutum ve davranış içindeler. Umarsız, hoyrat, bana neci, kime neci, aman sendeci, aklı almaz tavırlar. Bu tavır ve davranışların değişmesi için Tam 36 senemi verdim. Herkes eğlenirken ben çalışıyordum. Hızarda sandık çaktım. Kaportacıda saç dövdüm. Kaynakçıda demir kaynattım. Simit sattım. Tekel Büfesinde çalıştım. Muhasebeci çıraklığı yaptım. Emlak çıda çalıştım. Yapı kooperatiflerinin merkezlerinde çalıştım. Matbaada çalıştım. Gazetede çalıştım. Ama 10 yaşından beri girdiğim piyasada hem iş hayatında çalıştım hem okulumu bırakmadım okudum. Hayatımın her noktasında ise cemiyete, topluma, insanlara, canlılara, çevreye, doğaya faydalı olmaya özen gösterdim. Değerli arkadaşlar, Siyasete atıldığım günlerde de aynı şekilde aynı heyecan ve ruhla çalıştım. Ama benin ruhumda ve bilgimde kimse bulamamanın eksikliği ile çok sıkıntı çektim. Devrin adamı olmak, yalaka, yağdanlık, fırıldak olmak, kim güçlü ise onun yanında yer almak sanatı olmuş siyaset… Yapamadık. Yapamazdık. Mizacımıza ters. Neyse. Şu anda bu satırları size yazarken ben Japonya’nın yolunu tutmuş olacağım. Altın Orkide’yi Türk milletine, ÇETKODER olarak kazandırdım. Büyük bir mutluluk... Bunu sizler ile paylaşmak ise ayrı bir şereftir. Benimle ilgili daha fazla bilgi isterseniz, http://groups.google.com.tr/group/mustafa-gokta bana ait yazışma gurubudur. Ana sayfasını lütfen ziyaret ediniz. Değerli arkadaşlar, Ben tüm zamanımı ÇEVRE ve TÜKETİCİ hususuna ayırıyorum. İşi gücü bıraktım. Sağlığım el verdiğince Çevre Ve Tüketici hususunda çalışmalar yapıyorum. 24 saat telefonum açık ve bir yandan derdi sıkıntısı olana cevap veriyorum, diğer yandan faaliyet yapıyorum. Bakın Haiti’deki deprem dünyayı yasa boğdu. Hatırlayın bizdeki depremleri, sel ve su baskınlarını… Çığ ve erozyon olaylarını, toprak kaymalarını… Allah (cc) kimseye acı vermesin, acı yaşatmasın. Ama bizde biraz daha tedbirli, bilinçli, akıllı, ahlaklı, duyarlı kullanmalıyız, doğa ve çevreyi. Denizin kenarında bina yapmanın, yapılaşmanın ne anlamı var? Dere içinde ve kenarında ev yapmanın, yapılaşmanın ne anlamı var? Ormanı talan etmenin, ettirmenin ne anlamı var? Sazlıkları yok etmenin, göllerin kenarını işgal etmenin, dere yataklarını doldurmanın ne anlamı var? Sahte mendirekler ile kıyı kenar çizgilerini bozarak yapılaşmanın ne anlamı var? Doğada yaşayan canlıları (kedi, köpek) itlaf etmenin, onları yok etmenin ne anlamı var? Doğada bulunan diğer canlılara yaşama hakkı tanımayarak, onların yaşamlarını ellerinden almamızın ne anlamı var? Kullandığımız zirai ilaç ve kimyasal maddeler ile yok ettiğimiz doğadaki canlıları düşünün. Ve bu olan bitenlerin kime ne faydası var? Bir düşünün… Küresel ısınma, küresel kirlenme neyin eseri? Ve bu işin sonu nereye gidiyor? Bu hor, bilinçsiz, umarsız kullanım (tüketimin) sonu nereye varacak? Elhamdülillah ben Müslüman’ım. Olmayana da saygılıyım. Tüm Dinlerde çevreye ve doğaya saygı, Allah’ın halk ettiği ve yarattığına saygı sevgi, koruma vardır. Hani nerede? Kim uyguluyor, kim bu konuda hassas ve duyarlı davranıyor? Boş… Varsa yoksa PARA, dünyadaki yaşam kaygısı. Oysa bu dünya yalnız bizim değil. O doğadaki her canlının ortak malı. Onu korumak, kollamak, bizden sonraki nesillere bırakmak hepimizin görevi... Yazık günah. Bakın Kuran’da çevre ile ilgili ayetler var. Rum süresi 41. ayette şöyle buyruluyor; ‘Çevreyi çürüten insanoğluna bazı sonuçlar tattırılacaktır.’ Bakın yüzyıllar evvel bu husus kutsal kitapta işlenmiş. Hava kirliliği, deniz kirliliği, doğa ve çevre kirliliği, görüntü kirliliği, gürültü kirliliği korkunç boyutta. Bu kirlilikten dolayı nice canlıların yaşamları kayboluyor. Ozon tabakası dediğimiz tabaka inceldi. Giderek yok oluyor. Bu işlerin tek sorumlusu biz insanlarız. Hor, bilinçsiz, acımasız, israf içinde tüketiyoruz. Her şeyi. Doğayı da, Dağı, Denizi, gölü, sulak alanı, akarsuyu, ağacı, yeşil bitki örtüsünü her şeyi.. Rum süresi 41. ayette şöyle buyruluyor; "İnsanların kendi elleriyle yaptıkları yüzünden karada ve denizde bozgun çıktı. Yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır ki vazgeçsinler.” İşte Kuran öyle müthiş bir Kitap`tır ki kendi devrinde olmayan bilgileri, bilinçlenme gereğini, geleceğin sorunlarını da belirtir. Ekolojik dengeyi kendi elleriyle bozan insan yaptıklarını düzeltmek ve kendi kendini sorgulamak durumundadır. Allah, Kuran aracılığıyla tüm insanlığı bu konuda da uyarmıştır. Tabi kimin umurunda? Şimdi Ben Allah dedim, Kuran dedim, Müslüman dedim diye belki GERİCİ yobaz bile ilan edilirim. O edenlere bende buradan sesleniyorum: ‘hadi oradan be.. Gidin başka bahçeye…’ Değerli arkadaşlar, Salı günü Türkiye’de cennet vatanımda ve Akdeniz’in incisi Mersin’deyim. Akşamı ise Elazığ da bir konferans vereceğim. Saygı ve sevgilerimle… BARIŞ – SEVGİ – SAYGI hepimizin olsun… MUSTAFA GÖKTAŞ GAZETECİ YAZAR VE İKTİSATÇI ÇEVRE VE TÜKETİCİ HAKLARINI KORUMA DERNEĞİ (ÇETKODER) GENEL BAŞKANI |
[anadoluhaber:37422] Cemil Temiz sizi Limango'ya davet etmek istiyor. Posted: 17 Jan 2010 11:02 AM PST |
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.