Hayvanlar Dünyasından bir rekortmen
DEVEKUSU
Rio festivali dansçılarının tüyleri
Her yıl Rio festivali bu ülkede yüzbinlerce Brezilyalıyı ve turisti sokaklara döküyor, alanlar çılgın eğlencelere tanıklık ediyor. Samba okullarının gösterileri televizyonlarda yayınlanıyor. Ama hiç kimse festival dansçılarını süslemek için yüzlerce kilo devekuşu tüyü ithal edildiğini ve bunun için kaç tane hayvanın kanına girildiğini sormuyor.
Üretimin %97 si Güney Afrika Cumhuriyeti’nde
Bugün, dünya devekuşu üretiminin yaklaşık yüzde 97'sini Güney Afrika Cumhuriyeti üstlenmiş bulunuyor. Bu ülkedeki çiftliklerde yaklaşık 120 bin devekuşu yaşıyor. Son yıllarda İsrail'de, Suudi Arabistan'da ve Güneydoğu Asya ülkelerinde de benzer çiftlikler kuruldu. Aslında bütün bunlar için geç kalındı bile denebilir. Çünkü, bu çiftlikler olmasaydı, insanoğlu ateşli silahlarıyla bu hayvan türünün de sonunu getirmek üzereydi.
Eski Mısır da evcilleştirilmişti
Oysa devekuşu ve insanoğlunun aşkı ne kadar da güzel başlamıştı... Milattan 10 bin yıl önce, Eski Mısırlılar'ın bu hayvanı evcilleştirmeyi başardıklarını ve onu "adaletin simgesi" olarak gördüklerini hiyeroglif yazılarında okuyabiliyoruz. Yine, Eski Mısır ve Mezopotamya toplumlarında soyluların devekuşu tüylerini süs eşyası olarak kullandıkları da biliniyor. O tarihlerde, Afrika kıtasının hemen hemen tümünün, Güneydoğu Asya'nın ve Hindistan'ın büyük bir bölümünün, Ortadoğu ve Moğolistan çöllerinin devekuşu sürüleriyle dolu olduğu tahmin ediliyor.
Kuzey Afrika ve Mezopotamya’da soyları tükendi
Ancak, son birkaç yüzyıl içinde, ateşli silah desteğiyle yoğun bir devekuşu katliamına tanık olundu. Bunun bir nedeni de, özellikle Avrupa ve Amerika'da, bu hayvanın tüylerinin şapkalarda zorunlu bir aksesuar haline gelmesiydi... Bu arada, çok yumuşak bir niteliğe sahip olan tüyleri, "kamış" olarak mürekkeple yazının temel aracı haline dönüşmüştü. Buna, derisinden cüzdan, ayakkabı ve çanta yapılması eklenince, ortaya korkunç bir katliam çıktı. Sonuç olarak, 1800'lü yılların başlarında, devekuşları Kuzey Afrika topraklarında tamamen yok oldu. Benzer bir durum da Mezopotamya'da gözleniyordu. Sayısı bu bölgede iyice azalan devekuşunun son örneğine, 1966 yılında Ürdün Çölü'nde rastlanmıştı. O tarihten bu yana da bölgede ikinci bir devekuşuna rastlanmadı... Bugün, Tanzanya ve Kenya'daki büyük doğal parklar dışında yaşamını üretme çiftliklerinde sürdüren bu hayvan artık ülkemizde de üretiliyor...
Çelimsiz gibi görünün devekuşuna aslanlar bile yaklaşamıyor
Devekuşunun ilginç özellikleri
Birçok yönüyle zooloji aleminin rekortmenlerinden sayılan devekuşları, hayli ilginç hayvanlar... Şimdi bazı rakamlar için sıkı durun...
Devekuşu çok büyük bir rahatlıkla saatte 70 kilometre hızla koşabiliyor.
Bu koşu sırasında attığı adımların her biri yaklaşık 3,5 metre uzunluğunda...
Öyle çelimsiz ve korunmasız bir hayvan da değil... Bir ayak darbesiyle en büyük düşmanı aslanın göğüs kafesini parçalayabiliyor. Zaten bugüne kadar devekuşuna diğer avcı hayvanların zarar verememesi de onun son derece güçlü oluşundan... Soylarına asıl zarar verenler, ateşli silahlar kullanan insanlar...
