«(...) 80 yıl önce bütün silah arkadaşlarını, müttefiklerini tasfiye ederek iktidarı ele geçiren, bugüne kadar da kesintisiz-tavizsiz bir tasfiye mekanizması işleterek hiçbir iç dinamikle iktidarı paylaşmaya yanaşmayan bir militer yapılanma, bugün ilk defa çok ciddi olarak dış dinamikler tarafından tasfiye edilmek tehlikesiyle karşı karşıya gelmiş bulunuyor.
Bugüne kadarki varlığını dünyanın iki kutuplu soğuk savaş şartlarına borçlu olan bu yapılanmanın, “aslında değişen bir şey yok, bugün de AB-ABD kutupları var, (...) YDD-Rusya/Çin/Kore var” diye düşünebilmesi ve bu taraflar arasında oynayarak eskisi gibi ayakta kalacağını zannedebilmesi için aklını yitirmiş olması lazım.
Eski hâl muhâl!
AB-ABD-İsrail’in, yani YDD’nin tasfiye hedefleri arasında Türk militarizmi de var.
(…) Türkiye AB kapısına bağlanacak (Dikkat: İçeri alınmayacak, kapıya bağlanacak!)
ABD ve İsrail, AB ile olan çelişkilerinin-çatışmalarının Türkiye ayağını, bu “kapıya bağlama” operasyonuna destek vererek aşacaklar.
(…) Militer yapılanma ise, kronik allerjisi sebebiyle Erbakan’ın ve Yazıcıoğlu’nun partilerine yaklaşamayacağı için bütün sermayesini Devlet Bahçeli ile Doğu Perinçek’e yatırmak zorunda kalacak; söylemeye bile gerek yok, kaybedecek; tasfiye edilmekle kalmayacak, maymun edilecek!
Türkiye, “hadi aslanım Irak’a model olacaksın” gazına gelip Amerika’nın yanında savaşa girer ve Saddam devrilirse, Türkiye Irak’a değil, Saddam sonrasının 3 parçaya bölünmüş Irak’ı kaçınılmaz olarak Türkiye’ye model olacak. Kıbrıs zaten AB’ye gidecek. Ege’de yeni sınırları AB belirleyecek. Buna mukabil Türk askeri de ABD’nin en ucuz paralı askeri olacak.
Bu senaryo bir komplo teorisi, bir hezeyan toptancılığı değil.
Peki elan iktidarı elinde tutan “Militer Yapılanma” ne yapacak? Halkıyla paylaşmadığı iktidarı altın tepsi içinde dış güçlere teslim mi edecek? Yoksa nasıl bir varoluş belirtecek? Tabloyu doğru okuyabilecek mi? Kendi içinde bir arınmaya gidebilecek mi? Yapı içinde örgütlü oldukları öteden beri rivayet edilen “Ovacılar” meselâ, yukarıya doğru uzanıp “Sebâtiler”i indirebilecekler mi? Halihazırda içeriye çevrili olan namluları gerçek düşmana çevirebilecekler mi? YDD’yi aşabilmek için yeni bir DD gerektiğini idrak edebilecekler mi? Emaneti sahibine taşıyabilecekler mi? Tasfiyeciliği tasfiye edebilecekler mi?» (17.7.2002, Dost Strateji)
AKP henüz iktidar olmadan önce, 3 Kasım 2002 seçimlerinden üç ay önce, 17 Temmuz 2002 tarihli “Tasfiyeciliğin Tasfiyesi” başlıklı bu makale gibi onlarcası ile Akademya ve Dost Strateji’de ve 59 haftadır da Baran’da aktüel, edebî, felsefî, mitolojik, etimolojik fasılları ve hatta masalları vesile ederek yukarıdaki ve aşağıdaki tesbitleri güncelleştiriyoruz her hafta bu köşede:
«Derin Dilemmâ... Bundan böyle bu köşede, hadiseleri İBDA perspektifinden ve BARAN’a yakışır bir şekilde değerlendirmeye çalışırken, bazı karelere düşmanın gözüyle de bakmayı ihmâl etmeyeceğiz... Köşemizin adı bu sebeple “Dilemmâ”... Dilemmâ: Kıyâs-ı mukassim; iki taraflı akıl yürütme... Dilemmâ’nın “açmaz, çıkmaz, çelişki, ikilem, zor durum” gibi olumsuz mânânaları ise, nefs ve şeytan hükmündeki düşmanın olsun.
(...) Resmî hukuka rağmen, neredeyse herkesin kendi hukuku var Türkiye’de; ve her bir fert, gücü nisbetinde kendini devlet zannedebiliyor, devlet gibi davranabiliyor. Bu durum, adı konulmamış bir “iç savaş hâli” ile izah edilebilir.
(...) “Gayesine ermemiş savaş, bitmemiş demektir”! Gayesine ermemiş olan “Kurtuluş Savaşı”, Anadolu’da, adı konulmamış bir iç savaş hâlinde hep sürdü, sürüyor. Derin devlet ve meşrûiyet tartışmalarını bu yüzden abes buluyoruz!
(…) Anadolu Kıtası’nda dış güçlersiz bir iç savaş da düşünülemez; çok kanlı bir hesaplaşma, çok derin bir altüst oluş, çok çetin bir herc-ü merc yaşanacaktır! Asker ve sivil kurumlardaki yerli “para-yan” örgütlenmelerin “istiklâl ve meşrûiyet” diye bir kaygıları varsa şâyet; yapılması gereken ilk iş, “Kemalist İdeoloji”den kurtulmaktır!
(...) asker ve polis de dahil, haydi hep birlikte “bu işin satrancını bilen”den satranç öğrenmeye!» (11 Şubat 2007, Baran Dergisi 6. Sayı)
“Bu işin satrancını bilen”?!
«Böyle bir fikir ve aksiyon odağının mânâsı, tıpkı İmâm-ı Rabbânî Hazretleri’nin şu ölçülendirmesine benzer: Müceddid o zâttır ki, o müddet içinde ümmete her ne gibi feyz vâridatı gelirse, onun vasıtası ile gelir. İsterse o vaktin kutubları, evtadı, ebdali, nücebası bulunsun!» (S. Mirzabeyoğlu, Büyük Muztaribler C.4, s.25)
Telegram işkencesi yaparak Kemalizm’in felsefesini yazdırmaya kalkacaklarına, “bu işin satrancı”nı öğrenmeye baksaydılar İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’ndan, bizim buradan gördüğümüzü onlar oradan çok daha iyi görür, tasfiyeciliği çoktan tasfiye edebilirdiler ve emaneti sahibine taşıyabilirdiler, tarihin şeref listesinde yerlerini alabilirdiler.
Eski Büyük Doğucu Cumhurbaşkanı ile Başbakan, AKP, Millî Görüş, Ülkücüler, PKK ve sâir yapılanmalar için de geçerli bu talihsiz gerçek!
Bıçak üstünde şimdi her biri; jilet sırtında salyangoz...
Adım atacak durumda değiller; ilerlemek veya durmak imkânları da yok; bir adım gerisi bile yok!
(30 Mart 2007, Baran Dergisi 65. Sayı)
mim.saka@googlemail.com
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.