KONTRGERİLLA'NIN YENİ HEDEFİ

KONTRGERİLLA'NIN YENİ HEDEFİ

Komünizm çöktüğüne göre Batı ve kontrgerilla zafer kazanmış ve rahat bir nefes almıştır. Ne de olsa yıllarca kendilerini uğraştıran en büyük düşmanlarından birisi mağlup olmuştur. Batı, gerçekten de rahat bir nefes almış mıdır? Hayır!.. Batı ve kontrgerilla sadece komünizme karşı mücadele yürütmüyordu ki!. Onlar için iki düşman vardı, biri komünizm diğeri de İslam... Kontrgerillanın ilk yapılanma sebebi komünistlerdi. O yıllarda İslamın nefesini henüz yeterince enselerinde hissetmemişlerdi. Yıllar geçip bir taraftan komünistlerle mücadele kızışırken diğer taraftan sahneye müslümanlar da çıkmaya başladı. İslam'ın yayılışı gittikçe ivme kazanmaktaydı. Komünizm yıkılıp gitti ama kontrgerilla için savaş bitmedi, aksine daha da kızıştı. Komünistlere karşı harcadığı enerjiyi de artık müslümanlara karşı yöneltebilecekti. Yalnız burada, komünistlerle savaşırken karşılaşmadığı bir zorluk karşısına çıkmıştı. İslam kalplere kök salmış, namaz kılanın kılmayanın, hasılı, her yönüyle İslam'ı yaşamaya çalışanla sadece lafta bile olsa inanarak müslüman olduğunu söyleyen Türkiye halkının büyük çoğunluğunun gönlünde sağlam bir yer edinmişti. İnsanlar müslümandan zarar gelmeyeceğini biliyorlardı. Yani mayalarında vardı İslam. Komünizm gibi ne idüğü belirsiz bir ideoloji gibi görmüyordu onu halk. Bu yüzden kontrgerilla, komünistlere karşı uyguladığı taktikleri gözden geçirmek ve yeni taktikler belirlemek zorundaydı. Ama bunu yapamadığı 80 sonrası meydana gelen faili meçhul sansasyonel eylemlerde hala 80 öncesi taktikleri kullanmasından anlaşılıyor. Muammer Aksoy'dan başlayarak Uğur Mumcu'ya kadar süren ve çok büyük ihtimalle de süreceği belli olan faili meçhul(!) sansasyonel eylemler 80 öncesi benzer eylemleri anımsatıverdi herkesin zihninde. Medyanın yayınları incelendiğinde müslümanları fail olarak göstermekte ısrar eden bazı köşe yazarlarının bile kontrgerilla-Amerika parmağına dokundukları gözlenmekte. Buna dair bir çok örnek verildi ilgili bölümlerde. İnsanlar, müslümanların bu tür eylemlere kalkışmayacaklarını, onların ancak dinleriyle alay eden ve hakaret eden şahıslara bu tür saldırıları yöneltebileceklerinin ve bu durumda da kınanamayacaklarının farkındalar. Çünkü hiçbir inanç, başka inanca hakaret ve alayı haklı gösteremez. Fikirler ancak eleştirilebilir. Tekrar vurgulamak gerekirse insanlar, Aksoy'dan Mumcu'ya kadarki cinayetlerde müslümanların değil de kontrgerillanın ve Amerikanın parmağı olduğuna inanıyor, sağcısıyla solcusuyla... Bu eylemlerde kontrgerilla o kadar sırıtıyor ki onu yadsımaya çalışanlar sürekli açık veriyor. Buna İslami Hareket Örgütü'(!)nün icad edilmesindeki komiklik ve gariplikler ile tam suikastlerin kızıştığı bir zaman diliminde patlak veren İtalyan kontrgerillası "Gladio" skandalı eklenirse kontrgerillanın üzerindeki o karanlık örtünün kalkıverdiği görülür. Bunlara, Amerika'nın Irak'tan sonra İran'ı da köşeye sıkıştırmak arzusu da eklenmeli. Kontrgerilla için, Amerika için, Batı için komünizm hedef olmaktan çıktı. Hedefleri artık tek bir taneye indi, İslam... İslam öyle hızla yayılıyor ki onu durdurmak için telaşa kapılıyorlar ve belki de bu yüzden kendilerini ele veren, sırıtan, hata dolu eylemler düzenliyorlar... Güya sosyal değişimi tersine akıtacaklar. Mümkün mü bu?.. Bunun mümkün olmadığını yaşanan gelişmeler göstermiyor mu?.. Artık kontrgerilla taktiklerinin de modası geçmek üzere. İşe yaramıyor çünkü. Cezayir buna örnek.. Kontrgerillanın taktiği olan darbe yaptırıp müslümanları ezmek de işe yaramadığına göre galiba tek etkili çare, şimdilik Bosna'daki gibi müslümanları iç savaşta yok etmeyi ya da sayılarını azaltmayı denemek olabilecek. Kontrgerilla taktiklerinin modası geçiyor olsa da bir süre daha uygulanacakları açık. Kontrgerilla ve NATO'nun en büyük hedefi artık İslam.. En Yetkili Ağızlardan İtiraf: "Kontrgerilla müslümanlara karşı da kullanılacak!" MİLLİYET, 4 ARALIK'90, Genelkurmay brifinginden: "..