Emrah Maraso emrahmaraso@bilimveutopya.com.tr
07 Ekim 2010 17:36
Universite Inanclarin Degil, Bilimin Ozgurce Yasanacagi Yerdir!
Bilim ve Ütopya Kooperatifi Başkanı Prof. Dr. Semih KORAY, son günlerde yaşanan "Türban" tartışmasıyla ilgili bir basın açıklaması yaptı. Açıklamayı bilginize sunuyoruz.
ÜNİVERSİTE İNANÇLARIN DEĞİL,
BİLİMİN ÖZGÜRCE YAŞANACAĞI YERDİR
Son günlerde yeniden gündemin ilk sıralarına taşınan “türban tartışması”, yanlış bir eksende yürütülmektedir. “Özgürlük” kavramı çarpıtılmakta, bu kavrama tarih ve bilim dışı anlamlar yüklenmektedir. Üniversitelerin amacı, sanki konu dışı bir unsurmuş gibi, tartışmanın dışında tutulmaktadır. Oysa üniversitelerin temel görevi, bilim üretmek, öğretmek ve uygulamak olduğuna göre, üniversitelerimizi ilgilendiren tüm sorunların bu amaç ve görev doğrultusunda ve bilimsel bir yaklaşımla çözüme kavuşturulması gerekir.
İnanç Özgürlüğü Aydınlanma ve Laiklikle Mümkün Hale Geldi
Ortaçağ'da inanç özgürlüğü yoktur. Din, iktidarın ve toplumsal düzenin kaynağıdır. Halk kitleleri, aklı bir şeye ermeyen, doğasındaki kötülüklerden arındırılması için güdülmesi gereken bir sürü gibi görülmektedir. Bu anlayışa göre, halktan insanlar için, bilen bir çobanın sürüsüne dahil olmaktan başka bir kurtuluş yolu zaten yoktur. Bu ortamda din ve inanç, bir seçimin, dolayısıyla da özgürlüğün konusu değildir. İnanç özgürlüğü, ancak Aydınlanma'yla, bireylerin dünyayı akıl ve bilimle kavrayabileceği anlayışı sayesinde mümkün hale gelmiştir. İktidarın kaynağı olarak ulusal egemenliğin dinin yerini alması sonucunda, yani laiklikle, akıl ve vicdanlar, dine dayalı bir toplumsal düzenin tutsaklığından kurtarılmıştır.
Dolayısıyla inanç özgürlüğünün yaşanacağı yer, kişisel vicdanlardır. “Özgürlük” adına dinsel kaynaklara dayalı toplumsal düzenlemeler yapmak, inanç özgürlüğünü olanaklı kılan toplumsal temeli yok etmeye yönelmek demektir. İnanç özgürlüğüne yönelik esas tehdit, dinen başın nasıl örtülmesi gerektiğini ulemadan sorup, kıyafet yönetmeliğini buna uygun düzenlemeye çalışanlardan gelmektedir. Toplumsal düzenlemelerde bir kez dinsel kaynaklar esas alınmaya başladı mı, bu sürecin özellikle kadınlarımız açısından hangi noktalara varabileceğini herkes rahatlıkla değerlendirebilir.
Türban Türkiye'ye Bir Nifak Gibi Dışarıdan Sokuldu
1980 ler öncesinde ülkemizde bir türban sorunu yoktu. Bu sorun, “Yeşil Kuşak”, “Türk-İslam Sentezi”, “Ilımlı İslam” ve “Büyük Ortadoğu Projesi” gibi ülkemize dışarıdan dayatılan tasarılarla birlikte hayatımıza dahil edilmiştir. Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş'ın 13 Şubat 2008'de bu hususta yaptığı, “Konu Türkiye'ye bir nifak gibi sokuldu ... Amerikalılar türbanı bir fitne olarak gündemimize koydular.” değerlendirmesi son derece öğreticidir. Aslında son yıllarda ülkemizin gündemine dayatılan her sorun, adeta ulusu kamplara ayırmak hedefi gözetilerek seçilmektedir. Her biri, ulusu başka bir doğrultuda bir kez daha bölmeyi ve ortak bir geleceği birlikte kurma hedefini olanaksız hale getirmeyi amaçlamaktadır. Bu bölünmelerin yol açtığı zaaftan yararlanmayı umanlar, türbanda olduğu gibi, kuşkusuz ayağı Türkiye toprağına basan ve kendi kaderini ulusun kaderiyle birleştirmiş olan güçler olamaz.
