Sivil faşizmin daniskası
Anayasanın 159. maddesinde ‘’ Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.’’ şeklinde tanımlanan HSYK, 12 Eylül darbesinden sonra 13 Mayıs 1981’de kuruldu.
Yani, o bir ‘cunta’ kurumudur!
Ve bu özelliğiyle de her dönem tartışma konusu olmuştur.
Sözün özü şudur ki:
Bu ülkede sivil faşizmi uygulayan bir kurum varsa o da sivil siyasetin üzerinde cübbeliler hegemonyası oluşturan bir politbüro gibi çalışan HSYK’dır…
Yetkileri de epey kapsamlıdır doğrusu: HSYK, adli ve idari yargı hakim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar. Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin veya bir hâkimin veya savcının kadrosunun kaldırılması veya bir mahkemenin yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlar…
Ve bu kurul tarafından alınan kararlar itiraz edilemez niteliktedir. Adeta ‘’tanrı’’ buyruğu yerine geçen bu kararlara karşı yargı mercilerine dahi başvurulamaz.
Oral Çalışlar: ‘’Türkiye’de yargıyı denetleyebilecek herhangi bir güç yok. Kendi kurullarını kendi içlerinden seçiyorlar. Kendi yöneticilerini kendileri belirliyorlar. İstedikleri partiyi kapatabiliyorlar. İstedikleri siyasetçiyi siyaset dışında bırakıp hapse atabiliyorlar. Kimseye hesap vermeleri gerekmiyor.’’ diyor ve bu sistemin bir demokrasi mi yoksa bir yargıçlar egemenliği mi olduğunu soruyor.
Yargıçlar egemenliği ne kelime, düpedüz ‘’sivil’’ faşizmdir bu…
Sivil faşizmin daniskasıdır hatta…
(Bu satırları yazarken aklıma Nuray Mert’in zirveye tırmandırdığı ‘’sivil dikta’’ iddiaları geldi birden… Mert, o engin bilgi ve deneyim birikimiyle seçilmiş bir hükümetin faşizan uygulamalarına odaklandığı kadar yargının uygulamalarına da odaklansa… Sonra da o cesur ve kıvrak kalemiyle statükonun seçilmişlerinden oluşan HSYK’nın demokrat mı yoksa faşizan mı olduğuna dair aydınlatsa bizi ne iyi olur değil mi?...)
Bu arada ‘’ordu artık darbe yapmaz,’’ diyerek cunta zihniyetini eleştiren herkesle dalga geçenlere de hak vermemek mümkün değil.
Elhak doğru söylüyorlar…
Elimizin altında böyle bir kurum olduktan sonra ordunun darbe yapmasına ne gerek var ki?...
Yargıyı ele geçiren işi bitiriyor nasılsa…
Hal böyle olunca, anayasanın 6. maddesindeki ‘'Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir… Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.’’ ilkesine uygun bir yargı reformunun aciliyeti ve kaçınılmazlığı ortaya çıkmış oluyor.
Aslında, Adalet Bakanlığı, 2008 yılının Kasım ayında Yargı Reformu Stratejisi Taslağı’nı Yargıtay`a -görüş sormak üzere- sunmuştu.
Bu taslakta, HSYK`nın objektiflik, tarafsızlık, şeffaflık ve hesap verebilirlik temelinde geniş tabanlı temsil esasına göre yeniden yapılandırılması; kararlarına karşı etkili bir itiraz sisteminin getirilmesi; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu`nun 16. maddesinin değiştirilerek gizliliğinin kaldırılması ve -kişisel bilgiler korunarak- halka açılması öneriliyordu.
…
Her neyse, geçelim bunları ve HSYK’nın geçmişindeki vukuatlarına bakalım:
* Susurluk davasına bakan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Sedat Karagül, 2001 yılında Sultanahmet'teki İstanbul Adliyesi'ne ‘’düz hâkim olarak’’ atandı.
Susurluk davasına Karagül’ün yerine hâkim Metin Çetinbaş atandı. Çetinbaş davayı 2-3 ay içinde kapattı… Onun ismini daha sonra Ergenekon davası sanıklarından Kemal Alemdaroğlu ve Güler Kömürcü'nün avukatı olarak gördük.
