İste, Birleş, Düşmanı Aş!*

Osman Halid
Yokoluş veya varoluş sürecinin yaşandığını hissetmeyenlerle herhangi bir mücadele verilemez.Sözümüz, içinde yaşadığımız bu süreci bütün varlığında hisseden ve direnmeyen-direnemeyen milletlerin yok olup gideceğini idrak etmiş gerçek vatanseverleredir. 28 Şubat’tan beri Türkiye, âdeta sahte kutuplaşmaların yaşandığı cennet görünümündedir. Ne nefret haritaları düzgün çizilebilmekte, ne de düşman tespitleri doğru yapılabilmektedir. Her kesimin hainlerinin bir “çatı” altında birleşebildiği bugün, bütün kesimlerin samimilerinin, yani gerçek vatanseverlerin pratik ittifaklar içine girerek, bir çatı tesis etme zorunluluğu ihtiyaç olarak kendini dayatmaktadır. Fakat Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde vaki olmamış bir bölünmüşlük ve ruh felçliği yaşandığından dolayı bu çatının nasıl ve kime karşı tesis edilebileceği veya tesis edilebilirliği cevapsız kalmakta… Arsızca ihanet çizgisine girmiş ve bu çizgiyi insanımıza dayatan, kanıksatmaya çalışan hainlerin ihanetlerini rahatça sergilemesine mukabil, samimiler, aynı rahatlığı gösterecek zeminlerden veya birtakım siyasi atılımların yapılabilmesinin şartı olan cesaretten yoksun gözüküyor. Pratik ittifaklar için yapılması zaruri siyasi atılımlardaki tutukluk, harekete geçmesi elzem olan insanlara zaman kaybettirirken, ayrıca hıyanet çizgisinin tuttukları mevzileri daha bir tahkim etmelerine de sebebiyet vermektedir. Her kesimin haininin yapabildiği güç birliğinin, her kesimin samimisi yapamadığı müddetçe ne din, ne devlet, ne de vatan kurtulamayacaktır. Bu cümleden olarak, göz plânında yapılan bütün atıp tutmalar, karşılıklı çok kızmış numaraları, “birbirlerinin varlığını dileme durumundakilerin” sahte kutuplaşma adına insanımızın gözünün içine baka baka oynadığı bir tiyatro oyunundan öte bir mânâ ifade etmez. Bu oyun sadece ve sadece aradan sıyrılmacı, riskten hoşlanmayan, menfaat çetesi, fırsatçı kuklaların işine yarar. Gerçek vatanseverler bütün unsurlarıyla bir ân önce oynanan bu oyunun farkına varıp asıl kutuplaşmanın kimler arasında ve hangi hedef doğrultusunda olduğunu göstermekle mükelleftir.Yaşadığımız coğrafyada oynanan oyun, bir nevi kutu içinde kutu ve iç içe geçmiş, sayısı belirsiz kutular şeklindedir. Matruşka gibi…Bu çok bilinmeyenli gibi gözüken denklem içinde emperyalistlerin, kendi stratejilerini bizlerin stratejilerinin içine yerleştirerek yürütüyor olma ihtimalleri çok yüksek. Temel çelişkiyi ve sınırları, onlarla bizim aramızda, yani, “gerçek vatanseverler” ve “kukla hainler” diye görmez ve çizmezsek, yaşanılan sürecin var olma ve yok olma süreci olduğunu da pek anlayamayız. Bunun için ilk yapılması gereken bizce, nefret haritalarında esas düşman tanımlamasını doğru yapmaktır. Onlar Türk’ün, Kürt’ün, İslâmcı’nın, Kemalist’in, kısaca her kesimin hainleri ülkeyi sömürge haline getirmek için -ki geldi!