CHP; ekmek karnesi, Kur'an kurslarına yapılan baskınlar, idam sehpaları

İnönü ve Tek Parti Dönemi:

İsmet Paşa Cumhurbaşkanlığı döneminde siyasi hayata tek başına hakimdi. Milli şef olan İnönü politikayı bizzat ve doğrudan doğruya idare ediyordu. Onun döneminde Meclis formaliteden ibaretti.Vergi oranları yüksekti. Aslında Halk parti yönetimi vergi tahsildarı ve jandarmayla özdeşleşmiştir. Zorla tahsil ediliyordu. Vergisini vermeyenler jandarma zoruyla çalışma kamplarına gönderiliyordu. Burada esir gibi muamele görüyorlardı. Masraflarını mükellef kendisi çekiyordu. Ücretinin bir kısmı vergiye kesiliyordu. Kadınlarda bu uygulamaya maruz bırakıldı.İnönü'nün karakteri ekonomiye yansımıştı. Döneminde dış borçlar dört misli, tüketim mallarının fiyatı beş misli artmıştı.Kampa gönderilenlerin bir kısmı ölmüş, kalanların sağlığı bozulmuştu.Zenginler için özel vergi türü getirildi.Herşey karneyle satılıyordu. Stokçular da türemişti. Ekmek karneyle alınıyordu. Şeker, çay yoktu. Elinde bir şeyi olandan elindeki alınıyordu.Varlık vergisi diye bir vergi çıkarılmıştı. Bu vergi o kadar ağırdı ki, ödemeyenin malı haczediliyor veya ödemeyenler sürgün ediliyor, kampa gönderiliyor, ağır cezalar veriliyordu. Komünist Rusya'da olduğu gibi herşey karneye bağlanmış, ekmek yok, yağ yok. Halk fakir ve açtı, bu şartlarda II. Cihan Harbi tehlikesi ve halkın çektiği sıkıntılar işin cabası idi. Halktan toplanan hasat ve ürünler yok pahasına heder ediliyordu.Tek parti diktatörlüğü halkı ezip canından bezdirirken adamlarını zengin yapıyordu. Yolsuzluk, usulsüzlük artarak devam ediyordu. Bu devirde sermaye kazanmak adet haline gelmişti. II. Dünya Savaşı öncesi ülke korkunç bir savaş ekonomisinin içine sürüklenirken, liberalizm, hür teşebbüs, devletçilik vs. birbirine karışmakta idi. Türkiye'yi Almanlar'a karşı bir güvence olarak yanlarında gören batılılar, sonraları Sovyetler'e karşı bir tampon bölge, petrol bölgesi ve öteki askeri ve siyasi çıkarlarının sıçrama tahtası görmüşlerdi. Bu durum Nato'ya girişi beraberinde getirecek, Türkiye'yi ABD ve Batı'ya tam bağımlı kılacaktı. Aslında bir dönem Sovyet yanlısı, bir dönem Alman yanlısı ve BM'e girme uğruna Almanya ve Japonya'ya savaş ilânı ile Amerika yanlısı politikalar İnönü'nün eseridir. İnönü, "Milli Şef"lik döneminde adı konulmamış bir komünizmi uyguladı. II. Dünya Savaşı'na girebiliriz endişesi ile stoklanan buğdaylar savaş bitince millete dağıtılmak yerine denize döküldü.İnönü döneminde, halka vesika ile 400 gr. ekmek verilirdi. Vesika almayan ise zaten açtı. Hatta adamın parası var, altını var. Bütün memleketi geziyor, çocuğuna getirecek ekmek bulamıyor. Aç yaşayacağına çocuklarını aç yaşatacağına hem kendisini hem çocuklarını öldürdüğü vakidir. İşte İnönü de bunları yapmıştı.Savaş, İnönü'nün istediği gibi olmamış, II. Cihan Savaşı bitmiş, diktatör rejimlerin safı yenilmişti. Bu arada Sovyetler Birliği Türkiye'ye nota veriyor, Ankara ve Montrö anlaşmalarıyla doğu sınırlarımızda kendi lehlerinde değişiklik istiyorlardı.Bu gidişat batıya yakınlaşmayı, çok partili siyaset hayatına geçişi ve Demokrat Parti'yi getirdi.