Le Point yazarı: İbdacılar,15 Temmuz Gecesi CİA-MOSSAD ajanlarının hakkından gelenler...

Geçtiğimiz yıl Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı kapağına taşıyarak ona “Diktatör” yakıştırmasıyla büyük bir skandala imza atan ve büyük tepki toplayan, Fransa’nın Time Dergisi olarak da bilinen Le Point’ten Pierre Jovanovic, Araştırmacı-Yazar Burak Çileli’yle Cumhurbaşkanı Erdoğan, Üstad Necip Fazıl Kısakürek ve zindanlarla dolu bir hayattan sonra geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Salih Mirzabeyoğlu hakkında görüştü.

Fransızların ünlü dergisi Le Point, Türkiye’de Salih Mirzabeyoğlu ve İBDA hareketi üzerine bir makale yayınladı. Yeni İnsan Yeni Nizam Derneği Başkanı Araştırmacı-Yazar Burak Çileli ile Salih Mirzabeyoğlu ve İBDA hareketini konuşan Pierre Jovanovic; “Erdoğan Mirzabeyoğlu ile görüşmeseydi, belki de 15 Temmuz gecesi Türkiye’nin sonu farklı olacaktı!” tesbitinde bulunarak Türkiye’de birçok sözde yazar(!) ve araştırmacının(!) görmediği-görmek istemediği- bir hakikati de dile getiriyor.

Yazıda ifade edilen bazı iddialar (İBDA-C, El Kaide Vs.) ise yazarın Türkiye’ye yurtdışından bakışı, kendi ideolojisi ve sanal ortamda dolaşan bilgi kirliliği nedeniyle tartışalabilir konulardır.

Le Point yazarı Jovanovic’e YENİNDER Başkanı Burak Çileli, yeni bir devire giren dünyada Türkiye’nin yerini şöyle ifade ediyor; “Hatırlayın, Halifelik İstanbul’da düştü ve yine buradan doğacak. İstikbâl İslâmındır. İslâmî eskatoloji (tarihin sonu / son devir inancı) Yuhanna İncilinizdeki Apokalips’ten çok farklıdır!”

Salih Mirzabeyoğlu’nun cezaevinden çıktıktan sonra Haliç Kongre Merkezi’ndeki meşhur konferansında söylediği; “Yeni bir dünya düzeni kurulacaksa biz de diyoruz ki buradan başlasın!” sözünü de merkeze alarak okunması gereken bir röportaj-makale olmuş.

İşte Pierre Jovanovic’in ünlü Le Point dergisineki o yazısı:


Radikal İslâmcı Türk İBDA-C’nin lideri ile “gece yarısı ekspresi” çıkışı buluşma
İstanbul sayesinde, kadınların saçlarının serbestçe havada uçuştuğu ve arkadaşları ile el ele yürüdüğü laik bir İslâm keşfettim. Suudîlerin Fransız halkını her gün kangren eden tamamen hoşgörüsüz ve agresif İslâmından farklı bir Türk İslâmı. Size bir örnek vereyim; şehirdeki herhangi bir kafede bira sipariş edebilirsiniz. Ramazan ayında bile, Fransa’da da görülebileceği üzere, gündelik hayatta büyük bir değişiklik gözlemlemedim. Kısacası Türk İslâmı, Suudîlerin ve Sarcelles, Nanterre ve Grigny’deki küçük uyuşturucu şeflerinin yaymak istediklerinin aksine, bizim alışkanlıklarımızla uyumlu; işgalci ve iki yüzlü değil.

Nasıl olduysa kendimi, Türkiye’de daha radikal bir Türk İslâmını savunan ve bundan dolayı modern Türkiye’nin kurucusu Atatürk adına daha önceki hükümetler döneminde yönetim tarafından hapse atılmış biri olan Burak Çileli ile bir arada buldum. Önceki yönetimin bu tür fikirler taşıyanlara karşı hiç şakası yoktu!

