Kübra Muriç’in, “İran’ın Dağlık Karabağ politikası ve Güney Azerbaycan meselesi” başlıklı analiz haberinde, “Güney Kafkasya’da güçlü bir Azerbaycan’ın ortaya çıkması ihtimalinden son derece endişe duyan İran, Hristiyan Ermenistan’ı destekliyor” dedi.
Kübra Muriç'in, “İran'ın Dağlık Karabağ politikası ve Güney Azerbaycan meselesi” başlıklı analiz haberinde, “İran neden Müslüman (özellikle Şii) Azerbaycan'a destek vermiyor da Hristiyan Ermenistan'a destek veriyor?” sorusuna cevap arıyor…
Muriç'in ilgi çekici analiz haberi şöyle:
Tarihi, askeri ve sosyolojik sorunları nedeniyle dünyanın en krizli ve enerji bağlamında önemli bölgelerinden biri sayılan Güney Kafkasya'da 27 Eylül'de Azerbaycan ve Ermenistan arasında başlayan çatışmalar bu tezi farklı bir boyuta geçirmiş ve bölgede savaş ihtimalini tekrar gözler önüne sermiştir. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu üyeleri olan Fransa, Rusya ve ABD'nin yaptıkları ortak açıklamada taraflara ateşkes çağrısında bulunurken bölgenin en önemli ülkelerinden olan İran, problemin çözümünde diplomatik yolları işaret etmiştir. Çatışmaların başladığı 27 Eylül'de İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif olaylara ilişkin yaptığı açıklamada bölgenin barışa ihtiyacı olduğunu belirterek müzakereleri sağlamak için İran'ın arabuluculuk etmeye hazır olduğunu ifade etmiştir. Her ne kadar diplomasi çağrısında bulunsa da İran'ın perde arkasından Dağlık Karabağ sorunu ile alakalı Ermenistan'a verdiği destek herkesçe bilinen bir gerçektir. Bu çalışmanın amacı İran'ın Dağlık Karabağ sorunu ile alakalı Ermenistan'a destek vermesinin asıl sebeplerini sorgulamak ve İran'ın mevcut en büyük sorunlarından olan Güney Azerbaycan sorununun Dağlık Karabağ politikasına nasıl bir etkisi olduğunu açıklamaktır.
İran'ın Güney Kafkasya Politikasının
Tarihsel Arka Planı
1979 İslam Devriminden sonra İran'ın, Güney Kafkasya politikası pasif ve pragmatik bir yönde şekillenmiştir. Bunun en önemli sebepleri rejimin sahip olduğu ABD karşıtlığı sonucu ABD'nin İran'ı uluslararası platformdan dışlaması, İran'ın Irak-İran savaşı boyunca silah gereksinimini SSCB'den karşılaması ve olası SSCB müdahalesine karşı savunmasız olmasından dolayı ilişkileri belli bir düzleme oturtmak istemesidir (Akdevelioğlu, 131). Bu nedenle zıt ideolojiye sahip bu iki devlet arasında o dönemde gerçekleştirilen ziyaretler ile güvenlik üzerine kurulu ilişkiler olumlu ve istikrarlı yönde seyretmiştir.
90'lı yıllara gelindiğinde, SSCB'nin dağılması bölgeyi SSCB ve İran dominantlığından çıkartarak birçok ülkenin varlık gösterebildiği bir alan haline dönüştürmüştür. Dolayısıyla bölge üzerinde devreye sokmak için fırsat kolladığı rejim ihracı temelli dış politika anlayışı ile birlikte ulusal çıkarlar, güvenlik, politik ve ekonomik etmenler İran'ın Güney Kafkasya politikasında belirleyici unsurlar olmuşlardır (Bayır ve Aslanlı, 50-51). Güney Kafkasya'da bağımsızlık kazanan devletlerden İran için en fazla önem teşkil eden aynı zamanda İran'ı en çok endişelendiren başlıca devlet ise hiç şüphesiz Azerbaycan olmuştur. İran'ın, bu ülke ile 612 km'lik bir kara sınırını paylaşması, Hazar Denizi'nde komşusu olması, ortak tarihi ve kültürel değerleri paylaşması ve Azerbaycan'ı tarihi olarak kendi coğrafyasının bir uzantısı olarak görmesi gibi etmenler İran için rejim ihracını sağlayacak unsurlar olarak görülmüştür (Keskin, 51-52). Ancak Azerbaycan'ın bağımsızlık ilanı ile birlikte laiklik ilkesini cumhuriyetin ayrılmaz bir parçası halinde tanımlanması ve Batı-Türkiye yönlü dış politika anlayışı, İran'ın rejim ihracı düşüncesini boşa çıkarırken kökeni yüzyıllar öncesine dayanan ama Azerbaycan'ın yeni dış politika anlayışı ile birlikte daha ciddi bir boyutta gündeme gelecek olan bir sorunun ortaya çıkmasına neden olmuştur: Güney Azerbaycan sorunu.
