KONSEYİN EMRİ: BÜTÜN ÜLKÜCÜLER İMHA EDİLECEK
Anam mübarek bir insan. Onun bir öğüdü ile ölümden kurtulmuştum "Oğlum devir çok kötü, bir kahpeliğe uğramaman içim sana öğüdümdür: Her hangi biriyle buluşmak için, buluşma yerine ya yarım saat erken veya bir saat geç git... gittiğin yerde önünü gör arkadandan seni görecekleri yere durma" demiş, bu öğüt beni birkaç kere ölüm tehlikesinden kurtarmıştı. Sayısız öğütler almıştım, anamdan...O iyi rolündeki adam çıktı... Az sonra suratından Allah'ın nuru silinmiş üç kişi girdi içeriye. İki metreye yakın boyları var, dev gibi adamlar!!! Gözlerim yeniden bağlandı. Sırt üstü yatırıldım. Birisi dizlerimin üstüne diğeri de göğsüme oturdu. Çıplak olan ayaklarımın altını keskin bir şey çizdiler. Sonra da kaldırıp tuz serpilmiş ıslak betonda yürüttüler. İçim kavruluyor tarif edilmez bir acıyla ayaklarımı kucaklıyordum. Daha fazlasını hatırlıyorum bayılmışım. Daha sonra ayaklarımı yıkamama müsaade ettiler... Ertesi gün beni bir arabaya bindirdiler... Malatya'da şehir turuna çıktık. Bana "bak millet işinde gücünde sevgililer kol kola geziyorlar, size mi kaldı vatan, millet, size ne kardeşim" diyenler vardı şimdi yanımda...
Allah bilir işkenceyi yapanlarda aynı kişiler diye içimden geçirdim. Sonra tekrar Şoför Alayı'ndaki işkencehane'ye geri getirdiler. Arkadaşlarım hayretle "dört gündür nerdesin, neler oldu anlat hele" dediklerinde bende konuşacak hal kalmamıştı. Benden önce gelen Mustafa zaten gördüğü kadarını anlatmış. Beni hemen bir yatağa yatırdılar. İl başkanımız saçlarımı okşarken ben kendimden geçmişim. Rüyamda gene anamla konuştum. "Ülkücüler, çileyi iliklerine kadar yudum yudum içecekler" diyordu. (Daha sonra hürriyetime kavuştuğum zaman, anamın bana yapılan işkencelerin hepsini rüyasında gördüğünü söylemişti.) Kalktığım zaman arkadaşlarımdan koğuştaki gelişmeleri sordum: Mehmet Ali Ağca'nın kardeşi Adnan'ı "abin nerde, duyduk ki Malatya'da bir yerde saklanıyormuş" diye sorguya almışlar, Serdal Yaman'a, Oral Çelik'i sormuşlar. Ömer Solmazgül'e ne kadar kaçak varsa sormuşlar, İl başkanımıza, bizim şehitleri vuranları sormuşlar, Turgut Sebzeci'ye, kendi gözaltındayken yani ihtilalin üçüncü günü dükkanları taranarak şehit edilen babasının katillerini sormuşlar...En güçlü oldukları zamanda, vatanımızı savunduğumuz için bize işkence edenler, hakim oldukları topraklarda yaşlı bir insanı dahi koruyamıyor, sonra da gözaltındaki oğluna "babanı kim öldürdü" diye soruyorlardı...Bir gün Alay Komutanı öğle yemeğine geldi. Beraber yemek yedik. Alay Komutanı aramıza gelmeden iki saat önce on kişi daha getirdiler. Güya bunlar yeni yakalananlarmış... Aslında bunlar komutanı korumakla görevli askerlerdi. Alay Komutanı yemekte:-Bakın evlatlarım kardeşlerim, böyle devirlerde kuru-yaş ayrımı yapmak zordur. Artık şans kime gülerse... Keşke hiç siyasi olmasaydınız, çünkü siyasiler çok yanacak. Bizim elimizde bir şey yok, Konsey'in emirlerini uyguluyoruz. 'Bunları ezin, bu devrin defteri hiç bir zaman açılmayacak ona göre dilediğinizi yapın ve asla merhamet etmeyin' dediler, deyince, Komutan'ı tanıyan Ömer Solmazgül, tuhaf bir soruyla hepimizi güldürdü.