- sömürgeci Batı emperyalizminin politikalarına teşne ve o politikaların uygulanmasına adeta ibadet aşkıyla iştirak edenler…Waşington-Tel Aviv-Londra üçgenine secde edenler…Terörist Batı Sömürgeciliği’ne ülkeyi ve insanımızı peşkeş çekenler…Vatan sevgisi nedir hiç tatmamıştır, vatanseverliği “lümpenlik” olarak algılayan-algılatan ve bu şekilde direniş ruhunu örseleyen, iman duygusundan yoksun, liberal çapulcu, hedonizm bataklığında hayvanî zevkler içinde inleyen bir garip insan tipi…Bunlara karşı “biz” ifadesi içine girenler ise, ayrım yapmaksızın söylüyoruz ki her kesimin samimileri, yani gerçek vatanseverleri… İşte, her kesimin samimileri ile hainlerini birbirinden ayırıcı çizgi ne olmalıdır?Ve, yine her kesimin samimilerinin nefret haritalarında birbirlerine yer vermemesini gerektirecek esas düşman kimdir?İslâm milletinin yaşadığı vatan topraklarını kimler istila etmişse, esas düşman onlardır!Yani bugün saflaşma, kamplaşma, ayrışma, bölünme bu esas düşmana nispetle yapılmalıdır. Her kesimin hainleri bu esas düşmanın, yani Amerika’nın işbirlikçisi olarak tavanlarda bir yerde el ele, kol kola, omuz omuza kendi esas düşmanlarını yok etme plânları yapmaktadırlar. Yani gerçek vatanseverleri… İslâm milletinin şerefli evlatlarını…Bütün kesimlerin hainleri, mensup oldukları kitlelere takiyye yaparak en tepelere yerleştiler. Yani takiyye kurumunu en başta kendi insanlarına karşı işlettiler. Birileri ellerindeki rakı kadehleriyle laiklik adına İslâm’a ve millete efelenirken, karakterlerinde bağımsızlığın “B”si bile yoktu. Ellerindeki rakı kadehleriyle, karakterleri gerçekten bağımsız olanlara takiyye yaptılar. Şimdilerde ellerinde portakal suyu bulunan “imansız islâmcılar”la yan yana kolkola “mutlu Türk” pozları vermekteler… Her iki hain grubun yanına, eli viskili liberal çapulcuları da eklemek gerekir. Görülmüyor mu ki artık, Y. Büyükanıt üniformalı Tayyip olurken, Tayyip de üniformasız Y. Büyükanıt oldu. Bütün kesimler bugüne kadar birbirlerini takiyyeci olmakla suçlarken, aslında kendi yaptıkları takiyyeyi gizledi. Bir taraf “eski gömlek”ini çıkarıp değiştiğini ve dönüştüğünü deklere ederken, zannediyor musunuz ki diğer taraf aynı işi yapmıyor. “İmansız İslâmcılar”ın değişip dönüşmesi çok hızlı seyrettiğinden diğer hainlerin evrim süreci pek takip edilemiyor veya gözden kaçıyor. “İmansız İslâmcılar”a geçmişleri nasıl inkâr ettirildiyse, elinde rakı kadehi tutana da geçmişi inkâr ettirilecek! Bu süreç başladı ve hızla ilerliyor. Onlar da 30 Ağustos’lardan, Çanakkale’lerden ve Sakarya’lardan kurtulmak için değişip dönüşecekler.D. Baykal, T. Erdoğan, Y. Büyükanıt, A. Gül, E. Özkök, F. Gülen, E. Çölaşan, D. Bahçeli… gibi daha birçok benzer isimlerin hepsi bu sahte kutuplaşmanın taraflarıdır. Hepsi aynı çizgiye mensubtur; “dünya” dedikleri Barbar Batı sömürgeciliği!.. Türkiye’deki her kesimin samimi unsurları esas düşman Amerikan emperyalizmine karşı Kurtuluş Mücadelesi’ni örgütlemekle mükelleftir. Bu mükellefiyet yerine getirilirken özellikle Irak’lı mücahidler tarafından verilen