Sol ve 28 Şubat

Sol ve 28 Şubat

"28 Şubat muhtırası 100 yıl, gerekirse 1000 yıl sürecek..." Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu, 18 Nisan seçimlerinin ertesinde böyle diyordu. Solun büyük bir kesimi 18 Nisan seçimleri sonrası şeriatçı hareket hakkında, "dağıldı", "artık önemsizleşti" tespitlerini yapmıştı. Hatta Türkiye kapitalizminin krizi aştığı iddiasındaki bazı sol gruplar, buna kanıt olarak RP-FP çizgisinin orduyla uzlaşma çizgisine girdiğini, hatta tekelci sermaye ile orta sınıflar arasında uzlaşma sağlandığını anlattılar.

Oysa gerek 18 Nisan seçim sonuçları, gerek 18 Nisan'dan bugüne yaşanan gelişmeler bunun tam tersini gösterdi. Hizbullah operasyonu ve ordunun tutumu ise bu tezlerin ne kadar çürük olduğunu kanıtlamakta.

28 Şubat süreci neydi?

Türkiye siyasal tarihine geçen ve kimilerince bir dönüm noktası olan 28 Şubat sürecinin doğduğu koşulları kısaca anımsamak gerekir. 1997 yılı Susurluk kazası ile kapanmıştı. Susurluk'ta açığa çıkan kontrgerilla işçi hareketinin ve toplumsal muhalefetin öfkesine neden oldu. Merkez sağın tümünün, MHP ve BBP'nin, ordu, polis örgütü ve MİT'in karanlık ilişkilerin tümüne bulaştığı ortamda yükselen toplumsal muhalefet başka bir noktaya kanalize edildi. "1 Dakika Karanlık" eylemlerine katılan askeri lojmanların ardından, dönemin hükümeti Refahyol hedef gösterildi. RP, hakkında yıllardır devletin arşivlerinde bekletilen dosyalar birer birer basına sızdırıldı.

Bir taşla iki kuş vuruldu. Hem toplumsal hareketin öfkesi düzen içine çekildi, hem de Türkiye'nin en büyük partisi haline gelen RP iktidardan indirildi. 28 Şubat'ta ordu tarafından yayınlanan muhtıra Türkiye'deki siyasal rejimin önündeki öncelikli tehdit olarak "irticai hareketi" gösteriyordu. Darbecilerin Sincan'dan geçen tankları egemen sınıfın istikrar arayışını simgeliyordu. Refahyol'un darbe ile devrilmesini RP'nin kapatılması, 8 yıllık kesintisiz eğitimle İmam Hatiplerin orta kısımlarının kapatılması, Erbakan ve önde gelen RP'lilere siyasetin yasaklanması ve Türban yasağı izledi.

28 Şubat süreci denilen ordunun şeriatçı harekete saldırısıydı. Ancak bu saldırının sonuçları sadece şeriatçı hareketle sınırlı kalmadı. İşçi hareketi geriletildi. Bir dizi ekonomik-toplumsal kazanım geri alındı. Devlet güçlendi. Savaş şiddetlendi. Laik-şeriatçı saflaşması topluma dayatıldı.

Ancak saldırının amacı gerçekleşmedi. Şeriatçı hareket tasfiye edilemedi. RP kapandı, FP kuruldu. Türban yasağına karşı direniş tüm ülkeye yayıldı. 18 Nisan seçimlerinde FP sadece bir kaç puan geri- ledi, ama gücünü aldığı büyük şehirlerde oyunu korumayı başardı.

Sol sınıfta kaldı

28 Şubat karşısında solun aldığı tutum iki gruba ayrılabilir. İlki sosyal demokrasi, İP ve SİP'in başını çektiği açıkça darbe yanlılarıdır. Bu grup içinde kim farklılıklar olsa da ortaklaştıkları nokta ordunun şeriatçı harekete karşı saldırısının desteklenmesi gerektiğidir. ÖDP'nin ve "radikal" solun içinde yer aldığı diğer kesim ise hem orduya, hem de şeriata karşı olmak gerektiğini savunmuştu.

İlk cephe açıkça darbecilerin, yani devletin kucağına oturdular. Diğerleri ise orta yol ararken kaçınılmaz olarak bu saflaşmadaki hakim gücün yanına itildiler. 28 Şubat'tan bu yana bir gerileme süreci yaşayan solun, 18 Nisan'da kayaya çarpmasının nedeni tam da buradadır.

28 Şubat anaforuna kapılan sol, gerileme sürecinden parçalanma sürecine girdi.

28 Şubat darbesine karşı solda tek doğru tutumu alan parti DSİP oldu. DSİP, "Darbeye geçit yok!" sloganı ile 28 Şubat'a toptan karşı çıktı. Ordunun şeriatçı hareketi geriletemeyeceğini savundu, örgütlü işçi sınıfı mücadelesinin tek seçenek olduğunu vurguladı. Ancak DSİP'in politikası solun geri kalanı tarafından sahiplenilmedi.

Süreç devam ederken

Hizbullah operasyonunun beşinci günü ordu, Hizbullah'ın ve neredeyse her türlü kötülüğün kaynağının FP olduğunu açıkladı. İlk beş gün boyunca Hizbullah'ın katliamına karşı açıkça tutum alan FP, Hizbullah-devlet ilişkisine dikkati çekmiş, olayı "2. Susurluk" olarak nitelemişti. FP bu tezde yalnız değildi, bir çok köşe yazarı ve araştırmacı bu ilişkiyi hatırlatıyor ve neden bugüne kadar Hizbullah'ın üzerine gidilmediğini soruyorlardı. İşte ordunun beşinci gün hikmetinin nedeni tam da buradadır. Hizbullah'la açığa çıkan pisliğin üstü "laik-şeriatçı" saflaşması ile örtülmek istenmektedir. Muhtemelen FP hakkında açılan kapatma davası da hızlandırılacaktır.

Solun bu gelişmeler karşısında siyasetsiz ve suskun kalması geri- leme ve parçalanma sürecini hızlandıracaktır. 28 Şubat'a ve darbecilere karşı tutum dün ne kadar haya- ti bir öneme sahipse bugün de öyledir. Üstelik ordunun saldırısından kazanacak olanların başında faşist MHP gelmektedir. Bu ise devrimci bir tutumu daha da zorunlu kılar.

28 Şubat süreci denilen saldırı yenilmeden işçi hareketi ve sol kazanamaz.



--
We are in the world as words are in a book. Each generation is like a line, a phrase...

Dünyada, bir kitabın içerisindeki sözcükler gibiyiz. Her nesil bir satır, bir cümle misali…
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..

Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.