* 28 Şubat döneminde başörtülü öğrencileri okula almayan Erciyes Üniversitesi rektörü hakkında dava açan Eski Yozgat Başsavcısı Reşat Petek, 3 kez soruşturma geçirdi. HSYK’nın baskılarına daha fazla dayanamayaın Başsavcı, 1999 yılında kendi isteğiyle emekli oldu.
Petek, basına verdiği demeçlerde, 28 Şubat sürecinde YÖK`ün kılık kıyafetlerle ilgili genelgelerini eğitim özgürlüğüne aykırı bulan birçok hâkim ve savcının sürgün edildiğini; hatta, parmağındaki gümüş yüzükten içkili masaya oturmamasına, evine gelen gidenlerin kılık kıyafetinden sosyal ilişkilerine kadar birçok sebepten soruşturmaya uğradığını söyledi..
* Adana Cumhuriyet Savcısı Sacit Kayasu, Kenan Evren'in yargılanması için Eylül 2000'de hazırladığı iddianame yüzünden HSYK tarafından 3 yıl açığa alındı ve 2003 yılında meslekten ihraç edildi… Kayasu, iç hukuk yolları kapalı olduğu için çareyi AİHM'e başvurmakta buldu. AİHM, HSYK’nın kararlarının temyize açık olmamasını sert bir dille eleştirdi ve Kayasu için yeniden yargılanma yolunun açılması gerektiğini vurguladı..
* Şemdinli iddianamesini hazırlayan savcı Ferhat Sarıkaya HSYK tarafından görevinden ihraç edildi. Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi, sanık iki astsubaya 39 yıl 5 ay ceza verdi. Kararı bozan Yargıtay, dosyanın askerî mahkemeye gönderilmesini istedi. Mahkeme karara uymadı. HSYK yeniden devreye girdi ve mahkeme üyelerini dağıttı. Yeni gelen heyet, Yargıtay'ın kararına uyarak, dava dosyasını askerî mahkemeye gönderdi. İYİ ÇOCUKLAR, askerî mahkemedeki ilk duruşmada tahliye edildi.
* Dinç Bilgin, Hayyam Garipoğlu, Ali Avni Balkaner, Mahmut Ceylan gibi birçok bankacıya ağır hapis ve para cezaları veren İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Mustafa Akın da 2007 yılında HSYK tarafından görevinden alınan hâkimler arasında.
Bütün bunlara ilaveten, HSYK üyelerinin Ergenekon zanlıları ile çekilmiş fotoğraflarını ve PKK'nın şehir yapılanması KCK operasyonlarını yürüten savcıların görevden alınma taleplerini de unutmamalı.
…
Sonuç olarak, adeta Ergenekon eylem merkezi gibi çalışan böylesi bir kurumun yetkilerini aldığı savcıya karşı başlatılan linç kampanyasına katılamam doğrusu.
Dahası, o savcıyı, soruşturma dosyasını ve aramalarda ele geçen evrakları İstanbul’a gönderdiği için de kutlarım.
Hiç olmazsa İstanbul’daki savcılar araştırsınlar da HSYK’yı bu kadar zıvanadan çıkaran şu ‘’kozmik bilgiler’’ neleri kapsıyormuş öğrenelim.
NOT: 1924 Anayasası`na göre hâkimlerin tayin ve nakillerinde tek yetkili kişi adalet bakanıydı. 1961 Anayasası ile 23 asıl ve yedek üyenin bulunduğu Yüksek Hâkimler Kurulu oluşturuldu. Bu üyelerin 8`ini Yargıtay, 7`sini hâkimler, 8`ini TBMM seçti. 1971 yılında bu sayı 14`e indirildi ve bütün üyeler Yargıtay`ca seçildi. 1982 Anayasasında ise bütün hâkim ve savcıların atama, nakil, disiplin ve özlük hakları ile ilgili işlemler HSYK`ya verildi. 7 kişiden oluşan kurul kararları yargı denetimine kapatıldı. Adalet bakanı ve müsteşarı ile birlikte 3 üye Yargıtay`dan, 2 üye de Danıştay`dan cumhurbaşkanının onayı ile seçiliyor. Toplam 7 üyeden 4`ünün verdiği karar, 10 bin kişinin hayatını etkiliyor. Verdikleri kararlar aleyhine hiçbir yere müracaat edilemiyor. Onları kimse azledemez. Çünkü dokunulmazlar.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.