İstiklâl Savaşı’nın tek savaşın bir parçası olduğunu hiç hatırdan çıkarmamak gerekir. Emperyalist Amerika 1991’den beri Irak’ta 2 milyon müslümanı katlederek elde edemediği neticeyi, bugün tek kurşun atmadan bizim vatanımızda elde etmiştir. Sadece bu, içinde bulunduğumuz şartların vehametini göstermesi bakımındanyeterlidir.Barbar Batı Sömürgeciliği Irak Kurtuluş Savaşı’nın Anadolu’yla birleşmemesi ve özellikle Türk’le Arab’ın omuz omuza aynı hedef doğrultusunda bir mücadeleye girişmemesi için Irak’ın kuzeyinde Siyonist bir duvar örmeye çalışmaktadır. Amerika’nın Irak’ı işgal etmesini onaylayan ve Kürtler’in Saddam’dan “kurtulduğundan” dolayı sevinen bir grup zihniyet, acaba hangi anlayışa binaen Türkiye’nin Irak’ın kuzeyini işgal etmesine karşı çıkıyor?Eğer mesele işgale karşı çıkmaksa bölgedeki bütün kötülüklerin kaynağı olan Amerikan işgaline niçin karşı çıkmıyorsun! Ayrıca Amerikan işgaline karşı çıkmadan Amerika ile ittifak halinde hareket eden TC’ye karşı mücadele verip, diğer taraftan Amerika ile müttefik duruma gelmek hangi kurtuluşçu anlayışa sığabilir?Başta verdiğimiz “matruşka” misâli hatırlanmalı… “Esas düşman” tespiti doğru yapılmadan kökten kurtuluş için verilen mücadeleler, çoğu zaman farkında olmadığımız esas düşmanın stratejilerinin yürümesine vesile olması kaçınılmazdır.Bugün Öcalan’ın da deyimiyle, PKK’yı bölgeden tasfiye etmeye çalışan güçle, gerçek vatanseverleri tasfiye etmeye çalışan güç aynıdır. Esas düşmana, yani, sömürgeci Batı emperyalizmine karşı hakiki mânâda güç birliğine gidildiği zaman anlaşılıyor ki, Türk, Kürt, İslâmcı, Kemalist ve benzeri çevreler içindeki bütün samimi unsurların pratikte ittifaklar sağlamaları kaçınılmaz görünmektedir.Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine müdahalesi gündeme geldiğinde en son Barzani, “Şu ân birliklerimiz Bağdat’ta operasyonda ama yine de sınırlarımızı koruyabiliriz” demedi mi? Barzani’nin kastettiği birlikler Bağdat’ta kiminle beraber ve kime karşı operasyon yapıyor?Tabi ki Amerika ile birlikte Irak’lı direnişçilere!..Kürt’ün hainleri bölgedeki ve dünyadaki bütün kötülüklerin kaynağı terörist başı Amerika ile beraberler. Aynı Amerika, A. Öcalan’ı Türkiye’ye teslim ettiği gibi, şu ân iktidarda bulunan ve PKK’yı tasfiye etmeye çalışan “imansız müslüman”ların çatısı AKP’nin de destekçisi!.. Yine Amerika, ‘91 yılından beri 2 milyon müslümanı katletti. Diğer taraftan terörist başı Amerika’nın iki “müttefik”i yani TC ve Irak’ın kuzeyinde bulunan Talabani ve Barzani PKK yüzünden birbirlerine düşman! Nereden bakarsanız bakın, “esas düşman” yerine sömürgeci Batı emperyalizmini ve onu temsilen terörist başı Amerika’yı koymazsanız atacağınız her adım kendi sonunuzu hazırlamaktan ve Amerika’nın ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramayacaktır!..