AKGESTAPO

GESTAPO GÜNLERİ
Nihat GENÇ

Tarih: 28 Mart 2008 Cuma

Unuturuz gideriz bugünleri, tarihe not düşmek lazım, bu yüzden birkaç
satır karalamak istiyorum.

Aslında hiç yazmak niyetinde değildim, ancak, bu akşam bir orta yaşlı
ve yarım baş eşarp bağlayan pek hanımca bir kadın bulvarda önümü kesti
ve kulağıma birşey söylemek istediğini söyledi. Sağa sola telaşla
bakındı ve şimdi beni öldürmezler değil mi deyip hızla uzaklaştı.

Birkaç saat önce de benzer bir şey yaşadım, bir yaşlı adam yanıma
yaklaştı ve oğlum seni seviyoruz, elini sıkıp öpmek istiyorum, derken,
birden gelip geçenlere yani bir gören var mı gibisinden etrafa bakındı
ve korkusunu açıklama ihtiyacıyla "ne yapalım oğlum herkesten
şüpheleniyorsun, şimdi birisi seninle görüştüğümü sanırsa..." dedi.

Neler oluyor?
Hem beni sevdiklerini dillendirmek istiyorlar, ki, bu topraklarda
sanmıyorum,halkın benim kadar sevdiği kucakladığı bir yazar olsun,
ama, işte bu tuhaf sahneler.
Bir üniversiteye konuşma yapmaya gidiyorum ve hocaların kalabalık
olarak sohbet ettiği bir odaya giriyorum, ellerinde kağıt kalem, bir
takım isimler yazıyorlar, kimler alınır diye bir nevi toto oynuyorlar
ve beni görünce şaşırdılar. Şaşkınlıkları geçer geçmez beni de listeye
yazdıklarını ve bana da kimlerin alınacağını sordular ve ellerindeki
listeye bir (itirazım) eleştirim var mı yok mu, yani bu isimleri siz
de düşünüyor musunuz, dediler. Tesadüfe bakın ki iki gün önce de
açılan bir mahkeme için adliye koridorunda tebliğ edilen mahkemenin
kalem odasını ararken biraraya birikmiş avukatları kendi aralarında
sohbet ederken gördüm ve beni görünce yanlarına çektiler, onlar da şu
anda toto oynuyorlar ve aralarında kimlerin alınacağı bahsine
girmişler ve benim ismim de ve birçok emekli paşanın ismini de
söylediler ve ön bir tanışmadan sonra benden kimlerin alınabileceği
üzerine bahis isimleri istediler. İşte böyle. İlhan Selçuk"un alındığı
günün akşamı uçakta, havalimanında ve hatta SKY Televizyonunun
kapısına kadar gelip benim de alınacağımı ve endişe duyduğunu söyleyen
bir çok insanla karşılaştım.

Ancak en şaşırtıcı olanı şuydu, dört-beş gün kadar önce bir kitap
almak için yağmurlu bir günde şemsiye alıp sabah 10 sıralarında hızla
Dost kitapevine gittim, tesadüfe bakın ki elli yaşlarında pek temiz
giyinmiş ve pek güzel yüzlü ve yine yarım eşarp başlayan bir teyze
beni gördü, hemen boynuma sarıldı. Meğer evden çıkıp kitapçı kitapçı
dolaşıyor beni soruyormuş. Şu çocuğu bir göreyim onun başına birşey
gelmesin, ona dua edeyim, tembih edeyim, diye.. Seni Allah karşıma
çıkardı, hiç bir yazar böyle bulunur mu, işte iki kitapçıya girdim,
ikincisinde hemen karşıma çıktın. Tesadüf işte. Dualar okudu, ne olur
kendine dikkat et diye tatlı ikazlarda bulundu ve daha önce faili
meçhule kurban gitmiş yazarlardan yüzünde tatsız acılı bir ifadeyle
uzun uzun sözetti.. Kalbin temizmiş teyze, işte gördün buldun beni,
dedim, sarıldık ve ayrıldık.