-Komutanım siyasi derken ayrım var mı? Yani sağ-sol ayrı ayrı mı yoksa kim denk gelirse mi denk getirdiğinizi nasıl denk getirdiyseniz mi? " diye sordu. Alay Komutanı Albay: -Ayrım yok, herkese sert davranılacak. Ayrıca sizler, çok şanslısınız iyi ki Başbuğ'unuz teslim oldu, yoksa elimizdeki bütün Ülkücüler imha edilecekti, deyince hepimiz donmuştuk. Aramızda bulunan İbrahim Demirci ismindeki komünist militan: -Bu bir insanlık suçudur. Nasıl böyle bir imha planı düşünülür, dedi. Albay -Sen kimsin yavrum diye sordu... -Devrimci'yim...-Sus evladım, burda konuştun başka yerde susmasını bil... Konsey neyi emrederse asker onu yapacaktır, dedi. Evet anlaşılan, bunlar konseyin emriyle bizi bitireceklerdi... Esasında Başbuğumuzun teslim olması bizi üzmüştü. Ama o Başbuğ'du ve en sıkıntılı dönemlerde bile bu davayı tek başına omuzuna almış büyük bir liderdi.. Ve mutlaka bildiği bir şeyler vardı. En azından katliamı durdurmak ve zulmü azaltmak için gelip teslim olmuştur diye aramızda konuşuyorduk... Albay gitti. Hepimizi bir düşünce almıştı.Ayaklarım sarılıydı. Birkaç gün her halde beni almazlar diyordum. Mahşer bu muydu? Ya Rabbim... Nefsi... Nefsi...! denecek yer burası mıydı..? Hayır hayır burada nefsi denilemez burası mahşer değil imtihan yeri... Ya orası nasıldı.. Aldığın her nefesin attığın her adımın hesabının sorulacağı yer değil miydi orası... O halde neden niye korkuyoruz ki? Allah ceza vermesin... Bu imtihanı kazanabilecek miyiz? Bir gün akşama doğru adım okundu. Kapıya doğru gittim.. İl başkanımız hüzünle yüzüme baktı... İbrahim Demirci "bu saatte işkenceye almazlar... Başka bir şey vardır" dedi. Ranza demirlerine tutunarak kapıya geldim. Sırtımı döndüm ... Çünkü, sorguya götürülürken sırtımızı dönüyoruz biri kapıyı açıyor. Ellerimizi ensemize kaldırıyoruz. Gözlerimiz bağlanıp bir arabanın kasasına atılıyoruz... Kapı açıldı. Omuzuma bir el dokundu... Döndüm. "Anan sana bir poşet yollamış..." dedi görevli... Poşeti alıp, geri yerime geldim. Eski bir pantolon, kırışmış bir gömlek ve iç çamaşırı...çıktı poşetten ayrıca, yarım ekmek ve biraz da üzüm koymuş anam... Ekmek ve üzümü arkadaşlarımla paylaştım. Satılması için bıraktığım üzümlerim aklıma geldi... Acaba satıldı mı? Evin o paraya ne çok ihtiyacı vardı.... Gözlerim dolmuştu.... Yanıma Erdal Yaman geldi.... Erdal, Malatya Tekel'de çalışıyor. Suya sabuna dokunmaz tuhaf birisi. Ama kardeşi Serdal, mücadeleci, cesur bir Ülküdaşımız... Erdal, kardeşinin yüzünden getirilmiş... kardeşine çok kızıyor... "Ulan vurdular ölmedin, ölseydin şimdiye unutmuştuk seni... Ulan adam 16 kurşun yerde ölmez mi? Yahu sen ne biçim adamsın.. Niye ölmedin lan... Tövbe tövbe.... Ölseydin sen olmayacaktın ben de kimsenin aklına bile gelmezdim" deyip kafası ellerinin arasında dolaşıyor. Sonra tam kafasının ortasına bir tokat atıyor, "bir sigara verin bana" diye bağırıyor... Koğuşta sigara içen Ülkücü çok az... Erdal bana "kadirciğim eee daha nasılsın... Şimdi anamız seni düşünüyordur. Analar her şeyi hisseder sen iyi ol ki anamız da