O gün başlangıçta bu görüşmenin öneminin pek farkına varamamıştım.

“Yazar ve politik şahsiyet Salih Mirzabeyoğlu ve ben, düşüncelerimizden dolayı hapse atıldık” diye anlatıyor Burak Çileli; 1998’de tutuklanan Salih Mirzabeyoğlu’nun (gerçek adı Salih İzzet Erdiş) İslâmî vizyona sahip olmayanlara saldırı ve şiddeti savunan İBDA-C’nin kurucusu olduğunu unutarak!

Onun grubu 2003’te HSBC, İngiliz Konsolosluğu, medyaya (bir TV kanalı), kilise ve sinagoglara saldırılar düzenlemeye devam etti. İstanbul’da alkollü içki servisi yapan bazı kafelere de saldırdılar. Kısacası, çocuklar korosu! Çileli, “hoşgörülü bir İslâm’ı savunuyoruz” diyor!!!

Hoşgörü tanımlarımız aynı değil anlaşılan!             

Hürriyet Gazetesi’ne göre, güvenlik uzmanları, Irak’ta ABD askerlerine saldıran ve ABD’nin El-Kaide’nin bir kolu olarak gördüğü Ensar El-İslâm ile İBDA-C’yi ilişkilendiriyorlar.     

Muhatabımın yol arkadaşı ve fikir babası meşhur Salih, ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı. Ancak 23 Temmuz 2014’te birdenbire hapisten çıkartılıp hemen arkasından 29 Kasım 2014’te Saray’a davet edildi. Bu gelişme, köktenci İslâmcılara yönelik bir mesajdı. Bunlar, ayrıca 15 Temmuz 2016 darbesinde, camilerden harekete geçerek tüm Müslümanları isyana davet edip CIA kuklalarının hakkından gelenler.

Erdoğan temkinli bir karaktere sahip. (Rabia işareti yaparak Müslüman Kardeşler’e de göz kırpıyor hep.) Hepsinden önemlisi vizyon sahibi biri: Mirzabeyoğlu ile bu görüşmesi olmasaydı, belki de darbe gecesi Türkiye’nin sonu farklı olacaktı!

Kesin olan bir şey varsa, o da Erdoğan’ın koruyucu bir meleğe sahip olduğu.

Mayıs 2018’den bu yana öbür dünyada olan Salih’ten sonra, sağ kolu olan Burak Çileli, kendisinden böyle bir şey duymadıysam da, eğer doğru anladıysam fiilî olarak İBDA-C hareketinin başında; CIA ve İngiliz İstihbarat Servisi MI6’nın hapiste görmek isteyecekleri biri. (Çileli, bu videoda Türk televizyon kanalında liderinin ölümü hakkında konuşuyor: https://www.youtube.com/watch?v=E7afoBZUcF4)

Enteresan bir ayrıntı: Onu da cezaevinden çıkaran, yine Erdoğan.

Çileli: “Ben modernizme ve dinde reforma karşı olan Sünnî ve sufî geleneğe mensup farklı bir İslâmcıyım. Fransız Müslümanlarına sesleniyorum; İBDA ideolojisi, geçerli tek reçetedir. Legal olsun veya olmasın diğer gruplar, size politik yahut ideolojik bir model sunamazlar. Bizim ideolojimiz Mirzabeyoğlu’nun yazdığı 67 kitapta bulunmaktadır. Ayrıca, Mirzabeyoğlu’nun üstadı, bugün birçok Türk’ün de takipçisi olduğu, Bergson’un öğrencisi Necip Fazıl’ı da anmak isterim. Erdoğan da konuşmalarında sık sık Necip Fazıl’a atıfta bulunur.”

Çileli’nin bu sözlerine işaret eden bir örnek olarak Amerikalılar, Necip Fazıl’ın siyasetteki bu rolünü Amerikan Dünya Politika Dergisi’nde açıkça belirtiyorlar:

“Recep Tayyip Erdoğan'ın görkemli vizyonunun yavaş yavaş açığa çıkışı...