Ve iki gün önce proğramdan dönüp her akşam gittiğim spor adamları
derneğinde arkadaşlarım yanına döndüm ve aralarından ayrılmam 24 saati
doldurmamıştı. Aralarında iddiaya girmişler ve Nihat vurulacak Nihat
tutuklanacak diye sıkı bir bahse girmişler, ben kapıdan girince
yüzleri güldü ve nerdeyse gelişimi alkışla karşılayacaklardı ve
boynuma sarıldı, bugünü de atlattık, bugün de birşey olmadı, ve,
gördün mü oğlum, Nihat gelecek dedim, geldi, naber dedi diğerine.
Masaya oturduk lafladık, ki, burası eski futbolcu ve antrenörlerin
geldiği bir mekan, kulüp diyelim, birden acı bir haber aldık, bizim
kulübün müdavimlerinden ve herkesin can dostu antrenör Sedat Bafra"da
vuruldu haberi, arkadaşlar yıkıldı, nasıl oldu niye oldu derken. O
acılı dakikalarda espri olsun diye değil, ama araya girip gördünüz mü
kimin nasıl gideceği belli değil, siz, siyasi konuşma yapanların zorda
tetiğin ağzında olduğunu söylüyorsunuz, gördünüz futbolcular, topcular
gidiyor.. Taşra kasabalarında binbir cins bilmediğin insanların içinde
ve ailenden uzakta sporculak antrenörlük yapmak ve binbir belaya maruz
kalmak, sanırım bu acı cinayet sonrası hepimizi düşündürür.

Sonra, Ankara AKM"de Leman standında imza gününe katıldım, mecburdum,
çünkü yıllardır kitaplarım Leman"dan çıktığı halde bir imza günü kabul
etmiyor imzaya çıkmıyordum, arkadaşların teklifini kabul ettim ve
imzaya başladım. İmza saat 14.30"da başladı ve saat 18.11"i
gösterdiğinde pilim bitiverdi ve Leman dağıtımdan Cüneyt"e "bu kuyruk
bitmeyecek, sen vitrindeki kitapları gizlice depoya kaçır, ki,
kuyruktakiler kitap kalmadığını görüp dağılsın..". Bir fuar rekoru,
sanırım ikiyüzelli üçyüz kitap, tabii ki bir yazar olarak gurur
duyuyorsun.

Ertesi günü Konya Selçuk Üniversitesi"nin büyük salonunda gençlere
konuştum, ki, salon 1500 kişilik, ağzına kadar tıka basa doluydu, her
zamanki gibi seri konuşmam ikinci saatine yaklaşmıştı ki, yine
yorulduğumu hissettim, sanırım, tepedeki sahne ışıkları gözüme gözüme
geliyor beni arkaya doğru itiyordu.. İkinci saat dolmadan gençlerden
izin isteyip konuşmamı son verdim. Kitap imzalamayacağımı söylediysem
de onlarca kitabı çalakalem imza attım ve sahnede konuşmamın sonunda
fotoğraf çektirmeye ancak onbeş dakika ayıracağımı söylememe rağmen
gençlerin fotoğraf çekimi bir saate yaklaşıyordu, ki, beni hemen
terminale kaçırmalarını söyledim ve bu arada birçok daveti ekmek
ıskalamak sallamak zorunda kaldığım için özür üstüne özür diledim.

Eskien biz yazarların konuşmalarını dinlemeye emniyetten bir görevli
gizlice gelirdi, şimdi bir araba dolsu emniyetcinin konuşmamıza özel
ilgi göstermesi beni de memnun etti, çünkü, konuşmamda Selçuklu"yu
Osmanlı"yı Mevlana"yı uzun uzun ve doya doya anlattım, bilmem bu
çocuğun memleket derken neyi kastettiğini de not ettiler mi?