•Bu kuşağa göre İslâmiyet; "Terakkiye mânidir. Bu dinle yola devam edilirse mahvolunacağı, kimsenin Türklere kıymet vermeyeceği." inancında idiler.Bu şekilde düşünenlere tepki gösteren bir kısım kimselerde daha sonra takipten, hapisten, tacizden kurtulamamışlardır.Halk partisi ve İnönü'nün tertiplediği kiralık adamların oyunu olan Menemen hadisesi bahane edilerek ülke çapında birçok din ve ilim adamı, samimi müslüman mahkeme edilmiş, bilhassa hiç ilgisi, bilgisi olmadığı halde İstanbul Erenköy'de inzivaya çekilmiş bulunan Es'ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri ve oğlu Ali Efendi bu sebeple tutuklanmıştır. Daha sonra Es'ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri hastanede, oğlu Ali Efendi ise idam sehpasında şehit olmuşlardı.Yine Şapka kanunu'nun çıkmasından iki yıl evvel resmi izinle yazdığı "Frenk Mukallitliği" isimli kitaptan dolayı yasanın sonradan çıkmasına rağmen bu bahane ile İskilipli Atıf Hoca'nın idam edilmesi de düşündürücü ve üzücüdür.Bu zâlimler zulmüyle nice nezih ve temiz insanları ortadan kaldırmak istediler. Gayeleri ulemâyı ortadan kaldırmak ve din-i İslâm'ı yıkmak.Ve fakat Allah-u Teâlâ'da onların hepsini bir bir yere serdi. Âkıbetleri malûm.Asırlardan beri büyük bir şevkle bağlı bulunduğu İslâm dininden Türk milleti uzaklaştırılmak istenmiştir. Böylece birlik ve beraberliğin en kuvvetli kaynağı kurutulmaya başlanmıştır."Reform, devrim, inkılap, yenileşme, yeni düzen" için mutlaka milletin geri kalmasına sebep imiş gibi gösterilen İslâm'dan uzaklaşıp kurtulmak gerektiğine inanılıyordu. Milleti; "Adam etmek, medenî yapmak ve ilerletmek için bu şarttı."Günün yöneticileri ve yeni düzenin kurucuları doğulu olmayı reddederek, batılı olmayı tercih ediyorlardı.Yeni yetişen nesiller, dinden, imandan, ahlâk ve tarih kültüründen yoksun olarak yetiştirildiler. Dininden ve milletinden nefret eder hâle getirildiler. Bu ters gidişi durdurmak isteyenler çeşitli şekilde durduruldular.Dinine ve vatanına bağlı kimseler "Bağnaz, yobaz, gerici" olarak damgalanıyordu. Avrupa hayranlığında, dinsizlikte ileri gidenler de "ileri görüşlü, medenilik, çağdaşlık" adıyla taltif ediliyordu.•Adam kayırma, iltimas, rüşvet, devlet soygunu, gasb, hırsızlık, fuhuş, haksızlık, adam öldürme, vatana ihânet gibi kötülüklerin hepsi ortaya çıktı, önü alınamaz hâle geldi. Hayasızlık ve fâizle iştigal etmekte bunlardandır. Din kalkınca hayasızlık başladı. Hayasızlık ise küfür alâmeti idi.Bir de haram lokmaya, fâize yönelindi. Yani bu millet fâizle iştigal etmesinden dolayı tamamen çözülmüş ve bu hâle gelmiştir. Ahlakî olarak çökmüştür. Yani halkın bugünkü durumuna sebep fâiz ve setri açmaktır. Bu parti kendisinden başkalarına söz söyleme hakkı tanımıyor, karşıt tepkileri arkasına aldığı kurumlarla susturuyordu. Bu tavır uzun süre devam etti. Türkiye bu partinin çiftliği hâline getirilmişti.Hindistan müslümanlarının, Kurtuluş Savaşı'nı desteklemek, halifeye bağlılıklarını göstermek için gönderdikleri yüklü paralar bu partinin temelini oluşturmuş, bu paralarla bir banka, bir de bira fabrikası kurulmuş, çiftliklere harcanmıştı. Opera ve bale okulları açılmıştı.