hissedip daha çok üzülmesin can kardeşim... anacığım gönderiyorsun iki eşkili ekmek daha gönderseydin ya..." O arada yine aklına Serdal geliyor... "Nerde lan bu serdal... hiç sesi çıkmıyor..." diyerek koğuşta dolanmaya başlıyor... Bu defa, İl 2. Başkanı olan Zülfikar Ağabey devreye giriyor -Erdal, sen Hz. Ömer'i sever misin?, diye soruyor. -Abi o nasıl söz yoluna kurban olurum, diyor... -O halde sus Erdal... Sus senin kardeşin Hz. Ömer gibi kuvvetli bir iman sahip, o Allah yolunun karasevdalısı... Konuşmayı dinleyen Serdal: -Başkanım, haşa o nasıl söz ben Hz. Ömer'in yoluna paspas olurum... Ben onun havlusunu taşısam dünyanın en mutlu insanı olurum... Bırak Başkanım, destur ver abim konuşssun onun yüreği altın gibidir... O öyle der ama bana bir tane vursalar üç günlük yolda olsa acımı hisseder.. Onun için ben işkencede bağırmıyorum ama geceleri abim ay... Ay... Anam yandım ... diye bağırıyor... dedi. Gerçekten de öyleydi. Serdal'ın sorguya götürüldüğü geceler, Erdal, yandım anam yandım, yeter ulan Allahsızlar.. diye bağırıyordu... Meğer , bu bağırmaları ondan imiş... Ertesi gün Serdal'ı çok sevinçli gördük... Sebebini sorduğumuzda: -Arkadaşlar ben mutlu olmayayım da kim mutlu olsun... Bu gece Hz. Ömer'i rüyamda gördüm abdest aldı bende havlusunu uzattım. Alıp ellerini kolarını sildi, dedi. Herkes susmuştu. Doğu Hastanesi'nin sahibi Muhittin Turgut: -Akşam hani "abi ben hz. Ömer'in havlusunu taşısam bunun mutluluğu bana yeter" demiştin ya... Yüce mevlam sana Hz. Ömer efendimizi göstermiş... Ülkücü gençlik bu sınavı kazanacak... dedi. Abisi Erdal durur mu, -Ulan bizim için bir şey isteyeydin. Gelip bunlara adalet nasıl olur göster deseydin.. Oğlum senin hiç kafan çalışmıyor mu lan mübareki görüyorsun bir şey istemiyorsun... Ulan senin kastın bize mi? .. Uzun zamandır gerilen sinirlerimiz böyle müjdeli bir haber ve ardından yapılan safca bir latife karşısında boşanmış, hepimizi gülme krizi tutmuştu. Sanki bizi cezalandırmak için gülmemizi bekliyorlarmış gibi az sonra içeri bir manga asker hışımla girdi... -Kim güldürdü lan sizi çabuk söyleyin? Serdal abisini gösterek: -Aha valla bu güldürdü, dedi. Erdal'ın durumu idarece de biliniyordu. Çavuş, olayı öğrendikten sonra:-Bu adam sıyırmış ama gülmeyeceksiniz lan, dedi. Arkasını döndü gidiyordu ki, Erdal askerlerin peşinden gitti. Çavuşun kolundan tuttu:-Dövün lan beni, öldürün lan beni, niye bana vur muyorsunuz da kardeşim Serdal'ı dövüyorsunuz, sabaha kadar ben bağırıyorum lan, yeter lan, beni dövün... Lan beni dövseniz de bağırsam gam yemeyeceğim, o dayak yiyor benim her yanım şişiyor. Yetti lan canıma yetti lan, diye bağırmaya başladı... Eyvah Erdal şimdi yandı diye düşünüyorduk ama askerler çıkıp gittiler... Böylece ilk defa asker koğuşa girip de jop, dipçik ve tekme vurmadan çıkmıştı... Kadir Durak
--
Türk Milletinin üzerine çökmüş karabasan giderek çözülmekte ve zayıflamaktadır. Hainlerin planları bozulmakta, figüranları sürekli açığa düşmektedir. Milletin rağmına sürdürülen derin yolculuk sona yaklaşmıştır. Millet artık egemenliğine, iradesine sahip çıkmaktadır.