Güney Azerbaycan Sorunu
İran ve Azerbaycan arasındaki ilişkilerde en etkili faktör olan Güney Azerbaycan sorunu yüzyıla aşkın süredir İran'ın mevcut sorunlarından hiç şüphesiz iç istikrarını ve güvenliğini tehdit eden en önemli sorunudur. Sorunun kökeni 10 Şubat 1828'de İran ile Rusya arasında imzalanan Türkmençay Anlaşmasına dayanmaktadır. O dönemki Azerbaycan topraklarının kuzey ve güney şeklinde ikiye bölünerek kuzeyi Rusya'ya güneyi de İran'a bırakılmasını öngören bu anlaşma, günümüzde 30 milyona yakın Azerbaycan Türkü'nün İran topraklarında yaşamasına neden olmuştur (Alışık, 157). Güney Azerbaycan İran'ın bugünkü siyasi yapısına göre, Doğu Azerbaycan, Batı Azerbaycan, Erdebil, Zencan, Kazvin, Hamedan eyaletlerini ve Gilan, Kürdistan, İsfahan ve Fars eyaletlerinin bazı şehirlerini kapsamaktadır. Bu bölgelerin yüz ölçümünün yaklaşık olarak 170.000 kilometre kare olduğu tahmin edilmektedir. Kuzey Azerbaycan topraklarının 86.600 km2'lik bir yüzölçümüne sahip olduğu düşünüldüğünde neredeyse Güney Azerbaycan'ın yarısı kadardır. Ayrıca Azerbaycan Türkleri, İran'daki bu vilayetlerinin ulusal yapısına hakimdir ve bölgelerdeki nüfusun %90'ından fazlasını oluşturmaktadır. Günümüzde Azerbaycan Türkleri, İran nüfusunun yaklaşık %40'ını oluştururken bu oran, dünyadaki tüm Azerbaycan Türklerinin toplam nüfusunun %75'ine tekabül etmektedir (Nassibli, Belfer Center).
1828 Türkmençay Antlaşması Sonucu
Oluşan Güney ve Kuzey Azerbaycan
Azerbaycan'ın benimsediği ideoloji gereği devrim ihraç etme düşüncesinin şuanki konjonktürde başarılı olmayacağının farkına varan İran, Azerbaycan'ın kendi topraklarındaki 30 milyona yakın Azeri nüfusu harekete geçirip iç istikrarını bozulmasından endişe duymuştur. Bu sebeple İran'ın bu ülkeye yönelik ilk politikası tarihsel bağlar ışığında ülkeyi etkisi altına almaya çalışmak ve Azerbaycan'ın İran'daki Türk nüfusu üzerindeki etkisini olabildiğince minimize etmeye çalışmaktır. Milli güvenlik öğretisi ışığında İran'ın temel hedefleri Azerbaycan'ın Güney Azerbaycan'a etkisini önleyerek İran'ın toprak bütünlüğünü ve iç istikrarını olabildiğince korumak ve devrim ihracı amacına uygun olarak Şii nüfusa sahip Azerbaycan'da İran tipli İslamcı rejim kurmaktır (Nesibli, 142).
İran'ın endişelerine rağmen bağımsızlık ilanının hemen ardından Azerbaycan'da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini Rusya yanlısı Ayaz Mütellibov'un kazanması ve ilk yurt dışı ziyaretini İran'a gerçekleştirmesi ilişkilerin gelişimi açısından önemli mesajlar vermişti. Ziyaret esnasında Azerbaycan heyetindeki bakanlardan birinin “Azerbaycan'ın İran'ın iç işlerine müdahale etmeyeceğini ve Birleşik Azerbaycan devletinin kurulmasının imkânsız olduğu” yönündeki söylemlerinin iki devleti birbirine yakınlaştırıcı etkisi olmuştur. İlişkiler olumlu yönde seyretmesi ile birlikte Güney Kafkasya'nın kronik sorunu Dağlık Karabağ'a yönelik politika geliştirmeye başlayan İran, yeni bölge ülkelerine barışı ve istikrarı destekleyen ülke imajı vermeye başlamıştır. 1992 yılında bu konu ile ilgili çalışmalarını genişleten İran'ın probleme yönelik gerçekteki stratejisi ise diplomasi kanallarını devreye sokarak bölgeyi istikrarsızlaştıracak bir savaş çıkmasını engellemek ve sorunun çözüme kavuşmamasını arzulamak olmuştur. Dolayısıyla arabuluculuk adı altında bu bölgede yaşanan olayları kontrolü altında tutmayı hedeflemiştir (Nesibli, 71).