•Vatanın İslâmî değerlerden kopartılması için kanunlar çıkartıldı. Halk Takrir-i sükûn ile bütün dini faaliyetlerden menedildi. Ezan Türkçe okunmaya başlandı. İbadetler, ezan ve namaz Türkçeleştirilmişti. Dinde reform yapmak üzere bir sürü yasalar çıkarıldı. Camilere sıralar konulacak, üstüne secde yapılacaktı. Namaz rekâtleri sekizi geçmeyecek, oruç tutup tutmamakta herkes serbest olacaktı. Hafızlık yapmak, arapça parçaları ezberlemek yasaktı.Halk cenaze yıkayacak, cenaze namazını kıldıracak kimse bulamıyordu.Araplar Türkleri arkadan vurdu denilerek Hacc yasaklanmıştı.Kur'an toplatılmış, arşivler yakılmıştı. Camiler kapatılıyor, halkevleri açılıyordu. Kur'an kursları ve köy mektepleri kapatılıyor, Kur'an okumak ve okutmak yasaklanıyordu.Hazret-i Kur'an-ı okutan hocayı jandarmalar döverdi, hakaret ederdi, mahkemeye sevk ederdi.İnönü'nün isteği ile İstanbul'un Fethi'nin sembolü Ayasofya Camii bütün garb âlemini sevindireceği gerekçesiyle, 1934'te müze oldu. Bu arada Sultan Fatih'in duâsını hatırlatmak isteriz: "Benim bu camimi camilikten çıkartan ve yaptığım vakfı bozanlar ebediyyen Allah'ın, meleklerin ve insanların lânetine uğrasınlar."Bir çok camii de aynı âkıbete uğradı. Depo, ambar olarak kullanıldı. Bazı medrese ve kütüphaneler uzun zaman CHP'nin ocak merkezi olarak kullanıldı.Sultanahmet camii bile İnönü döneminde 1939-1945 yıllarında Trakya'ya gönderilen erlerin sevkiyat merkezi haline getirildi. İçinde kazanlar kaynatılmış, ocaklar yakılmış, yemek pişirilmişti. Çinileri yanmış, kararmış, kimileri de kırılmıştı. Bu talandan hemen hemen bütün camiler payını almıştı. Onların onarımına Menderes hükümeti döneminde başlandı."Allah" diyemeyecek kadar imandan mahrumdu. Etrafındakilerin: "halk sizden Allah lâfzı duymak istiyor" sözlerine, sadece: "Allah'a ısmarladık, diyoruz ya!" diyebiliyordu. Devleti bütün kurum ve kuruluşlarıyla dinden uzaklaştırdı.İşte Halk partisi demek bu demek.Aslında Halk partisi deyince; ekmek karnesi, Kur'an kurslarına yapılan baskınlar, idam sehpaları hatırlanacaktır. Minarelerde Türkçe ezan okunmuş, dini herşey yasaklanmıştı.•Bu arada İtalyanlar 12 adalar sorununu görüşmek için Türkiye'yi davet ediyor, İnönü ise 12 adalardan vazgeçtiğini açıklayarak affedilmez hatalarından birisini daha yapıyordu.İnönü devrinde parti devletin yürütme organı idi. Parti teşkilatı vali-kaymakamlara teslim edilmiş, bürokratik nitelikler kazanan partinin halkla ilişkisi tamamen kesilmişti. Öyle ki bakanlar, valiler, müdürler zeytinyağı, gazyağı piyasasında tekel kurmuşlar, karaborsacılıktan avanta almışlar, karne ile dağıtılan tüketim mallarını halka satarak zimmetlerine geçirmişlerdir.Millet fakirliğe mahkum edilmişti. Pantolonlar yamalı idi. Takım elbise yaptıran pek azdı. Bir Abaza şöyle demişti: "Köyde bir ayakkabı alındığı zaman herkes onu giyerdi." İşte memleketin durumu bu idi.Bu sırada Arap dünyası da karma karışıktı, ya manda egemenliğinde ya da batılıların işgali altında idiler. Araplar, İngiliz, Fransız, İtalyan mandası altına girmişlerdi. Türkiye kendi içinde inkılap, yoksulluk, iktidar muhalefet üçgeninde bocalarken, Araplar bağımsız değillerdi.Onların bağımsızlık kazanmaları 1950'lere, 60'lara kadar sürmüş, ancak herbirinin başına münafıklar gelmişti. Onlar da halkı eziyor, sömürüyor, İslâmî değerlerden uzaklaştırıyorlardı. Yani dünyadaki bütün İslâm devletleri harap, bitap vaziyette, tam bir keşmekeş içinde idi.Fakat onların