Muvahhid Kadının Tevhid Bilinci ve Mücahid Evlad Eğitimi-2

Muvahhid Kadının Tevhid Bilinci ve Mücahid Evlad Eğitimi-2

Açıklama: Sevde Gök
Kategori: Köşe Yazıları
Eklenme Tarihi: 25 Ocak 2008
Geçerli Tarih: 31 Ocak 2008 06:05

Site: ...::: İslami Vahdet :::...
URL: http://www.islamivahdet.net/haber/haber_detay.asp?haberID=182


"Ey Peygamber, inanmış kadınlar Bey'at için sana gelirlerse, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında iftira uydurup getirmemeleri, ma'rufta sana karşı gelmemeleri hususunda biat etsinler. Sen de onların biatlarını al. Ve onlar için Allah'dan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (1) Kadının, Allah(c.c) ve Rasulü (s. a.s)'ne Bey'atında aranan ilk şart; Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır. Bu şart, yeryüzüne gönderilen bütün peygamberlerin tebliğinin ilk şartıdır… "Andolsun ki, Biz, her ümmete, "Allah'a kulluk edin, tağuta kulluk etmekten kaçının'' diye tebliğ yapması için bir Peygamber göndermişizdir…….." (2) Tağutları, bâtılı, en ince teferruatına kadar ebter kabul etmek, reddetmek, "lâ'' demek, Allah'a hiçbir yaratılanı eş koşmamak, İslam'a girmenin ilk şartıdır. Tağut, zaman ve mekâna göre değişebilir. Bazen bir put, bazen bir firavun (Allah'ın kanunlarına uymayan devlet başkanı) bazen bir Bel'am (yani Hak adına konuşup insanları Haktan uzaklaştıran ve Hakkı gizleyen din adamı) olarak çıkar… Muvahhid olmanın şartı olan şirk koşmama, eş tanımama, kadının ve erkeğin imanının kabulü olmakla birlikte, anne ve babanın evladına vereceği en önemli ilk derstir… "Hani Lokman, oğluna-o ona öğüt verirken- (şöyle) demişti:'' Oğulcağızım, Allah'a ortak koşma. Çünkü şirk elbette büyük bir zulümdür.'' (3) İnsanoğlu kendi sonunu kendi elleriyle hazırlar, ya kendine zulmeden nefsinin zalimi olur, ya da kendini cehennemden beraat ettiren muvahhid olur. Allah kullarına zulmetmez, şirk koşan nefis, kendi nefsine zulmeder. "(O) gökleri ve yeri yaradandır. Size hem kendi (cins) inizden eşler, hem davarlardan eşler yaptı. Sizi bu suretle (zürriyetlendirip) üretiyor……." (4) Cenâb-ı Allah, her daim yaratmaktadır, erkek ve kız cinsleri birbirine eşler kılarak insanoğlunun neslini devam ettirmektedir. Ancak âdemoğlu, çok istediği çocuğu zamanla Allah'a eşler tanımaya başlamıştır. (A'raf,7/189-190-191) Ancak Allah (c.c)'a kulluk yapması için yaratılan (Zariat, 56) insanoğlu, yaratılış gayesini unutarak, kullara kul olmuş ve şirk koşmuşturlar, üstelik Ayet'te belirtildiği gibi gönüllü olarak, hür iradeyle… Kadının Bey'atnının ikinci şartı, Rasul'e iman ve itaattir. "Ma'rufta sana karşı gelmemeleri'' hususunda bey'at ve itaat şartı yine şirk koşmaktan uzaklaştıran, imanı sağlamlaştıran bir kuraldır. Hiçbir mahlûka, Allah'a şirk koşulacak şekilde itaat caiz değildir. Çünkü Allah, Peygamberine itaati dahi ma'ruf şartlarına bağlamıştır. Bu konuda Ebu'l Al'â Mevdûdî şunları belirtmektedir: "Bu kısa cümlede iki önemli ilke beyan edilmiştir. Hz. Peygamber'e itaat konusunda ilk prensip, O'na ma'ruf üzere biat edilmesidir. Oysa Hz. Peygamber'in münkeri emretmesi gibi ufak bir şüphe bile söz konusu değildir. Demek ki, hiçbir mahlûka, Allah'a itaatin dışında itaat caiz değildir. Çünkü Allah Peygamberine itaati dahi, ma'ruf şartlarına bağlamıştır. O halde Hz. Peygamber'e itaat bile, ma'ruf şartlarına bağlı kılınmışken, başkasına, Allah'ın kanunları dışındaki örflere, geleneğe kayıtsız şartsız itaat beklemeye kimin hakkı vardır? Hz. Peygamber bu ilkeyi şu şekilde izah etmiştir:''Allah'a karşı gelmede itaat yoktur. İtaat ancak ma'ruf üzeredir.