http://dava-vatan.blogspot.com/
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Allah bilir işkenceyi yapanlarda aynı kişiler diye içimden geçirdim. Sonra tekrar Şoför Alayı'ndaki işkencehane'ye geri getirdiler. Arkadaşlarım hayretle "dört gündür nerdesin, neler oldu anlat hele" dediklerinde bende konuşacak hal kalmamıştı. Benden önce gelen Mustafa zaten gördüğü kadarını anlatmış. Beni hemen bir yatağa yatırdılar. İl başkanımız saçlarımı okşarken ben kendimden geçmişim. Rüyamda gene anamla konuştum. "Ülkücüler, çileyi iliklerine kadar yudum yudum içecekler" diyordu. (Daha sonra hürriyetime kavuştuğum zaman, anamın bana yapılan işkencelerin hepsini rüyasında gördüğünü söylemişti.) Kalktığım zaman arkadaşlarımdan koğuştaki gelişmeleri sordum: Mehmet Ali Ağca'nın kardeşi Adnan'ı "abin nerde, duyduk ki Malatya'da bir yerde saklanıyormuş" diye sorguya almışlar, Serdal Yaman'a, Oral Çelik'i sormuşlar. Ömer Solmazgül'e ne kadar kaçak varsa sormuşlar, İl başkanımıza, bizim şehitleri vuranları sormuşlar, Turgut Sebzeci'ye, kendi gözaltındayken yani ihtilalin üçüncü günü dükkanları taranarak şehit edilen babasının katillerini sormuşlar...En güçlü oldukları zamanda, vatanımızı savunduğumuz için bize işkence edenler, hakim oldukları topraklarda yaşlı bir insanı dahi koruyamıyor, sonra da gözaltındaki oğluna "babanı kim öldürdü" diye soruyorlardı...Bir gün Alay Komutanı öğle yemeğine geldi. Beraber yemek yedik. Alay Komutanı aramıza gelmeden iki saat önce on kişi daha getirdiler. Güya bunlar yeni yakalananlarmış... Aslında bunlar komutanı korumakla görevli askerlerdi. Alay Komutanı yemekte:-Bakın evlatlarım kardeşlerim, böyle devirlerde kuru-yaş ayrımı yapmak zordur. Artık şans kime gülerse... Keşke hiç siyasi olmasaydınız, çünkü siyasiler çok yanacak. Bizim elimizde bir şey yok, Konsey'in emirlerini uyguluyoruz. 'Bunları ezin, bu devrin defteri hiç bir zaman açılmayacak ona göre dilediğinizi yapın ve asla merhamet etmeyin' dediler, deyince, Komutan'ı tanıyan Ömer Solmazgül, tuhaf bir soruyla hepimizi güldürdü.-Komutanım siyasi derken ayrım var mı? Yani sağ-sol ayrı ayrı mı yoksa kim denk gelirse mi denk getirdiğinizi nasıl denk getirdiyseniz mi? " diye sordu. Alay Komutanı Albay: -Ayrım yok, herkese sert davranılacak. Ayrıca sizler, çok şanslısınız iyi ki Başbuğ'unuz teslim oldu, yoksa elimizdeki bütün Ülkücüler imha edilecekti, deyince hepimiz donmuştuk. Aramızda bulunan İbrahim Demirci ismindeki komünist militan: -Bu bir insanlık suçudur. Nasıl böyle bir imha planı düşünülür, dedi. Albay -Sen kimsin yavrum diye sordu... -Devrimci'yim...