1992 yılında Azerbaycan ve Ermenistan arasında İran'ın arabuluculuğu ile imzalanan ateşkesten hemen sonra Ermeni birliklerinin Dağlık Karabağ'da Azeri nüfusunun yoğun olarak yaşadığı yer olan Hocalı'da yaptıkları katliam sonucunda 613 masum sivil hayatını kaybetmiş, Şuşa ve Laçın şehirleri Ermenistan tarafından işgal edilmiştir (Çetinsaya, 309-313). Bu olay neticesinde Mütellibov yönetimden istifa ederken yeni başkan hemen hemen her platformda “Birleşik Azerbaycan” fikrini öne süren Ebülfez Elçibey olmuştur. Elçibey dönemi ile birlikte Azerbaycan dış politikasında yaşanılan stratejik değişimler İran'ı derinden etkilemiştir. Elçibey'in, her fırsatta Güney Azerbaycan'da yaşayan 30 milyona yakın Azerbaycan Türkünün hakkına dair talepkâr söylemleri ve Azerbaycan ile birleşmesini savunan akımlara destek vermesi, İran için bir tehdit faktörü olarak görülmüştür (Nesibli, 144). Bu sebeple İran, Elçibey yönetimine karşı bir yandan muhalefeti desteklerken diğer yandan Ermenistan yanlısı bir politika devreye sokmuştur. Bu nedenle 1993'te yönetime Haydar Aliyev'in gelmesi başlarda İran tarafından memnuniyetle karşılanmışsa da, sonraki yıllarda umduğunu bulamayan Tahran yönetimleri, karşı hamle olarak Ermenistan ile ilişkileri geliştirme sürecine girmiştir. İran'ın Ermenistan'a yardım etmesi Güney Azerbaycan'da milliyetçilik hareketlerinin güçlenmesinde bir etken olarak ortaya çıkmıştır.
İran'da Azerbaycanlı Türklerin
Durumu ve Türk Milliyetçiliği
İran'da yüzyıllardır hüküm sürmekte olan Türk yönetiminin 20. yüzyılın ilk çeyreğinde sona ermesiyle birlikte Fars asıllı olan Pehleviler döneminin başlaması Güney Azerbaycan Türkleri için bir dönüm noktası olmuştur. Bu bölgede yaşayan Türkler ülkenin siyasi sürecine katılma ve kültürel zeminde kendilerini ifade etme gibi konularda mevcut yönetim tarafından sınırlandırılmış ve Azerbaycan Türklerine Farslaşma politikası uygulanmıştır (Shaffer, 56). 1979 yılında, Pehlevi'nin uyguladığı bu baskıcı politikaların son bulması adına farklı etnik, siyasi ve dini gruplara özgürlük ortamının sağlanması amacıyla başlatılan devrim sürecine Güney Azerbaycan Türklerinden de destek gelmiştir. Bu desteğin temel amacını dini kaygılar değil, kültürel etmenler ve nüfuslarının yoğun olduğu yerlerde kendi yönetimleri ile yönetilme arzusundan kaynaklanmaktadır. İslam devrimi başarılı olduktan sonra Humeyni ve taraftarları kurulan yeni rejime karşı milliyetçi söylemler geliştirmeye başlayan grupların büyümesini engellemek için onları saf dışı bırakmayı tercih etmişlerdir. Bu sayede Güney Azerbaycan Türklerinin dini kanallardan yönetime katılmaları engellenmiştir. Bu kararın etkileri günümüzde de etkisini halen korumakla birlikte, sonraki yıllarda Azerbaycan Türkleri etnik ve bölgesel taleplerini dillendirmemek şartıyla elit yönetim kadrolarında kendilerine yer bulabilmişlerdir (Yenisey, 164). Yine bu dönemde Azerbaycan Türklerinin kültürel faaliyet alanında yaptığı çalışmalar rejim tarafından engellenmiştir. Çıkarılan dergiler ortadan kalkarken çok sayıda gazeteci Türk milliyetçisi olduğu ve İslam dinini gerektiği ölçüde benimsemedikleri gerekçesiyle tutuklanmıştır (Shaffer, 105).