Türban Sorunu Ortaçağ'a Teslim Olarak Çözülemez
Demokrasinin ölçütü, aklın özgürleştirilmesi ve kendi kafasını kendi omuzları üstünde taşıyan yurttaşların ülkenin geleceğinin kurulmasına etkin biçimde katılmasıdır. Ortaçağ'dan günümüze kalmış olan tarikat ve cemaatlerde olduğu gibi, aklın şeyhe ya da lidere emanet edilmesi ve ona kesin itaat, aklın özgürleştirilmesiyle bağdaşmaz. İnsanın aklını ve iradesini başkasına devretme özgürlüğünden söz edilemez. Aynı şekilde bir ulusun da kendi geleceğini ve iradesini başka güçlerin proje ve planlarına terk etme özgürlüğü yoktur. Hangi baş bağlama modelinin dinin ölçütlerine uygun olduğunu türban sorununun çözümüne esas almak, tarikat ve cemaatlere olan saygısını ilan etmek, Türkiye'yi AB ve ABD'ye kim daha iyi bağlar yarışına girmek, özetle Ortaçağ ve emperyalizme karşı bir tür “sıfır sorun” politikası gütmek, demokrasiden de, ülkenin bağımsızlığından da vazgeçmekle eşdeğerdir. Üstelik cemaat ve tarikatlerin kıskacındaki insanlarımızı, Ortaçağ'ın elinde tutsaklığa terk etmek demektir.
Üniversite İnançların Değil, Bilimin Özgürce Yaşanacağı Yerdir
Üniversitelerimizde “mürşit seçme özgürlüğü” yoktur. Tek yol gösterici vardır, o da bilimdir. Bireyler, bilim dışına düşen inançlara sahip olabilir. Ancak ne üniversitelerin böyle bir hakkı vardır, ne de kimsenin üniversitelerden böyle bir anlayışı benimsemelerini istemeye. Üniversitelerin inançların özgürce yaşandığı bir yer olmalarını istemek, “demokrasi” adına bilimle bilim dışına eşit muamele yapılmasını istemek demektir. Bunun anlamı, “Evrim Kuramı'yla 'Akıllı Tasarım'a eşit muamele; bilimsel bilgilerle 'mucizelere' eşit muamele; bilimsel öğretilerle Saidi Nursi'nin öğretilerine eşit muamele yapın ki, isteyen istediğini seçsin, 'herkesin kendi doğrusunu seçme özgürlüğü' olsun” demektir. Bu yaklaşım, bilim dışının yanında bilime şimdilik katlanan bir anlayışın ifadesidir. Böyle bir sürecin sonul hedefi, “bilimden bütünüyle özgür” hale gelmektir.
Üniversitelerimizin ve bilim kuruluşlarımızın üstüne düşen görev, “bilimin hayatta en gerçek yol gösterici olduğu” yaklaşımının öğrencilerine ve bütün topluma benimsetilmesi için bütün olanaklarını kullanmalarıdır, yoksa kıyafet yönetmeliğine aykırı hareket eden öğrencileri sınıfa kabul etmeyen öğretim üyeleri hakkında soruşturma açmak değil. 12 Eylül Darbesi'yle üniversitelerimizi zapturapt altına almak için oluşturulmuş olan YÖK, günümüzde bu özgün işlevine yeniden kavuşturulmuş durumdadır. “Türbana özgürlük” isteyen rektörlerin atanmasıyla başlayıp, yürürlükteki kıyafet yönetmeliğini uygulayan öğretim üyelerinin soruşturulmasına varan “türban operasyonu”ndan sonra, sıra üniversitelerde sivil polis karargâhlarının oluşturulmasına gelmiştir.
Bugün üniversitelerimizde ihtiyacı en çok duyulan özgürlük, “bilime özgürlük”tür. Bilim, Atatürk Devrimi'yle kurulmuş olan Cumhuriyetimizin en önemli temel taşlarından birini oluşturmaktaydı. Varlıklarını bu temele borçlu olan bilim topluluğumuzu ve üniversitelerimizi, bilimi yeniden ülkemizin geleceğinin kurulmasının temel aracı haline getirme görevini gerçekleştirmeye çağırıyoruz.
Prof. Dr. Semih KORAY
Bilim ve Ütopya Kooperatifi Başkanı
--
Emrah Maraşo
Bilim ve Ütopya
Yazı İşleri Müdürü
Konur 2. Sok. 69/1
Kızılay-Ankara
0312 418 52 64
--
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.