Konya yolunu artık ezberledim. Konya Denizi diye bu yollarda gide gele
düşünüp yazdığım güzel bir yazım vardır. Ancak bu sefer başka birşey
öğrendim, Ankara meşhur Kırkikindiler yağmurlarını almaya başlayınca
hepimizde bir sevinç sormayın. Dolu dolu ve gümbürdeyerek ve
fırtınalar eşliğinde Orta Anadolu"nun en büyük festivali Kırkikindiler
başlamıştı.. Sevincim uzun sürmedi, çünkü, bu yağmurların sınırı Konya
Kulu"ya kadar, Kulu"yu geçip Cihanbeyli"ye gelince, havada bir toz
fırtınası bir gürültü var ama zırnık yağmur yok. Otobüs yolculuğum
boyunca dualar ettim, bu yağmurlar Konya"ya kadar uzansın ve hatta Tuz
Gölü üstüne yağsın, yağsın yarabbim ne olur yağsın.. Kırkikindiler bu
toprağın herşeyidir, geçen sene yağdı yağmadı ve yazın halimizi
gördünüz. Bu sene kış boyunca Kırkikindileri bekledik ve ilk parti
fırtınanın geldiğinin hemen ertesi günü erik ağaçları beyaz çiçekli
binlerce ağaç ve çimenler hemen o ilk yağmuru alır almaz topraktan
fışkırıvermeye başladı, bu işte benim toprağım, bu.. Haziran"ın sonuna
kadar sürsün Kırkikindiler, Konya Ovası"nda artık yüzlerce metre
derine inen su kuyuları dolsun ve toprağa on metre sondaj yapanlar
suyu hemen buluversinler, yoksa bu koca ovanın hali ne olur.. İşte
onlarca göl kurudu gidiyor.. Yetiş yarabbi, yetiş Kırkikindiler.

Yolda otobüs penceresinde düşündüm, telefonlarımız dinleniyor ve
birşey yapamıyoruz, birileri güvenlik için dinliyoruz diyorlar, işte
çete bağlantısı bir şüphe dinliyorlar, artık kaç kişiyi ne çok
dinliyorlar bilemiyoruz, ama telefonlarımız dinleniyor. İşin özgürlük
tarafında hiç değilim artık. Bir insan hakkı sorunu olarak tartışmanın
da anlamı kalmadı. Otobüste aklıma geldi, bu telefon dinlenmesine
başka türlü karşı çıkmalıyım, mesela, beni dinleyenler benim
mesleğimle ilgili bir yığın bilgi ediniyorlar, yani meslek sırlarımı
öğreniyorlar, neyi nasıl yaptığımın bilgisine sahip oluyorlar, bu
bilgi hırsızlığı, ya da ne bileyim, serbest rekabet yasasından ya da
ticari hırsızlıktan dava açmalıyım, dedim. Tüm dünyada "güvenlik"
endişesi sade bir insan hakkı olan özel hayatımı zaptü rapt altına
aldığına ve artık güvenlik gerekçesiyle sesimizi gıkımızı
çıkartamayacağımıza göre, ben olayı başka yöne çevirmeliyim. Kardeşim
ben ünlü bir yazarım ve sıkı konuşmalar yapıyorum, bunların bilgisi
bana özeldir, neyi nasıl yaptığım, bilgilerimi nasıl oluşturduğum,
fikirlerim düşüncelerim konuşmamın dramatik yapısındaki sırlar ve
ancak bir yazarın üslubunu belirleyen o özel büyülü iç konuşmalar,
hepsi bu telefon konuşmalarında. Bu bilgileri güvenlik gerekçesiyle
alıp ticari olarak kullanmayacaklarını ya da okullarda üniversitelerde
Abantlar"da hocalarından öğrenmeleri asla mümkün olmayan bu bilgileri
benim telefonlarımdan bedavaya ellerine geçiyor, oysa, onlar Abant"ta
konuşturdukları yazarlara hazirün dediğimiz yani orada olanlara
bulunma bedeli ödüyorlar..