yine bekledikleri lider ülke Türkiye idi, gönülleri bu vatanda idi. Ve fakat bu vatanın hali ise mâlûmdu.1945'e doğru artık işlerin yürümediği iyiden iyiye anlaşılmıştı.Mayıs 1945'de parti içinde bir muhalefet kanadı doğdu. Bütçe müzakereleri sırasında memurların kötü durumları, vurgunculuk, karaborsa, vergi sistemindeki bozukluk, bütçe açığı, pahalılık vs. sert eleştirilere uğradı. Sonuçta yedi CHP'li bütçeye red oyu verdi. Bunlar Menderes ve arkadaşları idi.Hükümet bunalımdan çıkmaya çabalarken merkezde güçlenen muhalefet tedirginlik doğuruyordu.1946'da Celal Bayar başkanlığında muhalefet doğuyor ve seçimlere katılarak DP şansını deniyordu. "Açık oy gizli tasnif"le İnönü yine kazandı. Fakat Menderes ve arkadaşları mücadelelerine devam ettiler.CHP devamlı olarak oy kaybediyor, itibardan düşüyordu. Yönetimde yumuşamalar başlamıştı. İnönü döneminin Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu şöyle diyordu:"1946 seçim kampanyasından çoklukla seçilip gelen CHP milletvekilleri bozuktular. Parti, ilk defa milletten bir zılgıt yemiş, sarsılmıştı. Uzun bir tek parti devrinin biriktirdiği hoşnutsuzluk yaygındı. Denilebilir ki halkın bir numaralı yakınması din hizmetleri ve din öğretimi bahsindeydi. Vatandaş, 'Ölü yıkayacak adam bulamıyorum.' diyordu."CHP telâşa kapılmıştı. Bir şeyler yapmış olmak için okullara din dersi kondu, İmam-Hatip okulu ve İlâhiyat Fakültesi açılması kararı alındı.1946'da ABD 100 milyon dolarlık alacağından vazgeçiyordu. Temmuz 1948 de Türk-Amerikan iktisadi işbirliği andlaşması imzalandı. Amerika'dan 5000 traktör alındı. Amerika ile yakınlaşmalar oldu.Bütün bunlara rağmen gerek maddi, gerek manevi sıkıntılar artık Halk partisi ve İnönü'nün sonunu getiriyordu. Halk İnönü'den umudu kesmiş, Menderes'e bağlanmıştı.Burada bunca sıkıntıları yaşayan halkın bu sıkıntıları unutmasını nankörlüğe bağlamak lâzım.Millet nankör olursa herşeyi çabuk unutur ve belâ, musibet, zillet, fakirlik yine başına gelir.Musa Aleyhisselâm'ın kavminden neler çektiğini, yahudilerin isyanını ve neticesinde çektikleri azapları Hazret-i Allah Kelâm-ı kadîm'inde haber veriyor:•Kızıldeniz'i karşıya geçen İsrailoğulları başlarında Musa aleyhisselâm olduğu halde Kenan diyarına doğru yola çıktılar.Her ne kadar Musa Aleyhisselâm'a tabi olmuşlar ise de, Mısır'da iken putlara ve suretlere gözleri alışıktı. Daha henüz zihinlerine Tevhid yerleşmemişti."Gönülden putlara tapan bir topluluğa rastladılar. 'Ey Musa! dediler, onların ilâhları olduğu gibi bize de bir ilâh yap!' O da dedi ki 'Siz gerçekten cahil bir kavimsiniz. Onların taptıkları putlar bâtıl, bütün yaptıkları yok olmaya mahkûmdur. Allah sizi âlemlere üstün kılmış iken, ben size Allah'tan başka ilâh mı arayayım?" (A'râf: 138-140)Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerin devamında şöyle buyuruyor:"Hatırlayın o zamanı ki biz sizi Firavun hanedanından kurtarmıştık. Onlar size işkencenin en kötüsünü yapıyorlardı; oğullarınızı öldürüp, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bütün bunlarda, Rabb'inizden size büyük bir imtihan vardı." (A'râf: 141)Allah-u Teâlâ İsrailoğulları'nı ataları İsrail'den kendilerine miras olarak kalan Arz-ı mukaddes'te iskan edeceğini vadetmişti. Fakat şimdiki Filistin'in bulunduğu bu yerler, o vakit Amâlikalılar'ın işgali altında idi. Onları oradan çıkarmak için savaşmakla emrolunmuşlardı.Musa Aleyhisselâm onlara:"Ey kavmim! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. İçinizden peygamberler çıkarmış ve sizi hükümdar yapmıştı, dünyalarda kimseye vermediğini size vermişti.Ey kavmim! Allah'ın size takdir ettiği Arz-ı mukaddes'e girin, ardınıza dönmeyin. Yoksa zarara uğrar, kaybedersiniz." demişti. (Mâide: 20-21)Ne yazık ki İsrailoğulları, kendilerine vadedilen yere girmekten kaçındılar ve şöyle söylediler:"Ey Musa! Orada çok zorba bir millet var. Onlar oradan çıkmadıkça, biz asla girmeyiz. Eğer çıkarlarsa biz de gireriz." (Mâide: 22)Akabinde şunları da söylediler:"Ey Musa! Onlar orada oldukça, biz asla oraya girmeyiz. Sen ve Rabb'in gidin savaşın. Biz burada otururuz." (Mâide: 24)Musa Aleyhisselâm'ın yakınlarından iki kişi, onlara şehrin kapısından girmelerini, girdikleri takdirde mutlaka galip geleceklerini söyledikleri halde, onlar girmemek için direndiler. Bütün ısrarlara rağmen yüz çevirdiler ve peygamberlerine bir çok gönül endişesi yaptılar.Musa Aleyhisselâm da onlara gücenerek bedduâ etti:"Rabb'im! Ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebiliyorum. Artık bizimle, yoldan çıkmış bu milletin arasını ayır." (Mâide: 25)Cenâb-ı Hakk sevgili peygamberine şöyle buyurdu:"Orası onlara kırk yıl haram kılındı. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Sen, yoldan çıkmış fasık millet için tasalanma, üzülme." (Mâide: 26)Böylece Arz-ı mukaddes'in kapısına kadar geldikleri halde, bu emr-i ilâhî'yi yerine getirmedikleri için Tih Çölü'ne düştüler. Yuşâ peygamberin kumandası altında yeni neslin Arz-ı mukaddes'i fethederek oraya girmesine kadar zillete düçar oldular.•İsrailoğulları Mısır'dan çıktıktan sonra, aslî vatanları olan Arz-ı mukaddes'e ulaşmak için uzun yollar katetmişler, ömürlerinin çoğunu çöllerde geçirmişlerdi. Arz-ı mukaddes'e geldikleri halde, orada zorba bir millet bulunduğunu bahane ederek oraya girmekten çekinmeleri üzerine, orası onlara kırk yıl haram kılınmıştı. Tih sahrasında her gün ileri-geri gidip-gelmek ve yine yerinde saymak suretiyle azap olundular.Bir çok güçlüklerle, hatta kendilerini yok edebilecek büyük tehlikelerle karşılaştıkları halde; Allah-u Teâlâ onları bertaraf etmiş, kendilerine yeni yeni nimetler ihsan buyurmuştur.Esaretten hürriyete kavuştular. Gölgelenmeleri için çölün kızgın sıcağında üzerlerine bulutlar gönderdi. Karınlarını doyurmaları için gökten kudret helvası ve bıldırcın indirdi. Susuzluktan ölecekleri bir sırada taştan pınarlar akıttı.Bu ilâhi nimetlerin şükrünü edâ edecekleri yerde büsbütün şımardılar. Nimetleri beğenmemezlik ederek hıyar, sarmısak, mercimek gibi yiyecekler istediler. Hakk'ın taksimine razı olmadılar.Bu kadar mucize yetmiyormuş gibi, dosdoğru inanabilmeleri için Allah'ı apaçık görmeyi şart koştular.Nefislerini ıslah edecekleri yerde, bozgunculuk yaptılar. Kaskatı yürekleri yumuşamadı. Bunun için de tarih boyunca zilletten kurtulamadılar.Hakk Celle ve Alâ Hazretleri İsrailoğulları'na vermiş olduğu nimetleri hatırlatarak, yaşayan milletleri ibret almaya ve intibaha dâvet ediyor:"Ey İsrailoğulları! Size ihsan ettiğim