Bir devekuşu yumurtasının büyüklüğü, 24 tavuk yumurtasına eşit...
Bir buçuk kilo ağırlığındaki bu yumurtadan, 18 kişilik dev bir omlet yapmanız mümkün... Üstelik, yumurtlamaları da oldukça hızlı; bir dişi, bir mevsim boyunca 81 yumurta bırakıyor. Bu yumurtalar çok sert bir kabukla korunuyor.
Bir devekuşu yumurtası 250 kilo ağırlığa dayanabiliyor. Yani, bir insan yumurtanın üstüne çıkıp tepinse bile onu kolay kolay kıramıyor...
Yetişkin bir erkek devekuşu, rahatlıkla 150 kilo çekiyor ve boyu üç metreye ulaşıyor. Dişiler biraz daha küçük; ağırlıkları 110 kiloyu, boyları da bir metreyi pek geçmiyor. Erkeklerin tüyleri siyah, ama aralarında ender olarak beyaz tüylere rastlanabiliyor. Dişilerinki ise kahverengi ve daha parlak...
Bugün, dünya devekuşu ticaretinin yüzde ellisi hayvanın derisi ve eti, diğer yüzde ellisi ise tüyleri için yapılıyor. Kuyruk ve kanatlarında seyrek bulunan açık renk tüyleri gövde tüylerinin iki misli fiyata satılıyor ve kilosu milyonlarca lira ediyor. Sekiz ayda bir yolunan bir devekuşundan 250 gram kuyruk-kanat tüyü, bir kiloya yakın da gövde tüyü elde ediliyor. İlk tüy mahsulünü almak için doğumun üzerinden 9 ay geçmesi gerekiyor...
Devekuşu iç organları yapısıyla da oldukça ilginç bir hayvan..
Taş, cam, kola kutusu.. her şeyi mideye indiriyor
Bağırsaklarının uzunluğu 14 metre ve midesi demir ile taşı hazmedebilecek kadar güçlü... Yetişkin bir devekuşunun midesi, kimi zaman Kırk Haramiler'in mağarasını anımsatıyor. Genellikle ot ve sürüngenlerle beslenen bu hayvan, bazen taş, cam, kola kutusu gibi yol üzerinde rastladığı her şeyi mideye indirebiliyor. Bunun nedeni kesinlikle açgözlülük değil; ağzında besinleri çiğnemeye yarayacak diş olmaması... Devekuşu, midesine aldığı besinleri öğütebilmek için yaklaşık 1,5 kilo taş yutmak zorunda... Onun bu huyunu çok iyi bilen üreticiler, kesimde hayvanın midesine özel bir dikkat gösteriyorlar. Çoğu zaman, açılan mideden yarı değerli ve değerli taşlar çıkabiliyor...
Devekuşunun gözleri ise bir başka alem...
Çapları tam beş santimetre... Fil dahil, karadaki hiçbir hayvanın gözleri onun kadar büyük değil... 1600 metreden her ayrıntıyı net olarak görebiliyor. Bu gözler 360 derecelik görüş açısına sahip... Bir başka özelliği de, bu gözlerin üç tane göz kapağıyla korunuyor olması...
Devekuşlarında sosyal yaşam, "harem" kavramı etrafında şekilleniyor
Temel aile birimi, bir erkek ve çevresinde toplanan çok sayıda dişiden oluşuyor. Küçük erkek yavrular bile kendi aralarında yaşıyorlar ve yavru dişilerle temas etmiyorlar. Haremin içinde ağırlığı en yaşlı dişi koyuyor. Erkek, çoğu zaman bu yaşlı dişiyle karı-koca gibi birlikte oluyor. Diğer dişilerin "harem"den ayrılması yasak... Ancak, gidip çevre haremlerin erkekleriyle çiftleşebiliyorlar,
Harem, aynı zamanda toprak bütünlüğüyle de özdeşleşiyor. Bir erkek devekuşu, 15 kilometre karelik alanı kendi krallığı ve bu alanda yaşayan dişileri de kendi haremi olarak ilan ediyor. Bu alana tecavüz eden diğer erkek devekuşlarıyla ölümüne kavga edebiliyor. Devekuşlarının yumurtlama dönemi, yaşadıkları bölgenin iklim koşullarına göre değişiyor. Eğer bölge genel olarak nemli bir iklime sahipse, yumurtlamak için kuru mevsimi, kuru iklimlerde de yağışlı mevsimi tercih ediyor. Çiftler, yumurtlama aşamasına geçmeden önce müthiş bir flört dönemi yaşıyorlar. Erkek dişiye yanaşıyor ve gagasıyla onun boynuna ve tüylerine dokunuyor. Yumurtlamaya hazır hale gelen dişi tipik bir hareketle kanatlarını açıyor ve boynunu U biçimine getiriyor.