-Sus evladım, burda konuştun başka yerde susmasını bil... Konsey neyi emrederse asker onu yapacaktır, dedi. Evet anlaşılan, bunlar konseyin emriyle bizi bitireceklerdi... Esasında Başbuğumuzun teslim olması bizi üzmüştü. Ama o Başbuğ'du ve en sıkıntılı dönemlerde bile bu davayı tek başına omuzuna almış büyük bir liderdi.. Ve mutlaka bildiği bir şeyler vardı. En azından katliamı durdurmak ve zulmü azaltmak için gelip teslim olmuştur diye aramızda konuşuyorduk... Albay gitti. Hepimizi bir düşünce almıştı.Ayaklarım sarılıydı. Birkaç gün her halde beni almazlar diyordum. Mahşer bu muydu? Ya Rabbim... Nefsi... Nefsi...! denecek yer burası mıydı..? Hayır hayır burada nefsi denilemez burası mahşer değil imtihan yeri... Ya orası nasıldı.. Aldığın her nefesin attığın her adımın hesabının sorulacağı yer değil miydi orası... O halde neden niye korkuyoruz ki? Allah ceza vermesin... Bu imtihanı kazanabilecek miyiz? Bir gün akşama doğru adım okundu. Kapıya doğru gittim.. İl başkanımız hüzünle yüzüme baktı... İbrahim Demirci "bu saatte işkenceye almazlar... Başka bir şey vardır" dedi. Ranza demirlerine tutunarak kapıya geldim. Sırtımı döndüm ... Çünkü, sorguya götürülürken sırtımızı dönüyoruz biri kapıyı açıyor. Ellerimizi ensemize kaldırıyoruz. Gözlerimiz bağlanıp bir arabanın kasasına atılıyoruz... Kapı açıldı. Omuzuma bir el dokundu... Döndüm. "Anan sana bir poşet yollamış..." dedi görevli... Poşeti alıp, geri yerime geldim. Eski bir pantolon, kırışmış bir gömlek ve iç çamaşırı...çıktı poşetten ayrıca, yarım ekmek ve biraz da üzüm koymuş anam... Ekmek ve üzümü arkadaşlarımla paylaştım. Satılması için bıraktığım üzümlerim aklıma geldi... Acaba satıldı mı? Evin o paraya ne çok ihtiyacı vardı.... Gözlerim dolmuştu.... Yanıma Erdal Yaman geldi.... Erdal, Malatya Tekel'de çalışıyor. Suya sabuna dokunmaz tuhaf birisi. Ama kardeşi Serdal, mücadeleci, cesur bir Ülküdaşımız... Erdal, kardeşinin yüzünden getirilmiş... kardeşine çok kızıyor... "Ulan vurdular ölmedin, ölseydin şimdiye unutmuştuk seni... Ulan adam 16 kurşun yerde ölmez mi? Yahu sen ne biçim adamsın.. Niye ölmedin lan... Tövbe tövbe.... Ölseydin sen olmayacaktın ben de kimsenin aklına bile gelmezdim" deyip kafası ellerinin arasında dolaşıyor. Sonra tam kafasının ortasına bir tokat atıyor, "bir sigara verin bana" diye bağırıyor... Koğuşta sigara içen Ülkücü çok az... Erdal bana "kadirciğim eee daha nasılsın... Şimdi anamız seni düşünüyordur. Analar her şeyi hisseder sen iyi ol ki anamız da hissedip daha çok üzülmesin can kardeşim... anacığım gönderiyorsun iki eşkili ekmek daha gönderseydin ya..." O arada yine aklına Serdal geliyor... "Nerde lan bu serdal... hiç sesi çıkmıyor..." diyerek koğuşta dolanmaya başlıyor... Bu defa, İl 2. Başkanı olan Zülfikar Ağabey devreye giriyor -Erdal, sen Hz. Ömer'i sever misin?, diye soruyor. -Abi o nasıl söz yoluna kurban olurum, diyor... -O halde sus Erdal... Sus