Bundan iki ay önce gecenin ikisi tam kapımın önünde birileri bir
şarjör mermi boşalttı. Arkadaşlarım korkmasın diye kimseye haber
vermedim. Ben 12 Eylüller yaşadım, bu ihtarları, bu gizli tehditleri
bilirim. Hadi bir tane mermi at, şehrin tam ortasında Kızılay"da
oturuyorum, hadi hırsız kovalıyorsun iki tane at, tam kapının ağzı ve
tam bir şarjör mermi.. Kime ne anlatacağız, nasıl günler yaşıyoruz,
hiç kimseye detaylarını isimlerini veremem, çok yakınımızda bizim gibi
yazar çizer bir arkadaşımızın ailesine çocuklarına dönük bir saldırı
ve peşinden bir saldırı daha, arkadaşımız kapağı başka ülkeye atıyor,
çünkü, eleştirel şeyler yazıyor çiziyordu, birilerinin bir ihtarı bu,
yoksa elli yıldır yaşıyoruz işte..

Yine bir başka meşhur bir arkadaşımın yine eleştirel konuşmalarının
arifesinde arabasının kabloları kesiliyor, polis çağırıyor, ihtarmış,
yani, yapma, kötü olur diye yapılıyormuş böyle şeyler. Neresini nasıl
ıspatlayalım, yapanlar zaten profesyonelce yapıyor, iddia etsen, sana
paranoyak diyecekler ama bu paronayalar gözlerimizin arabamızın
kapımızın önünde artık sıkca olmaya başladı. Çevrildik, kuşatıldık..

Ben 12 Eylüller yaşadım ve onlarca arkadaşım vuruldu, birçoğu yanımda
öldü ve ilk gençlik yıllarım Karşıyaka Mezarlığı"nda geçti. Ölüm mölüm
gibi meseleleri yıllarca okuyarak düşünerek kendimizle dünyamızla
Allahımızla hesaplaşarak içimizde çoktan hallediverdik. Tırsmak,
sinmek, susmak bize göre değil. Tabii ki korkmak başka birşey..
İnsansın korkarsın, ama, geri adam atmak mümkün değil. Bu cümleleri
bir meydan okuma bir nara atmak için söylemiyorum, ben böyle günler
yaşayacağımı çok önceden tahmin ettiğim için yazabileceğim kitapların
yarısını yazdım, hiç değilse derdimi edebiyatımı hikayelerimi bir
nebze başkalarına ulaştırdım, ömrüm olursa diğer ikinci yanını yazar
tamamlarız ve tamamlamayı çokta isterim. Allah bu kadar izin vermişse,
ne yapalım bu kadar. Özal"ı hiç sevmem, ama, suikast düzenlendiği an
mikrofona çıkıp, Allah"ın verdiği canı ancak Allah demesi beni
ağlatmıştı ve Özal"ın bu Allah"a bağlılığından etkilenmiştim.

Mısır"ın genç kralı Faruk"un pis bir esprisi vardır, İtalya"da karı
kız peşinde playboyluk yapıp Mısır hazinesi servetini kumarhanelerde
yerken, kumar masasında eline üç tane papaz geldiğinde, ki, bu
papazlar aynı zamanda kraldır, rest çekerken, kare papaz dermiş, yani
kare kral.. Elini açıp üç tane kral çıktığında rakip oyuncular dört
kral dedin, elinde üç kral var, Kral Faruk pis pis sırıtarak, dördüncü
kral benim, dermiş.