90'lı yıllara gelindiğinde İran'da Azerbaycan Türklerinin siyasi ve sosyal aktivitelerinde artış yaşandığı görülmüştür. Hiç şüphesiz bu hareketlenmenin en büyük motivasyon kaynağı SSCB'nin dağılması ile kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti'dir. Güney Azerbaycan'ın bağımsızlığı ve “Birleşik Azerbaycan” fikrinin yeni kurulan bu devlette resmi düzeyde ve sivil toplum alanında sıkça dile getirilmesi ülkedeki ideoloji ve stratejilerin bu yönde şekillenmesine neden olmuştur. Başkent Bakü'deki bazı basın yayın organları Güney Azerbaycan'ın kuzey ile birleşmesini savunmuştur (Yenisey, 193). Yine bu dönemde İran'da Türk milliyetçiliğinin artmaya başlarken rejimin politikalarına karşı seslerin yükseltildiği, taleplerin dile getirildiği ve sokaklarda protestoların gerçekleştirildiği görülmüştür. Güney Azerbaycanlı Türkleri rejim ile karşı karşıya getiren en önemli konulardan ilk göze çarpanı Güney Azerbaycan'daki eyalet isimlerinin değiştirilmesi konusudur.
1993 yılında İran hükümetinin Doğu Azerbaycan'ın bir kısmını bölerek yeni bir eyalet oluşturulması yönündeki kararına Türk öğrenciler yönetimine gönderdikleri mektuplar ile itiraz etmişlerdir. Salaban adı verilecek bu yeni eyalette Türklerin Farsların daha yoğun olduğu bir coğrafyada kalacak olmasını öngören bu karara yönelik protestoların artması Tahran yönetimini geri adım atmaya zorlasa da yönetim bu karardan vazgeçirmemiş ve eyaletin ismi Erdebil olarak değiştirilmiştir. Öğrenciler tarafından yönetime gelen itirazların sadece kimlik ve isim ile ilgili olmadığını ayrıca belirtmek gerekmektedir. Eyaletlerin bölünmesinin sosyal ve ekonomik açıdan da yanlış bir karar olduğunu savunan öğrenciler eyaletin mevcut ekonomik üretkenliğini de kaybettiğini savunmuşlardır. Protestolar süresince Türk öğrencilerin İran kimliğine ve İslami değerlere olan bağlılıklarını dile getirmeleri ve Tahran hükümetinin, Güney Azerbaycan Türklerine daha rahat yaşam koşulları ve imkanlar sunmasının dini bir yükümlülük olduğunu belirtmeleri ayrıca üzerinde durulması gereken bir konudur (Shaffer, 210).
Bu dönemde rejime karşı protestolara neden olan diğer konu Çöhreganlı krizidir. Güney Azerbaycan'da Türk milliyetçiliği akımının en büyük sembol isimlerinden biri olan Dr. Mahmut Ali Çöhreganlı'nın, İran'ın Doğu Azerbaycan Eyaleti'nde Türkçenin güçlendirilmesi ve bölgenin ekonomik kalkınmasının sağlaması üzere siyasete atılması ve 1996 yılında yapılan seçimlerle meclise girmesi rejimi oldukça rahatsız etmiştir. Çöhreganlı'nın yasadışı ticaret suçlanarak İran polisi tarafından gözaltına alınıp çeşitli baskılar sonucu seçimlerden ayrıldığını açıklaması Tebriz'de Azerbaycan Türklerinin sokağa dökülmesine neden olmuştur. Polisin göstericilere orantısız güç kullanması ve daha da kötüsü göstericilerden beş tanesini asarak idam etmesi (Shaffer, 217) konuya ilişkin tavrının ne kadar acımasız olduğunun bir göstergesi olmuştur. Güney Azerbaycan Türkleri tarafından İran yönetimine karşı gerçekleştirilen en büyük kitlesel protesto ise 2006 yılında bir karikatür nedeniyle yaşanmıştır. Devlete ait bir basın yayın organında çıkan karikatür şekil 1 ‘de gösterilmektedir.
