T a r a f s ı z D e ğ i l i z

AYLIK DERGİSİ 38.SAYI ÇIKTI

Selâm ile…“Milletlerin kaderini tayin hakkı”nın açılımı Osmanlı devletini parçalayarak İslâm’ı temsil eden Türk’ü Haymana ovasında hapsetmektir. Meşhur Wilson prensipleriyle bu plânı yürürlüğe koymaya çalışan Amerika, yaklaşık yüz yıl sonra aynı plân çerçevesinde Irak’ı işgal etti.O gün tam olarak parçalanamayan Türkiye, her zaman Amerika’nın gözünde “ne olduğu belli olmayan devlet” konumunu muhafaza etmiştir.Tarih tekerrürden ibarettir. Fakat tarihin bir döneminde yaşanan hadise trajedi olurken başka bir döneminde de komedi olur.Irak savaşının en büyük neticesi Amerika’nın bütün unsurlarıyla çözülmesidir. Kendi adamları tarafından sömürgeci başının mağlup olduğu sık sık tekrarlanmaktadır. Avrupa’da ve Amerika’nın kendi içinde yoğun bir şekilde tartışılan Amerika’nın mağlubiyeti sadece ve sadece Erbil-Süleymaniye-Ankara hattında gizlenmektedir. İşbirlikçilerin ihaneti de burada!Eğer Ankara’daki işbirlikçiler ve onlara bağlı medya borazanları tarafından Amerika’nın bu mağlubiyeti insanımızdan gizlenmese, hiç kimse “Amerika ne düşünür?.. Amerika’nın plânı ne? Ne yapmak istiyor?” gibi düşüncelerle kafasını meşgul etmeyecek. O zaman da tarihin bu devrindeki komedi bütün çıplaklığıyla zahir olacak. Şunu da açıkça ifade edebiliriz ki, terörist başı Amerika başta olmak üzere hiç kimse bölgede olup bitene hâkim değil. Dolayısıyla “falancanın plânı şu, filancanın plânı şu” gibi ifadelerle başlayan cümlelerin çoğu ya yanlış, ya eksik yada, insanımızın bulanık zihnini iyice bulandırmaya yöneliktir. Irak’tan kaçmak için ne yapacağını bilmez bir şekilde debelenen Amerika ve kuyrukçuları, hakim olmadıkları gelişmelere sadece hakimmiş havası vermekteler. Bunu da buradaki Cengiz Çandar gibi Türkiye’nin çıkarları için değil de Amerikan çıkarları için kalem oynatan sömürge aydınları vasıtasıyla yapmaktalar…Gelinen nokta şudur:Bölgedeki bütün herkesin birbiriyle olan ilişkileri tamamen bir cadı kazanını andırmaktadır. Bu cadı kazanından bugüne kadar bilinen, öğretilen veya zorla dikte edilen çözüm yollarıyla kurtulmak mümkün gözükmüyor. Sahte kutuplaşmaların insanımıza dayatıldığı bu süreçte gerçek kutuplaşmanın ne üzerine olması gerektiği tespit edilemezse eğer, bu cadı kazanında herkes birbirini kırıp geçirecek… Kazanan yine esas düşman olacak. Asıl kutuplaşma kardeş haftalık BARAN dergisinin ortaya koyduğu gibi, sömürgeciler ve onların işbirlikçileriyle, sömürgeye direnen ve işgalciyi İslâm coğrafyasının her karış toprağından atmak için yemin etmiş bütün kesimlerin samimileri arasındadır. İşgalciye ve işgalcinin İslâm topraklarında yürüttüğü “demokratik sömürgeleştirme” istilâsına karşı çıkmadan ortaya konulan hiçbir hareket gerçek kurtuluşu temsil etmez.Amerika bizim stratejik müttefikimiz değil, yaklaşık bir asırdan beri “stratejik düşman”ımızdır. Bu idrak içinde kutuplaşmalar sağlanmalı ve bu idrak içinde dost ve düşman tanımalı…

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.