LÜBNAN NEREYE GİDİYOR?

Lübnan’ın istikbali
Lübnan, kanlı iç savaştan sonra (1975-1990) en tehlikeli çatışma ve gerilim seviyesini son günlerde yaşadı. Kasım 2007’den beri Cumhurbaşkanlığı üzerinden yaşanan kıyasıya bir siyasi harbin arenası olan Lübnan, küresel güçlerin nüfuz savaşında, her an küçük bir kıvılcımla derin trajedileri yaşayabilecek bir potansiyele sahip. 2006 yazında İsrail’in yenilgisiyle sonuçlanan, 1000 Lübnanlı sivilin hayatını kaybettiği, İsrail’in 34 günlük bombardımanının ardından geçen iki senede Lübnan’da uygulanmak istenilen ‘silahsızlandırma’ operasyonları kısmen sonuçlansa da Hizbullah’ın İsrail kaynaklı tuzaklara karşı sonuna kadar direneceği son günlerdeki gelişmelerden okunabiliyor.
Condoleezza Rice, 2005 yılında Fas’tan Pakistan’a kadar yeni sınırların olacağını ve Ortadoğu’da yeni haritaların çiziminin Lübnan’dan başlayacağını söylemişti. öyle de oldu. Lübnan, ABD ve müttefikleri için arka bahçeden de öte bir laboratuvar gibi oldu yıllardır.
2006 yazındaki ABD destekli İsrail saldırısı, yeni Ortadoğu dizaynının bir parçası idi ve ‘terörle mücadele’ maskesi arkasında iş yapan küresel terörün bir diğer hamlesinden ibaretti. Afganistan ve Irak’ı da önceleyen bu ‘yeniden harita çizme’ teşebbüsü Lübnan olmadan olamazdı. Zira, Lübnan, sadece ABD’nin hesaplaşması gereken tüm kutupları içinde barındırmakla kalmıyordu; İsrail açısından da öncelikli cephe hükmünde idi ve bir an evvel kontrol altına alınmalı idi.
Bu kanlı/küresel amaç için heder edilen canın ise hiç kıymeti yok! Zira Bernard Lewis ve İran asıllı Lübnanlı yazar Fouad Ajami gibilerine göre Müslümanlar ve özellikle Araplar ancak güçten anlarlar ve bunun için sürekli olarak onlara saldırılmalı ve paramparça edilmeliler! Bu bakış açısındaki aktörlerin Lübnan’ı tekrar bir ateşe atmakta tereddüt etmeyecekleri izahtan vâreste...
3 Ocak çarşamba günü Beyrut’ta Hamra Caddesi’ndeki bir otelde Lübnan televizyonundaki uzun mülakatını dinlediğim Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, “İsrail’le yeni bir savaş olacak mı?” sorusuna “Ona İsrail karar versin ama bilinsin ki yine biz kazanırız!” cevabını vermişti. Dün de İran Cumhuri-yi İslâmi gazetesinde “Direnişi silahsızlandırmaya çalışan her eli keseriz!” beyanatı ve “Hükümetin bize karşı yürüttüğü savaş ABD-İsrail projesidir” tespiti yayınlandı.
Hizbullah’ın “İsrail’e karşı mücadelenin en önemli unsuru” diye kabul ettiği telefon şebekesinin Sinyora Hükümeti tarafından kapatılması üzerine başlayan son günlerdeki çatışmalarda en az 20 sivil hayatını kaybetti. Şimdilik Batı Beyrut’un tamamen Hizbullah’ın eline geçmesiyle sonuçlanan (zaten Güney Beyrut Hizbullah hakimiyetinde idi) çatışmaların kıvılcımı ise Beyrut Havalimanı VİP salonuna Hizbullah tarafından yerleştirildiği iddia edilen kamera sistemi sebebiyle Hizbullah yanlısı havalimanı sorumlusu güvenlik müdürünün görevden alınması oldu. Hükümet güçlerinin şimdilik uzlaşma sağladığı Hizbullah’ın iki talebi var: Telefon şebekesinin açılması ve güvenlik müdürünün görevine iade edilmesi.
Tüm kriz potansiyeline rağmen Suriye yanlıları (Hizbullah, Emel Mişel Avn grubunun bir kısmı) ve karşıtları (Sünniler (Cemaat-i İslâmi), Dürziler (Velid Canbolat), Hıristiyanlar (Semir Caca) ve Müstakbel Hareketi olarak ikiye bölünen ülke siyasetinde son olaylardan sonra yeni bir dönem başlıyor. Güçler dengesi parametrelerine yatkın yapısından dolayı diplomatik manevraların oldukça geniş hayat hakkı bulduğu ve 18 ayrı din ve mezhebin bulunduğu 3.5 milyonluk Lübnan’da şimdiki duruma göre ‘geri adım atma’yı lügatlerinden çıkartan tüm taraflar politikalarını bir kez daha gözden geçirecekler. Fransa, Rusya kenardan, ABD, İsrail, Suriye, Suudi Arabistan ve İran merkezden bir kez daha müdahalelerle ya arı kovanına çomak sokmak isteyecekler yahut tırmanan krizden en büyük hasatı devşirmek için diplomatik sahaya ineceklerdir. çünkü tüm dış aktörler için Lübnan’ın istikbali, Lübnanlılara bırakılmayacak kadar önemli ve değerlidir!
636 tarihinde Hz. ömer tarafından fethedilen, 1516’da Osmanlı hakimiyetine geçen ve 400 sene sulh ve sükûn içinde yaşayan ve 1943’e kadar devam eden Fransız işgali ve ardından gelen “Bağımsızlık” sürecinde kurtlar sofrası haline gelen Lübnan, mâzisini çok arıyor. Teslim olmanın, izzetini ve istikbalini kaybetmek demek olduğunu bilen Lübnanlılar, küresel oyunlara karşı direniş yolları arıyorlar. Bu arayışlarında karşılarına küresel bir İslâmi destek henüz çıkmıyor maalesef! Bunun için dövünme değil, ‘direnme ve dirilme vakti’ şimdi!

Vakit--- MUHSİN MERİÇ

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.