2006 Yılında Güney Azerbaycan'da
Kitlesel Protestolara Neden Olan Karikatür
“Hamamböceklerinden nasıl kurtulabiliriz?” başlıklı karikatürde masadaki hamamböceğinin Azerbaycan Türkçesi konuşması, Azerbaycan Türklerine hamamböceği benzetmesi yapılması, 30 milyona yakın Azerbaycan Türkünün ezilerek öldürülebileceği ve bu etnik grubun yaşamak için İranlıların dışkısına ihtiyacı olduğunu ifade eden bu aşağılayıcı ve ırkçı karikatüre karşı İran yönetiminin sessiz kalması Güney Azerbaycan şehirlerinin tamamında kitlesel protestolara yol açmıştır (Sarıkaya, 224). Olayların büyümesinin ardından İran Radyo Televizyon Genel Müdürü Muhammed Serefraz, Azerbaycan Türklerinden özür dilerken, söz konusu programın yayından kaldırıldığını ve bazı yöneticilerin de görevlerine son verildiği yönünde açıklama yapmıştır (TRT Haber, 2015). Halkın protestolara devam etmesi ve polisin protestoculara yönelik şiddetinin artması sonucu elliden fazla kişi hayatını kaybetmiş, yüzlercesi yaralanmış ve binlercesi de tutuklanmıştır. Bu olayın hem İran hem de Güney Azerbaycan hareketinin geleceği için önemli sonuçları olduğundan bahsetmek mümkündür. Öncelikle bu olayla birlikte her iki etnik grubun en büyük ortak değeri olan Şiilik birleştirici niteliğini göstermede ilk kez başarısız olmuştur. Daha öncesinde gruplar halinde Türklerle karşı karşıya kalan Farslar ilk kez kitlesel olarak Türkleri karşısına almıştır. Yine bu olayla kitlesel anlamda Türk diline sahip çıkma söz konusudur. İran'ın yakın tarihine bakıldığında böylesine bir olayla daha önce karşılaşılmamıştır. Olayın Güney Azerbaycan boyutuna bakıldığında ise ilk kez din ve mezhep kavramları millet kavramının gerisinde kalmıştır. Belki de en önemlisi bağımsızlık düşüncesi ilk kez kitlesel olarak dillendirilmiştir (Sarıkaya, 228). Güney Azerbaycan Türkleri tarafından protesto edilen diğer bir olay dünyanın ikinci en Büyük tuz gölü olan Urumiye Gölü'nün kurumasına yöneliktir. Batı Azerbaycan Eyaleti ile Doğu Azerbaycan Eyaleti arasında bulunan göldeki tuzun kuruyup civar yerleşim birimlerindeki tarım ve hayvancılığa zarar vermesi ve bu olay karşısında hükümetin herhangi bir önlem almaması 2011 yılında yeni bir kitlesel protestoya neden olmuştur (TRT Haber, 2015). Sonuç olarak, İran'daki Azerbaycan Türklerinin, o ülkenin nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturmasına rağmen milli haklarından mahrum bırakılması ve bu sebeple halkın Tahran yönetimine karşı özellikle 90'lı yıllarla birlikte protestolar düzenlenmesi, yönetimde güneyin kuzeyle birleşeceği yönünde endişe yaratmıştır. Bu endişeler neticesinde İran, başta Dağlık Karabağ sorunu olmak üzere Azerbaycan'ı ilgilendiren birçok bölgesel konuda Azerbaycan'ın güçlenmemesi adına perde arkasından Azerbaycan karşıtı politika izlediği gözlemlenmiştir.
Güney Azerbaycan Sorunu ve
Dağlık Karabağ'a Politikasına Etkisi
Azerbaycan ve Ermenistan arasında 4392 km2'lik bir sorun alanı olarak ifade edilen, SSCB döneminden kalma Dağlık Karabağ sorunu, bugün Güney Kafkasya bölgesinde güvenlik ve istikrarın sağlanmasını engelleyen en önemli etken olarak gösterilmektedir. 1991 yılında işgalle sonuçlanan bu soruna kalıcı bir çözüm bunamaması ve Ermenistan'ın uluslararası hukuku görmezden gelerek, Azerbaycan topraklarının %20'lik kısmını oluşturan bu alana işgalini sürdürmesi sonucunda yaklaşık 20 bin Azeri şehit olurken, göçmen ve mülteci sayısı 1,5 milyona ulaşmıştır (Anadolu Ajansı, 2020). Nitekim işgalin başladığı süreçten bu yana çözüme kavuşturulamayan ve aynı zamanda dondurulamayan Kafkasların kronik sorunu, 2020 yılının sonlarına doğru iki ülke arasındaki çatışmaların yoğunlaşması ile dünya gündeminde ilk sıralara yükselmiştir. Olaylar karşısında bazı ülkeler Azerbaycan'ı bazıları ise Ermenistan'ı destekler yönde açıklama yaparken bölgenin en önemli ülkelerinden olan İran, konunun çatışmadan ziyade diplomasi çerçevesinde halledilmesi gerektiğini savunarak konuya ilişkin tarafsız olduğunu ifade etmiştir.