Özel Harp Dairesi yalnız antikomünist değildir. Din devrimine de karşıdır..." İfadeler açık... İşgal değil de devrim sözcüğü kullanılmış. Oysa ÖHD normalde bir işgal durumunda ya da bir savaş durumunda aktif hale gelecekti. Brifingde ise işgalin beklenmeyeceği açıkça belirtiliyor. Müslümanların devrim yapmasına karşı da kullanılacaktır. Komünistler için işgal beklenecek resmiyette, müslümanlar içinse resmiyette dahi beklenmeyecektir. Ayrıca medyanın kontrgerilla tartışmalarına bir müddet sonra ilgisiz kalması, suskunluğa kavuşması da bu açıdan anlamlı... Müslümanlara karşı irtica kampanyaları düzenlemekten başka neredeyse bir şey yapmayan medyanın, kontrgerillanın müslümanlara karşı kullanılacağını farkettiği ve bunu tasvip edeceği kolayca tahmin edilebilir. Safa Giray, Ecevit'in kontrgerilla hakkında bildiklerini açıklamasına içerlemiş, Ecevit de buna kızmıştı. Yeni misyonu müslümanlara saldırmak olan Ecevit, Safa Giray'ın dediklerine herhalde katılıyordur artık. Müslümanlara karşı laikliğin neredeyse tek güvencesi olduğunu iddia eden Ecevit, kontrgerillanın deşifre olmasında önayak olanlardan birisi olduğunu hatırlayınca ne düşünüyor acaba?.. Evren'i irticaya prim vermekle suçlayanlar, beni de irticayla mücadelede öncü olan kontrgerillayı deşifre etmekle suçlarlar mı acaba diye hayıflanıyordur herhalde... ZAMAN, 19 KASIM'90, Talat Turhan şöyle diyor: "..Şimdi yeni düşman türetecekler. Yeni düşman da İslam radikalizmidir. Faili meçhul cinayetler islamcıların üzerine yıkılmak isteniyor..." ZAMAN, 22 KASIM'90, "Darbenin kilometre taşları": "..Talat Turhan, "CIA bağlantılı kontrgerillanın, yeni hedefinin islami radikalizm olduğunu" açık açık söylüyor. Önce Aksoy, Emeç, sonra da Dursun ve Üçok cinayetlerinde elde en ufak bir ipucu bulunmadan müslümanları suçlayan ve objektif gazetecilikten kasıtlı olarak kaçan ünlü gazeteciler dört elle sarıldıkları kontrgerilla konusunun uzmanı Talat Turhan'dan böylece örnek bir şamar yiyorlar!.." ZAMAN, 21 KASIM'90, "Hedefte İslam var": "..ABD'de yayınlanan San Francisco Chronicle Gazetesi, örgütün yalnız komünizme karşı kurulduğunu düşünmenin yanılgı olacağını kaydetti. Gözlemciler, komünizme karşı kurulmuş olsa bile artık öyle bir tehlike kalmadığı için örgütün ABD'nin müstakbel rakibi İslam'a karşı kanalize edilebileceğini belirtiyorlar... Bu arada yine ABD'de yayınlanan National Journal Gazetesi (3.11.1990) yazarı Rochelle Stanfield, İslam'ın dünyanın bir çok bölgesinde siyasi sıçrama yaptığını belirterek ABD'nin bundan endişe duyduğunu açıklıyor... ABD'nin bu örgütü korktuğu, Dünya'daki İslami sıçramayı durdurmak için kullanabileceği gerçeği yabana atılmıyor. Özellikle de Türkiye'de son sıralarda meydana gelen suikastler ve kışkırtıcı eylemlerin bu kuşkuları güçlendirdiği bildiriliyor..." ZAMAN, 29 KASIM'90, "NATO'dan İslam'a karşı": "..Kuzey Atlantik Asamblesinde, NATO'nun yeni görevi hakkında bilgi veren Müttefik Kuvvetler Yüksek Komutanı Orgeneral John Galvin, "Ana tehlike komünizm zayıfladı ancak, şimdi yeni tehlikeler var. Bu tehlikelerin başında İslam köktenciliği geliyor" diyor..." TERÖR VE GÜNEYDOĞU SORUNU, Fehmi