ŞEHİD HIZIR HOCA'NIN ŞEHADETİNİN 9. SENE-İ DEVRİYESİ

UNUTMADIK UNUTMAYACAĞIZ !

Hızır Ali Muradoğlu Hocaefendi'nin, 17 Mayıs 1998 tarihinde, İsmailağa Camii içerisinde uğradığı silahlı saldırı sonucu şehid edilişinin 9. sene-i devriyesinde gıbtayla anıyoruz.
"HEDEF BENDİM!"
Emre Bolat
Yeni Furkan Dergisi, s.1, Şubat 2006


17 Mayıs 1998 tarihi size neyi hatırlatıyor?.. Dünya debdebesine kapılıp sabah ne yediğini unutanların yaşadığı bu demde 7 yıl önceki bir tarihi sormak, biliyoruz, biraz abes! Efendim, biz hatırlatalım: 17 Mayıs 1998, Hızır Ali Muratoğlu Hocaefendi'nin İsmailağa Camii'nde şehid edildiği gündür!
Evet, Hızır Ali Muratoğlu Hocaefendiye düzenlenen suikastın üzerinden 7 yıl geçti; 3 ay sonra 8. sene-i devriyesi olacak.
8. senesini dolduracak suikastla ilgili 'yetkililer'ce cevabı verilemeyen sorular hâlâ gündemde. Bilindiği üzere, suikasttan sonra 'yetkililer' uzun süre sessiz kalmışlardı; tâ ki, suikast, aklî melekeleri yerinde olmayan birinin üzerine yıkılana değin…
31 Ocak 2002 tarihinde İstanbul Eyüp 2. Ağır Ceza Mahkemesi, "cezai ehliyeti olmadığı " gerekçesiyle sanığı serbest bırakırken dosyayı da kapattı! Yukarıda da yazdık, dosya kapatıldı ama suikastla ilgili cevabı verilemeyen sorular var. İşte, mahkemenin araştırmadığı ama bizim her zaman aklımızda olan sorular:
1- Katil diye sunulan şahsın, Adlî Tıp Kurumu'nun raporuna göre psikolojik rahatsızlığı var. Hızır Hocaya düzenlenen suikastın ardından polisin, "Profesyonelce işlenmiş bir cinayet " tespitiyle, ortaya sürülen aklî dengesi bozuk katil portresi nasıl örtüşüyor?
2- 17 şahitten hiçbiri, "Evet, katil bu" demedi. Nasıl oluyor da şahitlerin teşhis edemediği kişi hadisenin fâili olabiliyor?
3- Yine şahitlerin ifadesiyle, suikastı gerçekleştiren kişi kaçarken beyaz bir servis aracında bulunan kişiye bir şey veriyor ve daha sonra Fener Rum Patrikhanesi 'nin civarında izini kaybettiriyor! Bu da suikastçının tek kişi olmadığını, organize bir hareketin parçası olduğu yönündeki şüpheleri kuvvetlendirmekteyken, polis, savcı ve mahkeme niçin bu yönde bir araştırma yapmadı veya yapamadı? Polisi, savcıyı ve mahkemeyi engelleyen mi vardı?
4- Zanlı tatbikat için İsmailağa Camii'ne neden getirilmedi? ("Can güvenliği sağlanamazdı" açıklaması, bizim için yeterli değil. Devlet bu kadar aciz mi?!.)
5- Medyada "Katil suçunu itiraf etti" şeklinde haber çıkarken, zanlının diğer suçlarıyla ilgili götürüldüğü tatbikat yerinde, "Hocayı niye öldürdünüz?" sorusuna karşılık gazetecilere " Yok öyle bir şey" şeklindeki cevabı neden dikkate alınmadı?
Bu soruları sorarken şunu da göz önünde tutuyoruz: Evet, katil, aklî melekeleri yerinde olmayan bu şahıs da olabilir. Çünkü değişik yöntemlerle insanlara neler yaptırıldığını biliyoruz! Bizim aradığımız, bu suikastın arkasında kimin olduğu.
Yukarıdaki sorularımıza "yetkililer"ce cevab verilmediği müddetçe kalbimizde ve zihnimizde hep şu düşünce hâkim olacak: "Hızır Hoca'nın katli, 28 Şubat sürecinde Müslümanlara verilmiş bir gözdağıdır! " Zaten "Allah Dostu"nun suikastın ardından, "Hedef bendim" demesi her şeyi açıklıyor…
Furkan Dergisi olarak, suikast gününden bugüne, söz verdiğimiz gibi hadisenin takipçisi olduk. İnşallah olmaya da devam edeceğiz…
Müslümanlara suikastlarla gözdağı vermek isteyenlerin acıklı sonunu Efendi Hazretleri'nden 'müjdeleyelim': "Hızır Hoca güldü, O'nu öldürenler ebediyen ağlayacaklar! "

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.