(Müslim, Ebu Davud, Nesei)Aynı konuyla ilgili olarak ileri gelen bazı âlimler, bu Ayet'ten bir takım prensipler çıkarmışlardır. Abdurrahman bin Zeyd bin Elsem "Allah Teâlâ, bu Ayet'te, ''sana itaatsizlik yapmamak üzere'' değil, sana ma'ruf işlerde itaatsizlik yapmamak üzere…'' buyurmuştur. Yani Allah Peygamberine itaati bile şarta bağlı kılmışken, başka birinin insanlardan kendisine ma'rufun dışında itaat beklemeye nasıl hakkı olabilir? demiştir. İmam Ebu Bekir El-Cassas şöyle yamaktadır: "Allah, Peygamberi'nin ma'ruftan başka bir emir vermeyeceğini biliyordu. Buna rağmen, Nebi'sine itaat hususunda dahi ma'rufu şart koşmuştur. Böylelikle hiç kimseye, Allah'ın emirlerine karşı olmasına rağmen sultanın emirlerine itaat etme imkânı bırakmamıştır. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.s) ''Halık'a isyan edip, mahlûkata itaat eden bir kimseye, Allah itaat ettiği mahlûku musallat eder'' buyurmuştur. (Ahkâmul Kur'an) Allâme Alusi; bu emrin, cahillerin, "Ulu'l-emre mutlak itaat gerekir'' şeklindeki düşüncelerini reddettiğini söylemektedir. Allah, Peygamberine itaat edilirken bile, bunun ma'ruf üzere olmasını şart koşmuştur. Oysa Hz. Rasul(s.a.s) ma'ruftan başkasını emretmez. Bunun amacı, mahlûka masiyet üzere itaatin caiz olmadığını vurgulamaktır. Yani Allah'a isyan olan yerde, kula itaat yoktur.'' Gerçekte bu emir, İslam anayasasının temel ilkelerinden biridir. İslam'a ters bir davranış ilke itibariyle bir suçtur. Dolayısıyla hiç kimse gayrimeşru bir işin yapılması hakkında emir verme hak ve yetkisine sahip değildir. İslâm hükümlerinin aksine emir veren de, bu emri yerine getiren de suçludur. Hiçbir memur, gayrimeşru bir işi yapmasını kendisine amirinin emrettiğini bahane ederek, ceza almaktan kurtulamaz.'' (5) Yukarıda âlimlerin açıkça beyan ettikleri gibi, her kul, Allah'a şirk koşmada, kula kullukta kendi günahını kendi çekecektir, kimsenin günahı kimseye yüklenmez (Bkz. Necm, 53/38) zira her insan, işlediği amelleri, hür iradeyle (bilinçli veya bilinçsiz fark etmez) kendi aklıyla işlemektedir… Kur'an'ı Kerim'de, Hz. Yusufun kıssası ve verilen şirk koşmama meselesi meşhurdur. Yusuf (a.s)'mın zikrettiği Ayet'lerden nasiblenmek imanımız için şarttır… Mısır halkının lîderinin gördüğü bir rüyayı tabir etmesi için Hz. Yusuf'a geldiklerinde şöyle dediler: "………Bize bunun tâbirini haber ver. Çünkü biz seni iyilik edenlerden görüyoruz.'' (Yusuf) Dedi ki; '' Size rızıklanacağınız bir taam gelecek odlumu, ben muhakkak onun ne olduğunu size daha gelmezden haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiği ilimlerdendir. Çünkü ben, Allah'a inanmaz bir kavmin dînini-ki onlar ahireti inkâr edenlerin tâ kendileridir-terkettim.'' (6) Hz. Yusuf'un, kendisine verilen hikmetin, ilmin ve kerametin sebebini açıklama gereğini hissetmesi ve bu sebebleri açıklarken, imanı gereği tağutu reddettiğini, ahireti inkâr eden nankör bir topluluğun dînine, yaşantılarına arkasını döndüğünü ve yine bunu yapmasının sebebini de, Allah (c.c)'a şirk koşmaktan şiddetle kaçınılması gerektiği için yaptığını Ayet'lerle devamında anlatmaktadır… "Atalarım İbrahim'in, İshak'ın, Yakub'un dînine uydum. Allah'a herhangi bir şeyi ortak tutmamız bizim için (doğru) olmaz. Bu (tevhid), bize ve insanlara Allah'ın lütuf ve inayetindendir. Fakat insanların çoğu buna karşı şükretmezler.'' ''Ey zindan arkadaşlarım, darmadağınık birçok düzme tanrılar mı hayırlıdır, yoksa hepsine ve her şeye galib, Kahhar olan bir tek Allah'mı? Sizin onu bırakıp taptıklarınız (itaat ettikleriniz) kendinizin ve atalarınızın takmış oldukları adlardan başkası değildir. Allah bunlara hiçbir bürhan indirmemiştir. Hüküm Allah'dan başkasının değildir. O, kendisinden gayrıya ibadet etmemenizi emreylemiştir. Dosdoğru din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmezler." (7) Anlaşılacağı üzere ''hüküm koyma Allah'dan başkasının değildir'' Ayetî celilesinde belirtildiği gibi Allah'dan gayrısına hüküm