“Esas Düşman” bölgeden kovulmadan bu samimi unsurların ideolojik ve teorik temelde birbirleriyle halledebilecekleri nihai hiçbir hesaplaşma olamaz. Bugün en pratik çözüm, bu unsurların birbirlerinin kırmızı çizgilerine riayet ederek, bulundukları cephelerdeki sömürgeci Batı emperyalizminin ve onun elebaşı Amerika’yı bütün terör üsleriyle birlikte yok etmek için bütün güçleriyle gayret göstermektir.“Mehmetçik” iddiasında bulunanlar başta olmak üzere, bütün unsurların Irak işgalini nasıl değerlendirdiğini ortaya koyması, herkesin yerine getirmesi zaruri bir görevdir. Çünkü iç içe geçmiş kutuların, bir bir açılıp her şeyin yerli yerine oturmasının tek yolu bu değerlendirmenin doğru yapılabilmesine bağlıdır. Pastadan pay kapma sevdalıları, bugüne kadar sayıları iki milyona ulaşmış Irak’ta katledilen müslümanı görmeyerek ve göstermeyerek kaptıkları payı zıkkımlanma hevesindeler!Irak’ın yiğit halkının yiğit şehit devlet başkanları Saddam Hüseyin’in ardından verdikleri İstiklâl Savaşı, pay heveslilerin gırtlağına çökmüştür.“Özgürleştirme ve “Demokratikleştirme”nin pratiği halihazırda Irak’ta yaşanırken yani terörist Batılı sömürgeci haramiler tarafından Irak yağmalanırken, burada “özgürleşme, özgürleştirme ve demokratikleşme” atılımlarının neye hizmet ettiğini iyi anlamak gerekir. Tek kurşun atılmadan elde edilen zafer!..Dört yıl evvel, “Kahraman Amerikan askerlerinin en az kayıpla evlerine dönmeleri için dua ediyoruz” diyerek küfrü dua kılığında eden, hâşâ bunu da Allah’ın kabul edeceğini zanneden duayenler, şu ân Çankaya’yı da ele geçirdiler. Devamlı Atatürk’ten dem vuran eli rakı kadehli zevat da bunlara ellerinden gelen yardımı yaptı. “Ne mutlu Türk’üm diyene!” demeyen haindir!” diyenlerin Açıkhava kerhanesine döndürülmüş topraklarda neden “mutlu Türk” olduğunu, doğrusu insan merak ediyor! Peki aynı sözü söyleyenin “Bağımsızlık benim karakterimdir!” sözünden ne haber? İncirlik terör üssünden başlayarak her taraf Amerikan üsleriyle işgal edilmişken, sorgusuz sualsiz İsrail uçakları senin topraklarından havalanıp, komşu ülkenin topraklarını vurabilirken bu şartlar altında bir Türk nasıl mutlu olabilir! Böyle bir ortamda mutlu olduğunu iddia eden bir Türk, acaba gerçekten Türk müdür?Bağrışıyorlardı: “Tehlikenin farkında mısın?”“Ya sen tecavüzün farkında mısın?.. Terör örgütü NATO’nun işgal-terör üsleriyle kaplı vatan düşman tecavüzü altında, kör müsün?..”Tehlike değil tecavüz.Aylarca, ellerinde bayraklarla meydanları dolduran yüz binlerce insan… Keşke kürsülerden, “Müttefiklerimiz esas düşman da olsa müttefiklerimizdir. Onlara karşı koyarsak dünya dışına yuvarlanırız, kapkara bir boşlukta kalırız. En iyisi biz hiç kurtulmayalım, hep böyle kalalım ki kurtulmuş kalalım.”gibi tuhaf bir mantıkla hedef şaşırtan turuncu bal kabaklarını seyre dalıp uyumasalardı. İçlerinden biri “Sen öyle zannet! Artık hepimiz mücahidiz! Ne pahasına olursa olsun, düşmanı kovacağız! Mücadele bizden yardım Allah’tan!” diye bağırmayı akıl etseydi; belki çoğu uyanır, ellerindeki bayrakları bedenlerine Sakarya ruhuyla kefen gibi sarınıp işgal-terör üslerine birer yıldız gibi akarak