nimetlerimi ve sizi bir zamanlar âlemlere üstün kıldığımızı hatırlayın.Hiç kimsenin hiç kimseye bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden şefaâtin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği azap gününden korkup sakının.Hani size işkencelerin en kötüsünü tattıran, kadınlarınızı sağ bırakıp oğullarınızı boğazlatan Firavun hanedanından kurtarmıştık. Bu Rabb'inizin büyük bir imtihanı idi.Denizi yarıp sizi kurtarmış ve gözlerinizin önünde Firavun hanedanını suda boğmuştuk." (Bakara: 47-50)"Musa ile kırk gece için sözleşmiştik. Sonra siz onun ardından buzağıyı ilâh edinmiştiniz. Böylece kendinize zulmettiniz.Bundan sonra şükredersiniz diye sizi bağışlamıştık.Doğru yolu bulup hidayete erişesiniz diye Musa'ya kitap ve furkan vermiştik. Musa kavmine 'Ey kavmim! Buzağıya tapınmakla nefsinize zulmetmiş oldunuz. Hemen yaratanınıza tevbe edip nefislerinizi öldürünüz. Bu, Yaratıcı'nızın katında sizin için daha hayırlıdır.' demişti. Allah da tevbenizi kabul etmişti. Çünkü o tevbeleri çok çok kabul edendir, çok merhametlidir.'Ya Musa! Allah'ı apaçık görmedikçe sana inanmayacağız.' demiştiniz de gözleriniz göre göre yıldırım çarpmışa dönmüştünüz.Bu ölü halinizden, belki şükredersiniz diye, sizi tekrar diriltmiştik.Üstünüze bulutları gölge yaptık. Kudret helvası ve bıldırcın indirdik. 'Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin iyi ve güzel olanlarından yiyin.' dedik. Onlar bize değil, kendilerine zulmediyorlardı." (Bakara: 51-57)"Hani siz 'Ey Musa! Biz bir çeşit yemeğe mümkün değil katlanamayacağız. Bizim için Rabb'ine duâ et de; yerin bitirdiği sebze, kabak, acur, sarmısak, mercimek ve soğandan yetiştirsin.' demiştiniz.Musa da onlara 'Siz hayırlı olanı, daha aşağı olan şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? Öyle ise bir şehre inin, orada istediğiniz şeyler var.' demişti.Üzerlerine zillet ve meskenet, horluk ve yoksulluk damgası vuruldu, Allah'ın gazabına uğradılar. Öyle oldu; çünkü onlar Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar, haksız yere peygamberlerini öldürüyorlardı. İsyana daldıkları, haddi aşıp aşırı gittikleri için bunu hak ettiler." (Bakara: 61) "Bir zaman da sizden kesin söz almıştık. Tur dağını da, başınıza indirecek gibi bir vaziyette üstünüze kaldırıp 'Size verdiğimiz Kitab'a sımsıkı sarılın, içinde olanları hatırda tutun. Belki bu sayede sakınır, korunursunuz.' demiştik.Bundan sonra yine sözünüzden döndünüz, yine yüz çevirdiniz. Eğer üzerinizde Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı, elbette hüsrana uğrayanlardan olurdunuz." (Bakara: 63-64)-alıntı-


--
Blog Adresim
http://sivilinisiyatif.blogspot.com


-------------------------------------------------------------------------
Şimşekleri üstüne en çok "oyunları bozanlar" çeker!
Zulüm, kısmak istediği sesi nârâ yapar!
Ve bazı ölüler, yaşayanlardan çok daha yüksek sesle konuşur...
Malcolm X onlardandı.
(ALLAH RAHMET EYLESİN)
-------------------------------------------------------------------------

MALCOLM X'İN AZİZ HATIRASINA (Son Günleri/Suikast):
http://www.youtube.com/watch?v=Vf8_oZf7nRo#GU5U2spHI_4


--


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..

Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.