Necip Fazıl Kısakürek bir türk şairiydi. 1920'li yıllarda, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılıp, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin onun yerini aldığı sıralarda, Paris’te Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe okurken, filozof Henri Bergson'un takipçisi oldu. Fakat eğitim hayatının sonunda kendini amaçsız hissetti.

Ülkesine geri döndüğünde, Mustafa Kemal Atatürk'ün Batılılaşmacı takipçilerinin, İslâm’ı gerici ve kamusal alanda kökünün tamamen kurutulması gereken bir din olarak gören bakışından rahatsız oldu ve kendini onlardan uzak tuttu. Ağaç adında, muhafazakâr edebî bir dergi çıkarmaya başladı ve günlerini İstanbul’un bohem hayatı yaşayan kesiminde içki, sigara ve kumarla geçirdi. Yasaklanmış sufizm disiplininden bir Şeyhin tesiri altına girmesinden sonra Kısakürek, kendini İslâmcı olarak tanımlamıştır.” (“Erdoğan’ın İlham Perisi: Necip Fazıl Kısakürek Ekolü” başlıklı makalenin devamını bu adresten okuyabilirsiniz: https://www.jstor.org/stable/43554882?seq=1#page_scan_tab_contents )

“Bizden önce” diye devam ediyor Burak Çileli, “İslâmî grupların bir programı yoktu ancak artık şimdi var. Batı bütün ideolojileri denedi, bir tek denemediği İslâm kaldı. Hatırlayın, Halifelik İstanbul’da düştü ve yine buradan doğacak. İstikbâl İslâmındır. İslâmî eskatoloji (tarihin sonu / son devir inancı) Yuhanna İncilinizdeki Apokalips’ten çok farklıdır!”

İnkâr edilemez; Batı için geriye kalan tek şey, artık kendini dönüştürmek.

Burak Çileli’yi dinlerken, İstanbul’da gözlemlediğim kadarıyla Türkiye İslâmının Batı’ya uyumlu olduğuna şahit oldum. Bir çok Türk kadınının da radikallerin bakış açısına göre “açık” giyindikleri İstanbul’da hayatın, kirli ve serseri dolu Paris’tekinden daha güzel olduğunu söylemek isterim. (Not: İstanbul’da tıpkı Viyana’da gibi, yerde yemek yiyebilirsiniz, çok temiz.)

 Aynı zamanda da, bankacıların dünyanın kontrolünü bu derece ele geçirme ritminde olduğu günümüzde, bunun sonucunun büyük bir dinî devrime varabileceği ihtimali göz ardı edilmemelidir.

Unutmayın ki François Hollande, Fransa’nın bir gün bölüneceğini açıklamıştı. Bir Fransız Cumhurbaşkanını bile bu kanaate getiren böylesi bir değişimde büyük bir rol oynayacak faktörün, Katolik dini olmayacağı ortadadır. Kiliselerin boş olmasından anlayabilirsiniz bunu.

Erdoğan’ın Müslüman okulları açmak istediği Fransa’da, Macron’un ve onun Amerikalı ve İngiliz dostlarının dayattığı ultra-liberal kapitalizmin vahşiliği,  (Suudîler, Katarlılar ve Faslılar vb.’nin de desteğiyle) birincil savunma hattı olan radikal İslâmın yayılmasıyla sonuçlanacak!

Batı politikalarının ölmesi ve buna boyun eğmesi, sadece bir zaman meselesi!

Ancak Türkiye için İslâm’ın şu anda olduğu gibi kalacağını ummaya cüret ediyorum. Zira köktenci İslâmî gruplar, doğrudan veya dolaylı olarak iktidarı ele alırlarsa, ülke çehresini değiştirecektir!

İyi haber şu ki, Erdoğan halefini atamış gibi görünüyor: MİT’in şu anki başkanı Hakan Fidan, kesinlikle ılımlı bir çizgide izlenimini veriyor.”

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.