Dağlık Karabağ Haritası
İran'ın sözel olarak olan ama gözle görülemeyen tarafsızlık politikasını, Dağlık Karabağ sorununun SSCB tekelinden çıkıp Azerbaycan ve Ermenistan özeline indiği tarihten beri uyguladığını söylemek gerekmektedir. Zira İran, sorunun başlangıcından bu yana açıkça hem Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü resmi olarak tanımış hem de milli güvenlik önceliği nedeniyle Ermenistan'a konuyla ilgili destek vermiştir. Özellikle sınırları içerisinde yaşayan 30 milyona yakın Azerbaycan Türkünü doğrudan karşısına almamak adına tarafsız kalma ve arabuluculuk yapma eğilimini her fırsatta dile getiren İran, söz konusu sorunun milli güvenliğine doğurabileceği olumsuz etkileri kontrol etmek için Güney Kafkasya'da aktif politika yürütmeye çalışmıştır (Yakupzade, http://www.anl.az/el/q/qarabag_4/q-6.htm ). 1992 yılındaki arabuluculuk deneyiminin Hocalı'da katliam ile sonuçlanması İran'ın bu konudaki imajını zedelerken yeni yönetim ile birlikte Azerbaycan'ın yönünü Batı'ya çevirmesi ve Güney Azerbaycan Türklerinin haklarını sorgulayıcı söylemleri, İran'ın dış politikasında Ermenistan'ı öncelikli konuma getirmesine neden olmuştur. Bunun en önemli göstergesi ise İran'ın Ermenistan ile 1992 yılında ikili dostluk ve ekonomik iş birliği anlaşmasıdır. Yine Karabağ savaşı sürecinde yapılan askeri anlaşmalar, enerji bağlamında karşılıklı atılan adımlar ve bunun sonucunda 2007'de İran-Ermenistan doğal gaz boru hattının açılması, transit taşımacılık ve ulaştırma alanlarındaki anlaşmalar İran ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin gelişiminin bir diğer göstergesidir. Bunun dışında İran'da yaşayan 120 binden fazla Ermeni'nin ülke parlamentosunda temsil edilmesi ve İslam Cumhuriyeti'nde kimseye verilmeyen Hristiyanlığı özgürce uygulama hakkına sahip olmaları İran'daki Ermenilerin ayrıcalıklı konumunu gözler önüne sermektedir (Hasanov ve Süleymanova, 34-35). Buna karşılık 30 milyona yakın Azerbaycan Türkünün milli ve kültürel değerleri yönündeki isteklerinin göz ardı edilmesi ayrıca düşünülmesi gereken bir konudur.
Tarafsızlık ve arabuluculuk söylemleri ile ön plana çıksa da İran'ın uygulamış olduğu Dağlık Karabağ politikası, sorunun Azerbaycan ya da Ermenistan lehine çözülmesinden ziyade çözümsüz kalmasına yöneliktir. Bu sayede Azerbaycan'a uygulayabileceği baskıyı devam ettirebilecek olan İran, sınır komşuları tarafından bölgede dışlanmış konumdaki Ermenistan'ı bölgesel politikalarda kendisine daha bağımlı hale getirebilecektir. İran'ın Dağlık Karabağ'da çözümsüzlük politikasının hiç şüphesiz en önemli kaynağı ise Güney Azerbaycan sorunu oluşturmaktadır. Çünkü Dağlık Karabağ sorununun Azerbaycan lehine çözülmesi bölgede Azerbaycan'ı güçlendirecek ve güçlü bir Azerbaycan'ın güneydeki etkisi arttıracaktır. Dolayısıyla bağımsız ve zengin Azerbaycan, İran‘daki Azerbaycan Türkleri için bir çekim kaynağı haline gelecektir. Sorunun Azerbaycan aleyhine çözülmesi durumunda ise hem Güney Azerbaycanlılar arasında bu olumsuzluktan İran da sorumlu tutulacak ve bu ülke içinde kitlesel tepkiye yol açacak hem de Azerbaycan bu kaybı telafi etmek adına belki de yönünü güneye çevirecektir. Dolayısıyla sorun Azerbaycan lehine ya da aleyhine çözülse bile ucunun İran'a dokunma ihtimali çok yüksektir. Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden Azerbaycan'ın somut bir şekilde bu tarz bir adım atmasının zor olduğunu düşünen İran, sorunun çözümsüzlüğünden yana politika izlemiştir. Ayrıca Azerbaycan'ın bir çatışmanın tarafı olmasının onu İran Azerbaycanlıları için daha az çekici hale getirdiği ve bu sayede Güney Azerbaycan'ı motive edici bir etkisi olmadığı yönünde İran tarafından ortaya konulan genel bir çıkarımdan da bahsedilebilir (Shaffer, Belfer Center). Ancak bu rağmen İran'ın mevcut Dağlık Karabağ politikasının ülke içerisinde eleştirildiğinden ve Güney Azerbaycan'da Türk milliyetçiliğini tetikleyici bir etkisi olduğundan da bahsetmek mümkündür. Nitekim bu konu meclis gündemine de taşınmıştır. İran'ın Urumiye Milletvekili Ruhullah Hazretpur, İran Dışişleri Bakanlığını, Ermenistan'ın, "Karabağ Müslümanlarına karşı işlediği cinayetler" hususunda kararlı bir tutum sergilememekle suçlamıştır. Sözlerinin devamında