Koru, S.94: "..Türkiye'de adaletsiz gelir dağılımı var... Buna karşı bir muhalefet nereden gelebilir? Eskiden bu muhalefeti sol yapıyordu. Sun'i bir sol muhalefet vardı. Onlar tasfiye olmuşlardır. Zaten tasfiye olmamış olsalardı bile dünya konjonktüründeki gelişmeler onların söylemlerini artık geçersiz kılmıştı. Bu muhalefeti Türkiye'de yapabilecek tek güç, kaynağını Kuran'ı Kerim'deki işçinin haklarını teri kurumadan verme düsturundan alan ve malları kat kat biriktirenlere cehennem korkusunu aşılamaya çalışan bir anlayıştan alan İslam düşüncesidir, İslami harekettir. İşte bu bilindiği için... Yani K. Kerim gizli bir şey değil, gizli bir program değil. Herkesin elinde ve herkes buna baktığı zaman sonunda, solun savunduğu fikirlerin insan kafasına egemen olmasıyla olabilecek dönüşümü görebildikleri için bunu engelleyici tarzda dışarıdan yürütülen ama içerdeki işbirlikçiler yoluyla gerçekleştirilen eylemler söz konusudur." SABAH, 11 ŞUBAT'93, Mehmet Ali Birand şöyle yazıyor: "..İran'ı eleştirmek ve bir tehlikenin geldiğine dikkat çekmek, batıda artık moda oldu. Bizi öncelikle rahatsız eden nokta, bu oyuna Türkiye'nin de itilmeye çalışıldığı yolundaki işaretler. Umarız yanılmış oluruz, ancak ortaya çıkan kokular hem İran hem de Türkiye'nin çok dikkatli hareket etmesi gerektiğini gösteriyor. Bugün bölgede giderek önem kazanan ve güçlenen iki ülke var: Biri İran, diğeri ise Türkiye. Batının çıkarları açısından bakıldığında, Türkiye ile İran'ın birbirine düşmeleri son derece yararlı sonuçları da beraberinde getirebilir. Herşeyin başında, Türkiye tarafından "teröre destek veren ülke" olarak İran'ın suçlanması, batının İran aleyhtarı kampanyayı çok daha rahatlıkla yürütmesini sağlayacaktır... İran daha kolaylıkla yalnızlığa itilecek, batı ile ekonomik ilişkiler kurması daha kolaylıkla engellenebilecek ve kontrol altına alınabilecek... Türkiye'nin de doğuya açılan kapısı kapanmış olacak, ekonomik çıkarları kısıtlanacak, ülkedeki laiklik aleyhtarları daha kolaylıkla kışkırtılabilinecek ve Ankara'nın batıya ihtiyacı büyük oranda artacak. Batı da bölgedeki hakemlik rolünü daha etkin biçimde sürdürebilecek." GERÇEK, 6 ŞUBAT'93, "Kontrgerilla Cumhuriyeti'nde...": "..'Komünizmin çöküşü'nden sonra artık düşman kırmızı değil yeşil renkle tanımlanıyor. Amerikalılar tehlikeyi İslam'da mı görüyorlar?.. İran, İslam Devrimi'nden bu yana rejimini epey oturtmuş olsa da, halkının yaşanmış tecrübelerinden güç alan antiemperyalist yönelimleri ve 'kafir gavur'la tam işbirliğine gidemeyen yönetimi ve egemenleriyle ABD'nin bölgeye ilişkin çıkar ve politikaları için tehdit oluşturuyor. Biraz daha değişik nedenlerle Saddam Irak'ının oluşturduğu gibi. Amerikalılar, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra, tüm dünyada kendi 'yeni düzen'lerini kurmak için tam fırsatını yakaladıklarını düşünmüş ve işe girişmişlerdi. Türkiye'nin de 'Misakı Milli' sınırlarından taşması bu döneme denk geldi. 'Yeni ulusal güvenlik konsepti'ne göre, 'yeni düzen'e angaje olan Türkiye açısından 'potansiyel tehdit unsuru', Amerika'nınki ile tam tamına çakışmaktaydı. Amerika ile bu tür bir uyum içinde olan ikinci ülke ise İsrail'di. Türkiye ile İsrail arasında elçilik düzeyinde yeni ilişki gündeme geldi. Fırsatı kollanıyordu..."

--
We are in the world as words are in a book. Each generation is like a line, a phrase...

Dünyada, bir kitabın içerisindeki sözcükler gibiyiz. Her nesil bir satır, bir cümle misali…
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..

Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.