Artık biliyoruz bu ülkede bizim görmediğimiz bir siyasi iktidar yani
gizli bir kral var, emniyette orduda ya da derinde başka yerlerde.. Ve
bunu artık herkes normal karşılıyor. Tehditler, ithamlar, iftiralar,
belgesiz kayıtsız delilsiz saldırılar, hepsi burdan geliyor. Bu
görünmez dehşet çalan kralla nasıl başedeceğiz. Bunu bilmiyorum,
çünkü, hukuku, amirleri, şefleri, telefonları, etrafımızı, gazeteleri,
yaygaraları, çok çok şeyi kuşattılar ve artık bağırsanız da sesiniz
çıkmayacak. Bir gırtlaklanma hali. Boğuluyoruz. Boğuyorlar. Ama bir
şansımız var, çünkü bu kralın Gestapo askerleri medyada TV"de boy
gösteriyor ve tanıyoruz onları. Bu gizli kralın dilini kullanıyor. Bu
gizli istihbaratın şefleri gibi yazılar yazıyorlar. Bu derin
senaryonun adamı gibi ne çok şey biliyor söylüyorlar. Sokaktaki
sıradan insana kadar çevrilmiş kuşatılmış bir Nazi İmparatorluğu.
Artık bu tehditleri kimseler duymasın bir gören var mı diye sağa sola
bakınıp kulaktan kulağa yapıyoruz. Artık kulaktan kulağa gizlice
haberleşip hemen ayrılıyoruz. Ses çıkmasın, kimse görmesin, duymasın,
deyip birkaç laf edip hemen uzaklaşıyoruz.. Kulağına fısıldadığımız
arkadaşların yüz ifadelerine bakıyoruz acıyla, içimizde şüpheler
oluşuyor, acaba, dediklerimi anladın mı, acaba bu aslında kimin
adamı.. Laf taşıyan laf götüren, yalan yanlış senaryolar yazan, bilmem
ne kitaplarında adlarınız N.G. gibi hani yüzleri bantlı cinayet
zanlısı ama çocuk olduğu için kapatılmış gibi ama bir ispiyon bir
şüphe oluşturmak için böyle verilmiş ne çok tezvirat, manipülasyon..

Oysa ben çocukluğumdan beri hiçbir örgüte üye olmadım, bu üye olmamak
işini abarttım ve eski korkularımdan dolayı sadece illegal değil legal
örgütlere dahi üyeliğim yoktur. Hatta eski tecrübelerimizden dolayı
halka kapalı hiçbir toplantıya katılmadım ve hatta kapısı kapalı
sıradan dernek toplantılarına dahi.. Geniş kitlelerin halkın
başkalarının duymadığı konuşmaları hiçbir yerde yapmamaya çalıştım ve
sadece bağımsız tek başına bir yazar olarak yola çıktım. Mesela hiçbir
paralı ortaklık kredi faiz ilişkisine girmedim, hatta, hiçbir şirketin
derneğin bakkalın dükkanın yönetimine girmedim. Hatta dostlarımın
sıradan arkadaşvari toplantılarında dahi gizlilik içinde hiçbirşeye
müsaade etmedim, hatta, ailemden birilerinin kurduğu normal bir
şirkete dahi adımı yazdırmadım. Çünkü, birgün gelecek, gençler, bu
halk, olur ya, bizim ağzımızın içine bakar, bizim ne dediklerimiz
kıymetli olur ve halk bizi benimser, işte o zaman, en küçük bir
kırışıklığımız olmasın, bizi sevenleri utandırmayalım, mahcup
etmeyelim, fazlasıyla biraz abartılı bir uyanıklıkla dikkatli olalım,
bırakın, bu fazla dikkatimize birileri paranoya desin, desin, boş ver.
Üstelik hayatım boyunca devletten maaş almamaya kendi karnımı kendim
kazanmaya ve hatta yüksek para teklif eden birçok gazeteyi kurum
tekliflerini geri çevirdim. Hayatım boyunca çalıştığım yerlerden para
isteyemedim, çok sıkıştım, konuşmakta zorundayım, geçim derdi, nasıl
terledim, nasıl zorlandım, anlatamam. Hem Leman"daki arkadaşlarım
bilir bu huylarımı hem de şimdi SKY"dakiler. Çok okudum, darbeleri,
Amerika"yı, istihbarat savaşlarını, ne varsa okumaya çalıştım. Bu
büyük karambolden bu büyük gözaltılardan bu büyük kuşatmadan ve bu
büyük devasa karışıklıklardan ancak şöyle sıyrılabileceğime inandım,
herşeyin ortada olacak, herşey açık ve net olacak, herşey basit ve
görünür olacak. Böyle bir hayatım olsun istedim, herşey ortada.