ise “Azerbaycan devletinin işgal altındaki Karabağ topraklarını kurtarmaya yönelik karşı saldırısı tamamen meşru bir adımdır. İran İslam Cumhuriyeti asla baskıcı ve suçlu bir devletin yanında durmamalıdır” ifadelerini kullanmıştır (Anadolu Ajansı, 2017). Bunun dışında bir eleştiri de İran devriminin teorisyenlerinden Ayetullah Murtaza Mutahhari'nin oğlu ve Eski Meclis Başkan Yardımcısı Ali Mutahhari''den gelmiştir. Mutahhari, ülkesinin Dışişleri Bakanlığını Azerbaycan ve Ermenistan çatışmasında "etnik kaygılarla" Ermenistan tarafını tutmaması konusunda uyarırken, Dağlık Karabağ'daki Ermenistan işgaline karşı Azerbaycan'ın mevcut mücadelesini, 1980-1988 yılları arasında yaşanan İran-Irak Savaşı'na benzeterek, "Sadece ateşkes istemek ve müzakere çağrısında bulunmak da yeterli değildir. Bize dayatılan savaşta beklediğimiz gibi haklı tarafın kim olduğunu görmek gerekiyor." ifadelerini kullanmıştır (Anadolu Ajansı, 2020). Tüm bu eleştirilere rağmen İran, Dağlık Karabağ konusunda kendi ülkesel ve bölgesel çıkarlarını öncelikli kılarak hareket etmektedir. Bu sebeple Güney Azerbaycan konusu İran için bir sorun olarak kalmaya devam ettiği sürece Dağlık Karabağ sorununa yönelik politikasının kısa vadede değişmesi beklenilen bir durum değildir.
Sonuç
Yüzeysel olarak bakıldığında İran ve Azerbaycan'ın ortak tarihi ve kültürel değerleri paylaşması ve daha da önemlisi Şii kimliğe sahip olması nedeniyle bölgedeki en iyi müttefik olması beklenen bir durumdur. Bugün haberlere baktığımızda “İran neden Müslüman (özellikle Şii) Azerbaycan'a destek vermiyor da Hristiyan Ermenistan'a destek veriyor?” sorusunun ve eleştirisinin temel kaynağını işte bu beklenti oluşturmaktadır. Günümüzde İran ve Azerbaycan arasındaki ilişkileri büyük oranda Güney Azerbaycan sorununun belirliyor olması bu beklentinin boşa çıkmasını sağlarken bu sorun söz konusu iki ülke ilişkilerinin geleceğinin büyük bir çıkmaz içine girmesini de beraberinde getirmiştir. Bugün İran içerisinde “30 milyonluk küçük bir Azerbaycan devleti” yatmasaydı ilişkiler belki de önemli ölçüde farklı yönde şekillenebilirdi. Güney Kafkasya'da güçlü bir Azerbaycan'ın ortaya çıkması ihtimalinden son derece endişe duyan İran, Güney Azerbaycan sorunu ile yüzleşmemek adına Azerbaycan'ı bölgede olabildiğinde sınırlayıcı bir politika uygulamayı tercih etmiş ve en önemli bölgesel stratejisini bunun üzerine inşa etmiştir. Bu sebeple Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ sorununun kaoslu ortamında kalmasına yönelik Ermenistan'a verdiği destekle Güney Kafkasya'da gücü elinde tutmaya çalışmıştır.
Ermenistan'a verdiği görece kapalı desteğin iç huzurunu bozmaması adına Azerbaycan'ın toprak bütünlüğüne atıfta bulunup sık sık arabuluculuk ve müzakere söylemlerini kullanarak Dağlık Karabağ sorununa yönelik açıklamalar yapsa bile bu tavrının samimi olmadığı bilinen bir gerçektir. İran'ın şunu unutmaması gerekir ki ne Azerbaycan eski Azerbaycan ne de Şiilik Güney Azerbaycan'ın İran ile arasındaki birleştirici bir güç. Son yıllarda Güney Azerbaycan'da artan Türk milliyetçiliği ve İran'ın bölgesel politikalarını yöneltilen eleştiriler İran toplumu içerisinde Şiiliğin birleştirici bir unsur olmadığını kanıtlar niteliktedir.
İran'ın mevcut Dağlık Karabağ politikasının değişmesinin yolu Güney Azerbaycan sorununu kendi lehine çözmesinden geçmektedir. Sorunu çözmek için İran ya Azerbaycan'ı kendi rotasına çekip orada küçük bir “İrancık” yaratacak ya da rejiminin mevcut karakterini değiştirecek ve Fars kökenli olmayan halkların etnik haklarına saygı gösterip yaşam koşullarını iyileştirici yönde bir politika devreye sokarak farklı etnik grupların devlete bağlılığını sağlayacaktır. Güney Azerbaycan sorununu giderici ya da iyileştirici bir politika devreye sokmadığını sürece ne bu sorunun halledilebilmesi ne de mevcut Dağlık Karabağ politikasının değişmesi beklenen bir durum olarak karşımıza çıkmamaktadır.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak verilmiştir. Bu makalede yer alan görüşler yazarına aittir
TİMETÜRK
Kaynakça
Akdevelioğlu, Atay “İran İslam Cumhuriyeti'nin Orta Asya ve Azerbaycan Politikaları”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 1, Sayı 2 (Yaz 2004), s.129-160.