hilal gibi kuşatırlardı. Refleksin toplu ve Ağustos olanıyla…İşte o zaman, her kesimden samimilerin arasına gizlenen sahtelerle samimiler saflara ayrılırlar; kim düşmanla birlikte rambocu gurka, kim halkla birlikte mücahit Mehmetçik, ayna gibi görünürdü… Kim nasıl Türk Silahlı Kuvvetleri, kim nasıl Turuncu Silahlı Kuvvetler ortaya çıkardı. Kimler sahte kutuplaşmayı kışkırtıyor, kimler esas kutuplaşmayı görmekten korkmuyor, Allah şahit olurdu!Kim, neyi niçin koruyor; kim neyi niçin korur gibi yaparak parçalanmasını televizyon dizisi izler gibi izlediği, hatta yardımcı olduğu bütünlük hâlâ varmış da onu koruyormuş numarasıyla vaziyeti idare ettiğini Allah’a yutturduğunu zannediyor, kafaları belki dank ederdi. “Talabani Cumhuriyeti”ni, “Türkiye Cumhuriyeti” zannedenler de başka seyyarelerden inmediler, onlar da aynı!Yaşadığımız bölge kuklalardan ve kukla oynatıcılarından geçilmiyor. Kuklalar ve kukla oynatıcılar birbirine karıştırıldığı zaman kukla olma ihtimali oldukça yüksek! Dolayısıyla kuklayı oynatan el yani “esas düşman”la hesaplaşmaktan korkulmadığı zaman kurtuluşun kapısı aralanıyor demektir. Birilerinin birilerine saldırırken kullandığı, “M. Kemal sağ olsaydı” ifade kalıbıyla hakikati söyleyemeyeceğimizi zannedenler yanılırlar. Bu ifade kalıbını kullananların anlayabileceği şekilde hakikati ifade etmemiz gerekirse; Sağ olsaydı Mehmetçiğin mücahit aslını unutan inkârcı münafıklar tutunabilirler miydi? Bunların olduğu yerde de vatan mücahidi Mustafa Kemal olur muydu? Yoksa direnişçi terörist olduğu gerekçesiyle görevinden alınıp, Guantanamo toplama kampına mı hapsedilirdi? Batı’nın bir eyaleti olmayı reddedenlerin kapatıldığı zindanlara…Sağ olsaydı; tahterevalli demokrasi denilen sömürge tipi demokrasi tiyatrosu perde açabilir miydi? Türk ordusu terör örgütü NATO üyesi olur muydu? Batı sömürgeciliğini yayan işgal-terör üsleri ülkede kurulabilir miydi?Bu sorulara “evet” diyenlerle zaten işimiz olamaz. Ama “hayır” diyenler, cevaplarının gereğini yerine getirmek için ellerini çabuk tutmalı!.. Ellerinde rakı kadehleriyle laiklik “kalesi”nin yılmaz savunucularının karakterlerinin ne olduğunu bilemeyiz ama, “bağımsızlık benim karakterimdir” diyemeyen herkes, hangi kesimden olursa olsun, efendileriyle birlikte halledilinceye kadar Anadolu ahalisinin önünde birer engel olarak kalmaya devam edeceklerdir. Çanakkale ruhundan uzak, kurtuluşu kadehlerde arayan samimiyetsizler… Bağımsızlık, karakteri olan bütün gerçek vatanseverler sahte kutuplaşmalardan arınıp bir ân evvel “esas düşman”la karşı karşıya gelmenin yollarını arayıp bulmalı! Ancak o zamandır ki bütün hainler, samimiyetsizler ve takiyyeciler vatan topraklarında saklanacak bir ağaç kovuğu dahi bulamayacaklardır.Efendileri bölgeden kaçmanın yollarını aradığından dolayı vatansızlara pek yardımı dokunmaz.İste, Birleş, Düşmanı Aş!

Haftalık BARAN Dergisi’nin
37. Sayısından İktibas edilmiştir…

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.