19 yaşımdan beri dergiler gazeteler içindeyim ve 19 yaşımdan beri olup
bitenleri izliyorum, işte bu kırk yılın değirmeni bizi böyle eğitti
böyle değirmeninde öğüttü.. Ama gestapoların elinde gazeteler TV"ler
var ve binbir yalan söylüyorlar, suçluyorlar, uyduruyorlar, bin türlü
iftira atıyorlar.. Benim yazılarım ortada konuşmalarım ortada, ancak,
onların bu yazılara ve bu konuşmalara baktıkları yok. Onlar kafasında
bana bir gömlek biçmiş, kendilerince beni bir yere yerleştiriyorlar ve
durmaksızın iftira atıyorlar. Uğraşılacak gibi değil. Ben bütün
fikirlerimi şu cümlelerle yeniden özetleyeyim, ben bağımsız
cumhuriyetimize ve müslüman geleneklerimize bağlı ve bu değerlerin
yanyana yaşayabileceğine gönülden inanmış bir kardeşinizim.
Amerika"nın Irak işgaline alet olan onlarca müslüman dergi yazar ve
gazetenin yüzlerine tükürdüm küfrettim.

Ben Kazdağları"nı, Köroğlu Dağları"nı Kastamonu ormanlarını, Toros
dağlarını ve Karadeniz sahilini kelleştiren bu buldozerlerle bilmem ne
ruhsatlarıyla birilerine peşkeş çekenlere karşı küfrettim, ve ömrümce
ölünceye kadar bu insanlara yazarlara partilere küfürlerim bitmeyecek.
Ben Küreselleşmeden yana değilim, etik küreselleşmeden yanayım, ben
özelleştirmeden yana değilim, ahlaki özelliştirmeden yanayım, ben
özgürlük diye, Ermeni tezleri, Yunan tezleri, Barzani tezlerini
özgürlük adına bu halka kakalamıyorum, ben ekmekten hepimizin
bağımsızlığından ülkemin bağımsızlığından ve halkımın özgürlüğünden
yanayım.. Küreselleşme deyip bu ülkeyi sömürgeleştirenlerin
yalanlarına inanmadım, özelleştirme deyip bu ülkenin neyi var yoksa
kerhaneleştirenlerin yanında olmadım, tam aksine yüzlerine tükürdüm ve
tükürmeye devam edeceğim. Ben bu topraklarda ve dünyada ırkı mezhebi
bir ayrımı bir tanımı hayatım boyunca yapmadım ve yapanların yüzlerine
tükürdüm.. Kendime içime doğru bir duam vardır, Allah bana güç versin,
Allah beni utandırmasın..

Ömrüm oldukça ben yaşadıkça bugün hukuki sakıncaları yüzünden
söyleyemediğim çok şeyi bağıra çağıra yeri göğü yırtarak ve edebiyatın
büyülü gücünü tekrar tuşlarıma enjekte ederek savaşacağım. Herkes beni
bir şekilde tehdit ediyor, itham ediyor, suçluyor, uyduruyor,
iftiralar atıyor, ve bizler dikkatli konuşmaktan artık konuşamıyoruz.
Ama benim de onlara bir söyleyeceğim var, bizim yaylada bir Rasim ağbi
vardı, yaşlı bir adam ve yoksul. Köylü Rasim ağbiye iyilik olsun diye
birkaç tavuk veriyormuş, ama birileri bu tavukları Rasim ağbinin
tarlasından çalıyor. Köylü yeniden veriyor, ama tavuklar yine
çalınıyormuş. Rasim ağa şaşırıyor, hem köylü veriyor bu tavukları
iyilik olsun diye ama yine köylünün içinden birileri bu tavukları
çalıyor.. Çalanın kim olduğunu da bilmiyor. Rasim ağayla aynı ruh
haleti içindeyiz bugünlerde.. Ancak Rasim ağa dayanamamış ve bir gün
köylüyü karşısına toplayıp, "bu tavukları birileri bir daha çalarsa,
kimse gelip bana götüm küçük demesin.." Bunu diyorum, bu kadar töhmet
bu kadar iftira bu kadar yalan, eğer altından birşey çıkmazsa, kimse
götüm küçük demesin.. İşte kalemimin ve dilimin ince marifetlerini
herkes asıl o zaman izlesin.

Nihat GENÇ



--
ALLAH SADECE ÜLKÜCÜLERİ KORUSUN


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..

Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.