Alışık, Gülşen S., “Bütöv Azerbaycan Kavramı Üzerine Bir Değerlendirme”, Değişen Dünya Üzerinde Kafkasya, (Ed. Okan YEŞİLOT, Kitabevi Yayınları, 2005, İstanbul, s.141-191.
Aslanlı, Araz ve Hesenov, İlham. Haydar Aliyev Dönemi Azerbaycan Dış Politikası, Platin Yayınları, 2005, Ankara.
“Azerbaycan Türklerinden İran'da protesto” (2015). TRT Haber, https://www.trthaber.com/haber/dunya/azerbaycan-turklerinden-iranda-protesto-215787.html, 20 Ekim 2020.
Bayır, Emre ve Aslanlı, Araz “Tehdit Merkezli Bir Dış Politika: İran'ın Azerbaycan Politikası”, Stratejik Analiz, Ekim 2001, Cilt 2, Sayı 18, s.47-56.
Çetinsaya, Gökhan. Rafsancani'den Hatemi'ye İran Dış Politikasına Bakışlar, Türkiye'nin Komşuları, Der. Mustafa Türkeş, İlhan Uzgel, İmge Yayınları, 2002, Ankara, s.293-329.
Cura, Ali ve Abay, Emre G. (2020). “Azerbaycan'ın işgal altındaki toprakları Karabağ”, Anadolu Ajansı, https://www.aa.com.tr/tr/azerbaycan-cephe-hatti/azerbaycanin-isgal-altindaki-topraklari karabag/1989594, 21 Ekim 2020.
Hasanov, M. ve Süleymanova, N. “İran'da Ermeni Diasporası-Karşılıklı İlişkiler”, EURAS Akademik Dergisi, 2012, Cilt 1, Sayı 1, 34-35.
“İranlı milletvekilinden 'Ermenistan' eleştirisi” (2017). Anadolu Ajansı, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iranli-milletvekilinden-ermenistan-elestirisi/857560, 22 Ekim 2020.
“İranlı siyasetçi Mutahhari: Karabağ konusunda etnik kaygılarla Ermenistan tarafını tutmamalıyız” (2020). Anadolu Ajansı, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iranli-siyasetci-mutahhari-karabag-konusunda-etnik-kaygilarla-ermenistan-tarafini-tutmamaliyiz/1989719, 22 Ekim 2020.
Keskin, Arif, “Şii Jeopolitiği ve İran”, Mehmet Tuncel (Ed.), Ortadoğu'da Güç Savaşları, Hedef Neden İran?, Etkileşim Yayınları, 2008, İstanbul, s.29-66.
Nassibli, Nasib L., “Azerbaijan-Iran Relations: Challenges and Prospects.” Belfer Center, Harvard Kennedy School, November 30, 1999.
Nesibli, Nesib. Azerbaycan-İran İlişkileri: Geçmişte ve Şimdi, Azerbaycan Jeopolitiği ve Petrol, Bakü, Hazar Üniversitesi Yayınları, 2000.
Nesibli, Nesib “Azerbaycan ve Moskova-Erivan-Tahran İttifakının Jeopolitik Kuşatması”, Stratejik Analiz, Ağustos 2000, cilt 1, sayı 4, s. 61-72.
Sarıkaya, Yalçın. Tarihi ve Jeopolitik Boyutlarıyla İran'da Milliyetçilik, Ötüken Yayınları, 2008, İstanbul.
Shaffer, Brenda. Sınırlar ve Kardeşler, İran ve Azerbaycanlı Kimliği, Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2008, İstanbul.
Shaffer, Brenda. “Islam, Iran, and the Prospects for Stability in the Caspian Region”, Belfer Center, Harvard Kennedy School, 11 March 2001.
Yakupzade, Celil. “İran'ın Karabağ Sorununa ve Güney Kafkasya'da Kolektif Güvenlik Girişimlerine Yönelik Politikası”, Azerbaycan Milli Kütüphanesi, http://www.anl.az/el/q/qarabag_4/q-6.htm, 22 Ekim 2020.
Yenisey, Gülara. İran'da Etno-Politik Hareketler 1922-2004, Ötüken Yayınları, 2008, İstanbul.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.