koyma ve hükmetme yetkisi verilmeyeceği gibi dil ile de reddetme ve bu imanı aşikâr olarak itiraf etmek ve kalbinden çıkarttığı sahte ilâhları hayatından da çıkarmak, Allah'a yakınlaşmanın en önemli derecesidir. Tağutları reddetmiş ve yüzünü Allah'a döndürmüş mü'min kulu Er-Râfi (c.c) sıfatıyla yüceltmiş ve ona diğer kullarından farklı üstünlük ve meziyetler vermiştir. Allah(c.c)'a şirk koşan hiçbir kul, keramet ehli veya güzel meziyetler sahibi olamaz, olduğunu iddia eden yalan söylemiş olur. Zira Allah(c.c), kendisine ortaklar katılmasından şiddetle kaçınan iyi doğru kullarına ilimden nasib etmiş ve kullarına ilimden nasib etmiş ve Rasulü (s.a.s)'nün izince giden dinde ilim ehli alim kılmıştır… Muvahhid anne ve babanın körpecik yavrularına verebileceği en güzel ve yerinde mesaj olmalıdır Allah'a şirk koşmamak, mülkünde ve milkiyetinde ortak tanımamak; elde ettiği başarıları, Allah'a eş koşmaktan şiddetle kaçındığı için nasib olunduğunu yeri ve zamanı geldikçe vurgulamalıdır… Mümtehine Suresi'nin 12. Ayetiyle Bey'at gerçekleştiren kadın, nesil emniyetine çok dikkat edecektir, namus emniyeti Bey'atın şartlarından birisidir, burada bizim konumuzla alakalı olarak dikkatimizi çeken en önemli meselelerden biri de, amellerimizin her halukârda islâmî harekete zarar verip vermeyeceğine dikkat edilmesidir. Kur'an'da zikredilen iki peygamber hanımının, namus meselesinde yanlış yapmadıklarını biliyoruz. İslâmî harekete zarar getiren fitnelerden birisi de, laf taşımak, koğuculuk yapmak, en kötüsü de mü'min müslümanları ilgilendiren meseleleri, sırları gayr-i müslimlere götürüp yetiştirmek olduğu karşımıza çıkıyor. Zira bu davranış islami harekete ve müslümanlara zarar verir. Kur'an'ı kerim'de, Tahrim Suresi, 10. Ayet'te anlatılır ki; "Ve o iki kadına şöyle seslenildi: "girin ateşe girenlerle beraber." Bir Peygambere karşı en küçük hıyanet bile küfürdür. Emanete hıyanet, bir çeşidi de olsa hiyanettir. Nuh(a.s)'ın ve Lut(a.s)'ın nikâhı altındaki eşleri de, iffetsizlik yapmış, nikâhına namusuna ihanet etmiş değillerdir, ancak Peygambere eş olmanın güzelliğini, iman ve itaat gerekliliğini, nasib olunan nimetin kadrini bilememek, insanlığın hayrına, hem dünya hem ahiret faydasına çalışan kocalarından laf taşıma yoluyla hiyanet etmişlerdir. Peygamber eşlerine yardım edecekleri, birer Hz. Hatice olacakları yerde, kâfirlere yardım etmiş, söylememeleri gerekenleri gidip söylemiş, dolayısıyla mü'minlerin sırlarını inkârcı istihzacılara ulaştırma yoluyla kendileri de kâfirlerden olmuşlardır, lânetlenmişlerdir… 21. asrın müslümanları olarak, bu yanlış ameller işlenmekle birlikte, günümüz müslümanlarını helâka, cehenneme sürükleyen birinci günah, şirk koşma, ortaklar katma yanlışlığıdır… Yüce yaradana eş katmak, en büyük ihanet kabul edilecektir ve yanlışlar gelmeye devam edecektir... Bu önemli yanlışları işlemek veya işlememek, küçük topluluk olan ailede başlar. Anne ve babada bu hataları yapmaktan şiddetle kaçınacak ve tertemiz yetiştirmeye çalıştığı yavrularına da, yanlışları öğretecek yapmamalarını sağlayacaktır… Anne karnında başlayan eğitim, güzel ahlaka ve Allah'dan başkasına kul olmamaya öncelik tanır… Muvahhid aile kurmanın sırrı anne ve babada yatmaktadır, bu sırrı, gönderilen Peygamberleri ve yaşantılarını inceleyip, kavrayanlar anlar ve önce kendini, sonra eşini, sonra yavrularını yetiştirerek, dünya ve ahiret mutluluğuna erişecektirler Biiznillah… Dipnot: 1- Mümtehine, 60/2. 2- Nahl,16/36. 3- Lokman, 31/13. 4- Şûrâ, 42/11. 5- Ebu'l Âl'a El-Mevdûdî, Tefhimu'l Kur'an, çev. Nazife Şişman, ist.1986, c. 6, sh. 256-257. 6- Yusuf, 12/36-37. 7- Yusuf, 12/38-39-40.


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..

Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.