senin kardeşin Hz. Ömer gibi kuvvetli bir iman sahip, o Allah yolunun karasevdalısı... Konuşmayı dinleyen Serdal: -Başkanım, haşa o nasıl söz ben Hz. Ömer'in yoluna paspas olurum... Ben onun havlusunu taşısam dünyanın en mutlu insanı olurum... Bırak Başkanım, destur ver abim konuşssun onun yüreği altın gibidir... O öyle der ama bana bir tane vursalar üç günlük yolda olsa acımı hisseder.. Onun için ben işkencede bağırmıyorum ama geceleri abim ay... Ay... Anam yandım ... diye bağırıyor... dedi. Gerçekten de öyleydi. Serdal'ın sorguya götürüldüğü geceler, Erdal, yandım anam yandım, yeter ulan Allahsızlar.. diye bağırıyordu... Meğer , bu bağırmaları ondan imiş... Ertesi gün Serdal'ı çok sevinçli gördük... Sebebini sorduğumuzda: -Arkadaşlar ben mutlu olmayayım da kim mutlu olsun... Bu gece Hz. Ömer'i rüyamda gördüm abdest aldı bende havlusunu uzattım. Alıp ellerini kolarını sildi, dedi. Herkes susmuştu. Doğu Hastanesi'nin sahibi Muhittin Turgut: -Akşam hani "abi ben hz. Ömer'in havlusunu taşısam bunun mutluluğu bana yeter" demiştin ya... Yüce mevlam sana Hz. Ömer efendimizi göstermiş... Ülkücü gençlik bu sınavı kazanacak... dedi. Abisi Erdal durur mu, -Ulan bizim için bir şey isteyeydin. Gelip bunlara adalet nasıl olur göster deseydin.. Oğlum senin hiç kafan çalışmıyor mu lan mübareki görüyorsun bir şey istemiyorsun... Ulan senin kastın bize mi? .. Uzun zamandır gerilen sinirlerimiz böyle müjdeli bir haber ve ardından yapılan safca bir latife karşısında boşanmış, hepimizi gülme krizi tutmuştu. Sanki bizi cezalandırmak için gülmemizi bekliyorlarmış gibi az sonra içeri bir manga asker hışımla girdi... -Kim güldürdü lan sizi çabuk söyleyin? Serdal abisini gösterek: -Aha valla bu güldürdü, dedi. Erdal'ın durumu idarece de biliniyordu. Çavuş, olayı öğrendikten sonra:-Bu adam sıyırmış ama gülmeyeceksiniz lan, dedi. Arkasını döndü gidiyordu ki, Erdal askerlerin peşinden gitti. Çavuşun kolundan tuttu:-Dövün lan beni, öldürün lan beni, niye bana vur muyorsunuz da kardeşim Serdal'ı dövüyorsunuz, sabaha kadar ben bağırıyorum lan, yeter lan, beni dövün... Lan beni dövseniz de bağırsam gam yemeyeceğim, o dayak yiyor benim her yanım şişiyor. Yetti lan canıma yetti lan, diye bağırmaya başladı... Eyvah Erdal şimdi yandı diye düşünüyorduk ama askerler çıkıp gittiler... Böylece ilk defa asker koğuşa girip de jop, dipçik ve tekme vurmadan çıkmıştı... Kadir Durak
--
Türk Milletinin üzerine çökmüş karabasan giderek çözülmekte ve zayıflamaktadır. Hainlerin planları bozulmakta, figüranları sürekli açığa düşmektedir. Milletin rağmına sürdürülen derin yolculuk sona yaklaşmıştır. Millet artık egemenliğine, iradesine sahip çıkmaktadır.
http://dava-vatan.blogspot.com/
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.