Erkek, daha sonra yumurtlayan dişiyi bir depresyon geçirdiği için dinlenmesi amacıyla yuvaya götürüyor. Haremin diğer dişileri ise, iki günlük sıralarla bu yumurtaların üstünde kuluçkaya yatıyorlar. Kuluçkaya yatılan yumurta sayısı 15 ile 20 arasında değişiyorsa, genellikle haremin genç ve güçlü dişileri seçiliyor. Ancak, yumurta sayısı 30'a yakınsa, bu durumda daha gelişmiş dişiler de kuluçka nöbetini üstleniyorlar. Çünkü gençler, bu kadar yumurtayı kavrayacak kadar gelişmiş değiller. Geceleri ise, erkeğin kendisi kuluçkaya yatıyor. Bunda amaç, gece karanlığında koyu renk gövdesiyle yumurtalar için tam bir kamuflaj yaratmak... Bütün bu düzen, devekuşlarının oldukça gelişmiş bir zekaya sahip olduklarının da göstergesi sayılıyor... "Başını devekuşu gibi kuma gömmek" atasözü ise gerçek hayatta bu hayvana hiç yakışmıyor. Nitekim devekuşu, başını kuma dünyayla ilgisini kesmek için gömmüyor; bir başka hayvanın saldırısı durumunda yapacağı hiçbir şey kalmayınca, "ölü" rolü oynamak için kendince bir senaryoyu hayata geçiriyor.
Ataları da uçamıyordu.
Devekuşu, herşeyden önce ornitologlar (kuş bilimciler) için kolay kolay sınıflandırılmayan bir hayvan... Çünkü, bugün Güney Amerika'dan Avustralya'ya, Yeni Gine'den Afrika'ya, dünya'nın hemen hemen her kıtasın da devekuşuna benzeyen uçamayan kuş türlerine rastlanıyor. Bu nedenle, Güney Amerika kıtasındaki "nandu"larla, Yeni Zelanda "kiwi"siyle, Yeni Gine ve Avustralya "casuar"larıyla akrabalığı hala tartışılıyor. Bugün en fazla kabul edilen görüşe göre, göğüs kemikleri olmadığı için uçamayan bu kuşların ataları, Dünya hala bir bütün kütleyken, "Gondwana" adı verilen güney yarımkürede bol miktarda yaşıyorlardı. Mezozoik Zaman'ın Kretase Döneminde, yani bundan yaklaşık 150 milyon yıl önce. Avustralya, Afrika, Güney Amerika ve Antarktika kıtaları yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlayınca, yaşadıkları kıtada kalan bu "göğüs kemiğine sahip olmayan kuşlar", kendi bağımsız evrimlerini geçirdiler ve kimileri nandulara, kimileri kiwilere, kimileri de devekuşlarına dönüştü. Ayrıca, dev Yeni Zelanda "moa"sı ve Madagaskar "uçan fili" gibi başka uçamayan kuş türlerinin de ortaya çıktığı, ama onların ne yazık ki bugüne kadar gelemedikleri biliniyor.
Uçamayan kuşların en tipik fizyolojik özellikleri, göğüs kemiğine sahip olmamaları ve 2 tırnaklı uzun bacaklarıdır. Göğüs kemiği, diğer kuşlarda kanatları taşıyan kasların kaynak noktasıdır. Devekuşu ve akrabalarında ise, bu kaslar çok küçüktür ve onların destek alacakları göğüs kemiği bulunmamaktadır.
--
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.